MESEL

By Dilopervinova_

18K 1.2K 85

İbret alınacak bir söz ya da hikaye. "Seninle değil, senin için mücadele ediyorum," isyan dolu sesi dişleri... More

1.BÖLÜM: YIL DÖNÜMÜ
2.BÖLÜM: DUVAK
3.BÖLÜM: İLK TANIŞMA
4.BÖLÜM: HEDİYE
5.BÖLÜM: DOĞRU KİŞİ
6.BÖLÜM: FARKINDALIKLAR
7.BÖLÜM: DIŞARIDAN BAKILDIĞINDA
8.BÖLÜM: BAŞKA YOL YOK
9.BÖLÜM: ZAMAN
10. BÖLÜM: GÖLGESİ ALTINDA
11.BÖLÜM: KARŞILIKLI İTİRAFLAR
12.BÖLÜM: ACI YÜZLEŞME
13.BÖLÜM: BEDELİ VAR
14.BÖLÜM: LOTUS ÇİÇEĞİ
15.BÖLÜM: SENİN BEN OLDUĞUNU BİLİRİM
16.BÖLÜM: FARKLI PENCERELER
17. BÖLÜM: AMA DİLEYEBİLİRİM
18.BÖLÜM: BENİ DUYMUYORSUN
19.BÖLÜM: BENİM SEVEMEYECEĞİM BİRİ
20.BÖLÜM: İKİ BEDEN TEK RUH
21. BÖLÜM: DOĞRU VE YANLIŞ
22.BÖLÜM: GİTMEK Mİ KALMAK MI
23.BÖLÜM: CEVAPSIZ SORULAR
24.BÖLÜM: YENİ HAYATLAR
25.BÖLÜM: KÖTÜNÜN BULAŞTIĞI İYİ
26.BÖLÜM: KARŞILIKLI SUSKUNLUKLAR
27.BÖLÜM: ARKADA KALANLAR
28.BÖLÜM: BAZI ŞEYLER DİLE GELMEZ
29.BÖLÜM: SON PİŞMANLIKLAR
YENİ KURGUM: ISTAKOZ

30.BÖLÜM: ARTIK VARDI

877 29 7
By Dilopervinova_

Hikayemizin finali olan son bölüm, sizlerle beraber. Benim için uzun bir yolculuktu çünkü uzun zamandan beri yazdığım bir hikayeydi, ilk bölüme başladığım gün daha dünmüş gibi hissettiğim için şimdi finali yayımlıyor olmak hem üzücü hem de heyecan verici. Olması gerektiğine inandığım bir son yazdım hikayeye ve karakterlere, hepimizin içine sineceğine inanıyorum. Daha söyleyecek çok şeyim olsa da lafı fazla uzatmadan sizi önce Mesel için hazırladığım kısa videoya, ardından bölüme doğru bırakıyorum.

Hepinize son kez iyi okumalar canlarım, seviliyorsunuz.

*

İnsanın hayatı genelde ölümle burun buruna kaldığı zaman gözlerinin önünden geçer diye bilinirdi. Şu anda çok daha başka bir anı yaşıyor olmama rağmen bu güne kadar yaşadığım her şey, gözlerimin önünden sıra sıra geçiyordu. Her uyandığım yeni günde unutmaya ant içtiğim o günlerin hepsini hatırlıyor ve bunları daha önce hiç olmadığı kadar sakin karşılıyordum. Bana şimdi uzaktan da öte gelen fakat bizzat yaşadığım o günleri şimdi oturduğum bu kahveci dükkanında, elimde kahvemle etrafa bakınırken neden anımsadığımı bile bilmiyordum ama kendimi engellemek de istemiyordum.

Gözlerimin önüne gelen çocukluğum bile bana şimdi bir başkasının çocukluğuna bakıyormuşum gibi hissettiriyordu; o zamanlarda her şeyden habersiz, olan biteni sadece görmek istediklerine göre yorumlayan, elde etmeyi arzuladığı o harika aile portresine ulaşmak için kendisini yiyip bitiren birinden başkası değildi. Ruhsuz bir tebessümle başımı iki yana salladım, küçüklüğümün yerine daha büyümüş ve artık bazı olayların daha farkına varmış olan ergenliğimi getirdim; o isyan dolu, değil bir başkasından duyduklarına, kendi sözlerine bile tahammülü kalmamış, karşısındaki insana zarar verdiğini zannederken aslında sadece kendisine zarar vermiş ama bunu yıllar sonra fark edecek olan halime de gülümsedim. Onu da geri de bırakıp gözlerimi ağır ağır kırparak yerinde daha tanıdık gelen benliğimi getirdim; bakıldığında çok değil, sadece beş yıl önceki o her şeyden vazgeçmiş, bulunduğu yerden memnun olmayan ve bundan kurtulmayı düşleyen ama bu arzusu için hiçbir şey yapamayan, farkında olmadan o hayatı da benimsemiş olan benliğime bu sefer gülümseyemedim.

Ne yaparsam yapayım içimden o boşa geçen yıllarımın pişmanlığını bir türlü atamıyor, neden çok daha öncesinde harekete geçmediğime yanmadan duramıyordum.

Beni engelleyen bir şeyler vardı belki ama esas mesele bu değildi. Beni harekete geçirecek bir nedenimin olmayışı, olduysa bile bunu görememiştim çünkü karanlıktan başka hiçbir rengin olmadığı hayatıma gözlerim o kadar alışmıştı ki bir körlük yaşıyormuşum gibi hiçbir şeyi fark edememiştim. Sonra beklemediğim bir günde, o karanlığıma gözlerimi kamaştıracak bir renk girmişti, o günde açılan gözlerim sayesinde anlamıştım, nihayet beni harekete geçirecek o nedene kavuşmuştum. Yaşadığım hayatı zaten istemiyorken beni yeniden hayata döndüren o nedenden sonra her şey daha katlanılmaz gelmeye başlamıştı, öfkeden başka bir şey hissetmediğim o malum kişiye artık onu bile hissedemez hale gelmiştim. Zoraki bir evliliğin yükünü istemesem de sırtımda taşımıştım ve farkında olmadan yüke alışmıştım, en sonunda o yükü sırtımdan atabildiğimde bile ağırlığı yüzünden oluşan kamburumu hemen düzeltememiştim, hayatıma ışık gibi giren o nedenle birlikte yavaş yavaş ama en sonunda istediğim gibi bir benliğe kavuşmaya başlayabilmiştim.

O ışığın da içinde barındırdığı bir karanlık vardı, bazen o karanlık büyüyüp diğer renkleri ele geçirecek gibi olmuştu ama hiçbir zaman kendini o karanlığın eline bırakmamıştı. Onun da sırtını büken yükleri olmuştu, bunlardan tam kurtuldu derken yenisi ve çok daha ağırları da gelmişti ve belini daha da bükmüştü ama o da benim elimi tutarak, bu yüklerin altında dayanmaya çalışmıştı. Bazen renklerimizden bazılarını kaybeder gibi olmuştuk, istemeden de olsa kendimize yeni yükler de yükleyebilmiştik ama bunların hiçbiri kalıcı olmamıştı; o izler artık silinmeye başlıyordu, o kaybolan renklerin yerine çok daha parlak olanı bir şekilde geliyordu.

Kaldı ki önemli olan bunlar değildi, hayatın her evresinde sadece gülmeyeceğimizi, başımıza hep iyi olayların gelemeyeceğini biliyordum. Böyle bir beklentim de yoktu, zaten başıma ne gelirse gelsin buna dayanabilecek hatta baş kaldırabilecek gücü kendimde bulabiliyordum. Her koşulda arkamdan duran biri olacağını, beni yalnız bırakmayacağını biliyordum ve bunun verdiği güven sayesinde kendimi hiç olmadığı kadar iyi hissediyordum. İnsan yanında kendisini seven ve sevdiği birinin olduğunu bildiğinde kendisinde daha önce bilmediği bir gücü keşfediyor ve o zaman değil kötü günlere, tüm dünyaya bile kafa tutabileceğini hissediyordu. Ben de tam olarak böyleydim.

Kendimi duygusal anlamda daha dayanıklı buluyordum, daha dayanıklı ve aldığım kararların sonuçları ne olursa olsun, bunlarla yüzleşebilecek kadar daha cesur birine dönüştüğümü fark ediyordum. Artık o düşüncelerini sadece kendisine saklayan, bu uğurda çıkan çatışmalarla baş etmeye çalışan, hislerinin kurbanı olan ve bunların altına sığınarak bahaneler uyduran o eski Arya olmadığımı biliyordum ve dönüştüğüm bu kararlı kişilik sayesinde, kendimi hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordum.

Derin ve uzun bir nefes bıraktım, içimi ferahlatan içeceğimden son yudumu aldıktan sonra bardağı masaya bıraktım ve yanımdaki torbalarımı alarak ayağa kalktım. Engel olamadığım bir gülümseme eşliğinden mekandan çıktım, telaşsız adımlarla alış veriş merkezinin içinde yürümeye başladım. Bakındığım vitrinler bana bir an buraya Sevil ve Betüş ile geldiğimiz o günü anımsattı, garip bir boşluk hissetsem de gülümsemeyi kesmedim. Betüş ve İbrahim, dün sabah yola çıkmış ve Ankara'ya gitmişlerdi, akşam beni aradığında ise hayatının en uzun gününü geçirdiği ama yine de görüşmenin sorunsuz geçtiğini ve babasını mutfakta gizli gizli ağlarken bulduğunu söylemiştim. İkisi adına işler yolunda gittiği için memnundum, sadece hemen dönmeyip orada biraz zaman geçirmek istediklerini söyledikleri için engel olunmaz bir şekilde üzülüyordum. Seviller de söyledikleri tatil planını yerine getirmek için dün yola çıkmışlardı, bu sabah Çağan ile konuştuklarında her şeyin harika gittiğini ve İzmir'de havanın umduklarından daha sıcak olduğunu anlatmışlardı. Aynı hisleri onlara karşı da hissetsem de elimden gelen bir şey yoktu, arkadaşsız kaldığım bu şehirde resim çizmek için bitmiş olan eşyalarımı tazelemek amacıyla dışarıya çıkmıştım ve beklediğimden daha uzun zaman geçirmiştim. Yine de benim için güzel bir öğlen olmuştu, adımlarımı biraz daha hızlandırarak merkezin çıkışına doğru ilerledim ve çok geçmeden otoparka girerek arabamın olduğu tarafa doğru yürümeye başladım.

Birkaç dakika sonra geldiğim arabama kapımı açarak bindim, elimdeki paketleri hemen yanımdaki koltuğa bıraktıktan sonra kapımı kapattım ve arabamı çalıştırarak dikkatlice otoparktan çıktım. Gözlerimi yoldan çok ayırmamaya çalışarak telefonumda bir şarkı açtım, sesi ayarladıktan sonra hem şarkıya eşlik ederek hem de açtığım pencereden yüzüme çarpan rüzgara kapılarak ilerlemeye devam ettim. Geçen bu haftanın sorunsuzluğu, Çağan'dan ilk kez duyduğum o cümleyi sanki daha bugün duymuşum gibi kulaklarımdan yankılanması sayesinden oldukça iyi bir ruh halindeydim, öyle ki sürekli gülümsüyordum ve Çağan'ın bu konuyla dalga geçmesine neden oluyordum. Bana takıldığı o anlarda her ne kadar suratımı asıyor olsam da aslında eğleniyordum, ayrıca çizmeye başladığım onun ve Beyaz'ın karakalem portresinden kendisini çıkarmam için yalvarmaları beni daha da eğlendiriyordu.

Aklıma düşen hallerine karşın yine güldüm, tam bu anda şarkım duraksadı ve birden telefonum çalmaya başladı. Çağan olduğunu umarak elime aldığım telefonda hiç ummadığım birinin adını görünce birden kalakaldım, arkamdan bir korna sesi gelince sağa doğru saptığımı anlayarak kendime geldim.

Gözlerim bir yolda bir ekranda gidip gelirken içimi büyük bir sıkıntı kaplamıştı, adeta kıvranır gibi kıpırdanırken ısrarla çalmaya devam eden telefona ve arayan kişiye yenik düşerek cevapladım.

"Arya Hanım," dedi tanıdık ses titrek bir şekilde, sertçe yutkunduğumda Zehra kısa bir an sonunda yeniden konuştu. "Benim efendim, Zehra."

"Biliyorum," deyip durdum, rahatsız edinci bir sessizlik yeniden aramızda girince derin derin nefesler alıp vermeye başladım.

"Nasılsınız?"

"İyiyim," neden bu kadar gerildiğime anlam veremiyordum. "Sen nasılsın Zehra?"

"İyiyim, teşekkür ederim," o titrekliği devam ederken arkasından gelen boğuk gürültüye karşın kaşlarım çatıldı. "Ben şu anda evdeyim Arya Hanım, çalışanların başında durup evi boşaltırlarken göz kulak oluyorum."

"Ev boşalıyor mu?" büyük bir şaşkınlıkla yankılanan sesime karşın Zehra ne diyeceğini bilemezmiş gibi duraksadı, benim bunu bilmiyor oluşumu beklemediğini anlamıştım.

"Evet efendim, ev satıldığı için içindeki eşyaları boşaltıyoruz," duyduklarıma inanamadığım için susmakla kaldım. "Sizi de özle eşyalarınız için aramıştım. Birkaç valiz, atölyedeki eşyalarınız ve resimlerinizi ne yapmamı istersiniz?"

"Ben, bilemiyorum," kaşlarım çatılırken sıkıntıyla iç çektim. "Kıyafetlerimi falan istemiyorum, onları bir yere bağışlayabilirsin. Sadece tablolarımı alsam yeterli,"

"Siz mi almaya geleceksiniz?" dedi biraz yüksek bir sesle, o eve gitme fikrine karşın başım iki yana sallanmıştı. "Her şey hazır, eğer gelirseniz hemen size teslim edebilirim,"

"Bilemiyorum Zehra," dedim ve tam devam edecekken araya girdi.

"Arya Hanım, son kez bu eve geldim ve yine son kez hizmet ediyorum. Birlikte yıllarımız geçti biliyorsunuz, buradan ayrılmadan önce sizinle son kez görüşmeyi ve helalleşmeyi çok isterim," bu beklemediğim istediğine karşın dudaklarım aralık bir şekilde kalırken içimi kaplayan burukluk onun bendeki yerini anımsattı, dediği gibi yıllarımız beraber geçmişti ve aynı evin içinde birlikte her şeyi görüp geçirmiştik. Onu belki de son kez görmeyi ben de istiyordum, o yüzden oraya gitmemem için ortaya çıkmış tüm nedenlerimi bir kenarı iterek yutkundum.

"Tamam, yarım saate orada olurum,"

"Bekliyorum efendim, " dedi heyecanlı bir sesle, telefonu kapatırken karşılık duygular içindeydim ama ne olursa olsun Zehra'yı görecek olduğuma seviniyordum. Gaza yüklenirken düşünmemeye çalıştım, yol boyunca bazen bunu başarabildim bazense aklıma gelen engel olunamaz anılarla yüzleşmek zorunda kaldım. Yine de eninde sonunda o tanıdık yola girmiştim, buradan en son ki geçişimde başıma gelenleri anımsayınca kalbim korkuyla tekledi, etrafa çok bakınmamaya ve o günü anımsamamaya çalışarak biraz daha ilerledim ve kapısı açık olan, garajın orada kocaman beyaz bir kamyonun durduğu evin önünden geçtim. Bir an durmadan gitmeye yeltenecek gibi olsam da bunu yapmamam gerektiğini biliyordum, o yüzden evi geçtikten bir iki metre kadar ileride durdum ve uygun bir yere park ettim. Arabadan hemen çıkamadım, ellerim hala direksiyondayken sakinleştirici etki yaratmasını umduğum derin derin nefesler alıp vermeye başladım.

Buraya gelmeden önce aldığım kararların hepsi iki metre kadar yakınımda olan eve gelmiş olduğum için dağılmak üzereydi. Ne yaparsam yapayım aynı şeyi durumu yaşadığım o günü ve sonrasını gözlerimin önünden atamıyordum, kurtulamadığım bu anılar yüzünden de hareket edemiyordum. Tekrardan nefeslenmeye başladım, yüreğimden atamadığım korkuma rağmen burada daha fazla kalamayacağımı biliyordum. O yüzden anlık bir kararla uzanıp kapımı açtım, hızla dışarıya çıktığım gibi kapıyı ardımdan kapattım ve yine hızla karşıdan kaşıya geçtim. Aceleci adımlarım öne doğru gitse de ben geri geri gittiğimi hissediyordum, bu hisle birlikte ilerledim ve en sonunda kendimi demir kapının önünde buluverdim. Sırtıma vuran rüzgar beni ürpertirken yutkunarak bakışlarımı sadece karşımda tutmaya çalıştım, tanımadığım erkek çalışanlar ellerindeki eşyaları araca yüklemeye devam ederken birkaç saniye sonra Zehra görüş alanıma girdi. Beni görünce ilk başta tanıyamadı, çattığı kaşlarıyla buraya doğru adımlamaya başlayınca ancak o zaman tanıyabildi ve yüzünde beliren o tanıdık gülümsemesiyle, bana doğru adeta koşar adımlarla gelmeye başladı.

Ne olursa olsun onu yeniden görmenin hem sevinci hem de garip bir hüznü içine düşerken Zehra dışarı çıktı, bir güneş gibi aydınlık olan yüzüyle bana kısaca baktıktan sonra hızla sarıldı. Ona karşılık verdim, içimde olan korkum azalmaya başladığında çekineceğim hiçbir şeyin olmadığına kendimi daha da inandırmıştım.

"Hoş geldiniz," dedi benden ayrılıp yeniden yüzüme baktıktan sonra, saçlarını ilk defa açık bir şekilde omuzlarından dökülürken görüyordum. "Sizi gördüğüme çok sevindim Arya Hanım,"

"Ben de Zehra," gülümsedim, bir an bana belirsizlik içinde bakmaya başladığını fark edince kaşlarım çatıldı. "Bir şey mi söyleyeceksin?"

"Hem sizden hem de Nejat Beyden çok uzun zamandır haber alamıyordum," dedi, Nejat'ın adını duymak gülümsememe darbe indirmişti. Bunu fark edince onun da kaşları çatıldı. "Şimdi sizi böyle iyi bir halde gördüğüme seviniyorum, Sadece Nejat Beyin nerede olduğunu bilmediğim için bunu size sormak istedim,"

"Nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yok," engel olamadığım şekilde sesim sertleşmişti, Zehra'nın son olaylardan haberi olmadığını bilsem de bu konu hakkında konuşmak sıkıntıma sıkıntı katmıştı.

"Bir ara yurt dışına çıktığını duymuştum hatta en son beni kişisel eşyalarını ayırmam ve onları almaya geleceğini söylemek için aramıştı ama çok uzun zaman önceydi,"

"Dediğim gibi, ben ona dair hiçbir şey bilmiyorum Zehra,"

"Anladım efendim," deyip nazik bir şekilde gülümsedi. "Gidip eşyalarınızı getireyim,"

"Bekliyorum,"

Zehra hızla arkasını döndü ve içeriye girdi, kollarımı önümde bağlayarak bakışlarımı yere düşürdüm. Hiç istemiyorken ona dair bilgiler edinmiş olmama kızıyordum, bunun anlamsız olduğunu bilsem de kendime engel olamıyordum. Bir an sonra gözlerimin önüne o en son ki hali gelince dişlerimi sıktım, kısa bir kararsızlıktan sonra dayanamayarak başımı kaldırdım ve bana hiç unutamayacağım anıları vermiş olan bu eve bakındım. Hiçbir bir suçu olamayan bu eski yapıya engel olamadığım bir sevgisizlik beslerken açık olan pencerelerden sallanan perdelere gözlerim takıldı, bana bu evden en son çıktığımdaki o anı hatırlatınca yutkundum. O tüm kapılarının ve pencerelerinin açık oluşunu anımsamak beni ürpertirken gözlerim birden çatıya kaydı, bir asır gibi gelen zaman önce oraya ne için çıktığımı bilmek boğazımı düğümledi. Bugün bile hala yeltendiğim şeye inanamıyor, kendimi suçlamaktan hala vazgeçemiyordum.

Başkalarının yaptıkları yüzünden ve onlara hiç unutamayacakları birer hatıra vereceğimi zannederek çıktığım bu çatıdan büyük bir üzüntü içinde gözlerimi aldım ve yeniden bakışlarımı yere düşürdüm. Eğer hayatta olmasaydım düşündüklerimin hiçbirinin gerçekleşmeyecek olduğunu ve neredeyse bir hiç uğruna ölmüş olacağım gerçeğini her anımsadığımda yakıcı bir pişmanlık hissi yakama yapışıyordu, kendi aptallığıma öfkelenmeden edemiyordum. Bunları şimdi düşünmenin bir faydası olmadığını bilsem de hafızamı kaybetmediğim müddetçe hatırlayacağımı ve şimdi hissettiklerimi hep hissedeceğimi biliyordum. Kendi kendime başımı sallayarak önüme bakındım ve bana doğru gelen Zehra'yı gördüm. İki elinde de açık renk kağıda sarılmış torba vardı, evden dışarı adım atar atmaz uzanıp ikisini de kendi ellerime aldım.

"Atölyede kalan eşyalarınızı da getirmemi ister misiniz?"

"Hayır, kıyafetler gibi onları da uygun bir yere bağışla lütfen,"

"Nasıl isterseniz," deyip gülümsedi, bu buruk bir eylemdi. "Sizi yeniden gördüğüme çok memnunum Arya Hanım, umarım bundan sonra her şey istediğiniz gibi gerçekleşir,"

"Teşekkür ederim," boğazımı tırmalayan hisle yutkundum. "Birlikte çok uzun zamanlar geçirdik, bu geçen zamanlarda her şeyi birlikte gördük ve bazen farkında olmadan bunlara birlikte göğüs gerdik," titrek bir şekilde gülümserken uyandığım kötü sabahlarda onun bana kendimi iyi hissettirmek için söylediklerini anımsadım, kalbimi kıran anılar zihnimde dolanırken Zehra kirpiklerini kırpıştırıyordu. "Bir çalışandan daha fazlasıydın Zehra, keşke sana hakkettiğin kadar değer verebilseydim,"

"Verdiniz zaten Arya Hanım, bu evden önce de çalıştığım yerler olmuştu ama ben hayatımda ilk defa sizinleyken kendimi sadece bir çalışandan çok daha fazlası olarak hissettim,"

"Senin gibi birini tanıdığım için çok memnunum, her şey senin için de güzel olsun."

"Teşekkür ederim," gülümsemeye çalışsa da dudakları aşağıya doğru bükülmüştü. "Beni kırmayıp buraya kadar geldiğiniz için de."

"Rica ederim," aramıza bir sessizlik girerken artık vedalaşmamız gerektiğini biliyorduk. Zehra da bunu bildiği gibi derin bir nefes verdi, o sıcak ifadesiyle bana son kez, yeniden sarıldı ve arkasını döndüğü gibi içeriye girdi. Bir elinin yüzüne doğru gittiğini görünce yutkundum, o gözden kaybolduktan sonra derin bir nefes verip önce eve son bir bakış attım, sonrasında beklemediğim bir rahatlık hissiyle arkamı döndüm.

Geldiğim yolu az öncekine göre çok daha ağır ve hüzünlü bir ruh halinde dönmeye başladım, burnumun direğinin sızladığını hissedince peşe peşe yutkunarak bu histen kurtulmaya çalıştım. Karşıya geçmek için durdum, amacım sağa doğru bakınarak yolu kontrol etmek olsa da arabamın hemen arkasına park edilmiş aracı görünce gözlerim oraya takıldı. Kaşlarım sorgular gibi çatılırken şoför tarafındaki kapı açıldı ve içinden biri çıkarak, ön taraftan dolandı. Saniyeler içinde durup bana bakan adamın kim olduğunu anlayınca küçük dilimi yutmama neden olacak bir dehşet içine düştüm, adeta bir karış açılmış ağzımla birkaç metre uzağımdaki Nejat'a bakakaldım.

Gördüğümün gerçek olduğuna inanmak istemedikçe görüntüsü sanki git gide netleşiyordu. O geçen saniyeler, dehşetimin yanına yüreğime sığmayacak kadar bir korkuyu yerleşti, öyle ki bir adım geriye doğru gittiğimde kalbim sanki kulaklarımda atıyordu. Nejat, bu mesafeden bile gerilediğimi gördü, tepkisiz kalıp benim ona gitmemi beklese de dakikalar boyunca ikimiz de yerimizden kıpırdamadığımız için omuzlarını hareket ettirecek bir nefes alıp kendisi öne doğru adımladı. İçimden çığlık sesleri koparken o zar zor gerilere iteklemeye çalıştığım geçmişe ait görüntüler yeniden gün yüzüne çıkmaya başladı, bana doğru her yaklaştığında bu anılar daha da çoğaldı ve beraberinde getirdiği hisler adeta elimi kolumu bağlayarak, beni olduğum yere çiviledi.

Nejat, bana daha da yaklaştı, zayıflamış bedenine rağmen dik tuttuğu omuzları yüzünden bütün heybetiyle tam karşımda durdu. İki elimde tuttuğum ipleri avucumun içinde sıktım, ağzımdan çıkmaya yemin etmiş gibi atan kalbim karşısında yutkunurken o benim aksime tüm sakinliğiyle sadece gözlerimin içine bakıyordu. Saçları daha da uzanıştı, onda ilk defa gördüğüm uzun sakalına karışmış beyazlar çoğunluktaydı. Zaten zayıf olan yüzü şimdi sanki daha da çökük duruyor, her zaman parlayan gözleri şimdi ölü bir balık gibi cansız bakıyordu.

"Buraya gelirken seni görmeyi hiç beklemiyordum," dedi samimi ama düz bir sesle, sesi zihnimde kopan çığlıkların içinde kayboldu. "Ama seni görmeyi istiyordum. Duyman gereken şeyler var,"

Bir cevap bekler gibi bana baksa da hiçbir tepki vermedim. Buna benzer bir cümleyi ondan en son duyduğumda neler olduğunu, ağzımın payını nasıl aldığımı çok iyi bir şekilde hatırlıyordum. Nefesimi kesen bir korkuyla aralık dudaklarımdan nefes almaya çalışsam da sanki bunu başaramıyordum, göğsüme yerleşmiş ağrı bana uzun zamandır yaşamadığım bir durumu şu anda yaşatacağını anladığım için sakinleşmem gerektiğinin bilincine vardım. Burada, bu kadar insanın içinde bana hiçbir şey yapamazdı. Hem onu dinlemek zorunda değildim, yanından geçerek sadece arabama doğru gitmem gerekiyordu. Bu mantıklı gelen fikrim sayesinde başımı dikleştirdim, derin bir sessizlik içinde beni izleyen Nejat'tan bakışlarımı aldığım gibi yanından geçtim ve neyse ki arabanın geçmediği boş yoldan sarsak adımlarla da olsa karşıya geçtim. Geldiğim arabamın kilidini açtım, bir elimdekini yere bırakıp arka kapıyı açtım ve önce elimdekini ardından da yerdeki paketi telaşlı hareketlerle yerleştirdim. Kapıyı hızla kapattığım gibi döndüm, dibimde bulduğum Nejat korkuyla irkilmeme neden olurken birden hızla geriledim ve aramıza mesafe koydum.

"Lütfen Arya," dedi sakin ama ısrarcı bir tavırda. "Sadece birkaç dakikanı istiyorum,"

"Çekil lütfen," diye mırıldandım, o haricinde bakışlarımı her yerde gezdirsem de kıpırdamadığını görüyordum. İnatçılığından hiç taviz vermemiş bu adam karşısında omuzlarım düşerken yaşadığım bu ana inanamayarak birden gülmek istedim. Bu eve her geldiğimde başıma istemediğim bir olay gelmesine, ne yaparsa yapayım hayatımdan çıkaramadığım bu adama isyan içinde baktım ama Nejat ısrarcıydı. Sıkıntılı bir nefes bıraktım, kontrol altına aldığım korkumla birlikte arkamı döndüm ve hemen sahilin karşısında konulmuş olan boş banklardan birine oturarak gelmesini bekledim. Çatılı olan kaşlarımla güneşin vurduğu ve ışıl ışıl parlamasına neden olduğu denize bakınmaya başladım, kısa bir an sonra Nejat geldi ve bankın diğer ucuna oturdu. Her ne kadar daha da köşeye kaymak istesem de böyle bir şey yapmadım, kıpırdamadan sessizlik içinde onun konuşmasını bekledim.

Nejat, geçen saniyelere rağmen hemen konuşmadı, bu düşünceli sessizliğinin nedenini merak etmeye başladığımı hissederken göz ucuyla bana baktığını gördüm ama hiçbir karşılık vermedim.

"Seni çok uzun zamandır tanıyorum, birbirimizin hayatında çok uzun zamandır varız," diyerek konuşmaya başladı, zaten çatık olan kaşlarım daha da çatılırken gözlerimi yere diktim. "Geçmişe dönüp baktığımda birlikte geçirdiğimiz iyi günlerin hiç olmadığını görmek, bana tahmin edemeyeceğin kadar üzüntü veriyor," bir an ona dönecek gibi olsam da kendimi durdurdum, yanımdaki elimi yumruk şekline soktuğum sırada Nejat derin bir iç geçirdi. "Çok yanlış yaptım, çok hatalı kararlar aldım ve şimdi ne kadar istesem de bunların hiçbirini düzeltemeyeceğimi biliyorum. Oysa istediğim tek şey herkesin sahip olduğu gibi güzel bir aileye sahip olmaktı, herkesin sürdüğü gibi mutlu bir hayat sürmekti," birden dediklerine inanamıyormuş haline güldü. "Gençlik hevesiyle bunları gerçekten de elde edebileceğime inanmıştım, üstelik ne şekilde olacağı umurumda bile değildi. Ben sadece hayallerimin yerine gelmesini istiyordum, o kadar."

Bana iyice dönse de bir tepki vermedim. "Karşımdaki insanın nasıl bir hayatı istediğini, ne gibi hayalleri olduğunu düşünemeyecek kadar gözüm dönmüştü. O yüzden evlenmek istemediğini söylediğin zaman seni umursamamıştım çünkü kendi hayallerime o kadar kapılmıştım ki kendimden başka hiç kimseyi göremez olmuştum. En kötü olanı da böyle bencil birine dönüşmeye başlarken etrafımda beni uyaran birilerinin olmamasıydı," yeniden güldü, bu sefer ki ses içimi ezen bir duyguyla bezeliydi. "Yanımda hep bilerek o insana dönüşmemi isteyenler vardı, bencilliğimden ve gençliğimden faydalanmak isteyenler... O zamanlar bunları göremiyordum, bana akıl veren herkesin gerçekten de beni düşündüğünü, tek amacının benim iyiliğimi istemek olduğunu sanıyordum. Sonradan öğrendim iyiliğime olduğu söylenen lafların aslında hiçbiri öyle değilmiş. O gördüğüm sevginin nedeni ben değil, benim sayemde elde edebileceklerinin bilincinde olmalarıymış,"

"Bunları bana neden anlatıyorsun?" dedim kısık ve boğuk bir sesle, dayanamayarak ona baktığımda acı dolu bir ifadede olduğunu görmek tüm duygularımın arasına darbe gibi inmişti. Bu hali bana bir anda o terasta çocuk gibi ağlayan adamı anımsatınca dişlerimi sıktım, aslında içte içe onun da neler yaşadığını bildiğimi hatta anladığımı bile fark ettiğim için kendime kızdım.

"Bilmen gerektiğini hissediyorum," dedi kararlılıkla, ölü bakışları insanın kanını kurutacak kadar etkiliydi. "Kendimi haklı çıkarmaya çalıştığımı düşünme, sadece aldığım her kararın keyfim öyle istediği için değil, içinde bulunduğum hayat şartlarının sonucu olduğunu anlamanı istiyorum."

"Bunu anlasam da hiçbir şey değişmeyecek,"

"Biliyorum," diyerek kabullendi. "Ne kendi yaşadıklarımı ne de sana yaşattıklarımı değiştiremem ama değiştirmeyi istediğimi bil. Geçmişe dönsem, yaptığım şeyleri bir daha asla yapmayacağımı bil." Birden dudakları titredi, yüzü gerilirken ne söyleyeceğini anlamıştım. "Seni asla o gün eve çağırmaz, o söylediklerimi asla söylemezdim. Pişmanlık duyduğum anlar çok oldu ama seni o gün çatıda, o halde görmek, bana hayatımın en büyük pişmanlığını verdi," bir şeye itiraz eder gibi başını iki yana salladığında dalgınlaşmıştı. "Hiçbir zaman utamayacağım bir pişmanlığı ve hayatımın en büyük dersini verdin bana, bunu bilmeye hakkın olduğu için söylüyorum. Eminim benim de sana verdiğim pişmanlıklar vardır ama ikisi arasında tek bir fark var; ben hepsini hak etmişken sen hiçbirini hak etmemiştin." Dudaklarını birbirine bastırarak sertçe yutkundu, arkasına yaslanıp yüzünü denize çevirdiğinde ne ona bakmayı kesebildim ne de duyduklarımı hemen hazmedebildim.

Bana karşı bulunduğu itiraflarına, karşımdaki bu adama inanamayarak kaldım, artık o korkumun esamisi bile okunmuyorken çok daha can yakan bir hisle baş başa kalmıştım. Ona şimdi ne söyleyecektim? Bana bunları gerçekten duymayı hakkettiğimi düşündüğü için mi söylüyordu yoksa amacı bu hale düşmemi sağlamak mıydı? Dış görünüşü gibi içi de gerçekten bu kadar değişmiş olabilir miydi? Sorularıma yanıt bulamıyordum, bu adamı kabullenemiyordum. Dediklerinin bana dokunduğunu bilsem de hatıralarımdaki o sürekli öfke içinde olan adamla şimdiki bu adamı bir araya getiremiyordum. Uzayıp giden sessizlik içinde yavaşça önüme döndüm, düşen omuzlarımla birlikte ben de denize bakınmaya başladığımda zihnim arapsaçı gibi bir hal almıştı.

"Dediğin gibi, birlikte çok zaman geçirdik, senin de başına gelen her şeyi hakketmediğini biliyorum," diyebildim kuru bir sesle, buna inanıyordum. "Babam gibi birinin hayatına girmesini hakketmemiştin, onun gibi birine dönüşmeyi de ama ikisi de gerçekleşti. Senin çok daha başka biriyle tanışmanı, o kişinin kendi çıkarları için değil, sadece senin için bir şeyleri yapmasını isterdim," bana baktığını hissetsem de gözlerimi ışıldayan denizden çekmedim. "Kötüyle zaman geçirdiğin için ona dönüştüysen iyiyle zaman geçirdiğinde de ona dönüşebileceğine eminim. Artık geç diye düşünüyorsan düşünme, karşına senin için iyi olanın ne zaman çıkacağını asla bilemezsin."

"O iyilikle karşılaşsam bile kötülükten başka hiçbir şey veremem artık,"

"Her kötünün içinde iyi olduğunu biliyorsun, sadece onun ortaya çıkmasına izin vermen gerekiyor." Dönüp yeniden ona baktım, o gözlerinde şaşkınlık görmeyi beklemiyordum. "Kimse doğuştan iyi ya da kötü değil, etrafında kimler varsa sen sadece ona dönüşürsün. Benimleyken neden sadece öfkeli biriydin, biliyor musun? Çünkü bende de sadece öfke vardı." Bir anda güldüm, içimi titreten duygularım bu sıcak havada bile üşümeme neden olmuştu. "Ben o öfkemden kurtuldum, senin de kötülüklerinden arınacağına eminim," bunu ona neden söylediğimi bilmiyordum. Amacım ona iyi hissettirmek miydi yoksa bu haline dayanamadığım için miydi, bunu da bilmiyordum. Sadece bu cümlelerimin beynimi işgal etmesini değil, gün yüzüne çıkmasının daha doğru olduğuna inanıyordum.

"Seni ilk defa bu kadar iyi görüyorum, gerçekten de yüzüne gözüne can gelmiş," dedi dalgın bir sesle, bunun nedenini tahmin edebildiği için birden yüzü yine gerildi ama bu çok kısa sürmüştü. Derin bir nefes aldı, duruşunu dikleştirdi. "Söylediklerini unutmayacağım, bunca olan bitene rağmen benim için hala bunları söylüyor olabilmen çok değerli," birden gözlerini kaçırdı, kısa bir duraksama sonunda ayağa kalktı. Ben de yavaşça kalktım, karşı karşıya dururken Nejat bir şeyi anımsamış gibi birden kaşları çatıldı. "Sana bir şey verecektim, bekleyebilir misin?"

Şaşkınlıkla dolsam da başımı salladım, Nejat önüne eğdiği başıyla yanımdan geçti. Arkamı dönerek onu izledim, arabasının yanına vardıktan sonra diğer tarafa gidip kapıyı açtı, kafasını içeri sokup kısa bir oyalanma sonrasında dışarı çıktı ve kapıyı kapatarak yeniden bana doğru gelmeye başladı. Ne yaptığını anlayamayarak onu izlerken hızlı adımlarla yeniden karşımda durdu, kararlılıkla parlayan yüzüyle yanındaki elini kaldırdı ve bana doğru uzattı. Bakışlarımı düşürdüm, elinde dosyaya benzer bir şey olduğunu görünce sorar gibi yeniden ona baktım.

"Al bunu, çok uzun zaman önce eline geçmesi gereken boşanma davamızın dosyası," dedi, irice açılan gözlerimle ona bakakalınca birden gülecek gibi oldu. "Tüm talimatlar, gerekli olan her detay var içinde. Avukatım senin avukatınla bugün iletişime geçecekti, büyük ihtimalle bu ayın sonunda tek celsede boşanmış oluruz," dediklerini anlamayarak, daha doğrusu kabullenemeyerek ona bakmaya devam ettim.

Uğruna ne uğraşlar verdiğim, her şeyin tam anlamıyla bitmesine neden olacak o dosyaya yeniden baktım, titreyen elimle elime alırken sanki cennetten uzanan kutsal bir varlığa dokunuyormuş gibi hissediyordum. Gerçekliğine hala inanamadığım dosya tamamen elime geçti, tam bu anda varlığını unuttuğum o son görünmez pranga da düğümlendiği yerden koparak özgürlüğünü ilan etti. Kelimenin tam anlamıyla kanatlandığımı, ayaklarımın altındaki zemine basmıyormuşum gibi hafiflediğimi hissederken birden güldüm. Haftalar sonunda bir devrin tamamen kapanacak olmasının verdiği engellenemez sevinç içinde Nejat'a tekrardan bakındım, hislerimi paylaşabileceğim en son insandı ama kendime engel olamıyordum.

Sessizlik içinde beni izledi ve uzun bir süre bir şey demedi, o dudağının kenarındaki kıvrılma ne içindi bilmiyordum ama bu durumdan rahatsızlık duymadığı belli oluyordu. Ona sadece bakmakla kaldım, bir şeyler demek istesem de ne diyeceğimi bilemediğim için onun gibi sessizliğe mahkum olmuştum.

"Konuşmama izin verdiğin için teşekkür ederim," dedi beklemediğim bir anda, başka ne diyeceğini bilemiyormuş gibi tekledikten sonra derin bir nefes alıp verdi ve elini bana uzattı. "Bu seni büyük ihtimalle son görüşüm, o yüzden son kez hoşça kal demek istiyorum," havadaki eline baktım, ona dokunmaya çekinen yanım hala olsa da karşılıksız bırakmadım. Elimi yavaşça ona uzattım ve hızlı bir el sıkışmasından sonra hemen kendime doğru geri çektim.

Nejat, düşüncelere dalmış bir halde yüzüme bakındı, ilk defa aramıza girmiş olan sessizlik bana rahatsızlık vermezken başıyla son bir hareket yaptı ve arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Kıpırdamadan orada öylece durdum, arabasına bindiğini ve hemen ileride evin önünde durduğunu görünceye kadar da hareket edemedim. O demir kapıdan içeriye girip tamamen gözden kaybolunca arkamı döndüm, bastığım yerleri hissetmeyerek yürüdüm ve titrek ellerimle kapımı açarak yerime oturdum. Dosyayı bırakmak istemiyordum ama arabayı çalıştırmam gerekiyordu, yine de kucağımın üstüne bırakarak aracı hareket ettirdim. Bir türlü durduramadığım bir gülümseme eşliğinde yolda ilerlerken bu haberi bir an önce Çağan'a vermek istiyordum, gaza biraz daha yüklendiğimde aklıma birden iş yerine gitmek geldi ama sonrasında hangi şubede olduğunu bilmediğimi anımsayınca bu fikrimden vazgeçmek zorunda kaldım. Saattin zaten geç olduğunu ve onun eve bir saat içinde geleceğini anımsadığım için kendi kendime başımı salladım, yolu ilk defa canımı sıkmayan bir ikilem içinde bitirdim ve eve gelir gelme park ederek hemen araçtan indim. Tam eve doğru giderken birden aklıma arabada kalan paketler geldi, kendime inanamayarak hızla arkamı döndüm ve koşar adımlarla gittiğim arabamdan eşyalarımı alarak yeniden eve doğru gelemeye başladım.

Her zaman açtığım bu kapıda bile başka bir canlılık hissederek içeriye girdim, elimdeki eşyalar yüzünden kapıyı ayağımla iteklediğimde aynı canlılık evin her detayı için de geçerli olmuştu. Burası zaten benim evimdi ama şimdi çok daha ayrılmaz bir şekilde bağlandığımı hissediyordum, yüreğime sığmayan hislerimle birlikte salona gittim ve elimdeki eşyaları masanın üstüne bıraktım. Ne yapacağımı bilemeyerek ayakta öylece durdum, bir an resimlerimin içinde olduğu paketi açmaya yeltensem de çok geçmeden hızla bıraktım ve çantamın içinden telefonumu çıkardığım gibi Çağan'ı aradım. Kulağımda çalan telefon, volta atarken hala gülüyordum ve büyük bir sabırsızlık içindeydim. Telefon uzun uzun çaldı ama karşı taraftan açan olmadı, buna biraz sıkılsam da üzerinde durmadan hemen Betüş'ü aradım. Aynı halde onun açmasını bekledim ama o da yanıt vermedi, bu tesadüfe inanamayarak telefonumu koltuğun üstüne attım ve çok geçmeden çalmaya başladığını duyunca hemen dönüp elime aldım, arayanın çok alakasız biri olduğunu gördüm ama belki de şu anda aramasını beklemem gereken tek insan o olduğu için hemen cevap verdim.

Avukatım arayıp Nejat'ın avukatıyla yaptığı konuşmayı ve artık zorluk çıkarmayacakları için bu davanın tek celsede biteceğini detaylı bir şekilde anlatmaya koyuldu. Oturamadığım için ayakta sabırsızlıkla onu dinliyordum, konu bir ara tazminata gelince böyle bir şeyi kesinlikle istemediğimi dile getirdim. Karşı tarafın buna sıcak baktığını söylese de kesin bir dille reddettim, konuşmamız gerekli birkaç konu üstünde durduktan dakikalar sonra bitti. Derin bir nefes verip telefonu arka cebime yerleştirdim, titrediğini hissettiğim dizlerimin üstüne çöküp kollarımı da masanın üstüne koydum. İçime hapsolmuş cümlelerim dile gelmek için adeta yalvarıyordu, dün Çağan Beyaz'ı ablasının evine götürmüş olmasaydı onu karşıma alır her şeyi anlatırdım. Bu düşünceme karşın başımı iki yana sallayarak güldüm, böyle beklemeye dayanamadığım için paketlerimi açmaya başladım.

Bütün yaşlarımın ve yaşadıklarımın sessiz birer kanıtı olan resimlerim gün yüzüne yavaştan çıkmaya başladı, neredeyse hepsi karakalem çizimi olan kağıtları masaya koyup bana bir iç geçirme hissiyatı yaratan duygularımla birlikte tek tek incelemeye başladım. Annemin portresinin olduğu birkaç kağıda bakındım, yüzünde gülümsemesi olsa bile gözlerinde hep durağan bir bakış vardı, bunun nedenini anımsamak dudaklarımdaki o gülümsemenin sönmesine neden oldu. Aklıma doluşan tatsız anılarla birlikte bakınmaya devam ettim, dış görünüşünün benimle alakası olmayan ama yüzündeki ifadelerinin birebir ben olan kağıda takılı kaldım. O zamanlar kendi duygularımı bir başkasının yüzüyle çizmemin nedeni olur da bir gün hiç olmayacak birileri bunları görürse ne hissettiğimi bilmemesini istememdi. Güya kendimi özgür hissettiğim yerde bile aslında özgür olmadığımın farkına şimdi varıyor, bu düşüncelerime içerlenmeden edemiyordum.

Gittikçe çoğalan anılarımla birlikte kağıtları tek tek geçtim, bu uzun süreçte bazen kendimi iyi hissettim bezense hiç hatırlamayı istemediğim anıları hatırladığım için buruk hissettim. Ne olursa olsun tüm geçmişimi bir anda anımsadığıma seviyordum çünkü bana nereden nereye geldiğimi daha iyi göstermişti. Tüm kağıtları üst üste koydum ve üzerini kahverengi kağıtla kapattım, yerimden kalktığım sırada kapının çaldığını duydum. Duraksayıp kapıya bakındım, bu saatte kimin geleceğini tahmin etmeye çalışarak salondan çıktım ve kapının deliğinden bakındım. Çağan'ı gördüğüme hem şaşırarak hem de yeniden alevlenen heyecanımla gülümsedim, kapıyı açtığım gibi bana büyük bir gülümseme eşliğinde bakan Çağan'la karşılaştım.

"Anahtarımı unutmuşum," dedi, beyaz tişörtünün alındaki omuzlarını silkti. "Daha gelmemişsindir diye endişelenmiştim ama neyse ki evdeymişsin,"

"Gelsene içeriye," dedim aklıma binlerce farklı kelime dolanırken, o sabırsızlık yeniden içimde doğmuşken Çağan itiraz eden bir baş hareketi yaptı.

"Sen gel," deyip geriledi, çatılan kaşlarımla ona bakınca eliyle geçmem için bir işaret yaptı. Beni neden çağırdığını anlamayarak adımladım, kapıyı kapatmadan dışarıya çıktım. Ben ona baksam da Çağan bir bana bir de omzumun arkasından belirli bir yere bakıyordu, bu hali beni daha da meraklandırdığı için dayanamayarak arkamı döndüm. Evin önünde gördüğüm araca gözlerime inanamayarak bakakaldım, elini belime koyan Çağan tam yanımda dursa da gözlerimi bu güzellikten alamadım.

"Uzun süredir seni bekliyordu," dedi, şakağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra anahtar olduğunu anladığım bir ses duydum. "Haydi bakalım, yolculuğa çıkma zamanımız geldi."

Gözlerimi zorlanarak gökyüzünden daha güzel bir maviliğe sahip olan araçtan alıp ona döndüm, hemen yanımda olduğu için yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Az önce onu beklerken aklımda dolananları şimdi ona bakarken hatırlamakta zorlanıyordum, gördüğüm ve göreceğim her şeyden bana daha güzel gelen gülümsemesini izlerken ne diyeceğimi bilemediğim için birden ona hızlıca sarıldım, sarsılan bedeni şaşkınlığını belli ederken dudaklarının arasından sesli bir gülüş kaçmıştı. O da bir şey demeyerek kollarını belime doladı, saçıma öpücük bıraktığında bana vereceği hiçbir hediyenin varlığından daha değerli ve beni mutlu edemeyeceğini biliyordum, bunu ona da söylemek istiyordum ama dudaklarıma mühür vurulmuş gibiydi, açılmıyordu.

İçime sığmayan hislerimle birlikte ondan ayrıldım, uzanıp küçük bir öpücüğü dudaklarına bıraktıktan sonra elini tuttum ve birlikte arabaya doğru ilerledik. Çağan, bana anahtarı verip evden bir şey alması gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı, dokunmaya kıyamadığım arabanın kapısını açtım ama binemeden sadece bekledim. Kısa bir an sonra Çağan elinde kol çantamla dışarıya çıktı, kapıyı arkasından kapattığı gibi yanıma geldi. Benim öylece durduğumu görünce kapımı kendisi açtı ve içeriye girmem için reveransa benzer bir hareket yaptı, bu haline gülerek başımla nazik bir selam verir gibi yaptım ve heyecan içinde, tıpkı dışı gibi içi de buz renginin hakimi olan arabaya bindim. Kapım kapandı, gözlerimi her yerde gezinirken yan taraftaki kapı açıldı ve Çağan içeriye girdi. Derin derin nefesler alırken ellerimi kaldırıp oldukça büyük olan yuvarlak ve yine buz mavisi renginde olan ince direksiyona koydum, kısa bir okşama sonrasında alt dudağımı ısırarak bir elimi çekip aracı çalıştırdım.

"Arabaya bu kadar aşk içinde bakmana karşılık ne hissedeceğimi bilemiyorum," dedi Çağan, gözlerimi bir anlığına yoldan alıp ona çevirdiğimde gerçekten de kararsızlık içinde olduğunu gördüm.

"Galiba kara sevdaya tutuldum," dudağımı üzgünüm dercesine büktüm, bu itirafım çok hoşuna gitmiş gibi yapay bir şekilde güldü. "Bu arada tekrardan çok teşekkür ederim, çok kıymetli bir hediye,"

"Az bile," diye mırıldandı, karnımda hissettiğim garip haraketlilik içinde yutkundum. "Altında paralansın," alaycı bir şekilde göz kırpınca ona kızmışım gibi baktım.

"Nadiren dışarıya çıkaracağım için hiç paralanamayacak,"

"Ne yapacaksın, evin etrafında iki dönüp bırakacak mısın?"

"Evin etrafında bile dönmem, sadece kapımın önünde durması yeterli," omuzlarımı silktim, Çağan ciddi olup olmadığımı sorgular gibi baksa da ben oldukça ciddiydim.

"O gün şaka yapmıştım ama sen yakında içinde yatıp kalkmaya da başlarsın,"

"Biliyor musun, bence harika bir fikir," abartılı bir şekilde başımı sallarken Çağan onunla dalga geçtiğimi anlamıştı. "Hatta bu akşam deneyeceğim,"

"Bırakmam ki," dedi ağzının içinden, böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini söylercesine güldüğü için birden kaşlarım havalandı ama konuşmama fırsat vermeden, devam etti. "Sen bugün neler yaptın?"

Konuyu değiştirmesi bana saatler öncesinden yaşadıklarımı hatırlattı, direksiyonu tutuşum sıkılaşırken değişen yüz ifadem kaşlarını çatmasına neden olmuştu.

"Ne oldu?" bu kararsız sesi duymayı istemeyeceği bir şeyin gerçekleştiğini sanmasından kaynaklanıyordu ama bilmiyordu ki aslında tam tersiydi. Bunu ona belli etmek amaçlı gülerek baktım, sandığım aksine kaşları daha da çatılırken merakı artmıştı.

"Bugün alış verişe çıkmıştım, biliyorsun," diyerek konuşmaya başladım, ona bakmak istesem de gözlerimi yoldan alamıyordum. Bir an bu durumdan kurtulmak istediğim için sağa doğru kırdım, biraz ilerledikten sonra uygun bir yerde arabayı durdurdum. Daha da meraklanan Çağan, konuşmamı beklerken derin bir nefes alıp önce gün batıma ardından da Çağan'a baktım. "Merkezden çıktıktan sonra eski evdeki çalışanım Zehra aradı ve eşyalarımı almam için gelmemi rica etti,"

"Sen de gittin mi?" dedi, şaşkınlıktan çok daha başka bir haldeydi.

"Evet, gidip çizimlerimi aldım ve Zehra'yla vedalaştım," deyip duraksadım, Çağan duyduklarına pek anlam veremiyor gibi görünse de başını salladı. "Sonra tam gidecekken Nejat'la karşılaştım,"

"Ne?" işte şimdi büyük bir şaşkınlık içindeydi.

"Meraklanma, canımı sıkacak bir şey söylemedi,"

"Demek konuştunuz?" birden inanamaz gibi güldü, bu kadarını beklemediği her halinden belli oluyordu. Ona hak verdiğim için tepkisini yadırgamadım ve ona doğru biraz daha dönerek devam ettim.

"Pişmanlıklarından ve geçmişten bahsetti," dedim, Çağan'ın yüzü gerilse de tüm dikkati bendeydi.

"Bunlar sana ne hissettirdi?"

"Bilmiyorum," dedim net bir şekilde, şimdi bile duyduklarım karşısında ne hissettiğimi bilmiyordum. "Anlattıkları yüzünden değil, sonrasında verdiği dava dosyası yüzünden iyi hissettiğimi inkar edemem," Çağan ne demek istediğimi anlamayınca hemen devam ettim. "Açtığım davayı kabul etmiş, zorluk çıkarmayacağı için tek celse de boşanacağız,"

Çağan kısa bir an şaşırdı, o gerginliği hala gitmese de duyduklarına sevindiğini anlayabiliyordum. "Bunu ne kadar çok istediğini biliyordum, sonunda gerçekleşecek olmasına sevindim," deyip samimi bir şekilde gülümsedi, bu tepkisi beni rahatlatırken başımı salladım ve yine o engel olamadığım ağzı kulaklarındaki halime geri döndüm.

"Haberi aldığımdan beri uçtuğumu hissediyorum," bu itirafıma karşılık kaşlarını havalandırarak güldü, garip bir mahcubiyet içinde alnımı kırıştırdım.

"Rahatladığın her halinden belli oluyor," uzanıp bacağımdaki elimi tuttu, içimi sıcacık eden bir hisle dolup taştım. "Bu konuyu unutmuş gibi görünsen de aklını hep kurcaladığını biliyordum, bu haberden çok artık seni sıkan hiçbir sorununun kalmamasına daha çok sevindim."

"Buna ben de seviniyorum," elini sıkıca tuttum ve söylediklerinden daha çok kelimenin gizlendiği gözlerine baktım. "Sanırım artık yeni hayatımın ilk günü bugün diyebilirim?" Çağan güldü, düşünceli bir sessizlik aramıza girerken parmağıyla elimin üstünü okşuyordu.

"Bugünü yeni hayatının ilk günü olarak görüyorsan eskisini tamamen geride bıraktığını kabul etmiş olman gerekiyor," bir soru sormuş ve bunun cevabını gözlerimin içine bakarak bulmaya çalışırmış gibi saniyelerce duraksadı. "Bunu yapabildiğine gerçekten inanıyor musun?"

"Yıllarca, yaşadığım hayatın eskide kalmasını ve bir şekilde yenisine başlayabileceğim o günün gelmesinin hayalini kurdum," sessiz bir nefes verirken Çağan'ın eli hareket etmeyi kesmişti. "Kimse geçmişe dönüp yeniden başlayamaz ama herkes bugün yeni bir başlangıç yapıp sonu değiştirebilir. Bu sözü okuduğum günden beri ilk defa şimdi gerçekten ne demek istediğini anladığımı hissediyorum ve evet, eski hayatımın tamamen geride kaldığına inanıyorum."

"Bugün yeni bir başlangıç yapıp sonu değiştirebilir..." dedi dalgın bir sesle. "Ne olursa olsun, kendi elleriyle inşa ettiği her şey daha değerli oluyor insan için,"

"Ben de bu değerli yeni hayatımın her anının kıymetini bileceğim," ciddi olduğum kadar muzip bir sesle konuşmam Çağan'ı o dalgınlığından sıyırdı. "Artık hep var olmanın peşinden gitmeye çalışacağım,"

"Bunlar ne güzel hedefler böyle," dedi, tıpkı benim gibi muzip bir tonlamada. Yine de onu ciddiye aldığımı gösterdiğimi belli etmek için başımı hızlı hızlı salladım. Bir an sonra Çağan'ın telefonu çalmaya başladı, zaten bunu bekliyormuş gibi elini çekerek cebinden telefonunu çıkardı ve açtı. Kulağına dayamadığı için görüntülü bir arama olduğunu anladım, kimin onu aradığını bilemeyerek kaşlarım çatılırken Yağız'ın sesini duydum.

"Neredesin lan?" dedi yüksek bir sesle, Çağan da tıpkı benim gibi neden bağırarak konuştuğuna anlam vermemişti. "Bak biz çoktan geldik, keyfiler gıcır valla,"

"Gittiğin belli oluyor," dedi Çağan, eliyle beni yanına çağırınca birden şaşırsam da kolumu aramızdaki destek yerine koyup ona doğru yaklaştım. Ben telefon ekranında sadece Yağız'ı görmeyi beklerken hemen yanında duran Betüş'ü de gördüm, ekrana biraz daha yaklaştığımda doğru görüp görmediğime emin olamıyordum.

"Sokma kafanı ekrana," dedi Betüş gülerek, şaşkınlık içinde gerileyip ne olduğunu anlamak için bir Çağan'a bir Betüş'e bakınmaya başladım.

"Yolculuk nasıldı?" diye sordu Çağan, bu rahat tavrına karşın ona dik bir bakış attım.

"Yolculuk gayet güzeldi, buranın havası daha güzel," dedi Betüş, derince bir nefes alırken Yağız onu başıyla onaylıyordu. "Ne demek istediğimi gelince anlayacaksınız,"

"Betüş siz neredesiniz?" dayanmayıp araya girdim. "Neden yan yanasınız?"

"Kankamla ayrı kalmaya daha fazla dayanamadık," diyerek açıkladı Yağız ama ciddi olmadığını biliyordum. "Düşündük ki bir araya gelip tatilimize devam edelim," sırıttı, tam bu anda arkasından Sevil belirdi.

"Selam!" dedim yüksek ve oldukça canlı bir sesle. Kollarını Yağız'ın omuzlarına koyup ekrana doğru eğilince birden gözleri kısıldı. "Siz hala arabada mısınız?"

"Evet," dedi Çağan, olanlara anlama veremediğim için hepsine aynı anda bakınıyordum ve artık bu belirsizliğin canımı sıkmaya başladığını hissediyordum. "Sadece siz mi varsınız?" Çağan'ın bu alttan alta ima kokan sorusuna karşılık Betüş başını iki yana salladı, o bir şeyler gizlediğini belli eden gülümsemesiyle telefonu eline alarak ayağa kalktı. Nereye gittiğini ve daha cevap bulamadığım birçok sorumla onu izlerken bir an sonra durdu, bana göz kırparak baktıktan sonra telefonu birine uzattı. Kısa bir an sonra ekranda annemin yüzünü gördüm, bu sefer kesinlikle yanlış gördüğüme emin olarak Çağan'a baktım ama dudağını bilmem dercesine bükünce gerçeği hemen anladım.

Şaşkınlıktan çok adeta şok olmuş bir halde yeniden anneme döndüm, beynim bu birbirinden alakasız insanların nasıl olur da bir aya gelmiş olduğuna dair açıklamalar getirmeye çalışırken annem bu halime karşılık güldü.

"Hiçbir şeyden haberinin olmadığını söylemişlerdi ama ben bu kadarını tahmin etmiyordum," dedi annem, yürüdüğünü belli eden haraketlilikten sonra bir yere oturdu. Ona ne diyeceğimi bilemiyordum, hala bulunduğum duruma anlam veremeyerek bir ekrana bir Çağan'a bakınıyordum.

"Ben sizi yalnız bırakayım," dedi Çağan, telefonu elime tutuşturduktan sonra kapıyı açarak dışarı çıktı ve dediği gibi bizi yalnız bıraktı. Elimde telefon kendi koltuğuma doğru kaydım, annem hala gülümsüyor olsa da yüzünün ciddiyete büründüğünü fark ediyordum.

"Siz nasıl bir araya geldiniz?" diye sordum en sonunda, sanki içinde olduğum anın yeni farklına varıyormuşum gibi aniden heyecan içinde doldum.

"Çocuklar yanıma, Muğla'ya geldi," dedi annem yumuşak bir sesle. "Sizde bir iki saat sonra burada olacakmışsınız,"

"Biz mi?" kaşlarım hızla çatılırken annem başını salladı. "Yanına mı geleceğim?"

"Evet canım," annem durup dudağını yalarken artık tam anlamıyla ciddi bir haldeydi. "geçen hafta Çağan, Betüş aracılığıyla benimle iletişime geçti. Tanıştık, konuştuk," duraksadı, geri kalanında ne olduğunu tahmin edebileceğimi anlatmak istercesine baksa da hiçbir tepki veremeden devam etmesini bekledim. "Bana birlikteliğinizin olduğunu söyledi. Bunu aslında senin de bana söylemek istediğini ama ilk adımı atmaktan çekindiğini ve nedenlerinin ne olduğundan bahsetti,"

"Anne," desem de devam edemedim. Öğrendiklerimi hazmediyorken onların birbirleriyle konuştukları anı hayal etmeye çalışıyor, annemi nasıl bir tepki verdiğini delice merak ediyordum.

"Neden çekindiğini anlayabilecek kadar seni iyi tanıyorum kızım," annem benden ses çıkmayacağını anladığı için devam ettim, anlayışlı bir şekilde gülümsüyordu. "Ama çekinmeni gerektirecek bir tepki vermediğimi bilmeni istiyorum. Aksine, hayatında biri olduğu için, birini sevdiğini bildiğim için tahmin edemeyeceğin kadar mutluluk duyuyorum," içimden bir şeyler kopuyormuş gibi hissederken boğazımda düğüm oluştu. "Sana bir keresinde pişmanlıklarımın olduğunu ve bunları maalesef değiştiremeyeceğimi söylemiştim, öğrendiklerimden sonra şimdi sana bakarken beni en çok üzen pişmanlığımın değiştiğini görüyorum." iç geçirdiğinde gözlerinde dalgın bir ifade belirmişti. "Ben, sonu nasıl bitmiş olursa olsun birini sevdim ve sevginin doğurduğu tüm halleriyle karşılaştım. Senin de sadece iyi halleriyle karşılaşacağın ve sonuna kadar gidebileceğin bir birliktelik geçirmeni diliyorum,"

"Teşekkür ederim," diyebildim boğuk bir sesle, hem annemin dedikleri hem de çok daha alakasız cümleler beynimin içinde iç içe girmiş, adeta dalgalanıyordu. "Sana birebir her şeyi anlatmayı çok istesem de bunu yapamadım ama sonunda tüm gerçekleri öğrenmiş olmana çok memnunum,"

"Ben de canım, ben de çok memnunum," annemin tebessümü büyüdü. "Çağan iyi birine benziyor, umarım birbirinizin değerini hep bilirsiniz,"

"Tanışınca ve zaman geçtikçe nasıl biri olduğunu daha iyi anlayacaksın, ona ne kadar değer verdiğimi de,"

"Zamanın geçmesine gerek kalmadı çünkü gözlerin her şeyi anlamama yetti. Ondan bahsederken ne kadar güzel bir ifadeye bürünüyorsun," buna inanamıyormuş gibi duraksadı, utandığımı hissetmiştim. "Keşke daha öncesinden hakkettiğin şeylere bu kadar geç kavuşmamış olsaydın,"

"Bunun bir önemi yok anne," dedim itiraz eden bir sesle. " Ne kadar zaman sonra ya da ne şekilde olması değil, artık kavuşmuş olmam önemli olanı."

"Geçtiğin yolları tamamen düzleştiremezdim belki ama önüne çıkan bazı engellere karşı koyabilirdim,"

"Elinden gelen her şeyi yaptığını ben biliyorum, bunu sen de böyle bil anne," dedim sakin ama vurgulu bir sesle. "Hayatım boyunca yolda ilerlemeye devam edeceğim, o zaman yapamadığına inandığın bir şey varsa hala yapacak zamanın var,"

"Bu saatten sonra değil bir tümsek, yoluna taş koymalarına bile izin vermem," dedi kararlı bir tavırda, o boğazımdaki düğüm daha da büyürken gülümsedim. "Seni çok özledim kızım, sabırsızlıkla gelmenizi bekliyorum,"

"Ben de sabırsızlanıyorum," nemlendiğini hissettiğim gözlerimi art arda kırpıştırırken annem ayaklanmıştı.

"Gelince bunları konuşmaya devam ederiz, şimdi birkaç işi halletmem gerekiyor," dedi, ona söyleyecek çok şeyim olsa da başımla onayladım. Bana el salladıktan sonra telefonu yeniden Betüş'e verdi, delice çarpan bir kalple gülerken aynı ifade ondan da hakimdi.

"Aşk olsun, benden tüm bunları nasıl sakladın Betüş?"

"İnan hayatımda geçirdiğim en zorlu haftaydı," dedi yakınır gibi bir sesle. "Ağzımdaki baklayı bu kadar uzun süre tuttuğum için bir rekor sahibiyim,"

"Ne zaman planladınız tüm bunları?"

"Geçen hafta tepede buluştuğumuz günün sabahında öğrendim ben de her şeyi, sanırım Çağan daha önceden tek başına yapmış planını," kararsızlıkla dudağını bükerken şaşkınlıkla onu dinliyordum. "Sonra gelip benimle konuştu, annenle tanışmayı ve bu plandan ona da bahsetmek istediğini söyledi. Uzun lafın kısası her şey sorunsuz bir şekilde ilerledi, biz Ankara'dan sonra buraya geldik, Seviller de İzmir'e değil zaten bu taraflara tatile geldikleri için bizden önce buradaydılar,"

"Annemle hepinizin tanıştığına inanamıyorum,"

"Kadıncağız da bir şok olmadı değil," Betüş birden güldü. "Tahmine et bakalım en çok kimi sevdi?"

"Kimi?"

"Kimi olacak, Yağız'ı tabi ki," Betüş gözlerini devirirken aklına gelenlere gülüyordu. "Gelir gelmez öyle bir yakınlık kurdular ki sanki benimle değil, onunla yıllardır tanışıyor mübarek!"

"Biraz içerlemişsin sanırım?"

"Bilemiyorum," dese de haklı çıktığım yüzünden belli oluyordu. "Bir an önce gel de sana şu tanışma hikayemizi tüm detaylarıyla anlatabileyim," Betüş birden durdu, gözleri arkada bir yere takıldı ve ardından inanamıyormuş gibi iç geçirdi. "Şunlara bak," deyip kamerayı çevirdi. Biraz ileride yanan mangalın başında duran İbrahim'i ve tişörtünden tuttuğu Yağız'ı mangala doğru sallandırdığını gördüm. İbrahim'in kızmakta haklı olduğunu kollarını önünde bağlamış ve sevgilisi çığlık atarcasına bağırmasına rağmen olağan bir tavırda onları izleyen Sevil'den ve hemen yanında kahkahalarla gülen Caner'den anladım.

"Bunlar et yerine birbirini pişirmeden ben gideyim," dedi Betüş, yeniden kendisine çevirmişti. "Çok özledim seni, bir an önce gel."

"Tamam,"

"İyi yolculuklar!" deyip telefonu kapattı, kucağıma koyduğum telefonla olduğum yerde kalakalırken kendimi sarhoş gibi hissediyordum. Bir günde bu kadar çok olayla karşılaşmış olmam ve hepsinin de olumlu olmasına inanamayarak güldüm, dönüp sağıma baktığımda Çağan'ın arabaya yaslanmış halde beni beklediğini gördüm. Benim için yaptıklarına karşılık ne diyeceğimi ve ne hissedeceğimi bilemeyerek öylece duraksadım, ardından yanında olmayı isteyen yanıma engel olamayarak telefonu bıraktım ve kapımı açıp dışarıya çıktım. Temiz havayı ciğerlerime doldurdum, arabanın önünden dolandım ve o daha bana doğru dürüst dönemeden hızla kollarımı boynuna doladım, çok geçmeden o da bir kolunu belime dolayarak beni iyice kendisine doğru çekti.

"Konuşmak istiyorum ama sanki ne desem yetmeyecekmiş gibi hissediyorum." dedim, çenem omzuna gömülüyken gözlerimin yeniden nemlendiğini fark etmiştim. "Bir mucize olsa da aklımdan geçen her şeyi okuyabilsen," buna karşılık güldü, kolunun baskısı azaldı ve yüzümü görebilecek kadar benden uzaklaştı.

"Neyse ki mucizeye gerek yok," deyip gözlerimin içine baktı, dediğine inanmak istesem de şu anda bana hiçbir şey yetmeyecek gibiydi. "Seni anlamam için bana kelimelerin değil, bakışların yetiyor."

"Bilmekle duymak arasında fark olduğunu sen söylemiştin ve haklısın, ne olursa olsun insan bazen iki dudağın arasından çıkacak tek bir kelimeye aç hissedebiliyor,"

"Ben seni duyuyorum," belimdeki baskısı yeniden artınca göğüslerimiz birbirine değdi. "Kalbinin sesini duyuyorum ve inan, şu anda bana daha önce duymadığım birçok şeyi söylüyor sevgilim."

"Çağan..." diyerek adını mırıldandım, içimden itiraz sesleri yükselse de bana öyle bir bakıyordu ki bir an sonra neye itiraz ettiğimi bile bilemedim. Madem ağzımdan ne çıkarsa çıksın bana yetmeyecekti o zaman sadece susarak ona kendimi anlatabilirdim. Zaten biz sessiz olduğumuz zamanlarda birbirimize daha çok şey söylemiyor muyduk? Ağzımızdan ne dökülürse dökülsün, altında yatan asıl anlamı gözlerimizin içine bakarak anlamıyor muyduk? Bu hep böyle olmuştu, üstelik farkında olmadan aramızda böyle bir dil de geliştirmiştik. Ona susarak her şeyi anlatabilirdim. Sadece tek bir cümle vardı ki hem beynimde hem de kalbimde yankılanan, bunu hem susarak hem de avazım çıktığı kadar bağırarak ona söylemek istediğimi biliyordum. Bu, her hücremi ele geçiren istediğime seve seve boyun eğerek uzanıp onu öptüm, ardından içimde kopan gürültüye rağmen fısıldadım.

"Seni seviyorum... Seni çok seviyorum sevgilim." Derken nefesim dudaklarına çarptı, ellerimin altında donup kaldığını hissettiğim bedeni beni gülümsetirken duraksamadan onu yeniden öptüm ve yeniden fısıldadım. Ne kadar tekrar edersem edeyim azalmak yerine daha da çoğalıyordu, buna sadece sevinerek onu öpmeye ve her öpüşümden sonra aynı cümleyi fısıldamaya devam ettim.

Beni duraksatan şey Çağan'ın öpüşüme karşılık vermesi ve nefesim kesilene kadar beni bırakmayışı oldu. Dakikalar sonunda ayrıldığımızda derinden nefesler alıp vermeye başladık, gözlerimizin içine sadece bize ait olan sessizliğimizle baktık. O heyecanını yansıtan gözleri irileşmiş, teninin gerginliğine rağmen çehresini yumuşatan bir ifadeye bürünmüştü. Peş peşe yutkunuyor, aralık olan dudakları sanki bir şeyler söylüyormuş gibi kıpırdanıyordu ama oradan sıcak nefesinden başka hiçbir şey çıkamıyordu.

Onun bu halini değil saatlerce günlerce izleyebileceğim bilsem de gitmemiz gereken bir yer vardı, o yüzden ona bunu hatırlatmak için başımla arabayı işaret ettim. İlk başta anlamayarak kaşları çatıldı, sanki kendisine gelmek istiyormuş gibi gözlerini kırpıştırdı ve en sonunda ne demek istediğimi anladı. Bu haline karşılık içimi kıpır kıpır eden bir hisle tebessüm ettim, birbirimizden ayrılarak bu sefer o şoför koltuğuna bense yanındaki koltuğa oturdum. Çağan, arabayı çalıştırırken pencereyi açtım, tam arkama yaslanmıştım ki kolumu tutarak ona dönememe neden oldu ve birden bana yaklaşarak yarım kalmış gibi son bir öpücüğü daha dudağıma bıraktı. Benden uzaklaşıp imalı bir şekilde gözlerimin içine baktı, onu anladığımı belli edercesine başımı sallayınca arkasına yaslandı ve arabayı çalıştırdı.

Tekrardan yola çıktık, arkama yaslanmış, yüzüme çarpan serin havayla güneşin terk etmesine ramak kalmış olan gökyüzüne bakınmaya devam ettim. Elimi tutan Çağan'ın varlığıyla birlikte hem bugün yaşadıklarımı hem de daha öncesine kadar giderek nereden nereye geldiğimi sorguladım. Bu sorgulama bana beklediğimden daha iyi geldi, elde ettiklerimin sandığımdan daha değerli olduğunu anlamama neden oldu. Bir kaçış yolu olarak gördüğüm kitapları okumaya başlama nedenim bu olsa da ardından yeni dünyalar keşfetmenin büyüsüne kapılmış, kendi yaşadıklarımı hiç tanımadığım bir karakterin de yaşadığını görerek teselli bulmuştum.

Eğer benim hayatım da okuduğum kitaplardan biri olsaydı ilk sayfaları hep bir telaş, hep bir elde etme heyecanıyla geçerdi; ortalara doğru geldiğinde her şey monotonlaşmaya başlarama diğer sayfalarda yaşanan hiç umulmadık olaylar sayesinde hikaye tempo kazanmaya başlardı. Bu belki sürekli iyi giden bir tempo olmazdı; bazen en dibe batardı bazen tavan seviyeye çıkardı ama asla aynı düzlemde gitmezdi. Bu şekilde geçen sayfaların ardından sona yaklaştıkça yine her şeyin değişmeye başlandığı fark edilirdi; artık ne o başlardaki arayışın ne de o karmaşa içindeki savrulmadan eser kalınmadığı görünürdü. Sadece rayına oturmuş bir hayat ve ne yaşanırsa yaşansın, bunlara değdiğini hisseden bir karakter kalırdı.

En son sayfasına gelinen bu kitabın son satırı da okunmuş ve kapağı kapatılmıştı. Raftaki yerini alan bu kitabı bırakırken okumak için yenisini değil, yazmak için boş bir defteri elime almaya karar verdim. O defterin temiz sayfalarına bugünün tarihini not ederek, bir başkasının bu satırlardı okuduğunda kendisini bulacağını umduğum kendi hikayemi yazmalıydım. Bugüne gelene kadar neler atlattığımı tek tek sayfalara dökmeli ve kimseye değilse bile bunu çocukluğuma, gençliğime ve şimdiki halime armağan etmeliydim.

Artık kendimi ait hissettiğim bir yer vardı, artık ait hissettiğim biri vardı, artık olduğum andan memnundum, artık doğru kişinin yanında olduğuma inanıyordum.

Hayatın bu kadar beklenilmez olmasına şaşırarak ama buna minnet de duyarak, sadece gülümsedim.

SON

Bu zamana kadar desteğinizi esirgemediğiniz için teşekkür ederim, bir başka hikayede görüşmek üzere, hoşçakalın.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6K 155 7
Bir Rıha'nın her karış toprağı,ailesi bir de yıllardır sevdiği kadına ömür olmak için nefes alan, toplumun yıllardır süre gelen töre adı altında huku...
2.9K 591 12
Mezopotamya' nın Nabzında Atan Efsunlu Bir Aşk Hikayesi. Bu hikaye, Wattpad Elçileri Bahar Festivali Yarışması için özel olarak yazılmıştır. Hikaye...
1K 208 6
"Siz," dedi genç kızın üstünü baştan ayağa süzerek. Gördüklerinden pek de memnun olmamış gibiydi. "Hep böyle mi giyinirsiniz?" Nilay şaşkınlıkla gözl...
344K 33.8K 31
Geleceğinde kendisini bekleyen karanlığı, mutsuzluğu kabullenmiş ancak belki de hayatında bir kez olsun yaşadığını hissedebilmek, nefes alabilmek içi...