Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

880K 70.3K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

11| Belki de iyileşebiliriz

23.9K 2.1K 1K
By mavigollge

bu bölüm elli tane duygu geçişi yaşadım yazarken yoruldum aw

minik bir açıklama

Hamilelik hakkında araştırma yaptım ama her şeyi normal hamileliğe bağlı olarak yazmadım. Kendimce eklemeler yaptığım ufak tefek açıklamalar var bölümde. Bu böyle değil lan dediğiniz esnada erkek hamileliği kurgusu okuduğumuzu düşünün ahajshdshs tamamen hayal gücü :d

*

Masamın üzerindeki kağıtları bir bir toparlayıp çekmeceme yerleştirdikten sonra kilidi çevirdim. Açıkçası saatlerce aynı pozisyonda oturmak beni yormuştu. Bu yüzden biraz erken çıkmak istiyordum.

Havanın soğuduğunu düşünüp ceketimi üzerime giydikten sonra dosyamı elime alarak çıktım odadan. Kapının önünde karşılaştığım Kerim benimle beraber aşağı geliyor, bir yandan da bir şeyler anlatıp duruyordu ama kendimi veremiyordum.

"Görkem Bey'in haberi var." dedim, erken çıkışımı kastederek. "Sen çıkacağın zaman bana haber ver, yeni konsept hakkında konuşalım."

"Tamam canım, ararım ben seni."

Sigara içmek için benimle geldiğini biliyordum. Kapının önüne çıkar çıkmaz cebinden paketini çıkartıp benden hafif uzaklaşarak yakmıştı. Hamile olduğumu bildiği için dumandan etkilenmemden korkuyordu.

Uzun düşünceler sonucunda yaptığım şeyi fazla sorgulamamaya karar vererek telefonumu çıkardım ve Savaş'ın isminde gezdirdim parmağımı. Bir çırpıda arayıp telefonu kulağıma yapıştırdığımda Kerim hafifçe sırıtmış, heyecanlı halimi izlemişti.

"Efendim Anıl."

"Napıyorsun?" dediğimde sorumu es geçerek konuşmaya başladı.

"Bende birazdan sana yazacaktım. Doktor kontrolün vardı bugün. İşin bittiyse çıkalım."

"Ah...o bugün müydü?"

"Evet." Kaşlarını çattığına yemin edebilirdim. Sesi bir tık daha katı geliyordu şimdi. "Sen ne için aramıştın?"

"Beni işten alabilir misin diye soracaktım da..."

"Birkaç dakikaya orada olurum."

Kapatmadan önce ne söylemem gerektiğini bilemeyip sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Gerçekten, istediğim gibi konuşabildiğim eşimle şu an kelimelerimi seçerek konuşmak zorunda oluşum can sıkıcıydı.

"Tamam, görüşürüz."

Birkaç onaylayıcı mırıltının ardından telefon kapandı...

"Savaş mı geliyor?" diye sorup kafamı dağıtmamı sağladığı için teşekkür edercesine baktım Kerim'in gözlerine. Eğer bir sohbet başlatmasaydı bu berbat telefon konuşmasını düşünüp kafayı yiyecektim.

"Evet. Sen ne yaptın görüşmeyeli? Eşinle aran nasıl?"

"Şu sıralar yolunda her şey." alt dudağını ısırarak sırıttı. "Bak hatırlattın yine, özledim güzelimi."

Eşini hatırladığında parlayan gözlerine imrenerek baktığımda yüzümdeki minik gülümsemenin yavaş yavaş silindiğinin farkında değildim.

Acaba Savaş'ta beni hatırladığında böyle güzel bakıyor muydu?

Beni hatırlaması demek, kavgalarımızı ve tartışmalarımızı da hatırlaması demekti. Bu yüzden aklına geldiğimde gözlerinin güldüğüne hiç emin değildim...

"Bebeğiniz kaç aylık oldu?" diye sorabildim kendime geldiğimde.

"Yedinci ayını dolduracak. Çok hızlı büyüyor. Akşamları eve gitmeyi iple çekiyorum resmen, iki tane güzellik karşılıyor beni."

Eşine bu kadar aşık olması bir kez daha kıskançlıkla iç geçirmeme sebep olurken sessizleşmeye karar verdim. Yoksa Kerim'in kocasına olan düşkünlüğünü dinleyerek kendimi yiyip bitirecektim.

Birkaç dakika sonra Savaş'ın arabası girdi caddeye. Burası işlek bir nokta olmadığı için arabada beklemesi sorun olmazdı ama yine de onu bekletmemek adına Kerim'e çok kısa bir şekilde veda etmiş, neredeyse koşarak arabaya adımlamıştım.

Yolcu koltuğunu açıp yanına oturacakken benimle iletişim kurmasını sağlayabilmek için dosyamı ona uzattım. "Tutar mısın?" dediğimde ikiletmemiş, dosyayı alıp arka koltuğa bırakmıştı bile. Hızlıca yerime yerleştikten sonra kapımı kapatarak gözlerinin içine beklentiyle baktım. Pekala, şimdi selam vermesi gereken evredeydik ama o sadece susuyordu!

Hiçbir şey demeden arabayı çalıştırdı. Hal böyle olunca beklenti dolu bakışlarımı üzerinden çekip yola sabitledim. Birbirimize günümüzün nasıl geçtiğini sormayı bırakalı o kadar uzun zaman oluyordu ki bu tavrına şaşırmıyordum bile. Yalnızca kavga etmek için bile olsa konuşmaya başlamışken yine eski soğuk tavrına dönmesi canımı sıkıyordu.

Tek başıma kalmışım gibi hissediyordum. Sanki yapayalnızdım, karnımdaki minik canlıyla beraber bir ıssızlıkta kalakalmıştık ve bizimle ilgilenen kimse yoktu...boğulacakmışım gibi bir histi.

Savaş'ın benimle iletişimini kesmesinin getirisi tam olarak böyleydi...

*

"Karnınızı açın Anıl Bey."

Özkan'ın kendi koltuğuna yerleşmesiyle beraber ben de zaten sıyrılmaya yer arayan tişörtümü yukarı çekiştirmiş, karın kısmımı açıkta bırakmıştım. Çok belirgin bir karnım olmasa da dışarıdan bakıldığında hamile olduğum anlaşılacak bir büyüklüğe ulaşmış gibiydi. Ya da bana öyle geliyordu.

"Bir bakalım, bebeğimiz nasılmış..."

Özkan müthiş bir neşeyle konuşup karnıma soğuk bir jel sıktı. "Görüşmeyeli nasılsınız? Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?"

"Yani...etmeye çalışıyorum."

Benim mırın kırın ederek konuşmam doktorumuzun şakadan da olsa kaşlarını çatmasına sebep oldu. Ultrason aletini karnımın üzerinde gezdirerek belirli noktalara baskı uyguluyor, gözlerini de ekrandan ayırmıyordu.

Kaşları yavaş yavaş çatıldı.

Bu sefer şakadan değildi, ciddiydi.

"Ne oldu?" diye sordu hemen Savaş, sabırsız bir ses tonuyla. "Neden baktın öyle? Kötü bir şey mi olmuş, nolmuş?"

Özkan'ın neşeli ifadesinin gittikçe durgunlaşması kalbimin tuhaf bir endişeyle çarpmasına neden olurken Savaş'ın elini sımsıkı tuttuğumun farkında bile değildim. Dikkatle Özkan'a bakıyor ve açıklama yapmasını bekliyordum.

"Artık bir açıklama yapacak mısın yoksa benim sinirden delirmemi mi bekliyorsun?"

"Bebekler gün gün gelişir ve her hafta ulaşması gereken bazı değerler olur, Savaş Bey." yüzüne daha ılımlı bir ifade yerleştirdi. "Bazı etkenler ise bu gelişimin yavaşlamasına, bazen ise tamamen durmasına sebep olur ve bebek istediğimiz şekilde gelişim gösteremez."

Telaş içinde "Devam et." dedi Savaş, destek olabilmek için elimin üzerini okşuyordu.

"Şu an bebeğimizde bir gelişim geriliği olduğunu söyleyebilmek için çok erken. Ancak son görüşmemizden bu yana herhangi bir değişim olmamış. Fetüsün ağırlığı olması gerekenin daha altında."

Burnum sızladı. Ardından yutkunamayacağımı fark ettim ve ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Neden olmuş bu? Nasıl düzelir, ne yapacağız?"

"Öncelikle sakin olun Savaş Bey." gözleri bana kaydı, moralimin bozulmaması için Savaş'ın güçlü durmasını istiyordu ama ben çoktan endişelenmiştim. "Dengesiz beslenmek, sigara-alkol kullanımı, stres, ya da babada yer alan kalıtsal bir hastalık buna sebep olabilir."

Savaş'ın gittikçe çatılan kaşlarına ve dişlerini sıktığı için belirginleşen çene kemiklerine baktım. Konuşamayacak gibi gözüküyordu. Neyse ki Özkan'da bizim bir şey söylememizi beklemeden açıklamasına devam etti.

"Anıl Bey gayet sağlıklı bir baba adayı. Bu nedenle dengesiz beslenmenin ya da stresin bebek üzerinde olumsuz etkileri olduğunu düşünüyorum. Eğer bu durumu düzeltmezsek ve bebek gelişimi doğuma kadar tamamlanamazsa bebekte çeşitli hastalıklar oluşabilir. Erken doğumla ya da bebeğin kaybedilmesiyle dahi sonuçlanabilir."

Özkan'ın bir çırpıda söylediği şeyler korkunç bir gerçeğin yüzüme çarpmasını sağlarken titreyen çenemle birlikte Savaş'a baktım. Ona alışamadığımı düşündüğüm zaman çoğunlukla normal davranmış, bulantılarım harici hamileliğimi bile yaşamamıştım. Ama şimdi onu kaybedebileceğimi duymak tarifi imkansız bir acı vermişti bana.

"Dediğim gibi, gelişiminde gerilik olduğunu söyleyebilmek için şu an erken. Haftaya yeniden kontrole geldiğinizde bebeğimizin ağırlığında artış olmazsa üzülerek söylüyorum ki bu teşhisi onaylayacağız."

"Ben-ben ne yapacağım?" ıslak kirpiklerimin arasından çaresizce baktım Özkan'a. "Nasıl düzelebilir? Nasıl-nasıl gelişimi hızlanır?"

"Size dengeli ve sağlıklı beslenmenizi söylediğimde beni ciddiye almamış gibisiniz Anıl Bey. Öğünleriniz çok yoğun olmasa bile sık sık bir şeyler tüketmelisiniz. Ayrıca stres, bebek üzerinde fazla etkili bir durum. Kendinizi günlük hayatın sorunlarından arındırıp sadece bebeğinizi düşünmelisiniz. Bunun dışında bizim yapabileceğimiz herhangi bir şey yok, sadece gelişimini takip edebiliriz."

"Nasıl yapacağınız bir şey yok? İlacı falan yok mu bunun?"

Savaş'ın sert sesiyle anlayışlı bir tonda "Üzgünüm." diye mırıldandı. "Yalnızca birkaç vitamin yazabilirim. Onları kullanmaya özen gösterin. Sizin için bir beslenme programı da hazırlayacağım."

Savaş, donuk bir ifadeyle burnunu çekip etrafına bakındıktan sonra gözlerimiz kesişti.

Aylar sonra ilk kez, aynı şeyleri hissederek baktık birbirimizin gözlerine.

Saf korku.

Benim çaresizce ondan yardım isteyişime katlanamıyormuş gibi gözlerime bakmaya devam edemedi. Kenardaki kağıt havludan büyük bir parça koparıp karnımı yumuşak hareketlerle temizledi ve tişörtümü aşağı çekerek doğrulmamı sağladı.

"Sizden hareketlerinizi kısıtlamanızı istemeyeceğim. Yine işinize gidebilir, normal hayatınıza devam edebilirsiniz. Sadece kendinizi fazla yormayın ve ağır işlerle uğraşmayın. Boş vakitlerinizi dinlenmek için kullanın. Uykularınız da çok önemli, bebeğin sağlıkla büyüyebilmesi için sizin sağlıklı bir bedende olmanız lazım."

Ultrason cihazına yaklaştı ve aletin altındaki bölmeden çıkardığı kağıdı birkaç kez salladıktan sonra arkasına bir şeyler yazarak "Buyrun." dedi. "Bu da bebeğimizin ilk fotoğrafı."

Fotoğrafı titreyen parmaklarımla kavrayıp koskoca karaltı içerisindeki minicik aydınlık parçaya baktıktan sonra gözlerim sıkıca kapandı ve ben her şeyin birikmişliğiyle hıçkırarak ağlamaya başladım.

Savaş yanımdaki boşluğa oturup kollarını hızlıca belime sardığında hiç vakit kaybetmeden göğsüne sığındım. Bana az önce duyduğum korkunç şeyleri unuttursun, bebeğimi ve beni her şeyden korusun diye tüm kötü duygulardan arındırılmış; en saf halimle sığındım ona.

*

"Gel, geç bakalım."

Savaş'ın beni yönlendirmesiyle evimizin salonuna doğru ağır ağır adımlarken kendimi çok bitkin hissediyordum.

Bundan sonra ne olacak bilmiyordum. Kafamda hazır olan birkaç plan da bebeğin çok iyi durumda olmadığını öğrendiğim an suya düşmüştü ve ben elimdeki her şey kayıp gitmiş gibi daha şimdiden bir yas havasına girmiştim.

Üzerimdeki hırkayı çıkarıp koltuğun köşesine bıraktım. Bu sırada peşimden geliyor mu diye bakmak için arkamı döndüğümde Savaş'ı göremedim. Odaya geçmiş olabilirdi. Belli ki hala benden uzak durmak istiyordu.

Başım ağrıyordu ama duyduğum şeylerden sonra hafif bir ağrı kesici içmeye dahi korkuyordum. Mutfağa kadar ağır adımlarla ilerledim. Bebeğimize ait ilk fotoğrafı buzdolabının üzerine magnetler yardımıyla astığımda dudaklarımda buruk bir gülümseme belirdi.

"Şşh, orada duyduğumuz şeyleri o odada bıraktık. Tamam mı? Şimdi sadece neler yapabileceğimizi düşüneceğiz."

Savaş, mutfağa girer girmez ılımlı bir ses tonuyla konuştu ve belimden tuttuğu gibi arkamdaki sandalyeye oturmamı sağladı.

"Acıktın mı?" diye soru buzdolabını açarak. Bebeğimin yemek yememe ihtiyacı olduğunu bildiğim halde aç hissetmediğim için başımı olumlu anlamda sallamak suçluluk psikolojisiyle gözlerimi kaçırmama sebep oldu.

"Tek başına yemeyeceksin, ben de yanında olacağım. Birlikte bir şeyler atıştıralım." dolaptan çıkardığı birkaç sebzeyi tezgahın üstüne bıraktı. "Umut babamı mı arasam acaba? Nasıl bir şey hazırlamam gerek bilmiyorum."

"Onları ararsak dün hakkında konuşmaya başlayacaklar."

"Doğru." sıkıntıyla iç geçirdi. "Zaten sabahtan beri müsait olduğunuzda size geleyim deyip duruyor. Bize öğüt vermeye can atıyorlar."

"Reddetme, gelsinler." benden beklenmeyecek bir uysallıkla konuşuyordum. "Belki de birkaç öğüde ihtiyacımız vardır."

Başka bir şey söylemedi. Doğradığı sebzeleri ekmeğin arasına koymaya başladığında ise gözlerimi devirdim. Hafif bir şeyler yapacağını söylemişti güya. Koskoca ekmek yedirecekti bize.

"Kaç senedir hiç mi bir şey öğrenemedin?" ayağa kalktım ve bilmiş bir tavırla yanına geçtim.

Ekmeğin arasına koymaya çalıştığı diğer sebzeleri heba etmemesi için doğrama tahtasını önüme çekerek bir kase içerisine boşalttım. Çeşitli baharatlarla hafif hafif soslayıp birazcık yağ damlattığımda ortaya benim en sevdiğim şey olan, sade bir salata çıkmıştı.

"Mmmh."

Dudaklarımı birbirine bastırarak onaylayıcı mırıltılar çıkarttığımda gözlerimi kapattığımın farkında değildim. Tekrar araladığımda büyülenmişçesine beni izleyen bir Savaş'la karşılaşmayı beklemiyordum.

Az önce kendim kullandığım çatalı yeniden salatanın içerisine batırıp Savaş'ın dudaklarına yaklaştırdım. Gözlerime boş boş bakıyordu. "Hadi!" dedim sabırsızca. "Tadına bak, seveceksin."

Şaşkındı. Fena halde şaşkındı hem de.

Yine de dudaklarını aralayıp salata dolu çatalı ağzına aldığında beklenti dolu bakışlarıma karşı başını aşağı yukarı sallamıştı. "Güzel mi?" gözlerimi büyüttüm istemsizce. "Beğendin mi? Nasıl?"

"Güzel. Güzel gayet."

Anlık gelen durgunlukla omuzlarım düşerken elimdeki çatalı kasenin içerisine bıraktım.

Korkuyordum. Mutsuzdum. Duygularım karmakarışıktı ve ben, böyle hissettiğimde sığınabileceğim tek bir insana sahiptim.

"Savaş..." kaçıp gitmek ister gibi duruyordu yanımda. Soğuktu hala. Tavırlarının anında değişmesini beklemiyordum zaten. Onu az çok tanıyordum. Tezgahın kenarına yaslamış olduğu büyük elini parmaklarımın arasına alıp bakışlarımı yere indirdim. "Benim aklımda bir şeyler var..."

"Ne gibi?"

"Tatil." olumsuz bir şeyler duymaktan korkarak hızlı hızlı konuştum. "Beraber tatile çıksak. Kafa dinlesek."

"Anlamadım? Yani, ciddi misin?"

"Bilmiyorum, kafam karışık. Dinlenelim istiyorum." gözlerim gittikçe dolarken sesimin kısık çıkmasına engel olamadım. "Savaş ben çok yoruldum."

Derince bir nefes verdi Savaş. Onun da karmakarışık olduğunu biliyordum. Kollarımı beline dolayıp hiç beklemediği bir anda ona sıkıca sarıldığımda bir kez daha afallamasına sebep olmuştum. Omzuna gelen başımı hareket ettirip yanağımı tenine sürttüm. Ne yaptığımı bile bilmeden, sadece sıcaklığını hissetmeye çalışıyordum.

"Buna tek başıma karar veremem, Anıl." ses tonu sert değildi. "Şirketin durumuna bağlı. Şu an evet dersem bile bir sorun çıkabilir."

"Ama çok gitmek istiyorum."

"Sadece biraz bekle, işleri yoluna koymaya çalışayım."

"Bekleyemem." diye mızmızlansam da paşa paşa beklemek zorunda olduğum için yanaklarımı şişirdim. "Tamam...beklerim."

"Şimdi salatanı bitir, sonra da biraz uyuyup dinlen. Özkan'ın dediklerine dikkat etmek zorundayız."

"Babanlar bizden bir açıklama isteyecek." sarılışımı sonlandırıp yaşlarla dolmuş gözlerimi ellerimin tersiyle sildim. Bu sırada Savaş'ın gözü tokalarımda dolanıp yeniden yüzüme dönmüştü.

"Kendi derdimiz yetmiyormuş gibi..."

"Haklılar, merakta bıraktık onları."

"Onlarla ben konuşurum. Sen düşünme."

"Ne konuşacaksın?"

"Kavgamızı duydular, onların evinde tartışmamızdan ciddi bir şeyler olduğunu anlamışlardır zaten." dedikten sonra ilk kez tamamen kabullenmiş bir tavırla "Boşanma konusunu açıklarız." diye devam etti ve cümlesi biter bitmez göğsüme büyük bir sızı yayıldı.

"Boşanmak...istiyorsun."

İnanamıyormuş gibi bir tavırla bana baktı Savaş. Ardından hala öylece duran salatayı masanın üzerine bırakarak "Lütfen oturup salatanı bitir." dedi. "Şimdi seninle bunları tartışmak istemiyorum. Her şeyi sessizce hallederiz, tamam mı? Sürekli gündeme getirmek seni sıkıntıya sokuyor."

Stresin bebeğimize olan zararından korktuğu için konuşmamayı tercih ediyordu ancak bu konu hakkındaki düşüncelerini duyamazsam daha çok düşünür dururdum.

"Boşanmak istemediğini söylüyordun."

"Ama sen istiyorsun, Anıl." sabırsızca baktı gözlerime. "Her fırsatta huzurlu olmanın tek yolunun bu olduğunu sen söyledin. Birbirimize iyi gelmiyoruz dedin. Benim varlığım bile seni olumsuz etkiliyor. Beni istemediğini öyle net hissettirdin ki..."

Cümlesinin sonuna doğru sesi epey kısıldı ve gözlerini kapattı. 

"Her neyse. Sürekli bunu konuşmayalım, tamam mı? Sonuçta bu konudaki kararın kesin. Konuştukça başa dönüyoruz. Seni sıkıntıya sokacak şeylerden uzak tutmak istiyorum yoksa bizim kavgalarımız yüzünden bebeğimiz de zarar görecek."

Kendi varlığının benim için bir stres kaynağı olduğunu, hayatımdan çıkarsa tüm stresin ortadan kalkacağını düşünüyordu.

Beni sıkıntıya sokan şey Savaş'ın varlığı değildi. Aramızdaki problemler, çözemediğim iletişim sorunları ya da çıkan kavgalardı ama Savaş'ın kendisi değildi. Bu duruma nasıl ve ne zaman gelmiştik bilmiyordum, sadece belli bir noktadan sonra bana olan sevgisini tamamen yitirdiğini düşünüp ayrılmamızın en iyisi olacağını zihnime kodlamıştım. Öyle de devam etmişti işte.

Fakat tüm bunların yanında fark ediyordum ki, Savaş kendisini çok değersiz görüyordu.

Benim için hiçbir önemi olmadığını düşünüyordu.

Endişeli gözlerinin ardında yatan kırgınlığı bariz bir şekilde belliydi.

"Belki de..." duygu yoğunluğu yüzünden sesim pütürlü ve ağlamaklı bir tondaydı. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırıp Savaş'ın elini kavrayarak dudaklarımı araladığımda tüm dikkatim üzerindeydi. "Bir terapistle görüşmek bize gerçekten iyi gelir."

*

Savaş gerçekten çoook karışık durumda. Bir yandan sürekli istenmediği söylendiği icin kötü hissediyor, diğer yandan Anılı bırakmak istemiyor...Ayrıca çok toy bir baba adayı. Çok iyi anlıyorum ben onu. Sizlerde anlayacaksınız, yavaş gittiğimiz için her şeyi bir anda işleyemiyorum.

görüşürüz!!!

ig:xmavigollge

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 64.6K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
2.1M 165K 53
[Tamamlandı] Ayaz, yıllardır tek başına yaşayan, kendi halinde bir adamdı. Şimdiyse karşısında bir ay boyunca ilgilenmesi gereken görme engelli bir ç...
TREN By Khalesi

Teen Fiction

541K 34.3K 14
[TAMAMLANDI] Uzun bir tren yolculuğu...
1.1M 77.6K 26
[TAMAMLANDI] Öğretmen Yusuf ve Eşkıya Yılmaz'ın hikayesi...