MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

twenty-seven

60.9K 1.8K 887
By tamamyayazar

Kenan Doğulu, Ben güzelden anlarım, Uğur'dan Ahsenazikoya gelsinnnsss

OY VE YORUMLARLA çoşturun beni pazar demeden ikinci bölümü yazarım gibibii nbdjfjsdb

 🖤

Uğur ÖZKARA namıdiğer Mafya Bey'den

Salı 19:00

Ahsen benim için ne anlam ifade ediyordu?

Ahsen Naz Aykan.

Güzel bir kız. Küçük bir kız.

Minik, vahşi, kendini bilmezmiş gibi keskin konuşmaları, laf sokmaları, ayrıca kendinden çok emin ve yürekli duruşuyla aklımı alan, bir kadında nadir gördüğüm özgüvenlerden fazlaca taşıyan, bunu da layıkıyla yerine getiren, üzerine tam oturtan bir kedi.

Dahası neydi?

Sadece bir tanesini görmeme rağmen bana yeten ve artan yeşil gözleriyle, oturduğum evde gözümün gördüğü her alanda bulunan yeşilin onun gözlerine yerleşmesiyle içimi delen bir sıcaklığın kalbimi zamansız kaynatması gibi bir şeydi. Bu renk bunca senedir yaşadığım hayatımda hiç bana bu kadar özel bir anlam ifade etmemişti.

Yeşil gözlü onlarca insan tanıyordum. Erkekleri geçtim diyelim, malum ilgi alanımda değillerdi ama kadınlarda da hiçbiri onunki gibi kanımı kaynatmamıştı. Hiçbiri, onun ortasına sarı bir mürekkep lekesinin sıçrayıp dağıldığı, kenarları yaz yeşili, ortası sonbaharı andıran gözleri gibi içime oturmamıştı. Tek tek saysam bıkmayacağım kirpikleri, yaptığı makyajı kendine yakıştırması, hafif kısık ve çekik gibi duran ama bunun da makyaj oyunuyla oluşabileceğini ancak tahmin ettiğim, doğal görmek için de şu an elimde olan pek çok şeyi vereceğim gözleri...

Tarifi imkansız ama yaşamaya doyamadığım bir kadındı o.

Beni çıldırtan ve son raddeye getiren o güzel fotoğraflarını da iyi ki, onu görmek için yaratacağım bir ortam varken yapmıştı. Yoksa bu sefer ona ve kararlarına saygı duymaz, yer ve gök umrumda olmazken evinin adresini iki dakikada bulduğum gibi, arabaya atlar soluğu evinde alırdım. O zaman bıcır bıcır laf sokmaları, beni yıllardır tanıyormuş gibi imalar yapmaları, mesaj atmaları ne demekmiş görürdü.

Beni sadece laflarıyla ve o tatlı konuşmasıyla bile çıldırtıyordu. Daha ne yaşamıştım oysa. Belki de elle tutulur hiçbir şey. Ancak irademin, ergenliğimden sonra araya kaynayan yıllarda güçlenmemiş gibi ilk kez bu kadar zayıf kaldığını iyi biliyordum. Hatta irade denen şey bende hiç kalmamış da olabilirdi.

Sabırsızlanıyordum.

Konuşmaya ilk başladığımızdan beri geçen günler, belki de kolayca sayılabilir bir sayıydı. Ama benim için o gece, telefonumun ekranına pat diye düştükten sonra hiçbir gün kolay ve hızlı geçmemişti.

İlk an onu benimle dalga geçen biri ya da gereksiz bir düşman gibi görmem tamamen benim hanzoluğumdandı. Oysa o minik, zararsız bir kızdı. Yaşını da öğrendikten sonra her anda yansıttığına tamamen emindim. Gençti, deli doluydu, güzeldi, güzelliğinin farkında da olmalıydı ki bunu sonuna kadar kullanıyordu. Sırf bu yüzden de tehlikeliydi.

Lafları ve o saçma sapan emojileriyle beni de kendine benzetiyor, dediğini yaptırıyor, tam tahmin ettim derken olmayacak bir sözüyle beni afallatıyordu. Kanımı kaynatıyor, onun tabiriyle anonim kalmasına artık izin veremeyecek gibi oluyordum. Ve bugün bunu gerçekleştirecektim.

Aradan geçen günlerde normalde yapmam dediğim şeyleri yapmıştım. Onun için internet araştırması yapmış, kalbini kırmış, gönlünü almış, evine hediyeler bile yollamıştım. O an benden ne dilerse yapabilecek bir kafada kendimden geçmiş olmalıydım. Hoş şimdi istese de her şeyi yapardım ama artık yaptığım her jest ve mimiğin onun gözünün önünde olması işime gelecekti.

Ağzından laf almaya çalışmıştım. Sadece bir ipucu bana yeterdi. İstanbul'a hakim olan bilgi ağımla, bu gece nerede ne daveti var yine dakikalar içinde bulurdum. Bulmuştum da. Üstelik bu davet için bir teklif çoktan bize gelmişti.

Ahsen, galiba onun kaçmalarına onay vereceğime kalpten inanmıştı. O kaçardı, ben kovalardım, bunda sorun yoktu. Ama artık onu yakaladığımda gerçekten kollarımın arasında olmasını istiyordum. Bu bir sorundu. Neyse ki gerçekten anlamadığından bana Boğaz'da bir davet olacağını belirtmişti. Bundan sonrası çorap söküğü gibiydi.

Ahsen'i araştırtmıştım. Yalan yok. Ama bunu bizzat yapan ben değildim. Sadece güvendiğim bir adama, güvenliğimize yönelik herhangi bir tehdit mi diye teyit ettirmiştim. Araştırmayı o yapmıştı. Bu alemde maalesef ne kadar masum gözükürse gözüksün kimse hakkında gerçekler yabana atılmazdı. Dosyayı da sonrasında yakmıştık. Olası buluşmalarımızda Ahsen'in bu konu yüzünden alınganlık yapmasını istemiyordum. Beni neden araştırdın kavgası etmemeliydik. Anonim kalmak istiyorduysa bugüne kadar kalmıştı. Rahat olabilirdi. Ama bana gelen bilgiye göre, zararsız ve kendi hallerinde babasının bir ajansı olduğunu öğrenmem de bugün için davette işime yarayan bilgiydi.

Nasıl da korkuyordu ama. Ona yaptığım imayı nasıl da anlayıp hemen beni araştırmadın değil mi diyordu? O hafif çekinen ve korkan yüz ifadesini gözlerimle görmek isterdim.

Onun her duygudaki ifadesini gözlerimle görmek isterdim. Bir de tüm vücudunu.

Yalan yok, ondan deli gibi etkileniyordum. Bu mesajlarda belli ettiğim kadar olaylı bir etkilenme değildi şimdi, o denli de ergenliğe dönmemiştik ama onu düşünsem sonu banyoda soğuk duşların altında biterdi ben de bana attığı ne giydiği fark etmeksizin herhangi bir yerini gösteren fotoğraflara doyasıya bakmıyordum. Sırf onunla rahatlamanın ilkini de canlı yaşamamız için.

Gerçi beni çoktan kendi elime mahkum ettiğini düşünüyor olmalıydı. Ama o halleri de eğlenceliydi. Kendi libidosu da en az benimki kadar tavanda diye umuyordum. İşim var diye kaçma imalarında acaba o neler yapıyordu? Benim ona yaptığım gibi onun da çoğu zaman ve konuda beni kandırdığını, gerçek düşüncelerini bana yansıtmadığına inanıyordum. Oyunbaz bir kızdı.

Bir toplantının ortasında bana fotoğraf atmıştı. Bu yaptığı mantık dışıydı. Kocaman masaların ardında, oturduğum yerde gerilmek, dikleşmek benlik değildi. Sakinleşmek için bacak bacak üstüne atmak da öyle. Belki ondaki gizem olmasa bu kadar etkilenmezdim de. Normalde bir kadının çıplak fotoğrafını görsem ekranı kapatır hiçbir şey olmamış gibi devam ederdim ama onun bembeyaz teninde, kadife gibi dokusu olduğunu umduğum bedeninde, pürüze yer kalmayan her bir kısmındaki gizem ve bilinmezlik benim hayal gücümün sınırlarını da zorluyor, hayal ettiğim kısımlarda ise alt taraflarımda bir yerleri uyarıyordu. Bunu kendime kendim yapıyordum işin kötüsü de buydu. O bana istediğini atabilirdi ama ben onca adamın arasında, onu hayal edip andan kopmamalıydım.

Onunla, onun gibi oynamak, onun gibi konuşmak doğrusu mesajlaşmak çok güzeldi.

İlk birkaç mesajdaki anlamsız kaba tavrımın, kimsin diyen saçma sorularımın bedelini kendimi ona uydurarak kesmiştim. Onun gibi saçma sapan, hiç hoş olmayan emojileri sırf durumdan zevk aldığımı anlasın diye ona gönderiyor, dediği gibi eski zamanlarda kalma iki noktalı emojileri kendime uyarlıyordum. Başkaları tarafından zevzeklik yapmak için bana atılan birkaç stickeri de uygun yer varsa uyarlıyordum.

Sosyal medyayı kullanıyordum elbette ama moda olan her trend yerine daha çok eskide kalan videoları ve şakaları bildiğim de kesindi. Bu işlerden başımı kaldıramadığım vakitlerden önce ben de aylaklık yapmak istediğim her an elime telefonu alır, bir köşeye uzanır saatlerimi harcardım ama bu zaman, hatırlayamadığım kadar öncede kalmıştı artık. Ben de sırf Ahsen'e uymak için birkaç gece keşfette neler olup bittiğine bakmış, yeni akımlardan çok da tiksinç olmayanları almış, onunla konuşurken atmıştım. Bundan deli gibi memnun olup heyecanlandığını, sen de biliyorsun bir şeyler deyip coştuğunu gördüğümde de iyi ki bakmıştım diyordum. Onun çocuk gibi sevinmesi benim de yüzümü güldürüyordu.

Sonuçta ona yolladığım hediyelerden aldığım yardım gibi, elimizin altındaki internet boşa var olmamıştı.

Şimdiyse davete gitmek için her şey hazırdı.

Sadece yola çıkmamız kalmıştı. Ben arabamı kendim kullanmayı sevip, tercih ettiğim için ayrılmaz bir parçam olan korumalarım beni ardımdan takip edeceklerdi. Maalesef sıradan bir davete katılıyor olsak bile güvenliği hiçe sayamıyorduk. Yanıma koşar adımlarla gelen, Onur'a baktım. Sözde şoförümdü ama genelde benim olmadığım arabaları kullanmakla görevini yerine getiriyordu. Davet hakkında gereksiz hiçbir soru sormamalarını, kimseye yaşanacaklardan bahsetmemelerini onlara sıkı sıkıya tembihlemiştim. Doğrusu emretmiştim. Zaten ne dersem diyeyim emir alacaklarından değişen bir şey olmayacaktı. Ama bunun haricinde bu gece içinde bana yardımları da dokunacaktı. Kafamdakiler gerçeğe dönerse...

"Tamam mıyız?" dedim.

"Hazırız abi, sen ne zaman istersen çıkalım."

Ben zaten sabırsızdım. Bir çocukken bile bu kadar heyecanlı ve sabırsız olmamıştım belki de. "Kimsenin kolayca çakmayacağı bir takip sistemi hazırladınız değil mi?"

"Ne istediysen o abi." Kafamı salladım. Bu güzeldi. Gözlerin bana dönmesi, aleyhime işlerdi. Kafamla arabaları işaret ettim.

"Hadi," dedim. Kafasını sallayıp, diğer adamlara işaret etti. Hepsi toparlanmışlardı. Bahçe kapısı açılırken bineceğim arabanın önüne yürüdüm. Halil, arabamın önünde beklerken benim için kapıyı açmıştı. Ya sabır, ya sabır! Bunu yapma diye ona yüz kez diyordum ama alışamıyorlardı bir türlü.

"Oğlum ben kendi kapımı açamam mı? Ne ima ediyorsun sen?"

"Estağfurullah abi, o ne demek? Ben sen yorulma diye..." Konuşmasını, elimi havada savurarak kestim. Doğrusu her birinin bu saçma hallerinden anlamsız bir şekilde de keyif alıyordum. Kocaman adamların, benle yaşıt belki de benden bile birkaç yaş büyüklerdi, babamla çalışırken alıştıkları tarzda hareketler yapmaları ve benim onlara arada bir çıkışmamla ne diyeceklerini bilememeleri beni güldürüyordu. Mafya aleminde tek şaka da buydu herhalde.

Halil'in ne yapsa bilemez tavrına karşılık dudaklarımı birbirine bastırıp, omzuna birkaç kez vurarak arabaya bindim. Tuttuğu nefesini verdiğini görebiliyordum. Onlarla günün çoğu saati beraber olduğumuz için aramızda istemeden de olsa gelişen samimiyet bazen onlara takılmama sebep oluyordu. Onlar da işin dozunu kaçırırlarsa beni asker arkadaşı gibi görüp, konuşmaya gidecek kadar cıvıtabiliyorlardı. Ayarımız yoktu.

Arabaya binip, kemerimi taktım. Ben motoru çalıştırır çalıştırmaz da önümden gidecek olanlar, bahçeden çıkmışlardı. Onların peşinden evden ayrıldım. Evin önündeki tek şeritli yol bitip, çift şeritli yol başladığında da onların ardından korunaklı bir biçimde gitmeyeceğim için her birini sollamış, tozu dumana katarak önlerinden kaybolmuştum. Bana yetişmek için çabalayan ve muhtemelen paçaları tutuşan hallerini gözümün önüne getirebiliyordum.

Bıkmıştım bu hayattan da, bu yaşımda hâlâ korumalarla gezmekten de ama bunun ömrümün sonuna kadar da devam edeceğini biliyordum. İçine doğduğum yaşam buydu. Şimdi bunu dert edinecek değildim.

Keyifli bir ıslık, ben daha ne olduğunu anlamadan gelip dudaklarıma kondu. Görece boş yolda gaza biraz daha bastım. Ben değil, önüme çıkan arabalar ne yapacaklarını düşünebilirlerdi. İçimde yeni yetme bir çocuğun sevgilisiyle ilk kez buluşmasına benzer bir heyecan vardı ama ne ben yeni yetmeydim ne de biz Ahsen'le sevgiliydik. Henüz tabi.

Devamı için asla kesin konuşmazdım. Olacakları önceden kestirdiğim çok zaman olurdu, kendimce ileri görüşlüydüm de ama konu duygusala bağlayacak bir ilişkiyse yaşayıp görmek her zaman önceliğim olmuştu. Mesajda birbirimizle vakit geçirirken eğleniyorduk, onun cilvesine nazına da eyvallahım tamdı, gülerek katlanıyordum ama gerçekte halinin tavrının yansıttığından daha fazla ya da eksik çıkması aramızdaki enerjiyi sömürürdü. Belki o da beni beğenmezdi zaten, bedenimi değil belki ama huylarımı. Sırf bu yüzdendi ya geçirdiğimiz zamanları bizzat yaşamak istemem, canlı canlı karşıma geçip aynı halini devam ettirirse benden kurtulamayacaktı çünkü. Bunu biliyordum. Kendini bilmez değildim.

Islığı boş verip arabada çalması için rastgele bir müzik açtım. Çıkan şarkı ruh halime uygun olduğundan kendi kendime sırıtmama sebep olmuştu. Camı biraz araladım, parmaklarım direksiyonda ben daha ne olduğunu anlamadan ritim tutmaya başlamıştı, şarkı sözlerini dinlerken aklımda tek canlanan henüz görmesem de tamamıyla Ahsen'di.

Nazlısın, hakkındır

Buraya yazıyorum benim olacaksın

Cilvelisin, yakışır

Buraya yazıyorum benim olacaksın 

Çok tatlısın çok

Seni veren Allah'a şükürler olsun

Çok güzelsin çok

Ben güzelden anlarım

Saçlarını, belki gözlerini ve dudaklarını kendi kafamda kurup canlandırıp duruyordum. Ama boy ve kilo konusunda kafamda net bilgiler oturmamıştı, yanımda ne kadar küçük kalırdı mesela? Ya o ince bel... Aklımdan çıkmıyordu, çıkmıyordu resmen kazınmıştı gözlerimin önüne. Ya da göğüsleri, dolgundu ama bedeninde bir bütün olarak tamamını görmek farklıydı işte.

Aşkım diyen dili vardı bir de, pardon askim... Neymiş öyle daha güzelmiş, bu kız beni delirtecekti herhalde. Bu kelimeden nefret ederdim, cıvık gelirdi ama o hem dalga geçer gibi hem de son derece ciddi söyleyince ne hissedeceğimi şaşırıyordum. Hep söylese ama dalga geçmese katlanırdım belki. O derece! Daha sesinden duymamıştım bile.

Ona dair sesli aldığım tek mesaj Uğur'u uzatarak söylemesiydi. O bile iki saniyeyi aşmıyordu. Birden çok daha fazla kere dinlemiştim. Neden bana mesaj attığı ilk an onu çat diye telefondan aramamıştım ki? Neden mesaj atmıştım. Galiba dediği gibi bizi bir araya getirmeye itecek güç vardı ve hikayemiz, mesajlaşmadan başlayacaktı.

Altımdaki arabanın gücüyle, geçtiğim yollar daha kısa sürede bitmişti. Davet henüz yeni başlıyor olmalıydı, ben bilerek erkenciydim. Normalde her yere son katılsam bile, Ahsen tüm bildiklerimi yıktırıyordu. Otelin önüne geldiğimde, beni bindikleri arabayı sonuna kadar zorlayarak yakalayan adamlarım koşarak indiler. Sanki onlar yerine arabayı valeye teslim etsem olmazdı. Gerçi olmazdı, bu mevzunun da en hakikisinden birini yaşamıştık. Bir defasında bu hamleyi boşa kaçırmayan düşmanlarım, işlerine çomak soktuklarım, bindiğim arabaya patlayıcı yerleştirmişlerdi. Sayıca fazla diye dert yakındığım adamlardan biri bunu fark etmese, şimdi her bir parçam kayıp ve yanık olurdu.

Yaşadığım hayat hem bilinen kötü adamların hayatı gibi değildi hem de her birinden daha beterdi.

Yanıma gelen Onur'a arabayı teslim ettim. İndikten sonra ceketimi düzeltip, yakasını epeyce açık bıraktığım gömleğimi de şöyle bir silkeledikten sonra otele giriş yaptım. Beni anında fark eden magazincileri engelleyen birkaç adamın arasından fotoğraf vermeyerek de davet salonuna geçmiştim. Amacım manşet olmak değildi.

Beni tanıyan, ilk kez gören ya da iş yaptığımız birkaç adamın gözü üzerime döndü. Kadınlardan da baştan aşağı incelendiğim birkaç arsız bakış aldım. Hiç yaşıma da bakmıyorlar mıydı? Geneli orta yaşlıydı, annemle yaşıt çıksalar hiç şaşırmazdım. İlginin kimden geldiğinin önemini bir kez daha anlamıştım.

Yanıma anında yaklaşan birkaç kişinin uzattığı eli sıktım. Tabi burada iş adamı olarak bulunduğumdan bundan doğal bir şey yoktu. Karşımdaki adamlar birlikte çalışmamız için anlaşmak adına durmaksızın konuşmaya başladılar. Ama onların sesini dinlemediğimi alenen belli etmem bile kesmiyordu. Yanımdan geçen bir garsondan viski istedim. Ne kadar sert içki varsa ardı ardında devirsem bile gecenin sonu için planım varken sarhoş olmazdım. Ama biraz uyuşmam için gereken buydu.

Yanıma gelip giden başkaları oldu. Her şeyi usulüne uygun konuşmamız için şirkette bir toplantı yaparız diye onları geçiştirdim. Bazıları bu gece hakkında daha hiç kimseyi görmeden konuşmaya başlamışlardı.

Benimse gözlerim kapıya kilitliydi, içeri girecek kırmızı elbiseli bir şaheseri arıyordu. Beni tanıyan arkadaşlarım bu halimi görseler katılarak gülerlerdi. Ben kendi halimi trajikomik buluyordum. Şimdi ben, mekanlara en erken gelip, gecenin ilerleye saatlerinde ortam kalabalıklaşırken gözlerini kapıya diken ve içeri giren her kadına kıza sulanmaya çalışan o damsızlardan ne kadar farklıydım? Totalde her biri de bir kadını kollarına almak için bekliyordu, ben de Ahsen'i. Kötü bir benzetme ama nokta atışıydı. Yoksa ben de onu gözden kaçırmamak adına erkenden burada olmazdım. Ahsen'in dediği kadar vardı. Katılmak istemeyeceğim kadar uyduruk, yaşlı kesimle dolu ve sıkıcı bir davetti.

Derken onu gördüm. Kendinden önce topuk sesleri burada yankılandı desem yalan söylemiş olmazdım. İçeriye öyle bir rüzgarla girmişti ki... Ağır çekimde dizi çekiyorduk sanki amına koyayım! Tam karşısında, ayakta dikiliyordum. Bambaşka bir evrenden gelen eşsiz bir güzellikte incelenmeye değer bir varlık gibiydi. Kokusunu henüz solumadan bağımlısı olmuş gibi derin bir iç çektim. Ancak kokusunu duymam bu mesafeden mümkün değildi.

Oydu. Gördüğüm kırmızı elbiseli bu güzellik oydu. Ahsen Naz'dı. Onu asla gözden kaçırmazdım. Saçıyla ve gözüyle de oydu ama en çok ben buradayım diye bağıran dolgun dudakları ile oydu. Uzun boyluydu gerçekten de bir kadına göre. İncecik bir beli, narin omuzları vardı. Pürüzsüz bembeyaz teni, sırtına kadar salınan siyah diyebileceğim saçları, dolgun göğüslerini sergileyen elbisesiyle ben buradayım diye bağırıyordu.

Güzelliği beni içmeden sarhoş, düşmeden yaralı, vurulmadan ölü ilan etmiş gibiydi. Yerimde kıpırdandım. Parmak uçlarımdan avuç içlerime ilerleyen bir akıma kapılmış gibi karıncalanma hissi yaşıyordum. Bu kız beni an itibariyle anladığım kadarıyla şair de ederdi divane de. Henüz etmediyse!

Omuzlarını gerip, kimseye eyvallah demeden yanından ayrıldığı genç bir oğlandan sonra kenarda kalıyor diyebileceğim bir masaya yöneldi. Ondan ayrılırken savurduğu saçları keşke benim kollarıma dolansaydı. Birkaç masadan ona edilen davetleri görüp dişlerimi birbirine bastırdım. Neyse ki Ahsen hiç oralı değildi. Hatta öyle aşağılayıcı bakışlar atmıştı ki onlara, onunla gurur duydum. Şimdilik beni yanıltmıyordu. Zaten bastırarak kardeşimle ve ailemle davete katılacağım demeseydi, beline dolanan o kolun da hesabını kesmek zorunda kalacak bir an yaşayacaktım.

Masasına bir garson gitti hemen. İşini yapıyor demiştim ama Ahsen'in bedeni süzmeden duramadı. Bir uyarıya ihtiyacı vardı. Gençti, bir bakışla onu heba edecek değildim ama bundan sonra kime bakması ya da bakmaması gerektiğini öğrense onun adına daha iyi olurdu.

Omzumun üzerinden hafif geriye baktım. Halil de peşimden içeri girmişti ama kimseye belli etmeyeceğimiz konusunda anlaştığımızdan, benden epey uzakta, gözden de uzaktaydı, yine de gözleri bir isteğim olursa diye üzerimdeydi, her an tetikte bana bakıyordu. Demek istediğimi anlayacağını bildiğimden işaret ve orta parmağımla giden çocuğun peşini işaret ettim. Şimdilik üzerimde bir göz olmadığından beni sorgulayan da olmamıştı. Gecenin kalanında Ahsen'in yanına yaklaşmaması adına sözlü bir uyarı alacaktı.

Terbiyesiz bir de kendinden büyük bir kıza bakıyordu. Gerçi Ahsen'den büyükler de ondan gözlerini alamıyordu. Öyle efsunkârdı ki. Bu kız herkese harbiden büyü yapmış olabilir miydi?

Yaşlı birkaç avcı ona yaklaşırken yerimden kımıldamadım. Her önüme geleni engelleyecek kadar da kabadayı değildim tabi ki. Davetti, iş konuşanlar vardı ama hal hatır soruyor da olabilirlerdi. Ahsen onlarla memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı. Ben dudak büzmelerini, göz devirmelerini, bıkkınca solumalarını uzaktan izlemeye başladım. Belki kendi bile farkında değildi, dışa bu kadar sıkıntıda olduğunu yansıttığının. Gözleri mekanda gezindi bir ara. Göz göze bile geldik hatta. Ama öyle amaçsız bakıyordu ki, benim burada olacağıma öyle ihtimal vermiyordu ki üzerimde durmadı. Çok hızlı geçti, kimsede uzun durmuyordu zaten. Sorun değildi. Hatta iyiydi. Onu sırf motive edip davete yollamak adına yeni kişilerle tanış diye kandırmıştım ama buna hiç gerek toktu. Zaten zamanı geldiğinde kendimizi tanıtacaktık ona.

Masamın çevresindeki adamları takmadan, ona daha da yakınlaşmak adına hemen ardındaki masaya yürüdüm. Sözde bana bir şeyler anlatanların sohbetlerini pat diye bölmem bile umurumda değildi. Ben onu duyabileceğim kadar yanına yaklaşır yaklaşmaz da Ahsen'in güzel ses tonundan "Bir mafyayı," dediğini duymuştum. Ses tonu... Gerçekte de ne çok ince ne çok kalındı. Uzun bedenine, narin vücuduna ve genç yaşına tamamen uyan bir tınıdaydı. Asla kulakları rahatsız etmiyor aksine o konuşsun, ben susayım diyebileceğim kadar huzur vadediyordu.

Nefesimi tuttum. Benden bahsediyor olabilir miydi? Ama benim burada olacağımı bilmiyordu. Yoksa biliyor muydu?

Karşısındaki adamlar bir mafyanın burada bulunmayacağına dair birkaç imada bulundular. Ben güldüm, Ahsen güldü. Buradaydım birkaç adım ötelerindeki masada.

Ahsen'in alaycı sesi yükseldi ama tam da o sırada, "Siz de mi buradasınız Uğ-" diyecek bir adamı, anında kenara çekiştirip, elini sıktım. Dişlerimin arasından konuşmuştum. "Buradayım, evet." Adımı söylerse ve bu yakınlıktan, neredeyse tam ardında oluşundan Ahsen duyarsa bir çuval incir berbat olurdu. Elini sıktığım adam afalladı. Onu hemen yine eski yerime, daha uzak masalara çekiştirdim. Şaşkındı ama ayak uydurmuştu. Gülümsemeye çalıştım ama gerçek duygum bu değildi.

Bu insanlardan, kutlama adı altında verilen davette bile durmaksızın iş konuşmaktan, beni rahat bırakmadıkları için Ahsen'i dinleme şansımı kaçırmamdan nefret ediyordum, nefret!
Neden babamın eşe dosta iyi görünmek için bu davet çilesine katlandığını bugün ilk kez bu kadar net anlamıştım, onlarla aramızı o kadar iyi tutmuştuk ki kimse mafya olduğumuzu bilmez inanmazdı, buraya işimiz için geldiğimizi sanırdı. Zaten benim kendime şaşırdığım kadar, babam da bana şaşırmıştı. Bu davet hakkında ona birkaç bilgi çıtlatıp, haberin varsa ben senin yerine orada bulunurum dediğimde.

Fatih Özkara bu işin altından bir şey çıkacağını biliyor olmalıydı ama neydi henüz çözemezdi. Ben kendi hallerimi çözemiyordum daha.

Sıkılı yumruklarım ve birbirine geçmiş dişlerimle adama zorlukla gülümsedim. Hâlâ sizi görmek beklenmedik oldu, babanız katılır sanmıştık, davetiyeyi ona göndermiştik, o da aramızda mı gibi yalakalıklar saçıyordu. Hayır desem, iş yapmak istemiyorum sizinle desem de alenen; ısrar edeceğe benziyordu ve birden yükselen bir ses ya da ısrarcı zırvalıklar Ahsen'in dikkatini çekebilir, buraya bakabilirdi.

Oysa ben onu gerçekten de bilmediği ve yalnız aldığı bir anda karşısına geçerek afallatacaktım amacım buydu.

Göz ucuyla arkamı dönüp, Ahsen'e baktım. Karşısında kalmış üç adamla hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. Doğrusu onun yüzünde, kendinden emin ve çok keyifli bir gülüş vardı adamlarınkinde ise sorgulama ve şaşkınlık. Ne hakkında konuşuyorlardı böyle ateşli! Duyabilirdim, duyabilirdim ama engellenmiştim. Şansımı sikeyim. Böyle şansımın ta ortasından amına koyayım ben! Gecede ilk defa bu anda sinirlenmiştim.

Kendime gelmek için içkimden bir yudum daha aldım. Sakinleşmeli ve en acilinden, artık daha fazla beklemeyerek Ahsen'i yalnız yakalayıp bu boktan ortamdan çekip çıkarmalıydım.

Ailesi de galiba şu masaları gezen genç ve güzel bir kadın ve harbiden yakışıklı diyebileceğim bir adamdı. Onların duruma ayıkmaması gerekiyordu. Kardeşi olan velet, çoktan ortadan kaybolmuştu. Onun engel olacağını sanmıyordum.

Önümdeki boydan camdan, artık açıkça arkamı dönmeden yetinerek Ahsen'i izlemeye başladım. Aradan sabırsızlanmaya devam ettiğim dakikalar geçti ve Ahsen nihayet yerinde hareketlendi. Çantasını aldı. Galiba bu aradığım fırsattı. Ardımdan onun bana doğru yürümesini izledim. Bir ara cama yansımasına bakılırsa gözleri bana takıldı. Açıkça güldüm. Şüphelenmişti. Ama yanıma yaklaşmadı, beni gördü ya da görmedi ardımdan süzmekle yetindi. Camın bu kısmından o, kırmızı elbisesiyle alev gibi parlarken keskin gözlerimden kaçamıyordu. Bu durumun işime yaradığı sayılı anlardaydım. Viskimden keyifle son yudumumu aldım, bardağı masaya bıraktım.

Ahsen, lavaboların olduğu koridora yürüdü, ben de ardından vakit kaybetmeden hareketlendim. Vaktin geldiğini anlamış olacaklar ki, kafalarını eğerek bana temiz anlamında işaret veren adamlar koridoru boşaltmışlardı.

Hareket ettikçe gerilip, gevşeyen uzun bacakları, o yürüdükçe sağa sola savrulan saçları, topuklu ayakkabılarıyla daha dolgun ve çıkık gözüken kalçasına bakmamak elimde değildi. Ama o dönüp ardına bakmamıştı. Oysa ayakkabılarım otel zeminine çarptıkça, ağırlığımla ona kendimi belli ediyorum diye kasılmıştım.

Kızın götüne bakma lan!

Adımlarım sadece bir saniyeliğine durdu. Sağıma ve soluma baktım. Bir dakika? Benimle kim konuşuyordu lan? Koridor ikimiz hariç kimseyi barındırmıyordu. Korumalar bile ortadan yok olmuştu.

Ahsen'in ses tonunu bilmeme rağmen o mu benimle konuştu acaba diye önüme bakmıştım ama o hala kıvırtarak önümden yürümekle meşguldü. Kafamı iki yana salladım. Kızın aurasına kapılıp giderken harbi müptezel olmuştum. Kafayı çekmiş gibi hayal görüyordum herhalde.

Beni yalnızca hak edersen tanıyabilirsin kral, hadi ben kaçtım.

Aynı ses zihnimin içinde bir kere daha dolandı. Bu bir iç ses miydi? Ama benim değildi. Benim değildi çünkü benim iç sesim, sadece kritik anlarda ortaya çıkar ve yer ve duruma göre sadece küfür edip geri çekilirdi. Geriye kalan her şeyi ben hallettiğim için ona hiçbir zaman da ihtiyaç duymamıştım.

Laflara bak, ihtiyaç duymamış. Bir sensin değil mi akıllı? Bir sensin ulaşılmaz zihinli?

Hani kaçıyordu bu nereden geldiğini bilmediğim dangalak? Niye hâlâ zihnimdeydi? Benim iç sesim değilse bir başkasınındı. Ahsen'in olsa onunkinden bana nasıl geçiyordu? Fantastik bir evrende miydik amına koyayım? Ne siktiriboktan bir işti bu! Onun yüzünden yolun yarısında Ahsen'i süzememiştim. Lanet olsun!

Adımlarımı hızlandırıp, Ahsen girdiği lavaboda kapıyı kapatamadan araya bacağımı sokup, elimle ona engel oldum. Güzel ses tonuyla, anında sinirlenmeye müsait bir halde çıkıştı bana. "Kardeşim kör müsün, kadınlar tuvaleti burası ya! Böyle ucuz numaralarla düşmüyoruz kadınlar olarak bir salın da rahat-" Birincisi kardeşi değildim, o iş biraz yaştı. İmkansızdı diyelim hatta ve onu geçelim de, ikinci olarak cümlesinin sonunda ne diyecekti? Rahat bırakın mı?

Umursamadan kapıyı biraz ittirdim. Bir kıza karşı orantısız güç kullanmış olmalıyım ki geriledi. Beni endişelendirmişti ama şükür ki düşmedi.

Bana baktı, şaşkındı. Yeşil gözleriyle bakışıyordum şu anda ve yine ne yeri ne zamanı, imanlı sayılı anlarımdan birindeyken Allah'a kavuşacak gibi kalbim şahlanmıştı.

Kaşlarını çattı, gözleri benim mavilerime tanıdık bir şeyler arar gibi bakıyordu. Anla artık be kızım! Kalp atışlarım hızlanmaya devam etti, bir adım gerileyecekti ki artık tahammülüm kalmamıştı. Ona doğru atılıp, sağ kolumla ince belinden yakalayarak onu sertçe yanıma çektim. Göğüsleri, göğsüme yapıştı. Saçları biraz önce dilediğim gibi kolumun üzerine salınmıştı. Bir şey diyecekti ama konuşma sırası bendeydi, onu durdurdum. Aklımı ilk fotoğrafında gördüğümden beri karıştıran dudaklarına daha fazla direnemeyecektim. "Bu dudakları nerede görsem tanırım," dedim. Sonrası başımı eğip, onu öpmemden ibaretti.

Beni daha tanıyamamış gibi itti bir saniyelik temastan sonra. Ona direnmedim. Kafası karışmıştı. Bana bakıyordu. İç çekti, kokumu solduğunu anladım. Ben de kafamda kursam da emin olamadığım onun kokusunu çektim içime. Ferah bir ormanda, en güzel mevsimde, dertlerimden arınık bir haldeymişim gibi huzur verdi bana kokusu. Ben mafya değildim, ben karanlık değildim ben yaşımdan bile daha gençtim sanki o ormanda. Yazı severdim, gerçekten bağımsız kokusunu soluduğumda da yaz gelmişti sanki. Çiçekler açmıştı ama gerçekte ama gönlümde. Henüz emin değildim.

Çeneme baktı bir an sonra, sonra emin olmak için saçlarıma. Ağzı aralandı şaşkınlıktan, bu hali çok tatlıydı, elimde olmadan güldüm. Ona doğru yeniden eğildim ve nefeslerimizi birleştirdim.

Bal neymiş, şeker neymiş Ahsen'in dudaklarının yanında hepsi halt etmişti. Tadına ilk kez baktığım ama bağımlısı olacağım belli, tarifsiz bir güzellikteydi. Belki ben onu tiksindirmiştim çünkü dayanamamış viski içmiştim. Ama onun tadı her şeyi bastırmıştı. Belki çilekli bir şeylerdi belki içtiği o kokteylden geriye kalmıştı çilek tadı, belki de bana attığı fotoğraftan bile anladığım kadarıyla çileği çok sevip yemesinden, o tat ağzına yerleşmişti. Belki saçmalıyordum, belki değildi. Ama yandığım kesindi.

Bana karşılık verdi, başımı sağa eğdim, onu daha çok ve daha sert öptüm. Daha çok öldüm. Ahsen'in dediği gibi meftaydım galiba. Dillerimiz birbirine dolandı, solukları benden daha hazırlıksız olduğu için ona yetmiyor gibiydi. Ona izin verdim, soluklandı. Parmakları enseme dokundu, buz gibilerdi, üşümüşlerdi ya da heyecandandı ve beni de ürpertip yeniden uyardılar. Omzumu sıktı, onu yeniden öptüm. Sonra bir an bedeni gevşedi, eli güçsüzleşti, omzumdan kaydı. Dudaklarımız ayrıldı. Yüzüne baktım yakından. Siktir, yeni fark ediyordum ama heyecandan mı bilmem makyajının bile örtemediği çilleri vardı şimdi. Burnunun üzerine serpiştirilmişti. Kapayarak kendine haksızlık ediyordu.

Bayılacaksın kollarımda derken yalan söylemiyordum. Bayılıyordu. Onu sıkıca tuttum.

Mis kokulu boynuna eğilip, kendime engel olamadan sıkı bir öpücük bıraktım yumuşacık, ince tenine. Ben boşa konuşmazdım, gecenin sonunda kollarımın arasında olacaksın derken de boşa sıkmıyordum. Ama kendinden geçmesi konusunda emin değildim çünkü Ahsen kendini epey iddialı göstermişti. Ben sözümü tutmuş muydum, tutmuştum. Elinden düşecek gibi olan çantasını yakaladım fark ettiğimde, içinde telefonu vardı. Kaybetmeyi göze alamazdık maddi değil manevi bir şeydi bu artık; bizi bir araya getiren bir aletti.

Ahsen'in belini sıkıca tutmaya devam ederken ardımdaki kapıyı açtım. "Temiz mi?"

Kapı önünde dikilen Onur'a yönelik sorduğum soruya, "Evet abi," cevabını aldığımda başımla önden gitmesini işaret ettim. Devamında da kollarımın arasından kayacakmış gibi duran Ahsen'i tek hamlede omuzladım. Belki kucağıma alsam daha rahat ederdi ama buradan bir an evvel ayrılmak isteyen bastıramadığım güçlü yanım, şeklini hesap etmemişti. Saçları sırtıma salındı. Ağırlığı benim yanımda fazla hafif kalıyordu. Yük olmazdı bana zaten.

Karnı omzumda kalmıştı, kolları boşlukta salınıyordu. Lavabodan çıktım. Otelin arka kapısına doğru yürürken yine kimsenin olmamasında fazla memnundum çünkü Ahsen'in giydiği bu kısa elbiseyle kimseye görünmek istemezdim. Kafamı çevirsem güzel kalçasıyla bakışacakmış gibiydim, bu yüzden çevirmedim. Yeri değildi.

Bir elimle onu sıkıca kavramışken, diğeriyle bacaklarının ardından, kalçasının altına doğru sıyrılan eteğinin ucunu çekiştirmiştim. Bu kız beni gerçek katil yapmazsa iyiydi ama yüzümdeki tebessümü bozamıyordum.

Ben, bir mafya, ben Uğur Özkara, bu gece hayatımda bir ilk yapıp, kız kaçırıyordum.

 🖤

Uğur Ahsen'i tanır diye tutturanlara mafya beyimin ilk görüşte Ahsen'e vurulması şoku djdmkflfld

Vurulduk ama ölmedik toparlıcaz halledicez inş

Aşklar bir de hemen altta karakterlerimin benim zihnimde başından beri olan fotolarını koyuyorum. Ben hayal edicem diyenlere zor olacak ama ben uyarımı yapayım bakmayıp geçin olmadı smhfjmsfbs 👇 👇

 💚Ahsen Naz AYKAN 💚

💙Uğur ÖZKARA💙

HOAYYYYHHHHH MAŞALLLAHHHHHH BENİM BEBEKLERİME BEEEE 🧿🧿🧿🧿🧿🧿

Continue Reading

You'll Also Like

1M 66.6K 51
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
227K 15.1K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
315K 29.1K 22
kim şirketinin sahibi kim taehyung ve ortağı jeon jeongguk, en yakın arkadaşlar olduğunu düşündüler #1 kimtaehyung #2 vkook
18.8K 643 27
Kendini dünyanın merkezi sanan, hayatını sözde iş adamı babasının gölgesi altında yaşayan, kalp denen organını yıllar önce sıkı sıkıya kilitli bir sa...