SEHER YELİ

By umrantan

6.5M 273K 147K

Yetişkin okurlar için uygundur! 🌱 "Sen benden uzak durabilecek misin?" dediğimde sesim kısıktı. Bedeni geri... More

GİRİŞ
KARAKTERLER
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
Bir Avuç Güneş
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM

10. BÖLÜM

172K 8.9K 5.1K
By umrantan

10. BÖLÜM: ACITAN GERÇEKLER


Keyifli okumalar dilerim 🤍

Afiş için İamakhanks ve

Senasnepenthe çok teşekkür ederim 🤍

#Tuğkan Yazık
Sızan Hacigarip Yasir Miy Kırmasın

Güneş odamın içine dolduğunda yeni hayatımın üçüncü gününe açmıştım gözlerimi. Evlenip Kocaeli'ye yerleşeli tamı tamına üç gün oluyordu. Günlerim belirsizlik içinde geçiyordu. Bu süreçte yeni evime alışmaya çalışıyordum. Dışarı çıkmak yerine ev işleriyle uğraşıyordum. Evi temizlemiş eşyalarımızı yerleştirmiştim. Vural bana annesiyle babasının odasını vermiş kendisi de eski odasına yerleşmişti. Ben üst kattaki balkonlu odada olduğum için mutluydum. Odam çok güzel ve ferahtı, açıkçası evin her yanı öyleydi. Bazı evler huzurlu olurdu, tıpkı bu ev gibi...

Vural çocukluğunu böyle bir evde geçirdiği için şanslıydı. Aklıma amcamların yıkık dökük evi gelince irkildim. O evden de bana hatırlattığı şeylerden de tüm kalbimle nefret ediyordum. Kasvetli ve huzursuz bir yerdi, kavga gürültü de eksik olmazdı.

Başımı iki yana doğru sallayıp düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Günümü kötü düşüncelerin gölgesinde bırakmak istemiyordum.

Yatağımdan kalkıp odanın balkonuna doğru yürüdüm. Bahar geldiği için hava çok güzeldi. Balkona çıkıp temiz havadan derin bir nefes alırken bakışlarım etrafta gezindi. Genelde iki katlı ara ara da tek katlı evler sıra sıra dizilmiş küçük ama tatlı bir mahalleydi. Çocuk sesleri hiç eksik olmuyordu ve bu güzeldi. Akşamları ise gençler etrafta geziyordu. Sokağın başında duran büyük bir meşe ağacı vardı, bazı günler de kızlar orada toplanıyordu.

Pek sosyal bir insan olmadığım için insanlarla nasıl konuşacağımı bilmiyordum. Bu yüzde aralarına kaynaşmak yerine bir adım geride duruyordum. Zamana bırakmayı tercih etmiştim çünkü henüz erken olduğunu düşünüyordum. Balkonda biraz daha durduktan sonra daha iyi hissederek içeri geçtim. Kahvaltı hazırlamak için odamdan çıktım. Tahta merdivenler gıcırdarken hızla aşağı indim ve mutfağa girdim.

Mutfak biraz küçüktü ve eşyalar kısıtlıydı, bir ara alışverişe çıkmam gerekiyordu. Evin genel hâli böyleydi, Vural ara ara geldiği için evi yenilememişti. Bu yüzden eşyalar da eskiydi ama umrumda değildi doğrusu. Çünkü her şey birbirini tamamlıyordu, sanki bir şeyi kaldırsam ya da değiştirsem evin atmosferi bozulacaktı ve ben evi bu haliyle çok sevmiştim. Her köşesinde yaşanmışlık vardı ve insana yuva hissiyatı veriyordu. Belki de ilk defa kendimi bir yere ait hissediyordum. Yine de çok fazla alışmamam gerektiğini biliyordum. Şimdilik tadını çıkarırken çay suyunu koyup dolaptan kahvaltı malzemelerini çıkardım.

Çayı demlediğim zaman dış kapının açılma sesini duydum. Çaydanlığı ocağa bırakıp mutfağın kapısından başımı çıkarınca Vural'ı elinde ekmek poşetiyle içeri girerken gördüm. Dudaklarımda oluşan kıvrılmaya engel olamadım. Genelde sabahlarımız böyle başlıyordu. Ben kahvaltı hazırlarken o erkenden çıkıp fırına gidiyordu. Her şey çok sıcak ve doğaldı, buna alışabilirdim işte.

İç çekmekten alıkoyamadım kendimi, her şeyin yalandan ibaret olması, böyle anlarda özellikle canımı çok yakıyordu. En çok böyle anlarda yaşananların gerçek olmasını tüm kalbimle diliyordum.

"Günaydın," dediğimde ayakkabısını çıkaran Vural başını  kaldırıp bana baktı. Buraya geldiğimizden beri daha sessiz olsa da Balıkesir'deki gergin tavırları azalmıştı. Nedenini bilmiyordum ama ona ayak uydurmaya çalışıyordum.

Burada olmak ikimize de iyi geliyordu.

"Günaydın," dediğinde birlikte mutfağa girdik. Ekmek poşetini tezgahın üstüne koyarken "Sucuklu yumurta da yapar mısın?" diye sordu.

Kahvaltıda en sevdiği şeyin sucuklu yumurta olduğunu burada öğrenmiştim. "Yaparım."

Bakışlarım poşete kaydığında en sevdiğim çikolatalı gofreti de aldığını gördüm. Büyük bir gülümseme ve iştahla poşete uzanıp çikolatayı kaptım.

"En sevdiğim," diye mırıldanırken paketi açmak için hamle yaptım fakat saniyeler içinde çikolata elimden alınmıştı.

Şaşkınca boşalan elime bakarken Vural "Kahvaltıdan sonra," dedi.

Üzgün gözlerimi ona çevirdim. Çikolata paketini havaya kaldırmış kararlı gözlerle bakıyordu.

Uzanıp almaya çalışırken "Şimdi yemek istiyorum ama ben," diye huysuzlandım.

Başını iki yana doğru sallarken paketi gittikçe uzaklaştırıyordu. Bir elimle kolunu tutup çekerken parmak uçlarımda yükselmiş almaya çalışıyordum. 1.90'lık bir kas kütlesinin karşısında tabii ki şansım yoktu ama her insanın ince noktası olan bir yiyecek vardı ve benimki de çikolatalı gofretti.

"Ya versene."

"Kahvaltıdan sonra dedim Zeynep. Sonra iştahın kesiliyor.

Bir an hareketsiz kalıp sen ciddi misin, der gibi baktım gözlerine. "Vural çocuk muyum ben?"

Alt dudağını bükerken gözleri bedenimi taradı. Üstümde siyah tayt ve göbeğimi az da olsa açıkta bırakan bir tişört vardı.

"Değilsin," dediğinde sesindeki değişimi anında fark ettim.

Günler sonra belki yakın olduğumuz ilk andı. Boğazımı temizlerken ona kapılmamak için kendimi zorladım.

"O zaman niye çocukmuşum gibi davranıyorsun?" diye söylendim.

Bir adım geri çekilirken "Çünkü çocuk gibisin. Aç karnına çikolata yenmez," dedi. Sesinde azarlayan bir ton vardı ve kendimi çocuk gibi hissetmeme neden olmuştu.

Suratımı asarken kollarımı önümde bağladım. "Koskocaman kızım ben, istediğim şeyi istediğim zaman yiyebilirim."

Beni duymazdan gelip sandalyeye oturdu. Gözlerimi devirirken yumurtasını yapmak için ocağa geçtim.

"Gıcık," dediğimde "Seni duyuyorum," dedi.

Omuz silktim. "Ancak işine gelince" diye homurdandığımda "Huysuz," dedi.

Ona dönüp dil çıkardım. Arkası dönük olduğu için görmemişti. "Kahvaltıdan sonra yersin işte uzatma."

Sucukları kızartırken "Yemeyeceğim işte, görürsün," dedim.

"Sen bilirsin, ben yerim o zaman."

Cevap vermeden üç tane yumurtayı kırdım. Vural da kalkıp çaydanlığı masaya götürdü ve bardakları doldurdu. Ocağın altını kapattıktan sonra masaya geçtim. Masanın üstüne koyduğu taze ekmeğe uzanıp en sevdiğim yer olan olan alt kısmını kopardım.

Genelde yediklerime dikkat etmeye çalışsam da taze ekmeğe karşı koyamıyordum. Vural büyük bir lokma alıp yedikten sonra "Çok güzel olmuş," dedi.

Yengemi pek sevmezdim ama onun sayesinde yemek yapmayı öğrenmiştim. Bunun için ona minnettar olacağım aklıma gelmezdi fakat Vural'ın, yaptığım her yemeği beğeni ve iştahla yemesi çok hoşuma gidiyordu.

Yüzümdeki ufak gülümsemeye engel olamadan vişne reçelinin olduğu tabağı önüme aldım. Vişne reçeli, bu hayatta en sevdiğim şeyler arasında ilk ona giriyordu. Ekmeğin üstüne sürüp büyük bir ısırık aldım. Evde yapılmış reçeli daha çok sevsem de şimdi vişne mevsimi olmadığı için hazır olanlarla idare edecektim.

Parmağıma bulaşan reçeli emerken bakışlarım beni izleyen Vural'a kaydı. Elimdeki ekmeği gösterirken "Sen de yesene, çok güzel," dedim.

Boğazını temizlerken gözleri bir an dudağıma kaydı. Bakışları sertleşirken "Reçel sevmem," diye homurdandı.

Gözlerim irileşti. "Vişne reçelini de mi?"

Başıyla onayladığında dudaklarımı büzdüm. "Çok şey kaçırıyorsun."

Bana bakmaya devam ettiğinde "Tadına bak, belki seversin," dediğimde gözleri kısıldı.

Sessiz kaldığında önüme döndüm. Kalan parçayı ağzıma atacağım sırada uzanıp bileğimi tuttu. Soru soran gözlerle ona baktığımda tok sesiyle "Bakayım," dedi.

Elimi yüzüne doğru götürüp tek ısırıkta, reçelli ekmeğin kalan kısmını ağzına attı. Gözlerim irileşirken parmaklarım dudaklarına değmişti. Tenimi saran elektriklenmeye engel olamadım. Bu yaptığı karşısında resmen sesim boğazıma kaçmıştı. Bir an ne diyeceğimi bilmezken Vural bileğimi bıraktığında hızla elimi çektim.

Günlerce sessiz uzak olan adamın bu ani değişimi karşısında afallamıştım. Kalan ekmeğimi yemesi karşısında ne düşüneceğimi bilmeden çayımı içtim. Gerçekten de dengesiz bir herifti. Düşüncelerime dalmışken cebine koyduğu çikolata paketini çıkarıp bana doğru uzattı.

"Şimdi yiyebilirsin," dediğinde omuz silktim.

"Yemeyeceğimi söyledim."

Huysuz tavrım karşısında dik dik yüzüme baktı.

"İnat mı edeceksin çocuk gibi?"

O çocukmuşum gibi davranırken iyiydi. Cevap vermeyeceğimi anlayınca "İyi, ben de götürüp Esra'ya veririm," deyip çikolataya uzandığında ondan önce uzanıp paketi aldım.

Elimi arkama saklarken gözlerim kısıldı. "O kim?"

Dudaklarında oluşmak için bekleyen gülümsemeyi usta bir şekilde gizlerken "Çok mu merak ettin?" diye sordu.

Kaşlarım çatıldı. Cevap vermemi beklemeden ayağa kalktı.

"Cevap vermedin?" diye atıldığımda yeşil göz bebeklerinde oluşan parıltıları gizlemiyordu.

"Sen de vermedin?"

Dişlerimi birbirine bastırdım.

"Önce ben sordum," diye savunmaya geçtiğimde umursamaz bir ifadeyle konuştu.

"Bir gün tanıştırırım."

Ne yani, alacağım cevap bu muydu? Başımı iki yana doğru salladım, bir Esra'mız eksikti. Bir şey dememek için kendimi zor tutarken çikolata paketini hırsla açıp büyük bir ısırık aldım.

"Başka bir tane almak zorundasın artık," dediğimde kaşları havalandı.

"Hani yemeyecektin?"

Tadını almadan bir ısırık daha aldım. "Canım istedi yemeye karar verdim."

Başını iki yana doğru salladığında gözlerimi ondan çektim. Sinir bozucu hergele. Dengesiz odun! İçimden söylenmeye devam ederken çikolatayı kısa sürede bitirmiştim.

Vural mutfak camına doğru ilerleyip cebindeki sigarayı çıkardı. Sigarasını yaktıktan sonra derin bir nefes aldı.

"Bugün Tahir ile beraber evi boyayacağız."

Ev boyadan düştüğü için bunu yapması iyi olacaktı. Başımla onayladığımda başını bana doğru çevirdi. "Sen de yan evdeki Sevim ablalara gidersin."

Bahsettiği kadını tanımadığım için gerildim. "O kim?"

Temkinli bir şekilde sorduğum soruyu sakince cevapladı. "Çocukluğumdan beri tanırım, komşumuz. İyi biridir  hem kızları da var sıkılmazsın."

Başımla onaylarken kalkıp mutfağı toplamaya başladım. Bulaşıkları kısa sürede halletmiştim.

"Ne zaman gideceğim?"

Sigarasını bitiren Vural kolundaki saate baktı.

"Üstünü değiş çıkalım."

Odama geçip üstümdeki kıyafetleri çıkardıktan sonra dolabımı açtım. Bej rengi mini bir elbise ve onunla aynı renk ve kumaştan olan hırkasını çıkarıp giydim. Belime tam oturan elbisenin etek kısımları genişleyerek diz kapaklarıma kadar iniyordu. Hırkada elbiseyle aynı boydaydı.

Yeni insanlarla tanışmak için hoş duruyordu. Ardından bağladığım saçlarımı açıp taradım. Yüzümdeki solgunluğu gidermek için hafif makyaj yaptığımda Vural aşağıdan "Hadi Zeynep," diye seslendi.

"Geliyorum."

Komodinin üstündeki telefonumu alıp aşağı indim.

Vural ayakkabılarını giydiği sırada başını kaldırıp bana baktı. Gözleri açıkta kalan bacaklarımda oyalandığında "Çok kısa," diye söylendi.

"Abartıyorsun," diye karşılık verirken sporlarımı giydim.

Hâlâ onaylamayan gözlerle bacaklarıma bakıyordu. Onu umursamadan dışarı adım attığımda söylenerek kapıyı kapattı. Geldiğimden beri dışarı ilk defa çıkıyordum. Meraklı gözlerle etrafa bakarken karşı apartmandaki kadının bize baktığını gördüm. Ben daha bir şey soramadan kadın Vural'a seslendi.

"Efendim Ferda abla?"

Yüzü toplu orta yaşlarında bir kadındı. Meraklı bir ifadeyle beni gösterdi.

"Karın bu mu?"

Vurak kısaca "Evet," dediğinde bilmiş bir ifadeyle başını salladım.

"Pek güzelmiş, Allah mutlu etsin."

Vural "Sağ ol abla," dediğinde elini uzatıp elimi tuttu. Böyle ani yakınlaşmalara alışık olmadığım için irkilsem de içimi ısıtmıştı.

Tam yürüyeceğimiz sırada kadın tekrar seslendi. "Bir gün oturmaya bize gel Zeynep, beklerim."

Adımı bildiği için şaşırsam da "Olur gelirim," dedim.

Ardından Vural'a bakıp "Adımı nereden biliyor?" diye sessizce sordum. Kadınla aramızda mesafe olsa da beni duyacak diye korkmuştum.

Vural ağzının içinden "Her şeyi bilir o," diye homurdandı.

Şaşırsam da sesimi çıkarmadım. Bizim evin bulunduğu yerin az ilerisinde, tek katlı bir evin önünde durduğumuzda üstümüzde dolaşan gözleri hissediyordum. Bu durum gerilmeme neden olmuştu.

"Geldik."

Başımla onaylarken "Herkes bize bakıyor gibi," dedim.

"Burası küçük yer, herkes herkesi merak eder."

Ardından geldiğimiz evin zilini çaldı. Yabancı insanlarla tanışacağım için gerilsem de belli etmemeye çalışıyordum. Bir yerden başlamam gerekiyordu çünkü ne kadar süre daha burada kalacağım belli değildi.

Terleyen ellerimi elbiseme sürterken evin içinden gelen bir kadın sesi "Afra, kapıya bak," diye bağırdı.

Daha genç olan bir ses "Bakıyorum," dedikten sonra kapı açıldı. Benim yaşlarımda minyon tipli bir kızdı, saçları koyu kahverengi, teni beyazdı. Güzel ve çok tatlı bir kızdı.

"Aa Vural abi, hoş geldin," dedi.

"Hoş bulduk, nasılsın Afra?"

"İyiyim," dediğinde gözleri benim üstümde geziniyordu.

Ufak bir gülümsemeyle "Merhaba," dediğimde o da gülümsedi.

"Merhaba, sen Zeynep'sin değil mi?"

Anlaşılan sadece Ferda abla değil, herkes beni tanıyordu.

Başımla onayladığımda elini uzattı. "Ben de Afra," dediğinde uzanıp elini tuttum.

"Tanıştığımıza memnun oldum, içeri gelsenize."

Elini çekip içeriyi işaret ettiğinde Vural araya girdi.

"Ben Tahir ile evi boyayacağım, Zeynep de sizin yanınızda kalsın bugün."

Afra hevesle başını salladı. "Olur, gel."

Cevap veremeden geçen gece bizi karşılayan Tahir yanımıza geldi. O zaman karanlık olduğu için onu doğru düzgün görememiştim. Bakışlarım Tahir'in üzerinde gezinince en az Vural kadar uzun boylu olduğunu gördüm. Esmer, kalıplı bir adamdı. Gözleri saçları gibi koyu renkti, yakışıklı bir adamdı.

"Nasılsın yenge?"

"İyiyim, sen nasılsın Tahir?" derken ayakkabılarımı çıkardım.

Bakışları Afra'ya kaydığında hafifçe iç çekti.

"Şimdi daha iyiyim," dediğinde Afra'ya baktım. Bezgin bir ifadeyle başını iki yana doğru sallarken "Gel Zeynep içeri girelim," dedi. İçeri adım atacağım sırada Vural uzanıp kolumu tuttu. Başımı ona doğru çevirince bana doğru eğildi. "Bir şey olursa ararsın beni."

Başımla onayladığımda eğilip dudaklarını yanağıma yerleştirdi. Dilim damağım kururken yanağıma küçük bir öpücük bırakıp doğruldu. Ufacık bir temasında bile deli gibi heyecanlanmıştım. Tenimdeki karıncalanmayı görmezden gelerek boğazımı temizledim.

"Görüşürüz."

İçeri girdiğimizde onlar da bizim eve doğru yürümeye başladılar. Ufak bir nefes alıp Afra'ya baktım.

"Kahve içer misin?"

Sorusu üzerine "Olur," dediğimde beraber mutfağa geçtik. Evleri küçük ve fazla eşyalıydı. İçeriden gelen seslerden anladığım kadarıyla kalabalık bir aileydiler. Mutfağa girdiğimizde orta yaşlı bir kadın içeri girdi.

"Anne bak, Vural abinin eşi Zeynep."

Kızıyla birbirlerine çok fazla benziyorlardı. Boyları ve yüzleri neredeyse aynıydı, sadece annesi daha kiloluydu. Beğeniyle beni incelerken "Maşallah ne güzel kızsın," dedi.

Sözleri üzerine utangaç bir şekilde gülümsedim. "Teşekkür ederim."

"Vural durdu durdu turnayı gözünden vurdu," dediğinde anne kız gülmeye başladılar.

Sanırım burada turna ben oluyordum.

"Vural nerede?"

Sorusunu duyunca "Evi boyalayacaklar," dedim.

Başıyla onayladığında hüzünle gülümsedi. "Annesinden sonra çok boşlamıştı evi, iyi oldu. Kim yardım edecek?"

Afra "Tahir," dediğinde annesi başıyla onayladı. "Siz de sonra çay falan yapın götürün. Ben pazardan gelince yemek yaparım. Akşama yemeye bizdesiniz Zeynep ona göre."

"Vural'a sorayım başka bir plan yoksa olur."

Kadın başıyla onayladığın "Çayı unutma Afra," dedi.

"Tamam anne."

"Hadi ben çıktım," deyip evden ayrıldığında ben ve Afra tek kalmıştık.

Ocağa doğru ilerleyip ikimiz içinde orta şekerli kahve yapmaya başladığında ben de sandalyeye oturdum. Camdan mahalle rahat bir şekilde görünüyordu. Annesiyle beraber birkaç kadın toplanıp yürümeye başladılar. Anlaşılan hep beraber pazara gideceklerdi.

"Ne zaman evlendiniz?"

Afra'nın sorusunu duyunca başımı ona doğru çevirdim.

"Aslında bakarsan bugün dördüncü günümüz."

Şaşkınlıkla bana döndü. "Gerçekten mi?"

Başımla onaylarken konuşmaya devam ettim. "Evlendiğimiz akşam buraya geldik."

"Neden burası?"

Buna nasıl bir cevap vereceğimi bilmediğim için bir an sessiz kaldım.

"Vural'ın büyüdüğü mahalleye gelmeyi istedim. O da özlüyordu."

Kahveleri fincanlara doldurup masaya doğru geldi. Birini benim önüme bıraktıktan sonra karşıma geçti.

"Küçük yerdir ama güzeldir burası." Yüzünü buruştururken "Fakat insanlar biraz fazla meraklı," diye devam etti.

Onu şimdiden fark etmiştim.

Kahveden küçük bir yudum aldım. "Sen neler yapıyorsun?"

"Ailemle yaşıyorum, bu yıl mezun olacağım."

"Hangi bölüm?"

"Tıbbi sekreterlik, bir yakınımızın hastanesinde işe başlayacağım sonra."

İçten içe ona özendim. Ben de okula geri dönmek istiyordum ama henüz bir çabam olmamıştı. Yakın zamanda bu konu hakkında bir şeyler yapmayı kafama koydum.

İçeriye on dört yaşlarında bir erkek çocuğu yanımıza geldi. "Abla dışarı çıkıyorum ben."

Afra ona dönüp "Yusuf bak sakın yaramazlık yapma o arkadaşların olacak çeteyle, babaya söylerim," dediğinde çocuk omuz silkti.

"Tamam ya," diye söylenerek yanımızdan ayrıldığında "Kaç kardeşsiniz?" diye sordum.

"Üç, en büyükleri benim. Bir de küçük kız kardeşimiz var. Peki senin ailen?"

Yüzümdeki gülümseme silindi. Kısaca "Vefat ettiler," dediğimde Afra'nın kahverengi iri gözleri hüzünle doldu.

"Çok üzüldüm, başın sağ olsun."

"Teşekkür ederim."

Afra masadaki telefonunu alıp saate baktı. "Çay koyarım birazdan üstüne. Sonra yardıma ihtiyaçları var mı diye gidip bakarız."

Kahvelerimiz bittikten sonra dediği gibi çayı koydu. Sonra mahalledekilerle ilgili konuşmaya başladı. Sıcak samimi bir kızdı, onunla sohbet etmek çok rahattı. Gerginliğim kısa süre içerisinde azalmış anlattıklarına gülmeye başlamış ve bir şeyler öğrenmiştim. Mesela karşımızda oturan Ferda abla, mahallenin ayaklı gazetesi görevindeymiş. Daha önce hiç evlenmemiş ve yaşlı annesiyle yaşayan kadının en sevdiği şey, pencerede oturup olan biteni izlemekmiş.

Bu yüzden her şeyden ilk o haberdar oluyormuş. "Ben de adımı bilince şaşırdım."

Afra ufak bir kahkaha attı. "Sadece adını bilmiyordur emin ol."

Yüzüm buruşturmadan edemedim. Tam da karşımızda oturuyordu. Anlaşılan daha dikkatli olmamız lazımdı.

"Afra sen kaç yaşındaydın?"

"Yirmi yaşındayım, sen?"

"Yirmi iki."

Başıyla onayladığında "Vural abi ile aranızdaki yaş farkı seni rahatsız etmiyor mu?" diye sordu.

Bu kadar açık bir şekilde sormasını beklemediğim soru karşısında afalladım. Sonrasında "Hayır," dedim.

"Sadece sekiz yaş var hem."

"Zaten çok yakışıyorsunuz."

Sahte kocamla yakıştırıldığımız için mutlu olmuştum.

"Vural abi bayağıdır gelmiyor buralara."

Merakla "Eskiden sık gelir miydi?" dedim.

Çayı demledikten sonra sırtını tezgaha yasladı.

"Gelirdi, sonra ziyaretleri azaldı. Hatta uzun bir süre hiç gelmedi."

O sürede neler olduğunu merak ediyordum. Dalgınca "Öyle mi?" dediğimde başını aşağı yukarı salladı.

"İki ya da üç yıl kimse ondan haber alamadı."

Gerçekten de uzun bir süreydi. Keşke bana güvenip neler olduğunu anlatabilseydi.

"Anladım," dediğimde Afra merakla "Siz nasıl tanıştınız?" diye sordu.

Bu konu hakkında Vural ile ortak bir hikaye bulmadan kimseyle paylaşmak istemiyordum.

"Uzun mesele, sonra anlatırım," diye geçiştirdim. Afra merak etse de zorlamadı. Bardakları hazırladıktan sonra demini alan çayı doldurdu. "Hadi gel çay götürelim."

Tepsiyi o aldığı için ben önden çıkıp kapıyı açtım. Beraber evden çıkıp bizim eve doğru yürümeye başladık.

Evin kapısı açıktı ve yoğun bir şekilde boya kokusu geliyordu. Burnumu kırıştırırken içeri girdik. Salondan sesler geliyordu, ilk oradan başlamışlardı demek ki.

"Esra, çık oradan."

Vural'ın sesini duyunca gözlerim kısıldı. Sabah bahsettiği Esra'ydı bu kesin. Yokluğumdan fırsat bulup kızı eve mi getirmişti?  Öfkeyle salona girdiğimde elini boyaya sokmak üzere olan küçük bir kız çocuğunu tutup havaya kaldırdı.

"N'apıyorsun sen bücür?"

Gözlerim irileşirken Afra "Esra senin ne işin var burada?" diye sordu.

Vural sesimizi duyunca bize doğru döndü. "Esra, o küçük kız mı?"

Afra elindeki tepsiye sehpanın üstüne bıraktı. "Evet, benim küçük kardeşim."

Vural kızın tombul yanağını öperken bize doğru yürüdü. Küçük bir kızı kıskandığım için içime dolan utançla gözlerimi kaçırdım. "Abla Tahir abi çağırdı, çikolata almış bana."

Tahir ortalarda görünmediği için Afra sinirle "İyi halt etmiş," diye homurdandı.

Vural Esra'yı kucağından indirdiğinde Afra ellerini ince beline koydu. "Ablacım sabah yemedin mi çikolata? Günde iki kere yemeyecektin hani?"

Vural kızı yanına çekerken "Bir daha olmaz değil mi Esra?" dedi. Kız başıyla onayladığında kıvırcık saçları uçuştu. Çok tatlı hafif tombul bir kızdı, teni bembeyaz gözleri ise neredeyse siyaha çalıyordu. Siyah kıvırcık saçları ise omuzlarına kadar geliyordu.

Vural'ın gözleri beni bulduğunda "Çay getirdik," dedim. Başıyla onayladığında "Sağ olun," dedi. Gözleri benim üzerimde fazla oyalanınca kıpırdanmaya başladım.

Çok dikkatli bakıyordu ve yanımızda başka insanlar olunca utanıyordum.

"Yardıma ihtiyacınız var mı?"

Vural boğazını temizleyip başını iki yana doğru salladı. "Yok, Tahir ve bir arkadaşı daha geldi. Kısa sürede bitiririz."

Tahir sanki adını duymuş gibi merdivenlerden inip yanımıza geldi.

"Çayın kokusunu aldım."

Sözleri üzerine hafifçe güldüm. "Kendini tazı sandı."

Afra'nın sözleri üzerine ona bakıp göz kırptı. "Öyleyim, sevdiğim her şeyin kokusunu hemen alırım."

Sözlerindeki ima üzerine Afra'nın yanakları kızardı. Arkasını dönerken "Vural abi çay alsana," dediğinde sesi tiz çıkmıştı. 

Onlar çay aldığında küçük bir el eteğimi tutup çekmeye başladı. Başımı yere eğip büyük bir gülümsemeyle Esra'ya baktım.

"Sen kimsin?"

Yanağını hafifçe sıktım. "Adım Zeynep."

Adımı duyunca gözleri irileşti. "Vural abinin karısı sen misin?"

Heyecanı karşısında gülerken "Evet benim," dedim.

Resmen herkes tarafından tanınıyordum. Bu meşhurluğa bünyem alışık değildi. Esra Vural'a doğru döndü.

"Abi karın güzelmiş."

Sözleri üzerine Vural gülümsedi. "Senin kadar değil sanki."

Sahte bir kızgınlıkla "Aşk olsun Vural," dedim. Esra elini dudaklarına yaslayıp kıkırdadı.

"Kimse benim kadar güzel olamaz akıllım."

Vural hafifçe güldü. "Tabii, Esra'mız bir tane."

"Altı yaşında olamaz bu kız, kabul etmiyorum."

Afra'nın sözlerini duyunca güldüm. Afra ise söylenmeye devam ediyordu. "Ben bunun yaşındayken bu kadar akıllı değildim, vallahi bak."

Esra saçlarını geriye doğru attı. "Ben özelim özel, kabul et artık abla bunu."

Sözleri ardından hepimiz güldük. Tahir ise sırtını kapının pervazına yaslamış uzun uzun Afra'ya bakıyordu. Bu adam Afra'ya karşı kesinlikle boş değildi.

Esra Vural'ın elinden tutup boya kutusunun yanına götürdüğünde Afra'nın kısık sesini duydum. "Ne trene bakar gibi bakıyorsun Tahir abi?"

Tahir'in kaşları çatıldı. "Hasbinallah," diye söylendi. Ciddi bir ifadeyle  "Laflara bak, ne öküzlüğümü gördün kızım?" dedi.

Afra şaşkınca "Gerçekten bunu sordun mu Tahir abi?" dedi.

Vural Esra ile ilgilendiği için aralarında geçenleri sadece ben duymuştum.

Tahir yüzünü buruşturdu. "Ne abisi," dediğinde bozulmuştu. Ağzının içinden "Daha yirmi yedi yaşındayım ben," diye homurdandı.

Dik dik Afra'ya bakarken söylenmeye devam ediyordu.

"Abiymiş."

Afra umursamaz dursa da bu durumun onu eğlendirdiğini gözlerinden anlayabiliyordum.

O sırada Vural yanımıza geldi ama Tahir onu bile görmemişti.

"Abi falan da deme bana," diye köpürdü.

Sert çıkışı üzerine Vural ters ters Tahir'e baktı. "Ne diyorsun lan sen? Abi diyecek tabii."

Tahir duruşunu dikleştirirken boğazını temizledi. "Yaş takıntım var biliyorsun."

"Kıza ne oğlum? Abisi sayılırsın başka ne diyecek?"

Vural'ın tavrı öyle sertti ki ben bile irkildim. Tahir başıyla onayladığında sessiz kaldı. Bu durumdan memnun kalmadığı belliydi.

"Desin anasını satayım, abi de desin," diye söylendiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Tahir bozulmuş bir yüz ifadesiyle çayından bir yudum daha aldığında Vural bana döndü.

"Nasıl geçiyor günün?"

"İyi gidiyor, sevdim burayı."

Yüzündeki ifade gevşediğinde benim için endişelendiğini fark ettim. Her zamanki gibi bunu gizlediği için daha yeni anlamıştım. Güven verir bir şekilde "İyiyim ben," dedim.

"Bu arada Afra'nın annesi bu akşam için seni ve beni yemeğe çağırıyor."

Afra adını duyunca araya girdi. "Evet Vural abi, kimseye söz verme sakın."

Vural başıyla onayladı. "Tamam geliriz."

Dik dik yüzüne baktığımda ne oldu der gibi başını salladı.

"Esra'nın kim olduğunu niye söylemedin?"

Bıyık altından güldüğünde gözlerim kısıldı.

"Canım istemedi."

"Bazen hiç çekilmiyorsun," diye homurdandığımda göz kırptı.

Ardından Afra "Ben çaydanlığı getireyim, rahat rahat çay için," diyerek yanımızdan ayrıldı. Tahir de bir an arkasından gidecek gibi olsa da Vural'ın bakışlarını yakalayınca durdu. Başka bir bardağı alıp yukarı arkadaşının yanına çıkacağını söyleyerek hızla yanımızdan uzaklaştı.

Vural ile ikimiz tek kalmıştık. Hâlâ onun yanında olduğum zaman geriliyordum. Evli olduğumuz için bu durum fazlasıyla garipti esasında... Vural boya kutusuna doğru ilerlediğinde boğazımı temizledim.

"Hangi renge boyayacaksınız?"

Fırçayı kovaya batırdığında siyah tişörtü koluna iyice yapıştı ve kollarının kasları dalgalandı. Nefesim boğazıma takılırken "İnci beyazı gibi bir şeydi," dedi

Kolunda belirginleşen damarları dikkatimi fazlasıyla dağıttığı için gözlerimi kaçırdım.  "Açık renk güzel olur," diye geveledim.

Başını bana doğru çevirdiğinde duvarlara bakıyordum. Önceki rengi de beyaz tonlarındaydı ama fazla yıpranmıştı.

"Evi sevdin mi?"

Ayağa kalktığında bakışlarım tekrar onu bulmuştu. Ufak bir gülümsemeyle "Yuva hissiyatı veriyor, sevmemek mümkün değil," dedim.

Vural sessiz kaldığında aklımı kurcalayan soruyu dile getirmeye karar verdim.

"Uzun bir süre buraya hiç gelmemişsin?"

Kaşlarının arasında derin bir v oluşurken kuru bir sesle "Üç yıl," dedi.

Yavaşça "Neden?" diye sorduğumda bedeninin gerildiğini aramızdaki mesafeye rağmen görebiliyordum.

Kısaca "Öyle gerekti," dediğinde ses tonu katıydı. Bu demek oluyordu ki bu mesele hakkında daha fazla konuşmayacaktı.

Bu gizemli tavırları karşısında bazen boğuluyordum. Onu seviyordum ve bir şekilde hayatımız birleşmişti. Bana hayatını anlatmasını istiyordum ama her geçen günle beraber bunun mümkün olacağına dair inancımı yitiriyordum.

Bunu verdiği umutsuzlukla "Anlaşılan bu da sır," dedim.

Sesimdeki iğneleyici ton üzerine gözlerini kıstı.

Keskin bir tavırla "Sır falan yok," dediğinde alayla güldüm.

"Ya tabii, kesin yoktur."

Uyarıcı bir şekilde "Zeynep," dediğinde duymazdan gelip devam ettim.

"Çünkü Vural Alazoğlu kendine dair taviz vermez,  sana verdiği kadarıyla yetinmek zorundasın," diye patladım.

Gitmek için sırtımı döndüğümde hemen arkamdaydı. İki adım atmıştım ki kolumu tuttu.

"Bak sabrımı zorluyorsun."

Beni kendine doğru çevirdiğinde kolumu öfkeyle geri çektim.

"Ne tesadüf, sen de benim."

Birbirimize öfkeyle bakarken burnundan soluyordu.

"Hayırdır, derdin ne senin? Ne bu tavırlar?"

Kollarımı önümde bağlarken çenemi öne çıkardım.

Hiç eveleyip gevelemeden "Derdim sensin," dedim.

Gür kaşları havalanırken üstüme doğru bir adım attı. "Açık konuş."

Başımı yana doğru eğip uzun uzun gözlerine baktım. Beni anlamasını istiyordum, buna ihtiyacım vardı. Fakat anlamaya niyeti yoktu. Gözlerinde biriken buz sarkıtları vardı ve göğsüme düşüp kalbimin orta yerine saplanıyordu.

Kısık bir sesle konuşurken  ona doğru bir adım da ben attım. "Artık bu kadarıyla yetinemiyorum."

Şimdi aramızdaki mesafeler küle dönmüştü. Kollarımı iki yanıma doğru indirdiğim için göğsüm göğsüne değiyordu.

"Sana dair daha fazla gizeme tahammül edemiyorum özellikle sen bana dair her şeyi bilirken..."

Şu an en çok istediğim şey, beni anlamasıydı. Fakat yüzünde en ufak bir değişim olmadı. Gözleri yine soğuk yüzü yine ifadesizdi. Sanki sözlerimi bir duvara karşı sarf etmiştim. Bunu beni ne kadar yıprattığını anlatmaya keşke kelimeler yetseydi.

Ruhsuz ve taviz vermeyen bir şekilde cevap verdi. "Yetinmek zorundasın."

Kelimeleri boğazıma düğümlenen halata bir düğüm daha atmıştı. Dişlerimi birbirine sıkıca bastırdığımda hislerim de kalbimi sıkıştırıyordu. Sanki kalbim bir kapanın arasında sıkışıp kalmış gibiydi. Ve o kapanı kuran kişi Vural'dı.

Hiçbir şey demeden geri çekilip ona sırtımı döndüm. Fakat sonra durdum ve ona bakmadan "Aslında biliyor musun?" deyip başımı ona doğru çevirdim. Karşımda heykel gibi dikiliyordu. Acı bir tebessümle "Değilim," dedim.  Bu defa evden çıktığımda beni durdurmadı ya da arkamdan gelmedi. Kartları açıktı, değişime ise kapalı...

Dışarı çıktığımda çaydanlıklarla gelen Afra'yı gördüm.

"Yardım gerekmiyor mu?" diye sordu.

"Yok."

"O zaman çaydanlığı bırakıp geliyorum."

Afra eve doğru gittiğinde ben de meşe ağacına doğru yürüdüm. Biraz nefes almak istiyordum. Ağacın altına çöktüğümde başımı iri gövdesine yaslayıp gözlerimi yumdum. Korktuğum başıma gelmişti işte. Daha evleneli günler oluyordu fakat ben onu şimdiden sahiplenmiştim. Yalanımıza inanmaya başlamıştım. Bu durum içimde fırtınalar koparıyordu. İçimde harlanan öfkenin bir ucu Vural'a bir ucu da bizzat kendime dayanıyordu. Ona öfkeliydim çünkü çok sert çizgileri vardı ve beni o çizginin diğer tarafına almıyordu. İşin daha kötüsü hiçbir zaman almayacaktı belki de.

Kendime de öfkeliydim çünkü bile bile yakmıştım kendimi.

Yalanları unutup bana anlatmadığı şeylerden ötürü kızıyordum ona. Sanki gerçekten kocammış gibi hesap soruyordum. Hakkım yoktu. Bu çok acıydı ama gerçekti. Burada her şey o kadar gerçekçiydi ki yerimi unutuyordum. Bizi bir araya getiren nedenleri de öyle...

Kendime yaptığım haksızlıklar birdenbire önüme yıkılmıştı ve ben ileriye doğru nasıl adım atacağımı bilmiyordum. Güçsüz titrek bir nefes verdim. Daha ne kadar devam edecekti bu durum? Daha ne kadar dayanabilirdim? Cevapsız sorular zihnimde bir plak gibi dönüp dururken "Burada mıydın?" diye soran Afra'nın sesini duydum.

Gözlerim açılırken başımla onayladım. Yüzündeki gülümsemeyle yanıma oturdu.

"Akşamları burada oturmak çok keyifli oluyor."

"Evet, kızları görüyorum."

"Keşke sen de gelseydin," dedi.

Ufak bir gülümsemeyle "Bir dahakine," dedim.

"Tamam ben seni çağırırım."

Bakışlarım etrafta gezinirken Esra ve iki arkadaşının birlikte ip atladığını gördüm. Esra'nın kıvırcık saçları uçuşuyordu. "Kardeşin çok tatlı."

Afra sahte bir bezginlikle cevap verdi. "Bir de bana sor. Cadı çok bilmiş. Sanki büyümüş de küçülmüş gibi."

Sözleri üzerine kıkırdadım. Birlikte oradan kalkıp evlerine doğru gittiğimizde hâlâ dalgındım.

"Annem gelmiş."

Eve girdiğimizde pazardan gelen annesi yemeğe başlamıştı bile. İkimiz yanına gittiğimizde "Zeynep, otur kızım sen," dedi.

"Ben de yardım etmek istiyorum," diye itiraz ettim.

"Olur mu misafirsin sen."

"Lütfen ısrar ediyorum."

Annesi istemeyerek de olsa izin verdiğinde ben de onlara yardım etmeye başladım. Tüm gün oturmaya alışık değildim hem. Bu yüzden yemeği hazırlamakta seve seve yardımcı oldum. Afra ile beraber lahana sarması sardığımız zaman, babasının komutan olduğunu öğrendim.

Bir aylık göreve gitmişti. Sık sık gittiği için alışık olsalar da onun için endişeli oldukları belliydi. Annesi tatlı ama biraz otoriter bir kadındı ve ben ona hayran olmuştum. Çocukları ve Afra'nın dediklerine göre babası da onu dinliyordu. Keşke ben de Vural'a böyle sözümü dinletebilseydim. Öküz, ancak esip gürlemesini biliyordu.

Annesi etli güveç yaparken yemek yetişmez diye Tahir'in kız kardeşini çağırdı. O da yakında oturduğu için kısa sürede gelmişti. Sarı saçlı mavi gözlü çok güzel bir kızdı. Tahir ile pek benzemiyorlardı açıkçası.

"Merhaba Zeynep, Şeyma ben."

Onun da beni tanıyor olmasına artık şaşırmıyordum.

"Merhaba memnun oldum."

"Sonra kaynaşırsınız Şeyma, çorbayı yap kızım hadi."

O çorbayı yaptığında sarma bitmek üzereydi sonunu Afra'ya bırakıp pilavı da ben yaptım. Kısa süre içinde salata da dahil her şey hazır olmuştu. Onlarla muhabbet edip yemek yapmak iyi gelmişti. Şeyma'nın nişanlı olduğunu da öğrenmiştim. Bir hafta kadar sonra düğünü vardı. Benden bir yaş küçük olsa da olgun tatlı bir kızdı. Nişanlısı da Tahir ve Vural'ın arkadaşıymış. Başta Tahir ve annesi yok dese de sonra nasıl olduysa yumuşayıp evlenmelerine izin vermiş.

Onlarla konuşunca Vural aramızdaki sorunları bir süre de olsa unutmuştum. Bu sayede daha iyi hissediyordum. Hava güzel olduğu için arka bahçelerinde masayı hazırlamaya başladık.

Tam her şey hazır olmuştu ki Vural ve Afra'nın kardeşleri de eve geldi. Hep beraber bahçeye geçtiğimizde Vural'dan uzak durmak istesem de insanların içinde belli olmaması için bunu yapamadım.

Yanına gidip sahte bir gülümsemeyle "Hoş geldin," dedim.

Kısaca yüzüme bakıp "Hoş buldum," dedi. Daha fazla konuşma fırsatımız olamadan Sevim abla içeriden geldi.

Vural onun yanına gidip elini öptüğünde kadın anaç bir tavırla sarıldı ona.

"Özlettin kendini yine deli oğlan."

Vural'ın yüzünde beliren sıcak ifade kalbimi tekletmeye yetmişti.

"Artık özlemek yok."

Bilmiş ifadeyle gülümseyen Sevim ablanın gözleri beni buldu. "Buldun kaderini, artık yuvaya dönüş gerçekleşti. Biraz geç oldu ama neyse."

"Servet amca yeni gitmiş, yetişemedim."

Sevim abla üzgünce "Sen gelmeden iki gün önce gitti, keşke görebilseydi seni," dediğinde Vural iç çekti.

"Keşke, uzun süre oldu görmeyeli."

"Merak etme Vural abi, bir aya kadar gelecek."

Yusuf'un sözleri üzerine Vural "Gelir tabii lan, yoksa kim çekecek senin kulaklarını eşek sıpası," dediğinde Yusuf'un suratı düştü.

"Büyüdüm ben ya," diklendi.

"Uzatma Yusuf, hadi yemeğe geçelim."

Afra'nın sözleri üzerine masaya geçtik. Ben ve Vural yan yana oturmuştuk. Gerginlikten sopa yutmuş gibiydim.

"Bitirdiniz mi boyayı?"

Sevim ablanın sesi üzerine Vural "Bitti abla," dedi.

Kaşığımı çorbaya daldırsam da canım pek bir şey istemiyordu. Vural'ı görünce ruh halim tekrar belirsizlikle kuşanmıştı. Yüzümdeki gülümsemeyi zar zor koruyordum. Bir şeylerin ters gittiğini düşünmelerini istemiyordum, özellikle Sevim abla bizi dikkatle incelerken.

"Nasıl tanışmıştınız siz?"

Bu konuya ne cevap vereceğini bilmediğim için yan gözlerle Vural'a baktım. Sakin bir tavırla "Ortak bir arkadaş tanıştırdı," dedi. Sözleri nedense gülme isteği doğurmuştu. Ortak arkadaş dediği genelevde görevde olan Semih oluyordu sanırım.

Vural bana bakıp gülümsedi. "Ben de görünce kaçırmak istemedim."

Samimi sözleri karşısında ağzım açık kaldı. Bir an ben bile inanacaktım.

"Aferin sana, iyi ki kaçırmamışsın."

Boğazımı temizlerken önüme döndüm. Yalancılıktaki usta yeteneğini aklıma not ettim. Bu beni suya götürür susuz getirirdi ve benim ruhum duymazdı. Eh, MİT çalışanıyla evlenirsem olacağı buydu.

"Zeynep kızım, bakma sen şimdi bunun böyle ağır abi gibi takıldığında küçükken pek bir haylazdı."

Sevim ablanın sözleri anında dikkatimi çekmişti. Ona doğru döndüğümde "Öyle mi?" diye sordum.

Sonunda Vural'a dair bir şeyler öğrenecektim.

"Oo, Tahir ile aralarında üç yaş var ama beraber mahalleyi inletirlerdi."

Kardeşi Yusuf araya girdi. "Bizim gibi mi?"

Annesi uzanıp ensesine bir tane patlattı. "Sus kerata, öyle şeyler yap bak baban sana neler yapıyor."

Yusuf ensesini tuttu. "Ne vuruyorsun anne ya."

"Abartma Sevim abla ya."

Sevim abla kıs kıs güldü. "Top sevdanız yüzünden indirmediğiniz cam pencere kalmadı."

Afra araya girdi. "Bizimkini iki kere kırmışlar."

Vural yüzünü buruşturdu. "Sen de mi Afra? Hem Tahir yüzündendi."

Şeyma gülerek "Abime laf söylemeyin," diye araya girdi.

Afra dudaklarını büktü. "Aman abisine de laf söyletmezmiş."

Şeyma kolunu dürttü. "Söyletmem tabii."

"Tahir demişken Sema ile görüştün mü?"

Vural Sevim ablanın sorusuyla beraber gerildi.

"Konuşmuyor benimle."

Afra'ya doğru eğildim. "Sema kim?"

"Tahir'in annesi, Vural abiyi de çok sever."

Kısa bir sessizlik olduğunda Sevim abla "Kıyamaz o sana, konuşur," dedi.

Vural boğazını temizledi. "Bu defa ciddi."

Sevim abla beni işaret etti. "Karını al, el öpmesine git sen. Bir yerde o da annen sayılır. Zeynep'i görünce yumuşar."

Şeyma "Evet abi, biliyorsun evlenmeni çok istiyordu," dedi.

Ben ise Vural'a dair yeni bir şey daha öğrenmenin şaşkınlığını yaşıyordum.

Vural düşünceli bir ifadeyle "O zaman annene söyle, bir iki güne yanına gideceğiz," dedi.

Şeyma kocaman bir gülümsemeyle "Söylerim," dedi.

"Vedat nasıl?"

Vural'ın sorusu üzerine Şeyma'nın yanakları kızardı.

"İyi abi, öğretmenliğe devam ediyor."

"Düğün ne zamandı?"

Şeyma gülümsemeye devam ederken "Haftaya," dedi. Gözleri yaşadığı heyecandan ötürü parıldıyordu.

"Vural abi?"

Esra'nın sesini duyan Vural yumuşayan gözleriyle "Efendim güzellik?" dedi.

Kıvırcık saçlarını geriye doğru attı. "Artık gitmeyeceksin değil mi?"

Vural boğazını temizledi. "Öyle görünüyor."

Küçük elleriyle alkış çaldı. "Yaşasın."

Esra'nın bu halleri hepimizi güldürürken yemeklerimizi yedik. Çok keyifli bir ortam olduğu için zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Bu insanları gerçekten sevmiştim.

"Hiçbir şey yememişsin."

Vural'ın sesini duyunca irkildim. Bakışlarımı tabağımdan çekip ona çevirdim. "Çok aç değilim."

Kaşları çatıldı. "Sabahtan beri bir şey yemedin nasıl aç değilsin?"

Omuz silktim. "Değilim işte," diyerek geçiştirdim onu.

Bana ters ters bakmaya başladığında Sevim abla araya girdi. "Vural haklı kızım, kuş kadar yemişsin. Al sarma ye, Vural'ın en sevdiği yemek lahana sarmasıdır."

Zoraki bir gülümsemeyle "Bunu da bilmiyordum," diye homurdandım. Sevim abla kızı Esra ile ilgilendiği için Vural sadece beni duymuştu.

"Hâlâ mı aynı konu?"

Ters bir ifadeyle "Hep aynı konu," diye geveleyip sarmadan bir ısırık aldım.

Zor da olsa bir şeyler yedikten sonra masayı toplamaya başladık. Sevim abla "Afra hemen çay koy kızım," dedi.

Etrafı toplarken mutfağı toplayıp bulaşıkları makine attık.

"Zeynep gidip otur kızım biz hallederiz, sabahtan beri oturmadın."

Başımı iki yana doğru salladım. "Ben iyiyim böyle."

"Hadi geç bahçeye çayı biz getiririz."

Bu defa ısrarlarım işe yaramadı. Bahçeye gittiğimde Yusuf mahallenin takımıyla ilgili Vural'a bir şeyler anlatıyordu. Tekrar masaya geçtiğimde telefonumun kilidini açıp bakmaya başladım. Whatsapp durumlarında gezinirken Vural ara ara bana baksa da konuşmuyorduk. Eser'in Ceyda ile paylaştığı hikayeyi görünce gülümseyip yanıt yazdım.

"Ateş ediyorsunuz."

Anında mesajı gördü.

"Sizin yanınızda şansımız sıfır."

Gülen yüz attıktan sonra çaktırmadan Vural'ın fotoğrafını çekip ona attım.

"Bu nemrut herifle mi?"

Eser uzun bir random attı. Aniden Vural bana doğru döndü.

"Niye fotoğrafımı çektin?"

Kaşlarım havalanırken "Sen nasıl gördün?" diye soludum. Hiç belli etmemiştim oysa. Bana sen ciddi misin der gibi baktığında yüzüm asıldı. Adamın işini fazla hafife alıyordum.

"Eser'e attım."

Eğilip telefona bakmak isteyince geri çektim. Üstelemesine fırsat kalmadan çaylar gelmişti. Telefonu kapatıp masanın üstüne koydum. Çaylarımızı içerken yorgunluk üstüme çökmüştü. Hem uykum gelmişti hem de evin yeni halini merak ediyordum. İkinci bardağı almadığım zaman Vural ayaklandı.

"Biz artık kalkalım."

Sevim abla itiraz etse de ikimizin yorgun olduğunu anlayınca "Bir daha bekleriz," dedi.

Herkesle vedalaştıktan sonra Afra bana numarasını verdi. Kapıyı açtığımızda Tahir karşımızda dikiliyordu.
Bakışları Afra'nın yüzünde gezindiğinde gülümsedi.

"İyi akşamlar."

Vural henüz yanımıza gelmediği için daha rahattı. Afra sertçe "Bir şey mi oldu Tahir abi?"  dediğinde abiyi bastırarak söylemişti. Hafifçe güldüğümde Tahir yine bozuldu.

"Abi deme bana."

"Niye? Abim değil misin?" diyen Afra omuz silkti.

"Fesupanallah," diye söylendiğinde başını yana doğru eğip derin bir nefes aldı. "İyi, ne diyorsan de," diye çıkıştığında Vural da gelmişti.

"Tahir, hayırdır ne işin var burada?"

Tahir duruşunu dikleştirdi. "Geç oldu, Şeyma'yı almaya geldim."

Vural ile kapıdan çıktığımızda Şeyma da arkamızdan geldi.

"İyi aldın kardeşini, git hadi."

Tahir, "Gidiyorum işte, hadi iyi akşamlar," diyerek uzaklaştığında biz de eve doğru yürümeye başladık.

Akşam olduğu için hava iyice soğumuştu. Kollarımı kavuştururken birbirimizden uzakta yürüyorduk. Gelirken el ele geçtiğimiz yollarda şimdi mesafelerle eve doğru ilerledik. İkimiz de konuşmuyorduk. Kapının önüne geldiğimizde Vural basamakları çıkıp kilidi açtı. Arkasından eve girince ışığı açıp eve baktım. Ev ışıl ışıl görünüyordu.

"Çok güzel olmuş."

Eşyaları eski haline getirmişlerdi. Yarın evi temizlemeliydim. "Evet güzel oldu."

"Ellerinize sağlık."

Gergin bir hava olduğu için daha fazla orada durmak istemedim.

"Ben uyuyacağım iyi geceler."

Cevabını beklemeden merdivenleri tırmandım. Gündüz yaşananlar, aramızda duruyordu. Odama çıkıp kapıyı kapattım. Camlar açık olsa da ev hâlâ boya kokuyordu.

Dolabımı açıp üstümdeki elbiseyi çıkardım ve geceliklerimi aldım. Kısa kollu bir tişört ve takımı olan pijamayı giydim. Yüzümdeki makyajı temizledikten sonra yatağa girdim. Fakat yorgun olsam da uykum gelmiyordu. Huzursuz olduğum zamanlarda hep böyle olurdum. Yaklaşık bir saat yatakta dönüp durduktan sonra su içmek için yataktan kalktım. Saat daha akşamın onuydu. Kapı kapanma sesi duyduğumda pencere doğru ilerledim. Vural evden çıkmış gidiyordu.

Nereye gittiğini merak ederek arkasından baktım. Bir an arayıp sormak istesem de anında vazgeçtim. Biz gerçek karı koca değildik. Ufak bir nefes alıp pencerenin yanından ayrıldım. Aşağı indikten sonra mutfağa geçip su içtim. Ardından bir paket cips alıp içeri geçtim ve televizyonu açtım. Yabancı bir filme denk gelince oturup izlemeye başladım. Film yeni başlamadığı için önce anlamak da zorlansam da aksiyon dolu olduğu için kısa sürede filmin içine girmiştim. Bir ara reklam girince cipsi paketini masaya bırakıp kanepeye uzandım. Reklamın bitmesini beklerken göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Kalkıp odama gitmeliydim, birazdan gidecektim fakat kısa sürede uyuya kaldım.

Aniden gözlerimi açtığımda Vural yeni içeri girmişti. Şaşkınca doğrulduğumda göz göze geldik. Uykulu gözlerimi kırpıştırırken "Neden burada uyudun?" diye sordu.

Oturur pozisyona geçerken başımı kaşıdım. Boğuk bir sesle "Film izlerken uyuya kalmışım," dedim.

Başıyla onayladığında ben de odama gitmek için ayağa kalktım. Anlam veremediğim bakışları hemen üstümdeydi. Yanından geçerken aldığım içki kokusuyla burnumu kırıştırdım. Durup ona doğru döndüğümde bakışlarının odaksız olduğunu gördüm.

"Alkol mü aldın?"

"Biraz."

Alt dudağımı dişlerimin arasında eserlen "Kiminle?" diye sormaktan alıkoyamadım kendimi. Aynı evde, onun soyadıyla yaşarken merak etmemek elimde değildi. Bizim durumumuzda mantıksız olduğunu bilsem de kendime engel olamıyordum.

"Arkadaşlarla," diye beni geçiştirdi.

Yüzüne bakarken sorularımı susturmak için yutkundum. Kısık bir sesle "Tamam," dediğimde sert bir nefes verdi.

Arkamı döndüğümde "Zeynep?" diye seslendi.

Ona doğru dönmeden "Efendim?" dedim.

Aramızda kısa bir sessizlik yaşanırken tok sesiyle konuştu. "Biz gerçekten evli değiliz."

Bildiğim şeyler yüzüme tokat gibi çarptığında fiziksel bir darbe almış gibi geriye doğru sendeledim. Gerçeklerin soğuk nefesi hemen ensemdeydi ve içimin buz kesmesine neden oluyordu. Dişlerimi sertçe birbirine bastırırken başımı ona doğru çevirdim.

"Bana bilmediğim bir şey söyle."

Sesim öyle soğuk ve sert çıkmıştı ki irkildim. Vural sertçe yutkundu.

"Bunu unutma."

Sözler bazen kurşun görevinde oluyordu. Usta bir atıcının dudaklarından kaçtığında ise hedefi hiç şaşırmıyordu. Kalbime saplanan kelimelerin, zihnimde yarattığı acıyla sarsıldığımda tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim.

"Unutmam."

Oy vermeyi yorum yapmayı unutmayın ❣️

Son kısımda Vural'ı vurmak isteyen tek ben olamam di mi

Sizce Zeynep bundan sonra nasıl bir tavır sergileyecek?

Yeni mekanı yani mahalleyi sevdiniz mi? Tahir ve Afra ile ilgili düşüncelerinizi yorum atmayı unutmayın

Burada pek aktif değilim bana ulaşmak isterseniz instagram adresim umrantn dan yazabilirsiniz🤍

Continue Reading

You'll Also Like

802 303 47
✨WATTPAD ROMANCE TR OKUMA LİSTESİNDE✨ Kelebek kuşun acılarını gören yeryüzündeki tek canlıydı... Luna aşkın en can yakan kısmının aslında ayrıldığı g...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

105K 8.3K 16
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
10.2K 158 7
"Canavarı yenmek için canavar olmalısın." +18 🌑 "Mina Hanım," dedi ön safhada yer alan genç muhabir. "Kaya Acar'ın babanızı öldürdüğü doğru mu?" "M...
1.8M 106K 43
Sevda Çiçeği Pukka Yayınları ile kitap olacağı için bölümler 15 Ekim 2023, Pazar günü yayımdan kaldırılmıştır, sevgiler. *** "Seni soyacağım Sevda,"...