𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / Mi...

By blueflower_s

45K 6.9K 6.4K

Jisung renkleri olmayan hayatına birkaç damla renk istiyordu. Ve o gün hayatına giren o adam, hayatını değil... More

Başlangıç
Renklerin sesi - Bölüm 1
Kader değil benim resmimdi karşımdaki-Bölüm 2
Ve renkler akmaya başladı - Bölüm 3
Zamana göre değişen kader - Bölüm 4
Uçurumun kenarındaki camdan çocuk - Bölüm 5
Solmuş kalpte açan renksiz çiçekler - Bölüm 6
Sarı sayfaların kesilmiş satırları - Bölüm 7
Okyanusun derinliklerindeki hayaller - Bölüm 8
Sessiz cehennemin aralık kapıları - Bölüm 9
Ben ve avucumdaki paslanmış anılar - Bölüm 10
Yanlış yol doğru seçim - Bölüm 11
Çalan şarkının isimsiz melodileri - Bölüm 12
Düğümlenmiş kaderi yaralı ellerle açmaya çalışmak - Bölüm 13
Çiçekle birlikte açan sahte sevgi - Bölüm 14
Hayatsız insanların elindeki hayat kalemi - BöLüm 15
Kovalanırken taşa takılıp düşen değersiz zamanlar - Bölüm 16
Başlangıcın ortasına bırakılmış anlamsız sonlar - Bölüm 17
Kendini iyi sanan şeytan anılar - Bölüm 18
Gülümseyen yüzün hıçkıran kalbi - Bölün20
Gidenin ardında kalan kanayan yara - Bölüm 21 (Part 1)
Gömdüğüm yerden tekrar doğan hayat darbesi - Bölüm 21 (Part 2)
Kadere inanıp yolunu bulamayan geleceğin umudu - Bölüm 22
Ben gittim ama kalbim seninle kaldı - Bölüm 23
Yıllar sonra kapıları açılan kafes - Bölüm 24
Cesed kokan satırlar - Bölüm 25
Final

Acının tatlı tebessümü - Bölüm 19

1.2K 172 45
By blueflower_s

Merabalar efenim, nasılsınız? İyisinizdir inşallah. Yazarınız artık yüksek lisans öğrencisi olduğu için bundan sonra biraz bölüm yazmakta zorlanacak ama elimden gelenin fazlasını yapacağım

Biraz uzun bir ara oldu dimi? Aslında bölümü şimdi yayınlamayı hiç düşünmüyordum, hatta baya uzun bir bölüm olacaktı ama devamını diğer bölüme sakladım. Sizi daha fazla bekletmek istemedim.

Vote vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayınız.

Bölüm şarkısı: Corey Harper - Blind


We're stuck in this again
What I'd give to be hit by the wind
From the air that your breathing in
Taking off when you land
Different sides of the street that
Don't meet while we stop and restart again
Stop and restart again

Güneşin doğmasına bir saatten az bir zaman kalmıştı. Hafif açık bırakılmış arabanın camından yüzümü hoş bir esintiyle yalayan ılık rüzgarın uçuşturduğu uzamış saçlarım, gözlerime girse bile rahatsızlık vermiyordu. Bakışlarıma gölge gibi inen saçlarımın ardından bakışlarımı birkaç saniyeliğine kısık şekilde çalan radyoya çevirmiştim. Uzun zamandır çalma listemin favorisi olan tanıdık şarkının içimi ısıtan melodileri kulaklarımdan ruhuma akıyordu sanki. 

You know I have no one else to call
'Cause the closer I get
To getting over it
The further I fall

Bu şarkıyı her dinlediğimde şarkıcının benim için, benim yerime kelimelerini müzik eşliğinde hayata haykırıyormuş gibi hissediyordum. Kelimelerimin kuruduğu yerde bir başkası benim için kalemi eline alıp siyah mürekkebi hayat çizgisinden geçirirken, bu şarkının sözlerini de araya sıkıştırmış gibiydi. Kısaydı ama özdü.

Oh, we're stuck in different time zones
Are you and answering the same phone?
It's like I'm loving you with eyes closed
Guess, I'll go blind 

Nakarat kısmında geçen sözler yüzüme küçük bir gülümseme kondurduğunda yorgun bakışlarımı Minho hyunga çevirmiştim. Yeni uyandığı için kısık gözleriyle dikkatli bir şekilde yola bakıyordu. Uykusuz günlerin ardından uyuduğu birkaç saatlik uykunun gücüyle açık tutmaya çalıştığı gözleri, dağılmış görüntüsüyle bile o kadar mükemmel görünüyordu ki yüzüne bakışlarım her kaydığında bir kez daha şaşırıyordum. 

Yorgun yüzündeki en dikkat kesici kısım dudaklarında asılı kalan hoş gülümsemesiydi ki bu da yüzümdeki gülümsemenin daha da büyümesine neden olmuştu.

"Neye gülüyorsun?"

Yüksek sesle konuşursam ortamın büyüsünü bozacakmışım gibi çıkan kısık sesim, ikimizin arasında bir balon gibi patladığında Minho hyung uykulu gözlerini yüzümü çevirmişti. Yüzümdeki gülümsemeyi gördüğünde gülümsemesi daha da büyümüş, "Asıl sen neye gülüyorsun koca göz?" diye sorduktan sonra bakışlarını tekrar yola çevirmişti.

Dağılmış saçları alnına dökülmüştü. Birkaç saat önce gırtlağına kadar düğmelediği gömleğinin şu an üstten üç düğmesini açmış, boğazından göğsüne kadar inen yaranın net bir şekilde görünmesine neden olmuştu. Galiba artık o da gizlemeye çalışmaktan yorulmuştu. Çünkü bakışlarımın ara bir boynuna kaymasına rağmen rahatsız olup o yarayı kapatmaya çalışmamıştı.

Kafamı cama yaslayıp yan bir şekilde dönerek yüzünü izlemeye başladığımda kaybolan gülümsemesi tekrar yüzüne yapışmıştı. Benim aksime, ben tarafından izlenilmeyi seviyordu. Ona olan hayran bakışlarım her yüzüne kaydığında dudaklarına konan küçücük ama içten gülümseme bu halimden ne kadar da memnun olduğunu her seferinde net bir şekilde gösteriyordu bana. O bir tabloydu. Ve ben de uzun zamandır o tablonun karşısına geçip o tabloyu büyük bir hayranlıkla izleyen elleri boyalı, kalbi yorgun bir çocuktum.

"Ben şarkının sözlerine gülüyordum. Sen neye gülüyordun?"

"Ben de şarkının sözlerine gülüyordum Jisung. Bu şarkıyı seviyor musun?"

Bakışlarının yolda olup beni görmeyeceğini bilmeme rağmen amaçsızca salladığım başımı hafif açık cama iyice yaslayarak kapanmak üzere olan gözlerimi birkaç saniyeliğine yumup tekrar açmıştım. Uykuya direniyordum ve her an tüm direncimin kırılacağını hissediyordum.

"Seviyorum. Şarkıcının sesini çok sevdiğim için her çıkarttığı yeni şarkısını dinlemeye çalışıyorum ama bu şarkısını daha çok seviyorum."

"Ben de bu şarkısını daha çok seviyorum. Resim çizerken şarkı dinlemeyi seven birisi değilim. Şarkının sözleri aklımdaki hikayeye sızıp kafamı karıştırıp gibi zihnime engel oluyormuş gibi hissediyorum. Ama..."

"Ama bu şarkıcının şarkılarını resim çizerken dinlemeyi seviyorsun."

Cümlesini devam ettirdiğimde gülümseyen yüzünü yüzüme çevirmiş, "Ne kadar da akıllı bir sevgili," diyerek tekrar önüne dönmüştü. O an dudaklarımdaki gülümseme bir anda yok olurken, hızlanan kalbim yüzünden bakışlarımı önüme çevirmiştim. Onun ağzından bu kelimeyi duymak o kadar garip bir duyguydu ki bir an afallayarak elimi ayağımı koyacak yer bulamamış, kapıya yasladığım kolum yüzünden pencereni önce sonuna kadar açmış, sonra tekrar sonuna kadar kapatmıştım. Bu da yetmezmiş gibi önüme dönünce oynattığım bacağım torpidoya çarpmıştı. Ağrıdığı halde utançtan sesimi dahi çıkaramayıp yanan yanaklarımla yolu izlemeye devam ettiğimde kulağıma dolan kahkahalarla gözlerimi sıkıca yummuştum. Rezillik.

"Jisung, sakin ol. Bu kadar afallayacağını bilmiyordum. Bundan sonra sık sık söylerim, alışırsın. Olur mu sevgilim?"

Resmen benimle dalga geçiyordu. Alaycı sesi zihnime dolunca derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. "Senin uzun geçmişine rağmen benim hiç sevdiğim veya sevgilim olmadı hyung. Bu yüzden dalga geçme benimle."

Homurtuyla birlikte ağzımdan çıkan kelimeler "Uzun geçmişim mi?" diye sormasına neden olunca kaşlarımı çatarak bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yüzündeki saf şaşkınlık bir an gerçekten benim de şaşırmama neden olmuştu ama bozuntuya vermeden kafamı salladım. "Benim yanımda aldığın numaraların sayısını söylememi ister misin? Sana geldiğimde evinden çıkan kadın, kafede öptüğün kız. Benden öncekileri söylemiyorum bile."

İsyanım yüzündeki şaşkınlığı anlayışlı bir tebessümle değiştirince yüzümü asarak kafamı omzuma yasladım. Bacağındaki elini kaldırıp yanağıma yaslayarak "Numarasını aldığım kızların hiçbirini aramadım Jisung." demişti hafif bir şekilde yanağımı okşarken. Anlamsızca yüzüne attığım bakışlarım yüzündeki gülümsemeni daha da büyütmüş, kırmızı ışıkta duran arabayla  birlikte yüzünü eğip dudaklarını önce dudaklarıma daha sonra alnıma yaslamıştı. "O an o kadınları kırmamak için numaralarını alıyorum ama daha sonra yanlarından ayrıldıktan sonra hepsini siliyorum. Hatta bazen çoğunu unutuyorum. Sana kendimi gördüğü her kadına veya erkeğe atlayan birisi gibi tanıtmış olabilirim ama sevgi benim için önemli bir konu Jisung. Sevgiyi bulduktan sonra diğer herkes benim için görünmez oluyor. Şu an kalbim seninle doluyken diğerlerine girecek bir yer yok."

Bakışları her an kapanacak kadar kısıktı, açık tutmakta zorluk çekiyordu ama o küçücük, kısık bakışların ardında sakladığı binlerce duyguyu birkaç saniyede, birkaç kelimenin gücüyle göstermişti bana. Sadece, en fazla iki ay önce bana sevginin ne demek olduğunu sorsalardı gerçekten onlara verebilecek bir cevabım olmazdı. Yıllarını boş bakışlar eşliğinde etrafı izlemiş bir çocuk olarak kalbe akan sevginin ne demek olduğunu gerçekten bilmiyordum. Çoğu zaman hatta her zaman ruhumdaki deliğin bir şekilde dolmasını istemiştim ama o deliği kapatacak hiçbir şey yapmamıştım. Belki de bir mucizenin gelip beni bulmasını beklemiştim. Ne garip ki hayat bu sefer bana arkasını dönmek yerine o mucizeyi bana göndermişti. 

Yüzünden eksik olmayan muzhip gülüşü, parmaklarının ucundan akan sonsuz renkleri, ışığını hiçbir zaman söndürmeyen gözleri ve en önemlisi de sıcak kalbi olan bu adamı bana gönderdiğinde, hayata olan tüm kırgınlığımı tek seferde silip çok uzaklara fırlatmıştım. İleride ne olurdu bilmiyorum ama şimdilik hayatın bana olan tüm borçları kapanmıştı.

"Hadi, biraz uyu. Eve vardığımızda uyandırırım seni."

Alnıma dokunan sıcacık dudaklarını geri çektiğinde gözlerim sanki bu kelimeleri duymayı bekliyormuş gibi anında kapanırken geri çekilmeden önce ensesinden burnuma dolan güzel kokusu ılık ılık ruhuma akmıştı. Zihnim uykunun kollarına kendini atmadan önce koltuğumun arkaya yatırıldığı ve yanağımı okşayan yumuşak eller hatırladığım son şey olmuştu.

Uykuda olduğum süre boyunca çoğu zaman irkilerek uyanmış, elimin üzerindeki elin yumuşak dokunuşlarıyla tekrar uykuya dalmıştım. Günlerin uykusuzluğu bedenimi öyle bir yormuştu ki, açılan gözlerim saniye geçmeden tekrar kapanıp uykuya teslim oluyordu.

Uykuya dalmadan önce hafif karanlık olan hava, kolumun dürtülüp "Jisung, uyan koca göz, eve geldik." demesinden sonra zorlukla açtığım gözlerimin gördüğü ilk şey aydınlanmış hava olmuştu. Kollarımı gerip kendime gelmek için birkaç saniye bekledikten sonra gözlerimi kafasını arabanın koltuğuna yaslamış, yüzündeki sevimli uyuşuklukla yüzümü izleyen Minho hyunga çevirdim. Dudaklarındaki kısık gülümseme beni de gülümsetince "Günaydın," diye mırıldanmıştm.

"Günaydın koca göz. Bugün okula gideceksin dimi? Bu kadar geç geleceğimizi bilmiyordum, kusura bakma."

Astığı yüzüyle o kadar tatlı görünüyordu ki kendimi tutamayıp kemerimi çözerek üzerine eğilmiş, dudaklarımı dudağının kenarına yaslayıp geri çekilmiştim. "Ben halimden gayet memnunum. Asma yüzünü. Derslerden birisi beden zaten, o zaman sınıfta kalıp uyurum."

Öpücüğümle birlikte gözlerini kapatıp o halde beni dinlemesi o kadar çok hoşuma gitmişti ki tekrar dudaklarımı az önce öptüğüm yere yaslayıp bu sefer kokasını içime çekerek kısa olmayan bir öpücük kondurmuştum. Yüzündeki sevimli gülümseme eşliğinde gözlerini açıp göz kırparak "Çok tatlı öpüyorsun koca göz, içim gidiyor ama annenin her an kapıyı açıp bizi bu şekilde basması isteyeceğim son şey bile değil." demişti burnumu iki parmağının arasına alıp sıkıştırarak. "Hem arkadaşın seni bekliyor. Ona da ayıp olmasın."

Burnumu parmaklarının arasından kurtarıp uykulu bakışlarımı yan pencereden dışarı çevirmiştim. Byungchan'ın sırtını duvara yaslamış bir şekilde bizi izlediğini görmek, bir anda tepeden tırnağa utanmama neden olunca yüzümü buruşturup arka koltuğa eğilerek sırt çantamı elime alarak geri çekildim.

"Ben şimdi gidiyorum hyung. Sen de eve git, güzel bir uyku çek. Ben seni arayıp rahatsız etmeyeyim, sen uyandığında beni ararsın olur mu?"

"Sen beni rahatsız etmezsin koca göz, istediğin zaman arayabilirsin ama senin dediğin gibi olsun. Uyuyabilirsem eğer uyandıktan sonra ararım seni."

"Uyu hyung. Ve lütfen kendine zarar verme."

Sonlara doğru kısılan sesimle birlikte kollarımı kaldırıp sıkıca boynuna dolamıştım. Boynundaki yarayı gördüğümde canım acıyordu ama her seferinde tepki göstermeden yüzümü sabit tutmak daha fazla acıtıyordu. Ben bakarken bu kadar zorlanıyorken onun kendi elleriyle yapmış olması düşüncesi kafamın her an patlatacakmış gibi hissettiriyordu.

"İyiyim Jisung, üzülme. Hadi, arkadaşını daha fazla bekletme."

Saçlarıma yasladığı dudaklarından ağzından çıkan her kelimeyle birlikte sıcak nefesi saçlarıma değiyordu. Kokusu buram buram burnuma dolduğunda kafamı biraz daha boynuna yaslayıp geri çekilmiştim. Biraz daha yanında kalırsam gerçekten ayrılamayacaktım, bu yüzden kucağımdaki çantamı elime alarak son kez yüzüne baktıktan sonra kapıyı açıp dışarı çıkmıştım. 

Bakışlarımı durgun bakışlarla yüzüme izleyen Byungchan'a çevirip elimle gel diye yaptıktan sonra ağır adımlarla yanıma gelmesini beklemiştim. Ona gerçekten çok borçluydum. Bu yüzden biraz sevimli davranmaktan zarar gelmez düşüncesiyle kolumu ona doğru uzatarak "Koluma gir yoksa üzerine bayılırım." diyerek gözlerimi kısınca tatlı bir gülümsemeyle hemen koluma girdi. 

"Çok kötü bir oyuncusun ama kanmış gibi davranacağım."

"Sus ve aferin."

Daha geniş gülümseyip kafasını dikkatli bir şekilde bizi izleyen Minho hyunga çevirmişti. Gülümsemesi durgunlaşsa da hala yüzünde izlerini taşıyarak "Merhaba," deyince Minho hyung aynı şekilde gülümsemişti. "Merhaba Byungchan, çok teşekkür ederim. Sen olmasaydın Jisung'u götüremezdim. Bir ara sana olan borcumu ödeyeyim, olur mu?"

"Bana borçlu değilsiniz, Jisung mutlu olduğu sürece başka bir şey benim için önemli değil ama illaki borçluyum diyorsanız bir ara güzel bir balık ısmarlaya bilirsiniz."

Byungchan ve onun balık aşkı.

"Tabii ki de. Ne zaman boş vaktin olursa lütfen beni ara. Ben de balığı çok severim ve çok iyi bir yer biliyorum."

"Harika, mutlaka arayacağım."

"Lütfen."

Gözlerimi devirip Byungchan'ın kolunu çekiştirerek "Balığınızı sonra yersiniz, annem her an uyana bilir. Gidelim hadi." diyerek Minho hyunga el sallayıp eve doğru yürümeye başladım. Byungchan kolumdaki kolunu çekip omzuma atarak beni kendine yaslamıştı. "Gözlerin her an kapanmak üzere Jisung. Lütfen eve girene kadar tek parça halinde kal. Düşüp bir yerini kırarak beni zor durumda bırakma."

Alaycı sesi beni de gülümsetince derin bir iç çekmiştim. Onun bana hissettirdiği arkadaşlık duygusu hem o kadar tanıdık hem de bir o kadar yabancıydı ki çoğu zaman kendim bile nasıl davranacağımı bilmiyordum. Ona bir arkadaş olarak değer vermiştim ama çoğu zaman kalbimin ondan çok uzaklarda olduğunu biliyordum.

"Teşekkür ederim."

Evin kapısını açıp içeri girmeden önce kısık bir şekilde söylediğim teşekkürün yeterli olmadığını biliyordum ama onun beni tanıyor olduğunu da biliyordum. Bir başkası bunun çok yetersiz bir teşekkür olduğunu söylerdi ama o saçlarımı karıştırarak "İyi olduğun sürece sana her zaman yardım etmeye hazırım Jisung." demişti benim gibi kısık bir sesle.

Bazı arkadaşlıklar ölümsüzdü, bazılarıysa en başından beri yarımdı. Byungchan ve benim arkadaşlığım bu dünya için çok farklıydı. Herkesin bildiği bir arkadaşlık değil, herkesin garipsediği, bizim içinse en anlaşılabilecek bir arkadaşlıktı.


Seviliyorsunuz 💙

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 325 14
Kuzey Kore'ye hediye olarak satılan 8 genç ve onların yaşadıkları acılar...
910 135 10
"Önceden yaşamanın sadece nefes almak olduğunu düşünürdüm Jisung. Ancak sen hayatıma girdiğinde aklımdan geçenler tamamen değişmişti." Hyunjin & Jisu...
11.8M 579K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
272K 10.6K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi