Gülbahar Hatun

By Hanzade14533

4.9K 337 255

- ARA VERİLDİ- Gülbahar hatun; Osmanlı'nın en görkemli zamanlarını yaşadığı bir dönemde, İstanbul'un sayıl... More

1. Bölüm
2. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
Soru-cevap bölümü

3. Bölüm

382 27 13
By Hanzade14533


Instagram: thegullbahar
Wattpad: Hanzade14533

Yazım veya mantık hatası varsa lütfen uyarınız...

Saygılar, sevgiler...

İyi okumalar.... 🍂🌹
_____________

Hafif bir tepe çıkarken saf bir güven ve acizlikten başka hiç bir şey yoktu yanında. Önünde atın yularını tutmuş giden delikanlıda işin cilvesiydi.

Neredeydi?
Bu adam kimdi?
Nereye gidiyordu?
Ne ile karşılaşacaktı?
Neden evinde değildi?
Babası, Dadısı ne haldeydiler?
Onu buraya sürükleyen güç neydi?
Peki ya adamları, onlara ne oldu?
Lacosun adamları dedi delikanlı, Lacos kim? Ne istiyorlardı ondan?

Soru, soru beyni karmakarışık olmuştu. Çok yorgun ve açtı da.
Gidecekleri yere hâlâ varamamışlardı. Bu adamın peşine neden gidiyordu orası da bir muammaydı tabii...

Adım atarken dağı çekiyormuş gibi geliyordu. Bu kadar yorgunluk az gibi şimdi de bir yokuş çıkıyordu. Yokuşun sonunda bir ışık görünüyordu sadece.

Zorla çıktığı yokuşu ortasında ev olan büyük bir avlu karşılıyordu.
"İşte burasıda benim fakirhanem." Dedi delikanlı ve devam etti "Ben atı bağlayıp geleyim."
O atı bağlarken ne yapacaktı, zaten karanlıktı her yer. İtiraz etti Gülbahar hatun.

"Yok, bende gelirim. Evvel sen gider evdekilere haber edersin, kabul görürlerse gelirim."

Birkaç saniye değişik değişik yüzüne baktı adam ve

"Şu inadınız başınıza bela açacağa benzer." Dedi gülerek.

Hiç inat etmemişti ki...

Ne yapayım yani benim de bir onurum var şimdi kimsesiz bir durumda olabilirim ama kim olduğumu gayet iyi biliyorum. Yüzsüzlük yapmaya hiç niyetim yok" diye geçirdi içinden..

Acizlik miydi ona bunları yaptıran...

Evine davet edip ilgilenmek istemesi çok ince bir davranıştı. Kimin ne niyette olmasından ziyade kimseye zahmet olmak da istemiyodu. Herkesin bir ev hali vardı nihayetinde.

"Benim inadım. Benim başım. Benim belam. Hem inat değil incelik derler bizim orada." Diye söylendi kendi kendine...

Sesimi duymuş olacak ki, önce kısa bir kahkaha attı ve "Hele bak laflara..."

Ahıra varmışlardı, ikisinin de dudaklarında ufak bir tebessümle girmişlerdi kapısından.
Delikanlının konuşması hoşuna gitmişti aslında.
Ahırda delikanlının atından başka kahverengi ve anlında beyazı olan bir at daha vardı.

Gerçekten çok güzeldi. Ve onunkine nazaran daha küçüktü. Onun atının cins bir at olduğu belliydi. Bu ise daha sıradan bir at idi.

"Bu at'da kimindir?" dedi ama pişman olmuştu bananeydi?
Bir yandan atı tımar ediyorken bir yandan da cevap verdi.

"Kardeşimindir." dedi işinden kafasını kaldırmadan ve devam etti. "Burada herkes ata biner derken ciddiydim."

"Tabi sizin orada at arabası vardır." Dedi kafasını kaldırıp, dudaklarında alaycı bir ifade ile bakarken.

Aldırmadı Gülbahar hatun lafındaki imaya ve sordu "Ne güzel! Karışan olmaz mı ona?"

"Kim karışacak." Dedi kaşlarını çatarak ciddi bir hale bürünmüştü.
Biraz düşündü sonra rahat bir tavırla "Hatta çok da yaman biner, güzel de ok atıcıdır... Görürsünüz birazdan."
Kimsenin karışamayacağına karar vermişti herhalde.

"İnşallah" dedi nefesimi bırakırken.
____________

"Aha şu kandili de alırsınız. Ben haber edip geleyim."

Bıraktığı yerden aldı kandili ona cevap vermedi zaten cevabını beklemeden gitmişti.
Ahırdan çıktıktan sonra eve doğru yürüdüler. bir anda bir karaltı önlerine atladı. Gülbahar hatun korkup iki adım geriye sıçrarken o eğilip kafasını okşayınca köpek olduğunu anlamıştı.
Meğer delikanlının kendi köpeğiymiş. Ona çok bağlıymış. Onu çok seviyormuş. Bir de utanmadan dedi ki;

"E beni sevmeyecekte kimi sevecek. Sevilmeyecek adam mıyım ben?"

Ne kadar sinirini bozsa da ses etmedi, nasılsa misafirdi zaten yeterince hırçın davranmıştı.
Bir geceliğine gelmişti ve kim kimi sevecekse sevsindi...

Çok yorgundu ve bir an önce uyumak istiyordu. Gülbahar hatunu evin tahta kapısında bırakıp içeri gitmişti.
Evin kapısından biraz açılarak evi incelemeye başladı. İki katlı bir evdi ve tahtadan yapılmıştı.

Giriş katta kapının sağında ve solunda camlar vardı. Üst katta kapının üstüne denk gelen yer az daha dışarı çıkıktı ve büyük penceresi vardı. Yine aşağıdaki gibi sağında ve solunda pencereler vardı. Üst sağ pencereden ışık sızıyordu. Orada olmalıydılar.

Ne kadar küçük bir evdi... Acaba hizmetliler için başka bir yer mi tahsis etmişlerdi.

Tekrar eski yerine döndü yavaş adımlarla... Sıkılmaya başlamıştı.
Biraz geç kalmıştı. Acaba annesi müsaade mi etmemişti. Yük mü olacaktı acaba... Ağlamak geliyordu içinden, çok bunalmıştı...
Ve hafif yağmur döküştürmeye başlamıştı...

Sonbahardı havalar yavaş yavaş bozuluyordu. Toprak kokusuna karışmış değişik bir koku sarmıştı etrafı. Rüzgârın esmesi içini ürpertiyordu...

Sırtını kapıya yasladı, daha fazla dayanacak gücü kalmamıştı, yavaşça çömeldi yere...
Artık kendini tutamıyordu, istemeden ıslatıyordu yanaklarını gözyaşları... Çok yalnız hissediyordu kendini...
Ona umut veren delikanlının gelmeyişi umutlarını çökertiyordu...
Bu günü düşündükçe ağlaması şiddetleniyordu. Nihayetinde bir konak hanımıydı ve hiç dışarıya çıkmamıştı...

İlk defa uzaklara gitme teşebbüsünde bulunmuştu onda da başına neler gelmişti...

"Ne talihtir Allah'ım!" diyordu "Sen yardım et!"

Başka söyleyebileceği biri var mıydı ki?

Başka kimden yardım isteyebilirdi...
İçeriden sesler gelmeye başlayınca toparladı kendini. Kalkacak hali yoktu, başını kaldırdı ve beklemeye başladı...

Az sonra kapıdan çıkan delikanlı tebessümle bakıyordu. Hali umutlandırsa da mahzundu...
Bir dediği iki edilmez, birçok insanın imrenerek baktığı biriyken şimdi el âlemin kapısında içeri girebilmek için izin bekliyordu...

"Çok beklettimse kusuruma bakmayasınız." Dedi tebessümle.

Cevap vermek yerine yavaşça ayağa kalktı.

"Anam rahatsızdır ihtiyaçlarını giderdim. Bacımda bir yere gitmiş gelir birazdan. Siz buyurun içeriye." Dedi kapıdan kenara doğru yol verirken.

"Sağ olasınız." Derken oda kandili almış içeriye girmişti. Çarıklarını çıkarttı zira oda öyle yapmıştı.
Bir kapıdan daha geçip merdivenlerden çıktılar. Sağdaki odaya girdiler.
Kandili koydu masaya ve "Burası bacımın odasıdır. Birazdan gelir zaten. Şu karşı odada da anam yatar, siz rahat olasınız. Ben aşağıya inip aşlık hazırlayayım, namazınızı kılar gelirsiniz." Dedi.

Konuşurken hem rahatsız oluyor hem de yardımcı olmaya çalışıyordu. Bakışları sürekli etrafı geziniyor nihai olarak yine Gülbahar hatunu buluyordu.
Sanki heyecanlı gibi davranıyordu.

"Zahmet etmeyesiniz." Dedi utanarak. Hem de mahcup olmuştu.
O çıktıktan sonra yarım saniye öyle kalmıştı farkında olmadan. Yorgunluktan yıkılacak gibi olunca kendine gelmişti Gülbahar hatun.

Güzel biriydi ne yapayım?
Bir an düşüncelerine utanarak etrafa bakındı sanki gören olacak da halinden bir şeyler çıkartacaklar gibi...

Kendinden kaçmak ister gibi odayı incelemeye koyuldu. Bir yer yatağı kenarda bir masa ve de yüklük vardı. Kendi odasıyla asla kıyaslanamayacağı kesindi... Üstten bir inceleme ile yetindi ve üstünün başının düzgün olduğundan emin olarak ve eline kandili alarak odadan çıktı. Bir abdestlik bulmalıydı. Etrafı inceleyerek ilerliyordu...
Çıktığı kapının tam karşısındaki oda anasının odasıydı. Sağdan aşağı merdiven iniyor sol taraf ise yer minderleri ile düzenlenmiş şık bir yerdi. Minderin önünde bir rahle üzerinde ise kuran-ı kerim duruyordu.

Merdivenlerden dikkatlice indi. Sağ taraftaki odadan ışık vuruyordu. Onun orada olabileceğini tahmin etmek zor değildi. O halde soldaki kapıyı açmalıydı.

"Ah! Ne vardı da abdestliğin yerini de söyleyivereydi de hırsız gibi dolaşmasaydı." Diye söylenerek kapıyı açtı.

"Hayır! Burası da abdestlik değil!"
Yüzünü buruşturarak çıktı buradan da. Arkasını dönmesiyle çığlık atması bir olmuştu.

"Nasıl yardımcı olabilirim?" şeklinde nazik bir soru soran, kaba bir beyefendiyle karşılaşmayı beklemiyordu...
Elini göğsüne bastırıp nefesini düzene sokmaya çalıştı bir müddet.

"Abdestlik."

"Merdivenin yanındaki kapı." Dedi eli ile arka tarafında bir yeri işaret ederek. Başını sallayarak anladığını belirtti ve o tarafa yöneldi.
"yatsı okunmak üzeredir. Ben namaza gidiyorum, bir isteğiniz var mıdır?" diye sordu.

"Kıble?" dedi. İyi ki aklına gelmişti sormak. Yoksa ne yapardı?
Dönüp yön gösterdi ve "Bu şekilde." Dedi teşekkür etti Gülbahar hatun.

İşini bitirip tekrar yukarı çıkarken hiç ışık yoktu etrafta.
Namaza gitmiş olmalıydı. O ise hâlâ akşamı kılacaktı. Çok oyalanmıştı. Acele ile masanın kenarında duran seccadeyi serdi.
Üzerinden bir yük kalkmıştı. Namazını eda etmenin sevinci ile dadısının kendisine öğrettiği dualara bir o kadar daha kattı. Ve ezan okununcaya kadar böyle dua etti. Zira yardıma çok ihtiyacı vardı.
Huzurla dua ederken müezzinin sesi duyuldu. Demek Cami çok yakındı ki ses geliyordu. Müezzinin ahenkli ve gür sesi ruh haline eşlik ederken, sesteki huzur yorgunluğunu alacak cinstendi.

Ezan bitince biraz dinlenmiş bir halde idi.
Ormanda kalmaktansa namuslu bir insanın evinde bulunduğu için rabbine şükür etti.

Yatsı namazını kılıp tesbihatları bitirdiğinde gözleri kapandı kapanacak bir vaziyetteydi.
Midesini dinlemiyordu gözleri. Nihayet beyninde gözlerinin tarafını tutunca kimse tutamazdı artık . Yavaşça uzandı yatağa...
Bedeni günün bütün yorgunluğunu hatırlatmak istercesine ağrıyor, bir türlü uykunun kollarında onu rahat ettirmiyordu. Bu sefer de kolunun ağrısı ile uyanmıştı. Tekrar uyumak için çabalarken konuşma sesleri duymuştu.

"Ağam necidir bu kız?"

"Bir yolcudur gariban... Yolunu kaybetmiş, karşıma çıktı. Ellemeyesin, yorgundur."

"Ha! Öyle ise sabah ola hayır ola ağam."

Daha fazla dayanamayan gözleri merakına ihanet edip yeniden uykunun kollarına bıraktı kendini...
Sabaha kadar kâbuslarının bir parçası olacak "Gariban" kelimesi
Delikanlıdan duyduğu ilk sıfatıydı...

__________

Pencereden giren sabah güneşi uyandığında ilk karşılaştığı şeydi. Bir süre mayışmasına neden olsa da yerini yabancılaması ile irkilerek kalktı. Nihayet yavaş yavaş olayları idrak edince sakinleşmişti.

"Sabahınız hayır olsun. Pek yorulduğunuzdan olsa gerek derin uyuyordunuz ellemeyeyim dedim."

Sesin sahibi tatlı bir kızdı. Delikanlının bahis ettiği kardeşi olmalıydı. Altında kahverengi bir şalvar üstünde ise koyu yeşil bol bir şey vardı. Başındaki oyalı yemenisi ile özleşmiş tebessümü onu çok şık gösteriyordu. Abisinin koyu kahve gözlerinin aksine parlak yeşil gözleri vardı.

"Allah razı olsun. Gerçekten güzel uyumuşum." Dedi gülümsemeye çalışarak.

"Hoş geldin evimize. Ben Meryem. Anam ve bir ağamla yaşarız. Evimizde dilediğin gibi durabilir, rahat edebilirsin. Bizden yana sorun olmaz." Dedi.

Tatlı olması ile beraber biraz da deli dolu bir hali vardı. Kızın söyledikleri önce şaşırtsa da sonra mutlu etmişti. Dünden beri bu konu da endişeli idi ve bu endişesini gayet açık bir şekilde belli ediyordu.
Belki de Meryem'e bunu söylemesini tembih eden biri vardı kim bilir?
Bir vakit sonra Meryem ile muhabbet ederek yemek yiyecekleri odaya indiler. Yerde bir tepsi üzerinde ise kahvaltılıklar vardı. Tepsinin etrafına koyulan minderlerin birinde anaları sandığı biri yemek yiyordu.

"Ana biz geldik." Dedi Meryem neşeli bir sesle.

"Hoş gelmişsiniz kızlarım." Dedi bir yandan da beni süzüyordu.
Meryem sofraya otururken peşinden tereddütle takip etti Gülbahar hatun.

Yaşlı kadın,"Gel kızım çekinme." Dedi gülümseyerek.

Gözleri Meryem'inki gibi yeşildi ama gülüşü oğluna benziyordu. Onun gibi içten gülüyordu. Onun gibi gözleri gülüyordu...

Beyaz oyalı yemenisi ve kırışmaya durmuş yüzü ile hala çok güzeldi. Gülerken gözlerinin parlaması ona farklılık katıyordu.
Halinden mutlu, güngörmüş. Sakin bir kadına benziyordu.
Bunları nasıl anladığını bilmiyordu Gülbahar hatun...
Birkaç hoş muhabbetten sonra;

"Kızım sen nerelisin? Nerden gelir nereye giderdin de yolun bizim fakirhaneye düştü?"

"Mazur görünüz kendimi tanıtmadım hiç." Diye başladı söze.

Heyecanlıydı. Nedeni delikanlının annesi ile konuşuyor olması olabilir miydi? Yok canım daha neler!
Merak kesilip Gülbahar hatunun konuşmasını bekliyorlardı ikisi de.

"Ben Gülbahar. İstanbul'dan Bursaya halama giderken adamlarım vuruldu. Ben kaçarken oğlunuzla karşılaştım. Kısaca böyle işte." Dedi

"Allah'ın işine bak. Bizim oğlanda bir gider üç ay belki dört ay gelmez. Daha geleli üç gün olmamıştı. Köyde dolaşırken sana rastlamış.

Meryem aldı sözü;
"Allahtan iyiye denk gelmişsin. Rabbim korumuş vallahi." Dedi gözlerini pörtleterek.

"Rabbim kötüye düşürmesin yavrum!" dedi teyze.
Meryem'le beraber "Âmin! Dediler.

Yemekten sonra muhabbet koyulaşmış o sırada delikanlı da otlaktan dönmüştü.
Adı ne yahu bu adamın?
Yorgun argın seslendi anasına, Meryem'e...

Bir süre kapının önünde dinlendi delikanlı. Meryem'den istediği ayranı içti, serinlemek istiyordu anlaşılan.
Delikanlı ayranı dalgın dalgın içerken ana seslendi.

"Oğul, erken değil midir? Hayvanlar aç kalmasın."

"Ana! Misafir hatuna sözüm vardır. Adamlarının öldüğünü görmek ister." Deyince hızla çarşafımı giyip hazırlanmaya başladım.

Demek kendisi için erken gelmişti ha!

"Ben hazırım gidebiliriz." Diyerek dışarı çıktı.
Delikanlı bir anlık baksa da hemen eski haline geri dönmüştü.

"Öyle ise yola koyulalım, zira güneş tepeye çıkmadan dönmek gerekir." Dedi.

Meryem ve anasına "Allaha ısmarladık." Dedikten sonra yola koyuldular.

Arkalarında ise iki çift yeşil göz gidişlerini izliyordu...
Biri "Allah'ım sen fitnelerden koru!" derken
Öbürü "Ne güzelde yakıştılar." Diyordu...
Belki de abisinin gülbahara bakışlarını fark etmesi idi ona bunu söylettiren... Kim bilir?


Instagram: thegullbahar
Wattpad: Hanzade14533

Nasıl gidiyor?

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayıınnnn.

Continue Reading

You'll Also Like

186K 12K 48
Bir ritüele kurban edilmişti hayatım, Osmanlı'nın kaderini değiştirmek uğruna 1450'li yıllara itilmiş ve bilmediğim bir çağda yaşamaya mahkûm edilmiş...
Algon Orhol By serro45

Historical Fiction

22.6K 795 58
arkadaşlar hikaye tamamen benim kurgum ve benim fikrimi
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

68.7K 2.9K 33
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
66.6K 3.7K 20
Aşk, nefret ve intikam hırsıyla dolu kalplerde yer edebilir miydi? İskoçya ve İngiltere arasında yaşanan en kanlı savaşın ardından bir anlaşma yapıld...