Friends? - Stray Kids/Hyunmin

By sellyinthebuilding

77.5K 5.9K 3.2K

(texting-instagram-düz yazı) Hyunjin: Selam orospu çocukları ve diğerleri. Minho: adamdaki egoya bak... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
18
17
20
21
19
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
35
36
37
38
39
40
41
42
43.Bölüm
44.Bölüm
Kitap Duyurusu
45. Bölüm
Final
Final- İnstagram
Yeni Kitap

34

1.7K 115 112
By sellyinthebuilding


"Evet hyung. Daha iyiler. Merak etmeyin. Soğukta fazla kalmışlar. Uyuyorlar şuan. Hayır. Şimdi gelmeyin. Bu gece burada kalacağız. Bir şey olursa haber veririm." deyip telefonu kapatan hyunguna ilgiyle baktı Felix.

"Chan hyung mu?" diye sorduğunda başıyla onayladı onu Changbin.

Hyunjinin hemen ardından evden çıktıysa da onu kaybetmişti. Tek başına sitenin her bir köşesini ararken ise Changbinle karşılaşmıştı.

İkisi birlikte bir kaç saat aramaya devam etmiş sonunda ise onları bulmuşlardı.

Şimdi ise endişeyle onlara bakarken önlerine kahve fincanlarını bırakan arkadaşlarının evindelerdi.

"Neler oluyor Changbin? Hyunjin ve Seungmin neden bu haldeler?" diye ilgiyle soran Wooyoung ile derin bir nefes aldı ikili.

"Uzun hikaye Woo. Şuan anlatacak halde değilim. Ve Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim." diyen arkadaşına kaşlarını çattı ev sahibi.

"Saçma sapan konuşma Bin. Ne demek kabul etmek? İstediğiniz kadar burada kalabilirsiniz. Hoongjoong hyung Jongho, Mingi ve Yeo'yu götürdü. Bu gece gelmeyecekler. Hwa hyung bizimle ilgilenmek için kaldı. Yunho ve San da birazdan döner marketten. Bir şeye ihtiyacınız olduğunda çekinmeyin. Biz alt katta olacağız. İyi hissedene kadar inmek zorunda değilsiniz. "diye anlayışla konuşan arkadaşlarına minnetle baktı ikili.

" Teşekkürler hyung. "

" Teşekkürler Woo. Hepinize minnettarız. "

Woo önemli olmadığını belirtircesine bir hareket yaptıktan sonra kendi odalarını verdiği ikiliyi yalnız bırakıp aşağı indi.

"Şimdi ne olacak hyung?" diye sıkıntıyla konuşan küçüğüne döndü Changbin ise.

"Bilmiyorum Lix. Her şey o kadar üst üste geldi ki artık düşünemiyorum."

"Seungmin çok üzgün."

"Minho hyung ve Hyunjin de öyle."

"Bir şey yapamaz mıyız?"

"Buna karışmamız doğru değil Lix. Bu artık ailevi bir konu. Seungmin ve Minho hyung bunu kendileri çözmeli."

Derin bir nefes aldı küçük olan.

"Birini sevmek kötü bir şey mi hyung? Jeongin de, Seungmin de sadece birilerine aşık oldukları için ne hale geldiler. Oysaki sevgileri ne kadar temiz ve saftı."

Bu kez derin bir nefes alan Changbindi. Ardından ise hemen yanında oturan, olayın ana kahramanlarından sonra belki de en fazla dağılmış olan küçüğüne sardı kollarını.

" Birini sevmek kötü bir şey değil Felix. Sadece uzun ve engebeli bir yol. Sevgi önüne çıkan engellerle, zorluklarla güçlenir."

"Seungmin Hyunjini çok seviyor hyung. Bu başından beri zaten zor ve engellerle dolu bir yoldu. Neden daha fazlasına göğüs germek zorunda ki? Minho hyung neden ona bunu yapıyor?"

"Çünkü Minho hyungta onu çok seviyor. Korkuyor Felix. Seungmin, hyungun babasının ölümünden sonra onu hayata bağlayan şeydi. İkisi de çok acı çekti. Belki bu de onları bu denli bağladı . Onlar yaralarını birlikte sardı. Ve hyung onu bu kadar zor toparlamışken tekrar yara almasını istemiyor. Söylediği şeyler çok kötüydü. Fakat onu tanıyorsun. Bunları inanarak söylemedi. "

" Biliyorum. Fakat bu korkunç hyung. Böyle bir sevgi beni korkutuyor. Kardeşim gibi gördüğüm iki insan da duyguları yüzünden acı çekiyor. Bu yanlış mı? Birini sevmek çok mu yanlış bir şey? "diye küçük, masum bir çocuk edasıyla soran küçüğüne burukça gülümsedi Changbin.

" Değil. Sevgiden korkmana gerek yok Lix. Bu konuda düşünmeni istemiyorum. Yaşanan şeyler hepimiz için zor. Şuan olanlar gözünde büyüyor biliyorum. Hala büyüyoruz. Ve bir şeyler değişiyor. Fakat bu biziz Lixie. Başka ailelerde büyümüş 8 aptal kardeş. Aramızdaki bağ böyle şeyleri göğüsleyecek kadar güçlü. Sadece bazen bunu sınayacağımız anlar yaşayacağız. Şuan olduğu gibi. Bunları düşünme ve hadi yat artık. Saat geç oldu. Ben de Hyunjinlere bakıp geleceğim."deyip kendiyle birlikte kaldırdığı bedeni yatağa yolladı ve odadan çıktı Changbin.

Yavaş adımlarla yan odaya ilerledikten sonra sessizce kapıyı açtı ve gördüğü görüntüyle gülümsedi.

Hyunjinin elleri, göğsünde yatan Seungmin in saçlarındayken belli ki yorgunlukla uyuya kalmıştı ikili.

Tekrar yavaş hareketlerle yanlarına ilerledikten sonra üstlerini düzgünce örtüp aynı şekilde çıktı odadan.

Ardından biraz temiz hava almak için balkona ilerledi.

Kafasının içi mahşer yeri gibiydi. Evlerinden biraz uzak bu evin odalarında hepsi birbirinden yorgunca, huzursuz uykularına dalan üç küçüğü, geride bıraktığı dağılmış hyungu ve onlardan bir farkı olmayan diğerleri beyninin her bir köşesini işgal ediyordu.

Yine gerçekten aile olduklarını hissetiği o anlardan birindeydi. Fakat bu seferki diğerleri gibi onu neşelendirmiyordu.

Sıradan bir hayatı vardı Changbinin. Sıradan fakat sıcak bir ailesi. Atışıp durduğu fakat canından çok sevdiği bir ablaya ve onu destekleyen ebeveynlere sahipti.

Küçük yaşta tanıştığı bu insanlar ile ise küçük ailesi genişlemişti. Bundan memnundu Changbin.

Birbirlerine yaslanarak yıllar geçirdiği bu ikinci ailesi onun için vazgeçilmezdi.

Bu uzun zaman boyunca küçük çaplı bir çok tartışma ve anlaşmazlık yaşamışlardı. Sekizi de birbirinden çok farklıydı. Özellikle Minho ve kendisi.

Birinin ak dediğine diğeri kara derdi. Bir diğeri mor, başkası mavi, pembe, yeşil...
Hepsi birbirinden apayrı karakterlere ve renklere sahipti. Fakat bir araya geldiklerinde muazzam bir gökkuşağı oluyorlardı.

Derin bir nefesle geceyi içine çekti Changbin. Gökkuşakları yağmurlu havalardan sonra ortaya çıkardı.

Şuan büyük bir fırtına yaşasalar da sonlarının iyi olacağını biliyordu. Yine de ayrı ayrı hepsi acı çeken ailesi onu kederlendiriyordu.

Kimseye kızgın değildi. Minho yu tanıyordu. Şuan ne kadar pişman olduğunu biliyordu.

Aklına gelen hyunguyla tekrar Chanı aradı. Bir kaç çalışın ardından büyük olanın yorgun sesi duyulmuştu:

"Changbin? Bir şey mi oldu?"

"Hayır hyung. Sizi merak ettim sadece. Az önce yanımda Felix vardı. Rahat konuşamadım. Ne yapıyorsunuz? Minho hyung nasıl?"

"kötü. Onu daha önce görmediğim bir şekilde dağılmış. Az önce zor bela odaya yolladık. Seungminin yanına gelmek için tutturdu."

"Şuan gelmemesi daha iyi. Seungmin zor uyudu."

"Biliyorum. Onlar nasıl?"

"Kötü. Hepimiz öyleyiz."

"Düzelecek Binnie."

"Düzelecek değil mi hyung? Böyle olmayı hiç sevmedim."

"Ben de öyle."

"Minho hyung bir şey dedi mi hiç?"

"Pek değil. Sadece özür dilerim diye sayıkladı kendi kendine. Şuan biraz daha iyi. Uyku ilacı verdik. Jisung yanında."

"Şimdi ne olacak hyung?"

"Bekleyeceğiz Bin. Elimizden başka bir şey gelmez. İkisi de şuan çok üzgün. Tek yapmamız gereken yanlarında olmak."

"Haklısın hyung. Her neyse şimdi kapatıyorum. Felixi yalnız bıraktım."

"Tamam Bin. Küçüklerimiz sana emanet. İyi geceler."

"İyi geceler."

Kurulan son cümlenin ardından sıkıntıyla telefonu kapatan, dizlerinde uzandığı hyunguna baktı Jeongin.

"Nasıllarmış?"

"Aynı. Yorulmuşlar. Uyuyorlarmış."

"Seungmin hyung için çok üzgünüm. Çok fazla. Fakat.. Minho hyungu böyle görmek.. Bilmiyorum hyung.. Bilirsin.. O yanımızda ağlamaz. En kötü anlarda bile gülüp dalga geçer. Ama şimdi onu böyle dağılmış görmek.. Sanki her şey mahvolmuş gibi. Sanki artık hiç bir şey iyi olamayacakmış gibi. Korkuyorum hyung. Bu aileyi kaybetmek istemiyorum. "

   Kederle konuşan küçüğünün saçlarını okşadı Chan.

" Böyle düşünme Jeong. Minho sadece öfkeyle konuştu ve bu iki kardeşi de yaraladı. Fakat onlar kardeş. Aralarında ne geçerse geçsin bu değişmeyecek. Hiç bir kelime birbirlerine duydukları sevgiyi bitirmez. Ve korkma küçüğüm. Sana söz veriyorum her şey iyi olacak. "

     Jeongin sırt üstü yatarak kucağına yattığı hyungunun dizlerinden, sevdiği yüze baktı.

" Her şey değişiyor değil mi hyung? Artık hiç birimiz parkta koşuşturup oyun oynayan o aptal çocuklar değiliz. "

   Güldü büyük olan.

" Biz hala o aptallarız İnnie. Sadece büyüdük. Ve sanırım aptallığımız da bizimle büyüdü."

    Evlerinin salonunda birbirlerinin gözlerinin içine bakan ikili bu günün belki de  ilk  kahkahasını bırakmıştı geceye.

    Saniyeler sonra dinen kahkahaları buruk bir tebessüm bırakmıştı yüzlerinde.

     Dizlerinin üzerine kafasını koymuş, gözlerinin içine bakarken ona çok sevdiği gamzelerini sunan küçüğüne iç çekerek baktı büyük olan.

   Çok güzel bir çocuktu Jeongin. Kısık gözleri, derin gamzeleri ve şekilli yüz hatlarıyla ciddi anlamda bir tilkiyi andırıyordu.

     Uyumlu, ağırbaşlı fakat neşeli, çocuksu kişiliği ise göz dolduruyordu.

Onun yanında olmayı hep sevmişti Chan. En yorgun ve bıkkın anlarında onu dinlendirirdi küçük olan. Ve bunu alışılagelmişin dışında daha kaotik bir şekilde yapardı.

     Sürekli huysuzlanır, dırdır eder ve hyunguyla uğraşırdı. Fakat bu Chan  için en sakin andan daha huzurluydu.

      Bunları yeni fark etmiyordu. En başından beri bildiği şeylerdi bunlar. Küçüğünün ona iyi geldiğini biliyordu.

    Seungmin in dediği gibi zihninde onun için açık bir kapı bırakmıştı farkında bile olmadan. Ve küçüğünün tüm varlığı, benliği o kapıdan içeri süzülüyordu.

     En başında bu konuda tereddüt etmişti.

Bir şeyleri anlıyor kabul ediyordu yavaş yavaş. Ama ya bunlar yanlışsa diye düşünüyordu.

    Dizlerinde uzanan gençten gözünü çekmeden saçlarındaki elini yavaşça yanağına indirdi ve şuan gözükmeyen gamzesinin olduğu yeri yavaşça okşadı.

Büyülenmiş ve şaşkın bir şekilde ona bakan Jeongin ile gülümsedi.

   Onun için bu riski almaya değeceğini düşündü. Bir şekilde herkesin sevgisi tümünü zorluyordu.

    En azından bu sevgi onları incitecekse yaşanmış şeyler için olması gerekiyordu. Yaşanmadan geçmiş şeyler için değil.

"Baksana Jeong, gerçekten büyüyoruz değil mi? Hepimiz. Bazı şeyler değişiyor evet. Bu başta beni ölesiye korkutmuştu. Ama şuan... Belki de bir şeyler gerçekten değişmelidir."

"Ne demek istiyorsun hyung?" diye ilgiyle sorarken başını hyungunun dizilerinden kaldırıp oturur pozisyona geçti Jeongin.

"İlişkilerimiz, aramızdaki bağlar değişiyor. Hatta değişti bile. Ama Minho ve Jisung hariç bu kimse için kolay olmuyor. Hyunjin ve Seungmini düşünüyordum. Birbirlerini severek yıllar harcamışlar. Korkarak. Ve korkuları yüzünden çok hata yapmışlar. Özellikle Hyunjin. Bunu yaşamak istemiyorum. Şüphelerimin beni ele geçirmesini istemiyorum. Ve seni incitmesini. Bunu nasıl yapacağımı henüz bilmiyorum. Fakat.. Bunu seninle öğrenmek istiyorum Jeongin. Şuan tüm arkadaşlarımız üzgünken bunları söylemek bencillik olabilir. Yine de her şeyi düzeltmeye bizden başlasak? "

    Kalbi ağzında atarken ne diyeceğini bilemedi küçük olan.

" Yani... Sen ne demek istiyorsun hyung? Biraz daha açık ol lütfen. Anlamamı kolaylaştır. Böyle süslü laflar kafamı karıştırıyor. Bir şeyler anladım evet ama eğer yanlış anlıyorsam birazdan kalp krizi geçireceğim."

      Küçüğünün heyecanlı konuşmasına kocaman sırıttı Chan ve son günlerde çokça yaptığı gibi ellerini tuttu.

" Peki o zaman küçüğüm. En açık şekilde anlatacağım. Sen Yang Jeongin, bunca zamandır kör bir aptal olan hyungunun hislerini kabul eder misin? Benim sevgilim olur musun?" diye yüzündeki gülümsemeyi silmeden konuşan Chan ın ardından odayı tekrar ölüm sessizliği sardı.

   Fakat bu Chan ın daha çok gülmesini sağladı. Zira bu sessizlikte küçüğünün kalp atışlarını net bir şekilde duyabiliyordu.

" Bu bir rüya.. "diye kendi kendine konuştu Jeongin." evet bu bir rüya ve birazdan Jisung un aptal sesiyle uyanıp küfür edeceğim. Tanrım bunu istemiyorum. "deyip son cümlesinde tavana bakan Jeongin ile kahkaha attı büyük olan.

" Rüya olmadığını sanıyorum. Fakat beni bekletmeye devam edersen bunun bir kabus olduğunu ve birazdan bana tokat atarak uyandıracağını düşünmeye başlıyorum. "

   Şaşkınca baktı tekrar Jeongin karşısındaki adama. Yok yahu! Kesin rüyaydı bu.

"Hyung bir rüya veya şakaysa yemin ederim Minho hyungun bıçaklarıyla kovalarım seni."

"Cevabımı verdikten sonra bana istediğini yapabilirsin küçüğüm." diye hala gülen büyüğüne hayretle baktı Jeongin.

"Soruyor musun be adam?!" dedikten sonra hızla Chan ın kucağına atlayıp oturdukları koltuğa devirdi ikisini de.

    İkilinin kahkahaları tekrar tüm evi doldururken sevdiği adamın başında bekleyen Jisung burukça gülümsedi. En azından birileri mutluydu. Bunu hakediyorlardı.

   Birkaç gün önce aynı duyguları kendi de yaşamıştı. Fakat şuan asırlar olmuş gibi geliyordu.

     Yanında, aldığı uyku ilacı yüzünden ölü gibi yatan bedenin alnına bir öpücük kondurup ayaklandı Jisung.

    Güneş çoktan doğmuştu. Fakat normalin aksine Alfa İni ölüm sessizliği içindeydi. Bu durum üzmüştü onu.

     Yavaşça odadan çıktıktan sonra salonda sarılarak uyuyan ikiliye gülümsedi ve dış kapıya yöneldi.

      Aklı Seungmindeydi ve bununla başa çıkamıyordu. Canlarının yanmasına katlanamadığı iki insan birbirini incitmişti. Ve Jisung asla bir seçim yapamazdı. Yapmazdı.

    Gece boyunca Minho ile ilgilenmişti. Büyük olanın bir kaç saat daha uyanmayacağını bilmenin güvencesi ile ise şimdi de çocukluk arkadaşına gidiyordu.

    Öte yandan diğer tarafta günün ilk ışıklarıyla hareket başlamıştı.

    Felix uyuduğu huzursuz uykudan kalkmış ve hemen yan odadaki arkadaşlarına bakmaya gitmişti.

     Seungmin çift kişilik yatakta tek başına tavanı izlerken aşağıdan gelen seslerle Hyunjin in orada olduğunu tahmin etti.

"Hey Seung.. Gelebilir miyim?" diye sessizce sorduğunda kapının açıldığını dahi fark etmeyen Seungmin kendini zorlayarak gülümsedi.

"Gel Lixie."

    Felix sanki emir almışçasına hızla yatağa ilerledi ve en yakın arkadaşınım yanına uzandı.

   Ne diyeceğini bilmiyordu. 'Nasılsın' diye saçma bir soru sormak istemedi. İyi değildi.

"Ne düşünüyorsun?" dedi bunun yerine.

   "Geçmişi. Çocukluğumuzu. Güzel zamanlardı değil mi?" dediğinde burukça gülümsedi ikisi de.

"Öyleydi. Hatırlıyor musun? Bazen tarih derslerini asar ve lunaparka giderdik. Sen ben, Hyunjin, Jisung, Jeongin.. Her seferinde neye bineceğimiz konusunda kavga ederdik. "

" Ve her seferinde bizi ölüm makinelerine bindiren Jeongin kazanırdı bu kavgayı."

" Jisung haklı. Şeytan tüyü var bu çocukta. Hep onun istediklerini yapardık ve sıra bize gelmeden Chan hyunga yakalanmış olurduk. "

   Bu sefer içten bir şekilde güldü ikili.

" O da bizi bir güzel azarlar ve kulaklarımızdan tutup ders çalışmaya götürürdü. "

" Bu kez de onları almadığımız için Changbin hyung ve Minho hyungtan azar işitirdik. "

" Güzel zamanlardı. Keşke şimdi de üzüldüğümüz tek şey binemediğimiz oyuncaklar olsa. " derken sesi kısılmıştı Seungmin in.

    En yakın arkadaşına kederle bakıp sarıldı Felix ise.

" Acını alabilir miyim Seungmin? Bunu nasıl yapacağımı söylersen yemin ederim hemen yapacağım. "

   Gülümsedi genç. Böyle bir arkadaş verdiği için Tanrıya teşekkür etti içinden.

"Biraz böyle kalalım. Geçecek."

"Geçecek" diye tekrarladı onu Felix.

    İkili birbirine sarılarak sessizliğe gömülürken aşağı katta yankılanan zil sesiyle Hyunjin kapıya ilerledi.

   Onlardan biri geldiğini biliyordu ve kim olursa olsun gelecek olan şeyi kendi göğüslemek istiyordu.

    "Günaydın Hwang adam." diye zorlama bir neşeyle konuştu Jisung ise gözleri kızarmış ve şişmiş arkadaşına bakarken.

    Hyunjin ise gergince arkadaşının omuzu üzerinden ileriye bakıyordu.

"Kimse yok. Yalnız geldim. İçeri girebilir miyim?" dediğinde kenara çekilip yolu açtı Hyunjin.

   "Seungmin nerede?" diye sorduğunda anında pişman oldu. Biraz kaba bir giriş olmuştu.

"Yukarıda. Uyuyor hala." diye baygınca konuşan arkadaşının ise pek umurunda değildi bu tavrı.

"Uyandı. Felix yanında şuan." diye araya giren ise merdivenlerin sonundaki hyunglarıydı.

"Günaydın Ji. Yalnız mısın?" diye devam ettiğinde başıyla onayladı onu küçüğü.

   "Minho hyung nasıl?" diye sormuştu Hyunjin ise hep birlikte salona geçerken.

     Minho'ya çok öfkeliydi. Ona söyledikleri gram umrunda değildi. Buna kızmamış alınmamıştı bile. Minho nun sinirle söylediğini biliyordu.

  Öfkesi Seungmini böyle kırdığı içindi. Fakat dün gece kolları arasındaki çocuğu teskin ederken söylediği şeyler onun da öfkesini yatıştırmıştı.

     Anın etkisiyle söylenen, gerçek duygularını barındırmayan sözler çıkmışı hepsinin ağzından.

"Kötüydü. Uyku ilacı verdi Chan hyung. Ben çıkarken hala uyuyordu."

    Başını salladı Hyunjin.

"Hyunjin.. Sen nasılsın?"

"Bilmiyorum Ji. Seungmin nasılsa öyleyim. Kızgın değilim. Ya da pişman. Sadece her şeyin düzelmesini istiyorum."

    "Hepimiz öyle. Ve düzelecekte. Biliyorsunuz değil mi? Minho hyung.. O isteyerek Seungmini incitmez." derken istem dışı sevgilisini koruma gereği duymuştu.

   Ondan nefret etmelerini istemiyordu.

"Biliyoruz Jisung. Ona öfkeli değilim. Seungmin de değil. Sadece kırgın."

   Başından beri sessiz olan hyungları, küçüklerini rahatlatmak için bir şeyler söylemek istedi. Fakat şuan kelimelerin bir anlamı yoktu. Daha etkili olduğunu düşünerek ikisini de kolları arasına aldı.

      Uzunca bir süre öyle kaldıklarında çalan kapı sesiyle toparlanmışlardı.

Başından beri onlara kişisel alan bırakmak adına mutfakta oyalanan ev sahipleri işlerine devam ederken en büyükleri kapıya ilerledi.

    "Günaydın Seonghwa.. Gelebilir miyiz?" dediklerinde yüzündeki gülümsemeye rağmen tereddütle baktı onlara.

"Gelin. Sorun değil hyung. Sen işine dönebilirsin. "

    Arkasından ne zaman geldiğini bilmediği Hyunjin in sesini duyduğunda ise rahatlayarak geri çekildi ve tekrar mutfağa döndü.

     Jeongin koluna girdiği Minhoyu direkt içeri çekerken arkalarından gelen Chan mahçupça baktı küçüğüne.

" Üzgünüm Hyun. Çok ısrar etti. Tutamadık daha fazla."

"Sorun değil Hyung. Her şeyin sıcağı sıcağına olması daha iyi." dediğinde ikisi de diğerlerinin ardından salona girdi.

     Jeongin tekli koltuklardan birine geçerken Minho Jisung ve Changbin in yanına oturmuş gerginlikle etrafa bakıyordu.

"Yukarıda. Felixle birlikteler." diye konuşan Hyunjinin soğuk sesini duyduğunda ise boş gözlerle ona baktı.

   Şuan hissettiği tek duygu pişmanlıktı ve küçüğünün kızarık gözleri bunu tetikliyordu.

  Hafifçe başını salladı.
Ortama çöken sessizliği bozan ise merdivenden gelen ayak sesleri olmuştu.

    Yüzünü yıkamak için girdiği banyodan çıkan Seungmin kapının çalması   ve ardından duyduğu Chan ın sesiyle derin bir nefes alıp aşağı inmeye başladı.

     Ağabeyinin de aşağıda olduğunu biliyordu. Kaçmak istemiyordu. Canı yanıyordu ve bu acıyı dindirecek olanın ona bunu verenle aynı kişi olduğunu biliyordu.

    Hyunjin in gece boyunca çokça kez tekrarladığı şeye, duyduklarının sadece öfke anında söylenmiş asılsız şeyler olduğuna inanmaya ihtiyacı vardı.

    Salona girmesiyle birlikte tüm gözler ona dönerken onun tek bir odağı vardı. Göz göze geldikleri hyungu.

   İkili birbirine bakarken Hyunjin çoktan ayaklanmış ve sevdiği adama ilerlemişti.

"İyi misin Seungmin?" diye saçma bir soru sorarken endişeyle ona bakıyordu.

   Seungmin hafifçe gülümsedi ve başıyla onayladı. Yalandı. İkisi de biliyordu fakat şuan ne Seungminin doğruyu söyleyecek ne de Hyunjin in bunu duyacak takati vardı.

    Yine de ellerini birleştirip herkesin onları ilgiyle izlediği koltuklara yöneldi ikili.

   Ortamdaki hava gerginliğini korurken tam karşısına, bir iki adım ilerisine oturan kardeşine baktı Minho kederle. Bir kaç saatte çökmüştü sanki. Hoş kendisi de farklı değildi.

    Ağzından öfkeyle çıkan bir kaç kelimenin ikisini de bu kadar yıkması kulağa abartılı gelse de olan buydu. Yaşamayan biri için saçmalıktan ibaretti elbette. Fakat onlar yaşamıştı. Söylediği cümlelerin ağırlığını sadece iki kardeş biliyordu.

    Minho ne diyeceğini, nasıl toparlayacağını bilemez bir şekilde kardeşine bakarken ilk konuşan Seungmin olmuştu:

"Hyung.. Söylediklerin. Gerçekten böyle mi hissedi-.."

"HAYIR!" diye bir anda sesini yükseltip kardeşinin dizleri arasında yere çöktü büyük olan sanki bunu bekliyormuş gibi.

"Hayır Seungmin. Yemin ederim. Sadece öfkeyle çıktı hepsi ağzımdan. Bu bir bahane değil. Biliyorum. Ama bunlar gerçek düşüncelerim değil. Sen benim canımsın Seungmin. Sikik kan bağı ya da onun gibi şeyler önemli değil. Sen benim kardeşimsin. Ve hiç bir zaman aksini düşünmedim. Bir an bile. "derken iki kardeşin de gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı bile.

" Canım yandı hyung. Çok fazla. "derken adeta küçük bir çocuk gibiydi Seungmin.

" Biliyorum güzelim. Benim de öyle. Özür dilerim. Çok özür dilerim. Yemin ederim gerçek değildi. Seni seviyorum Seungmin biliyorsun. Bu annem için ya da bir başka sebeple değil. Sana sırf annem seni evimize getirdi diye kardeşim demedim. Böyle hissettiğim içindi. İyi bir ağabey değilim. Biliyorum. Fakat seni incitmek isteyeceğim son şey bile değil. "

      İki kardeş yabancı sayılan bir evin salonunda sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Söylediklerine, duyduklarına, yaşadıklarına..

    Dakikalar sonra bedenlerine dolanan 6 çift kolla hepsi sıkıca sarıldılar birbirlerine.

Onlar gerçekten bir aileydi. Üzüntüleri, sevinçleri hep ortaktı.
Uzun sayılabilecek bir süre sonra ayrıldıklarında gözlerinden geçmeyen kederle baktı ağabeyi Seungmin'e:

"Özür dilerim Seungmin. Ben kendimi affetmesem de sen beni affeder misin?"

    Gülümsedi Seungmin. Çok kırılmıştı. Fakat karşısındaki adam ağabeyiydi. Güvendiği, sevdiği, onu seven koruyan ilk insan. Gerçek anlamda bir hançeri göğsüne saplasa  bile, ona gider ve ellerindeki kanı temizlemesine yardım ederdi.

   Bazı şeylerin zamana ihtiyacı vardı. Ve Seungminin ağabeyine. Zaman onları iyileştirecekti. Birlikte.

"Sana hiç kızmadım hyung. Kırıldım. Fakat o zaman bile, o kapıdan çıktığım ilk anda seni çoktan affetmiştim."

    Duyduğu şeylerle göğsünde ağrı büyümüştü Minho nun. Ne olursa olsun onu hep seven, her şeyiyle kabul eden küçüğüne söylediği şeylerin ağırlığı, o böyle şefkatle bakarken daha da büyüyordu. Söylediği doğruydu. Seungmin onu affetse bile o kendini affetmeyecekti.

    İki kardeş tekrar sarılırken geriye kalan dostları onları yüzlerindeki gülümsemelerle izliyordu.

    Her şey düzelecek demişlerdi. Düzeliyordu. Ve biraz zamanla tüm yaralar iyileşecekti.

     Bir süre hep birlikte oturup kesik kesik sohbetler ederken Minho henüz her şeyi düzeltmediğinin farkındalığıyla karşısında oturan küçüğüne baktı.

"Hyunjin. Biraz konuşalım mı?"

     Ortama aniden düşen bu cümleyle herkes Minho ve Hyunjine baktı. Küçük olan başıyla onayladığında elinin üstüne hızla kapandı bir el:

"Hyung.." diye gerginlikle konuşan Seungmin tekrar her şeyin karışmasını istemiyordu.

   "Sadece konuşacağız Seungmin. Merak etme." diye onu teskin edercesine konuşup gülümseyen sevdiği adama baktı bu kez.

      Minho kardeşinin tereddütünü gördüğünde kendine küfür etti. Bu denli korkmasını sağlayacak kadar kötü bir adam mıydı?

"Seungmin.. Hadi Felix ve Jeongini de al Hwalara yardım edin. Geldiğimizden beri uğraşıyorlar." diye araya girmiş ve alttan bir imayla burda kalıp her şeyi kontrol edeceğini belirtmişti Chan.

    Seungmin derin bir nefes aldıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte ayaklandı.

    Giden kardeşinin ardından bir diğer kardeşine döndü Minho ise:

"Öncellikle dün ettiğim iğrenç laflar için özür dilerim. Nasıl Seungmine söylediklerimi öfkeyle söylediysem sana söylediklerim de öyleydi. Seni, Felix i ya da Jeongini Seungmin den ayırmıyorum. Bunu biliyorsun değil mi? Seni incitmek istemedim Hyunjin."

   Gülümsedi küçük olan. Samimiydi.

" Biliyorum hyung. Sana kırılmadım. Sadece öfkelendim. Ama bu bana söylediklerin için değildi. "

   Derin bir nefes aldı Minho.

" Hyunjin.. Sana ettiğim hakaretleri gerçekten içimden geçirmedim. Fakat geriye kalan her şey kendi düşüncelerimdi. Seni incittim çünkü Seungminin incinmesinden korktum. O fazla hassas. Ve sevdiği insanlara çok bağlı. Onu korumaya çalışıyordum. Elime yüzüme bulaştırdım. Farkındayım. Yine de.. Sana nasıl güveneceğim Hyunjin? Seungmini sana nasıl emanet edebilirim? Daha yanımıza sevgilim diye bir kızı getireli ne kadar zaman oldu ki? Uzun zamandır kardeşimi sevdiğini söyledin. Buna rağmen sürekli başka birileri vardı hayatında. Bunun bir heves olmadığını nerden bileceğim? Ben-.. "

" Hyung " diye lafını kesti küçük olan. Tüm bunları biliyordu.

" Bak.. Sana kendimi savunamam. Bir çok rezil şey yaptım. Bana güvenmemeni anlıyorum. Haklısın da. Ama Seungmini seviyorum. Bunu sana kanıtlayamam. Yaptığım hataları aklayamam da. Sadece.. Bu çok uzun ve karışık bir hikaye. Anlatamam. Anlatsam da anlayamazsın. Sana bana güven de diyemem. Ama sadece izin ver bana, hem senin hem de Seungminin güvenini kazanmam için. Ciddiyetsiz, sorumsuz ve çocuk gibi olduğumu biliyorum. Fakat tüm bunlara rağmen Seungmini tahmin edemeyeceğin kadar fazla seviyorum. Yetişkin, olgun bir adam gibi değil 13 yaşındaki bir çocuk gibi seviyorum onu. Beklentisiz, masum ve istikrarlı. "

   Sessizce oturan ve başından beri ikiliyi izleyen üç çift göz şaşkınca bakıyordu küçük olana. Bu cümleleri ondan duymak beklenilen bir şey değildi.

" Hyunjin.. Bilmiyorum. Mantıklı gelmiyor bunlar. Yıllardır birlikteyiz. Birlikte büyüdük. Ve sen şimdi çıkıp diyorsun ki onu seviyorum. Bunca zaman nasıl anlayamamış olabiliriz bunu? Sen ve Seungmin.... Hyunjin sen onunla hiç ilgilenmedin bile. En sevdiği yemeği biliyor musun mesela? En sevdiği rengi, en çok neyden korktuğunu, hangi şarkıyı sevdiğini? "

    Sıkıntıyla nefes verdi Hyunjin. Yine mi aynı şeyler?

" Neden hepiniz bunu söylüyorsunuz? Evet en sevdiği rengi bilmiyorum. Ama her gökkuşağı gördüğünde yüzünde oluşan o kocaman gülümsemeyi biliyorum. Neyin onu korkuttuğunu bilmiyorum. Ama korktuğunda derin nefesler aldığını, bir kaç saniye gözlerini kapatıp her şeyin geçmesini beklediğini biliyorum. Karanlıkta uyuyamadığını, muzlu sütü çok sevdiğini, radyoda sevdiği şarkılar çıkınca nasıl heyecanlandığını, hala peluş hayvanları sevdiğini, izlediği dizilere kendini çok kaptırıp etkisinden çıkmadığını biliyorum.
    Evet dediğiniz şeyleri bilmiyorum. Çünkü sevgimi hiç bir zaman bunlarla ölçme gereği duymadım. Sevdiğimiz renkler, favori yiyeceklerimiz, dinlediğimiz şarkılar değişir hyung. Ben Seungmini o olduğu için seviyorum. Sevdiğini söylediği ya da sandığı şeyler için değil. "

     Son 2 günde hayatının tüm ciddi konuşmalarını yapan gence şokla bakıyordu arkadaşları.

    Hwang Hyunjin göründüğünden daha derin ve duygusal bir adamdı.

    Ve daha konuşmasının yarısındayken bile sevgisinin büyüklüğü anlaşılıyordu.

En azından böyle düşündü Minho. Küçük olan, söyledikleri ve gözlerinde parlayan sevgisiyle güvenini kazanmıştı bile.

Ama o Minhoydu. Ve yapması gerekeni yapmalıydı.

"Drama queenliğin beni etkilemedi. Kardeşimi üzersen sülaleni üzerim Hwang." deyip burun kıvırdığında günün ilk kahkası çoktan havaya karışmıştı.

     Tüm kaos ve kırgınlıklar yerini sokak çocuklarının alışılagelmiş gürültüsüne bırakmaya başladığında mutfakta gizlice onları dinleyen en küçükler dahil hepsinin yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.

     Ne demişti hyungları? "Her şey düzelecek."

Ve o asla yanılmazdı.

**********************************

Tekrar heyyo millet fmdkdö

Bu bölümü 3.kez yazışım
Wattpad nedensiz bir şekilde silip durdu. O yüzden biraz abes olabilir kusura bakmayın.

Kaosu fazla uzatmadım. Çünkü yazamıyorum mfjfksmd

Neyse dediğim gibi stoğum bitti. Bölümler ne sıklıkla gelir bilmiyorum ama araları çok uzatmamaya çalışacağım.. 💕



    

    

  

  

















Continue Reading

You'll Also Like

5.7K 734 19
Evolouvia... Bir birinden farklı, büyüleyici ve bir o kadar bağımsız varlıkların hepsinin birleştiği yerde onlara yuva olan diyar... Evolouvia! Olağa...
11.1K 1K 13
jaemin çok çabuk sıkılan ve istediğini elde etmek için her şeyi yapabilecek biriydi, renjun ise jaemin'e güvenmişti.
346K 43.3K 41
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️
2.2K 323 11
"chigiri kendini sevmiyor, kunigami ise sadece sevdiği kişinin kendisini sevmesini istiyor." kunigiri, minific.