Kar Küresi (İki Kitap)

By beyzaalkoc

9.8M 521K 1M

Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Bizi tutup salladılar, ne olduğunu anlamadık, alt üst old... More

Tanıtım
1.Bölüm : Darbemin Adı.
2.Bölüm : Kar Taneleri.
3.Bölüm : Görünmez...
4.Bölüm : Merih Devrim Uyar.
5.Bölüm : Kırmızı Bölge.
6.Bölüm : Karlar İçinde.
7.Bölüm : Karanlık Oldum.
8.Bölüm : Cehennem.
9.Bölüm : Buzlar Eridi.
10.Bölüm : Dönsün Dünya.
11.Bölüm : Mezarlık.
12.Bölüm : Bizim Büyük Yangınımız.
13.Bölüm : Kaybet Beni.
14.Bölüm : Şah.
15.Bölüm : Eylül'ün Yıldızları.
16.Bölüm : Kendi Felaketinin Alevleri.
17.Bölüm : Karanlığa Bir Kibrit Yakmak.
18.Bölüm : Artık Eve Dönemezsiniz.
19. ve 20.Bölümler
21.Bölüm : Kar Tanesi.
22.Bölüm : Kendime Doğru.
23.Bölüm : Kar Küresinin Kırık Camları.
24.Bölüm : Bizim Hikayemiz. (FİNAL)
Kar Tanesi - 1.Bölüm : Mavi Floresanlar.
2.Bölüm : Buz Kırığı
Kar Tanesi - 3.Bölüm : Ve Dünya Alt Üst Olur...
4. ve 5.Bölümler
Kar Tanesi - 6.Bölüm : Buluşma.
7.Bölüm : Kül Cehennemi
8.Bölüm ve 9.Bölüm
11.Bölüm : Domino Taşları.
12.Bölüm : Soyut İpler.
13.Bölüm : Gökyüzü Salıncağı.
14.Bölüm : Sonsuz Tutsaklık.
15.Bölüm : Kar Çiçeği.
16.Bölüm : Kırık Camlara Basarak Yürümek.
17.Bölüm : Son Bir Kibrit.
18.Bölüm : Eylül'ün Hayalleri.
19 ve 20.Bölümler
Kar Tanesi - Alternatif Final

10.Bölüm : Cennet Sanılan Cehennem.

78.6K 5.3K 2.6K
By beyzaalkoc

Selamlar benim güzel kar tanelerim <3

Bu sefer bölüm sonunda konuşmayacağım çünkü yarın yeni bölümde görüşeceğiz, dünki bölüme yazdığınız tüm yorumlar için ve mesajlarınız için sonsuz teşekkür ederim, iyi okumalar dilerim^^ 

Yukarıdaki müziği açmayı unutmayın :)

Ve tam buraya, bu satırın altına bana final teorilerinizi yazarsanız çok sevinirim^^

ÖPÜYORUM SİZİ. YARIN GÖRÜŞMEK ÜZERE <3



10.Bölüm : Cennet Sanılan Cehennem.

Psikiyatristimden ilk tanı aldığım zamanlar annem sürekli araştırır ve okurdu... Neydi bu anksiyete? Bir insana neler yapabilirdi? Bir insanı nasıl panik atağa sürüklerdi? Panik atak nasıl ortaya çıkardı? Panik atak anında bir insan ne hissederdi? Depresyon herkesin dilinde olduğu kadar basit miydi? Annem depresyon kelimesini çok kullanırdı, moralinin bozuk olduğu günler "Bugün depresyondayım, yarın geçer." derdi. Oysa depresyon bunun çok ötesindeydi. Anksiyete ve panik atak kelimeleri ise ailemin benim sayemde tanıştığı, yepyeni birer kavramdı.

Annem de babam da bu kavramları anlamakta çok zorlandılar. Ben herkesin "çekingen" diye adlandırdığı ama bunun çok daha ötesinde olan, terapilerle büyüyen bir çocuktum ama bir teşhis almak bambaşka bir boyuttu. Anksiyetenin bana yaptıkları görünenden fazlaydı, dışarı çıkmak istemiyordum, insanların içinde olmak istemiyordum, dışarıda kendimi stresli ve endişeli hissediyordum, yanımda insanlar varsa ben iyi değildim, bana göre eğer evimde değilsem güvende değildim. Eğer evimde değilsem tehlikenin ortasındaydım. Başlarda beni zorlamaya çalıştılar, beni sosyalleşmem gerektiğine, insanlarla bir arada olmam gerektiğine inandırmaya çalıştılar ama olmadı, zihin böyle işlemiyordu, zihin zorlanmayı sevmiyordu. Kabuslar, kaygılar, çarpıntılar benim en yakın dostumdu.

"Neden olmuş olabilir? Atağını tetikleyen bir şey olması lazım?" Annemin endişeli sesiyle gözlerimi araladığımda bir hastane odasında olduğumun farkındaydım.

Odada yalnızca annem, babam, ben ve terapistim vardı. Annem endişeyle terapistime sorular sorarken gözlerim kolumda takılı olan seruma kaydı, bu sakinleştirici olmalıydı.

"Uyandı," dedi terapistim anne ve babama dönerek, "Bizi biraz yalnız bıraksanız olur mu? Siz şu an çok endişelisiniz, konuşursanız stres olacak."

Ben kelimenin tam anlamıyla "boş" gözlerle onlara bakarken annem odadan ağlaya ağlaya çıktı. Babamın kolu annemin omzuna teselli etmek istercesine dokunurken endişeli gözleri bendeydi. Terapistim Aycan Hanım bana hafif bir tebessümle döndü. Elindeki dosya ile uzandığım hastane yatağının yanındaki koltuğa oturdu ve koltuğu biraz daha çekerek bana yaklaştı.

"Merhaba Eylül, seansımıza daha vardı ama..." dedi gülerek. Ben ise gülebilecek bir halde değildim. Psikoloğun yüzüne bomboş bir ifadeyle bakmaya devam ediyordum. Gülmediğimi görünce boğazını temizledi ve önündeki dosyaya baktı.

"Neden?" diye sordu başını kaldırmadan.

"Bilmiyorum." dedim.

Neyin nedenini sorguladığını bile sormadım. Ne için sorduğu gayet açıktı. Duşta yaşadığım atağın sebebi neydi, beni o hale getiren neydi?

"Bana bütün gününü anlatır mısın Eylül?" diye sordu.

"Buna enerjim olduğunu sanmıyorum." dedim sessizce.

"Annen sabahın erken saatlerinden beri Merih ile olduğunu, eve gelir gelmez duşa girdiğini ve duşta atak geçirdiğini söyledi. Seni bulduğunda sıcak su buharlarının arasında baygınmışsın. Elbette ki tüm muayenelerin yapılmış, tahlillerin temiz. Yani evet... Bunu duymaktan nefret ettiğini biliyorum ama bu yalnızca psikolojik."

Terapistim konuşurken gözlerim stresle odanın içinde dolaşıyordu. Sakinleştiricinin verdiği sakinlik ve içimdeki stresin verdiği rahatsız edici his birbirleriyle o kadar çelişiyordu ki bu benim için stresle tek başına mücadele etmekten bile daha zordu. Kendimi konuşursam ağlayacak kadar güçsüz hissediyordum çünkü olanlara ben de anlam veremiyordum. Neden duşa girip sıcak su buharının arasında kalmayı istemiştim, orada neden halüsinasyon görmüş ve neden atak geçirmiştim? Beni tek etkileyenin dışarıdaki insanlar olduğunu sanırdım, benim için tek tehlikenin yabancılar olduğunu sanırdım ama şimdi en güvendiğim yerde, evimde ve tek başıma bunu neden yaşamıştım?

"Eylül, kimilerine göre harika bir durumdasın. Kimilerine göre yaşadıkların, içinde hissettiklerin kolay şeyler ama ben herkese kolay gelen şeyleri yapmanın senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. Markete girip kasiyerle konuşmak, bir yerde yemek yemek, sipariş vermek, samimi olmadığın biriyle sohbet etmek... Evet, bunlar kimilerine göre çok kolay ama ben bunların sende yarattığı etkiyi de biliyorum. Bu yüzden senin ne kadar güçlü olduğunu da biliyorum. Üstüne üstlük, yaşadıkların yalnızca anksiyeteden, sosyal fobiden, panik ataktan, depresyondan ibaret şeyler değil... Senin o merkezde yaşadıkların gerçekten zor şeyler. Hemşirenin intiharına şahit olman, Merih'e karşı hissettiklerin, tedavi sürecin... Hepsi çok zor, biliyorum. Bunları yalnızca anlatarak ve kendini anlayarak çözebilirsin. Konuşmamız bittikten sonra çok sevdiğim bir psikiyatrist tarafından ziyaret edileceksin. İlaçların düzenlenecek ama bana anlatacakların çok önemli. Seni içten içe tetikleyen en ufak bir etken varsa bilmeliyim ki sana yardımcı olabilecek tavsiyeleri verebileyim."

Uzun uzun söylediklerini dinledim. Konuşması bittikten sonra oluşan sessizlikte ise kendimi dinlemeye çalıştım. Ne hissettiğimi, ne düşündüğümü, o an banyoda olan her şeyi sorguladım.

"Bilmiyorum," dedim, en azından konuşmaya başladım, "Merih ile Füsun Hemşire'nin mezarını ziyaret etmeye gittik."

"Bunu Merih mi istedi?" diye sordu Aycan Hanım elindeki kağıda notlar almaya devam ederken.

"Ben istedim," dedim ve devam ettim, "Onunla vedalaşmak istedim. Sonra oradan çıktık ve geyiği ziyarete gittik..."

"Bana bahsettiğin geyik mi? Ormandaki..."

"Evet, o. Onu ziyaret ettik, sonra İstanbul'a dönmek için yola çıktık. Fakat durumumun kötüleştiğini biliyordum, bir yabancı ile konuşurken ellerim titriyordu, ateşimin çıktığını hissediyordum, kalp atışlarım hızlanıyordu..."

"Yani anksiyete belirtileri gösteriyordun." diye ekledi not alırken.

"Evet. Yola çıktığımızda ise Merih'le konuşurken merkezden döndüğümüzden beri onun da kendisini kötü hissettiğini öğrendim, eskisinden de kötüydü. Bana beni korkutan bir cümle kurdu." diye sorduğum an psikolog kaşlarını çatıp başını kaldırdı ve bana baktı.

"Ne dedi?" diye sordu.

"Bazen kaybolup gitmek istediğini söyledi, nereye gitmek istediğini sorduğumda ise 'Hiçliğe.' dedi." diye yanıtladım endişeli bir nefes alarak, o an zor nefes aldığımı fark ettim ve elim boğazıma gitti.

"İyi misin?" diye sordu terapistim.

"İyiyim. Nefesimin daraldığını hissettim. Şimdi iyiyim."

Başını eğip kağıda birkaç not daha aldıktan sonra bana döndü.

"Bu cümle sana ne düşündürttü?" diye sordu.

"Bilmiyorum..." diye kekeledim.

"Bu cümleden bir çıkarım yapmışsın, bu belli. Peki nedir bu çıkarım?"

"Ben..." dedim tereddütle ve istemeye istemeye ekledim, "Hayatına son vermekten bahsettiğini düşündüm."

"İntihar edeceğini mi düşündün?" dedi.

"Bilmiyorum." dedim dolu gözlerle, konuşmakta çok zorlanıyordum.

Sesimin titrediği fazlası ile aşikardı. Stresten parmaklarımla oynamaya başlamıştım, sağ elimin tırnakları ile sırayla sol elimin işaret parmağının tırnak kenarlarına bastırıyordum. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar stresli, bu kadar endişeli ve bu kadar darmadağınık hissetmemiştim.

"Peki ya sonra? Sonra ne oldu?" dedi terapistim, bir açıklama yapamayacağımı anlamış olmalıydı.

"Sonra eve döndüm. Annem mutfakta yemek yaparken ana haber bültenini izliyordu. Bana merkezin başhekimi olan adamın tutuklandığını söyledi. Odama geçtim. Bunu haber vermek için Merih'e yazdım ama cevap gelmedi. Onu hem defalarca aradım hem defalarca yazdım ama ondan bir yanıt alamadım. Doğal olarak endişelendim..." dedim başımı önüme eğerek.

"Ondan ne kadar süre haber alamadın peki?"

"Bilmiyorum, emin değilim... Sanırım yarım saat. Belki de sadece yirmi dakika."

"Sonra ne oldu?"

"Sonra beni aradı. Telefonunun sessizde olduğunu söyledi. Ona endişelendiğimi, kaza yaptığını düşündüğümü söyledim ve bana kendisine bir şey olursa bunun kazara değil ancak bilerek olabileceğini söyledi. Ben de uyuyacağımı söyleyerek telefonu yüzüne kapattım ve duşa girdim..."

Terapistim anlatmaya devam etmem için başını sallayarak notlarını alırken duşun buharlı görüntüsü kafamın içinde gibiydi, sanki o bunaltıcı sıcak buhar hala her yerimdeydi.

"Bunu nasıl bir ses tonu ile söyledi? Karamsar mıydı? Sana ne hissettirdi?"

"Gülüyordu." dedim.

"Gülüyor muydu?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Gülüyordu. Dalga geçiyor gibiydi." derken sesimdeki öfkeyi ben bile duyuyordum.

"Peki, anlıyorum Eylül. Duşa girdin, sonra ne oldu?"

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp kendimi orada hayal ettim, sıcak buharların içinde ve Merih'in halüsinasyonunun tam karşısında.

"Duşa girdim ve sıcak suyu sonuna kadar açtım ve bekledim. Bir anlığına..." dedim ve duraksadıktan sonra devam ettim, "Banyonun buharla kaplanmasını istedim."

Konuşurken gözlerim hala kapalıydı. Aldığım her nefeste içime havayı değil sıcak su buharını çekiyor gibiydim, nefes almamın zorlaştığını hissettim.

"Neden?" diye sordu merakla, "Banyonun buharla kaplanmasını isteme sebebin neydi?"

"Bilmiyorum." dedim, "Merih'in her gün duş almasının ne kadar uzun sürdüğünü duydum ve bilmiyorum... Bunu neden deneyimlemek istediğimi bilmiyorum. Sonra bir anda telaşa kapıldım ve panik atak geçirmeye başladım."

"Oradan çıkamayacağını mı düşündün? O yüzden mi telaşa kapıldın?"

"Bilmiyorum," dedim çaresizce.

"Tamam, bana orada ne yaşadığını anlat."

Bir kez daha çaresiz gözlerle etrafa bakındım. Stres içinde saçlarımı kaşıdım ve anlatmaya çalıştım.

"Buharların arasında onu gördüm... Merih'i. Halüsinasyon gördüğümü anlayınca sanırım bir anda telaşa kapıldım. Her yer buharla kaplanmıştı, başka hiçbir şey göremiyordum. Nefes alamadığımı hissettim, kalbim deli gibi atıyordu, bayılacağımı biliyordum..."

Gözlerimi açtım ve çenemin titrediğini fark ettim. Anlatmak bile o kadar yorucuydu ki başımı hastane yatağının başlığına yasladım. Terapistim birkaç not daha aldıktan sonra bana döndü.

"İyi misin?" diye sordu ilgiyle, "Anlatırken bile kötü oldun. İstersen doktor çağırabilirim."

"İyiyim," dedim başımı sallayarak.

"Doktor çağırayım mı?" Terapistim hala endişeliydi.

"Kimseyi çağırmanıza gerek yok. İyiyim, gerçekten iyiyim... Ben yalnızca bunları neden yaşadığımı bilmiyorum."

Terapistim yutkundu ve derin bir nefes alarak arkasına yaslandı.

"Senin uyanmanı beklerken annen bana bir şeyler daha anlattı." diye mırıldandı.

"Ne anlattı?" diye sordum endişeli bir merakla.

"Merih ile birlikte sinemaya ve yemeğe gitmişsiniz, sonu kötü bitmiş sanırım. Annen bana orada yaşananları anlattı, gerçi sonra çabuk toparlamışsın ama o akşam zor geçmiş olmalı."

"Kötüydü." dedim yalnızca, her şeyi hatırladıkça giderek yoruluyor, dipte yavaş yavaş kayboluyordum.

"Bak, ben Merih'in de terapistiyim, biliyorsun Eylül. Senin de onun da iyiliğini istiyorum. Onun sana karşı olan takıntı boyutundaki ilgisi seni nasıl etkiliyor, onu nasıl etkiliyor, bir arada olmanızın ikinize de etkisi ne bir düşünmek lazım." dedi istemeye istemeye.

"Nasıl yani?" diye sordum.

"Şöyle ki bu hayat senin hayatın Eylül, o da Merih'in hayatı. Ben sana veya ona veya bir başkasına bir şeyi yap ya da yapma diyemem, ben sadece hayatlarınızı yaşarken yardımcı olmak için buradayım. Dışarıdan bakan bir çift göz olarak ise gördüğüm şey birbirinize iyi gelmediğiniz."

Duyduğum son cümle beni öyle çok sarsmış öyle çok sarsmıştı ki biri beni iki elimden tutup kocaman bir binanın en tepesinden aşağıya doğru sallandırıyormuş gibi hissetmiştim. Duyduğum cümle içimde öyle şeyleri yıkmıştı ki içimdeki fay hattı darmaduman olmuştu. Gözlerimin korkuyla dolduğunu hissettim.

"Sizce Merih ve ben birbirimize zarar mı veriyoruz?" diye sordum korka korka.

"Sence Merih'le vakit geçirmek sana zarar veriyor mu?" diye sordu, "Bunun cevabını sen ver Eylül. Maalesef senin hayatın hakkında böylesine kesin bir yargı yapamam, buna ancak sen cevap verebilirsin. Senden şimdilik tek isteğim sakince düşünmen, biraz sessizlikte kal, biraz kendi içine dön ve hayatını düşün. Merih'le olan bağını düşün, sana kötü ve iyi hissettiren her şeyi düşün. Bir liste yap ve listeni seansımıza getir. Olur mu?"

Başımı salladım, Aycan Hanım dosyasını alıp ayağa kalkarken başımı kaldırıp ona baktım.

"Aileme bunu söylemezseniz sevinirim." dedim.

"Neyi?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Dışarıdan bakan bir çift göz olarak Merih ve benim birbirimize iyi gelmediğimizi gördüğünüzü... Birbirimize zarar verdiğimizi..." dedim zar zor, o kadar enerjisizdim ki konuşmakta fazlaca zorlanıyordum.

"Elbette ki Eylül, ben bir psikoloğum, sen benim danışanımsın. Konuştuğumuz her şey her zaman aramızda kalacak. Bana güvenebileceğini biliyorsun."

"Teşekkür ederim." dedim.

"Hoşça kal Eylül, seansımızda görüşmek üzere!"

Psikoloğum hastane odasından çıktıktan yalnızca birkaç dakika sonra içeriye bir psikiyatrist girdi. Her zamanki konuşmaları aynı şekilde ona da anlattım. Tüm hikayemi, bu zamana kadar kullandığım her ilacı, yaşadıklarımı, fizyolojik olarak hissettiklerimi, ruhsal olarak hissettiklerimi, her şeyi... Elime uzattığı reçetede yazan ilaçların isimlerine bakmadım bile. Kafamı meşgul eden tek şey Merih'in bana, benim ona zarar verip vermediğimiz konusuydu.

Annem ve babam odaya girip endişe ve üzüntüyle benimle ilgilendiklerinde bile aklım yalnızca bu konudaydı. O bana iyi geliyor muydu? Ben ona iyi geliyor muydum? Bu halde olmamda Merih'in etkisi neydi? Onun benim hayatımda olması beni nasıl etkiliyordu? Onun kaybolup gitme isteğinin sebebi ben miydim yoksa ben onun bu isteğine rağmen burada kalmayı seçme sebebi miydim? Bu kadar dipte olmamın sebebi Merih miydi yoksa tüm yaşadıklarıma rağmen daha da dipte olmamamın sebebi mi oydu?

Neyimdi o benim? Cennetim mi cehennemim mi? Ödülüm müydü, cezam mı? Ayağıma takılıp beni düşüren bir taş parçası mıydı yoksa düşmemek için tutunduğum bir ağaç gövdesi mi? Merih benim için ev miydi yoksa hiç bilmediğim sokaklar mı? Tanıdık mıydı bana yoksa yabancı mıydı?

Bir yere hem çok ait olmak hem de çok yabancı hissetmek... Merih'in yanında olmak tam olarak öyle bir histi işte. Oraya hem çok aittim hem de çok yabancıydım. Bazı zamanlar Merih'in yanında kendime bile çok yabancıydım. Kim olduğumu hatırlasam belki de çok sevecektim kendimi. Üstelik en kötüsü de belki o da aynı şeyleri hissediyordu. Belki o da benim yanımda bir yere hem çok ait hem de çok yabancı hissediyordu, belki o da benim yanımda kendine bile yabancıydı.

Kabullenmek ve hatta aklımdan geçirmek bile çok zordu ama belki de gerçekten birbirimiz için iyi değildik. Bir arada alınmaması gereken iki ilaç gibiydik, tek tek faydalı ama bir arada zehirli. Ben onun ödül sandığı cezasıydım, o da benim. Ben onun su sandığı ateşiydim, o da benim. Ben onun rüya sandığı kabusuydum, o da benim.

Biz birbirimizin cennet sandığı cehennemiydik.

Biz birbirimiz için cehennemdik. 


---

Yeni bölüm yarın 20.00'da <3


Continue Reading

You'll Also Like

720K 26.8K 43
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1.7M 154K 78
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...
5.7M 188K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
865K 54.6K 38
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin çünkü Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve...