6. Bölüm

232 19 5
                                    


Instagram: thegullbahar
Wattpad: Hanzade14533

Yazım veya mantık hatası varsa lütfen uyarınız...

Saygılar, sevgiler...

________

Gülbahar, Mirzahan ve Ak Mehmet hoca ayrıntı hakkında konuşmuşlar ve ilk yapılması gereken şeyin Bursaya gidip pusulanın iletilmesi gereken kişiyi bulmak olduğuna karar vermişlerdi.

Sabah erkenden yola çıkmak üzere anlaştılar ve ayrıldılar.

Gece gökyüzü açıktı Bursa'da...

Gülbahar için herkesten farklıydı. Merak, heyecan ve burukluk vardı gönlünde...

Plan işler de tahmin ettikleri gibi olursa, o halde bu son gecesiydi burada...

Her şey güzeldi böyle düşününce, ancak Gülbahar buruktu nedense...

Yattığı yerden kalktı yavaşça, Meryem'i uyandırmamaya dikkat ederek pencere kenarına gitti. Ay ışığında parlayan bir şeylerin olduğunu fark etmesi fazla vakit almamıştı. Bir süre izledi ama dayanamamıştı. Bir cesaretle büyük bir yemeniyi başına geçirerek kendini odadan dışarı attı. Merdivenleri hızla inerken, neyle karşılaşacağını düşünmeye çalışıyordu.
Tahta kapıya yaklaştığında adımlarını yavaşlattı ve kapının tam kapanmamış olduğunu fark etti. Aynı yavaşlıkta bahçeye çıktı ve karaltıların olduğu ağaca doğru sessizce yürüdü.
Adımları karaltıya yaklaştıkça, sesler duymaya başlamıştı.
Önce sessizce konuşan bir erkek sesi duymuştu.
Ardından bu sesin ahenkli olması dikkatini çekmişti.
____________

Aramızda beş metre kadar bir mesafe kaldığında duracak kadar adımlarımı yavaşlattım. İster istemez bir gülümseme oluştu dudaklarımda, tanıyordum ya bu sesin sahibini, yaklaştıkça daha da netleşmişti siması.

Mirzahan ağacın dalına kandili asmış, altına bağdaş kurup oturmuş huzurla kuran-ı kerim okuyordu...

Hala ses çıkarıp onu rahatsız etmeye korkarken gördüğüm manzara beni çok mutlu etmişti. Sabah ki sözlerini teyit ediyordu bu görüntüsü. Dudaklarımda geniş bir tebessüm ve gönlümün huzuru içinde ağacın ona ters gelen tarafına yavaşça çömeldim. O güzel sesiyle içime huzur verirken dışarı ile irtibatı kesmiş yanındaki köpeği bile bu huzurun farkında, bozmamak için kımıldamadan onu seyrediyordu.

Rüzgâr hafif hafif esiyor, Yapraklar hışırdıyor ve sesi dalga dalga dağılıyordu.

İtiraf etmeliyim ki eğer rüyamda görsem akıncı deseler inanmazdım, "hayır ilim erbabıdır" diye iddia ederdim. Çünkü bize akıncı hikâyesi anlatanlar hiç bu taraflarından bahsetmemişlerdi. İnsan görmeden inanmıyordu.
Ve ben şu son üç günümde bir akıncının savaş dışındaki bütün hallerine şahit oluyordum...
"Sadeka Allahü-l azim" derken ayağa kalktım ve ellerimi önümde bitiştirerek duasını yapmasını bekledim. Nihayet dua bitince kuran-ı kerimi öptü başının üstüne koydu.
Düşmanın karşısında durdurulamaz bir aslan olurken, Allah'ın karşısında kimse başlarını yerden kaldıramıyordu. Ne güzel edep, ne güzel insanlardı...

Beni fark etmişti.
"Size saklanmayı kim bellettiyse güzel belletmiş Gülbahar hatun!" Dedi bana hiç bakmadan köpeğin sırtını sıvazlarken.

"Bölmek istemedim Mirza alp. Şimdi çıktım işte, buldunuz beni." Dedim tebessümle.

"Ben değil Karaoğlan anladı geldiğinizi. Oda olmasa şehit olur giderdim herhâlde."

Sessizce yaklaşıp ona zarar vermemden bahsediyordu galiba. Düşman mı belledi ki beni de... Şaka yapıyor da olsa demek ki hala güvenememişti bana. Üzülmüştüm, çünkü ben güvenmiştim, zaten başka şansım da yoktu.

Gülbahar HatunWhere stories live. Discover now