DÜŞMAN OKULLAR

By DilaraKeskin2

17.8M 468K 199K

Ephesus Yayınları aracılığıyla raflarda yerini alan Düşman Okullar serisinin ilk bölümlerini buradan okuyabi... More

Bölüm 2: ''Kuzey Erkekler Okulu''
Bölüm 3: ''Düşmanların Kaçamak Gecesi''
Bölüm 4: ''Ceza''
Bölüm 5: ''Beklenen Gün''
Bölüm 6: ''Rekabet Devam Ediyor''
Bölüm 7: ''Köpek Saldırısı''
Bölüm 8: ''Ruh''
Bölüm 9: Güzel Haberler
DÜŞMAN OKULLAR 2: YAPBOZ
Bölüm 1: Ne Olacak Şimdi?
Bölüm 2: ''Bir Karmaşa Buldu Bizi''
Bölüm 3: ''Grup İşi!''
Bölüm 4: ''Çözülmeye Başlayan Düğümler''
Bölüm 5: ''Bitmeyen Karmaşa''
Bölüm 6: "Korku"
Bölüm 7: ''Huzur Kokan Ruh''
DÜŞMAN OKULLAR 3: SON DERS
BÖLÜM BİR
BÖLÜM İKİ
BÖLÜM ÜÇ

Bölüm 1: ''Yeni Kız''

1.9M 49K 27.7K
By DilaraKeskin2

''Baba,'' diye denedim şansımı son kez ''Yalvarırım. Daha başarılı olacağım. Söz veriyorum.''

''Bu konu kapandı Defne.'' dedi babam. Ses tonu katıydı ve istediğini alacağını haykırıyordu âdeta. Ama ben istemiyordum! Tamam, önceki okulumda da utangaçlık edip kimseyle konuşmuyordum ama oraya alışmıştım en azından. Her gün beni nelerin beklediğini, günümün nasıl geçeceğini biliyordum. Orada oturur, müzik dinler ve uyurdum. Ders zamanında da ders dinlerdim. Ama bu okulda beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Kızlarla dolu bir okuldu. Ve sadece hemcinslerimle dolu olan bir okulda ne kadar eğlenebilirdim ki?

Babamın uydurduğu saçmalıklara göre derslerim yüzünden geliyormuşum buraya. Ders notlarım zaten yüksekti. Hafta sonları dışarı çıkacağım arkadaşım olmadığı için o günlerde bile ders çalışıyordum. Daha ne yapabilirdim ki? Bu okul performansımı arttırmayacaktı. Aksine düşürme ihtimali vardı. Üstelik yatılıydı. Ailemi göremeyecektim. Belki hafta sonları görebilirdim ama babamın bu sefer 'alışmalısın' bahanesini uydurması yüksek ihtimaldi. Anlamıyordum. Gerçekten. O benim babamdı ve beni sanki yollamak için özellikle çaba harcıyordu. 

Düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Annemden ayrıldığından beri zor günler yaşamıştı. Sadece dinlenmek, biraz yalnız kalmak istiyordu belli ki. Asosyalliğimi de düşünerek okul değişikliğinin, yeni arkadaşların iyi olacağını düşünmüştü. Yoksa benden neden kurtulmak isteyecekti ki? O benim babamdı.

Ben düşüncelerle boğuşurken, etrafta çok az binanın olduğu yollardan geçiyorduk. Evler en fazla üç katlıydı. Şehir hayatına pek benzemiyordu ama kasabaların verdiği hava da yoktu bu yerde. Arada kalmış gibiydi. Düz yolda o tabelayı gördüm ''Güney Kızlar Okulu''

İşte! Okuyacağım kızlarla dolu olan okuldu bu. Güney Okulu. Arabadan olabildiğince yavaş indim. Belki son kez düşünür de babam fikrinden vazgeçer diye. Ama bakışlarından anlayabiliyordum. Asla vazgeçmeyecekti. Moralimin bozukluğunu ele vermemeye çalışarak ilerledim babamın yanında. Geçmişe dönüp baktığımda ''Keşke koşarak girseymişim o okula.'' dediğim zamanlar olmuyor değil. 

Senenin başı olmasına rağmen sert bir rüzgar çarpıyordu tenime. Montuma iyice sarıldım. Bahçe kapısının kapıları demirdendi ve tam karşımda büyük okul duruyordu. Güney Kızlar Okulu tabelası kocaman asılıydı tam bina kapısının üstünde.

Başımı hafifçe çevirmemle çığlığı basmam ve babamın arkasına saklanmam bir oldu. Bu ani çığlıklarıma babam da katıldı. Az önce bir hayalet görmüştüm ben! Babamın ceketini sıkı sıkıya tuttum. Bu okul periliydi! Bir saniye daha duramazdım burada.

''Sakin ol Defne,'' dedi babam. Güven verici ses tonu kulaklarımı doldurdu ''Bir şey yok.'' babamın arkasından tereddütle kafamı yana doğru kaydırdım. Sahiden, bu sadece bir korkuluktu. İçim derin bir rahatlamayla dolarken bir yandan da öfkeyle dolmuştu. Nasıl bir okula korkuluk koyarlardı ki?! 

''Ben gidiyorum!'' diye kükredim. İlk kez babamla bu ses tonuyla konuşuyordum. Normalde asla ona karşı bir saygısızlık etmezdim. Ona ve anneme. Çünkü ben onlara hayatımı borçluydum. Benim doğmam çok riskliymiş. Annem için de benim için de. Doğum yapması durumunda ölebilirmiş annem. Ama onlar benden vazgeçmemişler. Babam sevdiği kadından vazgeçmeyi göze almış, annem ise hayatından.

''Defne, dur.'' babamın sesi sert çıkmamıştı ama koluma yapışmıştı. ''Bak, birazcık dayan, tamam mı? Sadece bir ay. Sonra söz veriyorum alacağım seni.''

Sadece bir ay. Kulağa fena bir fikir gibi gelmiyordu. Hem babamın istediği olurdu hem de ben burada uzun süre vakit geçirmemiş olurdum. Kendi etrafımda bir defa dönüp inceledim çevreyi. Ölsem kim duyardı ki? Okulun karşısında büyük, küçük otların bittiği bir arazi vardı. Böyle yerlerin sadece filmde olmadığını niye bana biri anlatmamıştı?! Derin bir nefes aldım. Bu sadece babam içindi. Başımı onaylar gibi salladıktan sonra babamla birlikte büyük kapıdan içeri girdik.

---

''Defne Çınar,'' dedi müdüre hanım elindeki kağıtlara bakarken. ''On yedi güzel bir yaş.'' bana bakıp gülümsedi. Evet, güzel bir yaştı ama benim için değildi. Babamla müdüre hanımın masasının önündeki koltuklara karşılıklı oturmuştuk.

Kadın en fazla kırk yaşındaydı. Kahverengi saçlara ve saçlarını tamamlayan kahverengi gözlere sahipti. Gülüşü en az güneş kadar ısıtıyordu insanın içini. Sevimli ve sempatikti. Fiziği kusursuz değildi ama güzeldi. Sadece iki veya üç kilo fazlalığı vardı. Onu da çok iyi gizlemeyi başarıyordu. 

''Şey,'' diye çekingenlikle sesimi çıkardığımda kadın kaşlarını kaldırıp bana baktı ''Öğrenciler nerede acaba?'' 

''Şu an dersteyiz.'' diyerek açıklama yaptı. Kolundaki saate baktıktan sonra ''Yaklaşık beş dakika sonra zil çalar.''

''Acaba okulunuzda psikopatlar veya mazoşistler bulunur mu?'' diye saçma bir soru attım ortaya. Babam boğazına ayı girmiş gibi öksürmeye başlarken kadın bu soruyu doğal karşılamıştı. Bakışları anlayış içindeydi.

''Merak etme tatlım. Alışma sürenizi nasıl geçireceğiniz size bağlı fakat kimse kimseye zarar vermez. Biz genelde Kuzey Erkekler Okulu ile...'' bir an durup düşündü. Doğru kelimeleri arar gibiydi ''...Polemiğe gireriz.'' 

''Kuzey Erkekler Okulu mu?'' diye sordum kaşlarımı hafifçe çatıp. Kimse bana böyle bir  erkekler okulundan bahsetmemişti. 

''Anlatacaklar.'' dedi kadın ve gülümsedi. 

''Adınız neydi?'' diye sordum başka bir soruyu ortaya atıp.

''Gizem Uzun.'' dedi ve gülümsedi. Hemen ardından telefonuna uzanıp bir numara çevirdi ve telefonunu kulağına götürdü.

''İrem çabuk odama gel.'' tek cümlesinden sonra telefonu kapatmıştı. Bu biraz kabacaydı. Yaklaşık on saniye sonra kapı çalınmadan açılmıştı ve Gizem Hanım bunu pek umursamışa benzemiyordu. İçeri giren kız siyah saçlara, açık bir tene ve yeşil gözlere sahipti. Güzelliğini kıskanmıştım açıkcası. Boyu benimle hemen hemen aynıydı. 

''Okulumuza yeni öğrenci katıldı. Onu gezdirir misin?'' Gizem Hanım kibar bir ton kullanmıştı bu sefer. Adının İrem olduğunu bildiğim kız gülümsedi. Artık babamla ayrılma vaktim gelmişti. 

Ayağa kalkıp ona sarıldım sımsıkı. Gitmesini istemiyordum. Aptal bahanelerini alıp başına çalmasını, sadece babamın yanımda olmasını istiyordum ama olmayacaktı. O gidecekti. Şimdi.

''Sadece bir ay.'' diye fısıldadım kulağına. Cevap vermesini beklemeden ayrıldım ve kapıdan çıktım. 

Kızla birlikte koridorda yürürken anlatıyordu her yeri. 

''Bak burası yemekhane. Burası da laboratuvar. Burası... Neyse, burayı boş ver. Ve burası ta tuvalet. Her katta mutlaka bir tane bulunur zaten. Yatakhaneler en üst katta. '' Elimdeki kağıdı çekip aldığında ben boş vermem gereken odanın içinde ne olduğunu merak etmiştim. Başımı iki yana sallayıp düşünmemeye çalıştım.  '' Sen bir numarada kalıyormuşsun. Ayrıca senin sınıfın bir üst katta.'' dedi. Dolaşmaktan yorulduğunu anlamıştım. 

Birlikte üst kata çıkmaya başladığımızda konuşmaya başladı ''Dinle, yeni kız. Bu okulun bazı kuralları var ve bu kurallara uymazsan sonuçları bizi ilgilendirmez. Öncelikle kimseyle kavga etmek yok. Kimse de sana dokunamaz. Ama birine bulaştığını görmeyelim. Güney kızları arasında asla kavga istemiyoruz.'' korkmamıştım ama ilk maddesini duyduğumda ürkmediğimi söylesem yalan söylemiş olurdum. ''Sonraki kural ise az önce aç kedi gibi baktığın o odaya adım atmak yok. Zamanı geldiğinde biz seni o odaya sokacağız zaten.'' boğazımdaki yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştım. Attığım ufacık, kaçamak bakışları fark etmişti. Bu kız cidden zekiydi. ''Ve son olarak, Kuzey Erkekler Okulundan biriyle bile görüşmek yok.'' bu neydi şimdi? Kiminle konuşacağıma, kiminle arkadaş olacağıma bu aptal kurallar karar veremezdi. 

''Saçmalık.'' dedim. Bu kızın ne kadar ürkütücü olduğu ve okullar arası düşmanlıkları beni ilgilendirmezdi. Zaten şunun şurasında bir ay kalacaktım burada. 

''Ne?'' dedi. O kadar çok konuşmuştu ki, neyi saçma bulduğumu anlamamıştı belli ki.

''Neden başka okullarla konuşulmuyor?''

''Ne kadar ibne olduklarını bir hafta sonra anlarsın. Neden onlarla konuşmak istemediğimizi çözersin bir hafta sonraki voleybol maçında.'' sinir bozucu bir şekilde gülümseyip başımı iki yana sallamakla yetindim.

Tam o sırada zil çaldı.

Beş veya altı kız sınıftan söylenerek çıktı. ''Onları ezeceğiz!'' , ''Şerefsiz köpekler!'' , ''Maçta sikeceğim ebelerini!'' kendimi bir an aşiret filminde gibi hissettim. Acaba Kuzey Erkeklerinden biriyle arkadaş olursam buradaki insanların tepkisi ne olurdu?

Başka bir sınıftan bir kız ''Yüce Titanlar aşkına!'' diye çığlık attı. Ellerini yukarı kaldırmış, bacaklarını hafifçe aralamıştı. Kafasını yukarı kaldırmıştı ve dişlerini göstererek sırıtıyordu.

''Ne oldu?'' diye sordu koridordan geçen bir kız.

''Kuzey Erkeklerinden biri bacağını kırmış. Voleybol maçına katılamayacakmış!'' bunu söyledikten sonra ikisi öyle bir çığlık attılar ki bir an dondum kaldım. Nasıl birisi bir başkasının bacağını kırmasına bu kadar sevinebilirdi ki?

''Hadi bana o erkeğin Cem olduğunu söyle!'' diye atladı sohbete bir başka kız. Buradaki herkes birbirini tanıyor olmalıydı.

''Hayır,'' diyerek suratını buruşturdu az önce kahkahalar atan kız. Hemen ardından tekrar gülümsedi ''Ama kimin umurunda? Bir Kuzey Erkeği kaybettik!'' bunun üstüne üçü birden kahkaha atmaya başladı. Garipti ama bir an ben bile sevinecektim çocuğun bacağını kırmasına.

Koridor iğne atsam düşmeyecek şekilde kalabalık bir hal almıştı. Tek takılan kız yok gibiydi, benim dışımda tabii.''

Yanımdan geçen bir kız ''Hücren olayım, böl beni.'' dedi arkadaşına. Arkadaşı bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi ve cevap vermemeyi seçti. ''Biyolojiyi ne yapacağım ben yahu?'' diye söylenmeye başladı kız. Onlar biyolojiden yanıp tutuşurken ben biyolojinin nesinin zor olabileceğini düşündüm.

''Hadi, sınıfına gidelim.'' dedi İrem. Kalabalık koridorda insanlara çarpmadan  ilerlemeye çalışmak zordu. Benim yeni olduğum bu manzaradan bile anlaşılıyordu. İrem dahil herkes dik ve kimseye çarpmadan yürürken, ben ezilip, büzülüp ilerliyordum ve arada birilerine çarpıyordum. Sanki kusursuz bir yapbozu bozmaya çalışan başka bir yapboz parçasıydım. 

Sınıfa girdiğimizde etrafa bir göz attım. Tekli sıralardan oluşan bir sınıftı. En azından kimseyle sıramı paylaşmayacaktım. Sıra arkadaşı derdim yoktu. Sıralar koyu kahverengiydi ve üstü çeşitli karalamalarla doluydu. Sınıfın arkasında küçük dolaplar duruyordu. Her sınıfın öğrencisine ait dolapları vardı sanırım. Bu iyi bir uygulamaydı. En azından kalabalık koridorda dolabıma ilerlemek için bir savaş içinde olmayacaktım. 

Dolapların birinde sadece bir anahtar asılıydı. Dikdörtgen dolabıma ilerleyip anahtarı çevirdim. Bir an sessizlik oluşmuştu. Pek umursamamıştım açıkçası. Keşke umursasaymışım.

Dolabın kapağını açtığımda büyük, kırmızı bir şeyin suratıma çarpması ve geriye doğru düşmem bir oldu. Canım çok acımamıştı ama bir an dengemi kaybetmiştim. Etrafımdaki kahkahalar kulaklarımı doldururken saçma bir şekilde burnumdan kan gelip gelmediğine baktım. Tabii ki bir şey yoktu.

Bu beni öfkelendirirken onlara komik gelmişti. Sinirle ayağa kalktığımda birkaç kişi hariç herkesin gülümsemesi donmuş, suratında asılı kalmıştı. Gülen kızlara öfkeli bakışlarımı attığımda onların da surat ifadesi donuk haline geri dönmüştü. 

''Sakin ol,'' dedi İrem yararsızca. ''Bu karşılamalar hepimize yapıldı.'' 

''Ben sadece bir ay için buradayım!'' diye kükredim İrem'e. Sadece İrem'e bağırıyordum ama öfkem herkeseydi. ''Lanet okulunuzdan gideceğim bir ay içinde!'' herkes susmuş, bana bakıyordu. Bu durum alışık olduğum bir durum değildi. Ben sadece işi düştüğünde insanlarla iletişime geçerdim ve asla herkesin dikkatini üstüme çektiğim bir dakika bile olmamıştı. 

''Sakin ol.'' dedi İrem tekrar. Anahtarları fırlattım yere. Nasıl öfkelenmeden durabilirdim? Kızları iterek, ilk kez kendimden emin adımlarla ilerleyerek ayrıldım sınıftan. O kadar öfkeliydim ki. Gizem Hanımın odasına dalarken bile geçmemişti öfkem. Kadın, bu açıdan görebildiğim bilgisayarından fal bakarken ben içeri girdiğimde hemen onu kapatıp yerine bir dilekçe örneği açtı. Hemen ardından bana dönüp gülümsemeye çalıştı.

''Babamı arayın.'' dedim öfkeyle. Burada bir saniye daha durmayacaktım.

''Ne oldu?'' dedi kadın. Kaşlarını kaldırmıştı.

''Ben kimsenin aptal şakalarını kaldırmak zorunda değilim!'' diye bağırdım. Kadın anlayışlıkla gülümseyip ayağa kalktı. Bu hatunun gülümsemeden geçirdiği bir dakikası var mıydı?

''Bak,'' dedi tam karşımda dikilip ''Seni çok iyi anlıyorum ama Güney Kızları görüp görebileceğin en iyi arkadaşlar.''

''Hayır,'' diye direttiğimde kadın kollarımı tuttu ve tekrar gülümseyerek ''Bu şakalar herkese yapıldı ve herkes ilk önce senin gibi buraya gelip gitmek istediğini söyledi. Sen de beni şaşırtmadın.'' 

''Ben böyle şeylere alışık değilim,'' dedim ama sesim eskisi kadar kararlı çıkmamıştı. Çünkü içimde küçük de olsa birkaç kırıntı vardı ve o kırıntılar Güney Kızlar Okulu'na ait olduğumu söylüyordu. Beni böyle düşünmeye iten neydi bilmiyordum. Belki de bu kızlar, içimdeki karanlığın, kötü tarafın beden bulmuş halleriydi. Kim bilir?

''Anlıyorum, canım, '' dedi Gizem Hanım ve ben, beni anladığından neredeyse emin oldum. ''Ama babanın sana tanıdığı süre için burada kalırsan, bir ayın sonunda gitmemek için direten sen olacaksın.''

Bir an düşündüm. Kesinlikle buradan gitmek istiyordum ama içimdeki ufak nokta bu kızları tanımak istiyordu. Üstelik böyle okul arkadaşları, iki lise arasındaki düşmanlıklar sadece filmlerde oluyordu. Yani ben bu yaşıma kadar sadece filmlerde izlemiştim. Şimdi bu insanları bir bulmaca misali çözmekten ne zarar gelebilirdi?

''Peki bu tekrarlanırsa ne yapacağım?''

''Sen de aynısını onlara yap.'' anlamayarak kaldırdım kaşlarımı hafifçe. Aptal eşek şakalarını yapmam için müdüre hanım beni teşvik ediyordu resmen! Bir an durup düşününce, bunu hak ediyorlardı aslında. Başımı onaylar gibi salladığımda ''Teşekkürler,'' dedi sadece.

Yenilmişlik ifadesini yüzümde taşırken tekrar sınıfıma doğru ilerledim. Bu oyunu şu kızların kurallarıyla oynayacaktım anlaşılan. Bana başka çare bırakmamışlardı.

Sınıfa girdiğimde az da olsa akıllanmış olduklarını fark ettim. Susmuşlardı ve bana pek bakmıyorlardı. Bir kız geldi ben kapıda dikilirken yanıma ''İkinci sıra boş.'' deyip işaret etti ikinci sıradaki yeri. Benim boylarımda, sarışın bir kızdı. Ama sarışınlığını boyadan kazanmıyordu. Ela gözleri vardı. Fiziği zaten bir erkek için baş döndürücüydü. Pek bir kusur bulamamıştım onda. Onun için biraz üzüldüm, ne yalan söyleyeyim. Dışı kusursuz olan insanların içi kusurlarla doluydu. İnsanlar kusurlarını ya yüreklerinde taşıyorlardı ya da bedenlerinde. Ona sevecen bir şekilde gülümsedim. En azından birkaç insan vardı burada. Gösterdiği yere doğru ilerledim. Çantamı sıranın üstüne koyduktan sonra rahatlamak ister gibi oturdum yerime.

Başıma geleceklerden habersizdim, akıllanmamışlardı.

Sandalyeye oturmamla yeri öpmem bir oldu. Bana yeri gösteren kız kahkahalara boğulurken ben iyice öfkelenmiştim. Dikkat etmediğim sandalyeye baktım. Bir ayağı kesilmişti. Öfkemi dizginledim. Peki, istediğin gibi olsun!

Ayağa kalkıp gülümsedim zorla. ''Adın neydi senin?''

''Su,'' dedi kahkahalarının arasından.

''Merhaba Su,'' diyerek gülümsedim. Su... Elimden çekeceğin vardı kızım!

Onun dışında tüm gün sıradandı. Sandalyemi değiştirmiş, Su için muhteşem bir plan hazırlamıştım. Derse girdiğimizde ise kızlar derste farklı bir karaktere bürünüyorlardı. Bir şey dikkatimi çekti sonradan. Hiç erkek görmemiştim. Erkek sinek bile yoktu. Dişi ordusuna atılmış gibiydim. 

Önümde oturan kızlardan birini dürttüm hafifçe. Arkasını döndü meraklı bakışlarıyla.

''Neden hiç erkek yok bu okulda?'' diye fısıldadım.

''Gizem Hanımın erkeklere karşı bir takıntısı var da.'' ben neden bu kadar gereksiz bir takıntı içinde bulunduğunu merak ederken adını bilmediğim kız önüne dönmüş ve dersi dinlemeye devam etmişti.

Genç ve güzel bir kadının erkeklere karşı ne gibi bir takıntısı olabilirdi ki?

Zil çaldığında çantamı toparlamaya başladım. Bu gün yeterince yorucuydu. 

''Defne!'' adımı, İrem'in ses tonundan duyunca kafamı kaldırdım. Kapının oradan, yanıma kadar geldi ve sıramın önünde durdu. Ben ona anlamamış bakışlarla bakarken ''Yemek için en alt kata ineriz.'' diye açıklama yapmaya koyuldu. ''Bir saat sonra aşağıda olman gerekiyor. Söylemeyi unutmuşum.'' 

''Anlıyorum, tamam.'' diyerek tebessüm ettim hafifçe.

''Nasılsın, alışabildin mi?'' dedi ön sıramdaki sınıftan çıkan kızın yerine oturarak.

''Alışamadım,'' diye itiraf ettim ''Dürüst olmak gerekirse evime gitmeyi istiyorum. İlk günden çok özledim.''

''Merak etme,'' dedi ''Su ile bu gün aranızda bir şeyler olmuş sanırım?''

''Hayır, bir şey yok.'' diyerek tebessüm ettim. Aslında çok şey vardı. Ama bunu neden İrem'e söylemeliydim ki? Su onun arkadaşıydı. Onu uyarırdı.

''Kimseye kendini ezdirmemeni ben mi söylemeliyim?'' diyerek şaşırttı beni.

''Su ile arkadaş olduğunuzu sanıyordum.''

''Öyleyiz,'' dedi ''Hatta çok yakınız ve onu çok seviyorum. Ama bu şekilde insanların arasına karışamazsın.''

''Şu anda seninle sohbet etmem bile bir mucize benim için. Pek insan canlısı biri değilimdir.''

''Her neyse,'' dedi ''Öyle devam etmek zorunda değil.'' ayağa kalkıp anlayışlı şekilde gülümsedi bana. ''Biz senin en yakın arkadaşların olabiliriz.'' dedi ve arkasını dönüp gitti. 

Olabilirler miydi? 

İrem çıktıktan saniyeler sonra ben de çıktım sınıftan. Merdivenleri takip edip yatakhaneye ulaştım. Üzerinde çeşitli renkler olan büyük sayılan kapının tam üstünde başka bir tabela vardı. ''Zıbarma Yeri 1'' yazan tabelaya yüzümü buruşturarak baktım. Kapıyı araladığımda, daha önce böyle bir uyuma alanı görmediğimi itiraf etmeliydim.

Oda dikdörtgen şeklindeydi. Yataklar, baş kısımları duvara gelecek şekilde karşılıklı olarak dizilmişti ve odanın bitimine kadar uzanıyordu. Yatakların yanında dolaplar vardı. Renkler ise karmakarışıktı. Bazı yatak örtüleri siyahtı, bazıları yataklarının baş kısmını kaplayan duvarlarını rengarenk boyamıştı, bazıları dolaplarını kuru kafayla süslemişti. Farklı tarzları yansıtıyorlardı ama birleşince uyum içindeydiler. Farklılıkların bu kadar güzel bütünleştiğini görmemiştim. 

Arka cebimdeki kağıdı çıkarıp iyice incelemeye başladım. Gamze Hanım her şeyi yazmıştı kağıda. Yatak konusunda da özenli olduğunu tahmin etmiştim. Yanılmamıştım da.

Yatakhane: 1

Numara: 17

Acaba Su hangi yatakta kalıyordu? Ya da su bu odada kalıyor muydu? Dikdörtgen, uzun odada ilerledim. Sanırım otuz, belki de daha fazla kişi ile uyuyacaktım. On yedinci yatağın başına geldiğimde bir an durdum. Şimdilik kimse yoktu. Birazdan doluşurlardı. Dolabın önündeki bavulumu yatağa bıraktım. Buraya gelmeden önce, evdeki görevlimiz Sümeyye Hanım hazırlamıştı bavulumu. Şöyle bir göz gezdirince ihtiyacım olabilecek her şeyi koyduğunu fark ettim. Kadın doğduğumdan beri çalışıyordu bizimle. Eline doğmuştum resmen.

Eşyalarımı teker teker dolaba yerleştirip kilitledim dolabın kapısını. Ardından koyu mor çarşaflarımı yatağa serdim, yastık ve yorgan kılıflarını değiştirdim. Hava burada soğuktu. Battaniyeye ihtiyacım olabilirdi. Boş bavulu yatağımın altına attım. Sadece bir ay kalacağım için fazla eşya bile getirmiştim. İşimin bittiği için ''Sonunda!'' diyerek çıktım yatakhaneden.

Akşam yemeğinde tavuk görmek iştahımı dibine kadar açmıştı. 

Açtım.

Her zaman.

Her yerde.

Ne olursa.

Hızla tavuğu kaptım ve iştahla mideme yolladım. Çok lezzetliydi. Bir de yanında pilav ve ayran vardı. Acaba her gün burada böyle leziz yemekler yapıyorlar mıydı?  Babamın durumu çok iyiydi ama ben asla vazgeçemiyordum ev yemeklerinden. O ise hâlâ adını ezberleyemediğim yemekler yemekten zevk alıyordu.

''Çok iştahlısın,'' İrem, elindeki tepsiyle yanıma oturmuştu. Benim aksime o, insan gibi başladı yemeğe. 

''Açım.'' dedim ağzım doluyken. Bir kelimeyi bile zor edebilmiştim. Gülümsemekle yetindi. 

''Akşam için neler yapıyorsunuz?'' dedim 

''Ortak salonda oturup konuşuyor, bazen planlar yapıyoruz.''

''Ortak salon nedir?'' ama asıl merakım, yaptığı planlardı.

''Bir spor salonu büyüklüğündeki odayı, nasıl istiyorsak öyle dekor ettik. Dinlenme odamız gibi bir şey.''  

 ''Ne hakkında planlar yapıyorsunuz?''

''Kuzey Erkeklerini nasıl devirebileceğimizi tartışıyoruz.''

''Şu düşmanlık işini abartmıyor musunuz?'' dedim ''Kendimi aşiret dizisinde rol oynayan masum kız gibi hissediyorum.'' cidden fazla abartıyorlardı. Bir okul, ne kadar kötü olabilirdi ki?

''Abartmıyoruz,'' diye diretti ''Maç bir hafta sonra, bizim okulumuzda olacak. O zaman görürsün nasıl göt olduklarını.''

''Ne için maç yapacaksınız?''

 ''Ne?'' anlamamış gibiydi.

''Kazananın bir ödülü olacak mı?''

''Hayır.'' dedi. Bu beni şaşırtmıştı. Ucunda bir ödül bile yoktu ama bu kızlar canlarını dişlerine takmışlardı resmen. Kuzey Erkeklerini bitirmek için planlar kuruyorlardı. Sabah gördüğüm kız geldi aklıma. Kuzey Erkeklerine bayağı küfür etmişti. 

''Neden ucunda ödül olmayan bir şey için bu kadar çabalıyorsunuz?'' dedim düşüncelerimi dudaklarıma dökerek.

''Kuzey Erkeklerini benzetmek en büyük ödül.'' gözlerimi devirmemek için zorladım kendimi. Bir şey değişmeyecekti.  Düşüncesini değiştirmek olanaksızdı.

Yemek yedikten sonra hep birlikte ortak salona gittik. Su'yun yatakhane numarasını öğrenmek için ben de onlarla birlikte gitmek zorundaydım. Tek başıma bir köşeye çekildim ve telefonumu kurcalamaya başladım. Arada konuşulanlara kulak kabartıyor, dedikoduları dinliyordum. Kızlar birbirleri hakkında değil de, diğer liselerdeki kızların dedikodularını yapıyordu. Ama daha çok voleybol maçları izliyorlardı ve taktikler geliştirmeye çalışıyorlardı. Hepsi şu aptal erkeklere takmışlardı.

Saat gece geç saatleri bulduğunda ''Herkes yataklara!'' diye bağırdı İrem. Sanırım başkan falan olmalıydı. Gün içinde emir verdikleri olduğunu görmüştüm. 

Bıkkın bir şekilde yerinden kalkan Su ve arkadaşlarını takip ettim. Hepimiz aynı yöne ilerlediğimizden, kimse onu takip ettiğimden şüphelenmiyordu. 

Bir dakika.

Su ile aynı odada mı kalıyorduk biz? Evet! Zaferle gülümsemeye başladım. Sırıtışım filmlerdeki kötü kızları andırıyordu ama benim kötülükle alakam yoktu. Bu gece hariç tabii. Şeytanice sırıtışım yüzüme iyice yayıldı. İnsanları itmemeye çalışarak hızlıca daldım Zıbarma Yeri 1'e. Yatağımın başına geçip cebimden kilidi çıkardım ve dolabı açtım. Hızla makyaj çantamı kapıp yastığımın altına sıkıştırdım ve üstümü değiştirip, pijamamı giydikten ve dolabımın kapağını kapatıp kilitledikten sonra yatağıma uzandım. Kimse bana dikkat etmiyordu. Susup oturacağımı falan sanıyorlardı. Açıkçası, ben de öyle sanıyordum. 

Yaklaşık yarım saat sonra yorucu bir gün bitirdikleri için kızların hepsi uyumuştu, ben hariç. Hızlı ama onları uyandırmayacak kadar yavaş hareketlerle çantamı alıp kalktım yataktan. Uzun odaya bağlı iki lavabo vardı ve ben daldım birine. Saçlarımı dağıttım ilk iş. Kuş yuvasına benzetene kadar uğraştım. Ondan sonra beyaz fondöteni alıp bolca sürdüm yüzüme, yaydım iyice. Siyah göz makyajı ve siyah bir rujla, işte hazırdım!

 Sinsice girdim tekrar odaya. Makyaj çantasını yatağa fırlatıp telefonumu aldım yastığımın altından. Kamerayı açtım hemen. Ve yavaşça, sinsi sinsi ilerledim Su'ya doğru. 

''Su,'' diye fısıldadığımda homurdanarak bana sırtını döndü. Yatağın etrafından dolanarak tekrar geldim önüne. ''Su,'' diye fısıldadım tekrar. Sesim korku filmlerini aratmıyordu. Fısıldıyordum ve sanki sesim bana ait değildi. Çatlayarak, cızırtıyla çıkıyordu.

Su tekrar homurdanarak arkasını döndüğünde tekrar dolandım yatağın etrafından. ''Su,'' bu sefer koluna yumuşak dokunuşlarda bulunmuştum. 

''Ne var ya?'' gözlerini açmamıştı. Sesi gerçek dünyayla rüya alemi arasında arada kalmış gibiydi. Ve o rüya aleminde kalmak istiyordu.

''Oyun oynayalım,'' diye fısıldadım aynı ses tonumla.

''Ne?'' kaşlarını çatmıştı ama hâlâ açmamıştı gözlerini. 

''Oyun oynamak istiyorum.'' gözlerini yavaşça araladı. Sonra tekrar kapattı. Hemen ardından hızlıca tekrar açtı gözlerini. Ona dişlerimi belli ederek gülümsediğimde odayı kocaman çığlığı ile doldurdu. 

''Kış kış,'' diyerek eliyle köpek ya da kedi kovar gibi kovmaya çalıştı beni. O yatakta geriye doğru ilerlemeye çalışırken ben ona biraz daha yaklaştım. Kamerayı tam da suratına tutuyordum.

''Korkma benden. Oyun oynamak istiyorum sadece.'' gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamıştı. Tüm gücüyle bir kez daha çığlık attı. Tam arkamdan ''Ne oluyor?'' diye bir ses işittim. Kamerayı bu sefer sesini çıkaran arkamda, yatağında uzanan kıza çevirdim ve ''Oyun oynayalım mı?'' dedim. Bu sefer kız bastı çığlığı. Ardından tanımadığım çığlıklar da eklendi üstüne. 

Sonra ışıklar açıldı.

Gamze hanım geceliği ile kapının hemen önünde dikiliyordu. Yüzünden öfkeli olduğunu anladım. Ama nedense bu tür vakalara alışık olduğunu hissettim. Şaşırmamıştı.

''Neler oluyor burada?'' derken Gamze Hanım, Su ''Hayalet!'' diye çığlık attı.

''Korkma aptal,'' dedim ona dönüp ''Sadece intikam aldım.'' 

Şapşala dönen Su'yu bir kenara bıraktım bir süreliğine. Biraz fazla ileri gittiğimi düşündüm bir an. O sadece sandalyemin ayağını kesmişti ve canım çok yanmamıştı. Ben ise onu bir gece, bu kılıkla uyandırmış ve ''Oyun oynamak istiyorum,'' demiştim. Oyun da oynamıştık zaten.

''Defne, bu ilk olduğu için bir şey yapmıyorum ama tekrarlanmasın.'' diye ikaz ettikten sonra arkasını döndü ve çıktı odadan. O gittikten sonra bir kahkaha doldurdu kulaklarımı. Ses İrem'e aitti.

''Hepinizin yüz ifadesi çok komikti!'' 

''İrem sen nasıl korkmadın?'' bunu adını bilmediğim bir kız sormuştu.

''Çünkü Sıla'cığım,'' diye açıklama yaptı İrem ''Ben, Defne'yi tuvalete giderken ve o korkunç makyajıyla tuvaletten çıkarken gördüm. Sadece keyifle izlemek kaldı bana.''

''Niye durdurmadın onu?'' dedi Sıla. Benden pek hoşlanmamıştı sanırım. Buradaki kızları tanımıyordum ama arasından birine zarar verdiğinizde hepsi üzerine alınıyordu. Bunu bilmek için hepsiyle uzun süre vakit geçirmeye gerek yoktu. Ama bu benim umurumda değildi. Zaten kalıcı olarak gelmemiştim ki buraya.

''Niye durduracakmışım?'' dedi İrem ''Siz kızın dolabına o koca yumruğu koyarken, sandalyesini keserken durdurdum mu? Bir bok yediniz, sonucuna katlanın.''  İrem çok dobra bir kızdı anlaşılan. Haksızlık yapan arkadaşları da olsa haksızlığa gelemediğini anladım. 

 ''Ama...'' diyecek oldu Sıla ama sonra nedensizce durdu ''Boş versene,'' diye devam etti ''Haklısın. Bu cezayı hak ettik.''

Su, kocaman bir kahkaha patlattığında Su'ya döndüm. ''Videoya falan çekmişsindir umarım?'' dediğinde biraz şaşırarak attım elimdeki telefonu ona. Birkaç dakika sonra videoyu izlemeyi bitirdiğinde kahkaha atmaktan kıpkırmızı olmuştu. O videoyu izlerken arkadaşları da ona katılmıştı, hepsi gülüyorlardı.

''Surat ifademe bakın!'' dedi Su.

''İşte, bu da bizim Su.'' dedi İrem. Ben onları izlerken yanıma gelmişti. Birlikte dikilip kahkahalarla gülen kızları izledik. ''Asla kin tutmaz,'' diye devam etti lafına ''Karşı intikam saldırısına falan geçmeyecektir, inan.'' ona tebessüm ederek baktım.

Videoyu bitirdiğinde Su, telefonu uzattı bana. Uzattığı telefonumu alırken bir cümle döküldü dudaklarından. ''Ben seni çok sevdim yeni kız!''

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 84.1K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
411K 34.9K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
306K 23.2K 41
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
2.1M 68.9K 55
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...