Kar Küresi (İki Kitap)

By beyzaalkoc

9.8M 522K 1M

Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Bizi tutup salladılar, ne olduğunu anlamadık, alt üst old... More

Tanıtım
1.Bölüm : Darbemin Adı.
2.Bölüm : Kar Taneleri.
3.Bölüm : Görünmez...
4.Bölüm : Merih Devrim Uyar.
5.Bölüm : Kırmızı Bölge.
6.Bölüm : Karlar İçinde.
7.Bölüm : Karanlık Oldum.
8.Bölüm : Cehennem.
9.Bölüm : Buzlar Eridi.
10.Bölüm : Dönsün Dünya.
11.Bölüm : Mezarlık.
12.Bölüm : Bizim Büyük Yangınımız.
13.Bölüm : Kaybet Beni.
14.Bölüm : Şah.
15.Bölüm : Eylül'ün Yıldızları.
16.Bölüm : Kendi Felaketinin Alevleri.
17.Bölüm : Karanlığa Bir Kibrit Yakmak.
18.Bölüm : Artık Eve Dönemezsiniz.
19. ve 20.Bölümler
21.Bölüm : Kar Tanesi.
22.Bölüm : Kendime Doğru.
23.Bölüm : Kar Küresinin Kırık Camları.
24.Bölüm : Bizim Hikayemiz. (FİNAL)
Kar Tanesi - 1.Bölüm : Mavi Floresanlar.
2.Bölüm : Buz Kırığı
Kar Tanesi - 3.Bölüm : Ve Dünya Alt Üst Olur...
4. ve 5.Bölümler
Kar Tanesi - 6.Bölüm : Buluşma.
7.Bölüm : Kül Cehennemi
8.Bölüm ve 9.Bölüm
10.Bölüm : Cennet Sanılan Cehennem.
12.Bölüm : Soyut İpler.
13.Bölüm : Gökyüzü Salıncağı.
14.Bölüm : Sonsuz Tutsaklık.
15.Bölüm : Kar Çiçeği.
16.Bölüm : Kırık Camlara Basarak Yürümek.
17.Bölüm : Son Bir Kibrit.
18.Bölüm : Eylül'ün Hayalleri.
19 ve 20.Bölümler
Kar Tanesi - Alternatif Final

11.Bölüm : Domino Taşları.

73.9K 5.3K 5K
By beyzaalkoc

Merhaba benim güzel kar tanelerim <3

Dünki bölüm için yaptığınız tüm yorumlar için sonsuz teşekkür ederim, iyi ki iyi ki varsınız. Tüm final teorilerinizi okuyorum, bir yandan da kitabın tasarımı ve bir an önce ellerinizde olması için çalışıyoruz, çok az kaldı inanın :') 

Bu arada imza günü istediğiniz her şehre gelmek için elimden geleni yapıyorum. Bu hafta Ankara'da olacağım, sonraki hafta Manisa'da, sonrası için ise henüz netleşmediği için duyuramadığım ama çok istediğiniz iki şehir daha var 1-2 gün içinde duyuracağım. Haber vermek istedim. 

Bölüme gelecek olursak, yazarken en ağladığım bölümlerden biriydi. :') Zaten Eylül ve Merih deyince gözlerimde hep bir damla yaş beliriyor. Hep de öyle olacak. Hikayeleri hep soğuk, hep karlı, hep mavi, hep tüyler ürpertici olarak kalacak... İyi okumalar dilerim, yukarıdaki müziği açmayı ve yorum yapmayı unutmayın, sizi seviyorum canımın en içleri.

Öpüyorum sizi o güzel yanaklarınızdan, sıkı sıkı da sarılıyorum :') 

-Beyza.



11.Bölüm : Domino Taşları.

Hastaneden çıkıp eve döndüğümüzde saat gecenin 3'ünü geçiyordu. Uyumak üzere odama girer girmez telefonumu açtım. Merih'ten bir ton mesaj gelmişti. Bunları tek tek okumaya cesaretim yoktu ama onu habersiz bırakmak da istemezdim. Ondan haber alamayınca geldiğim hal ortadaydı. Ona kısaca bir yanıt yazdım.

"Seninle konuşurken şarjım bitmişti, telefonum şarj olurken de uyumuşum Merih. Bu saatte uyandım, haber vermek istedim. Muhtemelen uyuyorsundur. Sabah konuşuruz."

Mesajı yazıp gönderdim. Üzerimi değiştirmek için telefonu masaya bırakıp dolabıma yönelmiştim ki telefonumun çaldığını fark ettim. Şaşkınlıkla masamın başına döndüm ve arayanın Merih olduğunu gördüm. Uyumuyor muydu? Neden? Açmalı mıydım?

"Alo, Merih?" Telefonu tereddütle açtım.

"Eylül!" dedi Merih'in endişeli sesi, "Yalan söylüyorsun." dedi.

"Ne yalanı?"

"Uyumuyordun, değil mi?" Sesi oldukça kötü geliyordu. Kötüden ziyade kendinde değil gibiydi. Konuşması öyle farklıydı ki bir gariplik olduğunun farkındaydım.

"Sen..." dedim anlamaya çalışarak, "Alkol mü aldın?"

"Ne içtiğimin ne önemi var? Uyuyor muydun uyumuyor muydun? Bana neden yalan söylüyorsun Eylül? Telefonu neden yüzüme kapattın? Telefonu yüzüme kapatıp ne yaptın?" Merih'in sesi öyle üzgün ve öyle öfkeliydi ki neredeyse bağırıyordu.

"Sen sarhoşsun, değil mi?" diye sordum tekrar.

"Ne içtiğimin ne önemi var!" dedi, bu sefer gerçekten bağırıyordu, "Bana yalan mı söyledin! Uyuyor muydun uyumuyor muydun?"

Bu Merih'in hiç görmediğim, hiç bilmediğim bir yüzüydü. Ses tonundaki agresyon o kadar yüksekti ki çarpıntım bir kez daha başlamıştı.

"Sen iyi değilsin," dedim titreyen sesimle.

"Benim iyi olup olmadığımın bir önemi yok Eylül!"

"İlaçlarını alıyor musun? Senin o ilaçları kullanırken alkol alman yasak Merih, bunu bilmiyor musun!"

"Ben yasaklardan bıktım artık Eylül. Bu hayatı böyle yaşamaktan bıktım. Bana nerede olduğunu söyle." dedi öfkeyle.

"Evdeyim." dedim, sesindeki öfke beni endişeye sürüklüyordu. Hem onun için hem kendim için endişeleniyordum.

"Nerede olduğunu söyle Eylül." dedi bir kez daha, "Bu saate kadar neredeydin de az önce eve döndün?"

Kaşlarımı çattım.

"Ne?" diye sordum şaşkınlık içinde.

"Bu saate kadar neredeydin Eylül!" dedi öfkeyle.

"Sen... Sen bunu nereden biliyorsun? Evde olmadığımı nereden biliyorsun!"

Merih bir süre sessizleşti. O sırada korkuyla gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp ona bir soru daha sordum.

"Buradasın, değil mi?" dediğimde ellerimin buz gibi olduğunu hissettim.

"Karşıdayım," dedi, "Bankta."

Birkaç adım atıp penceremin önüne geldim. Titreyen ellerimle tülü araladım, oradaydı. Evimizin karşısındaki bankta oturuyordu ve direkt olarak bana, pencereden onu izleyen gözlerime bakıyordu.

"Merih sen iyi değilsin." dedim, "Bu yaptığın normal değil ve beni korkutuyorsun."

O an penceremden ona bakarken yüz ifadesini gördüm, yüzü öyle büyük bir üzüntü ile kaplandı ki kalbim acıdı.

"Seni korkutuyor muyum?" dedi, sesi kesik kesik çıkıyordu, sanki kendisini ağlamamak için zor tutuyordu.

"Sana bir şey olacağından korkuyorum." diye toparlamaya çalıştım, "Kendine zarar vermenden korkuyorum Merih."

Karanlık gecenin ortasında pencere tülümün aralığından ben ona bakıyordum o bana. Ayak uçlarındaki boş şişeler ne kadar sarhoş olduğunun kanıtı gibiydi.

"Kendime zarar vermemden korkma Eylül," dedi.

"Yine aynı şeyi yapma Merih, beni kendinle korkutma!" dedim ama Merih ara vermeden konuşmaya devam ediyordu.

"Bir gün bu dünyadan silinip gidersem bu sana en büyük hediyem olur Eylül..."

Boynumun kasıldığını hissettim, midem bulanıyordu. Ne yapmalıydım? Kimden yardım istemeliydim? Annesini mi aramalıydım?

"Merih..." dedim çaresizce, "Sen benim için çok değerlisin. Bu yüzden anneni arayıp haber vermek ve ondan yardım istemek zorundayım. Eğer kendi ailemden yardım istersem ve seni bu halde görürlerse..." dedim ve duraksadım. Bunu söylemeli miydim?

"Beni bu halde görürlerse ne olur Eylül?" diye sordu Merih, hayal kırıklığı dolu hüzünlü bir gülümsemeyle.

Belki de bazen bazı gerçekleri insanların yüzüne vurmalıydık, belki de bu bir hataydı, kim bilir?

"Seni bu halde görürlerse bir daha görüşmemize izin vermezler." dedim ve gözlerimi sıkıca kapattım.

Bu söylediğime ne tepki verirdi, ne hissederdi kestiremiyordum bile. Ben gözlerimi sıkıca kapatmış ondan bir yanıt beklerken Merih sessizce konuştu.

"Belki beni bu halde gördükten sonra sen de görüşmek istemezsin." dedi aynı hayal kırıklığı dolu gülümsemeyle.

"Ne saçmalıyorsun Merih? Böyle bir şeye ihtimal verebiliyor musun?" dedim öfkeyle.

"Neye ihtimal verdiğimi siktir et Eylül. Neredeydin?" diye sorarak konuyu en başa getirdi.

"Yeter artık Merih, yeter! Saçmalama artık!" dedim çaresizce.

"Telefonu yüzüme kapatıp nereye gittin? Artık söyleyecek misin yoksa ben annenleri uyandırıp onlara sorayım mı?"

Çok alkollüydü, bilinci yerinde değildi, hiç iyi değildi ve artık kontrolünü tamamen kaybediyordu. Söylediği şey resmen bir tehditti, ya sen söyle ya ben öğreneyim diyordu ve artık sabrım da ruhum da zorlanmaya başlamıştı.

"Kapatıyorum Merih. Annen birazdan burada olacaktır." dedim sessizce. Artık tükenmiştim.

"Bekle, bekle! Eylül..." dedi Merih çaresizce. Sustum ve bekledim.

"Özür dilerim..." dedi, "Delinin tekiyim." dedi çaresizce.

Cevap vermedim.

"Konuşmayacak mısın?" diye sordu, sesi titriyordu, "Tamam, konuşma ama telefonu da kapatma."

Sanırım artık ağlıyordu.

"Konuşma ama telefon açık kalsın, lütfen Eylül. Orada olduğunu bilmek istiyorum... Lütfen... Beni bırakma..."

Tülümü kapattım. Elimi ağzıma götürdüm ve dudaklarıma bastırdım. Arkamda kalan duvara yaslanıp yavaşça kaydım ve yere oturdum. Artık ben de ağlıyordum. O oradaydı, ben burada ve birlikte ağlıyorduk.

Bu benim her şeyi anladığım geceydi. Onun bana ve benim ona ne kadar kötü geldiğimizi anladığım geceydi. Biz birbirimize yalnızca acı çektirirdik. Şu an Merih'i tanıyamıyordum bile. İçindeki "iyiyi" elbette ki görebiliyordum ama bu hali beni öyle çok korkutmuştu ki artık bir gün bana zarar vermeyeceğine inanmıyordum.

Konuşmuyordum ama telefonu kapatamıyordum da. Gözyaşlarımın arasında titreyen ellerimle telefonu kulağımdan çektim ve aramayı sonlandırmadan Merih'in annesine mesaj yazdım.

"Nevin Hanım, iyi geceler. Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama Merih burada, evimizin önünde, karşı kaldırımdaki bankta. Annemleri uyandırıp korkutmak istemiyorum çünkü Merih'in durumu hiç iyi değil. Gelirseniz çok sevinirim."

Mesajı gönderip beklemeye başladım. Telefonu tekrar kulağıma aldım ve Merih'in nefes alışlarını dinledim. Nefes alışlarından çenesinin titrediğini hissedebiliyordum. Gözlerim kapalı bir şekilde telefon kulağımda orada belki yarım saat belki kırk dakika kadar oturdum. Hiç konuşmadık, sadece düşündük. Sessizce ve çaresizce, uzak ve bir o kadar yakın...

En sonunda bir araba sesi duyduğumda ayağa kalktım. Telefon hala kulağımdaydı, tülümü aralayıp karşı kaldırıma baktım. Bu araba Merih'in annesinin, Nevin Hanım'ın arabasıydı. Merih hüzünle arabanın kendi önünde durmasını bekledi. Sonra başını bana çevirdi, gözleri tülün ardındaki benim gözlerimle buluştu. Telefonu doğru konuşmaya başladı.

"Her şey için özür dilerim Eylül. Orada olduğunu bilmek güzeldi, konuşmasan bile..."

Merih telefonu kapattı ve mecburi bir teslimiyetle annesinin arabasına bindi. Araba gözlerimin önünde ilerleyip uzaklaşırken kapanan telefonun sessizliği hala kulaklarımdaydı. Yutkunarak telefonu ellerimin arasına aldım ve kararan ekrandaki yansımama baktım. Ekrandaki yansımamı kendi içimde tarif etmeye çalıştım.

"Yorgun," dedim sessizce,

"Tükenmiş," diye ekledim ve gözlerime uzun uzun baktım,

"Kaybolmuş," dedim ve içimde yaşananları tamamlayacak bir kelime daha olduğunu hissettim, gözlerimi kıstım ve ekledim,

"Ve kaybetmiş."

İç dünyamın yolları birbirine girmiş gibiydi. Sanki içimdeki sokakların tabelaları bir gece ansızın kaldırılmış ve haritasız bırakılmıştım. Nerede olduğumu da nereye gideceğimi de bilmiyordum, gitmek istediğim yerlere nasıl gidebileceğim ise tamamen bir gizemdi. Kendi dünyasında kaybolan birinin yol sorabileceği tek kişi yine ve yalnızca kendisidir, oysa ben kendimi de kaybetmiştim. Ben hem kaybolmuş hem kaybetmiştim.

Yatağıma uzanıp gözlerimi karanlık tavana diktim. Dışarıdaki ağaç dallarının gölgeleri tavanıma vuruyordu, yavaş yavaş hareket eden dalları izlemenin beni dinginleştirdiğini hissettim. Bir yanım artık öyle çok yorulmuştu ki dinlenmek istiyordu. Diğer bir yanım ise Merih'i düşünmekle meşguldü. O kadar kötü görünüyordu ki onun için endişeleniyordum. İyi olacak mıydı? Kendine zarar verir miydi? Ona söylediklerim onu incitmiş miydi?

Saatler sonra hala aynı düşünceler içinde yatağımda uzanıyordum. Gözaltlarımın mosmor olduğuna emindim ama asla uyuyamıyordum. Endişeler içinde kıvranıyor, bir sağa bir sola dönüyor ama beynimin içinde çalışan o sistemi asla kapatamıyordum. Uykusuzluk midemi bulandırmaya ve başımı döndürmeye başlamıştı. Bu benim hayatımda geçirdiğim en "işin içinden çıkamadığım" geceydi. Kafamı duvarlara vurmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Kendime bir yol bulamıyordum, kendime bir gelecek çizemiyordum, nerede durmam gerektiğini bilmiyordum ve asla iyi hissedemiyordum. Dibe battım dedikçe bir dip daha çıkıyordu, dibe battım diyordum sonra bir dip daha çıkıyordu ve ben en dibin de en dibine ve hatta onun da en dibine batıyordum. Hiçbir şeyden emin değildim ama bildiğim bir şey vardı, biriyle bunları konuşmak ve tavsiye almak zorundaydım yoksa kelimenin tam anlamıyla aklımı kaçıracaktım.

Yatağımdan kalkıp masama geçtim. Masamda duran defter ve kalemimi alıp boş bir sayfa açtım. Terapistimin yapmamı istediği listeyi yapmaya karar verdim. O listeyi yapacak ve kahvaltıdan sonra ona götürecektim. Kalemi elimde tutup boş sayfaya bakarken bana dediği şeyi hatırlamaya çalıştım.

"Merih'le olan bağını düşün, sana kötü ve iyi hissettiren her şeyi düşün. Bir liste yap ve listeni seansımıza getir. Olur mu?"

Derin bir nefes alarak sayfayı ikiye böldüm. Bir tarafına "İYİ HİSSETTİRENLER" bir tarafına "KÖTÜ HİSSETTİRENLER" yazdım. Buraya Merih ile ilgili iyi hissettiğim ve kötü hissettiğim her şey yazacaktım. Listenin maddelerini uzun uzun düşündüm ve ortaya zar zor şöyle bir liste çıkarabildim.

İYİ HİSSETTİRENLER :

- Her şey iyiyken birlikte eğlenebiliyoruz.

- Her şey iyiyken onunla sohbet etmek güzel.

- Ondan hoşlanıyorum.

- Ona güveniyorum.

- Birçok şeyi birlikte yaşadığımız için beni anlıyor.

- Ben de onu anlıyorum.

- İyi kalpli olduğunu düşünüyorum.

KÖTÜ HİSSETTİRENLER :

- Her şey kötüyken onu tanıyamıyorum.

- Her şey kötüyken ondan korkuyorum.

- Her şey kötüyken beni anlamıyor.

- Her şey kötüyken ona güvenemiyorum.

- Bazen bana bile zarar verebilecek kadar kontrolünü kaybetmesinden korkuyorum.

- Bana karşı bu kadar takıntılı olması beni korkutuyor.

- Öfke problemleri bana kötü hissettiriyor.

- Bazen birbirimiz için iyi olmadığımı düşünüyorum.

Yalnızca bu maddeleri yazmam bile bir saatimi aldı. O kadar çok düşündüm ve kendimle o kadar çok mücadele ettim ki birçok maddeyi yazıp yazıp sildim. Kağıdı defterin arasından koparıp katladım ve defterimin hemen yanına koyup yatağıma geçtim. Yazmak biraz olsun iyi gelmişti ve artık çoktan sabah olmuştu. Kahvaltı için kalkana kadar gözlerimi kapattım ve dinlenmeye çalıştım. Hayatımda ilk defa ruh halim görüntüme bu kadar yansıyordu. Kendimi hiç bu kadar yorgun ve yıpranmış hissetmemiştim. Gözlerimi öyle bir kapattım ki uyandığımda saat kaçtı, bu hızlı dinlenme kaç saat sürmüştü bilmiyordum bile...

"Eylül! Geleyim mi?" Annemin dışarıdan gelen sesini duyunca korkarak gözlerimi açtım.

"Gel anne..." dedim halsizce, gözlerim odanın içinde bir yerde olan telefonumu arıyordu.

"Günaydın, iyisin değil mi anneciğim?"

"İyiyim anne. Saat kaç oldu?"

"Saat 10'u yeni geçti. Dün gece geç yattık diye uyandırmak istemedim. Kahvaltı yapalım mı? İlaçlarını geciktirme." O sırada gözlerim hala telefonumu arıyordu.

"Olur, yapalım. Anne..."

"Efendim anneciğim?"

Telefonumun yatağım ve yatak başlığımın arasına düşüp düşmediğini kontrol ettikten sonra başımı kaldırdım.

"Telefonumu gördün mü?" diye sordum, "Burada bir yerde olmalıydı. Bulamıyorum."

Ben hala telefonumu ararken annem bir süre yüzüme baktı. Sonra gözlerini gözlerime çevirdi.

"Telefonun bende." dedi.

"Ne?" dedim şaşkınlıkla, "Sende mi? Neden sende?"

"Bir süre bende kalacak." dedi annem, "En doğrusu bu."

"Anlamıyorum." dedim kaşlarımı çatarak, şaka mı yapıyordu? Gülümseyerek devam ettim, "Şaka mı yapıyorsun anne? Neden sende kalsın ki?"

Annem birkaç adım attı ve gelip yatağımın ucuna oturdu. Elini uzatıp elimi tuttu. Gözlerimin içine baktı. O sırada söylediği şeyin şaka olmadığını anladım. Gözleri gözlerime öyle bakıyordu ki asıl savaşımın şimdi başlayacağına emin oldum.

"Sabah Nevin Hanım'ın araması ile uyandım. Benden özür diledi. Merih'in dün gece yaptığı şey için..." dedi.

"Yaptığı ne için?"

"Gecenin bir vakti buraya gelip 'bizi rahatsız ettiği' için. Benim hiçbir şeyden haberim yok. Belli ki duymamızı, bilmemizi istememişsin ama Merih'in gecenin bir vakti buraya gelmesi, annesi gelip onu alana kadar gitmemesi ve seni annesine ulaşmak zorunda bırakması senin için iyi bir şey değil Eylül. Sabah bunu konuşmak için odana girdiğimde bulduğum bu kağıt ise..."

Dün akşam yazdığım listeyi annemin elinde gördüm. O an ellerimin titremeye başladığını hissettim.

"Sen benim yazdıklarımı mı okudun?" diye sordum titreyen sesimle.

"Okumak zorundaydım Eylül. İyi ki de okudum. Kendi ellerinle yazmışsın, Merih'in sana zarar verebileceğinden korkuyorsun. Bu durumda onunla konuşman da görüşmen de tehlikeli."

"Anne..." dedim gözyaşları içinde, "Bunu bana yapamazsın. Bana böyle bir yasak koyamazsın. O bana asla zarar vermez!"

Annem elindeki kağıdı kaldırıp yüzüme çevirdi.

"Burada öyle yazmamışsın ama. Buraya onu bazen tanıyamadığını, ona bazen güvenemediğini, ondan bazen korktuğunu yazmışsın Eylül. Ben senin annenim. Yerimde sen olsan ne yapardın?" dedi annem dolu gözlerle.

"Senin yaptığını yapmazdım!" diye bağırdım, "Merih hasta, ben de öyleyim!"

"Ben ona kızmıyorum, sana da kızmıyorum ama ben seni korumak zorundayım Eylül. Sen benim kızımsın! Canımsın sen benim!"

Yüzümü ellerimin arasına aldım ve hıçkırıklarımın arasında sakinleşmeye çalıştım. Kendimi annemin yerine koymaya çalıştım ve artık birilerini anlamaktan o kadar çok yorulmuştum ki bunu yapmaya devam etmek istemiyordum. Özgürlüğüm için savaşmaktan da yorulmuştum, her şeyden yorulmuştum.

"Nevin Hanım'la konuştuk..." dedi annem sessizce, "Bir süre görüşmemeniz ve konuşmamanız ikinize de iyi gelecek. O da ben de birbirinize iyi gelmediğinizi düşünüyoruz. Bir süreliğine Eylül, söz veriyorum. İkiniz de iyi olana kadar..."

Hiçbir şey söylemedim. Yatağımın kenarına kıvrılıp uzandım. Yalnızca ağlıyordum. Annem ayağa kalkıp saçlarımı okşadı.

"Kahvaltı hazır olunca haber vermeye gelirim. Kahvaltıdan sonra terapistin ile görüşmeye gideceğiz. Her şey düzelecek bir tanem, söz..."

Annem bana doğru eğilip saçlarıma bir öpücük kondurdu.

O an kendimi tek bir taşın yıkılması yüzünden tek tek yıkılmaya mahkum edilen domino taşları gibi hissediyordum. İçimdeki kontrolsüz yıkıma dur diyemiyor, engel olamıyordum.

İçimdeki tüm taşlar üst üste yıkılıyordu ve sanki bu yıkımın sona ermesinin tek yolu tamamen yıkılmaktı. Tek bir taş kalmayıncaya kadar, tamamen yıkılmak... 


Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 96.4K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
336K 27.2K 43
"Uyan, kavga et, sigara iç, dolandır, uyu. Hayır, ben bundan ibaret değilmişim.." K.T. Bir dolandırıcı çetesinin üyesi olan Karmen, çeteyle birlikte...
354K 26.5K 44
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
691K 45.9K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...