Son Hıçkırık (Savcı ve Komuta...

By NesrinSelviCiger

1.4M 105K 22.7K

"Bu kadar hak, hukuk zırvalığı yaptıktan sonra bu son yaptığınız ile çelişmedi mi sizce de Savcı Hanım? " " S... More

Önsöz
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19. Bölüm
20.Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32 Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm (Sezon Finali)
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
59. Bölüm
DUYURU
60.Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm ( Olması Gereken final)

58. Bölüm

10.4K 832 220
By NesrinSelviCiger

Turna boş gözlerle Rüzgar'ın gidişini izlerken içinde oluşan depremlerde yanıyordu. Onun yanında hiç olmadığı kadar mutlu oluyor ve diline dahi vuruyordu. Bakışları dahi yetiyordu sevgiye aç küçük kız çocuğunun deliler gibi hissetmesine ama gerçekleri görmezden gelemezdi. Onu sürekli yanında istese de bu bencillikti. Elbette kimsenin sonu belli değildi yarına kimsenin çıkacağına da bir garanti yoktu ama bir konu vardı ki belirsizlik unutuluyor ve yokmuş gibi yaşanılabiliyordu. Peki kesin bir şey varken onu kendine günden güne bağlaması normal miydi? Değildi. Turna böyle biri değildi? Bile bile yapamazdı hele ki bu kadar ilk defa kalbini açtığı birine asla yapamazdı. Kendine gelmek için kafasını sağa sola sallarken içini oksijen kütlesiyle doldurdu.

Ocağın altını daha fazla düşünmeden kapamış kaçan iştahını umursamadan masaya konulan dosyaları alarak salona geçmişti. Dosyalara bakmadan önce masanın üzerine gelişi güzel fırlatmış ve koltuğa kendini bırakmıştı. Kaç gündür sultanını aramamıştı. Onu araması gerekiyordu ama sesinden iyi olmadığını anlayıp evhamlanmasını istemiyordu. Bu ruh hali çok saçmaydı ve tek kurtuluşu iş olduğunu bilerek ihtiyacı olan her şeyi masanın üzerine dizdi. Önce annesinin ona hediğe ettiği kalemi elinde bir iki tur döndürdü. Yıllardır yanındaydı ama psikolojik olarak güce ihtiyacı olduğunda kullanırdı. Eskimesinden ya da bir işlemesini kaybolmasından korktuğu için başka türlü eline bile almazdı. Sonra buraya geldiğinden beri sürekli elinde olduğunu fark edince o bile yeni fark ediyordu ruh halinin saçmalıklarını. Daha önce içini hiç açmamıştı ve kalem deyince ilk içinde bir mesaj olduğunu düşünmeden edemedi. Kalemi iki eliyle başından ve sonundan tutarak yavaşça çevirdi. İkiye ayrıldığın da zıt kutuplarda ayırdığında mürekkebi haznesinde tutan çubuğun etrafına sarılı kağıt ortaya çıkmıştı. Elindeki ikiye ayrılmış kalemleri dikkatli yere koyarken içinde hiçbir heyecan yoktu. Kağıdın içinde ne yazdığını adı gibi biliyordu ve bir şey anlamıştı ki annesi aslında içten içe bir şeylerin kötü olacağını bilerek küçükken sır ve hediyeleriyle yolunu aydınlatmaya çalışmıştı.

Annesinin günlüğünü açtığı gibi kalemin içinden çıkarmış, sararmaya yüz tutmuş kağıdı da hemen yanına koydu. Artık günlükte yazanları ne olduğunu rahatlıkla anlayabilecekti. Kendini günlüğün sayfalarında kaybettiği dahi fark etmemişti. Her kelimesinde öfkesi çığ olmuştu. Kendisine bir gün olsun gözyaşını göstermeyen annesi, neler yaşamıştı. Nelere şahit olmuştu. Kini o kadar büyüktü ki artık yumruklarını sıkarak nefes almaya çalışır duruma gelmişti. Sadece kendine kızdı. Nasıl görememişti. Nasıl tehdit edildiğini kendisiyle korkuttuklarını görememişti. Rüzgar "Sebebi vardır" demişti. "Annen bu kadar güce sahipken çaresiz kaldıysa bir sebebi vardır" demişti. Öğrenmişti. Sebebi kendisiydi ve onunla tehdit etmişlerdi. Bir közle yanmaktan kül olmaz mıydı? Alevi söner geriye sadece toz bulutları kalmaz mıydı? Kalmıyormuş.

Turna'nın kalbide bedeni gibi harlanmıştı. Kılıç ve Çılık lakaplı adamlar aslında sadece onu gözetip elinin altında tutmak için yanındaydı. Yaşadıklarını okudukça öfkesi artmış ve günlüğün kapağını sert bir şekilde kapatıp ayağa kalktı. Okudukları ile yeri göğü yakardı. Şayet buna kimsede engel olamazdı ama bir gerçek vardı. Bütün yapılanlar herkesin yanına kar kalırdı. Başından beri bir piyon gibi oynanmıştı. Odağını bilerek değiştirmişler ve gerçeklerin gün yüzüne çıkmaması için zaman kazanmışlardı. Turna öfkesine tezat kahkahasını salonda yankılanmasını sağlarken eline telefonunu alması saniyelerini almıştı. Daha bir gün önce kendine ulaşan ve hala kaydetmediği numarayı çevirip kulağına yasladı. Aynı zamanda salonda tur dönerken telefon kapanmasına yakın açılmış ve kısık seste sesi kulaklarına ilişmişti.

"Bekle biraz."

Hışırtılı ve klasik müzik sesleri bir baloda olduğunu belirtiyordu. Neyin peşinde olduğunu bilmese de önemli bir şey olduğunu fark etmesi zor olmamıştı. Çünkü telefon kulağındayken Tufan'ın sesinin cilveli çıkmasından anlamıştı.

"Ah Bay Elwoed gerçekten çok kibarsınız. İzninizle bir makyaj tazeleyip hemen geliyorum."

"Ah matmazel sizi beklemek gerçekten zor olacak. Lütfen beni fazla bekletmeyin"

Tufan'ın sahte bir okarda erkekleri tav eden kahkahası kulağına ilişince hafif gülümsemişti. Boşuna lakabı kimliksiz değildi. Eskiler aklına ilişince bir özlemle dolmuştu. Sonrasında topuklu seslerinden sonra kapı açılıp kapanmasını duymuş ve sonrasında sesi duyulmuştu.

"Sorun mu var?"

"Sen neyin peşindesin?"

"Çok vaktim yok Turna. Senin bir şey olmadan aramayacağını bildiğim için açmak zorunda kaldım."

"İyi ekibe geri dönüyorsun."

"Dönemem biliyorsun?"

"Yani istediklerini vereceksin öylemi? Ben ölüyorum Tufan. Eğer geri dönmezsen başından beri planladıkları asıl vurgunu yapacaklar."

"Beni vatan haini ilan ettin Turna farkında mısın?"

"Evet lanet olsun yaptım. Tufan başından beri bizi ayırarak sistemi zayıflatmak istediler. Bu ekibin iki plan kurucusu vardı ve akıllı bir planla beni tek bırakırken seni uzaklaştırdılar. Olay ciddi. Hedefleri sadece o patlama değil grubu dağıtacaklar."

"Anladım Deniz Hanım. Kusura bakmayın lütfen. Evet evet partideyim."

"Birimi geldi?"

"Ah üzgünüm partiden sonra çok yakışıklı bir beyefendiyle sonlandırmayı düşünüyorum. Yarın şirket imza işlerini hallederiz. Size iyi geceler"

Telefon kapandığında karşılığını alamasa da verdiği mesajın yerine ulaştığını biliyordu. Telefonu bırakıp kafasını boşaltma amaçlı biraz koşup kendine gelmek istemişti. Tufan anlaşılan yarın arayacaktı. Önce odasına girip üzerini değiştirmiş ve hızlı adımlarla evin kapısını açmıştı. Tabi kapının önünde sırtını kapıya yaslamış bir ayağını kendine çekmişken diğerini uzatmış bir Rüzgar beklemiyordu. Üzerindeki şaşkınlığı atıp sorusunu yöneltirken aynı anda ikisinin sorusu birbirine karışmıştı.

"Ne yapıyorsun burada?"

"Nereye gidiyorsun bu saatte?"

Turna uzatmış ayağına hafif vurarak toplamasını sağlarken kapının diğer tarafına da kendisi oturup ellerini dizlerine bağlamıştı. Kafasını Rüzgar'ın durgun gözleriyle birleştirir birleştirmez "Ne yapacağım seninle ben?" diye sormuştu.

Rüzgar öfkeyle evden çıkıp kendi evinin kapısına kadar gitmişti ama sonra ne yaptığını sorgulamadan edemedi. Tam her şey düzeliyor derken sürekli hatırlatması onu artık öfkelendiriyordu. Neden oda akışına bırakmıyordu. Birbirine tutunarak her şeyi aşabiliriz demek istiyorsa da bir türlü kabul etmiyordu. Yanlış mı gidiyordu. Bilmiyordu ama gönül ferman dinlemiyordu işte. Üzmüştü yine halbuki en son istediği şey meleğini üzmekti. Ayakları geri geri giderken beynine komutu çoktan vermişti. Yeniden aynı kapıya gelince cesaret edip kapıya bir türlü vuramadı ama oradan da ayrılamadı. Nasıl bir karmaşaydı bu? Önüne konulan engeller umurunda değildi? Uzaktan da severdi yeter ki Turna'sı mutlu olsun, yüzü hep gülsün. Yeter ki iyileşsin başka bir şey artık istemiyordu. Kısa sürede her zerresine karışan kadın. Ona fark ettirmeden öyle şeyler yaptırıyordu ki her zaman önde tuttuğu gururu su misali akıp gitmişti. Gerçi aşkta gurur yoktu değil mi? Yok olduğunu tek tek öğretmişti. Ne diyeceğini bilemediği için ne içeri girebiliyor nede gidebiliyordu. Kapısının önüne oturup gecenin zifiri karanlığında mavi gözleri düşünerek derin düşüncelere daldı. Cırcır böcekleri kurbağalarla anlaşmış gibi bir senfonide ilerlerken içindeki sıkıntıyı bir nebzede olsun iyi geliyordu. Hayat çok tuhaftı. İnsanın mutlu olacağı her şey varken olmaması gereken her şeyde vardı sanki? İnsanlar mı hatalıydı? Kendi kendimize mi hayatı birbirimize dar ediyorduk? Bilmiyordu Rüzgar. "Her şey çok güzel gidiyordu" dilinden çıkanlar kalbinin aynası gibiydi. Bir süre daha sessizliğe boğulmuştu. Ta ki kapı birden açılıncaya kadar. Rüzgar tek kaşını kaldırıp istemsiz sorusunu yöneltirken yanına oturmuş ve derin bir iç çekişinden sonra tekrar konuşmuştu. "Ne yapacağım ben seninle" demişti. Aynı soruyu oda soruyordu kendine, cevap veremese de kendine gelemiyordu.

"Çok kırıyorum seni değil mi?"

"Bunu benim söylemem gerekiyor Rüzgar."

"Yok, ben fazla çıkıştım. Bir an öfkelenince gözüm kararıyor. Saçmalıyorum. Birde sana destek olacaktım. Aksine hep köstek oluyorum."

"Rüzgar sen bana iyi gelen en iyi şeysin. Böyle düşünmen saçma. Neden bu ruh haline büründün ki? Benim bürünmem gerekiyor, benden sürekli rol çalıyorsun fark etmedim sanma"

"Turna"

"Efendim"

"Seni çok seviyorum. Bu sevgi normal değil güzelim. Ben seni kaybetmekten çok korkuyorum. Bu korku beni nefessiz bırakıyor. Ben hayatımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Bak beni istememene kabulüm ama yaşamak için lütfen çabala. Bir adım at. Ben sürekli kafamda bu soru işaretiyle saçmalıyorum. Senide üzüyorum. "

" Yürüyelim mi biraz?"

" Olur"

İkili ayaklanıp yürümeye başlamıştı. Rüzgar kapının önünde oturduğu sürede çok şey düşünmüştü. En çokta onu kaybetme korkusu yaşadığı anlar istemsiz tüylerini diken diken etse de bir şeyi çok iyi kavramıştı. Bu dünyada kimsenin garantisi yoktu. Ne olacaksa olsun ona verilen anın hakkını vermeleri gerekirdi.

Turna sessizliğin içinde adımlarını sükûnetle atarken yanındaki adamın onu sakinleştirdiğini, ilk gördüğünde fark etmişti. Dışarı öfkesini dindirmek için çıkmışken şu anda hiç olmadığı kadar sakin olduğunu fark etti. Duygusuz değildi ama duygularını gösteremeyecek kadar toydu. Bu durumda sürekli Rüzgar'ı kırıyordu. Bununda farkındaydı ama o karşı cinse karşı sevgi sözcükleri kullanmayı bilmezdi ki? Bunu bilmeliydi. Çünkü onu kırmak en son isteyeceği şey dahi değildi.

"Bazen hiç susmadan konuşmak ve gülmek istiyorum. Saçma ama deli gibi seni tanımakta. Yani gözlemlediğim ve elime gelen bilgilerin daha fazlasını bilmek. Saçma geliyor..."

"Aslında saçma değil. Bu duyguları bende yaşıyorum."

"Lütfen sonuna kadar dinler misin beni? Çünkü bir daha bu kadar açık olacağımı düşünmüyorum."

Rüzgar olumlu anlamda kafasını aşağı yukarı sallarken "Peki" diyerek onaylamış ve elindeki küçük odun parçasını ellerinin arasında dolandırmaya devam etmişti.

"Aslında bana sorsalar mantık çerçevesini zorlayan her şey saçma geliyor. Düz ve insanların tabiriyle odunu andıran bir insanım. Sevgi sözcükleri bilmem. Sevmesini de bilmiyorum galiba çünkü bu duygular benim için ilk. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum ve sürekli seni üzüyorum. Emin ol o kurduğun hayaller gerçek olsa da yani sonumuz bir bitse de sen bir gün kendin bana gelip artık yapamıyorum dersin. Ben planlar üzerine adım atan biriyim. Sen romantik bir masa kurup mum ışığında bir akşam yemeği için bizi birleştirsen, ben yemekte mumum ne işi var. Elektrikler kesilmemişken ilk gördüğüm masaya elektrikler mi yok diye tepkimi koyarım. "

Turna anlatırken Rüzgar o anları hayal ederken dudaklarının arasından kıkırtının çıkmasına engel olamamıştı. Rüzgar bunları biliyordu. Olduğu gibi kabul etmiş ve her şeyine evet demişti. Turna birkaç saniye gülmesine takılıp devam etmişti.

" Gülme ciddiyim."

"Güzelim. İlişkimize heyecan katıyorsun işte. Hem evet elektrikler gitti derim" diyerek omuzlarını bir çocuk gibi kaldırıp indirmişti. Bu hali Turna'yı gülümsetirken "Ha işte bitmiyor. Koltuğa oturur elektrikler gelsin öyle yemek yeriz derim." Deyince bu sefer Rüzgar kahkahasını tutmamış ve sesinin cırcır böceklerine eşlik ederken "Biliyorum." demişti. Sonrasında kendini birazda olsun topladıktan sonra yanında duran güzelliği belinden tutup kendine çekerek durdurmuştu. Kollarının arasında yüzünü ezberlermiş gibi bakan kadına bakarken kalbinin hızlanmasına engel olamıyordu. Artık o konuşmalıydı ve bu aralarındaki ilişkiyi anlam kazandırmalıydı.

"Ne güzel bakıyorsun sen öyle" Turna sözlerden sonra kafasını yere doğru eğerken Rüzgar çenesinden tutarak tekrar kendisine bakmasını sağlarken uzun bir konuşma için ciğerlerine ziyafet verdi.

"Senin bu halini sevmiş olamaz mıyım? Ben senden güzel sözler duymadan sadece bir bakışın ya da ses onundan seni anlıyorum güzelim. Akşam fazla çıkıştım. Bazen kendimi kaybediyorum ama sadece bu belirsizlik yüzünden olabilir. Bak o kapıda çok düşündüm. Hani bana ümit vermek ya da bir şey olursa yarı yolda bırakmamak için sürekli kendini geri çekiyorsun ya güzelim. Artık yapmanı istemiyorum. Farkında mısın? Kimsenin bir saat sonra ölmeyeceğinin garantisi yok. Eğer bir gün hayallerim gerçek olmamış olsa da sana söz veriyorum düşündüğün gibi olmayacak. Senin için ikimizin yerine de yaşarım." Rüzgar zorlandığı konuşmalar arasında derin bir nefes alıp kafasını birkaç saniye yukarı kaldırıp güç almaya çalıştı. Onun yanında ağlarsa inanmazdı. Onu üzdüğünü düşünürdü. Bunu düşünmesini istemediği için bu sefer yüzüne gülümseme ekleyip Turna'yı tanıdıktan sonra en çok sevdiği rengin mavi olduğunu karar vermesini sağlayan gözlere tekrar tutunarak konuşmasına devam etti.

"Bak güzelim belki ben senden önce öleceğim ya da aynı anda öleceğiz bunun önemi yok. Ben artık bir saniyemi dahi bu belirsizlikte harcamak istemiyorum. Sen öldüğünde ya da öyle bir ihtimal sonrasında keşke anılarımız olsaydı. Keşke daha çok sarılsaydım, kokusunu ciğerlerimin en ücralarına kadar iliştirebilseydim. Doya doya öpsem, kollarımın arasında uyutsam, triplerini çeksem ve daha binlerce keşke ile kalmak istemiyorum. Bana senden kalan bir saatte olsa doya doya yaşamak istiyorum su perim. Beni anlıyorsun değil mi? Ne istersen o olsun ister sevgili, ister nikahlı eşim benim için fark etmez. Şu an ol demen yeterli. Ben senden gelen her şeye razıyım. Yeter ki senden gelsin."

Turna Rüzgar konuşurken sadece gülümsemişti. Nasıl bir iyilik yapmıştı da bu adam çıkmıştı karşısına bilmiyordu ama iki tarafında işine gelecek güzel bir teklifti böylelikle planlarında da ona bilmeden yardımcı olacaktı. Emindi Turna Rüzgar'a sonuna kadar inanıyor ve güveniyordu. Kendisi bir gün olmasa da o her şeyi devam ettirebilirdi. Gözlerini tekrar birleştirmiş ve tebessümü arasında konuşmuştu.

"Yarın nikah kıyalım o zaman. Ama..."

"Ne, ne dedin sen? Yani kabul mü ediyorsun?"

"Evet ama.."

Bu sefer konuşmasını devam etmesinden engel olan şey belin sabit duran ellerin daha sıkılaşması ve ayaklarının yerden kesilmesiyle birlikte dönme dolap gibi dönmesinden dolayıydı. Boynuna doğru kalkan kollarının arasında "İnanamıyorum" diye sayıklayan adama baktı. Gerçekten hak ediyor muydu? Başkası tarafından sevilmesini ya da onun için bu kadar sevinmesini? Bu hareketleri çok garip gelmişti. Bu adam kendi yanında bir çocuğa dönüşmesi normal miydi? Bilmiyordu ama artık konuşmasını bitirmesi gerekiyordu. Ellerini kollarından tutarak sıkılaştırmıştı ve "Dur" demeden duracağı yok gibiydi.

"Rüzgar durur musun?"

"Duramıyorum güzelim. Şu an dünyalar benim gibi hissediyorum. Sen kabul ettin nasıl durayım."

"Konuşmam bitmedi ama şartlarım var."

Rüzgar durduğunda şartlarım var kelimesinde tek kaşını kaldırıp. "Sakın bana kimse bilmeyecek deme?" diyerek sorgular şekilde bakarken Turna da gözlerini devirip "Yorum yapmada dinle, kabul edersen evleniriz." Diyerek noktalayıp bir iki adım geri çekildikten sonra tekrar konuşmuştu.

"Öncelikle benin söylediklerim dışında kimse evlendiğimizi bilmeyecek. Ve benim için boş kağıtlara imza atıp ne olduğunu sormayacaksın? Ve canım kendi evinde kalacaksın"

"Şimdi gözümün nuru ben sana güveniyorum beni tefecilere de düşürsen sorun değil de neden boş kağıt anlamadım. Ve Melih evlendiğimizi bilecekse sorun yok benim için. Birde tabi ki senin evinde kalmayacağım göz nurum sen benim evimde kalacaksın."

"Melih ne alaka şimdi. Ah kağıtları sorgulayacaksan unut şimdiden ve ayrı evlerde kalacağız anlaşıldı mı?"

Ne yapacağız ne yapacağız. Evleniyoruz kızım biz. Evli çiftler aynı yatakta yatar. Bak altını çiziyorum su perisi ev değil yatak"

"Sen bilirsin o zaman unut yiğidim. Neyse ben artık evime geçiyorum görüşürüz komutan"

Turna geldiği yolu geri dönerken Rüzgar hızlı adımlarla yanına yaklaşıp kolunu tutup kendine çevirirken "Adaletli olalım bari çiftlikte kalalım. Ya da orada da iç güvey oluyorum lan ben. Buldum asker lojmanlarında kalalım yada bir ev tutayım orda kalalım"

"Rüzgar ne saçmalıyorsun?"

"Kızım ben senin kollarımın arasında uyumadığını göremedikten sonra ne anladım ki lan evlilikten."

"Hanzo musun sen? Onu mu diyorum ben? İç güvey ne alaka diyorum. Senin evin, benim evim mi var"

"Yok tabi güzelim aynı evde kalacaksak hiçbir sorun yok."

"Dedemler bilmemeli gizli evleniyoruz. Nasıl aynı evde kalabiliriz"

"Tamam şöyle yapalım güzelim haftanın 4 günü çiftlikte kalalım, üç günü evlerimizde"

"Yürü Rüzgar acıktım ben. Şu an senin mantık çerçeveni anlayamıyorum."

"Tamam evleniyor muyuz?"

"Dadaş kızıyım oğlum ben. Söz ağızdan bir kere çıkar. Şartları kabul ediyorsan tamam dedik ya"

"Sen biraz önce benimle sokak ağzımı konuştun ama iyiydi. Arada yap böyle şeyler. Neyse bin bakalım sırtıma ilk hayalimdi. Hiç bakma öyle ben senin şartlarını kabul ediyorsam sende benim edeceksin. Sonuçta yarın resmi eşinim. Sizin buralarda koca sözü dinlenmiyor mu?"

" Sen buralı değilsin ama. Ya Rüzgar indir beni ne yapıyorsun?"

Rüzgar içindeki coşkuyu artık içine sığdıramaz hale gelmiş ve ne yaptığını kendi dahi bilmiyordu ama evlendikleri zaman sırtında taşımayı hep hayal ederdi. Bu bir nevi kadınını yüceltmekti. Onu göklerde taşıması, verdiği değerin göstergesiydi. Küçükken ailecek pikniklere gittiklerinde babası annesini sırtına alır ve "Sultanımı artık yormayın bücürler bugün onun tatil günü her şeyi biz yapacağız" diyerek eğlenirlerdi. Annesinin babasının sırtındayken hem utanmasını hem de kahkahaları öyle bir yer etmişti ki. Bir gün babası gibi sevmiş olmanın hayalini gerçekleştirdiği gibi bu hayaliden de mahrum kalmak istememişti. Turna'nın dokunmaya kıyamadığı saçları yüzünde dokunuşlar bırakırken hayran olduğu yüzene bakmış ve kaşları çatık halde "Ne yapıyorsun sen deli adam" dermiş gibi bakmasına gülümseyerek konuşmuştu.

"Babam annemi sırtında taşıdığı zamanlar onlara o kadar özenirdim ki? Bir gün bende sevdiğim kadını sırtımda taht edeceğim derdim. Bu hayalim evlendikten sonra gerçekleştirmeyi düşünüyordum ama nede olsa yarın tamamen eşimsin ve bu fırsat kaçmaz değil mi su perisi. O yüzden yüzünü düzelt ve anı yaşa çünkü bundan sonra sık sık yerin burası olacak"

Konuşması bittiğinde daha da hızlanmıştı. Turna ise böyle bir şey beklemediği için şaşkındı. Ne güzel seviyormuş ki babası onu örnek almış. Halbuki Turna'nın babasının huylarıyla alakalı hiç hayali olmamıştı. Birde kız çocuklarının ilk aşkı babaları derlerdi. Keşke bunun anlamını her baba bilseydi de kızlarını hor görmek yerine prensesmiş gibi mutlu etseydi. Gerçi Turna biyolojik babasından onu dahi istemezdi. Sadece adam olsaydı da yeterdi. Fakat babası adamlığın yanından geçememiş bir ucube olduğu gibi bırak evlat sevgisini paradan ve iktidardan başka bir şey düşünmezdi. Düşüncelerinden ayrılıp kollarını Rüzgar'a daha sıkı sarıp kafasını boynuna yerleştirip mayışmış sesiyle "Ben çok acıktım. Koşsan mı acaba? derken Rüzgar kahkahasını sessiz alanda sunup" Beni yiyebilirsin prensesim. Hem bel... "konuşmasını bitirememişti maalesef. Çünkü Turna dediklerinin anlamını anlar almaz eliyle ağzını kapatıp" Sen var ya gördüğüm en edepsiz adamsın. Bir daha konuşursan inerim sırtından haberin olsun. Ayrıca yemeği de gider evinde yersin" dedikten sonra Rüzgar tehdidini korkunç bulmuş olacak ki sadece dudaklarına kapanan ele bir buse kondurup "Sustum bile" dedikten sonra daha konuşmamıştı.

Keyifli geçen anlardan sonra sanki Rüzgar en son bu evden öfkeyle çıkmamış gibi yüzünde güller açarak girmişti. Mutfakta yarım bıraktıkları hazırlıkları tamamlamış Turna annesinin günlüğüyle alakalı anlatması gerekenleri anlattıktan sonra bir ertesi günün planını yaptıktan sonra Rüzgar'ın evine geçmesiyle günü bitirmişlerdi.

Continue Reading

You'll Also Like

8.3K 443 25
"Kimim ki ben Komutan? Vural Aslanbeyin artığı. Para ile satın aldığı bir o-" Elini Zümrütün dudaklarına bastırdı Egemen. "Kes sesini. Bir daha Zümrü...
179K 7.7K 24
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
2.1M 107K 96
-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretme...
591K 10K 26
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞