the kingdom love, hyunin ✓

By kenyusiimii

196K 25K 30.5K

majesteleri, sizi seviyorum. | royalty More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6 F'

1.4

4.8K 676 456
By kenyusiimii

Hyunjin'in yıkanmasını beklerken normalde çok sıkılacağım bir zaman diliminde hiç sıkılmadan bekliyordum. Kıyafetlerini ona bırakıp geri ağacın ters tarafına oturdum ve üzerini giyinmesi için ona alan tanımıştım.

"Naber?" dedi yanıma geldiğinde. Daha ona dönmeden elini alnıma koymuş, "Yanıyorsun sen!" demişti endişe ile. Gözlerimi devirdim. Senin yüzünden diyemezdim ya aq.

Elini ittirdim hızla. "Güneş var güneş! Hava yanıyor! Biz senin gibi suya girmedik."

"Girseydin."

"Çok kolay sanki," diye homurdandıktan sonra daha fazla yanımda durmasına dayanamayarak ayağa kalktım. "Hadi gidelim."

"Nereye ya? Daha yeni gelmiştik."

Neydi bu ondaki enerji

"Hep aynı yerleri geziyoruz, farklı yerlere gidelim." deyip atlara doğru ilerlemeye başladığımda birkaç homurdanmadan sonra Hyunjin'in de ayaklandığını anlar anlamaz sırıtarak ata bindim.

"Saçlarımı boyatacağım," diyerek atına binmek için hareketlendiğinde şokla ona döndüm. "Cidden mi?"

"Evet." Güldü. "Benden çok heveslendin bakıyorum?"

Hyunjin'in o güzel saçları için hayal etmediğim bir renk yoktu ki! Geri attan inip hızla karşısına dikilip yüzüne baktım. "Hangi renk boyatcaksın? Ben de göreyim mi, çok merak ediyorum, izlerim hem de. Göreyim mi lütfen Hyunjin, lütfen? Hı? Göreyim değil mi, göreyim?"

"Jeongin," diyerek halime kıkırdadığında ben hala merakla ona bakıyordum. Saçlarını cidden çok seviyordum! "Gel başımın belası, gel," deyip aniden saçlarımı okşadığında mutlulukla bir anda zıplayıp kollarımı ona sardım. "Teşekkür ederim!"

Saçları, benim için nedensiz bir şekilde çok önemliydi. Şu dönemde uzun saç herkeste vardı ama yakışan insan sayısı çok azdı, hatta Hyunjin yakıştırdığım ilk kişiydi.

Mal gibi bir anda üstüne atlamama karşılık Hyunjin ilk birkaç saniye dursada ben çekileceğim sırada aniden elini belime dolamış ve geri yapıştırmıştı beni kendine. Nefesimi tuttum hızla. Bu çok değişik hissettiriyordu!

"Seninde sevgi dolu bir yanın varmış ha?" deyip hala olduğumuz halde iken konuştuğunda, "Ya ya," dedim içimden geçen tüm rezillikleri belli etmemek için. "Oldu öyle şeyler."

Sadece birkaç saniye sonra geri çekildiğinde, "Hadi bakalım," diyerek beni ata kaldırmış, yarattığı panikten habersiz ardından da kendi atına binmişti. Alev alev yanan belimle beraber, atla koşmaya başladım.

Uçuyordum amk

Hey dünya, selam it

Atla beraber hıphızlı koşarak ilerlerken bundan inanılmaz bir zevk alıyordum o anda, az önce yaşadığım şeylerin etkisi de olabilirdi ama etkileniyor muydum? Etkileniyordum evet. Sadece birkaç dakika sonra istediğimiz tepeye çıktığımızda "Geldik!" dedim sevinçle.

Attan atlayıp aylardır gelmediğim yere baktım.

Yaz olduğu için ağaçlar meyve dolmuştu.

Direkt sırıtıp elma ağacına ilerleyip elmalara bakarken elimin tekini dala attım. "Düşeceksin lan," dedi Hyunjin yanıma gelip. Omuz silktim. "İlk düşüşüm değil." Buradan edebiyat yapardım ama rezilliğe gerek yoktu.

Dala çıkıp elmaları kucağıma koyarken Hyunjin "At bana," demiş ben de reddetmeden elimdeki elmaları ona atmıştım. O da temizleyip yere koyduğu kıyafetinden bir parçanın üstüne bırakmıştı elmaları.

İnmeye yakın hazırlanırken ellerini bana doğru uzattı aniden. "Atla."

Kaşlarımı çattım. "Atlayayım mı?"

En son bunu ormanda yaşadığımızda yaşadığım paniğin haddi hesabı yoktu aq. Yine aynı şey yaşanır diye boşluğa düşerken o beni ikna etmek için, "Evet," deyip parmaklarını bir kez açıp kapatmış ben de battı balık yan gider düşüncesi ile kendimi aşağı atmıştım.

Anında belimden tutup havada tutarken kollarımı omuzlarına koydum. Kafasını kaldırmış bana bakarken nefesimi tuttum. Biraz daha tutarsam kendini balon gibi patlatan ilk insan olarak tarih anıtlarına yazdırırdım adımı.

Hyunjin eğilerek beni yere dikkatlice bıraktığında, "Ee," dedim toparlamak adına. "Yemiyor muyuz?"

"Neyi?"

Yar-

"Elmayı. Neyi olabilir? Çok fesatsın Hyunjin."

Şaşkınlıkla bana baktı. "Ne?"

Ya yemin ederim bir insan bu kadar rezil olamaz

"Hiç," deyip hızla elime bir elma alıp yemeye başlarken Hyunjin akıllanmayacağımı anlamış olmalı ki biraz yüzüme bakmış sonra da bir şey demeden uzanıp diğer elmayı da o alıp karşıma oturmuştu.

"Aslında bir şey merak ediyorum," dedim bir süre sonra. Bunu sormam onun açısından ne kadar doğru olurdu bilmiyordum ama o an ikileme düşmüştüm. "Neyi merak ediyorsun?" deyip elma dolu yanakları ile bana bakarken bir an vazgeçsem de yine de sormadan edemedim.

"Ailenle... Böyle olmak seni üzüyor mu?"

Babası denecek haysiyetsiz kralı geçtim, anneleri olacak kraliçe hanım ile de adam gibi görüşüp vakit geçirmiyorlardı. Ben alındığını düşünürken Hyunjin, "Alışıyorsun," deyip elmasını tekrar ısırmıştı. "Sen alışmadın mı?"

Ben anne ve babamı görmememiştim bile. "Aynen," deyip onayladığımda gülerek "Güzelmiş bunlar," dedi ve elmasını hızla bitirip ellerini ilerideki suda yıkayarak saçlarını topladı.

"Gidelim artık."

Kafamı salladım.

İkimiz atlara binip saraya geri dönerken Hyunjin, saçlarının boyasının hazır olup olmadığını sormuş ben de yanında merakla dururken şansmış gibi tam o anda Felix'in evine yemek götürmem gerekmişti.

Sokayım böyle işe aq

"Lan insan mı kalmadı?"

Muhafız elime tepsiyi tutuşturdu. "Kalmadı."

Çok komik

O gidince hızla Hyunjin'e baktım. "Sakın, sakın ben gelmeden başlama."

Gülerek kafasını salladığında kaşlarımı çattım. "Bak sakın!"

"Tamam tamam," deyip ikna edici bir şekilde sırıttı. "Söz. Hadi götür gel, odamdayım."

"Tamamdır!"

Sözü almamla beraber saraydan çıkarken elimdeki tepsiye dikkat ederek hızlı adımlarla orman yoluna girip tabiri caizse neredeyse koşmaya başladım. Normalde rahat on beş dakikada geleceğim yolu beş altı dakikada gelmiş hızla nefes nefese kalmamı umursamadan ayağımla Felix'in kapısını tekmelemişti.

"Kim lan o?" diyerek Changbin hyung sinirle açınca şirince sırıttım. "Malum ellerim dolu."

"Sabır ya."

"Neyse neyse," dedim tepsiyi ona uzatırken. Tam da o sıra Felix gelmiş beni yakaladığı için gözlerini kısarak sinirli davranmaya çalışmıştı. "Seninle konuşacağız beyefendi."

Jeongin ile ahirete doğru

Normalde burada kalıp laf dalaşına girerdim ama zaten çok oyalanmıştım bile, "Olur," deyip kafamı salladıktan sonra "Hadi afiyet olsun," dedim ve geldiğim merdiveni koşarak inerek hiç hız kesmeden ormanın içinde koşmaya devam ettim.

Saray'a çabucak gelmiş kendimi soluk soluğa Hyunjin'in odasına atmıştım. "Yetiştim mi?" deyip merakla başımı kaldırırken Hyunjin bir sandalyede oturuyor, birkaç saray görevlisi de onun etrafındaydı.

"Yetiştin, geç," deyip bana bakınca sırıtarak onlara doğru ilerledim. Çiçek özleri ve birkaç ilaçtan yapılmış karışımı hekimler Hyunjin'in uzun saçlarına sürmüş ben merakla oluşacak renk değişimini izlerken saçlarını kapatmışlardı.

Onlar ellerini yıkamak için odadan çıkarlarken hala sandayelde oturan Hyunjin'in etrafında dönüp saçına bakmaya başladım hevesle. Tam da işime odaklanmıştım ki Hyunjin bir anda "Jeongin!" deyip gülünce gözlerimi yüzüne diktim. "Bebek gibisin şu an," dedi devam ederek. "Tanrım, senin böyle hallerin olduğunu bilmiyordum!"

Kıkırdadı. "Ayrıca çok tatlısın!"

Canım, kalbime ne yaptığından haberin var mı canım?

Sözleri beni havaya uçursada "Hadi!" deyip heyecanla sızlandım. "Ne zamana açılır ki saçının rengi?"

"Beklemem lazım biraz. Açılacak zaten, sarı ben de nasıl olur bilmiyorum. Yakışır mı sence?"

"Soruyor musun ya?" deyip çok doğal bir tepki verdim. "Harika durur!"

Ben Hyunjin'in başına bıkmadan dururken bazen gelip hekimler kontrol etmiş o da oturduğu yerden benimle sohbet etmişti. Bir süre sonra odaya tatlı isterken gelen tabağı kendine aldı ve hizmetli çıkarken "Otur," dedi karşısındaki sandalyeyi işaret ederek.

Tam da odanın ortasına koymuşlardı sandalyeyi.

Ne yapacağını anlamadan merakla sandalyeye otururken bacak bacak üstüne atıp ona baktım. "Bir şey mi oldu?"

"Hayır." Elindeki tabağı yanındaki minik sehpaya bırakmış ardından gözlerini bana çevirirken elini uzattığı gibi sandalyemi tutarak beni kendine çekmişti.

Vücudum bunu beklemediği için panikle onun dizine tutunurken kafamı kaldırdığım gibi dip dibe gelen yüzlerimizle nefesimi tuttum. O ise dibimde gülümseyerek bana bakmış ardında göz kırpıp tatlı tabağını benim tarafıma itmişti.

"Bunu ye."

Güldüm. "Nereden çıktı aniden?"

"Sana tatlı sözüm vardı sadece unutmuştum. Onu telafi etmek istedim."

KALBİM DURSANA AQ

Elime kurabiyeyi alırken ona uzattım. "Sen yemeyecek misin?"

Aslında amacım sadece ona vermekti ama o başını uzatıp elimdeki kurabiyeyi ısırıp geri çekilmişti. "Bu kadarı yeterli."

Benden önce yiyordu zamanında da ben kendimi tehlikeye atıp ondan önce yiyordum.

Beynim yine bu düşünce ile hayallere dalarken kalan parçayı ağzıma attım. Sıcak tatlı çok güzel gelmişti. Kendime engel olamadan salak gibi gülerken Hyunjin merak ettiği şeyleri bana soruyor ben de bu sayede ona ait şeyleri öğreniyordum.

O karşımda dururken ben bacak bacak üstüne atmış, kucağımdaki kurabiyeden yiyordum ve odanın ortasındaki iki sandalye oturuyorduk dizlerimiz değerken. Nedensiz dışarıdan bakılınca oluşan görüntümüz bana çok güzel gelirken gülerek kurabiyeyi ısırdım.

Bir süre sonra hekimler girmiş, ben ayaklanırken onlarda Hyunjin'in saçlarını yıkamaya başlamışlardı. Dudaklarımı ısırarak yanlarına gidip merakla gözleri kapalı, saçları yıkanan Hyunjin'e baktım.

Tanrım, şu anda bile çok güzel gözüküyordu.

Gel de bile isteye vazgeç şimdi amk.

Yapılır mı bu? Yapılmaz.

Aynen yapılmaz.

Hekimler saçlarına havlu koyarken Hyunjin gerisini kendisinin halledebileceğini söyleyerek onları göndermişti. Saçları kuru olunca rengi daha belli olacaktı, bu yüzden yanında kalmaya devam ederek onun saçlarını kurulamasını bekledim.

Halime bakıp güldü. "Benden daha heyecanlısın."

"Hem hayatımda ilk defa bir saç boyama işlemine şahit olurken diğer taraftan senin uzun saçlarının çok güzel olduğu gerçeği var. Hadi çabuk kurula!"

O kaşlarını kaldırarak sözlerimi dinlerken dediğim şeyi idrak etmiş ama yine de saçmalayıp geri almamıştım. "Bakalım bakalım," deyip odasındaki minik aynaya doğru ilerledi. Ve ardından havluyu saçlarından indirdi.

Gözlerim hiçbir hareketini kaçırmadan Hyunjin'in hareketlerini takip ederken omuzlarına düşen güneş sarısı siyah saçlarını gördüğümde heyecanla nefesimi tuttum.

Hayalimden bile güzel olmuştu!

Göz kırptı. "Yakıştı mı?"

"Çok güzel," dedim hala etkisinde iken. Kafamı kaldırıp kaldırıp saçlarının tepesini incelerken bir anlık düşünce ile elimi koymak için hamle yapmış fakat son anda fark ettiğim şeyle elimi ona dokunmadan durdurmuştum.

Kafayı yedin iyice Jeongin

Fakat Hyunjin bunu fark etmişti. "Dokunabilirsin," deyip bana onay verirken yine de emin olmak için "Dokunayım mı?" diye merakla sorduğumda kafasını salladı.

Sonrada daha kolay dokunmam için hafifçe eğildi.

İndirdiğim elimi kaldırıp yumuşak saçlarına atarken sarı tutanlara baktım kaşlarımı kaldırarak. Ben bir şeyleri kabul ettiğimden miydi bilmiyordum ama Hyunjin her geçen gün daha da yakışıklı geliyordu gözüme.

Ayrıca güzel.

Parmaklarımın arasındaki yumuşak saçı birkaç saniye elleyip daha çok etkisinde kalmamak için indirirken o da saçlarını tarayıp toplamıştı. İkimiz odadan çıkınca herkesin gözü onun üstündeydi yine.

İlk önce gidip Chan hyunga göstermiş sonra da Minho hyunga gitmişti.

Akşama kadar hep bir adım arkasında ilerlerken sürekli sürekli kafamı kaldırıp saçlarına bakıyorum, gri de çok güzeldi ama sarı daha da güzeldi.

İkimiz yaz akşamı olduğu için bahçede ilerlerken sarayın bahçesi yine bir sürü ışıklarla aydınlatılıyordu. Saray bahçesine girip sadece kraliyet ailesine ait yere otururken bileğimden tutup oturtmuştu yanına.

"Bir gören olacak," dediğimde kaşlarını çattı. "Hepi topu tahta bir bank, ne olabilir? Söyleyene de gereğini yaparım ben."

Nedensiz bir şekilde gülerek başımı başka yöne çevirdim. Parmaklarım arasında tuttuğum demir tasa arada tırnaklarımı vuruyordum, tek sesi çıkarıyordum.

Ben yemek yerken Hyunjin çağırınca hala bitmediğini söylemiştim o da içeceğimi elime aldırmıştı. Kafamı eğip kırmızı şerbete bakarken gözlerinin ara sıra oraya kaydığını fark ettiğim için anlık bir hisle ona doğru uzattım.

"İçmek ister misin?"

Bu sıralar prenslerin eğitimleri de başladığı için onların yemeklerine çok daha dikkat ediliyordu bu sebeple kilo aldıracak ya da uyuşukluk verecek şeyler içip yiyemiyorlardı. Muhtemelen şerbeti de içmemişti ve merak etmişti.

Yaptığım teklifle kaşlarını kaldırdı.

"Bu tastan mı?"

Kafamı salladım. "İç işte, özel bir yemek programı uyguladığınızı biliyorum." Göz kırptım. "Aramızda sır, merak etme."

Güldü. "Yok, iç sen."

"İçtim ben içeceğimi zaten," deyip omuz silktim. "Hadi iç Hyunjin."

"Kurtuluşum yok değil mi?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır."

O bu halime bakıp ardından tası elimden aldığında haline güldüm ve şerbeti içişini bekledim. Tek yudumda bitirmiş sonra da aramıza bırakmıştı.

"Bunun tadına bayılıyorum bu arada."

"Kaçırayım sana her akşam?"

Parmak uçları ile başıma vurup güldü. "Saçmalama."

Yoo, saçmalamıyordum ki

"Yoo," dedim içimden geçen tepkiyi vererek. "Küçücük bir şerbet sana etki etmez. Bir anda on kilo almazsın, zaten tüm yürüyorsun boş beleş. Yakarsın."

Laf arasında onu iğneleyince aldırmadan kahkaha atmış ve "Kabul," diyerek serçe parmağını bana uzatmıştı. "Aramızda ama?"

Parmağımı parmağına kilitledim. "Aramızda."

***

Jeongin'in hyunjinin saçlarına gerçek hayatta olan takıntısını bilmeyen yoktur diye düşünüyorum ve kaçıyorum

Sonunda yazabildim bu bölümü şükür
Birazcık kaosa girelim artık

Continue Reading

You'll Also Like

7.8K 443 14
mini bir ChenJi hikayesi🧚‍♀️
12.4K 1.8K 38
geçirdikleri kaza sonucu paralel evrende sıkışan ve bir birine ulaşamayan iki genç.
396K 32.9K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
28.1K 3.1K 21
ellerimden öptü, ellerimden. avuç içlerimden öptü. unutabilir misin şimdi? ben ölsem unutmam. |250123