blue neighbourhood

Od kitschmell

50.7K 5.6K 6.9K

hyunho ¡☆ ❝Bir pazar sabahı Hyunjin ve Minho'nun yolu farklı nedenlerden dolayı Blue Neighbourhood Kilisesi'n... Viac

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8 (m)
2.9
3.0 (f)

1.0

1.4K 206 180
Od kitschmell

.︎✞︎.

Yavaş yavaş bilinci açılmaya başladığında başını yasladığı sert zemin, tanıdık geldiği gibi tüm zihnini mayıştıran şekerli koku ve yüzünde hissettiği ılık nefes yüzünden gözlerini açmadan önce nerede olduğunu sorgulamaya başladı Hyunjin.

'Kütüphane' ve 'Minho' isimleri zihninde dolaşmaya başladıktan saniyler sonra aklına gelen şeyle gözlerini aniden açtığında oturduğu yerden bir hışımla kalkarken sandalyenin yeri boylayıp, ses çıkarması umursayacağı en son şey bile değildi.

O sırada kahverengi saçlı da gürültü yüzünden gözlerini yavaş yavaş açmış ve etrafa bakınırken neler olduğunu kavramaya çalışmıştı.

Kararmış hava yüzünden içerinin az biraz aydınlanmasını sağlayan tek şey olup, pencerelerden içeri giren ay ışığının güçsüzlüğü bile Minho'nun karşısında şok gözlerle kendisine bakan bedeni kısa zamanda farketmesini engelleyememişti.

Aniden panikleyerek olduğu yerden kalkarken endişeyle konuşmuştu Minho. "Aman Tanrı'm Hyunjin! Hava kararmış biz burada ne arıyoruz!?"

"Ben... uyuya kalmışım sanırım."

"Ne?"

"Üzgünüm, seni uyandıracaktım ama uyuya kalmışım."

Minho, olanlara hâlâ anlam veremezken hızlıca cebinden telefonunu çıkarıp saati kontrol etmiş ancak gördüğüyle ikinci bir şok daha geçirmişti.

"Saat akşamın dokuzu Hyunjin! Bu kadar saat nasıl uyuya kalmış olabilirim ki? İnanamıyorum." Minho hararetli bir şekilde siyah saçlıya ithafen konuşurken daha çok kendini suçluyor gibiydi.

"Nasıl çıkacağız buradan peki?" Telefonuna tekrar bir bakış attıktan sonra istemsizce yutkunmuştu. "Elli yedi cevapsız arama mı? Mahvoldum ben..."

"Öncelikle sakin ol Minho. Saçma bir korku filminde değiliz. İçeride hademe kalıyor, gidip isteriz anahtarları."

"Hademe okulda mı kalıyor?"

Başıyla onayladı Minho'yu Hyunjin. Minho ise bunun için sevinse mi, üzülse mi bilememişti. Şu an en son istediği şey eve gitmekti. Ama bir şekilde yüzleşecekti zaten, bu yüzden bir şey yapmadan telefonunu cebine koydu ve kütüphaneden çıkmak adına adımlarını kapıya doğru atmaya başladı. Hyunjin de hemen peşinden gitmişti.

Hademenin odasına gitmiş ve uyuklayan adamı istemeyerek de olsa uyandırdıktan sonra yardımıyla okuldan çıkmışlardı.

Ayakları onları evlerinin yoluna atmıştı kısa zamanda. Yavaş yavaş yürürken dakikalar sonra evlerinin ayrımına geldiklerinde bakışları kesişti anlık.

"Minho."

"Efendim?"

"Evine bırakayım mı seni? Her şey benim yüzümden oldu zaten. Evin biraz uzak, tek başına gitmen tehlikeli olabilir." Diye sormuştu Hyunjin, bakışları Minho'nun ürkek bakışlarını bulurken.

Issız olan bu yolda gündüzleri dolaşmak bile yeterince tüyler ürpertirken, bir de bu saatte, tek başına yürümek en son isteyeceği şey bile değildi Minho'nun. Bu yüzden düşünmeye gerek bile duymadan siyah saçlıyı onaylamıştı.

Hyunjin'in yüzünde saatler sonra ilk kez bir gülümseme oluşurken evine ters olan yola tereddüt etmeden saptı. Yan yana yürümeye başlayan iki bedenin de kafası bir hayli doluydu bu yüzden tek çıt dökülmüyordu dudaklarından. Hyunjin, kahverengi saçlıya biraz daha yaklaştı bilerek. Hava soğuk değildi belki ama Minho'nun endişeden mi, yoksa korkudan mı, bilmediği bir nedenden dolayı bedenin titrediğini görebiliyordu. İyice yaklaşırken elleri birbirine temas etmeye başlamıştı ikilin. Minho, siyah saçlının her temasında olduğu gibi tekrar vücudunun karıncalandığını hissederken, bilmediği şey ise Hyunjin'in de ondan farkının olmadığıydı.

Sessiz geçen yürüyüşün ardından tanıdık eve vardıklarında birbirlerime döndüler veda etmek için.

"Tekrar özür dilerim Minho, bilerek olmadı. Yemin ederim farkında değildim." Diyip mahçubiyetle bakışlarını yere düşürmüştü Hyunjin.

"Olan oldu artık, önemli değil." Her geçen dakika içinde daha da büyüyen korku yüzünden Minho'nun bakışları biraz ötesindeki eve kayıyordu istemsize.

"Kızmadın yani..? Yine eskisi gibi bana-"

"Hayır yok öyle bir şey!" Duyduğu sözlerle sesi istemsizce yükselmişti.

Minho, Hyunjin ile aralarının tekrar eskisi gibi olmasını istiyor muydu? ...tabii ki de hayır.

"İkimiz de hatalıyız, kütüphanede kestirmek en başından kötü bir fikirdi."

Hyunjin, üzerindeki şaşkınlığı atıp yüzüne memnun bir gülümseme yerleştirdi. "O zaman git hadi, ailen daha fazla merak etmesin seni."

Aklından nereye gideceğini bilmeden bu evden uzaklaşmak, nefessiz kalana dek koşmak geçse de çaresizce başıyla onayladı Hyunjin'i.

"İyi geceler, sen de evine git tamam mı? Yani şey... geç olduğu için."

"Tamam öyle yapacağım. İyi geceler."

Minho cesaretini kaybetmeden önce eve birkaç adım daha atmış ancak tekrar duyduğu sesle arkasını dönmüştü.

"Yarın görüşürüz!"

Yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirmiş ve bir şey demeden tekrar önüne dönerek eve girmişti. 'umarım görüşebiliriz Hyunjin...'

.
.
.

~2 gün sonra~

Elindeki kalemle matematik defterinin kenarlarına rastgele çizimler karalarken aklı uzun süredir olduğu gibi yine iki gündür okula gelmeyen Minho'daydı Hyunjin'in. O gece eve bıraktığından beri hiç görmemişti onu, ne okulda ne de sırf meraktan etrafında dolaştığı evinin yakınlarında denk gelmemişlerdi. Ve bu da istemsizce onun için endişelenmesine sebep oluyordu.

Ailesi, müdüre hasta olduğunu söyleyip birkaç gün için izin almışlardı Minho adına.

Aslında Hyunjin, evine gidip onu ziyaret etmek istiyordu ama... Seungmin'lerin evine yemek yemeye gittikleri ve Hyunjin'in Bay ve Bayan Lee'yi ilk gördüğü zamandan beri çiftten iyi bir enerji alamamıştı. Kim ailesine olan tavırları sahte gibi geliyordu göze. Bayan Lee'nin ona attığı garip bakışlardan bahsetmiyordu bile... çok soğuklardı. Hyunjin, Minho'nun bir an için onların çocuğu olduğunun doğruluğunu sorgulamaya başlamıştı.

"Hyunjin?"

Bay Chae'nin ismini söylemesiyle dikkatini ona verdi.

"Tahtaya çıkıp soruyu bizler için çözmek ister misin?"

Ayağa kalkarken dudaklarını gerginlikle dişleri arasına almıştı. Dersi hiç dinlememişti ki. Aslında zorlasa çözerdi belki ancak şu an bir şey yapacak havasında değildi.

"Açık olmam gerekirse dersi pek dinlemedim Bay Chae. Bunun için üzgünüm ama sanırım fazla düşünmekten beynim acıyor. Dersinize gerekli ilgiyi veremediğim ve aklım başka yerde olduğu için tekrar özür dilerim. Mutlaka telafi edeceğim."

Bay Chae ciddiyetle öğrencisini dinledikten sonra yüzüne memnun bir gülümseme yerleştirmişti. "Peki anladım, oturabilirisn Hyunjin." Bakışlarını sınıfta gezdirip devam etti Chae Hyungwon. "Açık sözlülükte Hyunjin gibi olun lütfen çocuklar, böylesi insanların size daha da güven duymasını sağlayacaktır. Şimdi derse dönelim."

Hyunjin duyduğu sözlerle kulaklarının kızardığını hissederken bu sefer derse odaklanmaya çalışmıştı. Öğrencilerine böylesine değer veren bir öğretmene, dersini ciddiye alarak karşılık vermeliydi en azından. Matematiği seviyordu ve tabii Bay Chae'yi de.

Onun için sıkıcı geçen derslerin hızlıca bitmesini ummuştu, böylece arkadaşlarıyla takılıp biraz kafa dağıtabilir böylece bir ihtimal kafasını meşgul eden o bedeni düşünmeyi bırakabilirdi.

.
.

.

Yeni bitmiş elmanın çöpünü biraz uzağındaki çöp kutusuna basket şeklinde attı ve adımlarını daha da hızlandırdı. Arkadaşları her zamanki yerlerinde toplanıp sohbet ederken Hyunjin, henüz aralarına katılmayan Seungmin'i evinden almaya gelmişti.

Kimi kandırıyordu ki? Elbette arkadaşı kendi de gelebilirdi yanlarına. Sadece Minho'yu görebilme ihtimaline karşın çıkmıştı yola ki Seungmin'i evinden almak bu uğurda sadece bir bahaneydi.

Evet, evden çıktığında amacı Minho'yu unutabilmek için arkadaşlarıyla takılmaktı ancak Hyunjin kendini yine onun evinin yolunda bulmuştu. Aşk gerçekten de çok... garipti.

Biraz yürüyüşün ardından geldiği eve tereddütle yaklaşmış ve kimsenin onu görmemesini umarak bir süre bakışlarını etrafında gezdirmişti. Ancak beklediği üzere kimse yoktu.

Tam umutsuzluğa kapılıp gidecekken gözlerinin camda kendisine şaşkın bir şekilde bakan bedeni bulmasıyla duraksadı.

Yüzüne gülümseme yerleştirip iki gündür görmemenin verdiği özlemle inceledi Minho'yu bir süre. Sonra da kendine gelmiş ve penceredeki bedene el sallamıştı. Kahverengi saçlı ise ona şaşkınca bakmaya devam ediyordu sadece.

Hyunjin, onun bu hâline anlam veremezken kafa karışıklığını bir kenara bırakıp eliyle gelmesini işaret etti. Zira kendisi o eve girmek daha doğrusu Bay ve Bayan Lee ile karşılaşmak istediğini hiç sanmıyordu.

Minho buna karşın başını olumsuz anlamda iki yana sallamak ile yetinmişti. Hyunjin'in kaşları istemsizce çatılırken daha fazla beklemeden dudaklarını araladı.

"Sen aşağı inmezsen, ben geleceğim oraya!"

Minho aklından bunun ihtimalini geçirirken yüz ifadesi korkunç bir hâl almıştı. Bu yüzden tekrar hızlıca başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

"Peki, seninle konuşmadan hiçbir yere gitmiyorum Minho!"

Hyunjin'in hafif yüksek çıkan sesine karşın işaret parmağını dudaklarına bastırmış ve sessiz olmasını istemişti ondan. Ancak karşılığında aldığı ise sadece umursamaz bir omuz silkmeydi.

Bir süre duraksayıp düşünür gibi dudaklarını dişleri arasında ezse de ardından başını olumlu anlamda sallamış ve pencereyi kapayıp Hyunjin'in bakış açısından kaybolmuştu.

Siyah saçlı, yüzüne memun bir gülümseme yerleştirip, mutlulukla Minho'nun gelmesini bekliyordu ki çok geçmeden gördüğü manzara ile gülümsemesi yüzünde solmuştu.

Minho... çok yıpranmış görünüyordu ve solgun, tüm yaşam enerjisi çekilmiş gibi. Daha önceden şüpheye düşse de şimdi gördüğü hâliyle 'belki de gerçekten hasta olmuştur.' Diye düşünmeden edemedi Hyunjin.

Anında önündeki bedene yaklaşırken Minho da evden çıkmış ve etrafa kısaca bir bakış atmıştı. Kimsenin olmadığını farkedince de önündeki bedeni kolundan çekiştirip bahçedeki ağacın arkasına götürmüştü. En azından büyük ağacın arkasında farkedilme ihtimalleri düşüktü.

Hyunjin, onun bu davranışlarına anlam veremezken tek kelime etmemiş ve tıpkı Minho gibi ağacın dibine yaslanarak döktüğü yaprakların üzerine oturmuştu.

"Niye böyle davranıyorsun?" Dedi siyah saçlı, daha fazla dayanamayarak.

"Nasıl davranıyorum?"

"Peşinde mafyalar varmış gibi."

Minho derin bir iç çekip, bakışlarını yanındaki bedene döndürdü. "Sen niçin geldin peki?" Verecek cevabı yoktu bu yüzden konuyu değiştirmek cazip gelmişti.

"Nasıl olduğunu merak ettim. İki gündür okula gelmiyor ve ya dışarı çıkmıyorsun... seni özledim."

Duyduğu sözlerle yakalanma korkusu yerini garip bir sevince bırakmıştı Minho'nun. Şimdi bu hâldeyken, bu kadar yakınındayken ve ağzından böyle sözcükler dökülüyorken Minho, Hyunjin'e kendisinin de onu özlediğini nasıl söyleyebilirdi ki?

"Ben de seni özledim." İşte tam olarak böyle, açık sözlülükle ve duygularını beyin süzgecinden geçirmeden.

Hyunjin aldığı cevapla cesaretlenip biraz daha Minho'ya yaklaşırken diğeri de sanki bunu olmasını bekliyormuş gibi aynı şekilde yaklaşmıştı.

"Çok mu kötü?" Dedi Hyunjin, heyecan ve gerginliğin verdiği karışık duygu yüzünden alt dudağını dişlerken.

"Anlamadım, ne kötü?"

"Hastalığın diyorum. Solgun görünüyorsun, çok mu kötü oldun?"

"Ben hasta değilim ki?"

Minho'nun kafasının karıştığı gibi Hyunjin'inki de karışmıştı şimdi.

"Ailen hasta olduğun gerekçesiyle okuldan iki gün izin aldı Minho."

"Ö-öyle mi?" Minho, kırdığı pot ile paniklemişti, ama nereden haberi olacaktı ki ailesinin yalanından?

"Min... neyin var? Gerçeği söyle, hasta değilsin ama kötü görünüyorsun."

Minho yaşadıklarını, o gün eve geç geldiği gece ve sonrasında olanları nasıl anlatacağını düşünürken bu ihtimali çoktan çöpe atmıştı bile. Yapamazdı.

"Hasta değilim ama kendimi i-iyi hissetmiyorum. Kütüphanede üşütmüş olabilirim ancak pek önemli değil." Tıpkı ailesi gibi yalan söylemişti... hem de çok değer verdiği birine.

Bu düşünceyle zaten birkaç gündür yerlebir olmuş psikolojisi yüzünden gözleri dolmaya başlamıştı. Hyunjin, onun bu ağlamak üzere olan görüntüsüyle kalbinin sızladığını hissediyorken, en sonunda dökülen göz yaşları yüzünden zorlukla konuştu.

"Neden, neden ağlıyorsun?"

"İyi hissetmiyorum sadece... duygusal bir boşluk." Bir çok şeyin boşluğu, sevginin... değerin... önemsenmenin ve mutluluğun boşluğu.

Hyunjin de dolan gözleri yüzünden daha fazla bir şey söyleyememişti. Ardından tereddütle kollarını iki yana açmış ve gözbebeklerinin onunkiyle birleşmesini sağladıktan sonra konuşmuştu. "Sıcak bir sarılmanın duygusal boşluğu kapatabildiğini duymuştum."

Minho, karşısındaki bedenin masum düşüncesiyle, durmadan akan gözyaşlarına tezat burukça gülümserken son zamanlarda olduğu gibi yine düşünmeye tenezzül etmemiş ve Hyunjin'in kolları arasına girip beline sarılırken yüzünü de göğsüne gömmüştü.

Kolları arasında hıçkırıklarla ağlayan bedenin güzel kokan saçına burnunu sürtüp üzerine belli belirsiz bir öpücük bırakırken tutuşunu daha da sıkılaştırmıştı Hyunjin.

Bu anı sürekli hayal ediyor olsa da bu şekilde, böyle bir durumdayken sevinemiyordu bile...

"Geçecek Minho. Sorununun ne olduğunu bilmiyorum ama sana yemin ediyorum ki seni bir daha böyle ağlarken görmemek için elimden gelen her şeyi yapacağım."

İşte o an Minho, ilk kez sıradan bir pazar vaazının olduğu eski kilisede karşılaştığı bedenin belki de hayatını değiştirecek o kişi olduğuna inanmak istemişti.

.
.
.

Yazdıklarımdan tatmin olamıyordum, bu yüzden yb geç geldi. Sorry 😔 -ki hâlâ tatmin olmuş değilim-

Umarım beğenmişsinizdir. Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin, kendinize iyi bakın. ✨🦄✨

-mellanie

.︎✞︎.

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

623K 38K 102
Kira Kokoa was a completely normal girl... At least that's what she wants you to believe. A brilliant mind-reader that's been masquerading as quirkle...
309K 6.8K 35
"That better not be a sticky fingers poster." "And if it is ." "I think I'm the luckiest bloke at Hartley." Heartbreak High season 1-2 Spider x oc
948K 104K 51
müdürün oğlu jeongin, "this is sparta" diyerek kapılara tekme atan hyunjin'in okuldan atılmaması için babasını ikna etmeye çalışır
14.8K 320 125
The prestigious He family was reunited with their lost-lost heir. Everybody was looking forward to the Revenge of the Real Daughter or some cliché st...