Son Hıçkırık (Savcı ve Komuta...

By NesrinSelviCiger

1.4M 106K 22.8K

"Bu kadar hak, hukuk zırvalığı yaptıktan sonra bu son yaptığınız ile çelişmedi mi sizce de Savcı Hanım? " " S... More

Önsöz
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19. Bölüm
20.Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32 Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm (Sezon Finali)
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
DUYURU
60.Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm ( Olması Gereken final)

44. Bölüm

13.2K 991 63
By NesrinSelviCiger

Rüzgar sonunda ayağa kalkmış ve kendini silkeleyerek duşun altına atmıştı. Kendini daha iyi hissedince çıkmıştı. İlk başta fark edememişti belki ama şimdi gözlemleyince en ince ayrıntısına kadar her şeyin düşünüldüğünü fark etmişti. Duşa kabinin karşısında boydan boya raf vardı ve havludan tutun paketler halinde duran diş fırçası hatta kulak çubuğu dahi özenle konulmuştu. Bölüm bölüm olan raflarda yok yoktu. Raftan aldığı büyük havluyu beline sardıktan sonra küçük havluyla saçlarından inen su sızıntılarından kurtulmak için saçlarını kurulayıp havluyu heybetli omuzlarından aşağı bırakırken tekrar rafa yönelip diş fırçasını, macununu ve tıraş malzemelerini alarak aynanın karşısına geçti.

Banyoda bütün işlerini bitirdikten sonra odaya girip büyük gardırobu açarak banyodaki kusursuzluğu bekleyen gözleri aynı düzenle karşılaşmıştı. Burasıda aynı şekilde etiketleri özerinde kıyafetlerle donatılmış ve her tarz titizlikle ikişer kat olarak konulmuştu. Açıkçası Rüzgar bu kadarını beklemiyordu. Her şeyin bu kadar kusursuz düşünülmesini kim sağladığını merak etmemiş değildi. Üzerine rahat bir şeyler geçirip havluları ve çıkardığı elbiselerini kirli sepetine attıktan sonra odadan çıkıp diğer odalara baktı. Her biri aynıydı ve alt kat anladığı kadar gelecek olan erkek askerlere aitti.

Turna'nın uyuduğunu düşündüğü için ne yapacağını bilmezce etrafta dolanıp kahvaltı hazırlamaya karar verdi. İlk olarak hala bilgisayar başındadır diye oraya uğramıştı ama orda olmadığını görmesi içten içe kendisini mutlu etmişti. Hayatında bu kadar işkolik bir insan hiç görmemişti ve sanki bir şeylerden kaçmak için sığınağı gibi görmüştü.

İnsan psikolojisi gerçekten farklıydı. Herkesin sorunları vardı ve sorunlarında kendini kaybetmemek için farklı alanlarda arayış içinde olan binlerce insan vardı. Turna'sı ise en zorunu ve kafasını en çok meşgul edecek şeyi seçmişti.

Dün mantıklı düşünemeyen Rüzgar kahvaltı hazırlamaya çalışırken yaşanılanları gözünün önünden geçmesine izin verdi. Önce banyo yaparken ne kadar dikkat ederse etsin ıslanan alçılı eline baktı bu durum gülümsemesini sağlamıştı. Turna'sı öfkelenince gözü hiçbir şey görmüyordu. Keza görmemiş ve parmaklarının yerinden çıkmasını sağlamıştı. Sonra Selin denen arsız kız elini tutunca gözlerindeki hayal kırıklığı aklına geldi ama aksine hiç hesap sormamış, üstüne üstlük ona yakınlaşmıştı. Buda kafasını karıştırmamış değildi. Elinden oyuncağının alınacağını düşünerek böyle bir şey yaptı desem sitem dahi etmemiş konuyu ucundan dahi açmamıştı. Hatta açsın diye açık açık "Seni üzmemden mi korkuyorsun" da demişti.

Düşünceleri arasında kaybolduğu soru işaretlerini son anda güler önce Çetin'in Turna'sı hakkında söyledikleri kapladı. Hayranlığını saklamayan adama öfkelense de birkaç günde gerçekten kilitli bir sandık olduğunu ve o sandığı açabilenlerin şanslı olabildiğini göstermişti ona.

Olanları teker teker düşününce her yaptığının dışardan kötü görünse de haklı sebepleri olduğunu fark etmişti. Ona garip gelen davranışlarının tek sebebi de hastalığından dolayıydı. Tabi ki bildiğini delilikler yapmadıkça belli etmeyecekti ama elinden gelen her şeyi yapıp yaşamanın her şeye rağmen güzel olduğunu gösterecekti.

Rüzgar bir şeyi daha fark etmişti. Dün onu yıkan sözleri aslında duygularından dolayıydı. Oda kendisi için aynı şeyleri hissediyordu ve kendisi gibi kontrolü kaybetmesine neden oluyordu. Tek fark Turna'sı planları aksarsa düzeni bozulmasından ve bir şeyleri yetiştiremeden ölmekten korkuyordu.

Ölümü düşünmek istemsiz yine gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Hemen kafasını sağa sola sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Güçlü olmalıydı. Ruh eşi için güçlü olup onu bu fikirden vazgeçirmeliydi. Kendine gelip kolundaki saate baktığında üç saatten fazla zaman geçirdiğini ve Turna'nın "İki saat uyku yetiyor bana" demesini hatırlayarak kaşlarını çattı. Sonra yüzüne gülümseme yayıldı. Büyük ihtimal çok yorulmuştu ve onu uyurken görme şansını düşününce kocaman adamın kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Kendine gülüp "Beni ne durumlara düşürdün bir bilsen su perim." diyerek kadınlara hazırlanan odaların yukarıda olduğunu düşünerek merdivenlere ilerlemişti ki dış kapının açılması ve bir topluluğun şakalaşarak içeri girmesiyle kaşlarını çatarak olayı anlamaya çalıştı.

"Görüyorsunuz değil mi yavru ceylanım. Benim için nasıl bir ev seçmiş ah bu kızıl ejder bana gerçekten deli oluyor. Bak söylüyorum duymuştur eri olacak adamın görevde olduğunu ve her tarafı en ince ayrıntıya kadar döşemiştir."

"Melih gerçek dünyaya ne zaman döneceksin? Keza senin yüzünden bizde çekiyoruz. Aptal herif geçen seferki çöp cenneti seyahatin yüzünden bir hafta burnumuzun direği çöktü."

"A hiç te bile. Turna kuşum beni oraya önemli bir operasyon için götürdü. Bana Melih'im sen benim gözdemsin, senden başka kimseye güvenemem dedi."

"O yüzden mi yakandan köpek yavrusunu götürüyor gibi götürdü." Bir başka adam kahkahasını kimseyi düşünmeden bıraktıktan sonra konuşmuştu. "O yüzden mi etme eyleme ceylan gözlüm. Bu kadar yılımızın hatırı da mı yok? Bak tamam bir daha yanından geçmem" diye yalvarıyordun.

Melih denen adam "Sizi kirpi suratlılar. Aramızdaki aşkın bize bahşettiği kıvılcımlarını kıskanıyorsunuz? Ben biliyorum. Mavi gözlü kınalı ceylanımda bana aşık ama sizden..."

Rüzgar artık duydukları karşısında dayanamamış ve yumruğunu geldiğinden beri Turna'sı hakkında konuşan adamın yanağıyla buluşturmuştu. Öyle karışık duygularla doluydu ki utanmasa oturup çocuk gibi ağlayacaktı. Ya da bulunduğu evi yakıp yıkacak ve içinden bir sağ bile çıkarmayacaktı. Kimdi bu adam? Turna'sına, su perisine bu hitapları ne yapacağını düşünmeden telaffuz edebiliyordu. Kendisi neden çekinmişti bu zamana kadar. Elini tekrar kaldırmış vuracakken birileri tarafından geri çekilmişti. Şu an boğa gücüne sahipti ve üç adam şaşkınlık içinde tutmakta zorlanıyordu. Herkes şaşkındı çünkü tanımadıkları bir adam gizli evde olmasını bir yana bırakmışlar birde sadece birine saldırmıştı. Deşifre olmuş olsalar ya da bir tuzak olsaydı. Durumun bu şekilde işlemeyeceğinin fakındaydılar. Etraftan "Sende kimsin?" soruları yükselirken Rüzgar hala kurtulmaya çalışıyor bir yandan da tehdit savuruyordu. "Bırakın lan, sen kimsin Turna hakkında böyle konuşabiliyorsun? Senin her Turna'ma iltifat ettiği saniyeyi toplar o sürece nefesini keserim lan." değince olayı tam anlamasalar da Turna'nın yeni bir hayranı olarak düşünüp "Sende mi brütüs?" diyerek yıldıklarını belirtmişlerdi.

Rüzgar'ı sakinleştirip salona geçirmişlerken Melih'te "Kim lan bu puşt. Resmen kompleye hedef ettiler beni abi. Turna nerede?" diye bağırınca Rüzgar'ın zorla sakinleşmiş öfkesi yeniden doruklara çıkmıştı. Ortamdakiler durumu fark ederek Rüzgar'ın oturduğu yerden kalkmasını engelleyerek Melih'e yönelik "Artık çeneni kapa geveze" diyerek bağırmışlardı. Melih teslim olurmuş gibi ellerini yukarı kaldırarak susmuştu. Rüzgar ise biraz daha sakinleşip Turna'nın bu kadar gürültüye nasıl gelmediğini düşünürken odadakilerin duyacağı şekilde konuşmuştu. "Sahi Turna sesleri duymadı mı?" deyince etrafındakiler aynı ağızdan "Burada mı?" dedikten sonra karşılarındaki adamın Turna'yla birlikte olduğunu anlayarak kendilerini tanıtmışlardı.

"Tanışmamız biraz absürt oldu ama önce tanışalım ben Tekin memnun oldum."

"Bende Doğa"

"Adım Kara, o biraz önce haşat ettiğinde Melih. Diğerleri de ekiplerimizin üyeleri. Peki sen kimsin tam olarak? Turna'nın nesi oluyorsun?"

Rüzgar son konuşanda takılı kalmıştı. Bu adam Melih denen gerzekin kafasına vuran kişiydi. Kafasını aşağı yukarı sallayıp

" Biriniz hariç memnun oldum. Turna'nın korumasıyım bir süre başkan tarafından görevlendirildim ve adım Rüzgar."

Rüzgar'ın konuşması bittikten sonra "Turna ve başkasının önerdiği koruma, emin misin?" diyen adının Doğa olduğunu öğrendiği kıza bakmıştı. Başkanın dedikleri aklına gelince "Demek ki insanlar değişebiliyormuş" diyerek Turna'nın odasını bulmak için merdivenlere tekrar yönelmişti. Keza hala sinirini tam atamamıştı ve o kırt herifin söyledikleri zihninde küçük sayılmayacak bir savaş açmıştı. Kendine gelmeye çalışarak tek tek odaların kapısına vurup ses gelmeyince açmıştı ve boş çıkmıştı son odaya gelince aynı düzende devam etti ama son odanın da boş olması ve yatağın dahi bozulmadığını fark etmesi kaşlarının iyice çatılmasına neden olmuştu.

Nerede olduğunu bilmemek yanı sıra hastalığından dolayı bir şey olmuş olabilir korkusu ile evi dip köşe aramaya başlamıştı. Etrafta hızlı hareketleri herkes tarafından ilgi çekmişti ki "Sorun ne?" diye soru yönetmeye başlamıştılar. Rüzgar sorulan sorulara artık cevapsız bırakılamayacağını anlayarak konuşmuştu. "Dün sabaha kadar kameraları araştırdık sonra bana az bir şey kaldı sen yat ben halledip yatacağım dedi ama yukarıda yok uyanalı 4 saat oldu neredeyse ve yorgundur diye düşünmüştüm..." konuşması bitmeden Melih sözünü kesmişti. "İyide Turna yorgunluktan geberse bile taş çatlasa iki buçuk saat uyur. "değince Rüzgar yine alçılı elini umursamadan yumruklarını sıkmaya başlamıştı. Kara Rüzgar'ın elini fark edince hem sakinleşmesi hem de ıslanmış alçılı elinin yumruğundan dolayı çatlamış olduğunu görünce konuşup sakinleşmelerini sağlamaya çalışmıştı.

" Öncelikle bir sakin olun. Melih sende mümkünse bir süre fikirlerini kendine sakla. Başındaki bela birken iki olmasın durduk yerde. Rüzgar sende geç şu koltuğa otur ev iç dış kameralarla gözleniyordur Doğa Turna'nın nerede olduğuna bakar bizde şu alçılarını değiştirelim." Adamına seslenerek" Ahmet arabadan tıbbi çantamı getir" dedikten sonra tekrar Rüzgar'a dönüp "Şuraya otur Rüzgar şu elini halledelim. Alçın ıslanmış ve yamuk kaynarsa mesleğinden dahi olursun." demişti. Rüzgar otururken "Kırık değil sadece çıkık doktor daha erken iyileşsin diye alçıya almıştı" diyerek elini saçlarının arasından geçirip Kara konuştuktan sonra Doğa denen kızın gitmesinden sonra beklemekten başka bir çaresi olmadığı için talimatlara uymuştu. "Nerede?" sorusu beynini kemirip duruyordu ve içten içe kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. İçinde depremler oluyor ama dışarıya karşı sadece boş bir ifadeyle bakıyordu. Başından beri herkese karşı sert olan tavrını bir kere olsun Turna'ya göstermemiş olsa da artık bu kafasına göre iş yapıp canını umursamaz hallerinden dolayı bolca görecekti.

Turna hızlandırdığı adımları arasında ilk hedefini görmüş ve sessizlik içinde arkasından yaklaşıp bir eliyle ağzını kapatırken diğer eliyle atar damarına denk getirdiği bıçağıyla adamın boğazını kesip leşini çalıların içinde kaybolmasını sağlamıştı. Kulağına gelen talimatlarla yoluna devam ederken üstat yeniden konuşmuştu.

"50 adım ileride iki adam var sohbete dalmış yönünü sağa dön ve yanlarından yaklaş."

"Tamamdır."

Turna'nın görüş alanına giren iki adam uçurum kenarına yakındı ve ağaçların sığ olmasından yararlanarak yanlarına oldukça yaklaşıp tam ortalarından küçük bir taş yuvarlayarak taşın kayalarla buluşmuş tangır tungur eden sesini dinledikten sonra uçurumdan düşene kadar çoktan diplerinde bitmişti. İki adam derin bir sohbet içinde oldukları için odaklarını tam toparlayamamış ve sesin beyinlerine verdiği uyarıyla taşı uçurumdan düşene kadar izlemiş, nereden geldiğine baktıklarında ise artık her şey için çok geçti. Turna bir adamın arkasında diğerinin ise tam karşısındaydı. Elinin içinde sabit duran bıçağı saniyeler içinde karşısındaki adamın nefes burusuna isabet saplar saplamaz diğer adamın kafasını iki elini kullanarak boynunu kırmış ve hakkı rahmetlerine ulaşmasını sağlamıştı. Sonrasında iki cesedi uçurumdan aşağı iterek leşlerinden kurtuldu.

"Aranızda iki metre olmayan bir adam seni fark etti. Eli kulağına gidiyor. Saat 11 üzerinde." kulağındaki gelen bilgiye uyarak bacaklarına yerleştirilmiş bıçaklardan birini çekerek verdiği saat konumuna göre geri dönmüş ve bıçağını fırlatmıştı. Kendini fark eden adam. Tam düğmeğe basacağı an nefes borusuyla buluşan bıçak ile elini kulağından çekerek boğazına getirmişti ama artık çok geçti. Diğer yandaşları gibi aynı kaderi yaşamıştı. Turna adamın yanına ulaşıp. Bıçağını adamdan çekip hızlıca yana çekilmişti. Bir hainin kanıyla yıkanmak en son istediği şey bile olamazdı. Keza bir damlası bile midesini yeterince bulanmasına yetiyordu. Açık boş bakan gözlere aynı şekilde bakan Turna bir ölüm meleğini aratmaz stabil duruşuyla, ruhsuz ve can almaya aç, şeytanların dahi korkudan diz çökebileceği bir duruşu ve korku yayan ruh haline girmiş endamıyla başında bir süre bekledi. Adamın boğazından akan kan sızmaya döndüğünde kulağındaki dinleme cihazını alarak cebine atıp tekrar kulağına gelen seslerin verdiği saat koordinatlarına göre 30 adamı boyunlarını kırarak, bıçağı nefes borusu ses telleri ve tabi ki atar damarın kesiştiği hizadan nişan alarak, direk arkasından gidip boğazını keserek. Susturucusu sayesinde tam alınlarının ortasından vurarak, etkisiz hala gelmelerini sağlamıştı. Şu an ise bir kulağında kendi adamlarının dinleme cihazı, diğer kulağında ise teröristlerin bilgi akışlarının anlattığı cihazla Kılıç denen adamın koltuğuna kurulmuş keyifle öldürülen adamların isimlerini tekrarlayarak "Hala ses yok, bir sıkıntı var, adamlardan geri dönüş alamıyoruz." gibi cümlelerini dinliyordu. Leş kargalarının ofisine girene kadar üzerindeki bomba dışında girişlere yerleştirdiği bombalarla da kendini çoktan güvenilir hale getirmişti. Kimsenin olmamasından da yararlanarak göz ucuyla etrafı kolaçan etmiş ve önemli olduğunu fark ettiği dosyaları yanına almıştı.

Son anda üstadın sesiyle dikkatini ona vermişti. "Ses değiştiriciyi aktifleştir. Toplanmaya başladılar bundan sonrası sende. Sistemden çıkmalıyım. Girdiğim şifre çökmek üzere." Bir süre sessizlikten sonra "Gazamız mübarek olsun. Seni rabbime emanet ediyorum Turna. Nice operasyonlar yapmak dileğiyle." dedikten sonra ses kesilmişti. Artık ekibi Turna'nın konumunu görebilecekti. Yapacak bir şey yoktu. Ekibi Vedat ile konuşunca olayı anlar ve gizli tutup yetkililere konumunu başka bir yer gösterirlerdi.

Teröristlerin kulaklığından gelen "Hemen gidin bakın" komutuyla Turna ses değiştiricisini etkinleştirip konuşmaya başladı.

"Boşuna kendinizi yormayın. Adamların leşi adamlarım tarafından çardaklara bağlanıp kargalara ziyafet için konumlandırıldı."

"Kimsin sen lan? Neredesin? Hemen çık ortaya! "

"Ben bir elçi. Bu arada ofisine oldukça para yatırmışsın. Kahvem sade olsun bekliyorum."

"Ofisim mi?"

Karşı taraftan ses gelmeyince iyice koltuğa kurulup kapının açılmasını bekledi. İki dakika dahi almamıştı ki kapı açıldı. Kahve iki dakikaya olmazdı ki?

Karşısında bir adet Çılık ve bir adet Durmuş ismini taşıyan lekeli kol yüzü aynı şekilde kapalı içeri girmiş ve silahlarını Turna'ya doğru yöneltip "Buraya kadar geldiğine göre aklını peynir ekmekle yemişsin" demişti. Turna masaya doğru gelip dirseklerini masaya bakarak yüzündeki sırıtmayla lekeli kolu gösterip "Yanındaki adamın aslında beni çok iyi tanır ve bana bulaşılmayacağını da bilir ama ne hikmetse bir savcımın gününden çaldığınızı öğrendim. İnanır mısın sinek küçük olsa da midemi bulandırdı. Bende dedim ki pürüze ne gerek var. Rahat uyumak varken" Durmuş görür görmez, evet tanımıştı ve intikam ateşi içini yakarken aynı duygusuzlukla oturması da istemsiz geçmişindeki korkusunu su yüzüne çıkarmıştı. Çılık, Turna'nın konuşması bitince odayı dolduran bir kahkaha atıp "Hadi ya? Peki nasıl yapacakmışsın bunu? Farkında değilsin galiba benim çöplüğümde ve benim odamdasın?" deyince ayağı kalkarak üzerindeki canlı bombanın görünmesini sağladı. Gördükleri an iki adım geri gitmelerine karşı sinsice gülümseyip daha iyi idrak ede bilmeleri için anlatmaya başladı.

" Şöyle ki sizin silahınızla, size adım atmak hoş olur diye düşündüm ama benimkinin sizin bombalardan farkı nabzımın hızının stabil olmasına göre çalışması ve tahmin edersin ki küçük bir öfke ile senin çöplüğün diye bir şey kalmasını bırak dağın her tarafına bu binada dahil yerleştirdiğim bombacıklarımın, birbiriyle bağlantılı olması sayesinde küçük toz bulutları arasında yok olursunuz."

" Sende ölürsün elçi. Farkındasın değil mi? Hatta adamlarında."

" Ah çılık" parmaklarını yüzünün kenarıyla buluşturup düşünüyor gibi yaparak tekrar konuşmuştu. "Yoksa kılıcımı kullanıyorsun?" elini yanağından uzaklaştırıp geriye doğru savururken sözlerine devam etmişti. "Her neyse. Sizinle bizim aramızdaki fark tamda bu işte. Siz canlı bomba olacak adamlarınızın beynini yıkayarak teşvik edersiniz. Biz ise her operasyonumuzda şehitlik mertebesine ulaşıp ölmek için gideriz. Biz asker olmayı şehit olmak için kabul eder ve vatanımız için gururla ölümü seçeriz. O yüzden beni ya da adamlarımı düşünecek son kişi dahi değilsin. Bunu zevkle yapacağımıza emin ol."

" Ne istiyorsun?"

" Ha şöyle! Savcının adamlarını bana teslim edeceksin. Bende buradan çıkınca bombayı etkisizleştireceğim. Sonrasında da dişe diş devam ederiz."

" Sana neden güveneyim. "

Cebinden küçük bir cip çıkarıp Çılık gözünün önünde sağa sola götürdü. Yandan Durmuş denen adama bakıp" Çünkü ben bütün sözlerimi tutarım." dedikten sonra tekrar göz temasını Çılık'la birleştirip" Bu cipi sana enjekte edeceğim. Bu sayede bombalarda senin de söz hakkın olmuş olacak. Yani ikimizin nabzının ortalaması bombaları stabil tutacak. Eğer ikimizden biri en küçük zarar görürse bombalar yapması gerekeni yapacak. "

Çılıkın içini çoktan ölüm korkusu sarmıştı ve canı herkesten ve her şeyden önemliydi. Hiç düşünmeden "Tamam" demişti. Sonra bir adım ileri atarak "Ama şimdi enjekte edeceksin." diye şart koşmuştu.

Turna canı için her şeyi yapacak köpeklere bir daha baktı. Kapıda doluşmuş sırtlan sürüsü, mazlumun canını alırken zevk alan ama küçük bir can korkusuna her şeyi yapan vasıfsız insanlardı. Yüzlerindeki korku sadece içindeki canavarın keyiflenmesini sağlıyordu. Masanın etrafını dolandı ve Çılık denen adamın yüzüne alttan bakarak ses değiştiricinin yaydığı robotumsu sesle kulakları çınlatacak bir kahkaha attıktan sonra konuşmuştu.

"Farkında değilsin galiba, kozlar benim elimde ve öfkelenmem kimsenin yararına olmaz. Değil mi Lekeli Kol? Hadi bakalım savcımızın korumalarını önce yan yolun girişine bırakın ve bırakırken elçi tarafından elçiyiz diyerek bir araba altlarına verin ve tabi ki benim emin olabilmem içinde kulaklarına iletişim cihazlarınızdan takın. Dağın eteklerini geçip sizin adamlarınız buraya sağ salim ulaştıktan sonra bende cipi sana enjekte ederim. Aynı şekilde dağın eteklerine ulaşınca etkisizleştiririm ve herkes yoluna gider. "

" Etkisizleştirdiğini nereden anlayacağım peki?"

" Kodları sana da atacağım Çılık rahat ol."

" Elçiyi duydunuz. Sağ salim adamları dediği yere bırakın ve diğer isteklerini de yapın hemen! "

" Ah unutmadan adamlarımın çoğu dağın eteklerinde yer alıyor verdiğim parola adamlar yanınızdayken geçerli yani. Eğer geri gelmek yerine kaçmayı denerseniz ölümünüzden ben sorumlu sayılmam."

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 109K 96
-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretme...
59.6K 8K 17
Mahalle düğününde evlerine hırsız girdiğini duyan Müzeyyen, daha bir ay önce aldığı son model bilgisayarını kurtarmak için koşarak eve gelir. Eve gel...
250K 10.7K 34
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...
SANRI By Ceysd1

Teen Fiction

4.1K 186 23
Silah tutmaktan parnakları kabuk bağlamış adam. Hasta iyleştirmek için bileklerine kadar kana bulanmış kadın. İki el birleşince parmakların ucunda...