Son Hıçkırık (Savcı ve Komuta...

By NesrinSelviCiger

1.3M 105K 22.7K

"Bu kadar hak, hukuk zırvalığı yaptıktan sonra bu son yaptığınız ile çelişmedi mi sizce de Savcı Hanım? " " S... More

Önsöz
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19. Bölüm
20.Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32 Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm (Sezon Finali)
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
DUYURU
60.Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm ( Olması Gereken final)

56. Bölüm

11.1K 796 177
By NesrinSelviCiger

Selin markette olan son olaydan sonra kafayı yiyecek duruma gelmişti. O kız her şeyini almıştı elinde ama en çok Doruk'un söyledikleri ve herkesin içinde Turna'nın söylediklerine deli olmuştu. "Kimse beni bu duruma düşüremez." Kibri o kadar büyüktü ki görmüyordu. Duymuyordu ve kıskançlıktan başka bir şey hissetmiyordu. İzin vermeyecekti sonu ne olursa olsun Rüzgar onun olacak ve Turna'nın dediklerini teker teker yedirecekti. İçindeki şeytanın yön verdiği kıvılcımlarla ablasının evine gelmiş ve zili hiç bırakmadan üzerinde basılı tutarak "Siz göreceksiniz kiminle uğraştığınızı, siz göreceksiniz" diyerek şeytanın dilinde bıraktığı izlerle devam etmişti. Kapı açılır açılmaz elini zilden çekip kapıyı açan hizmetliye çemkirerek eliyle itekleyip sert adımlarla eve girmişti.

"Neden hemen açılmıyor bu kapı? Çekil şuradan aptal şey"

Suzan Hanım gözleri yaşlı salonda iç çekerek ağlarken zilin alacaklı gibi çalınmasında "Yine ne oluyor?" demeden geçememişti. Son iki haftada dünya başına yıkılmıştı resmen. Önce oğlunu elinden almışlar sonra kızını şimdide buradan ayrılması gerekiyordu. Milletin yüzüne bakacak yüzü kalmamış Allah'ın selamını almayı bırak öldürecek gibi bakıyordu herkes. Fakat kimseye bir şey diyemiyordu. Suzan Hanım geç olsa da yanlışlarını görüp vicdanının hala belirtilerini göstererek "Hak ettik" diyebiliyordu. Nasıl bu kadar kötülük yapabilmişti aklı almıyordu. Melek'in annesi süt kardeşiydi. Ahiretliğiydi. Zamanında Melek'i ne çok severdi. Ne değişmişti. Kızı Sibel "Benim annemsin sen, onun değil. Neden bana sahip çıkmıyorsun? Neden bir kere benim arkamda durmuyorsun anne? Neden hata yapsam da bu benim kızım demiyorsun" o günü tekrar hatırladı. Söyledikleri kalbinin en derinden ağırlamıştı. Hiç onun açısından bakmamış ve dediği gibi Melek'i her gördüğünde "Keşke benim kızım olsaydı." diyerek gıpta ile bakmıştı. Ahiretliği kibirli kadının tekiyken kızı adı gibi melekti. Kendi kızı ise huylarını Melek'in annesinden almış gibiydi. Her zaman Melek'in huylarını kendi kızında istemiş ama kızının isyanları sonrasında ne yaptığını fark edip yavrusunun arkasında durmuştu. Yıllarca yapılan her şey kalbinde bir karartı bırakırken kendi kişiliğini unutup çoktan ruhunu satmıştı. Haksızlığını görmemişti çünkü her şey çok güzel gitmişti. Şeytan gözünü öyle bir boyamıştı ki sahte dünyada gerçeği yaşadığını sanmıştı. Ama ne kadar şanslı olduğunu görmeliydi. Ona bir şans verilmişken bundan sonra telafi etmeliydi. "Artık arkanızda duracağım dediğim güne lanet olsun. Ben iyi anne olmadım ki her biriniz birbirinizden kötü insanlar oldunuz." Sözlerini yemin gibi dile dökerken gözlerinden sicim sicim yaşlar akıyordu. Kendini düşüncelerine kaptıran Suzan Hanım küçük kızının öfkesine gözleri dolu şaşkınlıkla bakmıştı. Kim bilir istediği neyi alamamışta, köpürmüştü. Bir şey diyemiyordu bütün hata kendisindeydi. Her şeyin suçlusu da kendisiydi. Evlatları kendi çıkarları doğrusunda birilerini kardeş görmüşler, düştüğü zaman ilk tekmeyi atan yine en yakını olarak kendileri olmuştu.

"Ne şimdi bu sinirin. Hiç mi ablana abine üzülmüyorsun kızım sen?"

"Ne üzüleceğim ya, adımlarını sağlam atsaymışlar. Onlar yüzünden o Turna denen kızla ben uğraşmak zorunda kalıyorum. Hani def ediyordu. Bak kız gitmeyi bırak Rüzgar'ı dahi elimden aldı."

"Rüzgar ne alaka Selin? Durumumuzun farkında değil misin? Artık kendine gel. Senin bu bencilliklerinden bıktım."

"Valla benim sıkıntım yoktu. Ta ki sizin yaptığınız hatalardan sonrasına kadar. Her şey birbirine girdi. Ama o salak çocukların yüzünden Rüzgar'ı kaybetmeyeceğim tamam mı? Elinde sonunda Rüzgar benim olacak!"

"Sen hasta mısın kızım? Yıllardır çocuk bir kere dönüp bakmadı sana, yine ne kafası yaşıyorsun. Saçmalamayı bırakıp git eşyalarını topla!"

"Nereye gideceğiz?"

"Çöplüğümüze Selin!"

"Anne saçmalama, orası üflesen uçar. Hem burada neden kalmıyoruz. O Halil denen adamın çocuklarına bakıyoruz o kadar."

"Çünkü burası artık Kadir Beyin. Çünkü biz bu günümüze haksızlıklarla geldik ve layığımızı bulduk. Ne bekliyordun. Bunca zaman olanlara göz yummuşken bize birinin sahip çıkacağını mı? Sende artık gör ettiğimizi bulduk kızım. Şimdi hazırlan çöplüğümüze döneceğiz."

" Görecek bir şey yok. Beni alakadar eden bir şeyde yok. Yaptıklarından pişman olman ya da nutukların umurumda değil anladın mı? Ben istediğimi alana kadar pes etmem."

Suzan Hanım bir gram öfkesinden azalmayan kıza bakarken Selin arkasının dönüp ikizlerin yanına geçmişti. Gitmeden işini halledip yarın Rüzgar'ını geri almalıydı. Ne olursa olsun Rüzgar sadece onun olabilirdi.

Doruk kardeşlerinin yanına geldiğinde odalarında hiçbir şey yapmadan öylece dışarı baktıklarını görmüştü. Eve girerken teyzesi ve anneannesinin çıktıklarını öğrendiği içinde "Neden yalan söyledin" diye artık hesapta soramazdı. Düşüncelerine öfkelenirken ikizlere sesini duyurmuştu.

"Deren, Derin ben geldim."

İkizler abisini görür görmez boynuna sarılıp "Abi sende gitmeyeceksin değil mi?" diye sormuştu.

"Hadi hazırlanın. Ev aranacakmış arandıktan sonra geleceğiz"

"Nereye gideceğiz ki?"

"Turna ablamın evine hadi acele edin bizi bek..."

Derya ve Derin aynı anda "Biz onun evine gitmeyiz" diye bağırmışlardı. Doruk "Nedenmiş o" diye çıkışınca şaşkınlıkla bakıp Deren'den önce Derin konuşmuştu.

"Ciddi misin abi? Farkında değil misin? O geldikten sonra ailemizi dağıttı. Birde onun evine gidip her şey de haklısın görüntüsü mü vereceğiz?"

Doruk kardeşlerinin beyninin yıkandığının farkındaydı. Kendi açılarından görmeyi öğretmişlerdi. Empati kurmaktan uzak sadece kendilerine değer vermeği göstermişler ve doğrudan kaçmışlardı.

" Peki diyelim ki babamın bir metresi var ve metresi evine kadar yüzsüzce gelip bu hayat benim diyor. Halbuki evli olanı anneniz değil mi? Neyse sonra tutuyor bizi öldürmeye kalkıyor ve başarılı oluyor ve biriniz hayatta kalıyorsunuz ama her gün dayak hakaret aç kalma ne deseniz yaşıyorsunuz ve anneniz en değerlileriniz ölüyor. Ne yapardınız. Merak ediyorum. Durun ben söyleyeyim intikam yeminleri yapar daha fazlasını çektirirdiniz değil mi?" ikizler gözleri dolu şekilde kafalarını onaylayıp aşağı yukarı yaparken Doruk tekrar konuşmuştu." Peki neden aynı duruma uğrayan birini suçlu ilan ediyorsunuz. Ablam kimseye bir şey yapmadı. Bu ailenin temeli yoktu zaten. Düşününki gelmesi yetti. Çünkü bu ev dahi zaten ablamın. Bu zamana kadar yaşadığımız hayat dahi ablamın hakkıydı. Biz bir hırsız ve şerefi beş para etmeyen kişilerin çocuğuyuz ve suçsuzu suçlayarak haklı çıkamayız. Ve bücürler inanın ablam vasıfsız velilerimizdense kendisi daha iyi yuva olur bize. Sadece doğruyu görün istiyorum. Bak hasta olduğunuzu duyunca sizi hiç tanımadığı halde annemiz ikizinin katili olduğu halde sizin yanınıza yollayıp doktor istetti. Kızlar bunu kimse yapmaz. Şunu kafanıza sokun olur mu? Bizim olmayan yuvamızı anne ve babamız mahvetti. Annemiz gerçekten bizi düşünse sırf hırsı için çocuk doğurmaz aksine kendine gerçekten şerefli bir yuva kurardı. Her şeyi bırakıyorum kenara o kadın bir kere bile başınızı okşamadı kızsınız diye. Hep ikinci sınıfta gördüler sizi, şimdi neyin kafası bu?"

İkizler abisinin hakkı olduğunu biliyordular ama onlarında suçu yoktu ki sevgiyle şefkatle büyütülmek yerine hırs ve kinle yetiştirilmişlerdi. Görseler de görmek istemiyorlardı. Belki sevgi görmemişlerdi ama herkes saygı duyar ve onlarda korkardı. Şimdi küçümsenip aşağılanıyorlardı ve hepsi Turna yüzündendi. Her şeylerini elinden almışlardı. Artık tutunacak bir şeyleri kalmadığı gibi kaç gündür olanlardan dolayı okula dahi gidemiyorlardı. Önce birbirlerine bakmış ve sonra "Haklısın abi" demişlerdi. Sadece bir oyundu. Teyzesi gitmeden önce yanlarına gelip konuşmuş ve "Hayatınızı geri istiyorsanız bana yardım edeceksiniz." demişti. Hayatlarını geri istiyorlardı. Fakat bir silgiyle olayları, yaşananları, söylenenleri ve beyinlere kazınanları silinemediğini bilemeyecek kadar akılları kesmiyordu. Ya da ona sığınıyorlardı.

Doruk'la birlikte önce konağa geçmiş birkaç saat sonra geri dönmüşlerdi. Evde çocuklar ve hizmetliler vardı. Hizmetliler korumalar tarafından tembihlenmiş ve "Bir şey olursa bahçedeyiz" diye bildirmişlerdi. Bir gün gelip geçmişti. Doruk kardeşleri ile evde kalmayı tercih etmişti. Bir şeyleri yoluna koymanın zamanı gelmişti ve kardeşlerinin sevgisiz büyümeleri yanı sıra nasırlaştırılmaya çalışılan kalplerinin temizlenmesi ve doğruları göre bilmeleri için sürekli onlarla vakit geçirmişti. Ablasını anlatarak sevmelerini ve ne kadar iyi biri olduğunu haklı olduğunu görmelerini istemişti. Dediği gibi yapmıştı. Bizim işimiz var dediklerinde de odalarında bırakıp bu evdeki kendi odasına geçmişti. Aradan beş dakika geçmemişti ki önce Deren gelip "Abi telefonunla bir arkadaşımı arayabilir miyim? Derinin de kontörü bitmiş bir şey sormam gerekiyor" demişti. Doruk sehpada duran telefonunu uzatıp hiç düşünmeden vermişti. Yirmi dakika sonra ise Derin gelerek istemiş ve "Deren'e verdin" diye konuşmasına eklemişti. Doruk "Al ama çabuk getir. Bahar'la konuşacağım" diyerek kafasını tekrar önündeki bilgisayarına gömmüştü. Telefonu geri geldiğinde hala bilgisayarında araştırdığı konuya bakıyordu. Kardeşi telefonu bıraktıktan sonra teşekkür etmiş Doruk da "Birazdan yanınıza geleceğim. Az işim kaldı. Sizde yapmak istediğiniz bir şey varsa onu düşünün ona göre biraz kafamızı dağıtalım" diyerek onayını alıp yeniden kafasını araştırdığı konu üzerine yöneltmişti.

Rüzgar Turna arabada bırakıp hışımla çıktıktan sonra kapısı açık müstakil eve doğru girmeden önce etrafına bakarak kim ile girebileceğine bakmıştı. Hemen yan tarafta kapısının önünde oturan kadınlar arasında gözüne kestirdiği kadının yanına geçip "Teyze biri beni çağırdı ama bilirsin buraları, yalnız girmek istemiyorum şahide ihtiyacım var ve gizliden gözlemler misin?" diye sorunca bütün kadınların dikkatini çeken konuyla bir şey olduğunu anlayıp ne olduğunu önemsemeden "Biz geliriz hepimiz şahit oluruz. Olay neyse oğlum" diyerek ayaklanmıştı. Kadınlar sadece dedikodu işini düşünürken Rüzgar'ın işine dahi gelmişti. Kızılca kıyameti biraz sonra koparacaktı. Kadınları onaylayıp "Saklanın ama" diyerek evin bahçesinden içeri adımladı. Turna ise arabaya yaslanmış gülmemeye çalışırken ayaklarını ve kollarını birbirine yaslamışken sabırsızca Rüzgar'ın yaptıklarına tek kaşı kalkık şekilde gözlem altına almıştı. "En fazla ne yapa bilir?" diye düşünmeden kendini alıkoyamıyordu. Gerçi ayarsız adamdı Rüzgar. Tepesi atmaya görsün, deli hareketlerde bulunabilirdi.

Rüzgar Turna'nın hayran olunası mimiklerinden ve tavrında silkelenerek kurtulmaya çalıştı. Keza bu kadın akıl sağlığına zarar hareketler yapıyordu. Burada neden olduğunu hatırlayınca tekrar kaşlarını çatmış ve eve sonunda yönelmişti. Giriş kapısına geldiği zaman hafif aralık olduğunu görünce göz devirip "Doruk" diye bağırmıştı. İçeride tıkırtılar gelince evin içine girmiş ve ara koridoru geçtikten sonra ilk kapıdan girdiğinde Selin'in tecavüze uğramış görüntüsüne iyice kaşlarını çatarken "Bu ne hal Selin?" diye sormuştu. Nedenini biliyordu ama koridorda bulunan kadınların duymasını istiyordu.

"Beğendin mi? Senin eserin olarak bilinecek. Yani hayatım düğün hazırlıklarına başla, bir haftaya kalmaz düğünümüz var."

"Hadi ya başka? Sen ne kadar arsız bir kadınsın? Bu oyununa geleceğimi mi sandın aptal."

Selin Rüzgar'ın kendine ilk defa bu kadar ağır konuşmasına öfkelense de aksine kahkaha atıp "Aptal ha" dedikten sonra bağırmaya başlamıştı.

"Bunu bana nasıl yaparsın Rüzgar. Bana nasıl dokunursun hiç mi vicdanın siz..."

Selin bağırmaya başladığı an gözlerinden de yaşlar dökülmeye başlamıştı. Üçüncü cümlesini kurarken kolunun mengene gibi tutulup çekilmeye başlayınca "Ne yapıyorsun. Kolumu bırak canım acıyor" demişti ama salondan çıktığında kendini kınayan gözleri görünce bu sefer yüzüne şaşkınlık yayılmıştı. Kendine değil Rüzgar'a öyle bakmalıydılar. Arkasından "Arsız, çirkef kadın" ve daha ağırlarını duyunca titrese de Rüzgar'ın elinden kurtulmaya çalışıyor "Bırak" diyordu. Rüzgar ise öfkesine mani olamadan "Gel bakalım. Kendi çıkarları için nasıl insan harcanıyormuş gör aptal kadın" diyerek bahçeden çıkarıp meydana doğru sürüklemeye başlamıştı. Selin anlık gördüğü Turna'ya Rüzgar'ın çekiştirmeleri arasında "Turna kurtar beni bu adam bana tecavüz etti. Yardım et" diye bağırmıştı. Turna'dan sadece yüzünü ekşiterek. "İki kişinin arasındaki hesaba karışmıyorum" diyerek omuz silkmişti. Turna belli etmese de artık bu ailenin çirkefliklerinden bıkmıştı. Bir derse gerçekten ihtiyacı vardı. Şiddet gibi bir şeye asla izin vermezdi ama insanların herkesin gerçek yüzünü görmesi taraftarı olarak Rüzgar'a tezat sakin adımlarla arabadan sırtını ayırmış ellerini ceketinin ceplerine sokup sükûnetle yürüyordu. Hala varmamıştı ama Rüzgar'ın sesi geliyordu. Tabi Selin'in "Yalan" deyişleri de...

Rüzgar Selin'i meydanın tam ortasına getirdikten sonra perişan halde görünen kadını yere fırlatmıştı. Selin'in dizleri soyulduğu için gözleri dolmuş ve "Rüzgar" demişti ama karşısında öfkeden kan çanağı olmuş adamın ona acımayacağını yüzüne baktığında anlamıştı. Karşısındaki adam "Hey bura bakın ahali buraya! Hesap günü geldi." diye bağırmış ve meydanın iyice dolmasını sağladıktan sonra Rüzgar tekrar konuşmuştu.

"İki yıldır bu ilde görev yapıyorum ve iki yıldır sırf tecavüze uğradı diye celladına vermeye çalıştığınız için kaç tane kızın intihar ederek öldüğüne şahit oldum. Burada her birimiz suçluyuz. Sizin gibi zihniyeti kıt insanlara layığını vermediğim için ben de suçluyum. Benim gibilerde. Bugün bu kadın yeğeninin telefonunda bana mesaj attı ve başım dertte diyerek yanına çağırdı. Gittiğimde bu haldeydi ve bana tecavüz ettin iftirası atmak istedi ama benim şahitlerim var olmasını düşünmedi. Konumuz buda değil konumuz bunun gibi kadınların sizlerden yüz alması. Bu kadın kaç defa meydanın ortasında benimle konuşmaya çalıştı. Elimi tutmaya çalıştı ve her defasında uyardım ama sizler sırf Halil Beyin akrabası diye ses çıkarmadınız. Söyleyin bana ahali tecavüze uğrayan kızlarımız gariban diye sesiniz gürleyip şerefsizliğin en büyüğünü layık görürken böyle kadınlara neden sustunuz? Bunun gibi ar damarı olmayan kadınlar yüzünden ya da erkekler yüzünden kaç cana daha kıyacaksınız? Bitti anladınız mı bu saatten sonra uçkurunu kollayamayan şerefsizler yüzünden ne kadınların düşürdüğünüz duruma izin veririm nede arsız kadınlar yüzünden iftiraya uğratmaya çalışmasına. Namus kavramı bacak arasında olarak görüyorsanız. Namussuz olanı hedef alın kendini korumayanı değil. Bugün burada yaşananlar hepinizin ayıbı bilinsin. Sizin zihniyetiniz bu kadına ve bunun gibi düşünen bütün insanlara sadece yol açıyor. Kafanızı değiştirin ahali kafanızı."

Rüzgar konuşurken şahit olan kadınlarda duyduklarını anlatıp Rüzgar'ı doğruluyordu. Rüzgar'ın düşüncelerini olumlu görende vardı, olumsuz görende. Halil Bey ve karısının ailesine kinlenen topluluk kadını taşlamak niyetli adım atmıştı ama Turna'nın hemen Rüzgar'ın arkasında görünce ve Turna'nın "Komutanı anlamadınız galiba? Kısaca diyor ki zihniyet değiştir. Anlayacağınız dilde şiddet, evlendirme, hakaret yok bundan sonra hükmünüz değil. Hükümet kararları verecek diyor. Yani ben ve benim üstlerim. Şimdi dağılın bakalım" diyerek eliyle bir nevi kışkışlamıştı. Rüzgar'a dönüp "Sen Selin'i Halil Beyin evine götür. Yarın pılını pırtını toplar giderler. O güne kadar bunlar uslu durmaz ve komutan bir not köklenmiş zihniyet iki konuşmayla değişmez. Sadece olayı körükler ya da iki kutbu eşit gösterir. Bundan sonra adımlarını İstanbul düşüncesiyle atma çünkü burada namus için yaşanır." dedikten sonra arkasını dönüp gitmişti.

Turna bilerek susturmamıştı. İnsanların tepkilerini ölçmek istemişti. Çok iyi biliyordu ki bir geçmiş iki sözle değişmezdi. Değişmesi de oldukça zor duvarlarla inşa edilmişti. Namus için yaşamak doğru olandı ama yanlış yaşıyorlardı. Namusun erkeği kızı yoktu. Bu durumu kendi çıkarına kullanmaya çalışan binlerce günahın tohumu, günahsıza acımadan kendi isteklerinin olmasını istiyordu ve yaşlı kesimin tek gördüğü şey namusum kirlendi kavramında kalmasıydı. Aslında bu kavram ülkenin her yöresinde aynıydı. Kadın tecavüze dahi uğrasa kirlenmiş olarak kabul eden zihniyet. Erkeğe elinin kiri diyerek başlatmıştı. Küçük bir kelime işte insanların elinden neler alırken hala aynı düşüncelerde ilerleme yemin etmiş yobazlaşmış insanlara bu şekilde kimse anlattıramazdı. Düşünceleri arasında milleti dağıtmış karakoldan meydana doğru çağırdığı ekiple yollatmıştı. Selin'in nefretle bakan gözlerine sadece boş gözlerle karşılık vermişti. Bu kız asla uslanmazdı. Ablası gibi hırsı gözünü kör etmişti. Aptal kadın farkında dahi değildi. Şu an burada linç edilmesini engelleyen oydu. Hala eniştesinden dokunulmazlığı olduğunu düşünmesi Turna'ya keyif veriyordu. Çünkü herkesin gerçek yüzü ortaya çıkmıştı ve her şey yoluna yavaşta olsa giriyordu.

Meydan boşaldıktan sonra savcılığa uğramadan önce Hilmi dedesini ziyaret etmek istemiş ve ayaklarına komutunu vererek dükkana girince lise çağlarında olan bir geç ve Hilmi dedesinin seslerine doğru gitmişti. Çocuk oldukça öfkeli konuşunca dikkatini çekmişti.

"Bunun neresi adalet Hilmi dede. Bak benim ablamın hiç suçu yokken bir hafta sonra senin yaşında biri ile evlendirecekler. O kız yine sıyrıldı. Savcı koruma altına aldırdı. Haksızken onun gibi insanlar yüzünden bizler hor görülüyoruz."

"Deme oğlum öyle Turna kızım olması gerekeni yapıyor. Hem gittin mi yanına? Turna yardım ederdi. Bana da arattırmadın. Bak istersen arayayım. Ablanı da sizi de babanın zulumünden kurtarır."

"Yok dede boş ver. Zamanında kaymakama gittik de ne oldu? Allah razı olsun sen yine elimden tuttun."

"Furkan gitmedin mi savcılığa? Oğlum o düşündüğün şeyi kafana koyduysan ilden kaçamadan yakalarlar."

"Gözümü karattım dede. Ablamı küçük kardeşimi alıp gideceğim. Savcılığa da gittim. Savcı iki gündür yokmuş bir de son zamanlardan olanları biliyorsun, yoğundur. Oradaki abi dilekçe ver dedi ama dilekçe ulaşana kadar ablam evlenmiş olurdu. Yani mecburum."

Turna ikilinin kendini fark etmeyeceğini anladığında boğazını temizleme gereği duymuştu. İkili gelen sese doğru dönmüş Furkan denen çocuk ne kadarını duydu telaşı yaşarken Hilmi dedesinin gözleri parlamıştı. Hemen yerinden kalkıp" Hoş geldin torunum geç otur. Furkan oğlum hadi bize tavşan kanı çay getir. Kendine de istediğini al." değince Furkan kafasını sallayıp "Peki Hilmi dede" diyerek koşar adım çıkmıştı. Turna "Hoş buldum Hilmi Dede. Savcılığa geçmeden bir seni göreyim dedim. Geçen gün çok yoğundum. Kusuruma bakmadın inşallah" diyerek gösterilen yere oturmuştu. Hilmi Bey gülümsemesinden bir gram eksik etmeden hafif sitemli konuşmuştu.

"Valla ben kusura bakmak istemezdim ama bilirsin hatundan senin yüzünden sitem işitince az biraz kırıldım" der demez kahkahasını serbest bırakıp "Bundan sonra beni reddetmeden önce Neslihan'ı düşün olur mu? Valla kızımı neye getirmedin diye pestilimi çıkarıyor." Sonrasında o günü düşününce gözleri hafif bulutlanırken elini yukarı kaldırıp "Boş ver onu bunu" edasını sunarken sorusunu yöneltmişti.

"Onu bunu boşver bakalım. Asıl sen nasılsın?"

Turna içinden "Ah bende bilsem" dese de ruh halini yansıtmak istemiyordu. Hem çok vakti olmadığı gibi yanındaki çocuğun neden okulda değil de burada olduğunu ve son konuşulanların detayını öğrenmek istediği için kısa keserek asıl konularına dönmek istemişti.

"İyiyim dede. Bu arada çocuk kaç yaşında okumuyor mu?"

"Sorma kızım bende seni arayacaktım. Furkan lise ikide aslında önceden hafta sonları ve okuldan sonra geliyordu ama babası olacak soysuz okuldan almış, adam itin teki başlarına bir yığın olay gelmiş. Bu meydandaki olaya da o yüzden öfkelendi. Sen onun kusura bakma olur mu? Anlaşılan duymuşsun."

" Kusurluk bir şey yok dede. Keşke çocuğu okuldan aldıkları an haberim olsaydı. Nerede oturuyorlar peki buraya yakınsa bir görüneyim. "

" Yok kızım köyde oturuyor. Burada yurtta kalıyordu. Şimdi bizde kalıyor. Ben sana adresi atarım."

" Neyse gelsin de birde ondan dinleyeyim. Ona göre bir şeyler yaparız."

Konuşmaları üzerine Furkan içeri girmiş çayları önlerine koymuştu. Turna kendi önüne koyulan çay sırasında elinin titrediğini fark edince tek kaşını kaldırıp gözlemeye başlamıştı. Oldukça tedirgin duruyordu. Büyük ihtimal söylediklerinden mahcupluk duyduğunu fark etmişti. Gözlerini Furkan'a dikerken "Dede sen biraz bizi Furkan'la baş başa bırakır mısın? O sırada kimse duymasın olayı tam bilmiyorum. Biri duyup babasına haber uçurabilir. Buraları bilirsin." diyerek dedesinin onayını almış ve Hilmi Beyin çayını alarak kapının önündeki sandalyeye oturup tedbirini aldı.

Furkan savcının karşısına oturmuş ellerini bir suçlu gibi bacak arasına sokmuştu. Savcı mahcupluğunun bitmeyeceğini anlayarak sırtını sandalyeye yaslayıp "Rahat ol Furkan" dedikten sonra eliyle kendine aldığı oraleti göstererek "Oraletini de soğutma ve başla bakalım. Ablanın konusunu ve senin şu an okul yerine burada olmanın sebebini oldukça merak ediyorum." diyerek çocuğun dolu dolu gözlerle anlatmasını dinlemeye başlamıştı.

"Ablamı isteyen biri vardı. Adam mezara girecek kaç tane çocuğu var. Karısı dahi var imam nikahıyla almak istiyor kuma olarak. Tabi bunu ilk duyduğumuzda babam dahi adamı kovdu. Sonra her şey duruldu dedik. Köyde anlamadan dedikodu yayıldı. Ablam biriyle uygunsuz şekilde görüldü diye. Ablam kafasını yerden bile kaldıran biri değildir. Oda babama yalvardı, yakardı, yemin etti, ben öyle bir şey yapmadım diye ama dedikodu dillendikçe dillendi. Sonra o adam geldi. Kızın kirletilmiş olsa da benim kabulüm dedi. Zaten bu saatten sonra kendisinden başka kimse almazmış, üstündeki lekeyle kalırmış bir yığın zırvaladı. Babamda verdi. Zaten zor geçiniyorduk bende karşı çıkıp sesimi çıkardım diye beni de okuldan aldı. Yaşım küçük gerçi küçük olmasa da babaya sesimizi bile yükseltemiyoruz. Ama ben yükseltim babamda hıncını alamayıp hepimizi falakadan geçirdi. Beni de evlenene kadar buraya yollattı. Sülale bir olmuş ablamı kefenlemek istiyorlar. Adam akıllı paramız yok, gidecek yerimiz yok. Yani abla bende çaresizim. Aklıma kaçırmayı koydum ama dediğim gibi herkes bir oldu. "

" Ablana bekaret testi yaptırdı mı baban"

"O ne ki Turna abla? Hem benim ablam doğru söylüyor."

"Tamam sakin ol Furkan. Ben yalan söylüyor demedim. Bu test zaten ablanın rızasıyla olur ama benim bunu sorma nedenim eğer hastaneye gittiyse doktor dayak yediğini anlatıp darp raporu alarak şikayet ederdi."

"Yok abla. Odadan salmıyorlar ki! Ne hastanesi?"

"Peki ablan kaç yaşında?"

"Haftaya on sekizine girecek"

"Tamam ben halledeceğim. Şimdi sen formanı giyip okula gidiyorsun?"

"Ama gittiğim an haber uçururlar."

"Sen beni ikiletme çocuk. Hadi bakalım ben halledeceğim."

"Tamam abla. Ben şey, söylediklerim için özür dilerim."

"Özürlük bir şey yok. Sen sadece derslerine sıkı sıkı sarıl ve çok başarılı ol."

"Çalışacağım söz veriyorum. Allah razı olsun senden Turna abla"

Furkan çaresizliğinin üzerine güneş gibi doğan kadına teşekkürlerini sıralarken Turna "Hadi hadi geç kalacaksın!" diyerek yollamıştı. Furkan çıkınca Hilmi dedesi içeri girip "Nasılda gözleri gülüyordu. Allah razı olsun kızım." diyerek yerine oturmuştu. Turna Hilmi Beyi görünce oturduğu yerden ayaklanıp yerine oturunca saygı göstergesi olarak kendi de oturmuştu. Sonrasında "Bu benim görevim dede. O nasıl söz. Böyle şeyler kulağına gelirse bana haber ver, önceden tedbirimizi alalım. Şimdi mecbur iki tarafla da konuşmam gerekiyor. Tek iyi tarafı kızın yaşı küçük olması ama ondada düğün için yaş beklemişler gerçi imam nikahı yapacakmış. Ben bir görüneyim bakalım. Bunlar aynı köylümü dede" diye sorusunu yöneltmişti.

"Yok kızım farklı köylüler"

"Muhtarları burada mıdır? Gördün mü?"

"Furkan'ın köyünün muhtarı burada. Zaten amcası oluyor. Necmet denilen adamın ki yok."

"Tamam numaraları vardır sende. İki muhtarında at bana, bakalım ne geveleyecekler."

"Hemen atıyorum. Adreslerini de atıyorum."

"Tamam dede. Artık kalkmam gerek çok bile kaldım. Çay için teşekkür ederim. Böyle olmadı, dedem gelince bir akşam yemeğine buyurun gelin olur mu?"

"Geliriz tabi! Hele sular az durulsun da hem Kadir de gelmiş olur, daha iyi olur."

"Her zaman kapımız açık dede. İstediğinizde buyurun gelin. Hadi Allaha emanet ol."

Turna dükkandan çıkıp arka sokaktaki arabasına doğru yürürken telefonu çalmıştı. Rüzgar'ın aradığını görünce açıp kulağına yerleştirmişti. Tabi beklediği gibi öfkeli sesi duyunca keyiflenmişti.

" Bilerek beni buraya yolladın değil mi? Bak haberin olsun, katil olacağım. Katlanamıyorum artık."

"Ne oldu ki komutan? Hem insan savcısıyla sitemli konuşur mu? Nasıl korumasın sen, anlamadım göreve itaatsizlik mi yapıyorsun?"

"Turna bu kız adamı canından bezdirir. Lan bana hala yüzsüz yüzsüz yavşıyor. Anlamadım ki erinin elinden gitmesini mi istiyorsun?"

"Erimin gitmeye niyeti varsa gider zaten. Kimseyi tutmuyoruz."

Turna konuşurken çoktan arabasına oturmuş yola çıkmıştı. Konuşma arasında ağzından kaçırdığı kelimenin dahi farkında değildi. Aklı Furkan ve ablasındaydı konuşurken ne yapacağını da düşünüyordu. Fakat Rüzgar'ın sinirli halinden eser kalmamış sesi ve kahkahasından sonra ne dediğini anlamıştı.

"Erin kurban olur sana su perisi"

"Neyse benim işim var kapatmalıyım."

"Dur bir dakika tamam aramızda kalacak hatun söz. Neyse savcılıkta işin bitti mi? Burada adamlar var geliyorum birlikte geçelim konağa"

"Savcılığa yeni geçiyorum. Görünüşe göre işim uzadı. Sen nefsine yenilip elden gideceğini düşünüyorsan oradan ayrılabilirsin ama şu anlık benim ihtiyacım yok. Savcılıkta olacağım. "

"Ciddi misin sen? Hiç komik değil de o yüzden diyorum. Yanına geliyorum. Bu kadın sinirlerimi bozuyor. Bu arada bir sorun mu var?"

"Akşam anlatırım. Sen boşa düşüyorsan, buranın lise arşivlerinden annemin hocalarını ve başarıları hakkında bir şey varsa bütün dosyaları toplar mısın? Birde şu usta işi var halledince gelirsin."

"Ustaların listesi akşama gelir, o işi hallettim. O zaman ben okula geçiyorum. Görüşürüz güzelim."

"Görüşürüz komutan."

Turna telefonu kapattıktan sonra konuşmanın bitmesini beklediği arabada Hilmi dedesinin attığı adres, numara ve isimlere göz attı. Sonra rehbere girerek Kerem Albayın numarasını bulup arama tuşuna bastı. Telefon bir süre sonra açılmış ve albay konuşmuştu.

"Buyurun savcım."

"Kerem Bey size iki isim vereceğim adreslerini de atacağım iki ayrı gurup götürüp adamları savcılığa getirin. Birde kızı da istiyorum. Önce hastaneye götürüp darp raporu alın birde bekaret testi istiyorum ama o konuda muayene olmayacak. Doktora bildirin yeter ben doktoru halledeceğim."

" Peki savcım. Kız hangisinin?"

" Mesajda bilgileri şu an attım komutan. Bu arada muhtarın biri burada onu ben çağıracağım sen diğerini getirt bütün bilgileri attım. Dilekçe işini şimdi hallederim ama büyük ihtimal kanunları bilmiyorlar, sıkıntı çıkmaz. Çıkarırsalar ulaşırsınız. Sizi bekliyorum."

" Tamam geldi efendim. Hemen iki ekip yolluyorum."

Turna onayını aldıktan sonra savcılıktan içeri girmiş ve kızın amcası olan muhtarın numarasını müşavirine verip "Şu numarayı arayıp iki saat sonra burada olmasını sağla" dedikten sonra "On dakika sonra odama gel. Birde çay getirsinler" dedikten sonra odasına girmişti. Her şeyi uzun uzun açıklamayı sevmese de Çetin yoktu ve o an anlamıştı ne kadar alıştığını. Her şeyine koşar, kısa bilgi vermesi yeterdi. En basiti çay hiç istemezdi. Çetin getirip çayını sevdiği gibi önüne koyar kapısının önünde beklerdi "Allah'ım sen yardım et. Tez vakitte şu ilacın etkisinden kurtaralım" diyerek duasının arşa çıkması için içten dilemişti. Odasına girdiği zaman önce çekmecesini açıp bir toka alarak saçlarını toplayıp gözlüklerini taktı. Beklediği adamlar gelene kadar inceleyip imzalaması gereken dosyaları bitirebilirdi. İşine yoğunlaşmadan önce kilitli çekmeceye yönelip annesinin ona hediğe ettiği kalemi eline alıp biraz incelemişti.

Kafasında çok şey dolanıyordu ve bunun bu şehre gelmesiyle alakalı olduğunu biliyordu. Birileri annesini hedef seçmişti. Bunu annesinin mesajından anlaması çok zor olmamıştı ama Neden bunca yıl sonra diye düşünmeden edemiyordu. Aslına bakarsanız kafasında çoktan bir şeyler oluşmuştu ama dillendirmemekte ısrarcı olan tarafı ilahi bakış açısından çoğu şeyi saklayıp birden kendini gösterdiği gibi bunu da saklamayı seçmişti. Sonuç olarak herkes Turna istediği kadar bildiği gibi Turna'nın söylemek istediği zaman ortaya çıkıyordu. "Haksız mıyım?" dedi tek kaşını kaldırıp bir eliyle masaya ritim tutarken "Sonuçta beni hafife alıp oyun oynanıyorsa, bu oyunun maça kızı ben olduğumu ve son noktayı benim koyduğumu herkes öğrenecek" derken yazarın içine bir kuşku bırakıp umursamadan kalemini ceketinin cebine atarak akşam bakma kararı aldı. Şimdi önündeki dosyalar ve gelen dilekçelere yoğunlaşıp bitirmesi gerekiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

164K 11.3K 25
Hey sen! Merhaba ben Jülide. Jülide Aksoy. Çevirmenim. Çevirdiğim kitaplarda ve dizilerdeki aşklara özenirken bir gün kendimi romantik komedi tadınd...
1.1K 130 6
Alparslan: Ailesinin intikamı için canını dişine takan bir askerdir. Hayatı boyunca babasının yolundan gitmiş yufka yürekli Alparslan.Zeki,hırslı, zo...
192K 14.8K 29
Bitmeyen acılar silsilesi.Yıllardır yanan özlem ateşi. Gitmeye çalışan,susmayan yüreğin sesi. Uğruna şehîd olunan Rabb`in Şühedâ`sı hepsi. Gel. Birli...
954K 33.4K 82
Göktuğ ve Tuğçe'nin lise yıllarından üniversite yıllarına kadar aralarında geçen o güzel aşkı, arkadaş gruplarıyla yaşadıkları eğlenceli dakikaları...