Gülbahar Hatun

By Hanzade14533

4.8K 321 255

- ARA VERİLDİ- Gülbahar hatun; Osmanlı'nın en görkemli zamanlarını yaşadığı bir dönemde, İstanbul'un sayıl... More

1. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
Soru-cevap bölümü

2. Bölüm

484 29 15
By Hanzade14533


Instagram: thegullbahar
Wattpad: Hanzade14533

Yazım veya mantık hatası varsa lütfen uyarınız...

Saygılar, sevgiler...

İyi okumalar.... 🍂🌹
_____________

Ne acayip haldir Beyim. Cümle Osmanlı tüccarından bir seni mi bulmuş kefere?"

"Bilir miyim hiç Bekir Ağa? Olan oldu, emekler boşa çıktı. Yıllarin sermayesi mahv-u perişan oldu."

"Doğrudur Beyim, duyduk ama elden ne gelir. Başa geleceğine mala gelsin Beyim. Çoluk çocuk da bir sıkıntı olmadı ise gerisi hallolur. El ele kol kola verir, eksiğide borçlarıda gözetme vakfından tamamlarız. Borcunu kapatırız evelallah. Bir de sermaye lazımdır."

Yüzük merasiminin kırkı çıkmadan Ahmet Efendinin  Şam'a giden gemisi korsanlar tarafından basılmış,ele geçirilmişti. Bütün sermaye ile beraber gemiye, mürettebata el koymuşlar. Mürettebatın karşılığında geminin peşine Osmanli Donanmasını  çıkarmayacaksınız diye haber salmışlar. Bu haberi getiren elçi ise Ahmet Efendinin Süleymaniyede ki Konağına kadar gelmişti. Ahmet Efendi için en büyük tehdit ise buydu.

Yaşamının tek kaynağı , gözü gibi koruyup kolladığı kızı o konakta idi. Konağın yerini bilen düşman elbette kızından da haberdardır.

"Haklısın Bekir Ağa, hallolur, ona süphem yoktur evelallah. Sizin gibi dostlarım olduğu müddetçe darlık çekmeyiz." Bir an durdu sonra devam etti:

"Lakin babasından başka kimsesi olmayan bir kızım vardır, onun için korkarım."

Bekir ağa bir durdu düşündü:
"Akraba-ü teallügat yok mudur?" Dedi.
Ahmet Efendi: "Yoktur... İstanbul'da yoktur."

"Nerede vardır?"

Bir müddet düşünceli duran Ahmet Efendi karar vermişcesine başını dikleştirdi ve "Bursa'da kardeşim vardır. Eşi de emniyet amiridir. Ona göndereyim çocuğu hem sıla-i rahim olur."
Ahmet Efendi izin istercesine ayağa kalktı. Peşinden Bekir Ağa kalktı.
"Sağolasın Bekir "
"Sen sağol Ahmet Efendi. Çok iyiliğin olmuştur üstümüze. Sen dardaysan bize bolluk yaraşmaz. Ali, Murat Ağalar da bu düşüncededir. İkindi namazından sonra burada bir kahve içeceğiz. İstişare yaparız, siz de buyurun. "

" Hepinizden Allah razı olsun Bekir, gözümü yaşarttınız. O vakit ben Bursa işini evdekilere açayım. Haydi eyvallah!"
_________

Ahmet Efendi düşünmüş taşınmış plan yapmış, kimseye haber vermeden sabah vakti kızının yanına gitmiş, olayı orasından burasından kısarak anlatmıştır. Konuşmanın sonunda Gülbahar:

"Halam mı var?"

Babasının sözlerinden çıkardığı tek mana bu olsa gerek tepkisini bu şekilde belli etmişti.

"Evet kızım, tez hazırlan. Aman kimseye birşey söyleme. Çok gizli çıkacaksın. Birkaç adamı yanına vereceğim."

"Nerede bulacağım o adamları?"

"Onlar seni bulacak."

"Pazar da mı?"

"Pazara gitmeyeceksin kızım. Üsküdar Limanına ineceksin. Simitçi Hasan'ı bilirsin, ona yakın dur. Onlar seni tanır."

Baba kız biraz hasret giderdikten sonra Ahmet Efendi sabah namazına, Gülbahar ise 'pazara' gitmek için hazırlanmaya başladı...
________

Ne acayip işti böyle kader!...

İnsan ne oldum değil ne olacağım desin derdi dadım. Ne kadar haklıymış meğer. Sabah düğün hayali kurarken şimdi resmen gizlice kaçıyorum. Babam sıla-i rahim dedi, hala'na git gönlünü  al dedi ama gözleri kızarmış, anlı kırışmış, belli ki yorgundu. Bu hala'ya gitme işinde başka bir iş vardı ama hadi hayırlısı...
________

"Gelmene hacet yoktur Dürdane"

"Ama Hanımım ziyan gormeyesiniz. Hem yardım eder yoldaş olurum yanınıza."

"Hacet yoktur itiraz istemem."

"Peki Hanımım öyle derseniz.."

" Haydi eyvallah Dürdane"

"Allah'a emanet Hanımım"

Biraz gitti, ardına bakmadan. Sonra durdu, içi tuhaf olmuştu. Nedeni bilinmez kötü hissetmişti. Koşarak tekrar konağa gitmek, yatağına girmek, örtünmek istiyordu. Hafifçe ardını döndü, son bakar gibi baktı konağa, cumbalarına, tahta varaklarına, aşınmış çatısına, beyaz rengi ile tüm asilliğine baktı. Nedense son diyordu içinde ki ses, iyi bak , iyi işle kafana, son kez bakar gibisin diyordu. Teslim oldu içinde ki sese, doya doya baktı. Hıçkırıklar boğazına düğümlendi, daha fazla durmaya dayanamdı, hızla limana doğru yürüdü. Bir yandan da dua ediyordu.

"Allah'ım sonumuzu hayr eyle!"
________

Çarşıları, pazarları ile meşhur Bursa idi burası. Ne güzel şehirdi Bursa! Medeniyetin şehriydi, bir imapratorluga kucak açmış , onu beslemiş, yetiştirmiş Bursa...

Burası Bursa'nın çarşılarından biriydi. Meyve sebze satanlar, bakırcılar, sarraflar, mescidler ve en önemli yeri ise kumaş tacirlerinin olduğu yerdi. Burada yer gök kumaştı sanki... İpek, atlas, kadife...say sayabildiğince. Dünyanın dört bir yanından gelen tüccarların kumaşlarını sergilediği yerdi.

Bursaya gitmek üzere çıkan Gülbahar, bu güzel şehire girmeye gönlü biraz mahzun, aklı ise dadısı ile babasında olduğu halde karışık duygular ile yaklaşırken, belki de kaleye girdiğinde bu güzellikleri farkedemeyekti.

At arabasının içinde Gülbahar ve yanında babasının verdiği üç koruma ile ilerlerken Bursa'ya daha yaklaşırken namaz, ihtiyaç dışında durmadıkları halde  vakit epey geç olmuştu. Gülbahar daha ne olduğunu, niçin buralara kadar geldiğini düşünürken birden bire önlerine dört tane silahlı, yüzü peçeli, kapkara giyinmiş adamlar atladı.

"Eyvah! Eşkiyalar!"dedi Gülbahar'ın adamlarından biri.

Gülbahar korku ile arabanın  içinde saklanmaya çalışırken peçeli adamlardan biri ile göz göze geldi. Ne kadar uzakta dövüşüyor da olsa telaşan kapılan Gülbahar adamlarının sonunun iyi gitmediğini anlayarak kaçmaya karar verdi.

Durum vahimdi lakin Gülbahar metanetini koruyarak arabadan atlayıp arkasına bakmadan koşmaya başladı. Bir an durum değerlendirmesi yaptı. Onlar atlı idi Gülbahar ise yaya idi. Bir artısı vardı, o da adamların onun nerede olduğunu bilmemesi idi. Çalıların arasına gizlene gizlene gidiyor, yer açıldıkça koşuyordu. Bir an durup sesleri dinliyor, bir ses alamayınca rahatlıyordu. Seslerin kesildiğine, onlardan uzaklaştığına kanaat getirince adımlarını yavaşlattı, yorulmuştu. Tam oturuyordu ki yakından  bir çatırtı ve kişneme duydu. Çok korkmuştu, bir hızla yerinden fırladı.

Gülbahar koşuyor ardında ki atlı "Dur!" "Dursana!" Diye bağırıyordu. "Bacım neyden kaçıyorsun, ayı mı belledin beni?!" Diye sesleniyordu.

Kendisiyle dalga geçmeleri daha da sinirini bozmuştu. Sarsıla sarsıla ağlarken koşacak gücünün kalmadığını anladı. Kendini bir ağaç dibine attı ve olacakları beklemeye başladı. Daha fazla dayanacak takati kalmamıştı.

Kendisine bi baktı Gülbahar. Çarşafı çamur olmuş, başı bozulmuş, perişan halde duruyordu. Bir yandan da hıçkırmamak için kendini zor tutuyordu.

Aniden bir ses "Ürkek ceylan gibi ne kaçar durursunuz? Bilmez misiniz Padişahımız bu orman da avlanmayı yasaklamıştır. " dedi ancak Gülbahar şu an adamın alay dolu sözlerini anlamayacak kadar bitkindi.

Neye uğradığını şaşırmış öylece kala kalmıştı. Zaten yorgundu "Alsın beni götürsün cariye etsin, yahut satsın, ya da babamdan fidye istesin, ya da..." diye düşünürken olabileceklerin ne kadar da iğrenç olduğunu farketti ve bir an cesaretle ayağa fırlayıp "Aradığınız kişi ben değilimdir. Lütfen bu yaban şehirde beni rahat bırakın. Ananızın babanızın sadakası olsun..."daha devam etmeye niyetli idi aslında lakin karşısında ki haydutlardan biri değil, başkası idi. Siyah bir ata binmiş, uzun boylu, iri yapılı, siyah sarıklı, kara kaşlı, kara gözlü bir delikanlı idi.

Gayet alaycı bir ifade ile Gülbahar'a bakıyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gülbahar delikanlıyı ister istemez süzerken, atının yularını az çekerek Gülbahar'a tam döndü.

"Niyetim acizaneyi taciz etmek değildir lakin bu alaca karanlıkta mahzun bir hanımı görmezden gelmek bana yakışmaz. Zira atamızdan yolda kalana, darda kalana yardım etmeyi öğrenmişizdir."

Delikanlı yüz ifadesini ciddileştirerek devam etti

"Ben de namuslu bir müslümanım. İmdi söyleyin hele nereden gelir nereye gidersiniz?"

Sözleriyle Gülbahar'ı etkilerken biraz olsun sakinleştirmişti. Müslüman olması ona güven vermişti. O alaycı gülüşün ardından böyle bir kelam beklemediğinden şaşkınlık ile soludu "Bir yolcuyum, yolda kalan kısmından..."

"Bunu anlamıştım ya zaten, neyse hava karardı, ne etmeyi düşünürsünüz?"

Sorduğu sorunun cevabını Gülbahar da merak ediyordu.
Ne düşünüyordu? Kaybolmuştu ve halası neredeydi, kimdi bilmiyordu.

"Adamlarım az ileridedir. Beni bulurlar, ilginizden mesrur oldum. Yalnız bana kararan hava size de kararıyor. Yolunuza gidiniz, ben başımın çaresine bakarım."

Cesur bir cevaptı bu. Birisiyle konuşulması gerekirken dadısı konuşurdu hep. Ona bırakmazdı. Erkek gibi cesur konuşur cesur düşünürdü dadısı. Ondan geçmişti şimdi bu cesurluk. Bundan sonra böyle olacaktı belli ki.

"Güzel düşünürsünüz lakin Lacos'un adamlarindan kurtulamazlar. Acımasız heriftir onlar. Şimdi sizin adamlarınız öteki dünyayı boylamıştır bile."

Şaşırmıştı Gülbahar, hiçbir alakası olmayan bir adam nereden biliyor bunları, in midir cin midir acep?

"Ne dersiniz ?! Lacos kimdir? Adamlarıma neden saldırırlar ve siz bunu nereden bilirsiniz?"

Aşikar bir şekilde yüzünü buruşturdu ve eliyle sarığını düzeltti.

"Ne çok soru sordun bre?!"dedi ve attan aşağıya indi. Gözü ile Gülbaharı ata yönlendirdi.

Gülbahar "Nereye?"diye sordu.

"Burası benim köyümdür, evimde az ileridedir. Anam ve bacım ile yaşarım seni onlara götüreyim "dedi ve tekrar atı işaret ederek binmesini istedi.

"Sağolasın, ama valideniz ne der bu işe , uygun mudur hem..."

"Yahu bacım binesin hele, Allah kerim. Benim atam onların da atasıdır. Bilirler yolda kalana yardım edileceğini."

Tekrar eli sarığına gitti, sesi ise baya sabırsız çıkmıştı ve Gülbahar'ın sözünü de kesmişti. Hayır demesi mantıksız olurdu. Evet derse istekli mi olurdu sanki?

"Ben ata hiç binmemişimdir. At arabası yok mudur?"

İlk defa kafasını kaldırıp baktı.

"La Havleee! At arabası yoktur, uçan halı vardır."

Gülbahar sertçe "Dalga geçmeyin ciddiyim."

"Yahu ne arabası, burası köydür. Herkes ata biner. Bilmiyorsanız yayan gelin."

Yürüyecek hali yoktu Gülbahar'ın ama dayanacaktı, dayanmalıydı...

Hiçbir şey söylemeden birkaç adım atıp yol görünen düzlüğe kadar yürüdükten sonra durdu.

Delikanlı atın yularını tutmasını izledi. Sağ eline yuları aldı sol eli ile tekrar sarığını düzeltti. Bunu niye yapıyordu? Sarığı tutuyor,bir sağa bir sola çeviriyor, tam yerleştiriyor gibiydi. Sonra sırtını dikleştirdi. Çok heybetli görünüyordu. Uzun adımlarla Gülbahar'a doğru geldi ve sağa doğru kıvrılan yolda yürümeye başladı.

Gülbahar ise arkasından yürürken düşünüyordu...

Nereye gidiyorduk?
Ne yapıyordum?
Bu adam da kimdir?
Neden güveniyorum?

   

Instagram: thegullbahar
Wattpad: Hanzade14533

Nasıl gidiyor?

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayıınnnn.

Continue Reading

You'll Also Like

4.9K 227 33
iki kaderin berdel yüzünden bir araya gelmesiyle hayatları bı anda değişen nefretten doğan bir aska heja ve mirhanın hikayesine hazırmısınız
339K 20.3K 33
Her okuduğu kitapta güzel kızlar vardı Eliza'nın. Güzel kızlar sever, sevilir ve sonsuza dek mutlu yaşar. Şişman, kahverengi gözlü kızlar asla başrol...
FATİH'İN MÜNECCİMİ By Su

Historical Fiction

4.3K 411 12
Biraz daha yasasaydi Hazreti Fatih Ne Venedik kalacakti, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrin...
Algon Orhol By serro45

Historical Fiction

22.2K 788 58
arkadaşlar hikaye tamamen benim kurgum ve benim fikrimi