ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

By ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... More

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 41, Tanrıların Avı
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde

45K 4.1K 2.3K
By ozcelikdilaraa

Sudan kıyafetlerimi kuşanıp da,

Arındığında bedenim kandan,

Bilirim çok iyi aslında,

Ona ait aitti ruhum.

Rae, Rae.

Gel de gör beni,

Kutsal elçini.

Al da götür beni,

Yaratılan kadınını.

  Kısım 2

Onun Kadını

"Söyle şimdi onlara, ay güneşi böldü diye. Haykır ki bilsin güneş bir daha doğamayacağını."

Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde

  Her zaman uğruna savaşılacak bir şeyler vardı. Bazen savaşmak için savaşın kendisi bile yeterdi. Tanrıların adlarına en çok adaklar savaş zamanlarında adanırdı. Çaresiz insanların çaresiz haykırışları en çok o zaman tatlı gelirdi tanrıların kulaklarına. 

  Onlara aradıkları yardımı götürüp götürmemekse tamamen tanrıların ilahi isteklerine bağlıydı. Ares ve Karr gibi körü körüne savaşa da koşabilirdiniz, Athena ve Farah gibi sinsice doğru anın gelmesini de bekleyebilirdiniz. Ama ne olursa olsun tanrılar olmadan savaşamazdınız. Çünkü onlar buna izin vermezdi.

  Çünkü savaşta akan kan başka tatlı olurdu, en besili adakların kanından bile değerliydi. İnsanlar dudaklarında tanrıların isimleriyle ölürken Hades onları ülkesinin kapılarında karşılardı.

  Öyle bir savaş vardı ki dünyanın tüm kaderini değiştirdi. Ayak sesleri çok önceden beri geliyordu. Gözleri dikilmişti tüm yaratanların ve yaratılanların bu şehre. Troya dediler oraya, aşılmaz duvarları tanrıların eliyle örülmüş bu şehri artık tanrılar bile yenemez olmuştu. Çetin bir kadındı şehir ve zaptı zordu.

   İki büyük tanrısı vardı Troya'nın; biri onu gündüzleri korurken diğeri gecenin yaratıklarını şehirden uzak tutardı. O zamanlarda dünya sizin bildiğiniz gibi değildi. Her tanrıyı ikiz yaratmıştı Zeus, en karanlık gecede bile birbirlerini korusunlar diye. Savaş her birini ikizinden ayırana kadar da bu böyle devam etmiş. Barış içinde görünseler de her biri kendi içinde savaşıyormuş aslında, hepsi tek olmayı arzuluyormuş.

  Ben bunları nasıl mı biliyorum çünkü bunların hepsini gördüm. Daha yaşanmadan, hepimiz ilk yaratıldığımızda ikizime sevgiyle baktığımızda bile ben onun gözlerinde kendi ölümümü gördüm. Ve bununla yaşadım çünkü mühürlü dudakların henüz açılmaması gerekiyordu.

  En azından savaş başlayana kadar.

  Gece olup da benim saltanım başladığında Apollon yorgun argın tapınağımdan içeri girdi. Troya'ya tepeden bakan tapınağımda onun gökyüzünden inmesini bekliyordum. Her zaman gösterişi sevmişti. Bu yüzden devasa kanatlarını yere inene kadar kapatmadı, güneşin son ışıklarında altın mühürleri parladı.

  Benimkinin hemen yanındaki kendi tapınağına çekilmek yerine her zaman benimkin tercih etmişti. İnsanlar tuhaftır, onları gündüzleri koruyan bir tanrıdansa gecenin bilinmezliğine hükmeden bir tanrıyı her zaman tercih etmişlerdir. Bu yüzden benim tapınağımdaki şaraplar daha kaliteli, yemişler ise daha tazeydi.

  Apollon devasa heykelimin ayak ucuna otururken kanatları gözlerden kayboldu. "Bugün güneş canıma okudu," derken bir yandan da boştaki elini bir kadeh şarap için havaya kaldırıyordu. "Bazen sana imreniyorum Rae," dedi ve elinde beliren kadehten büyük bir yudum aldı. "Tek yaptığın tapınağında oturup gökyüzüne bakmak ve kehanetleri sıralamak." Güneş gözleri parladı. "Ama bir rahipten farkın olmadığını da düşünürsek sanırım gökyüzünü tercih ederdim."

  Kibirliydi ve katlanılması zor biriydi. Bana ihanet edeceğini biliyordum ama yine de kanım onun damarlarında akıyordu. Kendimi olacağını bildiğim her şeye rağmen onu sevmekten alı koyamıyordum. Gördüklerim sadece kehanetti, gerçekleşene kadar değişebilirlerdi. Ben de öyle olmasını umuyordum, yalnızca böyle düşünerek hiçbir şey yokmuş gibi gözlerinin içine bakabilirdim.

  Tapınağımın geniş balkonuna dayanarak gökyüzüne baktım. "Zeus gelecek," dedim bu haberi onunla da paylaşarak. "Benim için bir teklifi var ama ne olduğunu göremiyorum."

  Apollon yoklukta var olan altın tastaki yemişlerden birini ağzına attı. "Demek ki sana işi düşmüş." Suratı küçümsemeyle buruştu. "Yaşlı kurdun her zaman bir planı vardır."

  Haklıydı. Zeus hiçbir zaman bir planı olmadığında bizi ziyarete gelmezdi. O geldiğinde şerri de her zaman beraberinde getirirdi. Attığı her adım bile uğursuzluğun habercisiydi.

  Zihnimi Zeus'tan uzaklaştırmak için şehrin sokaklarında yürüyen insanlara baktım. Hepsi mutlu ve geleceğin getireceği savaştan habersizdiler. Çok değil, yalnızca yirmi yıl sonra şehrin sahilleri kanla sulanmaya başlayacaktı. "Onlardan çok uzaktayız," diye hayıflandım bir tüccarın kumaşlarını toplamasını izlerken. "Onların içinde olmalıydık."

  Apollon o kadar çok güldü ki ağzındaki şarap neredeyse boğazına kaçıyordu. "İnsanların içinde mi?" Elinin tersiyle ağzını sildi ve ayağa kalktı. "Onlar bir böcekten farksız kardeşim, onlarla yaşayıp ne yapmayı planlıyorsun?"

  Apollon oturduğu yerden kalıp yanıma yaklaşırken, "Onlarla olmayı dilerdim," dedim. "Onlar bizi dualarla besliyor ama yaptığımız tek şey onların hayatlarına uzaktan müdahale etmek."

  Kardeşim omzunu omzuma vurdu. "İşin zevkli yanı da bu değil mi işte?" Yüzüklü parmaklarıyla şehirdeki bir insanın kafasını kavrar gibi yaptı. "Çok fani ve değersizler." Adamın kafasını uzaktan sıktığında adam yere düştü ve can çekişmeye başladı. "Onlara istediğimiz her şeyi yaptırabiliriz."

  Eline vurdum, "Kes şunu." Adam düştüğü yerden şaşkın şaşkın etrafına bakarken güldü. "Adakları olmasaydı şu anda bunu yapabilecek gücü kendinde bulamazdın."

  Sırtını balkonun sütunlarına dayadı. "Onları önemsemiyorum," derken ne kadar samimi olduğunu çok iyi biliyordum. "Onları önemsediğin için kusurlu bir tanrısın sen." Düzgün dişlerini gösterdi. "Şanslısın ki benim gibi bir ikizin var."

  Ne şans ama.

  Ertesi sabah öngördüğüm gibi Zeus erkenden geldi. Apollon çoktan göğe çıktığı için onu yalnız karşıladım. Uzun siyah saçlarına ve sakalına baktığımda elimde olmadan Kronos'u yendiği günden beri bir yıl olsun yaşlanıp yaşlanmadığını merak ettim. "Rae." Kollarını açıp bana sıkıca sarıldığında yağmur gibi kokuyordu.

  Tapınağımda onun için en nadide adaklardan bir sofra hazırlamıştım. Keyifle onun için hazırladığım köşeye otururken kendisi için çoktan bir kadeh ambrosia doldurmuştu bile. Yemek boyunca Olympos'ta olanlar hakkında konuştu. Dişe kovuğa dokunur bir şeyler söylemesini beklerken sonunda kelimeler ağzından döküldü. "Benden sonra en güçlü tanrı sensin," diye itiraf ettiğinde aslında ikimiz de gücümün onunkinden fazla olduğunu biliyorduk. Birbirimizle hiçbir zaman güç yarışına girmesek de benim karanlığımın onun şimşeklerini gerekirse boğacağını ikimiz de biliyorduk. "Kendin için bir şeyler isteme vaktin gelmedi mi?"

  Konuşmanın gidişatı ilgimi çekmişti. "Ne gibi?" Sırtımı yastıklara dayadım ve sofradan biraz uzaklaştım.

  Siyah kaşları düşünceyle çatıldı. "Herhangi bir şey." Altın yüzüklerle donatılmış parmaklarıyla sakallarını sıvazladı. "Hoşuna gidebilecek bir şey."

  "İstediğim her şeye sahibim Zeus."

  Başını iki yana salladı, belli ki beklediği cevap bu değildi. "Değilsin, bir parçan eksik." Elini sabırsızca kadehlerin durduğu siniye vurarak ritim tuttu. "Hala seni tamamlayacak bir kadın bulmadın."

  Zeus'un da ağzından kadından başka bir laf çıkar mıydı ki? Saygılı mesafemi korumaya çalışarak, "Beni tamamlayacak bir kadın yok," dedi. "Bunu sen de biliyorsun, doğacak hiçbir kadın beni tamamlayamaz."

  Omuz silkti. "O eski kehaneti ben de biliyorum evlat." Gri renkli gözlerinde bir planı olduğunu çok net bir şekilde görebiliyordum. "Kehanet tanrısı olarak yaratılışı doğumdan gelmeyen bir kadına ihtiyacın var. Ne demişti kader tanrıçaları, evet, uzayın derinliklerinde kehaneti arayan tanrının onun için var olacak bir kadına ihtiyacı var."

  Zeus beni yarattığı anda ona ilk kehanetimi vermiştim. Elbette onun anlattığı kadar sığ bir kehanet değildi. Beni yaratmak için evrenden o kadar çok enerjiyi bir araya getirmişti ki evrenin eşimi yaratacak gücü kalmamıştı. Bu da benim lanetimdi, evren hiçbir zaman eşimin doğumunu sağlayacak bir gücü bir araya getiremeyecekti.

  Kabul, oldukça yalnız bir gerçekti. Ama ben böyle iyiydim, gerçekten iyiydim.

  "Zeus nereye varmaya çalıştığını anlayamıyorum." Sabrım tükenerek ayağa kalktım. "Aklın kadından başka bir şeye ermez mi senin?"

  Zeus kahkahalarla güldüğünde uzaklarda bir yerde gök gürledi. "Onları yarattım çünkü çok güzeller. Onlar bu dünyanın mücevherleri, erkekler yalnızca savaşmayı bilen hayvanlar." O da ayağa kalktı ve sofra boyunca ilerleyerek yanıma ulaştı. "Gaia sana bir hediye gönderdi uyuduğu yerde. En sevdiğim oğlum için bir hediye." Vücudumdaki tüm tüyler diken diken oldu. "Şu anda senin için bir kadın yaratacak güç bende oğlum. Şu anda, şu dakikada onu yaratabilirim."

  Ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Bunu yapamazsın."

  Zeus yavaşça gülümsedi ve geri çekildi. Ellerini göğe kaldırdığında tapınağımın işlemeli tavanından bir şimşek geçti ve ellerine doldu. İleri doğru uzanıp bana dokundu ve benden karanlığımın bir parçasını aldı. Kendi bedeninden yükselen şimşekle bu karanlığı birleştirdiğinde gri gözleri şimdi gümüşi bir ışıkla parlıyordu.

  Parmaklarının ucunda hareket eden iki farklı gücü birleştirdi ve havaya üfledi. O anda odanın içini bir bebek ağlaması doldurdu.

  Korkuyla geri çekildim, bunu yapmış olamazdı, düşündüğüm şeyi yapamazdı.

  Bebek küçük bir sepetin içinde duruyordu. Bir kez daha çığlık attığında onun gerçek olduğuna emin oldum. Zeus gülümseyerek sepete yaklaştı. "Diğer yarını görmek istemez misin Rae?"

  Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Hem onu görmek istiyordum hem de onu görmek istemiyordum. "O benim-" Cümlemi tamamlayamadan sustum. Hiçbir kelime şu an hissettiklerimi açıklamaya yetmezdi çünkü.

  Zeus sepeti kucakladı. "Senin kadının." Durup güldü ve sepete baktı. "En azından büyüdüğünde öyle olacak." Sepetle birlikte bana yaklaştığında tekrar uzaklaştım. "On yedi yıl on yedi ay ve on yedi gün sonra tamamen senin için yaratıldığını fark edecek. Şimdilik onun büyümesini uzaktan izleyebilirsin."

  Öyle de yaptım. Onu çocuğu olmayan bir ailenin kapısına bıraktığı günden bana geldiği güne kadar onun büyümesini izledim.

  Onun kim olduğunu ilk önce Karr'a söyledim. Onunla birlikte onu izlemeye gittiğimizde on iki yaşına iki gün önce basmıştı. Karr dehşetle ona baktı. "Bu çok tuhaf," derken sesi gerçekten de bunu ne kadar garip bulduğunu açık ediyordu. "İleride aşık olacağın kadının büyümesini izliyorsun." Bir anda kahkahalarla gülmeye başladığında sinir bozukluğuyla ben de ona eşlik ettim. "Zeus'un yaptığı diğer sapkınca şeyleri düşünürsek bu yine insaflı kaçmış."

  Kız sanki kahkahalarımızı duymuş gibi kafasını kaldırıp durduğumuz yere bakınca elimde olmadan ürperdim. "O bir insan değil," dedim. "Ama bir tanrı da değil."

  Karr yavaşça havayı kokladı. "Bir ölümlü gibi kokuyor ama yaratılışı ölümsüz." Karanlığımın bir kalp atışı gibi kızın içinde attığını hissedebiliyordum. O da hissetmiş olacak ki, "Onu senden yarattı Rae, normal bir ölümlü olması imkansız," dedi.

  Karr'dan sonra onun varlığından haberdar olan ilk kişi ise Tara'ydı. Artemis'le Apollon'a onun varlığından bahsetmemesi için ona yalvarmak zorunda kalmıştım. Neden bilmiyorum ama onların öğrenmesini istemiyordum. Kızın geleceği hakkında bir kehanetim yoktu ama kehanetlerin illa bilinmesi için fısıldanması gerekmez.

  Bazen bir şeyleri sadece bilirsiniz.

  Kız on yedi yaşına bastığında onunla tanışma isteğim bastıramayacağım kadar artsa da kendime engel olmayı başardım. Henüz değil dedim kendime, on yedi ay ve on yedi gün sonra o sana kendisi gelecek. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordum ama bunu başaracağına emindim.

  Ona inancımı boşa çıkartmadı.

  Yaratılışının ardından tam on yedi yıl on yedi ay ve on yedi gün sonra tapınağımda beni ziyarete geldi. O heykelimin tam karşısında otururken ben de arkasına geçtim. Beni göremediğini bildiğim için ona ilk defa yakından bakma cesaretini gösterebilmiştim. O sessizce benim için dua ederken ben onun duaların eşliğinde kıpırdayan dudaklarını izliyordum.

  Bir anda durdu ve "Gördüğün şeyden memnun musun?" diye sordu. Şaşkınlıkla geri çekildim. Beni göremediğini bilsem de yine de nefesimi tutmuştum. "Yıllardır rüyalarımda seni görüyorum," diye devam etti. "Sadece rüyalarımda da yoksun, sen beni izlerken ben de seni izliyordum." Doğrudan gözlerimin içine baktığında beni görebildiğini fark ettim. "Söyle tanrı Rae, bana delirmediğimi söyle."

  Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi, hatta kısa bir süre önce kaçırıldığının haberini aldığım Helene'den bile daha güzel. O sonsuz gözlerimin gördüğü her şeyden daha güzeldi çünkü benim için yaratılmıştı. "Sen benimsin," dedim konuşmaya cesaret ettiğimde.

  Alayla gülümsedi. "Ben kimsenin değilim."

  Onunla böyle tanıştık işte. Ona aşık oldum, o da bana aşık oldu. Aldığım her nefesin onun için olduğunu ikimiz de çok iyi biliyorduk. O nasıl benim eksik parçamsa ben de onun eksik parçasıydım. Onsuz ölüyor, onunla sevişince yeniden hayat buluyordum. Elleri tenimden bir an uzaklaşsa yokluğuyla yanmaya başlıyordum.

  Ama beklenen şey oldu. Akhalar gemilerine atlayıp sahillerimize doğru yola çıktılar. Spartalı Helene artık Troyalı Helene olmuştu ve bu adamların gözü intikamdan başka bir şey görmüyordu.

  Yine de kehanetlerimin gerçekleşmeyeceğini umdum. Apollon'un bana sırtını dönmeyeceğini, kardeş kanı dökmeyeceğimizi.

  Ama döktük. Savaşların en beterini yaşadık hep birlikte. Zeus zamanı kırıp da bizi birbirimizden ayırmasaydı dünyada tapılacak tek bir tanrı bile kalmayacaktı.

  Troya Savaşı aslında iki Troyalı kadın yüzünden koptu. Biri hepinizin de bildiği gibi Helene yüzünden, ne yiğitler can verdi o savaş meydanında.

  Tanrıların savaşı ise bir başka kadın yüzünden koptu, benim kadınım yüzünden.

  İlk Akha gemisi ufukta göründüğünde onu yanıma almak için ailesiyle kaldığı eve koşsam da içeride onu değil Apollon'u buldum. Suratında öfkeli bir ifadeyle beni bekliyordu.

  Küçük evi gözlerimle aradım ve boş olduğunu gördüm. "O nerede?"

  Apollon kükreyerek kanatlarını açtı. "Zeus'un sana bir tanrıça mı yaratmasını sağladın?"

  Kanatlarındaki tüm tüyleri tek tek kopartma isteğimi bastırmaya çalışarak sakince ona ilerledim. "O bir tanrıça değil."

  Apollon'un güneş gözleri öfkeyle parladı. "Gerizekalı kardeşim." Kanatlarındaki mühürler parladı. "Senin gücünü besleyecek bir tanrıça yaratmış sana."

  İşte o anda Zeus'un bütün planının başından beri ne olduğunu anladım. Beni güçlendirecek bir kadın yaratmıştı, kendisinden bile güçlü olmamı o kabullenebilirdi ama diğer tanrılar bunu kabul etmezdi. Hiçbiri Zeus dışında bir tanrının onlardan güçlü olmasını kabullenemezdi. "Onu bana ver."

  Apollon öfkeyle titredi. "Onu benden almak için kanımı akıtman lazım."

  "Aksın o zaman kanın," dedim ve bir an bile düşünmeden üzerine atladım. Benim karanlığım onun güneşiyle çarpıştığında aramızdaki ilk savaşın bir kazananı yoktu.

  Ama ne olursa olsun onu geri alacağımı biliyordum.

  Mara benim için, benim bir parçamdan yaratılmıştı. Bunun için gerekirse dünyadaki bütün tanrıların kanlarını dökerdim.

Eveeeeet size hikaye daha yeni başlıyor desem sanırım artık bana inanırsınız skdnpsğdksd. Kaos dozumuzun giderek artacağını zaten anlamışsınızdır.....

Rae'ye olan nefretler biraz azaldı mı acaba?????

Sizleri çok seviyorum, bölümü muhtemelen yazdığımda atarım cumayı beklemem skdnlspjdk. Yorumlarda görüşürüz!

-Kaos

Continue Reading

You'll Also Like

123K 8.7K 14
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
12.5K 1.8K 66
Düşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'...
215K 9.5K 50
Güçlü kadın serisi...