Kapı Komşum

By okyanus0624

452K 20.5K 2.6K

Ey kanadı kırık gül yaprağı. Hem umudum ol , hem de acım. Sonsuz dokunuşlarda ruhumu buladığım. Ansızın çıkıp... More

Tanıtım《☆☆☆》1
Tanıtım 《☆☆☆》 2
Tanıtım《☆☆☆》3
1.Bölüm《☆☆☆》 Yeni Komşu
2. Bölüm《☆☆☆》 Şüphe
3. Bölüm 《☆☆☆》Hey Seni Yerler
4. Bölüm 《☆☆☆》 Eyvah Basıldık
5. Bölüm 《☆☆☆》 Bana Abi Dedi!
6. Bölüm 《☆☆☆》Bana Öyle Bakma !
7. Bölüm 《☆☆☆》Küçük Oyunbaz
8. Bölüm 《☆☆☆》Organize İşler
9. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk Kapıyı Çalınca
10. Bölüm 《☆☆☆》 Arkadaş
DUYURU
11. Bölüm 《☆☆☆》İlk Adım
12. Bölüm 《☆☆☆》 Tuzlu Kahve
13. Bölüm 《☆☆☆》 Alışveriş!
14. Bölüm 《☆☆☆》Nişan
15. Bölüm 《☆☆☆》Ruh Bağı
16. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk-ı Diyar
17. Bölüm 《☆☆☆》Yeni Bir Hayat
18. Bölüm 《☆☆☆》 İhanet
19. Bölüm 《☆☆☆》 Yaralı Kalbim
20. Bölüm 《☆☆☆》 Yangın Yeri
21. Bölüm 《☆☆☆》 Saman Alevi
22. Bölüm 《☆☆☆》 Öfke
23. Bölüm 《☆☆☆》 Senden Vazgeçmem!
24. Bölüm 《☆☆☆》 Gazap Ateşi
25. Bölüm 《☆☆☆》Aşkın Ateşi
26. Bölüm 《☆☆☆》Yorma
27. Bölüm 《☆☆☆》Bir Sebebi Var!
28. Bölüm 《☆☆☆》Bi Küçük Nikah Meselesi!
29. Bölüm《☆☆☆》Güzel Kadın
30. Bölüm 《☆☆☆》Karavan
31. Bölüm 《☆☆☆》Oğlan Bizim Kız Bizim
DUYURU
33. Bölüm 《☆☆☆》 Bazen Pes Etmek Gerekir

32. Bölüm 《☆☆☆》Kötü Zamanlar

1.7K 96 18
By okyanus0624

Gül, Nesrin ve ben boncuk gibi yan yan dizilmiş Alev Ablaların salonunda üçlü kanepede oturuyorduk. Dün akşam onun vurulduğunu geç saatte söylemişti bizimkiler bize ve sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Dört dörtlük bir mahallede oturmuyorduk, bunu kabul ediyordum ama bugüne kadar da hiç sokak ortasında silahlar rastgele atılmamıştı.

Her ne kadar Tekin ve Alev Abla da dahil çevremde olan sevdiklerim bana bunun bir kaza olduğunu söylese de ben buna inanmıyordum. Çünkü akşam kocam bana bir kaza dediğinde bile gözlerinin derinliklerinde benden sakladığı bir şeyler olduğunu fark etmiştim. Tekin'i artık öyle iyi tanıyordum ki ne zaman beni korumaya çalışsa, olan olayları hafife almış gibi görünüp beni sakinleştirmek için seksi kullanıyordu. Dün gece de aynısı olmuştu.

Nişanda herkes Alev Abla'nın durumunu öğrenmiş ve bir süreli panik yaşamıştı ama sonradan yarasının ölümcül olmadığını öğrendiğimizde mahalledeki herkes derin bir nefes almıştı. Ben hastaneye gitmek istesem de bizim erkekler arayıp eve geldiğini öğrendikten sonra dinlenmesi için zaman tanımıştı tüm mahalleli. Tekin ile eve geldiğimizde ben ona neler olduğunu sorsam da dikkatimi dağıtıp beni bu durumdan uzaklaştırmak için de bedeni ile beni baştan çıkarmayı başarmıştı. Bütün gece tenime dokunup bunun bir tesadüf olduğunu, kafamda bir şeyler kurmamamı ve unutmamı söylemişti ama her temasında derin bir gerginliği, bedenimin her zerresine kadar hissetmiştim.

Tekin benden bir şeyler saklıyordu...

Olaylar onun anlattığı kadar basit olamazdı. Önce mahallenin küçük çocuklarının esrar ile yakalanması, sonra da bu çatışma. Artık huzur diye bildiğim mahallem tuhaf bir şekilde son zamanlarda olayların merkezi haline gelmeye başlamıştı. İçimden  bir ses bu iki olayın sadece başlangıç olduğunu söylüyordu bana.

"Bakmayın bana öyle hortlak görmüş gibi. Ne abarttınız ya. Sadece küçük bir sıyrık." Sanırım benim tuhaf bakışlarımın aynısı diğer kızlarda da mevcuttu ki Alev Abla en sonunda dayanamayıp parlamıştı. Üzerindeki kısa kollu tişörtün hemen altındaki beyaz sargı temiz görünse de orada bir kurşun yarası olduğunu biliyordum. Bu bile şiddetle içimin titremesine sebep oldu. Çünkü bu zamana kadar ilk kez böyle bir durum yaşıyordum yakın çevremde.

Yenidoğan'da çok aile kavgası, arkadaş kavgasına şahit olmuştum ama sokak ortasında böylesine büyük bir silahlı çatışma ilk kez yaşanıyordu mahallemizde. Güya mahalleye yeni dadanan Ateş denen adamın sebep olduğu bir durumdan bahsediyordu mahallenin dedikoducu güruhu ama nedense bu kadar basit gelmiyordu olay bana. Çünkü Ateş denen o adamı buraya Çetin Abi getirmişti ve o asla kendi mahallesinde böylesine tehlikeli bir adam barındırmazdı. Çetin Abi bu sokakların mihenk taşlarından biri gibiydi. Çoğu kişi ondan çekiniyor gibi görünse de aslında hepimiz severdik onu. Her ne kadar mahallenin dedikoducuları ona mafya kisbesini yapıştırmış olsa da bir gece kulübünde güvenlik müdürü olduğu içindi bu dedikoduların sebebi. Sanki gece kulübünde çalışınca illa kötü olman gerekiyordu. Toplumdaki bu tuhaf önyargı beni delirtiyordu ama bir anda da söküp atılamıyordu işte bu yapışmış kara zihniyet.

"Hoş geldiniz kızlar." Daldığım derin düşüncelerden beni çıkaran Alev Abla'nın babasının sesi oldu. Koyu kahvelerini üzerimize dikmiş bakarken aslında gayet hoşgörülü görünüyordu ama bakışları ve duruşu öylesine sertti ki bu adamı ne zaman görsem korkuyordum. Tuhaf bir duyguydu benim ki biliyorum. Sonuçta adamın bize en ufak bir kötü sözü ya da tavrı yoktu. Sanırım duruşundaki tavırdı bu şekilde hissetmeme sebep. Kızlar koro halinde 'Hoş bulduk' derken ben sadece çekinikce başımı sallamakla yetindim.

"Bu arada ikinize de hayırlı olsun kızlar . Kusura Bakmayın gelemedik." Önce sert bakışları beni buldu "Senin düğünün aniden olunca haberimiz sonradan oldu." dedi. Sonra başını hafifçe yanıma çevirip bu defa Nesrin'e hitaben konuştu. "Senin nişana da bu durumdan dolayı gelemedik kızım. Kısmetse düğününe artık."

"Estağfurullah Mehmet Amca. Ne kusuru. Alev Abla iyi ya o bize yeter." Nesrin gayet kibar bir şekilde Mehmet Amcayı cevaplarken ben de onu onaylarcasına başımı salladım.

Mehmet Amcanın bakışları bu defa kendi kızının üzerinde dolaştı. Pür dikkat baba ve kızı izlerken kızına bakışlarında tuhaf bir duygu gördüm. Sanki kızgın gibiydi Alev Abla'ya. İnsan neden bu durumda kendi evladına kızgın olurdu ki? Sonra bunun benim kuruntum olduğunu düşündüm. Son günlerde tuhaf bir ruh haline bürünmüştüm. Her şeyden şüphelenir olmuştum.

Neler oluyordu bana böyle?

O sırada mutfaktan Alev Abla'nın kız kardeşi Afra çıktı. Elinde bir tepside çay ve atıştırmalık ile. Ben ve kızlar yerimizden hareketlenince o gayet umarsız bir ses tonu ile bizi engelledi.

"Hiç gerek yok. Ben hallederim." Sesi sert, duruşu gergindi. Bu aileyi uzun zamandır tanıyordum ama ilk kez bu evde bu kadar gerildiğimi hissettim. Ortamda resmen elle tutulur bir gerginlik vardı. Sanırım kızlar da bu durumu fark ettiler ki huzursuz bakışlarını bana çevirdiler. Gözlerimizle anlaştık resmen. Bir bardak çayı acele ile içip izin isteyerek kalktık.

"Toparlanır toparlanmaz evine geleceğim güzelim. Kusura bakma ne olur. Ben sana gelmeyi düşünürken sen geldin bana." Alev Abla yorgun gözlerini bana dikmiş öyle içten konuşuyordu ki az önce ailesi ile ilgili kötü düşüncelerimden utandım. Çok seviyordum onu. Okuldayken derslerime yardım etmiş. Okumam için resmen beni her defasında yüreklendirmişti. Pes ettiğim anlarda bile beni öyle bir silkelemişti ki sözleri ile. Onun sayesinde azmetmiştim. "Sınavların başladı mı?" Açık öğretim okuduğumu biliyordu ve kendi de hukuk fakültesinde okuduğu için biliyordu sınav dönemlerini. Bir hafta sonra başlıyordu finallerim ve ben hâlâ kendimi çalışmış olsam da yetersiz hissediyordum. Bana yeniden sınavları hatırlatınca istemsizce inledim. "Sana güveniyorum Zeliş. Ne olursa olsun bitireceğine güveniyorum o okulu. Hepinize güveniyorum. Ne yaşarsanız yaşayın sakın vazgeçmeyin kızlar. Bir kadının üç beş altın bilezik değildir çeyizi." O bize sakin bir ton ile cesaret verirken, yanımda sessizce ağzının içinden tuhaf sesler çıkaran Afra'yı fark ettim. Alev Abla ise onu umursamadan devam etti. Parmağını kafasına yerleştirip "Asıl bir kadının çeyizi burasıdır kızlar, sakın unutmayın."

Teker teker onunla vedalaşıp ayrıldık evden. Temiz havayı resmen ciğerlerime çektim. Az önce yaşadıklarım beni resmen serseme çevirmişti.

"O neydi öyle ya?" Gül elleri kot pantolonun ceplerinde bizden birkaç adım öne geçip geri geri yürüyerek yüzünü bize çevirmişti." Ben mi çok evhamlıyım yoksa o evin dört bir yanı negatif bir atmosfer ile mi çevriliydi?" O da hissetmişti. Demek ki kuruntu değildi hissettiklerim. Bakışlarım Nesrin'i bulduğunda onun da gözlerinde aynı ifade vardı.

"Belki de bu olay sarsmıştır insanları. Kolay bir şey yaşamadılar sonuçta." Vereceğim en mantıklı cevabı verdim kızlara. Başka ne olabilirdi ki? Sonuçta komşumuz olan bu aile ile yıllarca ara ara görüşmüştük. Biz küçükken Afra ile oynardık ama zamanla okuduğumuz okulların değişmesi ve onların bir sokak arka tarafa taşınması ile mesafe girmişti aramıza. Alev Abla da her defasında beni kendi kardeşi gibi görmüş Afra'dan ayırmamıştı. Nesrin ve Gül kadar samimi değildik ama aynı mahallenin çocuklarıydık.

Yavaş yavaş ufak tefek konuşmalarımızın arasında evin önüne geldiğimizi anlamadık bile. Annemler kapının önünde Nesrin'in annesi ile konuşuyordu. Gül'ün annesi de kendi kapılarının önünde durmuş uzaktan sohbetlerine ara ara katılıyordu. Sıcaklar iyiden iyiye kendini göstermeye başladığı için çoğu kişi kendini dışarıya atmıştı. Küçük bir çocuk gibi gidip annemin kollarına sokuldum. Evli barklı kadındım ama hâlâ annemin sıcaklığına ihtiyacım vardı. Kaç yaşına gelirsem geleyim onun küçük kızı gibi hissediyordum kendimi.

"Geldiniz mi kuzum? Nasıl Alev?" Kollarımı onun tombul bedenine sarıp yanağını öptüm.

"İyi annem. İşte siz nasıl gördüyseniz aynı." Onlar bizden önce gittiği için pek zaman geçmemişti ama işte alışkanlık gereği sormuştu yine de.

"Kız Zeliş koca kadın oldun hâlâ çıkamıyorsun ananın koynundan." Gül'ün annesi Emine Teyze benimle dalga geçerken daha da sıkı sardım kollarımı anneme. Başımı göğsüne koyup sonra cevapladım arkadaşımın annesini.

"Ben hep onun küçük kızıyım değil mi annem?" Annem yumuşak elleri ile saçımı okşayıp öptü. Bu binevi evet demekti. Hepsi bizim bu yoğun anne kız aşkımıza gülerken başımı kaldırıp toparlandım.

"Ay ben gideyim de yemek yapayım. Tekin gelir şimdi. Evraklarını hazırlamaya gitmişti." Kızlar anneleri ile birlikte teker teker vedalaşıp gittiler evlerine. Bende üzerimdeki ince uzun hırkaya daha da sarıldım. Hava sıcaktı ama yine de içim ürperiyordu. İnşallah üşütmemişimdir.

"Gelin bizde yeyin kızım ben hazırladım yemekleri." Her ne kadar mantıklı bir davet olsa da kendi evime alışmam gerekiyordu. Annem hemen yanımda olsa da artık sorumluluklarım sadece kendime olandan farklıydı.

"Sağol annem ben gidip şimdi bir şeyler hazırlarım. Doğru düzgün evde kalamadık zaten, alışmam iyi olur." Benim bu sözlerime anlayışla gülümsedi annem. Başka zaman olsa zorlayacağını biliyordum çünkü annem yedirmeyi içirmeyi çok seven bir kadındı. Mutfakta uğraşmayı çok severdi. Morali bozuk olsa mutfağa girer kafasını dağıtırdı. Misafiri de çok severdi. Ev biraz boş kalsa canı sıkılırdı.

Ben ise yalnızlıktan hoşlanırdım. Misafir sevmediğimden değil tabi ki. Bazen insana yalnızlık da gerekliydi ve tek başıma oturup sakin kafa ile kitap okumaya bayılırdım. Hele hele yağmurlu, soğuk havalarda pencere önünde oturup çayımı yudumlayarak kitap okumak benim için bir tutkuydu.

"Selam kızlar. Nasılsınız?" Arkamda duyduğum ses ile irkilip yerimde sıçradım. Tekin hafifçe gülümseyerek yanımıza yaklaştı. Öylesine dalmıştım ki düşüncelerime, boş bulundum.

"Hoş geldin oğlum. İyiyiz. Sen nasılsın? Hallettin mi evrak işlerini." Gittiği iş görüşmesinden olumlu cevap almıştı ve yeniden sabah gidip görüşmüş onlar da işe girmek için bazı evraklar istemişlerdi. Telefonda arayıp öğrenmiştim bütün bunları, sevinçle anneme de hemen haber vermiştim. Çünkü Tekin ciddi anlamda bu durumdan oldukça rahatsızdı. İşsiz kalmak onun gerilmesine sebep oluyordu ve bu ister istemez bana da yansıyordu.

"Hallettim anne. Yarın sabah giderken kendim ile götürüp teslim edeceğim. Hayırlısı ile başlayacağım yarın." Sesi oldukça iyi geliyordu ama bakışları beni bulduğunda ifadesinin altındaki o huzursuzluğu algıladım. Dünden bu yana kocamda çözemediğim bir huzursuzluk vardı. Annemin yanında soramayacağımı bildiğim için onunla vedalaşıp eve doğru yürüdük. Yan yana olsak da tuhaf bir mesafe vardı sanki aramızda. Bahçeye açılan demir kapıyı araladığımda Rex hızla gelip ayaklarımızın dibinde bize sürtünmeye başladı. Başlarda bu köpekten nasıl korktuğum aklıma geldi. Sonuçta beni ısırmış ve bu sayede Tekin ile yakınlaşmama sebep olmuştu. Anılarım ile hafifçe eğilip başını okşadım ve öptüm. Gitmeden mamasını vermiştim ama birazdan yine bir şeyler vermeyi aklıma not ettim.

"Sen anneyi mi özledin oğlum? Daha yeni ayrıldık ama." Ben onunla konuşurken onun yerine doğal olarak kocam cevap verdi soruma.

"Sizin bu aranızdaki aşkı kıskanıyorum ama. Kendimi dışlanmış gibi hissediyorum." Tekin ciddi bir ifade ile tepemde durmuş bakışlarını bana dikmişti. Çocuk gibiydi adam. İnsan köpekten de kıskanmazdı ama ya.

"Çocuk olunca ne yapacaksın merak ediyorum. Rex'i bu kadar kıskanıyorsan." Yavaşça ayağa kalkıp karşısında durdum. Aramızda biraz mesafe vardı ve bu benim koyduğum bir mesafeydi. Tekin ise farkında bile değildi benim kendi kendimi yeyip bitirmemin. Hafifçe gülümseyip beni kollarının arasına aldı. Güçlü kolları bedenimi bir koza gibi sardığında tüm endişelerim bir anda yok olup gitti. Resmen pisikolojim bozuktu benim ya. Adamın en ufak bir yanlış hareketi yokken kendi kendime günahını alıyordum. Neden bu kadar güvensizdim anlayamıyordum.

"Nasılsa ona daha çok var. O zamana kadar kendimi kontrol etmeyi öğrenirim fındıkkurdum." Dudakları önce yanağıma içimi titreten bir öpücük bıraktı sonra dudaklarıma doğru ilerledi güçlü öpüşleri. Allah'ım adam resmen ayaklı seks makinesi gibiydi. Nereme basıp beni tahrik edeceğini öyle iyi biliyordu ki. Ellerimi onun bedenininde gezdirip ben de öpüşmemizin derinleşmesine destek oldum. Ne kadar sevişirsek sevişelim doyamıyordum adama.

Ellerimi saçlarına daldırıp ağzının içine doğru inlediğimde yer ve zaman kavramını çoktan kaybetmiştim. Sadece ben ve Tekin vardı sanki dünyada. Beni kollarına alıp hiç ağırlığım yokmuş gibi öpmeye devam ederek içeriye taşıdı. Allah'tan evin duvarları yüksekti de bu bize mahrem sağlıyordu. Komşulara rezil olmak da vardı işin içinde. Bir de en yakın komşumuzun annemler olduğunu düşünürsek. Tam bir rezillik.

Evin içine girip beni ittirerek yatak odasına resmen sürükledi. Ellerindekini bile hiç bakmadan yere atmıştı... Söz konusu birlikte olmak olduğunda kocam da benim kadar kendini kapatıyordu dış dünyaya.

Bedenimi yatak ile buruşturup kendi de üzerime çıktığında resmen bedenim alev aldı. O, kollarından destek alarak üzerimde öpmeye devam ederken ben sürekli bedenini kendime doğru çekiştiriyordum.

"Uslu dur küçüğüm. Bir yerini inciteceğim." Gözüm öyle dönmüştü ki adamın dengesini bozduğumun farkında bile değildim.

"Acele et Tekin. Sabredemiyorum." Benim bu sabırsız halim keyifle gülmesine sebep oldu. O gülerken ben somurtuyordum. Ne vardı bunda bu kadar gülecek?

"Bu halin beni delirtiyor güzelim. Beni bu kadar arzulaman, sabırsızlığın... Tenine dokunmadan bu bakışların bile tahrik olmama sebep oluyor." Kendimi ona bastırdım ve sözlerinin ne kadar doğru olduğunu fark ettim. Sadece öpüşmemiz bile kocamın sertleşmesine yetiyordu.

"O zaman bekletme beni." Benim sözlerime tepkisi alnıma koyduğu küçük bir öpücük ve boynuma doğru yol alan dudakları oldu. "Seni hazırlamadan olmaz. Canını yakmak istemiyorum. Çok darsın ve hazır olmazsan bu senin için zevkten çok işkence olur." Ben huysuzca bedenimi oraya buraya savururken o, beni delirten yavaş hareketlerine devam etti. Allah'ım resmen boğmak istiyordum adamı. Şeytan diyor; Çık üzerine, yırt gömleğini... Bile bile bana işkence ediyordu. Gerçi böyle işkenceye ömür boyu razıydım ama bugün sanki içime şeytan kaçmıştı. Sabırsız ve huysuzdum.

Dakikalarca dolandı ateş gibi dudakları bedenimde. Ne ara elbiselerimizi üzerimizden çıkardı anlamadım bile. Bana dokunduğu anda kendimi kaybediyordum. Elleri tenimi cayır cayır yakarken inlemelerim resmen evin duvarlarına çarpıyordu adeta. Kendi sesim kulağıma öyle farklı geliyordu ki. Sanki erotik bir filmden fırlamış gibiydi yankısı.

"Tekin yeter artık. Dayanamıyorum daha fazla." Parmakları kadınlığımın çevresinde tehditkar bir şekilde dolanırken bedenimi bir yay gibi gerip yatakta yükseldim. Ben başımı sağa sola sallarken bu defa parmaklarını içime itti ve ilkel bir hırıltı koptu genzinden. Onun bu vahşi tonu benim çığlığıma karıştı. Gözlerimi açamıyordum bile. Başımı hafifçe arkaya doğru atıp anın zevkine bıraktım kendimi. Tekin içimde parmaklarını hareket ettirirken ben de onun çıplak kollarını tırmalıyordum resmen. Bir defasında bunun onu tahrik ettiğini söylemişti bana. Son kozum bu kalmıştı. Onu harekete geçirip belki bana sahip olmasına sebep olabilirdim.

"Ne yapmaya çalıştığının farkındayım küçüğüm." Dudaklarıma doğru fısıldadığında verdiğim tek karşılık inlemek oldu. O ise hiç acelesi yokmuş gibi beni delirtmeye devam ediyordu. Bir süre sonra içimde kaynayıp gelen tanıdık duygu ile sona geldiğimi anladım. Kocamın koluna sımsıkı tutunup gelen şoku onun bedeninden destek alarak karşıladım. Öyle bir çığlık attım ki sesim resmen kulak zarımı deldi sanki. "İşte böyle güzelim. Senin bu halini görmek için cehenneme bile giderim." Onun da sesi arzudan kısılmıştı. Fısıltıyla söylediği sözler hırıltılı çıkıyordu.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama sanırım çok fazla değildi çünkü Tekin hiç durmadan tenimi okşayarak beni yeniden hazırladı. Ben ne ara bu kadar azgın olmuştum bilmiyorum ama kocam bedenimi ve arzularımı benden çok daha önce çözmüştü. Bu defa beni hiç bekletmeden üzerime çıkıp kendini içime ittiğinde resmen dudaklarımdan küçük bir hıçkırık kaçtı... Arzu öyle yoğundu ki kendimi tutamamıştım. O hareketsiz kalınca bunu yanlış değerlendirdigini anladım. Canımı yaktığını sanmıştı. Oysa yaşadığımız şey öylesine yoğundu ki en ufak bir acı bile hissetmemiştim. Hissettiğim tek şey derin bir arzuydu.

"Canını mı yaktım?"

"Hayır." Sesim resmen isyan edercesine çıkmıştı çünkü durması bedenimin sızlamasına sebep oldu. "Lütfen devam et aşkım. Sakın durma." Gözlerimi açıp onun koyu grilerine baktığımda tereddütlerini gördüm. Durmasın diye yalan söylediğimi sanıyordu ama değildi. "Yemin ederim canım yanmadı. Bu çok-" Her şey öylesine yoğundu ki konuşamadım. Zaten o da konuşmamı beklemeden hareketlerine devam etti. İçimde önce yavaşça gidip geldi. Sanki ben kırılacak bir eşyaymışım da beni kırmaktan korkar gibi. Sonra hareketleri daha hoyrat bir hal aldı. Bedenlerimizi öyle güzel yönlendiriyordu ki onun kollarında acemi bir eş olarak kalamıyordum. Ellerini kollarından destek alarak iki yanımda sabitleyip, koyulaşan göz bebeklerindeki arzu ile bakışlarını benim bakışlarıma kenetledi. Onun da sona geldiği belliydi ama ben kendimi bırakmadan onun bunu yapmayacağını biliyordum. Kocam yatakta asla bencil bir adam değildi. Her şey ikimiz içindi.

"Bırak kendini küçüğüm. Benim için gel." Bu sözleri resmen tetikleyicim oldu. Gözlerim kaydı ve başımı arkaya atıp ikinci kez boşaldım. Tekin de inleyerek arkamdan geldiğinde resmen oda etrafımda dönüyordu.

Her defasında kendimi bundan daha iyisi olamaz diye kandırıyordum ama sevişmelerimiz giderek çok daha ateşli bir hal alıyordu. Ona doymamın imkansız olduğunu çok önce anlamıştım zaten ama her defasında cinsel birlikteliklerimiz bir sonrakinde çok daha tutkulu oluyordu.

Nefesim yavaş yavaş normal düzeye gelirken yanımdan yavaşça kalkan adama çevirdim uysal bakışlarımı. Gün içinde yaşadığım tüm o korkular ve huzursuzluk son bir saatte uçup gitmişti resmen. İşte tam olarak kastettiğim buydu. Tekin en kötü anlarımda ve içimdeki karmaşa anından beni birkaç saniyede çekip çıkarmayı başarıyordu. O odanın içinde dolanırken elimi başımın altına koyup sağıma dönerek baktım kocamın çıplak bedenine. Resmen erkek dergilerinin kapağından fırlamış mankenler gibiydi. Şanslı bir kaltaktım ne yalan söyleyeyim. Benim gibi bir kızın böyle bir kocaya sahip olması sadece romantik aşk romanlarında olan bir durumdu ama ben gerçekten sahiptim bu yunan tanrısı adama.

"Görsel şölen hoşunuza gitti mi küçük hanım?" Bana bakmadan ne yaptığımı nasıl anlıyordu?

"Hayatımın en güzel şöleni." Benim kıkırdamam onun sert çehresini bana çevirip bakmasına sebep oldu. Normalde insanlara bakarken oluşturduğu ifade bana baktığında bambaşka bir hal alıyordu. Erkeksi çehresi merhametli bir gülümseme ile yumuşadı. Yine benimle uğraşıyordu. Onun bu oyuncu halleri inanılmaz keyif veriyordu bana.

"Sen üzerini değiştirirken ben de bir duş alıp yiyecek bir şeyler hazırlayayım." Yataktan inleyerek kalktım çünkü gerçekten yorgundum. Sabahtan beri oraya buraya koşturmuş, günün sonunda da kocam tarafından haşatım çıkana kadar sevilmiştim. Gerçi hiç bir şikayetim yoktu. Onun tarafından sevilmek bütün yorgunluğuma değiyordu.

"Sen kendine göre hazırla yiyecek bir şeyler güzelim. Ben bizim çocuklar ile halı saha maçına gideceğim." Tekin'in sözleri ile odanın ortasında üzerimde sarılı çarşaf ile aniden durdum. Yavaşça arkamı dönüp baktığımda o, dolaptan giysilerini çıkarmakla meşguldü.

"Halı saha maçı mı?" Benim ses tonum öylesine şaşkın çıkmıştı ki başını kaldırıp oturduğu yatağın üzerinden bana baktı. "Sen ne zamandır halı saha maçı yapıyorsun?" Şüpheyle gözlerimi kısıp bana kaşlarını çatarak bakan kocama diktim bakışlarımı. Az önceki bütün keyfim bir saniyede yerle bir olmuştu. Eve girmeden önceki halime yeniden dönmüştüm. Bu zamana kadar onun halı saha maçına gittiğini hiç görmemiştim. Biz yakınken hiç denk gelmemişti bu maç planları. Şimdi nereden çıkmıştı bu durum?  Haliyle merak etmiştim.

"Ne demek bu Zeliş? Ses tonunun farkında mısın şu anda?" İşi şakaya vursa arkamı dönüp gidecektim ama resmen huzursuzca bakışlarını bana dikmiş bir de terslemişti. Bu iyice huysuzlanmama sebep oldu.

"Ben farkındayım da sen hareketlerinin farkında mısın acaba?" Allah'ım dakikalar içinde geldiğimiz noktaya inanamıyordum. Az önce nasıldık şimdi ise ne hale gelmiştik.

"Ne söylemeye çalışıyorsun?" Yerinden kalmış dimdik karşımda duruyordu. Üzeri hâlâ çıplaktı ama altına eşofman giymişti.

"Ben gayet açık bir soru sordum ama belli ki sen cevap vermek yerine kavga çıkaracaksın." Arkamı dönüp duş almak için banyoya doğru yürümeye başladım. Resmen içimde öfke fokur fokur kaynıyordu.

Tekin kolumdan tutup beni durdurmasa yakınıma geldiğini bile duymamıştım. Normalde her defasında yakınımda olduğunu hissederken bugün öfke gözümü kör etmişti. Gözlerimi kısıp önce kolumu tuttuğu eline sonra da bana kaşlarını çatmış bakan kocamın gözlerine çevirdim kızgın bakışlarımı.

"Şuan gereksiz yere olay çıkardığının farkında mısın Zeliş? Sanki pavyona gidiyormuşum gibi davranıyorsun. Altı üstü çocuklarla maç yapacağız." Allah'ım bir de üste çıkıyordu adam ya. Şeytan diyor geçir kafasına bir şey. Sakinleşmek adına gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ama yeniden bakışlarımı ona kenetlediğimde hiçbir değişiklik olmamıştı.

"Yakında oraya da gitmeye başlarsın artık. Daha evliliğinin onuncu gününde maç yapmaya gittiğine göre senin ilerleyen zamanlarında ne yapacağını tahmin etmek zor değil." Hırsla kolumu çekip elinden kurtardım. Normalde ona gücümün yetmeyeceğini biliyordum ama Tekin beni incitmektense kendini parçalardı biliyordum. Bu nedenle tutuşu çok sert değildi.

"Sana inanamıyorum ya. Cidden şu anda şu duruma geldiğimize inanamıyorum. " Öyle derin bir nefes koyverdi ki oda onun sert nefesi ile sarmalandı. İçimden deli gibi koşup boynuna sarılmak geçiyordu ama aynı zaman da onu boğmak istiyordum. Çünkü halı saha maçına falan gitmiyordu. Buna adım kadar emindim.  Benden bir şeyler saklıyordu ve bu da benim hem kırılmama hem de öfkelenmeme sebep oluyordu.

"Ahh... Bak bu konuda aynı fikirdeyiz kocacım." Sesim resmen alay yüklüydü. Bu onu daha da sinirlendirdi. Uzun parmaklarını dağınık saçlarına daldırıp kırgınca baktı yüzüme.

"Bana hiç bir zaman tam anlamı ile güvenmeyeceksin değil mi? Bu sürekli aramızda kocaman bir uçuruma sebep olacak?" Söyledikleri kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bakışları öyle kırgındı ki içimde binlerce bıçak sanki organlarımı deşiyordu. "Özür dilerim Zeliş. Sana bunu yaşattığım için gerçekten özür dilerim." Son kez gözlerime bakıp yanımdan çekip gitti. Kapıyı çarpıp evden çıktığında resmen odanın ortasında donup kalmıştım. Üzerini giyindigini bile fark etmemiştim. Öfkeden gözüm öylesine dönmüştü ki o kapıyı çarpana kadar sanki ruhumdaki karanlık bir güç yönetiyordu bedenimi. Yanağıma değen bir sıcaklık ile güçsüz parmaklarım yüzüme gitti. İşte o zaman ağladığımı anladım. Bu beni kendime getirdi ve öylece hareketsiz kaldığım yerden kendimi zar zor yatağıma attım. Ne duş alacak halim vardı ne de bir şeyler yemeye iştahım. İstediğim tek şey içim çıkana kadar ağlamaktı. Daha yarım saat öncesine kadar deli gibi sevişirken ne ara bu noktaya gelmiştik aklım almıyordu.

O şekilde ne kadar kaldım, ne kadar süre ağladım bilmiyorum ama sırtıma dokunan bir sıcaklık ile irkilip sıçradım. Pencereden vuran aya bakılırsa uzun zamandır yatakta kalmıştım. Bedenime dolanan güçlü kollar ile hıçkırığım sessiz odada yankılandı. Sanki yorgunluktan bayılmış şimdi de kaldığım yerden kederime devam ediyordum. Yüreğim güçlü bir el tarafından sıkılıyordu.

"Şşş..." Tekin dudaklarını saçlarıma dayayıp öptüğünde bu hareketi yeni bir ağlama krizine girmeme sebep oldu. Onun yanında bu kadar ağlak olmaktan nefret ettim. "Özür dilerim küçüğüm." Tek söz edemiyordum. Yaptığım tek şey deli gibi sarsılarak ağlamaktı. Bana ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama sürekli ağlamak geliyordu içimden. Benim bu halim Tekin'in acı bir nefes çekmesine sebep oldu. "Yalvarırım ağlama artık. Bana istediğini söyle, bağır, kır ama lütfen ağlama Zeliş... Seni böyle gördükçe nefret ediyorum kendimden. " Onun sözleri hızla bedenimi çevirip ona sarılmama sebep oldu. Ne kadar kızgın olsam da kıyamıyordum sevdiğim adama. Tekin benim bu dünyadaki tek karmaşamdı. Ona deli gibi öfkeliyken diğer taraftan incitmekten korktuğum tek insandı. Araf gibiydi kocam. Ne onsuz olabiliyordum ne de onunla. Güçsüz kollarımı onun sert bedenine dolayabildiğim kadar dolayıp başımı çıplak göğsüne yasladım. Kalp ritmi öyle güzel sakinleştiriyordu ki hep orada kalmak istedim.

"Seninle kavga etmekten nefret ediyorum." Sesim öylesine yabancı geldi ki ağlamaktan tonu çatallı çıkıyordu. Benim başımın durduğu göğsü hafifçe inip kalktı ve odayı derin bir nefes sesi doldurdu. Onun da benim kadar acı çektiğini anladım. Parmakları çıplak sırtımda ağır bir ritim tutturmuş sürekli aşağı yukarı hafifçe okşuyordu.

"Alev'in başına gelenler bir kaza değildi." Fısıltı ile söylediği bu sözler hızla başımı kaldırıp ona bakmama sebep oldu. Önce hayal gördüğümü sandım ama Tekin bir kolunu başının arkasına yerleştirmiş bir kolu ile beni sarmış tavana dikmişti gözlerini. Yüzü sanki bir kaç saatte çökmüş gibiydi. Benim kadar etkilemişti kavgamız onu. Bakışları beni bulduğunda grileri koyulaşmıştı. O anda anladım üzgün olduğunu çünkü ya arzudan ya da yoğun duygu anında koyulaşırdı göz bebekleri.

"Ne demek istiyorsun?" Benim sorum üzerine derin derin baktı gözlerime. Sanki büyük bir ikilemde gibiydi. Başını yatağın başına dayayıp hafifçe oturur pozisyona geldi. Diğer kolu beni tutmaya devam ediyordu. Sanki kaçmamdan korkuyor gibi. Başının altındaki kolunu kaldırıp güçlü parmakları ile benim pür dikkat ona kenetlenmiş yüzüme dokundu. Hafifçe okşuyordu yanağımı ve çenemi. Dalgındı. Sanki bir karar veriyor gibi.

"Buranın yanması da, Alev'in vurulması da-" Son söyleyeceği belli ki oldukça zordu. Bu sebeple durakladı ve gözlerimin içine içine baktı. "Çocukların madde ile olan ilişkisi de tesadüf değil Zeliş." Bu kelimeleri yatakta iyice doğrulup ona bakmama sebep oldu.

"Daha açık konuşur musun? Bütün bunlar?" Aklıma gelen düşünce ile şaşkınlıkla kocama baktım. Bu olamazdı değil mi? Babası bu kadar vicdansız olabilir miydi? Sırf insanları bu mahalleden çıkarmak için masum insanlara zarar veren bir adam sevdiğim adamın babası olabilir miydi?

"Bilmiyorum Zeliş. Aklım öyle karışık ki darmadağın oldum. Ben artık neyin gerçek neyin yalan olduğunu bile ayırt edemiyorum. Gidip sordum ama inkar etti. " Ben sırf onu benden bir şeyler saklıyor diye hırpalarken Tekin bunca zaman beni koruyordu. Bu akşamki kavgamız olmasa bütün bunları saklamaya devam edeceğini anladım. Adam hem benimle uğraşıyor hem de kendi dünyasındaki karışıklığı düzenlemeye çalışıyordu. Bu daha da kırılmama sebep oldu. Ben onun karısıydım. Beni korumak için bile olsa benden bir şeyler saklaması canımı yaktı.

"Ben çocuk değilim. Neden benden sakladın bütün bunları? Biz bir aileyiz Tekin ve sen benden bir şeyler saklıyorsun." Hızla yataktan çıkıp üzerime bir şeyler giymek için gardrobun önüne geldim. Göğsüm sinirle inip kalkarken arkamda onun sıcaklığını hissettim.

Tanrım yangın kaza değilmiş!

İçim yeni öğrendiğim bu bilgi ile resmen kaynıyordu. Onu kaybetmeme ramak kalmıştı ve sorumlusu öz babası mıydı? Omuzlarımdan tutup başını saçlarıma daldırdı. Derin derin soludu.

"Özür dilerim. Amacım seni tüm bu pislikten uzak tutmaktı. Kendimce seni bu şekilde koruduğumu sandım bu akşama kadar." Sarf ettiği kelimeler ile arkamı dönüp onunla yüz yüze geldim. "Kavgamız bana ne kadar yanlış bir karar verdiğimi gösterdi. Ben gerçekten üzgünüm Zeliş. Tek niyetim senin incinmene engel olmak." O kadar içtendi ki sözleri de duruşu da daha fazla dayanamadım ve sımsıkı sarıldım. Bu hareketim onun da gevşemesine sebep oldu. Çok fazla kırmıştık birbirimizi. Konuşmamız gereken şeyler vardı ama bu gece için yeteri kadar fazla pislik ile uğramıştık. Öğrendiklerim ağır geliyordu. Sanırım Tekin haklıydı. Bütün bu yaşananlar gerçekten fazla gelmişti. Öncelikle onları sindirmem gerekiyordu.

"Sana güveniyorum sevgilim. İnan bana içimde en ufak bir acabam yok. Özür dilerim." Birkaç saat önce gerçekten hissetmediklerimi söylerken onu incittiğimi biliyordum. Bu sebeple bir anda gerçek hislerimi dile getirdim. "Sen benim için çok değerlisin. Sadece benden bir şeyler saklaman gerçekten kırıyor beni. Beni korumak için bile olsa aramızda sır olsun istemiyorum. Madem ki biz bir aileyiz. Her şeyi birlikte gögüslemeliyiz." Yavaşça parmaklarını yüzümde gezdirip acı bir gülümseme ile baktı gözlerime.

"Söz veriyorum bundan sonra aramızda hiç bir sır olmayacak küçüğüm. " Bu kelimeler ile yeniden sarıldım onun güçlü bedenine. Zor günlerin bizi beklediğinin farkındaydım ama sevdiğim adam yanımdayken aşamayacağımız hiç bir şey yoktu bu hayatta ölümden başka.

《☆☆☆》

Başımdaki başörtüyü çekip çıkardım. Alnımdan boncuk boncuk terler akarken karşımda elindeki yufkayı açmaya devam eden anneme baktım. Yine bir ramazan telaşı vardı ve ben günlerdir iki ev arasında koşturmaktan resmen helak olmuştum.

"Ay anne Allah aşkına bunca baklava ve böreği kim yiyecek? Altı üstü üç kişi kaldınız evde." Ben isyan edercesine söylenirken annem gür kaşlarını çatıp baktı bana. Kaynanam yanı başımda bizim bu anne kız kavgamıza genç kız gibi kıkırdıyordu.

"Sanki sadece kendime yapıyorum. Nankör evlat seni." Elindeki oklavayı bana doğru sallayınca gözlerimi devirdim. Hayatımızda bazı şeyler seneler geçtikçe değişiyordu ama diğer bir taraftan değişmeyen durumlar da bariz ortadaydı. Ne kadar büyüyüp kendi ailemi kurmuş olsam da anne terliği bir tehdit gibi tepemde sallanıyordu. Hayatın değişmez kanunuydu bu galiba. Annemin gözünde hâlâ küçük bir kız çocuğuydum.

"Ramazanda zaten bir şey yenilmiyor ki. Ne diye bunca hazırlık. Hep israf hep israf." Çenemi tutmak konusunda oldukça beceriksizdim.

"Koca kadın oldun hâlâ mıy mıy. Hep şikayet hep şikayet." Fahriye Anne gülmeye devam ediyor annem ise bana laf yetiştirmek için fırsatı kaçırmıyordu.

"Görüyorsun değil mi anne. Sanki üvey evladıyım ben senin bu dünürünün. " Kendi öz annemi kaynanama şikayet ettiğime inanamıyordum. O yüzünde sımsıcak gülümsemesi ile omzunu silkip annemin verdiği baklava yufkasını tepsiye yerleştirdi. Annemlerin evinin yanındaki küçük bahçede, dut ağacının altında akşamki sahur için hem börek açıyorduk. Hem de yarın ramazanın ilk günü olduğu için baklava yapıyorduk. Ne kadar söylensem de hoşuma gidiyordu ailemle bunları yapmak. Kendimi huzurlu ve güvende hissediyordum.

Olan olaylardan sonra kayınvalidem hepimizi şaşırtarak evi terk etmişti. Kayınbabam ne kadar inkar etse de bütün bu yaşananların tesadüf olmadığını artık biliyorduk. Onun ve ortaklarının mahalleliyi korkutup kaçırmak için oynadığı oyunlar artık tüm huzurumuzu kaçırmıştı. Giderek mahalleye dadanan yabancı tipler de işlerin daha da kızışacağını gösteriyordu bize. Her ne kadar tadımız tuzumuz olmasa da mahalleli ısrarla geleneklerimizi sürdürmeye devam ediyordu. Direniyorduk. Kocaman bir aile olan bu insanlar, o kadar kolay yıkılmayacağımızı gösteriyordu karşımızdakilere.

"Kız yine daldın gittin aptal aşıklar gibi. Gerçi aşıksın orasını biliyoruz da aptal olmadığını aldığın notlardan sonra daha iyi anladık." Şaşkınlıkla ağzımı açıp anneme baktım. Eskiden bu kadar açık söylemezdi gönül durumumu yüzüme ama sanırım evlilik herkesin rahatlamasına sebep oluyordu. Kendi annem bana aşk hayatım ile ilgili şaka yapıyordu ya!

"Sen şimdi beni övdün mü yerdin mi?"

"Övdü övdü, güzel gelinim benim. " Bakışlarımı Fahriye Anneye çevirip gülümsedim. " Rengin solmuş yine. Hasta mısın kuzum?" Onun sözleri ile elimi sanki anlayabilecekmişim gibi yüzümde gezdirdim. Sabah midem bulaşmıştı ve birkaç gündür kendimi halsiz hissediyordum. Sıcaklardan dolayı bunalmıştım  sanırım.

"İyiyim anne. Sadece yorgunum biraz. Kaç gündür temizlik,  hazırlık derken yoruldum galiba. " Benim sözlerim üzerine iki annem de telaşlı gözlerini üzerime çevirdiler. İki ay önce ağır bir hastalık geçirmiştim. Normalde aylık hastalıklarım ağrılı geçerdi her zaman ama iki ay önce resmen ölüyorum sanmıştım. O kadar çok ağrım olmuştu ki Tekin dayanamayıp beni hastaneye götürmüştü. Yapılan tahliller ve ultrason çekiminden sonra doktor küçük bir kist olduğunu söyledi ve ilaç tedavisine başlamıştık. Onbeş gün ilaç kullandım ve kontrol esnasında iyi olduğumu söylemişti doktor. Tabi bu durum ailemi alarma geçirmişti. Ne zaman azıcık rengim solsa, ağrım olsa panik oluyorlardı. Bu sabah da midem bulandığı için kayinvalidem belli ki paniklemişti.

"Dikkat et kendine kuzum. Hem sınavlar, hem evin yükü yoruldun tabi." Kaynanamı seviyordum. Başka kayınvalide ile gelinlerin kavgalarını gördükçe ne kadar şanslı olduğumu anlıyordum. Birkaç aydır bizimle yaşadığı halde en ufak bir şikayetim yoktu. Tam tersine bana çok iyi geliyordu varlığı. Sınavlarıma onun desteği ile daha iyi çalışmış ve iyi notlarla ilk senemi tamamlamıştım. Evde bana her konuda yardımcı oluyordu. Sınavlardan dolayı Tekin çalışmak için acele etmememi söylemişti. Başta buna bozulsam da sonradan ne kadar haklı olduğunu anladım çünkü evliyken hem okuyup hem evi çekip çevirmek gerçekten zordu. Kocam ve kayınvalidem sayesinde bu durum benim için kolaylaşıyordu. Tekin fırsat buldukça bana ders çalıştırıyor, Fahriye Anne de ev işlerinde bana yardımcı olarak üzerimdeki yükün birazını alıyordu.

"Vallahi helal olsun sana Zeliş. Hem evlisin hem de okumaktan vazgeçmedin. " Abimin karısının annesi beni bu sözlerle yüreklendirirken utanarak kalktım yerimden. Ben biri beni överken neden utanıyordum ya?

"Ben gidip yemeğe bakayım. Bizimkiler gelir birazdan." Resmen evin içine kaçmıştım. Sevmiyordum iltifat almayı. Daha doğrusu her insan gibi tabi ki hoşuma gidiyordu ama utanıyordum. Biri beni överken karşısında öylece durmak tuhaf bir şekilde huzursuz ediyordu beni. Ocaktaki akşam için pişen dolma biberleri çatal ile kontrol ettim. Kolayca çatalın ucu dolmaya girince piştiğini anlayıp kapattım. Burnumu hafifçe dayayıp koklarken midem yeniden ağzıma geldi. Resmen içim kaynıyordu. Bir anda mutfak ağır koktu ve kendimi öğürürken buldum. Elimi ağzıma kapatıp resmen banyoya uçtum. Klozetin kapağını kaldırıp sabah yediğim azıcık lokmayı da çıkardım. Dakikalarca boş boş öğürdüm ama sonunda bitmişti krizim. Banyoda bolca soğuk suyu yüzüme çarpıp aynadaki solgun yüzüme baktım. Bana ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Korunduğumu bilmesem hamile olduğumu düşünecektim ama düzenli bir şekilde iğnelerimi yaptırmıştım. Evlendiğimde bu yana iki defa üç aylık iğne kullanmıştım. Birini evlenmeden bir ay önce diğerini de ilaç kullanmayı bıraktığımda yaptırmıştım. Zaten ilaçlarımın arasında doğum kontrol hapı olduğu için bir süre o koruyucu görev görmüştü. Sanırım geçirdiğim hastalıktı buna sebep. Kuşkularım yersizdi.

Umarsızca omzumu silkip yeniden kendimi mutfağa attım. Çorbanın altını da kapatıp bir köşede sirkeli suda beklettiğim salata malzemelerine yöneldim. Bugün tatlı, börek derken eve gitmeye zamanım olmadığı için akşam yemeğini annemlerde yemeyi kararlaştırmıştık. Açıkçası son zamanlarda öyle yorgun hissediyordum ki işime geldi bu durum. Tekin ise ben yorulmayayım diye annemlerin her davetini elinden geldiği kadar değerlendiriyordu. Gözümün içine bakıyordu resmen. Ufacık rengim solsa hemen alarma geçiyordu. O geceden sonra uzun uzun konuşup aramızdaki ufak tefek her türlü sorunu halletmiştik. Zaten sonraki her yaşanan olaydan yine beni korumak için elinden geleni yapsa da saklamamıştı hiç bir şeyi. Gerginliği yeni işi ile de tamamen bitmişti. Artık daha rahattı hareketleri. O huzurluyken ben de onun bu mutluluğu ile kendimi çok daha mutlu hissediyordum. Ufak tefek anlaşmazlıklarımız oluyordu tabi ki ama bunun birbirimizi tanımak ve aynı evi paylaşmaktan kaynaklanan bir durum olduğunu da biliyordum. Düzenimiz yeni yeni oturuyordu. Sonuçta ne kadar birbirimizi sevsek de iki ayrı karakterdik. Huylarımız, yaşam tarzımız ve kişiliğimiz farklıydı.

Ben kendi hayatım ile derin düşüncelere dalmışken arkadan bedenime sarılan ince kollar ile çığlık attım. Benim bu halim bana sarılan arkadaşımın kahkaha ile gülmesine sebep oldu.

"Gül senin ağzına tükürürüm. Hayvan mısın kızım sen. Kaç defa sana sinsi sinsi yaklaşma diyorum." Mahallede yaz günü millet dışarıda oturuyorsa kapılar açık dururdu. Annemler bahçede olduğu için dış kapıyı açık bırakmıştım bu da en yakın arkadaşıma fırsat vermişti.

Arkamı dönüp öfkeli gözlerimi karşımda pis pis gülen arkadaşıma çevirdim. Elini düz göbeğini üzerine koymuş resmen iki büklüm olurcasına gülmeye devam ediyordu. Gözlerimi kısıp tehdit vari bir şekilde baksam da umurunda bile değildi benim öfkem.

"Ay sen de ne korkak bir şeysin ya. Ufacık şeyde çığlık atıyorsun." Kahkahalarının arasında kelimeleri zar zor çıkıyordu dudaklarından.

"Aman ne komik. Koca kadın oldun hâlâ çocuk gibisin." Dudaklarını büzerek baksa da yüzündeki alaycı ifade hiç te pişman olmadığını gösteriyordu. Omzumun üzerinden arkama baktı ve hızla ocağın yanına doğru usul usul ilerledi. Tencerenin kapağını açıp az önce benim yaptığım gibi dolmaları koklamaya başladı.

"Offf. Güllü Teyze'nin yaptığı dolmaya bayılıyorum ya. Şuradan bir tabak ver de azıcık tıkınayım." Bana emir vermesine alayla gülüp gidip dolaptan bir tane tabak uzattım yüzsüz arkadaşıma. Her ne kadar ona yüzsüz desem de bizim aramızdaki bu doğallık hoşuma gidiyordu. Kendi evlerimizde utanma, izin yoktu. Küçüklükten bu yana böyleydi bu durum. Başkalarının evinde annemizin yanından dahi kalmazdık ama üç ev olarak davet falan dinlemez, kendi evimiz gibi her şeyi rahat bir şekilde yapardık.

"Yüzsüzlüğün everest dağı kadar maşallah. İnsan bir izin ister. Azıcık mahçup olur." Ben yalancı bir homurdanma ile söylenirken o hiç etkilenmeden omuz silkip arkasını döndü yeniden. Ocağın üzerindeki tencereden tabağına dolma alırken tabi ki bana laf yetiştirmeyi de ihmal etmedi.

"Kimden izin alayım kız. Sanki senin evin. Güllü Teyze'nin evinde izin isteyerek yemek yiyeceksem öleyim o zaman ben. Senin evine gelince izin isteriz artık." Ben onu kızdırmak isterken onun benim damarıma bastığına inanamıyordum. Gül pencerenin yanındaki masaya oturup tabağındaki dolmaları iştahla yemeye başladı. Normalde ben de çok severdim ama az önceki mide bulantımdan dolayı yüzümü buruşturdum. Tabi bu arkadaşımın gözünden kaçmadı. "Ne oldu? O nasıl bir surat ifadesi lan. " Az önceki alaycılığı yok olmuş, merakla bana bakıyordu." Hayır ilaç kullandığını bilmesem hamilesin diyeceğim de. Yine hasta mı oluyorsun yoksa?" Omzumu silkeleyip ondan biraz daha uzağa sandalye çekip oturdum. Amacım kokudan mümkün olduğu kadar uzak durmaktı. "İstersen bir git yine kontrole. Bir sorun çıkmasın."

"Sen ne zaman üniversiteye kayıt yaptırmak için gideceksin?" Nedense hastalık konusunu konuşmak istemedim. O günler benim için oldukça zordu ve fazlası ile üzülmüştüm. Hatta çocuğum olmayacak diye gecelerce kendimi yemiştim. Şuan her ne kadar anne olmak için kendimi hazır hissetmiyor olsam da birgün anne olmak istiyordum. Okulum bittikten sonra tabi ki. Tekin'in ve benim ortak çocuklarımızın olma düşüncesi inanılmaz hoşuma gidiyordu.

"Bu hafta içi gidip halletmem lazım. Babam izin alacak bir kaç gün. Hem gezeriz dedi hem de kayıt işini halledeceğiz." Gül sonunda emeğinin karşılığını almış ve Konya'daki üniversitede sınıf öğretmenliği kazanmıştı. Bu haber hepimizi çok mutlu etmişti ama onu aylarca göremeyecek olmak da üzüyordu bizi. O kadar alışmıştık ki hergün birbirimizi görmeye. Alışana kadar oldukça zorlayacağımızı biliyordum.

"Burak bir şey dedi mi?" Burak ile olan ilişkileri oldukça ilerlemişti. Sevgilisi ile yaşayacağı ayrılık dönemi sanırım onu da oldukça huzursuz ediyordu çünkü elindeki çatalı bırakıp sandalyesinde arkaya yaslandı.

"Aslında okumamı çok destekliyor ama burada bir üniversitede okumamı tercih ettiğini söyledi. Tabi puanım yetmedi. Ne yapabilirim. Yıllardır ailem onca kursa gönderdi, emek verdi. Sırf sevgilim istedi diye okuldan vazgeçecek değilim ya. Eğer gerçekten seviyorsa kabul edecek. " Sesindeki ton kaşlarımı çatmama sebep oldu. Aylardır onların ilişkisi gayet güzel gidiyordu ve şuan arkadaşımın söyledikleri bana sanki aralarında bir sıkıntı varmış gibi geldi.

"Bir sorun mu var? " Benim pür dikkat ona dönen bakışlarımı fark edince yerinden toparlandı. Yeniden yemeğine dönerken umarsız bir şekilde cevapladı.

"Yok canım. Ne sorun olsun. Bir sorun yok tabi ki ama dediklerim doğru değil mi? Seven insan sevdiğini her şekilde sabırla bekler. " Her ne kadar ona hafifçe gülümsesem de huzursuz olmuştum. Arkadaşımın üzülmesini istemiyordum. Akşama bu konuyu Tekin ile konuşmaya karar verdim. Nasılsa Burak bir sorun var ise onunla konuşmuştur diye düşündüm.

Gül evine gitmiş, annemler ise hamur işlerini tamamlamıştı. Ben yemekleri bitirip salondaki masaya sofrayı kurarken babam ile Tekin konuşarak içeriye girdiler. İkisinin de yüzü gülüyordu. Babamı yanağından öpüp Tekin'e de hoş geldin dedim. Sonuçta yanımda babam vardı ve hâlâ onun yanında kocam ile samimi olmaktan oldukça utanıyordum. Bir kalıpta yetişince insan o kalıbın dışına tamamen çıkamıyordu.

Ailece güzel bir akşam yemeği yedik ve sıcak havadan dolayı çayımızı dut ağacının altında sohbet ederek keyifle içtik. Kendimi öyle mutlu hissediyordum ki ailemi izlerken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Benim bu düşüncelerim Tekin'in bana gülümseyerek bakması ile dağıldı. Resmen bana şehvet ile bakıyordu adam. Günlerdir yoğun koşturmaca içinde yatağa kendimi zor attığım için bana kıyamamıştı. Sevişmek yerine bana sımsıkı sarılıp öylece uykuya dalıyorduk ama şimdi onun koyulaşmış grilerine bakarken bu gece öyle olmayacağını anladım. Gerçi ben de özlemiştim kocamı. En az ben de onun kadar açtım sevdigim adama.

"Biz artık kalkalım müsaadenizle baba. Sabah işe gideceğim." Tekin'in sözleri ile gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Hiç erken uyuyan bir adam olmadığını biliyordum. Bu acelesinin sebebini de tabi ki. Akşamı erken sonlandırıp yalnız kalmaktı amacı. Hiç de şikayetçi değildim bu durumdan.

Bizimkiler bu sözler ile ayaklanınca çay bardaklarını toparlayıp içeriye taşıdım. Annem yıkamama izin vermemişti. Gün boyu o kadar çok koşturmuştum ki gerçekten yorulmuştum. Annemlerin evinin önüne çıktığımda hemen yanındaki evin camından Nesrin'in ciyaklamasını duydum.

"Zeliş naber kız hayırsız. Yüzünü gören cennetlik." Yakında düğünü olacaktı ve belli ki benim gibi hâlâ küçük bir kız çocuğuydu. Gülerek Tekin'e bakınca gözlerimle ne demek istediğimi anladı. Günlerdir herkes o kadar çok kendini kaptırmıştı ki ramazan hazırlığına birbirimizi göremez olmuştuk.

"Fazla geç kalma küçüğüm. " Fahriye Anne ile birbirlerine sarılıp eve doğru ilerlediler.

Ben de arkadaşımın evinin camına doğru hızlı hızlı yürümeye başladım, yüzümde kocaman bir gülümseme ile. Bugün gerçekten çok mutlu hissediyordum kendimi. Etrafımdaki insanların mutluluğu beni de mutlu ediyordu.

"Naber kız gamlı baykuş." Benim alaycı sözlerime dudağını bükerek yanıt verdi.

"Ay hiç sorma valla. Ne zormuş anam bu düğün işleri. Valla en güzelini sen yaptın, ben sana söyleyeyim. Pat diye evlendin, hiç uğraşmadın bu aile dramıyla." O bana yakınırken kıkırdadım. İki aile arasında bir türlü tam anlamıyla sular durulmamıştı. Düğün hazırlıkları sırasında da birkaç anlaşmazlık yaşamışlardı. Yine de yavaş yavaş birbirlerine alışıyorlardı.

"Merak etme. Düğün bitince stresleri de biter. Şuan tamamen düğün stresi onlarınki. Sonuçta herkesin bir karakteri var. Bu tür ufak tefek sıkıntıların çıkması çok normal." Benim yatıştırıcı sözlerim ile yüzü aydınlandı. Ne kadar zor bir dönemden geçiyor olsalar da birbirlerini sevdikleri için bunu anlatacaklarını biliyordum.

"Ay bir bitse de kurtulsam Zeliş ya. Yemin ederim ömrümü yedi bu hazırlık işleri. " Camın demir parmaklarını tutan elinin üstüne elimi koyup fiziki destek verdim dostuma.

"Merak etme. Ramazandan sonra kurtlarımızı dökeceğiz. Bence ona odaklan." Göz kırpıp kafasını dağıtmak için başka şeylerden bahsettim bir süre. Yarım saat konuşmuştuk resmen. Onlar ile sohbet ederken zamanın nasıl ilerlediğini fark etmiyordum bile. Kolumdaki saate bakınca zamanı anladım.

"Hiii... Kız senin yüzünden kocam boşayacak beni." Nesrin benim sözlerime kıkır kıkır gülüp camdan içeriye el sallayarak çekildi. Ben de boş sokakta kendi evimize doğru ilerlemeye başladım. Tam demir kapıya açmak için uzandığımda kulağıma dolan tuhaf sesler ile başımı evin yanındaki sokağın girişine doğru uzattım. Vakit epey geç olmuştu ve boş sokaktan dolayı ses net bir şekilde duyuluyordu. Kaşlarımı çatıp evin yanına doğru ilerledim. Giderek artan sesin aslında tek bir ses olmadığını fark ettim. Birkaç kaba erkek sesi çıkıyor, bir de sanki biri acı çeker gibi inliyordu. Normal bir genç kadının bu durumda korkarak geri çekilmesi gerekirdi ama kendim bile farkına varmadan ayaklarım beni gelen seslere doğru sürükledi. Bizim evin arkasındaki merdivenlerin köşesinde bir kaç uzun boylu adam bir şeylere tekme atıyordu. Kulaklarım sesleri ayırt etmeye çalışırken bir taraftan da dehşete kapılmıştım resmen. Ortalarında yerde biri vardı ve sanki bir çuvala tekme atıyor gibi adamın bedenini tekmeliyorlardı. Kaşlarım bu görüntü ile daha da çatıldı. Geri çekilip gidip erkeklere haber vermeyi düşünürken kulağıma dolan tanıdık erkek sesi ile resmen refleks olarak o kargaşanın içine daldım. Yerdeki adam küfürler ediyor, ona saldıran dört- beş adama resmen o halde bile kafa tutuyordu.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz hayvanlar." Benim sessiz sokağı inleten sesim ile tanımadığım dört yüz bana çevrildi. Tabi yerdeki adam da inleyerek söylendi.

"Zeliş hemen git buradan." Önder aldığı darbelerin etkisi ile çatlak çıkan sesi ile bile beni o halde korumaya çalışıyordu.

"Hemen defolup gidin. Ya da dur gitmeyin. Bekleyin polis gelsin. Onlar sorar bunun hesabını size." Cebimden telefonu çıkarıp diğer taraftan da bas bas bağırmaya başladım. Yaz olduğu için daha bahçelerinde oturan insanların olduğunu biliyordum. Ben dehşetle hem elimdeki telefondan mahallenin karakolunu ararken bana doğru gelen adamları fark etmedim bile. Birisi elimdeki telefonu alıp hızla yere attı ve ayağının altında ezmeye başladı. Diğeri ise saçımı tutup beni resmen yere fırlattı.

"Buraya gel bakalım seni sürtük. Madem bela istiyorsun al sana bela." Kendimi yerden kalkmaya çalışan Önder'in hemen önünde buldum. Düşerken ellerim ile bedenimi korumaya çalışsam da olan olmuştu. Dizlerim sert betona çarptı ve başımı yere çarpmaktan son anda kurtarmıştım.

"Ulan sizin belanızı sikmezsem ben. Orospu çocukları sizi. Siz kimi yere fırlatıyorsunuz lan onun bunun çocukları." Onca yediği dayağa rağmen benim o halimi gören Önder resmen delirdi. Ben ağrıyan bedenimi umursamadan ona tutunurken, o da yandaki merdivenden destek alarak ayağa kalkmaya çalışıyordu.

Onca gürültü sayesinde tabi bir anda sokakta birden fazla ses yükseldi ve bizim kendimize gelmeye çalışmamızı fırsat bilen saldırganlar hemen merdivenlerden aşağıya doğru koşmaya başladı.

Önder'in desteği ile ayaklanırken karnıma saplanan ağrı ile resmen inledim. Bir yere çarptığımı hatırlamıyordum. Yanıma gelen tanıdık bir ses ile başımı çevirip gelen genç adama baktım. Birkaç aydır mahalleye gelen Ateş hafifçe diz çöktü ve önce yanımda yeniden yere yatan Önder'e baktı sonra da bana. Bakışlarımı arkadaşıma çevirdiğimde tahminimden daha ağır yaraları olduğunu fark ettim.

Ateş yanımda telefonda konuşurken ben dizlerimin üstüne çökmüş Önder'in kafasını dizlerime yaslamaya çalışıyordum. O kadar kötü hissediyordum ki onun bu halini fark ettiğimden bu yana resmen donup kalmıştım onun yanı başında.

"Önder lütfen bana bak. İyi olduğunu söyle yalvarırım." Gözyaşlarım yanaklarımdan onun yaralı bedenine düşüyor, görüşüm gittikçe bulanık bir hal alıyordu.

"Zeliş?" Yanımdaki dehşete düşmüş tanıdık ses ile irkildim. Buğulu bakışlarımı çevirip baktığımda Tekin'in dehşetle bize odaklanmış gözleri ile karşılaştım. Mahalleli toplanmış herkes bir taraftan yardım ediyordu ama ben resmen uyuşmuş gibiydim. Son hatırladığım kocamın dehşetle söylediği son sözler oldu.

"Zeliş yaralandın mı? Bu kan ne?"

《☆☆☆》

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba meleklerim. Biliyorum sizleri çok fazla beklettim ama inanın elimde olmayan sebeplerdi bunlar.

Öncelikle grip sandığım rahatsızlığın aslında korona olduğunu öğrendim gerçekten uzun bir süre kendime gelemedim. Ailece zor bir karantina dönemi geçirdik ama çok şükür ki atlattık. Şuan gayet iyiyim tabi ufak tefek kas ve baş ağrıları dışında.

Bu süreçte bir de dedemi kaybettim ve karantinada olduğum için en yakınımın cenazesine bile katılamadım. Sizlere tavsiyem gerçekten bu hastalığı basit görmeyin. Cidden hem fiziken hem de pisikolojik olarak zor bir süreç. En zor gününde annemin yanında bile olamadım. Tabi bununla da bitmedi. Annem ameliyat olacaktı ve onun da bazı sebeplerden dolayı ameliyatı ertelendi.

Dediğim gibi her şey o kadar üst üste geldi ki bir türlü kendimi toparlayıp bitirdiğim bölümü atmaya bile fırsatım olmadı.

Size bekletmenin özrü olarak uzun bir bölüm bırakıyor ve hepinizi öpüyorum. Sağlıkla ve güzel günler geçirmenizi diliyorum.

Sevgi ve Saygılarımla 😘😘😘



Continue Reading

You'll Also Like

22.2M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
180K 16.5K 46
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
1M 56.4K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
87.2K 4.2K 39
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...