Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

875K 70.2K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

13|Yeni bir sayfa

24.8K 2.2K 1.3K
By mavigollge

arkadaslar size sürekli ecrin okutacak halim yok. Sakin olun

iyi okumalar

*

"Gel bakayım, otur şöyle karşıma."

Orhan Bey her zamanki otoriter sesiyle konuşarak oğlunun çalışma odası içerisinde adımlamış, büyük beyaz masanın ardındaki koltuğa oturmuştu. Savaş, babasına saygısızlık etmemek adına yüz ifadesini normal tutmaya çalışsa da herhangi bir konu üzerine konuşmak istemiyordu. Mecburiyetten buradaydı.

"Nasılsın?" diyerek giriş yaptı Orhan Bey, oğluyla samimi bir şekilde konuşabilmesi için az önceki tartışmanın izlerini ortadan kaldırmalıydı.

"İyiyim."

"Robot gibi cevap verme bana. Gerçekten nasılsın, onu söyle."

"İyiyim baba."

Savaş her zaman çekingen bir çocuk olmuştu ancak babalarına karşı yalan söylediği anlar yok denebilecek kadar azdı. Bu yüzden Orhan Bey huzursuzca soluklanmış, oğlunun kendisine dürüst olmadığını görerek üzülmüştü.

"Savaş, seninle baba oğul konuşacağız. Dürüstçe, tamam mı?"

Babasının sohbet etme inadı karşısında yenilgiyle omuzlarını düşürerek başını aşağı yukarı salladı Savaş. Ne yapmalıydı? Yorgun olduğunu, düzgünce uyuyamayacak kadar huzursuz olduğunu söylediğinde ne değişecekti?

"Şimdi söyle bana, aranızdaki sorun ne?"

"Biraz karışık." derken gözleri halının desenlerindeydi. "Bende yeni fark ediyorum aslında."

"Ne zamandan beri bu haldesiniz siz?"

"İki ayı geçiyor."

"Nedeni ne?"

"Benden uzaklaşmaya başlamıştı. Her anlamda." babasına karşı dürüst olmak istediğine karar verdi. Zaten bu inatçı adama direnemezdi. "Soğuduğunu, eskisi kadar sevmediğini düşündüm. Bu yüzden bende uzaklaştım."

"Nedeni neymiş, hamilelik mi?" zamanında tecrübe ettiği şeyin oğlunun da başına geldiğini fark edince gülmekle gülmemek arasında kaldı Orhan Bey. "Hamile olduğunu bilmiyordunuz, değil mi?"

"Bilmiyorduk."

"Anıl vücudundaki değişimlerden etkilenmiştir, bu çok normal. İstemeden senden uzaklaşmış olmalı..."

"Hormonlar ne kadar etkili olabilir ki?" diye mırıldandı Savaş, küçük bir çocuk gibi. "Ben de öyle olduğunu düşündüğüm için bebeği öğrenir öğrenmez yumuşadım ama yaptığı şeyleri anında unutup eskisi gibi olamıyorum. Elimde değil."

"Hormonlar ne kadar etkili olabilir mi? Ben neden iki çocukla yetindim sanıyorsun?"

"Babam o kadar huysuzlanmış olamaz." diyerek Umut babasını savunmak istediğinde Orhan Bey'in anlamsız bakışlarıyla karşılaştı. Benim neler çektiğimi bilemezsin, der gibi bakıyordu. "Tamam...huysuzlanmıştır ama Anıl kadar değil."

"Herkesi bir tutma, bu tarz şeyler değişkenlik gösterir. Anıl en başından beri çok hassas bir çocuktu. Bilmiyorduk sanki." oğlunun sıkıntılı ifadesine baktı. Neler yaşadıklarını tahmin ediyor, onlar için üzülüyordu. "Şimdi...iki ay öncesini tamamen sil. Çıkar hayatından. Anıl yaptığı hiçbir şeyi kendi bilinciyle yapmadı çünkü."

"Baba bilmiyorsun-"

"Tahmin edebiliyorum, oğlum. Tahmin edebiliyorum." elini uzatıp sıkıntıyla soluklanan çocuğun dizine vurdu. "Üzmüş seni, belli. Anlıyorum. Ama elinde olmadan yapmış bunu. Hamile olduğunu bilmediğin için her şeyi farklı yorumlamışsın sende. Hatan yok, ikinizin de hatası yok."

"Bunları fark ettiğimde her şeyin için geçti ama." Anıl'ın boşanmak için ne denli çabaladığını hatırladıkça kalbi sıkışıyordu.

"Birbirinizi daha fazla yıpratmadan toparlanmaya bakın, bu iki ayın üzerini örtmek zorundasınız. Başka seçeneğiniz yok."

"Anıl hala farkında değil midir?" arada sırada çıkardığı sorunları baz alarak soruyordu bu soruyu Savaş. "Yani hala hormonları etkiliyor mudur onu? Geçmez mi bu?"

"Etkiliyordur tabii. O yüzden o çocuğa asla kızamıyorum ya!"

"İsteyerek üzmüyor beni, seviyor hala?"

Hormonları nedeniyle eşinin davranışlarının değiştiğini öğrenmesine rağmen ikna olamıyordu Savaş. Bir tarafı evliliklerinin düzelmesi için her şeyini feda edebilecekken diğer tarafı işittiği ağır sözler nedeniyle kırılmış, yorulmuştu. En nihayetinde o da henüz yirmi altısında, genç bir adamdı. Bocalıyordu.

"Kafanın karıştığını biliyorum, oğlum. Zor olduğunu, kırıldığını biliyorum. Ama geçecek, Anıl tamamen toparladığında, bebeğinizi kucağınıza aldığınızda her şey geçecek."

"O zamana kadar bana tahammül edebilirse tabii."

"Anlayışlı olmaya çalış, alttan al. Her konuda geriye çekil demiyorum ama Anıl'ın normalde nasıl biri olduğunu bizden iyi biliyorsun. İsteyerek seni üzmeyeceğini düşün, tut kendini."

"Peki." yorgunca bir nefes verdi Savaş. Son zamanlarda yaşanan şeyler ve maruz kaldığı soğuk tavırlar kendisini çok yormuştu. Kırgındı, üzgündü, bunların yanı sıra çaresiz hissediyordu. Anıl'a anlayış göstermesi gerektiğini bildiği halde içinde bir yerler öylesine bitik durumdaydı ki, mantıklı düşünmekte güçlük çekiyordu.

"Tatil işi iyi olmuş, işleri toparladığın zaman al eşini götür buralardan. Sende dinlenmiş olursun. Emin ol, ikinize de iyi gelir."

"Son günlerde biraz daha uysal davranıyor."

Bir zamanlar her türlü temaslarından kaçan eşinin son günlerde sürekli kendisine yaklaşmasını garipsiyordu Savaş. Karşılık vermek istediğinde Anıl'ın kaçacağını düşündüğü için durmak zorunda kalıyordu. Çünkü dokunmak istediği eşinin kendisini reddetmesinin ne denli berbat hissettirdiğini biliyordu. Aynı şeyleri yaşamaktan korkacak kadar yıprandığının bilincinde değildi.

"Ne gibi?"

"Önceden hep soğuktu, uzak duruyordu. Şimdilerde daha çok temas etmek istiyor gibi."

Büyük bir saflıkla kurduğu cümleler Orhan Bey'in yüzünde muzip bir gülümsemenin oluşmasına sebep oldu.

"Hamile insanlar normalde olduğundan daha fazla istek duyabilirler eşlerine karşı." elinin altındaki bacağa vurdu birkaç kez. "Eşinden kaçma, yaklaşmak istiyorsa yaklaşsın. Müsaade et ona."

"Tamam. Boş verelim bunu. Anladım."

Babasının hiç utanmadan yaptığı imayla gözlerini irice büyüttü Savaş. Bu konuşmanın buralara girmesini istemiyordu. Zaten kendisinden beklenmeyecek bir sakinlikle sorunlarını babasına açmıştı, bu bile onun için fazlaydı.

Anıl'ın kendisini arzuladığı gerçeğiyle gülümsemek istese de tuttu kendini. Kalbi heyecanla çarparken bakışlarını babasından kaçırarak burnunu çekti.

"Koskoca Orhan Karahan'ın oğlusun sen, dik duracaksın. Evliliğinde ne yaşanırsa yaşansın, eşini bırakmayacaksın." fazla abartılı bir tonda konuşup oğlunun sırtını sıvazladı. "Konuşmaktan hoşlanmadığını biliyorum ama ne olursa olsun ben buradayım oğlum, senin yanındayım. Unutma bunu."

Başını sallayarak Orhan Bey'e hafifçe gülümsedi Savaş. Bu tarz durumlara tahammül edebilme süresi epey kısa olduğundan duygusal konuşmalara girmekten kaçınıyordu.

En azından aklındaki bazı soru işaretleri gitmişti. Tamamen yabancısı olduğu bu hamilelik durumunun insanı gerçekten etkilediğine emin olmuştu. Bu durumla ilgili kitaplar almayı kafasına yazıp babasıyla birlikte ayaklanmış, odadan çıkmak üzereyken aniden kendisine sarılmak için öne atılan babasına karşılık vermişti.

Orhan Bey, yeterince belli edemiyor olsa bile oğlunu çok seviyordu.

*

-Anıl-

"Nasıl gidiyor?"

Umut babamın önündeki domatesleri küçük küçük doğrarken sorduğu soruya karşı evliliğimizi değil de, hamilelik sürecini düşündüğünü varsayarak "Bilmiyorum." diye cevap verdim. "Bebeğin gelişimi yavaşmış, yani şey, öyle dedi Özkan."

"Nasıl, ne demek yavaşmış?"

"Ağırlığı artmamış hiç...aynıymış."

Koruma içgüdüsüyle karnıma sardığım kollarımla beraber neredeyse iki büklüm bir şekilde sandalyede oturuyordum. Umut Bey elini hızlıca suya tutup tam önümde eğildiğinde saygısızlık olmaması adına kalkmak istedim ama dizlerimi tutarak durdu beni. Koskoca adam önümde resmen yere oturmuştu.

"Şşşh, kendini öyle üzme hemen. Bebeğin gelişmesi için seni hissetmeye ihtiyacı var. Onu üzme."

"Ne yapacağımı bilmiyorum ki ben."

"Beslenme listesi hazırladı mı sana?" başımı olumlu anlamda salladım. "Peki, ona dikkatle uy. Bol bol uyu, dinlen. Moralini de iyi tutarsan bebeğin toparlamaması için hiçbir sebep kalmaz."

"Moralimi iyi tutmak istiyorum ama bebeğe bir şey olacağı korkusu beni huzursuz ediyor. İyi olamıyorum."

"Kafanı dağıtmamız gerek. Gerçekten çok iyi düşünmüşsünüz şu tatil işini." gülümseyerek ellerimi tuttu. "Savaş'ı takdir ettim doğrusu. Şirket bu kadar yoğunken tatil ayarlamak için çabalaması harika, bir de sana karşı eskisi gibi olmadığını söylüyordun."

Umut Bey, daha önceki dertleşmemize gönderme yapmak adına konuşurken kimsenin duymaması için sesini iyice kısmıştı.

"Şirket yoğun mu?" Savaş'ın işlerini az çok biliyordum, Orhan Bey kadar geniş çaplı işlerle uğraşmadığı için çoğu zaman rahat olurdu. Bu yüzden yoğun demesi beni şaşırtmıştı.

"Evet, yoğun tabii. Neredeyse iki aydır ihalelerle uğraşıyorlar. Hiç anlatmadı mı sana?"

Kirpiklerimi hızlı hızlı kırpıştırırken işi üzerine konuştuğumuz herhangi bir anı hatırlamaya çalıştım. Hayır...uzun zamandır birbirimize bir şeyler anlatmıyorduk.

"A-Anlattı tabii ama..."

"Üst üste ihaleleri kaybetmeleri yüzünden çok sarsıldı şirket. Çalışanların morali bozulduğu için verimli çalışamadılar ve diğer sunumları da istedikleri gibi gitmedi. Bu yüzden risk alıp büyük bir şirketle anlaşmaya çalıştı Savaş, bu sorunlar ancak büyük bir yatırımla toparlanırdı ama tek bir hatasında da batabilirdi. Biliyorsun, bu işler böyle."

Savaş'ın yine arkasından konuşulmasını istemediği için Orhan Bey'den yardım almadığını anlamış, duyduğum şeylerin şaşkınlığıyla kaşlarımı havalandırmıştım. Her meslekte belli başlı sorunlar olurdu ancak üst üste kaybedilen işlerden bahsediliyordu. Büyük bir yatırımcı bulmaya çalışmıştı ki bu cidden uzun işti...

"Savaş'ı biliyorsun." diye devam etti Umut Bey. "Çok heyecanlı, stresli bir çocuk. Baya yük etmiş kendine bunları. Orhan'la anlaşma yapmamak için gece gündüz çalışıp durdu. Neyse ki değdi buna. Yeni projeleri çok iyi, yatırımcıları da gayet memnun. Neredeyse iki ayını aldı ama batmaktan kurtardı şirketi."

Savaş nelerle uğraşmıştı öyle?

"Bu yüzden şaşırdım işte, şirket daha yeni düzene girmeye başlamışken boşlaması nasıl olur bilemem ama seni her şeyin önünde tutmasına seviniyorum!"

Hiçbir şey diyemedim o an. Gözlerimi kapattım, bekledim öylece. Yeni yeni yüzleştiğim gerçekler mahvetti beni. Savaş gibi sorunlarını paylaşmaya ihtiyaç duyan bir adamın tüm bunları tek başına üstlenmesi beni paramparça etti.

"Ben anlayamadım." gözlerimi açtığımda birkaç damla yaş anında süzülüverdi yanağıma. "Babacım ben-ben gerçekten anlayamadım. Stresli bir dönem yaşadığını bilmiyordum. O yüzden-o yüzden hep gergindi ve evdeki kavgalarımız...her şeyi aynı anda yaşadı. Baba ben ona söylediğim şeyleri hatırlamıyorum bile. Ben gerçekten-"

"Ağlama, ağlama Anıl. Şşşh." neden bir anda ağlamaya başladığımı anlayamayan Umut Bey yerinde doğrulup beni kollarının arasına aldı. "Güzelim neden bahsediyorsun sen? Düzgünce söyle bana, hadi."

Söyleyemedim.

Hiçbir şey söyleyemedim.

Kocaman bir bilinmezliğin içinde gibiydim. Aramız neden ve ne zaman kötüleşmişti bilmiyordum. Hatırlayamıyordum da. Yaşadığım sancılı sürecin etkisiyle hiç de farkında olmadan eşimin üzerine nasıl gittiğimi daha yeni anlarken öylece ağlamaya devam ettim.

Kırılmıştım belki. Ama kırmıştım da.

"Bebeğim, bak bana." beni kendinden ayırarak yanaklarımı kavradı Umut Bey. Ağladığım için yüzünü bulanıp görüyordum. "Sen hamilesin, tamam mı? Onu üzmüşsen bile bunu bilerek yapmadın. Sen, sen çok zorlu bir süreçtesin Anıl. Üstelik bunu bilmeden tam bir ay geçirdin. Vücudundaki değişimlerin seni kötü etkilemesi çok normal!"

"Bunlar yüzünden mi?" kızardığına emin olduğum burnumu çekip ağlayışımı durdurmaya çalıştım. "Bu yüzden mi anlamadım onu? Bu yüzden mi işinin kötü gittiğini görmedim. Ben-"

"Evet. Evet canım. Sizin birbirinize ne kadar aşık olduğunuzu tüm şehir konuşuyordu! Bir hatırlasana, ne kadar güzeldiniz siz. Herkes imreniyordu size!" yanaklarıma süzülen yaşları sildi tek tek. "Hamilelik çok etkiledi seni, o yüzden anlaşamadın eşinle."

Bir süre daha ağlamaya devam ettim Umut Bey'in omzunda. Şu ana kadar kendimi tamamen haklı görürken bir anda yerini suçluluk duygusu kaplamış, beni mahvetmişti. Onu anlayamamıştım. Üzgün olduğunu görüp destek olamamıştım ve yemin ederim, şimdi bile bunu neden göremediğimi çözemiyordum.

"Hadi elini yüzünü yıkayalım, toparlan artık. Orhan baban gelecek şimdi, bir ton soru sorar."

Umut babamın desteğiyle sandalyeden kalkıp lavaboya yaklaştım. Mutfakta yüzümü yıkamak istemediğimden sadece soğuk suyla ellerimi ıslatıp yanaklarıma sürdüm kendime gelebilmek için. Karmakarışık hissediyordum. Tek açıklaması buydu.

"Daha iyi misin?"

Umut Bey'in sorusuna cevap verecek gücü bulamadım kendimde. Tüm gece uyumamış, tek bir lokma yememiştim. Karnım açtı ve bir de üstüne ağlamak beni fena halde güçsüz düşürmüştü. Tamamen boş olduğu halde midemin büyük bir yanma hissiyle boğazıma doğru yükseldiğini hissettim. Bir an için gözümün önü kararsa da Umut babamın ellerinden kurtulup hızlıca banyoya koştum.

Titreyen bacaklarım beni taşımayıp klozetin önünde yere düşmemi sağlarken aynı şekilde titreyen parmaklarımla kapağı kaldırmış, istemeden çıkardığım seslerle midemi boşaltmaya çalışmıştım. Gözlerimi kapattım sıkıca. Tüm gücüm çekilmişti.

Arka taraftan boğuk boğuk, telaşlı sesler geliyordu. Tam olarak duyamıyor, kim ne diyor ayırt edemiyordum. Birkaç saniye içerisinde banyodan içeri birinin girdiğini hissettim. Kapıyı ardımızdan kapattı ve neredeyse yere yığılmış bedenimi sıkıca kavrayıp sırtımı göğsüne yaslamamı sağladı.

"İyi misin, Anıl, bana bak bebeğim. Gözlerime bak."

Savaş. Savaş gelmişti. Ağlamak istiyordum.

Ayağa kalkmak üzereyken yeniden gelen kusma hissiyle gözlerimi aralayamadan öne atıldım. Midemden az da olsa çıkan şeyler biraz daha rahatlamış hissettirdi. Yeniden kusma ihtimalime karşı bir süre beni kaldırmadı Savaş.

Sonunda bittiğine emin olduğunda ise tüm ağırlığımı ona vermemi sağlayarak kaldırdı beni. Lavabonun önünde durup bedenimi havalandırıp ayakları üzerine basmamı sağladı. Sırtım göğsüne yaslıydı ve belimi sımsıkı tutuyordu.

"Yüzünü yıkayacağım sadece." kocaman eline doldurduğu suyu yanaklarıma değdirdiğinde irkilsem bile kaçacak gücü bulamadım kendimde. Yavaş yavaş, hiç acele etmeden yıkadı yüzümü. Islak parmaklarıyla kıvırcık tutamlarımı geriye tarayıp alnıma şefkatli bir öpücük bıraktı.

"Bak hadi bana, daha iyi misin?"

Bu komutu bekliyormuş gibi açıldı gözlerim. Savaş'ın endişeyle parlayan kahveleriyle bakıştım. İçinde bulunduğum durum beni mahvediyordu. Nasıl kurtulacağımı, aklımdaki soru işaretlerini nasıl gidereceğimi bilmiyordum.

"İyisin, çok şükür." bir oyuncak bebeği taşırmış gibi beni kendine döndürür döndürmez sıkıca sarıldı Savaş. Sarılmanın şiddetiyle başım boyun girintisine çarpıp öylece kalırken burnunun baskısını omzumda hissediyordum. "Korkuttun beni. Çok korkuttun."

"Özür dilerim."

"Dileme özür, elinde değil ki senin. Biliyorum..."

Onu telaşlandırdığım için özür dilediğimi sandı. Oysaki ben onu anlayamadığım için diliyordum bu özrü.

"Acıktın tabii. O kadar oyalanırsak olacağı bu! Gerçekten, gidip babamlara kızmak istiyorum. Onlar gelmese çoktan kahvaltımızı yapmış olacaktık."

"Şşh." yıkadığımız için ıslanmış işaret parmağımı Savaş'ın dudakları üzerine bastırıp baygın baygın baktım gözlerine. "Ayıp."

"Hala ayıp diyor..." bir an için her şeyi unutmuş olacak ki samimiyetle gülümsedi ve kalçama vurdu Savaş. "Minik prensimize bak sen."

Boş bulunmuştu, bunun farkındaydım ama o hala ne yaptığının farkında değildi.

Bozuntuya vermedim. Hoş, buna halim de yoktu. Baygın bakışlarım eşliğine omzunda dinlenmeye devam ettim. Savaş'da bir süre daha okşadı saçlarımı. Kendime gelmem için zaman tanıdı bana.

Sonunda banyodan çıktığımızda kucağındaydım. Normalde olsa kesinlikle utanırdım ama gerçekten yürüyecek halim yoktu. İki yanından sarkan bacaklarıma dokunup beline sarmamı istese de yapamadım. O da daha fazla uğraşmadan salona kadar ilerletti beni. Babalarımızın endişeli bakışları eşliğinde koltuğa uzanmamı sağlayarak çıplak bacaklarımı pikeyle örttü.

"İyi, merak etmeyin. Her zamanki mide bulantısı."

Babalarına açıklama yaptığı sırada Orhan Bey'in koca elini elimde hissettim. Bir baba şefkatiyle elimi okşayıp gülümsedi bana. Bu adamın varlığı dahi bana büyük bir güven veriyordu.

"Kahvaltısını yapması lazım hemen." sanırım biz banyodayken hızlıca bir şeyler hazırlamıştı Umut Bey. Savaş elindeki tepsiyle ayakucuma oturup çatalı dudaklarıma yaklaştırdı. "Hadi Anıl, yemelisin hemen."

Umut Bey ve eşi salondan çıkıp bizi yalnız bıraktığında Savaş'ın tuttuğu çatala boş gözlerle baktım. Yeniden kahvaltı yapmamla ilgili konuşacakken durdurdum onu. Yakasını sıkıca tutup üzerime çektim ve dudaklarına sıkı bir öpücük kondurdum.

Ayrılamaması için yakasını sımsıkı tutuyor, dudaklarımın baskısını dudaklarından ayırmıyordum. Bir süre afallamış bir şekilde öylece kaldı. Sonrasında ise çatalı tabağa bırakarak elimi yakasından ayırıp benim aksime daha nazik bir şekilde öptü dudaklarımı.

*

Yatağımın üzerine açtığım toz pembe bavula eşyalarımı yerleştiriyordum.

Aklımda birçok şey vardı ama zihnimi boşaltabilmek adına güzel bir klasik müzik açmıştım. Tüm odayı dolduran sakinleştirici ses eşliğinde dolaptan götürebileceğim kıyafetlerimi seçiyordum.

Birkaç pantolon almıştım yanıma. Özkan karnım şiştiğinde dar şeyler giyemeyeceğimi söylemişti. Bende bu zamanların tadını çıkarmak istiyordum.

Bol tişörtlerim, kot ceketlerim, taytlarım ve şortlarım bir bir bavuldaki yerini alırken gözlerim pijamalarımın bulunduğu çekmecede takılı kaldı. Bir iki tane normal pijama seçtiğim esnada gizli bir iş yapıyormuş gibi etrafa bakmış,  kısa geceliklerimden de almıştım.

Kişisel eşyalarım bitmişti. Savaş kendisi mi hazırlamak isterdi bilmiyorum ama zaten sabahtan beri çalıştığını düşünürsek, bir de buna vakit ayıracağını sanmıyordum. Tatil işi şirketi biraz sıkıntıya sokacak gibiydi. İşten gelir gelmez çalışma odasına kapanmış, tatildeyken rahat edebilmesi için ayarlamalar yapması gerektiğini söylemişti.

Sahi...saatlerdir oradaydı o. Acıkmamış mıydı?

Savaş resmi kıyafetler giymekten hoşlanmazdı. Bosbol tişörtler ve eşofmanlardı onun sevdikleri. Günlük hayatı sürekli şirkette geçtiği için dilediği gibi giyinemese de tatilimizde özgür olmasını istiyordum. Bu yüzden bol pantolonlarından ve tişörtlerinden seçerek bavula yerleştirdim. Almak istediği diğer kıyafetler kendisi kontrol ederdi.

Bavul hazırlama işine daha sonra devam etmeye karar verdim. Çekmecemden aldığım kirazlı nemlendiricimi sürdüm dudaklarıma. Ardından ferah kokulu deodorantımı sıktım, ellerim için kullandığım kremimi özenle sürdüm. Kıvırcık saçlarıma öylesine bir şekil verip çalışma odasına gitmek için adımladığımda heyecanlanmıştım.

Çalıştığı zamanlar ortamın sessiz olmasını severdi ama ben odaya pat diye girip kucağına kurulduğum zamanlar asla kızmazdı. Hatta iyi ki geldin deyip biraz beni sever, ben kucağındayken çalışmaya devam ederdi.

Şu an böyle davranamayacağım için kapıyı usulca tıklattım. Herhangi bir cevap vermesini beklemeden kafamı içeri uzattığımda gözlerini bilgisayar ekranından ayırarak bana baktı. Utangaç bir şekilde girdim içeri.

"Uzun zamandır odadan çıkmayınca...bakmak istedim."

"İyi yapmışsın." diye mırıldanırken adımlarımı takip ediyordu, yanına yaklaşıyordum.

"Bitirdin mi işlerini?"

Kaslı baldırları daima ilgimi çekse de bunu yapamayacağımı bildiğimden koltuğun arkasına dolaşmış, ellerimi omuzlarına yerleştirmiştim. Alışkanlık olarak masaj yapar gibi hareket ettiğimde başını yasladı. Devam etmemi istiyordu.

"Gittiğimizde başımı ağrıtsınlar istemiyorum, o yüzden birkaç dosyayı daha incelemem gerekiyor."

"Nereye gideceğimize karar verdin mi?" ellerim omuzlarından taşmış, boynuna doğru yola çıkmıştı. "Orhan babam yazlığa gitmemize izin verdi. Daha rahat edersiniz diyor."

"Orayı sevmiyorum, fazla gürültülü."

"Biz emekli amcalar değiliz Savaş, gürültülü olmasını sorun etme." kıkırdayarak konuşurken boynunda temas eden parmak uçlarımı hafif hafif hareket ettiriyordum. Şu sıralar temas bağımlılığı gibi ciddi problemlerim vardı.

"Orası olmasın." dudaklarımı araladığım esnada "Dağ evi asla olmaz." dedi, "Hamilesin, hastaneye gitmemiz gerekse yol saatlerimizi alır."

"Oteli mi ayarlayacaksın?"

"Geçen yıl aldığımız evi hatırlıyor musun?" hatırlıyordum, şehir merkezinden biraz uzakta, göl kenarında bir evdi. Konumu dolayısıyla ormandaymış gibi hissettiriyordu, seviyordum orayı. "Yıl dönümü için aldığımız...oraya gideriz diye düşündüm ben."

"Orası güzel ama çok sessiz. Sıkılmaz mıyız? Biraz eğlenmek istiyordum."

"Anlaşıldı." boynunda duran elimi kavrayarak önüne çekti beni. Kalçam çalışma masasına yaslanırken bacaklarını aralamış, beni ortasına almıştı. "Otele gitmek istiyorsun."

Bu konularda biraz şımarık olabilirdim ama bu kadar zengin bir adamın damadı olmak benim suçum değildi. O otel o kadar şık ve güzeldi ki...bayılıyordum oraya!

"O zaman şöyle yapalım, ilk başta göl kenarı. Sonra otel. Tamam mı?"

Hızlı hızlı başımı salladığımda yorgun bir gülümsemeyle gözlerime baktı. Uzun bir zaman sonra ortak bir kararda uzlaşmış olmamız ikimiz içinde ilginçti. Ortamda tatlı bir flört havası oluşurken çaktırmadan bacaklarımı bacaklarına sürttüm. Ben yakınlaşmadığım sürece Savaş fazla yaklaşmıyordu çünkü.

"Zaman kısıtlamamız var mı?" diye sordum tatlı tatlı, keyfim yerinde olduğumda böylesine sevimli oluşuma bende şaşırıyordum. "Rahatız, değil mi? Erken dönmeyiz?"

"Bilemiyorum..."

"Savaş!" sitemli bir şekilde somurttum. "Hemen döneceksek gitmemizin anlamı ne?"

"Anıl, sen tarihin farkında mısın? Yaza girmişiz gibi rahat etmek istiyorsun ama herkes çalışıyor, biz de çalışmak zorundayız."

Yeniden itiraz etmek için konuşacağım sırada aklıma gelen şeyle kaşlarım havalandı. "Ben...işimden izin almayı unuttum."

"Ne?" kaşlarını çattı. "Yarın sabah yola çıkacağız ve şimdi mi söylüyorsun bunu?"

"Ya Görkem Bey izin vermezse, ne yapacağız?"

Korkuyla hızlı hızlı konuşmam üzerine Savaş ayağa kalkıp ellerimi tuttu. Sanki ona bakmam bir şeyleri düzeltecekmiş gibi yüzüne istekle bakıyordum.

"Daha fazla vakit kaybetmeden ara konuş."

"Hmhm." ellerimizi ayırıp cebimde duran telefonumu çıkardım hemen. Endişelendiğim için titreyen parmaklarımla Görkem Bey'in numarasına tıkladım. Oranın bir çalışanı olarak gidip patronumdan yüz yüze izin istemliydim, telefonla alelacele izin vermesini istemek o kadar mantıksızdı ki!

"Merhaba Görkem Bey, rahatsız ettiğim için özür dilerim..." telefon açıldığında heyecanla Savaş'ın elini sıktım. Dikkatle yüzümü inceliyordu. "Akşam akşam aramak zorunda kaldım sizi ama...ben birkaç günlüğüne izin isteyecektim. Biliyorum-biliyorum aniden söylemem biraz-" Görkem Bey'in art arda sıraladığı cümlelerle sesim kesildi ve dudaklarım büküldü.

"Ama konuşmama müsaade etmiyor!" telefonu kulağımdan uzaklaştırıp Savaş'a bakarak ağlamaklı bir tonda fısıldadım. "Konuşturmuyor beni. Çok-çok kaba."

Savaş gülümseyecek gibi olup kendini tuttuğu esnada Görkem Bey sesini bir tık yükseltmişti. Hamile olduğum için zaten yeterince izin kullandığımı, yeni sezon için çizimlerin fazla aksadığını, şu anda böyle bir izni veremeyeceğini sıralıyor, ağzımı açmama müsaade etmiyordu.

"Anlıyorum efendim." dedim, omuzlarım umutsuzlukla çökerken. "Ama siz de beni anlasanız. Şu sıralar...peki. Uzatmıyorum..."

Görkem Bey, hiç de kibar olmayan cümlelerinin ardından telefonu kapattığında gözlerimden süzülen yaşlar eşliğinde Savaş'a bakmış, "Bana kızdı." diyerek patronumu şikayet etmiştim. "İzin de vermedi! Kızdı bana."

"Of güzelim..."

Alnımı Savaş'ın geniş omzuna yaslayıp gözlerimi sımsıkı kapattım. O tatile gitmeyi çok istiyordum. Buralardan kesinlikle uzaklaşmalıydım. Artık evimde bile kalamıyor, bunalıyordum. Bir şekilde gitmeliydim!

"Savaş...ne yapacağız?" siyah tişörtünü avucumun arasında toparlayıp çekiştirdim. "Sen tek başına git bari...tatil yap. Dinlen. Ben çalışayım. Gelemiyorum."

"Eh napalım, ben tek başıma gideceğim artık."

Anında başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Beni bırakıp gidecek misin? Savaş, blöf yapıyordum!"

Benim hüzünlü halime karşın Savaş sadece sırıtmakla yetinirken elini omzuma sararak kendisine çekti beni. Saçlarımı yavaşça okşadığında üzerine kondurduğu öpücüğü hissettim. Biraz daha öpmesi için yanağımı göğsüne sürttüm. Ama anlamadı. Öpmedi tekrar.

"Patronuna son dakika haber verirsen tabii kızar sana. Bir de haftalarca uzaklaşmak istiyorsun, buna nasıl anlayış göstersin?"

"Gidemeyecek miyiz şimdi? Bavulum bile hazır."

"Kocanın kim olduğunu unutuyorsun." yüzünü göremesem bile serseri bir sırıtış takındığına emindim. "Halledeceğim."

"Orhan Bey'e mi söyleyeceksin?"

"Ne alakası var Anıl, neden babama söyleyeyim? Kendim halledemiyor muyum?"

Baskın ses tonuyla oldukça yanlış bir yere değindiğimi fark ettim. Savaş bu zamana kadar her işini kendisi halletmişti, sırf insanlar gücünü babasından aldığını söylemesin diye isimlerinin yan yana duyulmasını bile istemezdi. Hassaslığını bildiğim halde istemsizce sormuştum.

"Halledersin. Sadece Orhan babam sürekli böyle diyor ya...sen benim damadımsın falan diye. O yüzden."

"Her neyse." büyük ellerinden birini yanağıma yerleştirip beni göğsünden ayırmadan gözyaşlarımı sildi. "Üzülme boş yere, ayarlayacağım."

"Teşekkür ederim." kollarımı sıkılaştırıp başımı kaldırdım. Göğsüne yasladığım çenemle tam gözlerine bakarken gülümsüyordum. "Bebeğimiz de teşekkür ediyor."

İlk kez bu tarz bir cümle kurmam Savaş'ın bakışlarının parlamasına sebep oldu. Alt dudağını dişleri arasına alıp gülümsemesini durdurmaya çalıştığında başarılı olamamış, hafifçe kıkırdamıştı bile.

Ondan kısa olan boyum nedeniyle biraz eğildi. Burnunu burnuma sürterken gözlerimi kapatmış, kokusunu içime çekmiştim.

Birbirimize sarılarak öylece sustuğumuz bu dakikalarda, evliliğimiz adına kocaman beyaz bir sayfa açtığımızın farkında değildik.

*

sıkılıyor musunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 77.4K 26
[TAMAMLANDI] Öğretmen Yusuf ve Eşkıya Yılmaz'ın hikayesi...
16.6K 1.5K 28
Amacı bir sürüydü. Amacı bir bölgeydi. Amacı ona karşı isyan edenleri yeniden karşısında diz çöktürmekti. Ama en büyük amacı Omegaların da üstün oldu...
90.9K 6.5K 33
j.jjkk: beni gökyüzüne götür * to: tardisblue-
840K 58.1K 35
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...