SINIR |Tamamlandı|

By __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... More

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

63. Bölüm "Güzel Karım"

18.4K 1K 145
By __Katre__

Yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar•

Arabayı bahçenin önünde durdurdu ve başını yan çevirip suratı asık olan bana baktı.

Yolda karargahtan aranmış gitmesi gerektiğini söylemişti bana. Bizi eve bırakıp gidecekti ve geç gelme ihtimali vardı.

"Hadi güzelim." Aden'e bir bakış atıp arabadan indi. Arka kapıyı açıp kızımızı kucağına aldı.

Ben de arka koltuktan çantamı alıp indim. Aden'i bahçe kapısından içeri bıraktıktan sonra bana döndü. Alnıma bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Beklemeyin beni siz. Yemeğinizi yiyip yatın."

Hava bile yeni kararmıştı. Aden uyurdu ama benim uyumama daha çok vardı. Hem o böyle apar topar gittiği zamanlarda haber alamadan asla rahat edemiyordum.

Omuz silkip geçiştirdim onu. Bir tebessümle yanağıma öpücük kondurup arabaya binecekti ki kolundan tutup kendime çevirdim.

"E ödüllerini almadın."

Şaşkınlıkla onu neden durdurduğuma bakarken gözleri birden keyifli bir hâl aldı. Dudaklarından keyifli bir kahkaha savruldu.

Elini belime koyup bir anda yer değiştirmemizi sağladı. Şimdi arkası Aden'e dönüktü ve onun geniş sırtından dolayı ben görünmüyordum.

Arkasını dönüp Aden'e baktı. O çoktan birlikte diktiğimiz çiçeklerin yanına varmış onları inceliyordu.

Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi.
"Ben alacağım gelince ödülümü. Sen merak etme."

"Tamam." dedim sırıtarak. Başımı yana eğip tatlı tatlı baktım. Bunca zamandan sonra bende de utanma kalmamıştı. Önceden kızarıp duran  yanaklarım varken şimdi Toprak'ın kadın versiyonu gibi olmuştum.

Zor güç bizi evde bırakıp gitti. Ben de birkaç gündür uğramadığımız evi toparlayıp düzenledim. Evde çok bir şey kalmamıştı, burası için mutfak alışverişi yapmamız gerekecekti.

Aden'e sıcak bir çorba yapıp içirdim. Biraz da oyun oynadıktan sonra uyku vakti gelmişti. Toprak'a mesaj atmıştım araması için ama muhtemelen hâlâ işi bitmemişti. Aden o olmadığında sürekli mızmızlanıp babam ne zaman gelecek diye soruyordu. Şimdi dizimde sallarken yine arada mızmızlanıp babasını istiyordu.

Yanımda duran telefonum çalmaya başladığında elime alıp ekrana baktım. Toprak arıyordu. Açıp kulağıma götürdüm. Birkaç saniye ses vermedi. Arkadan başkalarının sesi geliyordu ama ne dedikleri anlaşılmıyordu.

"Toprak?"

"Dur bi' dakika güzelim."

Görmese de başımı sallayıp sessiz kalarak onu bekledim. Mikrofonunu kapattı, bir süre sonra geri açıldı.

"Tamamdır. Odaya geldim." dedikten sonra kapı sesi duydum. Ardından o da ben de kameramızı açtık.

"Niye sesi kapattın ki?"

Sanki karşısında birini görecekmiş gibi bakıp başıyla işaret etti.
"Şimdi bu heriflerin ne konuşacağı belli olmaz."

Başımı salladım aşağı yukarı. Konuşmadan ona bakmaya devam ederken "Aden uyudu mu?" diye sordu.

O an kendime gelip "Ha." diye mırıldandım. "Sallıyorum ama uyumadı daha. Seni özlemiş."

Sessizce kendi sırasını bekleyen Aden adını duyması ile kıpırdandı. Gözlerini bana dikmiş heyecanla telefon ekranını ona çevirmemi bekliyordu. Ben de istediğini yapıp ekranı ona çevirdim. Telefonu küçük elleriyle kavrayıp aldı. Göğsüne yaslayarak tutuyor tombiş gıdısının daha tatlı durmasını sağlıyordu.

"Baba!" diye seslendi ekrana bakarak.

"Kızım?"

"Bana gelirken çikotala al."
Göz ucuyla bana bakıp tekrar ekrana döndü. Sözde babasını özlemişti ama telefonu eline alır almaz çikolata istiyordu.

"Çikotala mı? Annene sordun mu? Önce ondan izin al fıstığım."

Aden bana bir bakış attı. Ekrana dönüp oyunbaz bir tavırla dudaklarını büzüştürdü.

"Baba al..." Mızmızlanıp kelimeleri uzatarak söylüyor Toprak'ın vicdanına oynuyordu. Resmen benim huylarım kopyalanıp yapıştırılmıştı bu cadıya. Görünüşe bakıp babasına benzetsek de çoğu huyu aynı bana benziyordu.

Ekranı görmesem de Toprak'ın başını iki yana salladığına emindim. Ona bu kadar dirayetli olmayı ben öğretmiştim. Yoksa hemen kanıyordu Aden'in oyunlarına.

"Anneye soralım." dediğini duydum Toprak'ın. "Güzelim Aden bugün çok çikolata yedi mi?"

Dudaklarını titrete titrete bakışlarını bana çevirdi bu kez de. Hemen burnunun ucu kızarmış ağlama pozisyonuna geçmişti.

"Yemedi babası." dedim Aden'in bakışlarına gülümseyerek karşılık verip. "Gelirken al en sevdiğinden de yesin."

Bir anda tüm ifadesini değiştirip çığlıkvari bir kahkahayla gülerken çoktan telefonu elime tutuşturmuştu bile.

Gülen gözlerimi Aden'den çekip ekrana çevirdiğimde Toprak'ın gülerek beni izlediğini gördüm.

"Çok mu işin daha."

Bileğini kaldırıp saate baktı.
"Bir iki saate gelirim. Bekleme sen, uyu. Yoruldun zaten bugün."

Omuz silktim yine. Uyumayacağımı bildiği için sürekli ısrar ediyordu.

"Şöyle ekranı az uzaklaştırsana kendinden." Bir yandan göstererek anlatmıştım. Üzerinde üniformaları vardı ve ben ona aşırı yakıştırıyordum.

"Niye?" derken bir yandan da dediğimi yapmış telefonu masada bir yere sabitlemişti.

"İşte." diyerek omuz silktim. Asker üniforması ile kaplı bedenine baktım sonra gülerek konuşmaya başladım.

"Ay Toprak üniforman sana çok yakışıyor yeminle."

"Bak sen..." Sandalyeyle geri gidip görüş açımı iyice genişletti. "Evde de giyeyim mi?"

"Giy giy." diyerek kıkırdadım. "Böyle çok yakışıklı oluyorsun."

Tam dudaklarını aralamış bir şey diyeceği sırada kapısı tıklandı. Bir saniye oraya bakıp geri bana döndü. İşaret parmağını dudaklarına götürüp sessiz olmamı tembihledikten sonra telefonu ters çevirerek ekranı karartı.

Bir askerin sesini duydum önce. Konu neydi bilmiyorum ama Toprak fena bir azar çekmişti askere. Hatta bir ara korkup kapatsım gelmiş sonra yine korkup kapatmamıştım. Çift kişilikli gibiydi bu adam. Evde pamuk şeker oluyordu hep.

Toprak son sözlerini söyledikten sonra kapı sesi duydum. Ardından telefon ekranı aydınlandı.

Başını iki yana eğip kütlettiğinde "Ehehehe." diye tuhaf bir ses çıkartarak güldüm. Ve az önce ortalığı yıkıp bağıran o değilmiş gibi tebessüm etti.

"Bir şey istiyor musun güzelim?"

"Ne?!"

"Eve gelirken bir şey istiyor musun?"

"Ha... Yok. Şey... Şey alsana bana Toprak. Pamuk şeker."

"Alırım... O zaman kapatıyorum ben. İşim var biraz."

"Tamam Allah'a emanet." Kararsız kalıp dudaklarımı dişledim yine de konuşmaktan geri kalmadım.

"Sevgilim... İnsanlara çok bağırma, yazık."

Dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü tutmaya çalıştı. Başını salladı aşağı yukarı.

"Tamam yavrum. Kızmam çok. Allah'a emanet olun."

***

Kızımızı uyutup yerine yatırdıktan sonra üzerimi sıkıca giyinip bir de battaniye alarak bahçeye çıktım.

Salıncakta usul usul sallanıp hafif esen rüzgarın tadını çıkarırken Toprak'ı bekliyordum.

Arabasının sesi gelip ışığı gece karanlığını deldiğinde bakışlarım o tarafı buldu. Sessiz kalıp beni fark etmesini bekledim. Kapı kapandı, arabayı kilitledi. Bahçenin kapısından girer girmez beni fark edip bakışlarını çevirdi.

Yanıma usul usul yaklaşırken "Niye uyumadın?" diye klasikleşmiş sorusunu sordu.

Omuz silktim. "Canım istemedi. Seni bekledim."

Yanıma oturup kollarını bana sardı. Başını boynuma götürüp koklayarak bir öpücük kondurdu. "Canını yerim senin." diye mırıldanarak çekildi geri.

Bir tebessüm belirdi suratımda. Üzerimdeki battaniyeyi onun üzerine örtmeye çalışsam da ikimize yetmedi.

Son çare ayağa kalkıp tam önünde durdum. Ne yapacağımı anlamış gibi kollarını açtı. Küçük bir çocuk gibi dizinde yerimi alıp kollarımı boynuna sardım.

Bir eli belimden destek olurken diğer elini karnıma koymuş yavaş yavaş okşuyordu.

Başını boynuma yaklaştırıp öptü. Tenime değen sakallarından gıdıklandığım için gülerek geri çekildim.

Bunu anlayıp belimdeki elini sıklaştırdı. Israrla çenesini boynuma sürterek öpmeye başladı. Bir yandan da kötü kötü sırıtıyordu.

"Gıdıklanıyorum ya!" diyerek kaçmaya çalıştım. "Sakalını değdirme."

Gülerek iki üç öpücük daha kondurdu. Elinden kurtulup ayağa kalktım. Koluma uzanıp tutacağı sırada hızlıca birkaç adımda kaçtım.

"Gıdıklanıyorum diyorum ya."

"Gel gel tamam." dedi gülerek. Gözlerindeki ifade bile hâlâ muzipti.

"Yok. Git, gelmiyorum." dedim omuz silkerek."

Ayağa kalktı. Tehlikeli bakışlarla bana doğru adımladı. "Tamam gel bir şey yapmayacağım."

Omuz silkip geri geri gitmeye devam ettiğimde üzerime doğru adımlıyordu.

Takılıp düşmeyeyim diye arkama bakacağım sırada, ne olduğunu anlamadan kollarında buldum kendimi.

Kollarımı kıstırmış kendine hapsetmişti sanki. Daha fazla kaçmak yerine gülerek kaderime teslim oldum. O da avını yakalamış öpücükler kondurmaya başlamıştı boynuma, yüzüme.

Öpücüklerinin sonu geldiğinde alnını alnıma yaslayıp gözlerini yumdu. Benim nefesim yeni kesilen gülüşümün ardından düzene girmemişti.

"Benim ödüllerim vardı sanki?"

Başımı geri çekip gülümsedim. Nazlı bir bakış attım ona. Eğilip kucağına aldı. Benimle birlikte tekrar oturdu salıncağa.

Bir elini yanağıma koyup başımı göğsünden yukarı kaldırmamı sağladı. Burnuma hafif bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Aile sarılmasını sonra yaparız." diye fısıldadı. Başımı sallayıp onaylayacağım sırada ne olduğunu anlamadan dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

"Eylül..." dedi bir anda geri çekilip. Ama mesafeyi hiç açmamıştı. Kafam allak bullak cevap bile veremeden devam etti lafına.

"Ne zaman hareket edecek?"

"Ne?"

"Çocuğumuz... Ne zaman hareket edecek? Ben ne zaman hissedeceğim?"

Hafif geri çekilip ciddi mi diye baktım. Böyle bir anda aklına bu mu geliyordu gerçekten?

Ciddi olduğunu anladığım an yaklaşıp alnımı geri yasladım alnına. Gözlerim kapalıyken belimden sıkıca kavramış elini tutup karnımın üzerine getirdim. Elimi elinin üzerine koyup fısıltıyla konuşmaya başladım.

"Aslında bu aylarda hissedilir hareketleri. Hatta ben hafif hafif hissediyorum. Ama sen ne zaman tekme atacağını soruyorsun herhalde?"

Başını geri çekti heyecanla. Karnıma bakıp geri gözlerime çıkardı gözlerini. "Hı hı..." diyerek başını salladı masum bir çocuk gibi. "Ne zaman tekme atacak?"

"Henüz tekme atmadı babası. Ama ben hissedince direkt seni çağıracağım merak etme."

"Tamam." dedi hevesle başını sallayarak. Karnımdaki elini kıpırdattı, şefkatle sevdi bebeğini.

"Ama unutma tamam mı? Haber ver bana."

Başımı sallayıp yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Yetmedi birkaç tane daha öptüm. Mis gibiydi mübarek.

Halinden memnun bir şekilde sırıtırken telefonun melodisi duyuldu. Oflayarak çıkardı cebinden. Ekranda Bora'nın ismini gördüm. Açıp kulağına götürdü telefonu.

Bir süre konuştular. Bora muhtemelen hâlâ karargahtaydı. Seslerden öyle tahmin etmiştim.

Telefonu cebine koyup tekrar kollarını bana sardığında kedi gibi başımı göğsüne sürterek kaldırdım.
Çok fena aşermiş bulunuyordum şuan.

"Toprak..." diye mırıldandım nazlı bir sesle.

Başını eğip bana baktı. Bir gülümseme oluştu yüzünde.
"Söyle güzelim, ne çekti bebeğimizin canı?"

"Nereden anladın?" Sesim büyülenmiş gibi çıkarken gözlerimi iri iri açmıştım.

"Çünkü lafa ne zaman 'Toprağğk' diye başlasan canın bir şey çekmiş oluyor."

Benim kelimeyi uzatışımı taklit edip sesini inceltmesi ile engel olamadığım bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

Elimi dudaklarıma kapatıp gülüşüme zorla son verdim. "Benim değil bebeğimizin canı çekti. Çocuk bu laftan anlamıyor babası."

"Söyle bakalım." Dudaklarıma hızlı bir öpücük kondurup geri çekildi. "Ne çekmiş bebeğimizin canı?"

"Bora dedin, Adana dürüm çekti çocuğun canı."

İnanmıyormuş gibi baktı birkaç saniye yüzüme. Sonra birden gülmeye başladı.

"Tamam." dedi gülüşünün arasından. "Tamam alıp geliyorum ben."

"Aslanım benim be!" Sırtına bir kez vurup sözde onu överken canını çıkarmıştım sanırım.

"Yavrum kemiklerimi kırdın." diyerek ayaklandı. "Geldiğimde sırtıma masaj yapacaksın." söylenmeleri ile dürümlerimizi almaya gitti.

Günün sonunda dürümlerimizi mideye indirmiş günün yorgunluğu ile uyuyakalmıştık.

***

Yüzüme gelen saçları tek elimle iteleyip gözlerimi açtım. Nefes almakta zorluk çekmemin nedeni belli oluyordu. Toprak resmen vücudunun yarısını üzerime atmış kolu ve bacağı üzerimde başı boynumda uyuyordu. Adam yastık yerine kullanıyordu beni.

Kolunu tutup üzerimden attım. Dirseğimin üzerinde doğrulup saate baktıktan sonra Toprak'ın bacağından da kurtulup ayaklandım.

Yatağın kenarında oturmuş saçımı bağlarken bir yandan da onun uyuyan yüzünü izliyordum. Yaklaşıp bir öpücük kondurdum yanağına. Kolumu tutup kendine çekse de birkaç saniye bekleyip kalktım.

Dolabın önüne geçip bir kazak ve bir eşofman altı çıkardım. Havalar gittikçe soğuyordu. Ben de bir üşüyor bir terliyordum.

Üzerimdeki geceliği çıkartıp önce eşofmanı giydim. Daha doğrusu yalnızca eşofmanı giyebildim. Kazak üzerime gelmemişti.

Onu bırakıp dolaptaki diğer kazakları da denedim ama göbeğim sağolsun gelse bile nefes alamıyordum. Burada çok kıyafetim yoktu. Olanların çoğunu da yıkamaya atmıştım.

Son denediğim bordo kazağı da çıkartıp yatağın üzerine fırlattıktan sonra yatakta yüz üstü yatmış keyfine diyecek olmayan Toprak'a döndüm.

"Toprak..."

Cevap vermeyip yüzünü diğer tarafa çevirdi. Dudaklarım büzüldü, çenem titremeye başladı. Etraftaki bütün kıyafetlere düşmanımmış gibi bakıyordum şimdi.

"Toprak..."

Kıpırdanıp yönünü değiştirdi. Gözlerini açmadan "Hmm..?" diye mırıldandı.

"Kıyafetlerimin hiçbiri gelmiyor." dedim küçük bir çocuk gibi suratımı asarak. Ellerimi belime koymuş Toprak'tan yardım istiyordum.

"Hı hı."

"Toprak ya..." Burnumu çekip dolabın başına geçtim tekrar. Kıyafetlerime bir bakış atıp Toprak'ın sweatlerinden birini çıkardım.

"Gelmiyor hiçbiri diyorum." Gözümden akan bir damlayı silip dudaklarımı birbirine bastırdım.

Üzerime onun sweatini giydiğim sırada tekrar mırıldandı.

"Hı hı."

Yatakta boylu boyunca uzanmış Toprak'a ters bir bakış atıp odadan çıktım. Belki ağlanacak bir şey yoktu ama sinirlerim bozulmuştu. Aden'i kontrol ettikten sonra kahvaltıyı hazırlayana kadar usul usul ağladım.

Aklıma saçma sapan şeyleri getirip onlara bile ağlamıştım. Toprak niye beni duymamıştı mesela? Ya da neden daha önce alışveriş yapmamıştık biz? Niye dün akşam çamaşırları yıkamıştım? Onları yıkamasaydım şimdi giyecek bir şeyler bulurdum.

Masaya son tabağı da koyup banyoya geçtim. Aynaya baktığımda gözlerim ve burnum kızarmış dudaklarım şişmişti. Yüzümü birkaç kez yıkayıp yatak odasına geçtim.

"Toprak..." diyerek girdim odaya. Saçlarını yüzünden çekip yanağına bir öpücük kondurdum. 

"Hadi kahvaltı hazır."

Çocuk gibi yorganı yüzüne çekip "Hı hı." diye mırıldandı.

Sinirle kaşlarımı çattım. Sabahtan beri bir 'hı hı' bellemişti.  Başımı iki yana sallayıp sakin kalmaya çalıştım.

"Toprak." dedim yumuşak bir dille. Yorganı yüzünden çektim. "Hadi sevgilim. Kahvaltı hazır."

Elini yüzüne götürüp sıvazladı. Gözlerini açmadan "Öpeyim..." diye mırıldandı.

Yanağımı dudağına yaklaştırıp bekledim. O kocaman bir öpücük kondurduktan sonra ayaklandım.

"Hadi!" diye sesimi yükselttim odadan çıkarken. Hala kalkmaya niyeti yoktu.

Ama düşündüğümün aksine ben kapıyı kapatır kapatmaz kapı arkamdan tekrar açıldı.

Kolumu tutup kendine çevirdi. Çatık kaşlarıyla yüzümü inceledi bir süre.

"Sen öpmedin..?" dedi yüzümde bir şeyler ararken.

İyice bana yaklaşıp ellerini yanaklarıma koydu.

"Gözlerin kızarmış senin." Gözleri aceleyle bedenimde gezindi. "Ağrın mı var? Bir şey mi oldu? Niye ağladın?"

Gözlerindeki bu ilgili bakışlarla hemen bırakıverdim kendimi. Yanağımı eline yasladım.

"Toprak..."

Gözlerinden geçen telaşı gördüm. Beni kendine çekti. Yanağımdaki elinin birini belime götürüp sıvazlamaya başladı.

"Eylül'üm, güzelim söyle neren ağrıyor? Sancın mı var?" Belimdeki elini indirip elimi tuttu. Odaya götürürken bir yandan konuşuyordu.

"Giydirelim seni, gidelim hemen hastaneye."

"Yok." dedim elinden çekip onu durdururken. Kedi gibi sırnaşıp kollarımı beline sardım.
"Sancım yok."

Başını eğip konuşmamın devamını bekledi. Elinin biri yüzüme düşen saçları geri atmış yanağımda geziyordu.

"Kıyafetlerimin hiçbiri bana gelmiyor." Kaşları çatıldı. Anlamazca yüzüme bakarken bakışlarımı eğip öyle devam ettim. "Sabah denedim hepsini. Gelmedi hiçbiri. Ben de seninkilerden giydim. Ne giyeceğim ben Toprak?"

Gözleri son kez yüzümde gezdi. Dudaklarını birbirine bastırıp başımı kendine çekerek sarıldı. Bir süre kaldık öyle sımsıkı sarılarak. Sonra geri çekilip yüzümü avuçları arasına aldı.

"Yemin ederim bir şey oldu sandım. Aklım çıktı."
Eğilip alnıma dudaklarını bastırdı.

"Şimdiye kadar neden yapmadık bilmiyorum ama alışveriş yaparız bugün sana."

Yanaklarımdan sonra dudağımdan öptü. "Tamam mı? Ağlamak yok."

Başımı salladım aşağı yukarı. Kollarımı göbüşümün izin verdiği kadar beline sardım. Boynuna bir öpücük kondurdum.

Ondan sonra Aden'i kaldırmış kahvaltımızı yapıp evimizi toplamıştık.

Şimdi randevuya gitmek için hazırlanıyordum. Toprak yatak başlığına yaslanmış sülalem rahat der gibi uzanırken Aden onun göğsüne yatmış daha uyanmasının üzerinden birkaç saat geçmesine rağmen tekrar uyku modunu almıştı.

Bir eli Aden'in saçlarını okşarken diğer elindeki elmasını yiyor diğer yandan da benim giydiklerime yorum yapıp arada da kahkahalarla gülüyordu.

Üzerimden çıkardığım kazağı gülen suratına fırlatıp hırsla elimi bir gömleğe attım.

Gülüşü yerini yan bir sırıtışa bırakmış beni izliyordu. Gömleği üzerime geçirirken ters bir bakış atmayı da ihmal etmedim.

Kollarımı giyip sıra düğmelerine geldiğinde yalnızca yakasındaki iki düğmeyi ilikleyebildim. Başımı Toprak'a çevirdiğimde dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için kendini tutuyordu.

"Gülme..!" Tehditvari bir bakış atıp işaret parmağımı ona doğru salladım.

Dudaklarını birbirine bastırdı. Başını aşağı yukarı salladı. Göğsünde yatan Aden'i kollarından tutup ters çevirdi ve kulağına bir şey fısıldayıp beni gösterdi.

Aden zaten beni görür görmez gülmeye başlamıştı.

Üzerimdeki gömleği de çıkarıp fırlattım yatağın üzerine. Kazağın birini alıp giydim. Bu kez de göbeğim açıkta kalmıştı.

Bu kez kendini engellemeye bile çalışmadan koca bir kahkaha attı Toprak. Aden'i yatağın üzerine bırakıp ayaklandı.

"Kafayı yiyeceğim." diye mırıldandı gülüşünün arasında. "Çok tatlısın. Yeminle kafayı yiyeceğim."

Kollarımı tutup kendine çekeceği sırada onu ittirdim. "Git. Az önce dalga geçiyordun."

Benim gücüm onun gücünün yanında bir hiç olduğundan karşı gelemedim. Kendine çekip sarıldı. Boynuma bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Gel." dedi elimden tutup dolabın önüne çekti. "Bir tane takımın vardı senin. Siyah, belinde kemeri vardı."

"Evet." dedim omuz silkip. O aklıma gelmemişti hiç. Etekli bir takımdı. Bol olduğu için kemerle daha güzel duruyordu.

"Onun üstü bol oluyordu sana. Kemerini takmazsın. Karnını da sıkmaz."

Tek tek askılara bakıp bana döndü.
"Nerede?"

"Şu yukarıda." dedim parmak ucumda yükselip. Alıp bana verdi. Geçip yatağın ucuna oturdu.

"Dene bakalım."

Eşofman altımı çıkarıp eteği giydim. Beli çok dar olmadığı için rahatsız etmemişti. Üzerimdeki kazağı da çıkarıp üst kısmı giydim. Kemeri yatağın üzerine bırakıp aynanın karşısına geçerek kendime baktım.

Toprak arkamda kucağında Aden'le belirdiğinde bakışlarım aynadan ona döndü. Boştaki elini arkadan karnıma doğru sardı.

"Çok güzel oldun." Yanağımdan öpüp başını geri çekerek aynadan tepkime baktı. Suratında bir sırıtış yer edindi hemen. "Alışveriş yaparız bugün. Sen sıkma o kurban olduğum canını."

Yine ağlayasım gelmişti işte. Ne güzel konuşuyordu bu adam. Arkamı dönüp yanağından öptüm. Aden'imin de tombiş suratına koca koca öpücükler kondurdum.

Son olarak ikisine birden kollarımı sardım sımsıkı. Koca bir aile sarılması yaptık.

***

Sabırsızlıkla dizlerini sallayan Toprak'ın elini tutup sıktım. Bakışları bana döndüğünde "Sakin ol." diye fısıldadım.

Aden'i Erva'lara bırakıp randevumuz için hastaneye gelmiştik. Sabahtan beri heyecanla bekleyen Toprak'ın son birkaç dakikadır eli bile titremeye başlamıştı.

"Niye çağırmadılar daha?" Elinin üzerindeki elimi avuçları arasına aldı.
"Üç dakika geçti randevu saatimizi."

Tam cevap vereceğim sırada ismimin seslenildiğini duydum. Bana kalmadan Toprak hızla ayağa kalkmış beni de peşinden sürüklemeye başlamıştı bile.

İçeri girdiğimizde doktorumuz gülen bir surat ile karşıladı bizi. Kızıl saçlarını at kuyruğu yapmış bugün makyaj yapmadığı suratı ile çok güzel duruyordu.

"Hoşgeldiniz." diyerek samimi bir şekilde karşıladı bizi.

Zaten heyecanlı olan Toprak yanıt vermezken ben konuştum doktorla. Sonunda geçip sedyeye uzandım.

Uzanıp karnımı açmama yardımcı oldu Toprak. Doktor yanımıza yaklaştığında da elimi tutup sedyenin yanındaki tabureye oturdu.

Gülümseyerek geldi doktor sedyenin başına. Heyecanımızı görüyor yüzündeki gülümseme daha da artıyordu. Zaten Toprak'ın surat ifadesi başlı başına farklı bir şeydi.

Soğuk jel karnıma değdiğinde ürperdim. Toprak elimi sıktı hafifçe ama ikimizin de gözleri ultrason ekranındaydı.

Doktor, başlığı karnımda gezdirmeye başladı. Buraya gelmeden önce Toprak'a çocukların bazen cinsiyetini göstermediğini anlatmıştım. O yüzden daha bir endişeliydi bakışları.

Doktor bir yere odaklanıp birkaç kez orada gezdirdi başlığı. Uzun uzun ekrana baktıktan sonra bize döndü.


İkimiz de heyecanla ona bakarken sanki o heyecanı biraz daha artırmak için bir süre sessiz kaldı.

"Hayırlı olsun." dedi ardından gülümseyerek.
"Bir oğlunuz olacak."

Bir an her şey dondu sanki benim için. Başımı hızla Toprak'a çevirdim. Eli bile elimde donmuştu. Ekrandaki bakışlarını karnıma çevirdi. Yutkundu. Benim gözümden bir damla mutluluk gözyaşı süzülürken o kuruyan dudaklarını ıslattı.

Saniyeler geçti. Doktor bizi yalnız bırakıp paravanın ardında geçtiğinde karnımda gezinen bakışları gözlerime çıktı.

Yutkundu. Bir tebessüm peyda oldu dudaklarında. Elimi sıktı. Usulca eğilip alnıma bastırdı dudaklarını.

"Elhamdülillah." diye fısıldadı. Bir kez daha öptü. "Elhamdülillah."

Geri çekildi. Etrafı kızarmış gözleri çok farklı bakıyordu. Başka bir şey söylemedi. Kağıt havludan büyük bir parça koparıp karnımı sildi. Üzerimi kapatıp doğrulmama yardımcı oldu. Hareketleri aceleci gibiydi. Ama tek kelime bile etmedi.

Toparlanıp doktorla konuştuktan sonra odadan çıktık. Elimi sıkıca tutmuş tek kelime etmeden yürüyordu. Çantamı arka koltuğa attıktan sonra dolaşıp kendi koltuğuna geçti.

Ne olduğunu anlayamadım. Doğru düzgün tepki bile vermemişti. Birkaç saniye süren donuk bakışlarımın ardından ben de geçtim kendi yerime.

Başını geriye atmış boş boş tavana bakıyordu. Sonra birden başını eğip direksiyona yasladı. Bir süre kaldı öyle.

"Toprak?" diye mırıldandım. Elimi kaldırıp omzuna koydum yavaşça. Birkaç saniyenin ardından usulca kaldırdı başını oradan.

Gözleri kızarmış, kirpikleri ıslanmış akan gözyaşları yanağında iz bırakmıştı.

"Toprak..." dedim şefkatle sesim incelirken. Elimi kaldırıp yanaklarına koydum. Baş parmaklarım göz yaşlarını silerken benim de gözlerimden yaşlar boşalmaya başlamıştı.

"Eylül..." Yutkundu. Sesi ağlamaktan pürüzlü çıkmıştı. Yumruk yaptığı elini kaldırıp sertçe gözlerini silmeye çalıştı. Bu hali bile bana küçük bir çocuğu anımsattı.

"Ben böyle olunca dayanamıyorum hiç." Islak kirpiklerini kırpıştırarak söyledikleri ile içim şefkatle dolup taştı.

Uzanıp yanaklarına öpücükler kondurdum. "Kurban olurum ben sana." Geri çekilip gözlerini sildim.
"Ağlama sevgilim."

Yüzünü avuç içime yatırdı. Dayanayıp elini belime atarak beni kucağına çekti. Başını omzuma yaslayıp sımsıkı sardı kollarını.

"Sen beni çok ağlak bir adam yaptın." diye mırıldandı hâlâ sarılırken. Geri çekilip yüzümü avuçları arasına aldı.

"Baba olduğum için mi böyle oldu ki?"

"Yaa." Ellerimi kaldırıp yüzüne koydum. Öyle tatlı görünüyordu ki nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum. Yüzündeki yaşları sildim. Birkaç öpücük kondurdum yanağına.

"Hep hormonlardan." dedim gülerek. "Sana da bulaştı benim hormonlarım."

Islak kirpiklerinin süslediği yüzünde bir gülümseme oluştu. Tekrar kendine çekti beni.
"Oğlumuz olacakmış duydun değil mi?"

Geri çekilip birkaç kez dudaklarıma bastırdı dudaklarını. "Dört kişi olduk Eylül. Kocaman oldu ailemiz."

Başımı salladım aşağı yukarı. Yüzümdeki gülümseme hiç silinmiyordu. "Duydum... Senin gibi yakışıklı bir oğlumuz olacak."


Güldü. Geriye yaslanıp beni de göğsüne çekti. Ne kadar kaldık öyle bilmiyorum. Bir süre sessizlik içinde ikimiz de birbirimize sarıldık.

Dakikalar sonra yüzümüzdeki o koca gülümseme hiç silinmeden yola koyulduk. Önce benim için alışveriş yapıp birkaç parça kıyafet aldık. Oğlumuz için de gerekli birkaç şeyi alıp mutfak alışverişi için markete geçtik.

Elime aldığım poşete patates koyarken bir ıslık sesi duydum arkamdan. Bakışlarım arkaya döndüğünde Toprak elinde kahvaltılıklarla bana yaklaşıyordu.

"Şu hatunun güzelliğine bak be!" diye mırıldanarak yanıma yaklaştı.
Gözlerim hızla etrafta gezip ona döndü.

"Toprak!" diyerek işaret parmağımı dudaklarıma bastırdım. Sırf ben sevmiyorum diye ortalık yerde böyle konuşuyordu. "İnsanların içinde..."

Başını salladı iki yana oyunbaz bir tavırla. "Ne? Yalan mı? Şu güzelliğe bak. Patates seçerkenki şu asalete bi' bak."

"Toprak biri duyacak!"

"Duysun." Omuz silkip bana yaklaştı. Elindekileri market arabasına koyup tezgaha yaslanarak bana döndü.
"Çok güzelsin. Yalan mı?"

Dudaklarım memnun bir tavırla iki yana kıvrılırken tavrımdan ödün vermemek adına başımı iki yana salladım. İşaret parmağımı son kez dudaklarıma bastırıp gözlerimi irileştirdim ve elimdeki poşeti arabaya bırakıp sebze tezgahına yaklaştım.

İşimi neredeyse hallettiğim sırada bana doğru yaklaşan iki kadın gördüm. Yüzlerinde bir gülümseme beni boydan süzerek yanıma yaklaştılar.

En son yıllar önce Toprak'la gittiğimiz düğünde gördüğüm o kadınlar tam karşımda sanki en yakın arkadaşımmış gibi sırıtıyorlardı. Ayıp olmasın diye ben de bir tebessüm yerleştirdim suratıma.

Sorgulayıcı bakışları bir süre karnımın üzerinde gezdi. Elim istemsizce karnıma gittiğinde bakışları yüzüme çıktı.

"Eylül selamun aleyküm kızım."

Bakışları hoşuma gitmese de başımı hafif eğerek ben de selamladım onları.
"Ve aleyküm selam."

Başımı arkama çevirip Toprak'ı aradım. Şuan tek isteğim karşımdaki kadının oğluyla Toprak'ın karşılaşmamasıydı.

"Nasılsın?"

"Elhamdülillah. Sizler nasılsınız?"

"Biz de iyiyiz." dedi kadınların biri. Sonra birbirilerine bir bakış atıp tekrar bana döndüler.

"Biz bir şey duyduk ama... Başın sağolsun." Kaşlarım çatıldığında karnıma bir bakış atıp gülerek bana döndüler. "Gerçi sen tekrar evlendin sanırım. Hamilesin ya. Onun için de hayırlı olsun."

Yüz ifadem tamamen değişip az öncekinin tam zıttı oldu. Gözlerimden ateş çıktığını ben bile hissediyordum. Bir insan nasıl bu kadar patavatsız olabilirdi.

"Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun. Benim kocam ölmedi. Elhamdülillah yanımda, yuvamda, çocuklarımın başında." Sinirden yüzümün kızardığına emindim.

"Eğer öyle bir şey olsaydı... Eğer şehid olmuş olsaydı bile..." Nedense bunu söylemek istemiştim. Ona bir şey olsaydı bile o şehid olmuş olacaktı. Ölmüş değil...

"...var olduğum sürece onu severdim, onun karısı olurdum."

Birkaç adım geri gittim onlardan. Bir insan nasıl bu kadar kötü olabilirdi ki? Eğer öyle olmuş olsaydı... Toprak'a gerçekten bir şey olmuş olsaydı tüm bu konuşmalar bana ne hissettirirdi hiç mi düşünmüyorlardı?

"Biraz insan olmayı deneyin. Eğer öyle bir şey olmuş olsaydı karşınızdaki kişi ne kadar üzülürdü bunu bir düşünün."

Ben karşımdaki iki kadına sinirle bakarken gözlerini benden kaçırıyorlar tek kelime etmiyorlardı.

Arkamda kıpırdanma hissettim. Dönüp bakmadım ama onun olduğunu biliyordum. Belime bir kol sarıldı. Sırtımı göğsüne yasladı. İşte o an derin bir soluk verip rahatladım.

Karşımdaki iki kadının bakışları ona çıktı. Birkaç saniye kaçamak bakışlarla bizi süzüp hiçbir şey demeden arkalarını dönüp marketin içinde kayboldular.

Derin bir solukla beraber gözlerimi yumup nefeslendim. Onun yanımda olduğunu bilsem bile çektiğim onca acı gelip yoklamıştı beni.

Bir şey vardı. İçime gelip oturan bir dert, bir sıkıntı. Ne zaman o vakitleri hatırlasam kalbimi yakıp kavuruyordu. Ben kolay şeyler yaşamamıştım...

Belimdeki elini usulca karnıma götürdüğünde nefesimi tutup onu bekledim. Karnımı okşadı. Başını eğip omzuma yasladı. Ve usulca kulağıma fısıldadı.
"Seni seviyorum."

Birkaç saniye durdu öylece. Sanki ikimiz de nefesimizi tutmuştuk. Geri çekildi. Elimi tutup ilerlemeye başladı.

Zaten tüm alışverişimizi yapmıştık. Konuşmadan kasaya geçtik. Beklediğimiz sıranın yan tarafındaydı o iki kadın. Ve yanlarında da düğünde annesine beni beğendiğini söyleyen o adam vardı. Bakışlarını asla elindeki poşetten kaldırmıyor sıkıntılı bir tavırla sallanıp duruyordu.

Başımı kaldırıp Toprak'a baktım durum kontrolü için. Gözlerini direkt o adama dikmişti. Adam başını kaldırıp yanlışlıkla bana bakacak olsa burayı yerle bir edeceğine ve bunun için tetikte beklediğine emindim.

Belimdeki eli sıklaştı iyice kendine yapıştırdı beni.

Sonunda herhangi bir olay olmadan alışverişimizi yapıp arabaya yükledik. Konuşmadan yaptığımız tüm bu şeylerin ardından arabaya binip derin bir soluk verdik aynı anda.

Sonra birbirimizi buldu bakışlarımız. Uzun uzun baktı bana. Gözleri yüzümü inceledi. Sanki her bir zerremi o birkaç dakikada ezberledi.

Uzanıp kendine çekti birden. Kollarını sımsıkı sarıp başını omzuma yasladı.
"Saçma sapan şeyler konuşuyorlar."

Geri çekilip yüzünü ellerim arasına aldım. Ben onu nasıl başkası ile düşünemiyorsam, nasıl yanında başka bir kadının varlığını düşününce bile çıldıracak gibi oluyorsam o da aynı şeyleri düşünüyordu biliyorum.

"Saçmalıyorlar." dedim başımı aşağı yukarı sallayarak.

Başını salladı aşağı yukarı aynı benim gibi. "Sen benim karımsın." Dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildi. "Güzel karım."






Selamın aleyküm.

Umarım beğenmişsinizdir.

Satır arası yorumlarınızı bekliyorum.

Sizleri seviyorum. Allah'a emanet olun.

Continue Reading

You'll Also Like

939 375 15
Sevmek kalbimize mi bağlı yoksa aklımıza mı
3.5M 199K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...
59.2K 7.9K 17
Mahalle düğününde evlerine hırsız girdiğini duyan Müzeyyen, daha bir ay önce aldığı son model bilgisayarını kurtarmak için koşarak eve gelir. Eve gel...
La Havle By H.

Spiritual

126K 12.8K 30
Aslında ismimi seviyorum. Asr-ı Saadet'te yaşamış her biri çok değerli iki hanım sahabenin ismi. Ama gel gelelim çevremdeki kimse olaya bu açıdan bak...