Violet Black

By liarblackcat

90.1K 7.5K 10.2K

Sirius Black ve Marlene Mckinnon'ın çocukları olsaydı? Babası Azkaban'dan kaçtığı sırada Hogwarts'a başlayan... More

𝘣𝘦𝘧𝘰𝘳𝘦 𝘦𝘷𝘦𝘳𝘺𝘵𝘩𝘪𝘯𝘨 𝘴𝘵𝘢𝘳𝘵𝘴'
1.Bölüm | V
2.Bölüm | V
3.Bölüm | V
4.Bölüm | V
5.Bölüm | V
6.Bölüm | V
7.Bölüm | V
8.Bölüm | V
9.Bölüm | V
10.Bölüm | V
11.Bölüm | V
12.Bölüm | V
13.Bölüm | V
14.Bölüm | V
15.Bölüm | VI
16.Bölüm | VI
17.Bölüm | VI
18.Bölüm | VI
19.Bölüm | VI
20.Bölüm | VI
21.Bölüm | VI
22.Bölüm | VI
23.Bölüm | VI
24.Bölüm | VI
25.Bölüm | VI
26.Bölüm | VI
27.Bölüm | VI
28.Bölüm | VI
29.Bölüm | VI
30.Bölüm | VI
31.Bölüm | VI
33.Bölüm | VII
34.Bölüm | VII
35.Bölüm | VII
36.Bölüm | VII
37.Bölüm | VII
38.Bölüm | VII
39.Bölüm | VII
40.Bölüm | VII
41.Bölüm | VII
42.Bölüm | VII
43.Bölüm | VII
44.Bölüm | VII
45.Bölüm | VII
46.Bölüm | VII
47.Bölüm | VII
48.Bölüm | VII
49.Bölüm | VII
50.Bölüm | VII
51.Bölüm*
52.Bölüm*
53.Bölüm*
54.Bölüm*
55.Bölüm*
56.Bölüm*
57.Bölüm*
58.Bölüm*
59.Bölüm*
60.Bölüm*
61.Bölüm*
62.Bölüm*
63.Bölüm*
64.Bölüm*
65.Bölüm*
66.Bölüm*
67.Bölüm*
68.Bölüm*
69.Bölüm*
70.Bölüm*
71.Bölüm*
72.Bölüm*
'𝘵𝘪𝘭𝘭 𝘵𝘩𝘦 𝘣𝘦𝘵𝘵𝘦𝘳 𝘦𝘯𝘥

32.Bölüm | VI

1.1K 84 337
By liarblackcat

Ruelle

Live Like Legends

*

"Berbat geçti." Yılın son sınavı üçüncü görevin olduğu güne denk gelmişti ve altıncı sınıflar için son sınav Karanlık Sanatlara Karşı Savunma idi. "Tam anlamıyla berbattı. Girmediğin için çok şanslısın."

"Aynen birazdan hiçbir labirente girmeyeceğim." dedi Cedric gülerek kahvaltısını ederken.

"Onu dinleme Sevimli Çocuk," İkizler yanlarına gelip oturdu ve önlerindeki tabaklara kahvaltılık bir şeyler koydular. "En yüksek notu o alacak."

"Bu benim iyiliğimden değil, sınıfın kötülüğünden."

"Tabii." dedi Fred ima ile. "Kesin ondandır." Violet gözlerini devirdi. "Büyük ihtimalle 'Uygun' alacağım ve en yüksek not olmayacak. Ravenclawlar şu an sınavda."

"On iki tane S.B.D. dersi alan iki altıncı sınıftan birisisin. Tüh biri 'Uygun' gelecek ne yazık."

"Biz hiç üç tane S.B.D. dersi almıyormuşuz gibi hayıflanmaya devam et." dedi George. Bu konu da ikisi de alınmıyordu aslında, tek istedikleri Violet'i rahatsız etmekti. "Lütfen! Durum böyle olduğu için mutlu olduğunuzu bilmiyormuşum gibi davranmayın!"

"Yemedi." dedi Fred dudaklarını bükerek. Violet tekrardan göz devirdi ve Cedric'e baktı. "Sen bakma onlara." Tek elini tuttu. "Heyecanlı mısın? Bu geceden sonra seni rahat bırakacağım. Gece geç saatlere kadar seni çalıştırıp uykusuz bırakmayacağım."

"Böyle deyince bütün heyecanım uçtu gitti. Saf mutluyum şu an." Dişleri ile gülümsedi. "Gördün mü? Mutluyum, çünkü sonunda uyuyabileceğim."

"Abartıyorsun..."

"Kelimenin tam anlamıyla gece ikide Hufflepuff kapısına dadanmışlığın-" Violet eliyle George'un ağzını kapattı. "Siz sadece kahvaltınızı edin."

Dördü kahvaltı boyunca konuşmalarına devam ettiler. Violet ve ikizlerin amacı birkaç saate olacak olan üçüncü görevin heyecanını Cedric'e unutturmaktı ve Profesör Mcgonagall yanlarına gelene kadar bunda başarılı olmuşlardı. "Diggory, Şampiyonlar kahvaltıdan sonra Salon'un orasındaki odada toplanacaklar."

"Teşekkürler Profesör." Mcgonagall gittikten sonra ayağa kalktı. "Ailem çoktan gelmiş olmalı. Onlara 'Hoşgeldin' diyim, sonra buraya geri döneriz."

"Ben de seninle geleyim." dedi Violet kalkarken. "Harry'nin ailesi olarak babamlar gelecekti, orada bulunsam iyi ederim." İkisi beraber odaya doğru ilerlerken Violet hala sevgilisini sakinleştirmeye çabalıyordu. Fakat bu heyecan ailesini gördüğünde azalacağına artmıştı. Kapıyı açıp içeri girdikleri an onları dizlerini titreterek oturan Amos Diggory ve onun sırtını sıvazlayan eşi karşılamıştı. Biraz ileride Sirius Black ve Remus Lupin duruyordu. Violet onlara yöneldi. "Harry hala gelmedi mi?"

"Gelmedi, sıpa."

Odanın bir diğer tarafında Fleur ve ailesi Fransızca konuşuyorlardı. Fleur onlara sakin olmaları gerektiğini, Gabrielle'in bir daha kötü bir duruma düşmeyeceğini, Axel'in kendi suçu yüzünden Hastane Kanadı'nda olduğunu, kısacası her şeyi açıklıyordu. Onları koskoca odada tek anlayabilen Sirius ve Violet'ti ama onların bile anlayamadığı şey Krumlar'ın Bulgarca konuşmalarıydı. Sirius tıpkı Viktor gibi kaşlarını çatıp sesini kalınlaştırdığında Violet güldü. Kapının açılmasıyla Harry'nin geldiğini düşünüp o tarafa döndüler ama öğrencilerin gelebileceği taraf değil, bir diğeri açılmıştı. Gelenler Molly ve Bill Weasley'di.

"Çok geç kalmadık değil mi?" dedi Molly, alnındaki teri silerken.

"Hayır, Harry hala kahvaltısını ediyor olmalı. Daha gelmedi." diye durumu açıkladı Remus. "Hey Cedric, bizim için Harry'i çağırabilir misin?" Cedric onlara bakıp gülümsedi. "Tabii, Profe- Bay Lupin."Cedric kapıyı açıp Harry'e ithafen seslenirken hepsi Remus'a baktı. Omuzlarını silkerek, "Ben Sirius ile yaşıyorum. Günlerim o çocuğa yaptırmayı hayal ettiği saniyeler ile geçiyor."

"O delikanlı kızımı kolay alabileceğini sanıyor-"

"Baba." Violet elini babasının omuzuna koydu. "Sakin olmayı arada bir denemelisin."

"Ben çok sakin biriyimdir." Gururla başını kaldırdı. "Babam olarak bana yalan söylememeyi öğütlemen lazım-"

"Siz mi gelmiştiniz?!" Harry gelip önce Sirius'a daha sonra da Remus'a sarıldı. "Bir an unuttum ve Dursleylerin geldiğini sanıp yavaş yavaş yedim. Bilseydim su bile içmeden gelirdim."

Bayan Weasley onun yanaklarını sulu öperken, "Gelip seni izlemek istedik!"

"Charlie'de gelmek istiyordu ama izin alamadı. Dedi ki, Boynuzkuyruk'a karşı inanılmazmışsın." dedi Bill heyecanla. Violet bu sırada Fleur Delacour'un annesinin omzu üstünden büyük bir ilgiyle Bill'i süzdüğünü fark etti. Anlaşılan onun uzun saçlarına ya da ucunda diş olan küpelerini fazlasıyla beğenmişti.

"Ne kadar iyi düşünmüşsünüz." diye mırıldandı Harry. Sirius ellerini bir kez çırparak ilgiyi üzerine çekti. "Ee, çocuklar. Buraya düzgünce gelmeyeli yıllar oldu bizi gezdirmeyecek misiniz?"

"Evet!" diye ona katıldı Bill. Öğleden sonralarını onları gezdirmek için harcadılar. Arada (Violet dışında bir Slytherin ile karşılaştıkları her zaman) Sirius, Harry'e Draco hakkında birkaç soru sormaya çalıştı ama hepsi Violet tarafından engellendi. Oysaki onlara bir hafta önce yazdığı mektupta konusunu bile açmalarını istemediğini şiddetle belirtmişti!

-----

"Dikkat et. Tamam mı?" Şampiyonlar için özel ayrılmış odalarda sevgilisinin saçlarını seviyordu. Bütün gününü ailesi ile geçirdiği için ona az vakit ayırmıştı ama o labirente girmeden önce beş dakika bile olsa onunla geçirmek istemişti. "Bak o kadar çok çalıştırdım ki seni bugün sınavım kötü geçti."

"Bence sınavın o Karanlık Büyüleri öğretmenin saçma olduğunu düşündüğün için-"

"Oraları karıştırma şimdi." diye Cedric'i susturdu. "Mazeret üretme bana."

Cedric güldü ve Violet'in kucağında duran kafasını kaldırıp yanağını öptü. "Aylarca çalıştırdın beni. Unutmam imkansız." Kalkıp odanın kapısını açtığında kapının önünde ailesi ile karşılaştı. Amos Diggory oğluna sarılıp, "Nasıl hissediyorsun oğlum?"

"Heyecanlı." Zaten sesinden de belli oluyordu. "Birazdan bitecek ve kazanacağım. Biliyorum, eminim. Binama, aileme o kupayı getireceğim anne." Annesine de sarıldığında Bayan Diggory gözlerinde gurur gözyaşları ile ona karşılık verdi.

"Hadi. Artık vakti geldi." Diğer şampiyonlar ile beraber büyük labirente doğru yürümeye başladılar. Yol bomboştu ama bunun sebebi bütün okulun arkalarında olmalarıydı. Sirius kolunu kızının omuzuna atıp onu kendisine çekti. "Üzerinde şampiyonların giydiği kıyafetten olsaydı stresten ölürdüm büyük ihtimalle."

"Yani ismimi atıp seçilip şampiyon olsaydım?" dedi tek kaşını kaldırarak. Sirius yavaşça kafasını salladı. "İfadeyi kullanmak istememiştim. Şimdi beni üzdün." Violet güldü ve diğer koluyla babasının beline sarılıp öyle yürümeye devam etti. Sirius saçma yakıntılarına ek olarak, "Şu kırmızı formalı şampiyona bak. Dağınık saçlı, gözlüklü. Çok bahtsız."

"Ve sizi duyabiliyor." dedi Harry.

"Tüh." dedi Sirius dudaklarını bükerek. "Arkasından da konuşturtmuyor."

Onlar tribünlere geçerken Violet, Harry'e sarıldı. "Orada iyi şanslar."

"Lütfen! Cedric'in kazanmasını istediğini biliyorum."

Violet kaşlarını kaldırdı. "Taraf tutmam gerektiğini düşünmemiştim... İkinizinde her zaman yanında olma-"

"Seni oyalamaya çalışıyordum ki Draco yanıma gelmeye çalışmasın, durum tekrar tehlikeli olmasın. Fakat şimdi o oturdu, gidebilirsin." Violet, Harry'nin kafasına vurdu. "Nankörsün."

"Sonorus!"

Etraf birden sessizleşti, marşlar çalmayı bıraktı. Bu iyi olmuştu zaten labirente gelene kadar bütün yol onları dinlemiş, kafalarını şişirmişlerdi. Violet, Sirius ve Remus'un yanına oturdu. Dumbledore etrafın iyice sessizleştiğinden emin olduktan sonra, "Profesör Moody, bugün erken saatlerde Üçbüyücü Kupası'nı labirentin ortasına koydu. Yerini sadece o biliyor. Şimdi Bay Diggory-" Bütün Hufflepufflılar tezahürate başladı. "Ve Bay Potter-" Hufflepufflıları bir yarışta geçmek istercesine Gryffindorlular daha çok bağrındı. Hatta ikizlerin tam olarak yanından gelen bağırışı ile Violet olduğu yerde sıçradı.

"Birincilik sırasında beraber olduklarına göre labirente ilk olarak onlar girecek. Arkalarından da Bay Krum-" Durmstrangliler haykırdığında parmağı ile damağını ittirdi. Adamın konuşmasına bir izin vermemişlerdi. "Ve Bayan Delacour." Beauxbatonslılar çığlık atmadan, haykırmadan sadece oldukları yerde oturarak alkışladılar. "Kupaya ilk dokunan kişi şampiyon olacak! Öğretmenleriniz olarak hepimiz labirentin etrafında devriye de olacağız." Cedric ve Harry başlayacakları girişin önüne gelip el sıkıştılar. "Eğer başınız sıkışır da kurtarılmak isterseniz, havaya kırmızı kıvılcımlar gönderin. Birimiz gelir, sizi alırız. Pekala, Bay Bagman düdüğü çaldığında labirente girebilirsiniz." Saniyeler içerisinde Bagman'in düdüğü duyuldu ve Harry ve Cedric labirentten içeri girdiler.

Şu anlık tek bir anayol vardı ve ikiside oradan ilerliyorlardı. Cedric asasını yukarı doğru kaldırdı. "Lumos." Böylece daha iyi görebileceklerdi. Elli metre kadar sonra yolun ikiye ayrıldığını gördüklerinde birbirlerine baktılar. Harry de asası ile bir ışık açmıştı.

"İyi şanslar, Harry."

"İyi şanslar, Cedric." ve Harry sola saptı, Cedric'te sağa. Bagman'in düdüğünü ikinci kez çaldığını duydular, Viktor labirente girmişti. Cedric'in seçtiği yol kısalı uzunlu, sürekli dönüşlerin olduğu bir yoldu. Koridorlar arasında ilerlerken üçüncü düdüğü duydu, Fleur da labirente girmişti. Üçüncü kez sağa döndüğü zaman karşılaştığı yaratık ile nefesini tuttu. Hagrid'in sene boyunca büyüttüğü Patlar-Uçlu Kelekerleri! "Protego Maxima!" Cedric bunun için geç kalmıştı. Keleker çoktan onu hedeflemişti bile. Kıyafetine sıçrayan ateşi pat patlayarak söndürdü. Küçük saldırma büyüleri ile arkasına bakmadan kelekerden uzaklaşmaya çalışıyordu ama o uzaklaştıkça keleker yaklaşıyordu.

"Bu gidişle buradan çıkamayacağım..." Arkasına bakıp diğer koridor ile arasındaki mesafeyi ölçtü. Hızlı koşsa fazla yaralanmayabilirdi. Dönüp son hızda koşmaya başladığında kelekerin saldırmalarından birisini ucu ucuna kaçırmıştı. Nefes nefese kalıncaya kadar (ve o koridordan uzaklaştığından emin olana kadar) koşmaya devam etti. En son Harry ile çarpıştı. "Pardon." Derin bir nefes aldı. "Hagrid'in Patlar-Uçlu Kelekerleri! Devasa boyutta! Ucu ucuna sıyırdım!"

Kıyafetinin kollarından dumanlar çıkmasını izledi. Cedric cidden de birazcık sarsılmışa benziyordu. Harry'nin geldiği yönün solundaki yöne saparak oradan da uzaklaştı. Sanki hala peşinde bir keleker vardı ve ondan kaçmaya çalışıyordu.

Sol... Sağa... Yine sol bir süre böyle ilerledi. Karşısına sarmaşıktan başka bir şey çıkmadı. İki kere çıkmaza çattı.

Henüz bir engel görmediği yeni yolunda hızlı hızlı ilerliyordu. Birden ortalığı koyu bir sis kapladığında dirseğinin içini burnu ve ağzına kapattı. Bu başka bir engel miydi?

Öksürmesine engel olamayarak asasını daha sıkı tuttu. Hemen önünden geldiğine emin olduğu bir çığlık sesiyle iyice afalladı. Çığlık atan kişinin Fleur olduğundan emindi.

Gördüğü iki kişiden birisi yerde yatıyordu. O, Fleur idi. Başında dikilip ona bakan ise Viktor Krum'dı. "Ne yapıyorsun?" Sinirden sesini kontrol edemiyordu. "Sen ne halt ettiğini sanıyorsun?!" Bağırışına karşılık Krum sadece asasını doğrulttu. "Crucio." Sesi bir fısıltı gibi olmasına nazaran o sessizlikte çok net duyulmuştu. Onu yan koridorda olan Harry bile duymuştu.

Cedric'in feryatları arasından oraya gitmek için bir yol bulmaya çalıştı. Bulamayınca asasını çalılara yöneltip bir Eksiltme Büyüsü yaptı. Çok fazla işe yaramamıştı ama geçebileceği kadar bir boşluk oluşunca geçti. Geçtiği gibi yerde kıvranıp bükülen Cedric'i gördü. Krum hala olduğu yerde duruyordu. Onun gitmesine izin vermeden, "Stupify!" Lanet Krum'ı sırtından vurdu. Olduğu yerde kalakaldı, öne düştü ve çimenlere yüzükoyun, hareketsiz bir biçimde uzandı.

Harry artık kıvranmayı bırakan Cedric'in yanına koştu. Onun kolunu tutarak telaşla, "İyi misin?" diye sordu. "Evet," diye cevapladı onu Cedric. "Evet... Buna inanamıyorum... Fleur'a bunu o yaptı... Onun iyi birisi olduğunu düşünmüştüm..." Ayağa kalktı ama hala titriyordu. "Ama değilmiş. İkisi içinde bir kıvılcım göndermeliyiz, onları alsınlar."

"Yoksa kelekerlere yem olabilirler. Karşıma bir tane çıktı, haklıydın. Muazzam boydalar."

"Aslında bırakmak çok istiyorum... Layığı da bu ya. Fleur ile aynı yerde olmasalar yapasım çok gelmez." Bunları demesine rağmen asasını havaya kaldırdı ve havaya kırmızı bir kıvılcım sağanağı gönderdi. Kıvılcımlar Krum ve Fleur'un başında toplaştı ve oldukları yeri gösterdiler.

Tekrar birbirlerine baktılar. "Sanırım devam etmeliyiz." dedi Cedric.

Harry şaşırarak, "Ha? Evet, tamam." Sonuçta sadece ikisi kalmıştı ve aynı okulu temsil ediyorlardı. Şaşırması doğaldı. Sanırım bu küçük birleşmeleri rakip olmalarını pek fazla etkilememişti. Harry sola, Cedric sağa döndü. Kısa bir süre sonra birbirlerinin ayak seslerini duymaz oldular.

Cedric'in karşısına hiçbir şey çıkmadı. Yediği ağır lanetten ötürü hala biraz korkuyordu. Krum ona bunu nasıl yapabilmişti? Bu düşünceler içinde boğuşurken birkaç sarmaşığın hareket ettiğini fark etti. Önüne baktığında sarmaşıkların ördüğü duvarın açıldığını gördü. O duvarın arkasında ise... Kupa duruyordu.

Koşmaya başlamışken tökezlemesi ile ayağına baktı. Açılan sarmaşıklar onun bacaklarına dolanıyordu. Yere düştü. Sarmaşıkları hedef alarak, "İmpedimenta!" Sarmaşıkla durmamıştı. Büyüyü birkaç kez tekrarladı. Faydası yoktu, onu çekmeye çalışıyorlardı.

Gördüğü gölgeyle odağını sarmaşıklardan çekti. Harry idi, zaten başkası da olamazdı. "Harry!" Kupayı unutmuştu, tek istediği sarmaşıkların onu çekmesinden kurtulmaktı. "Bana yardım et!"

Harry az önce Cedric'in baktığı gibi ileride hala net bir şekilde gözüken kupaya baktı. Gözleri parlamıştı. "HARRY!" Cedric'in tekrar bağırması ile ona döndü. Asasını ayağını komple saran sarmaşıklara uzatıp, "Reducto!"

Sarmaşıklar parçalanırken Cedric üstünde kalanların hepsini çekti ve ayağa kalktı. "Teşekkür ederim... Bir anlığına beni yakalamasına izin vereceğini sandım."

"Bir anlığına... Düşünmedim değil ama yapamazdım."

"Ne oyun ama değil mi?"

"Cidden."

Kuvvetli bir rüzgar esmeye başladığında daha az önce kurtulduğu çitlere tutundu. Uçmaması için Harry'i de tuttu. "Kupayı sen almalısın. KOŞ!" dedi güçlükle.

"Hayır!" dedi Harry. "Önce sen geldin, o senin hakkın." Fakat Cedric onu sıkı sıkı tutmayı bırakmadı. "Sen almalısın... İki kez canımı kurtardın. Sen kazanmalısın Harry!"

Artan fırtına tipi rüzgar ile Harry de çite sarındı. Tutunmasalar ikiside uçup labirentten çıkabilirlerdi aslında ve birinin kazanması gerekmezdi. "Kupaya önce varan puanı alır. O da sen olacaksın. Ben zaten bu bacakla yarış falan kazanamam."

"Hayır!" Harry bağırmaya başlamıştı. "Soylu davranmayı bırak! Al şu kupayı da gidelim buradan."

"Ejderhaları bana sen söyledin. Eğer karşıma ne çıkacağını bilmeseydim, daha ilk görevde yenilirdim."

"Sen de bana yumurta konusunda yardım ettin. Ödeştik."

"O konu da bana da yardım ettiler zaten..." dedi mırıldanarak. "Yine de ödeşmiş sayılırız." diye karşılık verdi Harry. "İkinci görevden daha çok puan almalıydın. Bütün rehineleri kurtarmak için orada kaldın. Bunu ben de yapabilirdim ama Violet için o kadar endişelendim ki..."

"O çalan şarkıyı ciddiye alan tek kalın kafalı bendim diye kaldım! Al şu kupayı ve şimdi senin için endişelenen ablamı gururlandır!"

"Hayır!" dedi Cedric. Cedric son derece ciddi gözüküyordu. Hufflepuff binasının yüzyıllardır görmediği büyük bir zaferi elinin tersiyle itiyordu. "Haydi!"

Harry bir Cedric'e, bir kupaya baktı. Bir an için kendisini elinde kupayla labirentten çıkarken gördü. "İkimiz birden." dedi aniden.

"Ne?" Cedric'in bunu beklemediği açıktı.

"İkimiz birden alacağız. Zaten her türlü bir Hogwarts zaferi değil mi? Berabere kalırız."

"Sen... Sen ciddi misin?"

"Evet. Evet... Şimdiye kadar birbirimize hep yardım etmedik mi? Ettik. Buralara kadar beraber geldik. Şimdi de beraber bitireceğiz." Cedric kulaklarına inanamıyordu. Sonra yüzü bir gülümseme ile aydınlandı. "Anlaştık. Hadi, beraber."

Üçe kadar sayıp koşmaya başladılar. Rüzgara karşı koşmak durumu zorlaştırıyordu ama aynı anda varmayı başardılar. Harry ve Cedric ikiside kupanın birer sapını kavradı. Ayaklarının havalandıklarını hissettiler. Ellerini kupadan çekemiyorlardı.

Anahtardan geçiyorlarmış gibi hissetmeyi bıraktıklarında marş seslerini duymayı beklediler. Hiçbir şey yoktu. Kupayı tutan ellerini çekip gözlerini açtılar. Burası tribünler değildi.

"Neredeyiz?" Geldikleri yer bir mezarlığa benziyordu. Soğuk ve ıssız. Hogwarts arazisinin tamamen dışında kalan bir yer olduğu bariz belliydi.

Cedric yerdeki Üçbüyücü Kupası'na bakarak, "Kimse sana kupanın bir anahtar olduğunu söyledi mi?"

"Ne?" Harry yaklaşıp kupaya baktı. "Hayır. Kimse bir şey söylemedi. Bu da görevin bir parçası mı sence?"

"Bilmiyorum."dedi Cedric. Sesi biraz tedirgin çıkıyordu. "Asaları çıkaralım mı dersin?"

"Evet." dedi Harry. O teklif etmeden Cedric'in bunu teklif etmesine sevinmişti. Asalarını çıkardılar. Sırt sırta gelmiş bir şekilde etrafı kolaçan ediyorlardı. Cedric gözlerini kısarak karanlıkların içine baktı. Harry, "Bence kupa ile geri dönmeliyiz." Aklına burasını rüyalarında gördüğü gelmişti. Bir an önce gitmeleri gerekiyordu. "Ne diyorsun?"

"Kupa diyorum. Geri dönmeliyiz." Yara izine kıvrandırıcı bir ağrı saplanınca yere düştü. Cedric onu tuttu. "Harry, iyi misin? Ne oldu?"

"Kupaya... Geri dön!" dedi nefes nefese. Acıdan zar zor konuşarak. Cedric onu dinlemeden yarasına bakmak için elini çekmeye çalışıyordu. "Birileri geliyor çabuk git."

Cedric arkasını döndü. Siyah kukuletalı bir adam başka bir cüppenin içinde bir şey taşıyordu. Diğer elinde ise asa vardı. Derhal asasını kaldırdı. "Kimsin sen? Ne istiyorsun?"

"Fazlalığı öldür." Cüppenin içinden gelen hırıltı ses ile ona baktı. Sonra gördüğü tek şey onu tutan adamın asasından çıkan yemyeşil ışık oldu. "Avada Kedavra!"

-----

Tribünler beklerken oldukça suskundu. Bando takımı marş çalmayı bırakmış, taraftarlar da haykırmayı. Herkes onların gelmesini bekliyordu, kendi aralarında konuşuyorlardı. Viktor ve Fleur döneli çok fazla zaman geçmişti artık gelmeleri gerekiyordu. "Baksana Violet." dedi Fred. "Şu an gidip Ludo Bagman'i tehdit etmek için doğru zaman mıdır?"

İmayla gülüp, "Kesinlikle. Gitmişken hava hakkındaki tahminlerini de sorun çünkü olduğumuz durum o soru kadar normal."

"Ya onu yaparım ya da ben Hope'un bana 'Daha ciddi olmalısın, Weasley.' demesine ağlamaya başlarım. Tekrardan." Violet dehşetle George'a döndü. Sunucu kulesini gösterdi. "Gidin yapın şantajınızı ama ben tekrar o acıya katlanmam."

Gelen marş sesleri ile ikizlerin planı bozulmuştu. Hevesle ayağa kalktılar. Alkışlamaya devam ederken insanların arasından kimin geldiğine bakmaya çalışıyordu. "Harry gelmiş. Kırmızı üniforma var bak." dedi yanında oturan Sirius.

Sonunda uygun görüş açısını yakaladığında görmüştü. Harry tek başına gelmemişti. Cedric ile beraberlerdi. İkisi de yerdeydi, Harry, Cedric'in üzerinde yatmış ve titriyordu.

Fark ettiği gerçekle arkasından ailesinin bağırışlarını umursamadan koşarak tribünlerden indi. Kulağında Fleur'un çığlığı yankılanıyordu. Onun fark ettiğini o daha yakından görmüştü. Kendisi de çığlık atmak istiyordu.

Profesör Dumbledore, Harry'i çekmeye çalışıyordu. Harry ise Cedric'in bedeninden ayrılmıyordu. Violet ikisinin önüne geldiğinde gördü. Ayaklarının kendisini tutamayacağını hissettiğinde kendisini bıraktı, dizleri üstünde yere düştü.

Gözleri açıktı... Her zaman sıcacık bakan gri gözleri o kadar soğuk... O kadar cansızdı ki...

Titreyen elini çocuğun saçlarına daldırdı. Hala yumuşaklardı ama kirlenmişlerdi. O kirli saçla duramazdı ki...

"Merlin aşkına Dumbledore!" dedi başlarına üşüşen Bakan Fudge. "Neler oluyor?"

"O GERİ DÖNDÜ!" Harry bağırmıyor, çığırıyordu. "GERİ DÖNDÜ! VOLDEMORT GERİ DÖNDÜ!"

Violet bakışlarını Cedric'in yüzünden ayırabilse bile elini çekemedi. Şaşkınlıkla Harry'e bakıyordu. Ne demek Voldemort geri dönmüştü?

"Cedric, bedenini geri getirmemi istedi. Onu orada bırakamazdım." Violet tekrar Cedric'e baktı. Her şeyi reddedip bayılmış olmasını diledi. Birazdan uyanacak, kendine gelecek... Yanaklarına dokundu. Teni hiç bu kadar soğuk olmamıştı. Bir saat boyunca gölün altında Violet'i aradıktan sonra bile...

"Tamam Harry geçti. İkinizde geldiniz. Evinizdesiniz." Harry, Dumbledore'u duymamış gibiydi. Sanki söylediklerinin onu geçiştirmek için olduğunu biliyor gibiydi. "Kimse yerinden kalkmasın. Az önce bir çocuk öldürüldü!"

Öldürüldü... Bu ses Violet'in zihninde yankılanmaya başladı. Ağzına gelen tuzlu su tadıyla gözlerini sildi. Burnunu çekerken iki tarafında da birilerinin olduğunu hissetti. İkizlerdi. Violet, soluna dönüp kim olduğuna bakmaksızın sarıldı. "Lütfen beklerken uyuyakaldığımı ve bunun bir kabus olduğunu söyle."

"Sana yalan söylediğimde anlayabildiğini sanıyordum." Fred'in sesi ile daha çok ağlamaya başladı.

"Ceset kaldırılmalı Dumbledore. Çok fazla insan var." Fred'ten ayrılıp Cedric'e bakamadı. Dedikleri gibi 'cesedine' bakmayı kaldıramayacaktı. Burada durmak istemiyordu, gitmeliydi.

Kalabalığı yararak gelen kişiyi görünce ağlaması şiddetlendi. "Bırakın geçeyim! İzin verin geçeyim, o benim oğlum!" Gözlerini yumdu. Diggory ailesini görmek bile acı veriyordu. Fred'in kulağına yaklaştı. "Beni götür buradan, sana yalvarırım."

Kafasını salladıktan sonra kalkmasına yardım etti. Kalktıktan sonra son kez yere baktı. Cedric hala cansız bir şekilde havaya bakıyordu. Fred'in kendisinden ayrıldığını hissetti, tam sitem edecekken babasının ona sarıldığını gördü. "Bakma. Daha zor olacak." Sirius'un yardımı ile ağır ve minik adımlarla kaleye doğru yürümeye başladılar. Bu sırada hala Bay Diggory'nin bağırışlarını duyuyorlardı. "Oğlum! OĞLUM!"

-----

"İyi misin?" Dumbledore'un odasında oturmuş Harry ve onun gelmesini bekliyorlardı. Sirius, Harry'den olayları dinlemek istiyordu aynı zamanda da kızını yalnız bırakmamak. "Hayır." dedi ağlamaktan kısılmış sesiyle. Gözlerini Dumbledore'un masasına dikmişti ve başka hiçbir yere bakmıyordu.

"Gitmek istiyorum, gidebilir miyim?"

"Seni yalnız bırakamam." dedi Sirius kızına sarılarak. "Şu an her şeyi isteyebilirsin ama benden bunu isteyemezsin."

"Tamam." Başka hiçbir şey demedi. Gözlerine tekrar yaşların geldiğini hissedince hıçkırdı. "Ağlama lütfen."

Sirius onun gözlerini silerken kapı açıldı. İçeri Dumbledore, Harry ve... Draco Malfoy girmişti. Sirius çıkışarak, "O gelincik niye burada?" dedi sinirle. Bütün sevecen baba tavırları gitmişti. "Moody- Çok pardon, alışkanlık. Bay Bartemius Crouch Jr.'ı dinledikten sonra onun da buraya gelmesini uygun gördüm. Harry'nin anlatacaklarını dinlemesi ve her şeyin en sonunda bir karar vermesi gerek." Sirius hırladı.

"Senden bunu istemenin zor olacağını biliyorum Harry. Olayları tekrar yaşıyormuş gibi hissedeceksin. Bizim için de dinlemesi pek kolay olmayacak. Yine de anlatmanı istiyorum."

"En azından bu işi sabaha bırakabiliriz, değil mi Dumbledore?" dedi Sirius sertçe. Burada olmaktan hiç memnun gözükmüyordu. Tıpkı burada olan diğer insanlar gibi. "Onu büyü yardımı ile uyutup bu gece olanları düşünmesi için ona zemin hazırlayarak çocuğa yardımcı olabileceğimizi düşünmüyorum Sirius. Acıyı bir süreliğine uyuşturmak, sonunda onu hissettiğinde daha da büyük acı çekmene yol açar." Dumbledore, Harry'e döndü. "Senden bekleyebileceğimin çok ötesinde cesaret gösterdin. Şimdi senden cesaretini bir daha sergilemeni istiyorum. Neler olduğunu bize anlat Harry."

Harry bu durumdan kaçamayacağını anladığında derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. Kupaya yani anahtara dokundukları andan başlayarak asasından çıkan anne ve babasına kadar hiçbir detayı atlamadan anlattı. Orada olan Ölüm Yiyenler'in ismini verirken Draco'ya baktı. En son babasının ismini verdi. Draco nefesini tuttu.

Harry sustuğunda Sirius şaşkınlıkla, "Yani... Asalarınız mı bağlandı? Peki ama neden? Ve... Onları mı gördün?" Harry kafasını salladı.

"Priori Incantatem." diye mırıldandı Dumbledore. "Harry'nin asası ve Voldemort'un asası aynı çekirdeği paylaşıyorlar. İkiside aynı Anka kuşunun kuyruğundan bir telek içeriyor."

Odadaki herkes sustu. En son Dumbledore konuştu. Draco'ya ithafen, "Bayan Black ile yaptığın konuşmadan haberdarım." Sirius, Violet'e baktı. "Olan her şeyi dinledin ve biliyorsun. Bundan sonrası senin kararın."

Draco cevap vermedi. Sirius hızla, "Ne konuşması?" Violet yutkundu. "İkinci görevden sonra-" Hıçkırık. "Bay Malfoy okula geldi ve-" Bir hıçkırık daha. "Draco ile özel olarak konuştu ona ne yaptı-" Violet tekrar hıçkırdı. "Bilmiyoruz ama her şey bittiğinde Draco, Hastane Kanadı'ndaydı ve biz-" Hıçkırmamak için eliyle ağzını kapadı ama engel olamadı. "Konuştuk... Ona yardım edebileceğimi düşündüm çünkü kan bağımız var. Araştırdım biliyorum, onu sen kurtarabilirsin."

Sirius önce Violet'e sonra Draco'ya baktı. "Baban sana ne yaptı?"

"Hiç- Hiçbir şey."

"Draco." dedi Dumbledore uyarırcasına. Draco yere bakarak, "Sadece... Cezalandırma yolu biraz ağır. Hep böyleydi."

"Nasıl yani?"

Draco cevap vermeyince Sirius, Dumbledore'a baktı. Çocuğu zorlamaktan bir fayda gelmeyecekti. "Cruciatus Laneti." Harry, Draco'ya baktı. Sirius az önceki öfkesinden sıyrılmıştı. Bu cevabı geleceğini kendisi de biliyordu. Safkan ailesi yetiştirme prosedürü her aile de aynıydı. "Ne kararı vermesi gerekiyor?" dedi sertçe.

"İsterse sizinle yaşayabilir. Bunun olması için elimden gelen her şeyi yaparım."

Hepsi Draco'ya baktı. "Kararın nedir?" dedi Harry. İstemsiz bir heyecan hissetmişti. Draco sadece kafasını salladı. "Yani?" dedi Dumbledore. Söylemesini duymak istiyordu. "Orada onlarla yaşayabilirim ama..." Duraksadı. "Annemin başına bir şey gelmediğinden emin olacaksın."

Dumbledore gülümsedi. "Oldu bil."

"Artık gidebilir miyim?" dedi Harry. Her şey bittiyse Hastane Kanadı'na gidip yalnız kalmak istiyordu. "Hayır." dedi Dumbledore. "Bir mevzu daha var."

"Daha başka ne-" Dumbledore, Sirius'u susturdu. "Harry artık seninle kalamaz."

"Ne?" Draco bile şaşırmıştı. "İyi de neden?!" dedi Sirius. Dinen öfkesi tekrar canlanmıştı. "Büyü dünyasından bir süre... Ayrı kalması gerekli. Dursley ailesi ile iletişime geçeceğim."

"Bu bir neden değil?!" Sirius'un sesinin yüksekliği ile Violet korktu. Bunu fark eden Sirius ona sarıldı ama sinirle Dumbledore'a bakıyordu. "Onu koruyabilirim. Hem de en iyi şekilde."

"Biliyorum. Fakat senin başka işlerin olacak. Bunları okul bittiğinde konuşsak daha iyi olur, mektubumu bekle Sirius."

"Ama-" Dumbledore kendi odasından çıktı. Sirius söyleniyordu. Harry'e baktı. "Seni bırakmamı istiyorlarsa çok beklerler."

-----

Durum Sirius'un istediği gibi gitmemişti. Konuşmanın üzerinden iki gün geçmiş olmasına rağmen halledememişti. Dursleyler şikayet dolu bir mektup göndermişti. Hiçbir şey Harry'nin oraya geri dönmesini durduramıyordu.

Öte yandan o para ödülünü Diggory ailesine vermek için uğraşmıştı ama Cedric'in annesi kabul etmemişti. "Onu hakkınla kazandın evlat. Alamayız... O böyle olsun isterdi." demişti. Her şey altüst olmuştu. Yazın Sirius ile olamayacaktı, elinde istemediği bir para vardı ve Voldemort geri dönmüştü. Hiç iyi bir yaz olacak gibi değildi.

"Bir şeyler yemelisin." dedi George arkadaşına bir çatal omlet yedirmeye çalışarak. Violet Black iki gündür hiçbir öğününü yemiyordu. Sadece su veya kahve içerek gününü geçiştiriyordu. Kısa bir süredir böyle olmasına rağmen ona baktığınızda çöktüğünü anlayabilirdiniz. Harry'de olduğu gibi her şey onun içinde altüst olmuştu. Dünya üzerinde en çok değer verdiği insanlardan birisini kaybetmişti, kardeşi yanından gitmek zorundaydı... Tek sevindiği şey Draco'nun babasından kurtulmasıydı ama bu yüzünde bir tebessüm oluşturmak için yeterli değildi.

Fred, George'un çatal tutan elini indirdi. "Onu zorlamayalım."

"Ama yemeli-"

İkisinin tartışmalarını dinlemedi. Bütün duyularını kapatabilse kapatırdı. Yanına oturulması ile Harry'nin geldiğini düşündüğü için konuşmadı. Fakat o değildi, Fleur'dü. "Violet... Bir konuşabilir miyiz?"

Violet baktığı su dolu bardaktan gözlerini ayırıp Fleur'a döndü. Sadece kafasını salladı. "Şey yalnız kalabilir miyiz? Bu konuyu halk içinde konuşmak istemiyorum, henüz." Violet tekrar kafasını salladı ve oturduğu yerden kalktı. Başı dönünce Fleur onu tuttu. İkisi kol kola Büyük Salon'dan çıkıp Giriş Salonu'na girdiler. Fleur, onun düşebileceğinden korkarak bırakmadı. "Sadece baş sağlığı dilemek istemiştim. Senin acını asla tam olarak anlayamam. Sen..." Saçlarını yüzünden çekti. "Çökmüşsün. Tıpkı iki sene önce olduğu gibi. Daha da kötüsü. Seni daha önce hiç böyle görmemiştim."

Violet omuz silkti. Zaten o da daha önce şu anda hissettiği gibi hiç hissetmemişti...

"Bir şey daha söylemek istiyorum." Violet onu dinlemeye devam etti. "Dün Madame Maxime ile konuştum. Biraz aceleydi çünkü sizin şu... Adı neydi yarı dev? Hadrid-"

"Hagrid." diye onu düzeltti.

"İşte o. Onunla bir işi vardı ama bana birazcık zaman ayırabildi. Ona... Her şeyi anlattım. İki yıl önce olanları, iki ay önce Hastane Kanadı'nda olan şeylerin detaylarını her şeyi." Susup devam etti. Violet hayretle onu dinliyordu. Bunları yapacağını asla düşünmezdi. "Bu sene neredeyse kardeşim vefat ediyordu. Onu senin kardeşin kurtardı. Size nasıl teşekkür etsem az."

"Ama kendi başını belaya soktun." Bu sefer omuz silken taraf Fleur'dü. "Önemli değil. Hak ettim ve zamanı gelmişti. Sana zamanında dediğim gibi, olayları saklamaktan başka hiçbir suçum yok. Bu yüzden basit cezalar alacağım. Bizim okulun seviyesinde işte, biliyorsun. Ama Axel-" Adını anmak kötü hissettirmiş olmalıydı. Gözünden bir damla yaş düştü. "Bizimle Fransa'ya dönmeyecek. Burada kalacak, Azkaban'a gidecek. Şu anda Karanlık Kale denilen bir yerde tutuluyor."

Violet ona sarıldı. Fleur karşılık verirken şaşırmıştı. "Teşekkür ederim." dedi Violet. "Geç kalmış olsan bile yapabildiğin için teşekkür ederim. Seninle gurur duyuyorum."

-----

"Bugün korkunç bir kaybı anıyoruz." Büyük Salon'da masalar kaldırılmış, ekstradan sandalyeler konmuştu. "Cedric Diggory." Harry en önde oturan ablasının yüzüne baktı. Hoş bu yaz ayrı kalacaklardı ona abla diyebilir miydi ki? Yüzünden sessiz sessiz yaşlar akıyordu. Kendini tutmasını ondan beklemiyordu, aksine en iyisi ağlaması, içini dökmesiydi. Ona kabahat bulamazdı. Öğretmenler masasına baktı. Gerçek Deli Göz Moody tahta ayağı ve sihirli gözüne kavuşmuş orada oturuyordu. Mcgonagall onunla her konuşmaya çalıştığında zıplıyor ve eli asasına gidiyordu. Son olanlardan sonra iki, hatta üç kat tedbirli olması çok normaldi. Ona yine hiç kabahat bulamazdı.

"Hepinizin bildiği gibi Cedric Diggory sıradışı şekilde çalışkan, son derece adil davranan ve en önemlisi körü körüne sevdiklerine bağlı bir arkadaştı. O, Hufflepuff binasını simgeleyen her şeydi. İşte bu yüzden onun tam olarak nasıl öldüğünü bilmeye hakkınız var." Violet gözlerini kapadı. Dumbledore'un hikayeyi en baştan anlatacağını düşünüp korkmuştu. Tekrar dinlemek istemiyordu, yapamazdı da zaten.

Neyseki öyle yapmadı ve kısa kesti. "Durum şu ki Cedric Diggory, Lord Voldemort tarafından soğukkanlılıkla öldürülmüştür!" Öğrenciler kendi aralarında fısıldaşmaya başladı. Onların sesini Dumbledore'un konuşması durdurdu. "Sihir Bakanlığı bunları öğrenmenizi istemiyor. Ben böyle düşünmüyorum bence öğrenmelisiniz. Öğrenmemeniz onun anısına hakaret olacaktır. Bu korkunç kaybın arkasından hissettiğimiz acı bizlere farklı yerlerden gelip, farklı diller konuşsak da kalbimizin bir attığını hatırlatıyor. Son olayların ışığında, bu yıl içinde kurduğumuz arkadaşlık bağları her zamankinden daha önemli olacak. Bunu unutmazsanız, işte Cedric Diggory boşuna ölmemiş olur."

İnsanlar konuşmanın bittiğini düşünüp ayaklandıktan birkaç saniye sonra tekrar oturdular. Dumbledore devam ediyordu. "Ve bir şey daha. Bunu sakın unutmayın. Cedric'i hatırlayın. Gün gelir de doğru olan ile kolay olan arasında seçim yapmanız gerekirse son anına kadar nazik, dürüst, cesur, iyi kalpli, yardımsever bir çocuğun sırf Lord Voldemort'un yoluna çıktığı için neler olduğunu hatırlayın. Cedric Diggory'i hatırlayın."

-----

"O adamla sonunda konuşabildik."

"Kiminle?" dedi Fred'e. George şu an farklı bir kompartımanda Hope Foster'e ne kadar 'ciddi' birisi olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. "Ludo Bagman." dedi Fred.

"Ne konuştunuz?"

"Dünya Kupası'nda onunla girdiğimiz bahsi hatırlıyor musun? Hani İrlanda kazanacak ama snitchi Krum yakalayacak demiştik?"

"Evet, işte o zaman iki tane gerizekalı ile arkadaş olduğumu anladım." Fred, Violet'in hafif tebessümünü görünce cevap vermedi. Görmeyeli uzun zaman olmuştu ki arkadaşı her şeye rağmen sürekli gülümseyen birisiydi. Gerçi bu birkaç günde her şeye rağmen gülümsemediğini görmüş olmuştu. Olayı anlatmaya devam etti. "Eh, o rezil bize İrlanda maskotlarından yakaladığı ayakkabıcı cin altınıyla ödeme yapmış."

Violet şaşkınlıktan eli ile ağzını kapadı. "Para kayboldu değil mi?"

"Evet. İlk başta bir yanlışlık olduğunu düşündük. Ona yazdık ama bizi takmadı. Hogwarts'ta gördüğümüz her an onunla bu konuyu konuşmaya çalıştık ama her seferinde bir bahane bulup bizden kaçtı. Sonrası ise tam bir muamma. Çirkefleşti, bize kumar oynayamayacak kadar genç olduğumuzu söyledi. Bu yüzden de bize bir knut bile vermeyeceğini."

"Bu adam sabrımı zorluyor gerçekten! Bahis parasını sizden alırken çok genç değildiniz sanki. Bari size kendi paranızı verdiğini söyle." Sinirden şakaklarını ovuyordu.

"Hayır vermedi!"

"Ama o sizin biriktirdiğiniz tüm paraydı." Kompartıman kapısı açılmıştı. Harry ve Ron orada durmuş hikayeyi dinliyorlardı. Sonunda dayanamayıp girmek istemişlerdi demek. "Ve şimdi de yok mu? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?" dedi Ron endişe ile.

"Sen ne zaman geldin?"

"Yaklaştığımızı haber vermek istemiştim. Dinlemeden edemedik."

"Sonra ne oldu?" dedi Harry otururken.

"Meseleyi öğrendik. Lee'nin babası da bahis yapmış ve parasını almakta zorluk çekmiş. Anlaşılan Bagman'in cincüceler ile başı beladaymış. Onlardan çok miktarda borç altın almış. Bir cincüce çetesi Dünya Kupası'ndan sonra onu ormanda kıstırmış ve elindeki bütün altınları almış. Gerçi aldıkları altın bile borçlarını kapamaya yetmemiş bu yüzden Hogwarts'ta onu takip etmişler. Kumarda her şeyini kaybetmiş. Birbirine sürtecek iki knutu kalmamış. Peki o salak, cincücelere nasıl ödeme yapmayı teklif etmiş biliyor musunuz?"

"Nasıl?" dedi Violet.

Fred, Harry'nin omzuna kolunu koydu. "Senin üzerinden bahse girmiş."

"Ne?"

"Senin turnuvayı kazanacağın üzerine büyük bir bahse girmiş. Cincücelere karşı."

"Demek o yüzden zırt pırt bana yardım etmek için fırsat kolluyordu. Şimdi anlaşıldı." Violet'e bakmamaya çalışarak, "Sonuçta... Kazandım değil mi? Size paranızı geri vermesi lazım."

"Sen öyle san. Cincüceler ondan beter. Senin şeyle-" Fred, Violet'e baktı. "İşte onunla bitirdiğini, oysa Bagman'in senin tek başına şampiyon olmana bahse girdiğini söylemişler. Bagman de kaçtı, üçüncü görevden hemen sonra."

Yolculuğun kalan az kısmı Bagman'e söverek ve iskambil oynayarak geçti. George ve Hermione de onlara katılmıştı. George gülerek kompartına girmiş ve, "Yaptım. Onu ikna ettim. Yazın bir kere Diagon Yolu'nda buluşacağız."

"Başardın dostum." Fred, George'a sarıldı.

Tren yanaşırken herkes toplanmıştı. Violet, "İndiğimiz gibi Draco'yu bulmam gerek."

"Pardon o sarı çiyanın seninle olacağını unutmuşum." dedi George. "Yazın size gelmemek için bir sebep."

"Pekala gelme ve o şekerleri yaparken Molly'e yakalan." Violet dil çıkarttı. Herkes trenden inerken Harry oturduğu yerden kalkmadı. Kompartımanda sadece üçünün kalmasını beklemişti. Violet bunu fark etmediği için, "Hadisene Harry. Dursleyler'i şimdiden sinirlendirmek istiyorsun sanırım."

"Hayır... Senin burada olmanı tercih etmezdim ama zaten bu ikisi tuvalete gitseler sana haber veriyorlar o yüzden burada kalsan da bir şey değişmez sanırım."

"Harry ne yapıyor-" Valizinden bir kese çıkarıp ikizlere uzattı. "Alın bunu."

"Ne?" dedi Fred, ağzı açık kalmıştı.

"Alın." diye ısrar etti Harry. "Ben istemiyorum."

George gerisingeri keseyi Harry'e vermeye çalışarak, "Çatlaksın sen."

"Evet cidden ne yaptığını sanıyorsun?" Violet bile amacını anlamamıştı.

"Hayır, çatlak değilim. Bunu alın ve icatlarınızı yapmaya devam edin. Şaka dükkanınız için kullanın." Fred cidden huşu dolu bir sesle, "Gerçekten çatlak." dedi.

Harry oflayarak, "Dinleyin. Eğer almazsanız tuvalete atıp üzerine sifon çekeceğim. Bu parayı istemiyorum, ihtiyacım da yok. Ama birkaç kahkahaya ihtiyacım var. Hepimizin var. Ve sanıyorum ki, çok geçmeden daha da fazlasına ihtiyacımız olacak."

Violet keseyi eline aldı. "Harry burada bin galleon olmalı."

"Öyle zaten. Düşünsenize kaç Kanarya Kreması çıkacaktır." Gülümsedi. "Sen de onlara her zaman yardım et. Dikkat et, parayı çarçur etmelerine izin verme." Violet keseyi ikizlere uzattı. Hala çok şaşkındılar. "Annenize kimden aldığınızı söylemeyin yeter. Gerçi düşünecek olursak bence artık Bakanlık'ta çalışmanız için çokta hevesli değildir."

Fred, "Harry-" diye başladı ama Harry asasını çekti. "Şu parayı alın yoksa size uğursuzluk büyüsü yaparım. Artık sağlam birkaç tane öğrendim."

"Adamım... Tamam parayı alıyoruz. Bir kaza çıkmadan indir asanı." Kompartımandan çıkmadan önce valizlerinin en dip kısımlarına yerleştirdiler. Çıkmadan önce Harry, "Bana o parayla minik bir iyilikte yapabilir misiniz?"

"Tabii."

"Ron'a beğeneceği bir tane resmi cüppe alın ve biz aldık deyin." Cevap vermelerine izin vermeden kompartımandan çıktı. Trenden indikten sonra perondan geçti. İşte... Dursleyler suratları kıpkırmızı bir şekilde orada onu bekliyorlardı. İç çekerek yürümeye başlayacakken tişörtünden tutularak durduruldu. "Bir veda etmeyecek misin?" dedi Malfoy tişörtünü bırakırken.

"İki ay sonra görüşeceğiz bence bir vedaya gerek yok."

"Bence var..." Draco bir an duraksadı. Sonra aniden Harry'e sarıldı, karşılık almadan geri çekildi. "Bu ne içindi?" dedi Harry. "Bilmem. İhtiyacım vardı sanırım."

"Pekala..." Harry garip bir şekilde gülümsedi. "Sana güzel bir yaz dilerim. Emin ol, güzel geçecek."

"Sen öyle diyorsan."

"Diyorum." İkizler ve Violet'te geldikten sonra Dursleyler'i gördüler. "Onlarla olacağına inanamıyorum." dedi kardeşine sarılırken. "Sensiz ben ne yapacağım?.."

"Evde birileriyle kavga edemeyeceksin, orası kesin." Violet gülmedi. Buna enerjisi kalmamıştı. Harry sırayla hepsine sarıldı. Sona bilerek Ron ve Hermione'yi bırakmıştı. Ron hayıflanarak, "Gerçekten yazın istediğim her zaman seni göremeyeceğime inanamıyorum. Tıpkı eskisi gibi oldu. Bu kadar çok şey başarmamıza rağmen hiçbir şey değişmedi ve başladığımız yere geri döndük."

"Harry, dikkat et. Tamam mı? Onların modunu düşürmesine izin verme." Hermione resmen onu salmıyor, sarılmaya devam ediyordu. "Yani salarsan gideceğim ve buna izin vermeyeceğim." Mecburen onu bıraktı. Harry son kez hepsine el sallayıp yüzleri hala domates gibi kırmızı olan Dursleyler'in yanına gitti.

O gidince Violet kolunu Draco'ya uzattı. "Hadi gel." Draco onun koluna girdi. "Babamlar dışarıda bizi bekliyor. Seni yeni evine götüreceğiz, gelincik."

"Hey!" 

*

Ben geldiimm buraya kadar okumaya dayanabildiniz mi ya yuh valla helal olsun 

24 ya da 25 için bu yazacağım en uzun bölüm demiştim hatırlıyorsunuz değil mi? Yalan söylemişim bu ondan kat ve kat daha uzun fddjdkdl son kısmı aslında yazmayacaktım ama sonra dedim... yaz be idil zaten uzun daha da uzasa bir şey olmaz

Merak etmeyin haftaya bu kadar uzun bir bölüm gelmeyecek hatta bir daha bu kadar uzun bölüm gelir mi? Sanmam

Yorumlarda bana sövmek... serbest olsun bari öldü garibanım sonuçta birazdan özel dersim olmasa yazdığım bölümü tekrar okur hüngür hüngür ağlardım siz de haklısınız

Ay fark ettiniz mi haftaya zümrüdüanka yoldaşlığı kısmına başlıyoruz... ağlamışım

Neyse bölüm sayemde uzadıkça uzuyor ben gidiyim hepinizi kocaman öptim haftaya görüşürüzzz

Continue Reading

You'll Also Like

14.9K 1.4K 31
Ben sahte bir gelinim. Diello Argenta'nın sırtıma kazınmış adı onun ruh eşi olduğumu gösteriyordu... ama ben sahteydim. Bir gün, bir yetişkin romanın...
28.4K 2K 8
Hayırlı bir kurgu düşünmediğime yemin ederim. Bölümler bana aittir. James Potter anısına, tüm haklar gözlüklerimde saklı. (bunu yazarken gözlük kul...
4K 332 15
Bir kızın hoşlandığı çocuğun kral olduğu farklı bir boyutta farklı bir ülkeye düştü. Neden olduğu bilinmeden bir anda kendini o ülkede kendini buluyo...
48.9K 3K 30
Tony Stark ile text messages baby.