Bebeğimiz İçin • [b×b]

由 mavigollge

875K 70.2K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... 更多

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

10| Sessizlik

21.9K 2.2K 1.6K
由 mavigollge

oy ve yorum sayısı düşük olmasına rağmen, beni destekleyen okuyucularımı kırmamak için şimdiden atıyorum bölümü.

Belki sizlerde gizlice okumak yerine oy verirsiniz artık..

Bölüm içerisinde Anıl'ın giydiklerini anlattığım bir kısım var. Fotoğraflarını bölüm sonuna koydum. Zihninizde daha rahat canlandırmak için bakabilirsiniz.

Bu bölüm kaldığımız yerden devam ediyoruz. 8. bölüme göz atıp en son neler olduğunu bir hatırlayın isterseniz

Keyifli okumalar..

*

Savaş odadan çıkıp beni tek başıma bıraktığında birkaç saniye boyunca nefes alamadığımı hissettim.

Çok öfkeli görünüyordu. Sinirle irileşmiş gözleri de bunun bir kanıtıydı ancak yüzünde gördüğüm tek duygu bu değildi.

Kırgındı. Bunca zaman boyunca bana karşı tüm olumlu hislerini yitirdiğini ve her kavgamızda öfkelenmekten ileri gidemeyeceğini düşündüğüm eşimin gözlerindeki kırgınlığı ilk kez görebilmiştim.

Az önce göğsümde biriken öfke yüzünden cümlelerim bile birbirine girerken bir anda durulmuş, gerçeklerle yüzleşmiştim.

Ellerimle yüzümü kapatıp derin nefesler aldım. O aptal kızın lafları canımı öylesine sıkmıştı ki Savaş'a ne ara sinirlenip patladığımı bile bilmiyordum. Onu kırmış olabilirdim, ama ben de kırgındım. Biz berbat bir haldeydik ve sürekli çabaladığını söyleyip bir şeyler yapmaması beni deli ediyordu.

Tamam, birbirimize daha normal davranmaya başlayalı uzun zaman olmamıştı. Dolayısıyla Savaş'ın 'Bizim için çabalayacağım.' cümlesinin üzerine ona biraz vakit tanımam, ne yapacağını gördükten sonra tepki vermem gerekirdi. Bunu biliyordum ama olmuyordu işte.

Düzensiz nefes alışverişlerim yüzünden zaten yeterince gergin bir haldeyken içeriden gelen sesleri işittim. Savaş, babalarıyla konuşuyordu. Orhan Bey'in sesi yükseldiğinde gözlerimi kapatıp soluklandım. Kavga çıkmış gibiydi.

Öylece durmayı kesip ben de çıktım dışarı. Nasıl görünüyordum bilmiyorum ama salona geçmemle beraber tüm bakışların bana dönmesine ve hafiften şaşırmalarına bakılırsa çok iyi halde değildim.

Uyarı dolu bakışlarını eşinin üzerinde gezdirdikten sonra bana baktı Umut Bey. Daha sakin tutmaya çalıştığı sesiyle "Anıl, eve geçiyormuşsunuz?" dedi. Ben gelmeden önce aralarındaki konuşmanın bu olmadığına yemin edebilirdim. Mevzuyu değiştiriyordu.

"Hmhm." aniden tüm bedenimi kaplayan utanç dalgasıyla gözlerimi kaçırdım. Az önceki bağırışlarımızı duymuşlardı, bu çok belliydi. Umut Bey'in şefkatli bakışları da, Orhan Bey'in endişeli tavırları da bunu kanıtlıyordu.

"Neden bir anda gitmeye karar verdiniz? Umut sizin için onca hazırlık yaptı." Orhan Bey'in sanki kavga ettiğimizi bilmiyormuşçasına kurduğu cümleyle göz ucuyla Savaş'a baktım. Bana bakmayı bırak, yönünü bile dönmüyordu...

"Daha fazla rahatsızlık vermeyelim efendim."

Titrek sesim ikisinin de kaşlarını çatmasına neden oldu. Ağlamaya çok müsaittim. Bu ortadaydı ve saklayabilecek halde değildim. Utanç, öfke, hüzün...tüm olumsuz duygular tarafından esir alınmıştım. Kesinlikle berbat hissediyordum.

"Bebeğim, Savaş'ın bu halde araba kullanmasını istemiyorum. Çok öfkeli. İkinize de bir şey-"

"Abartma baba, alt tarafı eve gideceğiz."

"Babanla düzgün konuş!" Orhan Bey'in ani çıkışıyla yerimde sıçradım. Savaş'a karşı tuhaf bir öfkesi vardı şu an. Yoksa eşinin sözünün bölünmesine bu kadar büyük bir tepki göstermezdi. "Umut haklı, yarın sabah nereye gidiyorsanız gidersiniz."

Titreyen ellerim bir süreliğine karnımda gezindi. Tamamen içgüdüsel bir hareketti bu. Sanki ortamdaki kargaşa karnımdaki miniği rahatsız edecek gibi hissetmiştim.

Bunun üzerine Umut Bey'in bakışları bana döndü ve "Tamam Orhan." diye mırıldandı, sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. "Anıl'ı geriyorsunuz. Sancısı olursa ne yapacaksınız acaba?"

Dakikalardır yüzüme bakmayan Savaş sadece bir saniyeliğine bakıp nasıl olduğumu kontrol ettikten sonra gergin bir hareketle saçlarını karıştırdı. Salonun en köşesinde olanları izleyen Ecrin'i buldu gözlerim. Kavga etmiş olmamızdan öylesine mutluydu ki...

"Eve geçiyoruz. Anıl, çantan hazır mı?"

"Savaş!"

"Daha fazla karışmayın baba." Orhan Bey'i bastırıp dik bakışlarını üzerime dikti Savaş. "Hazırsan çıkalım."

"Savaş, otur oturduğun yerde benim canımı sıkma! Bu akşam bu evden kimse böyle ayrılmayacak. O çocuk hamile! Eve gidip daha büyük bir tartışmaya girmeyeceğiniz ne malum? Ya bir şey olursa!?"

"Orhan lütfen." Kısacık bir süre eşine baktı Orhan Bey. Bakışları asla yumuşamamıştı.

"Herkes odasına geçsin. Bu sinirle araba kullanıp bizim başımızı ağrıtma! Hadi, eşini de al odanıza geçin!"

Orhan Bey'in kendince olası ihtimalleri düşünüp bizim için endişelenmesini anlıyordum ama bu konuşmalardan sonra o kadar rezil olmuş hissediyordum ki odaya geçmek falan istemiyordum. Direkt evime gitmeli, o kızın aptal sırıtışından kurtulmalıydım.

"İşimizi zorlaştırmasanız olmaz mı?" dedi Savaş, o kadar gergin ve bunalmış görünüyordu ki onunla yalnız kaldığımızda oluşacak sıkıntılı atmosferden şimdiden korkmuştum.

"Ne haliniz varsa görün, tamam mı?! Ne haliniz varsa görün!" bezmiş bir ifadeyle konuştu Orhan Bey. Ateş saçan gözlerinin hedefinde oğlu vardı. "Eğer bir daha bu çocuğun ağladığını görürsem de bozuşuruz seninle. Haberin olsun!"

Babasına bir şeyler söylememek için kendisini sıkarak arkasını döndü Savaş.

Kaldığımız odaya kadar gidip yarım yamalak kapattığı çantayı alıp geldikten sonra bir saniyeliğine kız kardeşinin gülümseyen suratına dönen bakışlarının ardından hiç beklemediğim bir şeyi yaparak elimi sıkıca tuttu.

Beni peşinden ilerletip kapıya getirdiğinde elimi bırakmış, ayakkabılarımı alp önüme koymuştu. Gözbebeklerime kadar titrediğimi hissediyordum. En başa dönmüş gibiydik. Son zamanlarda en azından tartışmak için aralanan dudaklarımız yeniden kapanacak, yeniden sessizleşecektik. Savaş'ın soğukluğu öylesine büyüktü ki bunu şimdiden öngörebiliyordum.

"Anıl, bana bak tatlım." Ayakkabılarımı giydikten sonra endişeyle beni izleyen Umut Bey'e odaklandım. Ellerimi kavrayıp sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla konuştu. "Kendini üzme, bebeğini düşün. Gider gitmez güzelce uyuyup dinlen. Daha fazla yorma kendini. Tamam mı güzelim? Söz ver hadi bana."

"Tamam..."

"Yolda dikkatli olun!" derken az önceki fısıltısının aksine sesi yüksekti ve bakışları Savaş'ı bulmuştu. "Yavaş sür arabayı oğlum, acele etme."

"Tamam baba."

Son derece gergin sesinin ardından bana yandan bir bakış atarak merdivenlere yöneldi Savaş. Bense kat kat merdiven inemeyecek kadar bitkin hissettiğimden asansörün gelmesini beklemek için çağırma tuşuna basmış, bu sırada akmaya hazırlanan gözyaşlarımı serbest bırakmıştım.

*

Yol boyunca ikimizden de çıt çıkmamıştı.

Arada sırada kendimi tutamayıp titrekçe iç geçirmem dışında tabii.

Benden önden adımlayıp evin kapısını açtığı gibi içeri ilerlemiş, arkasını dönüp bana bakmamıştı. Bu hallerini biliyordum. Sinirlendiği zamanlar, daha büyük tartışmalara neden olmamak için benden hep kaçardı ama bu sefer ki kaçmaları geçici miydi, böyle devam mı ederdi bilemiyordum.

Kapıyı usulca kapatıp direkt yatak odasına yönelttim adımlarımı. Savaş balkona çıkmıştı galiba, emin değildim. Sürgülü kapımızı açıp yatak odama girer girmez gözlerimi yuvarlak yatağımızda gezdirmiş, anında büzülen dudaklarımla birlikte giysi dolabımı aralamıştım.

Savaş'ın bana sözü vardı. Arka taraftaki odamız boştu ve benim için giysi odasına çevirecekti. Hatta bunun için birkaç kez oturup konuşmuştuk ama aramızın bozulmasıyla tüm planlarımız gibi o da havada kalmıştı.

Elim direkt Savaş'ın geniş tişörtlerinden birine giderken güçlükle yutkunarak kendimi engelledim. Onu giyemezdim. Şu an birbirimize yabancı gibiydik ve olmazdı işte. Kendimi iyi hissetmezdim.

Kendime ait bir şort ve tişört geçirdim üzerime. Tişörtün uzunluğu sayesinde şortum neredeyse kapanıyordu ancak sorun etmedim. Biraz uzanmak, uyumak istiyordum. İçimdeki dürtü ise odadan çıkıp Savaş'ı kontrol etmem gerektiğini söyleyip beni rahat bırakmıyordu.

Bir türlü yatağa geçemediğim için oflaya puflaya çıktım dışarı. Böyle olmasından nefret ediyordum işte. İçimdeki rahatsız edici his beni mahvediyordu.

Sessiz ve küçük adımlarla salona kadar ilerledim. Huzursuz hissettiği her an gibi şöminenin önünde olacağını düşünmüştüm ama orada değildi. Balkon kapımız da kapalı görünüyordu.

Kaşlarım çatık bir halde mutfağa adımladığımda kapkaranlık ortamda tezgaha yaslanmış bir halde telefonla konuştuğunu gördüm. Beni fark etmemiş, sinirini telefondaki kişiden çıkarmak istercesine azarlamaya devam etmişti.

"Ben olmadan hiçbir haltı beceremiyor musunuz siz?! Daha yeni uyardım ben seni! Tüm dosyaları düzgünce gönder bana, kontrol edeceğim!"

Normalde asla böyle konuşmazdı. Asla. Ne olursa olsun çalışanlarıyla arasındaki o sınırı aşmazdı ama şu an öylesine kendinden geçmiş bir şekilde azarlıyordu ki karşıdaki kişiyi, şok olmuş bir şekilde izledim bu hallerini.

Telefon konuşmasının bittiğini düşünüp ışığı yaktığımda gözleri kamaştı. Çatık kaşlarıyla izlediği ekrandan ayırmadı bakışlarını. Titrek bir nefes verip dolabı araladım. Aklıma gelen ilk şeyi yapıp soğuk suyu dışarı çıkardığımda raftan bir su bardağı almış, irice açtığım gözlerimle Savaş'a dönmüştüm.

"Su ister misin?"

Bana bakmadı. Olumlu ya da olumsuz, herhangi bir cevap vermedi. Sadece telefonuyla ilgilenip kime olduğunu bilmediğim mesajını yazmaya devam etti.

"İstemiyorsun galiba."

Kendi kendime mırıldanıp suyu öylece tezgaha bıraktım. Sanırım kararlıydı. Dediğini yapacak, bizim için çabalamayı tamamen kesecekti. Daha önceki kavgalarımızda ettiği lafların aksine bu sefer ciddi görünüyordu. Ben boşanmak istiyorsam, o da isteyecekti...

Bunun ağırlığıyla düşen omuzlarım ve akmaya hazır gözyaşlarım beni zor duruma sokarken boğazımı temizledim. İlgisini çekebilme umuduyla yapabileceğim bir şeyler ararken aklıma gelen şeyle duraksadım. Belki saçmaydı ama yapmalıydım işte.

Önce dişlerimi sıktım, elimi karnıma bastırdım ve daha sonra acı çekiyormuşçasına bir ses çıkarıp öne doğru eğildim. Tam da beklediğim gibi, Savaş aniden elindeki telefonu bıraktı ve telaşlı sesiyle "İyi misin?" diye sorarak anında belimi kavradı.

"Otur şöyle. Karnın mı ağıyor? Hay sikeyim. Babam sancısı olur demişti!"

Sandalyeyi çekip oturmama yardım ettikten sonra ne yapacağını bilemeyip birkaç saniye boyunca karnımı izledi boş boş. "Masaj..." ellerinden birini karnıma değdirdi. "Masaj yapsak rahatlar mı?"

"Bilmiyorum. Ağrıyor. Çok fazla ağrıyor."

"Doktora gidiyoruz."

"Hayır!" gözlerimi irice açarak baktım gözlerine. "İstemiyorum doktor."

"Çok sık ağrıyor karnın, bebeğe bir şey olmasından korkuyorum." kısık, oldukça kısık bir ses tonuyla mırıldanıp kısa süreliğine kapattı gözlerini. "Tek dayanağım o zaten..."

"O mu?" sanki tüm büyük kavgalarımızın fitiini ateşleyen ben değilmişim gibi, az önce de ayrılmamızın ne kadar doğru bi karar olduğunu savunmamışım gibi büküldü dudaklarım. "Ben-ben hiçbir şey ifade etmiyor muyum?"

İnanamayarak baktı gözlerime. Haklıydı da. Dakikalar önce boşanmak istediğini haykıran eşi şimdi açık açık ilgi istiyor, trip atıyordu. Şok olması normaldi.

Hiçbir şey söylemedi. Az öncekiyle aynı tondaki sesiyle "Ediyordun." dedi sadece.

"Artık etmiyor muyum?"

"Yine sancın olmadan uyumalısın." Ayağa kalkarken elimi tutup kendisiyle birlikte kaldırdı beni. Odamıza gidene kadar da konuşmadı hiç. Zorlamadım ben de. Nasılsa yatağa yattığımızda bir şekilde konuşuruz diye düşünmüştüm ama benim yatmama yardımcı olduktan sonra odadan çıkmasıyla bu isteğim de düştü suya.

Savaş, evliliğimiz boyunca ilk kez böyle bir şey yaparak tüm gece odaya gelmedi ve beni buz gibi yatakta tek başıma bıraktı.

*

Uyandığımdan bu yana kendimi iyi hissetmiyordum ancak tamamen psikolojikti bu. Fiziksel anlamda herhangi bir sorunum yoktu. Güne mide bulantısıyla başlamamıştım. Dolayısıyla gözlerimi açar açmaz gördüğüm ilk şey klozet olmamıştı...

Üzerime dar kesim beyaz bir tişört giymiştim. Her hareketimde hafifçe açılan ince belim bana biraz iyi hissettirdiği için bilerek seçmiştim bunu. Kendimi güzel hissetmeyi seviyordum.

Altımda ise bel kısmı yırtmaç ve zincir detaylı kot bir pantolon vardı. Çaprazlamasına geçen zincirler beyaz tenimin üzerinde oldukça hoş görünüyor, farklı bir hava katıyordu.

Tüm bu kıyafetlerimin yanı sıra kıvırcık saçlarıma taktığım renkli tokalar ise içimdeki bir diğer yöne aitti...Kombinimle alakasızdı ancak son derece sevimli olduklarından onları ardımda bırakamamıştım.

Son zamanlarda iyice boşladığım çizimlerimi bir bir dosyama yerleştirip askısını omzuma astım. Havanın serinliğine karşı yanıma bir hırka alıp yatak odamdan dışarı çıktığımda Savaş'ı ortalıkta görememiştim. Bu gece nerede uyuduğunu bilmiyordum, muhtemelen misafir odasında falan kalmıştı. 

Belki de hiç uyumamıştı...

Salondaki şöminemize yakın duran sehpanın üzerinde gördüğüm kadeh hiç uyumadığı düşüncesini desteklerken içimi büyük bir huzursuzluk kapladı. 

Bu halde nasıl gidecekti peki işe?

"Savaş..." son derece çekingen bir sesle mırıldanıp evin içerisinde adımlamaya başladım. Nerede olduğunu bilmiyordum ve tanrı aşkına, bizim evimiz devasa bir ev falan değildi. Nasıl bir anda ortadan kaybolabiliyordu?! 

"Savaş?"

Bir seslenişim daha evimizin duvarlarına çarpıp bana dönerken çoktan işe gitmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemedim. Gece yanıma bile uğramadığı yetmezmiş gibi sabahında da habersizce çıkıp gitmişti...

Dolu dolu olan gözlerimi kırpıştırdım hızlıca. Yanından geçtiğim aynaya bakarken güzel olduğumu söylemesini umarak taktığım tokalarıma nefretle baktım. Boşa gitmişti işte.

Ayakkabılarımı giyer giymez fazla oyalanmadan çıktım evden. Bakımdan gelmiş arabama ilerlemek adına otoparka gidecekken güvenliğin yanındaki iki adam çekti dikkatimi. Gözlerimi kısarak dikkatlice incelediğimde bunların Savaş ve Engin Bey olduğunu anlamam uzun sürmedi.

Savaş, üzerine giydiği salaş spor kıyafetleriyle Engin Bey'in karşısında oldukça heybetli görünüyordu. Sanki bilerek daha dik duruyor, ağır hareketlerle gözlerini kırpıştırıyor ve eşofmanının cebine sıkıştırdığı elleriyle de rahat bir tavır sergiliyordu.

Kendimi toparladım. Aptalca bir heyecanla çırpınan kalbimi görmezden geldim ve adımlarımı onlara yönelttim. Yaklaştığım her an Engin Bey'in bakışları beni bulup gülümsemesi genişlerken bir süre sonra Savaş'da arkasına bakma ihtiyacı hissetmiş, benim geldiğimi görünce yönünü çevirmemişti.

Üzerimdeki kıyafetleri baştan aşağı süzen gözleri pantolonumun belindeki detayda takılı kalmıştı...

Yanlarına ulaşmamla beraber "Günaydın." dedi Engin Bey, sesi her zamanki gibi enerjikti. Onun bu cıvıl cıvıl haline karşı Savaş'ın gergin ifadesiyle benim çekingen tavrım fena halde çakışıyordu.

"Günaydın Engin Bey." gülümsemek istesemde olmadı. Olmazdı tabii. Yanımda durduğu halde bana bir kez daha dönüp bakmayan Savaş böylesine ilgisizken nasıl gülümseyebilirdim ki? 

"Biz de tam Savaş'la geçen gün hakkında muhabbet ediyorduk." dediğinde Savaş'ın öfkeli bakışları biraz daha büyüdü.

Engin Bey'in bunu bu kadar rahat bir ifadeyle söyleyebilmesine şaşırmıştı. Muhtemelen aralarında kalacaklarını düşünmüştü. Zavallı Engin Bey ise, az önce korkutucu sözlere maruz kalmamış gibi gülümsemeye çalışıyordu.

"Ya, öyle mi?"

"Bebek nasıl Anıl? Daha iyi hissediyor musun kendini?"

İnce parmaklarım tişörtümün güçlükle kapattığı karnımı bulurken "İyi." dedim. "İyi sanırım."

İkimize de şöyle bir baktı Engin Bey. Süzdü uzun uzun...Ardından kendince bir yardımda bulunmak için dudaklarını araladığında Savaş'ı çileden çıkaracak o cümleyi kurdu.

"Bildiğim çok iyi bir terapist var. İsterseniz size ismini verebilirim. Hem hamilelik süreci için, hem de ilişkiniz için iyi gelebilir. Kendisi çok yakın arkadaşım!"

"Kalsın." 

Savaş'ın sert ses tonu ve sadece bir anlığına bana dönen gözlerine bakılırsa tıpkı Umut Bey'le dertleştiğim gibi Engin Bey'le de dertleşip sorunlarımızı anlattığını sanıyordu ama hayır...gerçekten Umut Bey ve Özge dışında kimseye bir şey anlatmamıştım.

Savaş'ın bir şeyler daha söyleyip ortamı daha da germesine müsaade etmemek için onu gördüğümden beri aklımdan geçen şeyi söylemek için araladım dudaklarımı. 

Aramızdaki boy farkını gidermek için istemsizce parmak uçlarımda yükselmiş, gözlerimi beklentiyle büyütmüş ve "Beni şirkete bırakabilir misin?" diye sormuştum. "Eğer işin yoksa tabii..."

Cevap vermedi. Alnına dökülen saçlarının arasından kapkara gözleriyle bana baktı ve aşağı yukarı salladı başını. İkiletmeden kabul etmiş olması içimi rahatlatırken Engin Bey'e kısaca veda etmiş, Savaş'ın ardından adımlamaya başlamıştım.

Arabasına yaklaştığımız esnada "Alakasız adamlar bile akıl veriyor bize." dedi tükürürcesine. Bu konudan gerçekten nefret ediyordu. "O kim oluyor da karışıyor, nereden buluyor bu yüzü?"

"Ben konuşmadım. Yemin ederim. Söylemedim hiçbir şey. Sadece-sadece Umut babamla dertleştim, o kadar!"

Sürücü koltuğunu açıp yerine oturduğunda bende yanındaki yerimi alıp emniyet kemerimi takmıştım. Karnıma baskı yapan kemer rahatsız hissettirdiği için yüzümü buruşturduğumda Savaş'ın gözleri bir anlığına karnıma, oradan da gözlerime değdi. 

"Tişörtünü aşağı çekebilirsin." umursamıyormuş gibi arabayı çalıştırdı. "Tenine temas etmemesi için söylüyorum, bebeğe baskı olmaması için..."

Tamam, tişörtümün kısalığını fark etmişti. Saçlarımdaki renkli tokalar hakkında da bir şeyler söylemesi için beklenti dolu gözlerimi gözlerine dikip iyi bir şeyler duymayı bekledim.

Ancak olmadı.

Ne tokalarımın güzel olduğunu söylemek için, ne de iş yerime geldiğimde vedalaşmak için araladı o dudaklarını.

*

Anıl'ın pantolonu

Tokaları


Evet daha sakin bölümlere geçeceğiz. Evlilik hayatı yazmayı seviyorum.

Oy-yorum muhabbeti yapmaktan nefret ediyorum ama dayanamayıp dile getirdim yine. Moralimi bozuyor bu mevzu

继续阅读

You'll Also Like

YUVA 由 _twclr

青少年小说

674K 33.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
MECZUP 由 Khalesi

青少年小说

124K 16.1K 9
Mahallede düşmanının askerden dönmesini bekleyen Yiğit, hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır.
208K 17.2K 16
[TAMAMLANDI] Gardiyan - mahkum "Benim ruhumdaki çiçekler soldu çocuk." dedim. "Ondandır bu hüzün gözlerimde." Bana buruk bir şekilde bakıyordu. Bir...
2.5M 80K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...