Violet Black

By liarblackcat

93.9K 7.7K 10.3K

Sirius Black ve Marlene Mckinnon'ın çocukları olsaydı? Babası Azkaban'dan kaçtığı sırada Hogwarts'a başlayan... More

𝘣𝘦𝘧𝘰𝘳𝘦 𝘦𝘷𝘦𝘳𝘺𝘵𝘩𝘪𝘯𝘨 𝘴𝘵𝘢𝘳𝘵𝘴'
1.Bölüm | V
2.Bölüm | V
3.Bölüm | V
4.Bölüm | V
5.Bölüm | V
6.Bölüm | V
7.Bölüm | V
8.Bölüm | V
9.Bölüm | V
10.Bölüm | V
11.Bölüm | V
12.Bölüm | V
13.Bölüm | V
14.Bölüm | V
15.Bölüm | VI
16.Bölüm | VI
17.Bölüm | VI
18.Bölüm | VI
19.Bölüm | VI
20.Bölüm | VI
21.Bölüm | VI
22.Bölüm | VI
23.Bölüm | VI
25.Bölüm | VI
26.Bölüm | VI
27.Bölüm | VI
28.Bölüm | VI
29.Bölüm | VI
30.Bölüm | VI
31.Bölüm | VI
32.Bölüm | VI
33.Bölüm | VII
34.Bölüm | VII
35.Bölüm | VII
36.Bölüm | VII
37.Bölüm | VII
38.Bölüm | VII
39.Bölüm | VII
40.Bölüm | VII
41.Bölüm | VII
42.Bölüm | VII
43.Bölüm | VII
44.Bölüm | VII
45.Bölüm | VII
46.Bölüm | VII
47.Bölüm | VII
48.Bölüm | VII
49.Bölüm | VII
50.Bölüm | VII
51.Bölüm*
52.Bölüm*
53.Bölüm*
54.Bölüm*
55.Bölüm*
56.Bölüm*
57.Bölüm*
58.Bölüm*
59.Bölüm*
60.Bölüm*
61.Bölüm*
62.Bölüm*
63.Bölüm*
64.Bölüm*
65.Bölüm*
66.Bölüm*
67.Bölüm*
68.Bölüm*
69.Bölüm*
70.Bölüm*
71.Bölüm*
72.Bölüm*
'𝘵𝘪𝘭𝘭 𝘵𝘩𝘦 𝘣𝘦𝘵𝘵𝘦𝘳 𝘦𝘯𝘥

24.Bölüm | VI

1.3K 115 288
By liarblackcat

Billie Eilish

Happier Than Ever

*

"Korkunçtu." dedi Fred Weasley. "O yumurtayı açtı ve kulaklarım sağır oldu." diye devam etti. Önceki gün ilk görev bitmiş, bütün şampiyonlar altın yumurtalarına ulaşmışlardı. Sorun bu değil, yumurtayı açtıklarında ortaya çıkan tiz, rahatsız edici sesti.

"Gelmediğin için üzülmeyi bırak kızım. Öldük diyorum sana öldük." George Weasley ikizine arka çıktı. "Bok gibi bir sesti." Violet sahte bir şekilde öksürdü. "Alt tarafı bok dedim ya, bok. Sen sı-"

"Bu muhabbetin tadı kaçtı. Tamam iyi ki gelmemişim." dedi bastıra bastıra.

"Baksana hala trip atıyor. Şu an seni duyarken bile zorluk çekiyoruz biz." dedi Fred. Baykuşlar hava da uçuşmaya başladığında bakındılar. Violet kendisine doğru gelen iki baykuşla kaşlarını kaldırdı. Biri Gelecek Postası'nı getirmişti, bir diğeri ise... Kırmızı bir zarftı ve bunun ne olduğunu çok iyi biliyordu. Bir çığırtkan.

"Baş sayfadasınız." George, gazeteyi işaret ettiğinde eline aldı. Cedric ile ikisinin bir fotoğrafı kalp şeklinde karşısında duruyordu. Hufflepuff masasına baktığında onun da elinde gazeteye baktığını gördü. Cedric hızla masasından kalkıp Gryffindor masasına geldi. "Babam mektupta göndermiş. Henüz açmadım."

"Mektup mu?" Kırmızı zarfı kaldırıp gösterdi. "BEN ÇIĞIRTKAN ALDIM."

"Sen önce gazeteyi oku bence." Fred ve George okudukları gazeteyi onun önüne attılar.

Asi olduğunu savunan ama çağının altın kızı olan Bayan Black ünlü şampiyonlarımızdan biriyle mi beraber? Daha babası aklanalı birkaç ay olan genç kız kurbanı olarak güzel saçlı, sevimli çocuk Bay Diggory mi seçti? Aralarındaki aşk öyle böyle değil gibi gözüküyor, bu hem altın prensesimizin hem de şampiyonumuzun hayranlarını üzüyor olmalı. Hogwarts'ın altın çifti hakkındaki gelişmeleri zamanla sizinle paylaşacağız, takipte kalın.

"Ne saçma bir şey bu böyle?" dedi Violet. Gazeteyi masaya bıraktı. "Ben kurban falan bellemiyorum. Altın prenses de ne?"

"Bence fotoğrafta güzel çıkmışız." Violet sertçe Cedric'e döndüğünde ellerini suçsuzum der gibi kaldırdı. Sonra kırmızı zarfa baktı. "Açmasam ne olur?"

İleride oturan Ron ağzındaki büyük lokmayı yutup cevap verdi. "İki sene önce annemden bir tane almıştım. Korkunçtu. Onu açmayacağını anladığı an kendi kendine açılıyor." Ofladı. "Böyle değil, bizden öğrenmeleri gerekiyordu." dedi Cedric'e karşı. "Biliyorum. Ben de kötü hissediyorum." Kırmızı zarfı açtı. Zarf kendiliğinde havaya kalkıp çirkin bir ağıza benzediğinde yutkundu.

"MİLAN! BİR ERKEK ARKADAŞIN OLDUĞUNU BABANA NASIL SÖYLEMEZSİN! AZ MEKTUP YAZMAN YETMİYORMUŞ GİBİ KIZIMIN ERKEK ARKADAŞI OLDUĞUNU KIYTIRIK BİR GAZETEDEN Mİ ÖĞRENİYORUM?! BU MU ÇIKTI BAŞIMIZA?! SIR MI SAKLIYORSUN SEN?! O GENÇ ADAMA SÖYLE ONUNLA TANIŞACAĞIM! AYRICA TURNUVADAN ÇOK BENDEN KORKMASI GEREKTİĞİNİ EKLEMEYİ UNUTMA!" Çığırtkan masa da oturan Harry'e döndü. "HANİ BANA HER ŞEYİ ANLATAN AJANIM OLACAKTIN, HAİN JAMES! KINIYORUM SENİ! Aylak sen ne diyecektin?" Çığırtkan da Sirius'un sesi aniden yumuşadı. Sonra kayboldu. Remus'un sakin sakin konuşması duyuldu. "Görevi başarıyla tamamlamışsın Harry! Seninle gurur duyuyoruz. Ve Violet, gerçekten durdurmaya çalıştım ama durmadı. İlişkiniz de mutluluklar!"

"ONLARA ÖYLE SÖYLEME!" En son Sirius'un konuşmasından sonra zarf kendiliğinde yırtıldı ve parçalara ayrıldı. Titreyerek kendini Cedric'e yasladı. "Biz bittik..." Transa girmiş gibiydi.

"Noel de size gelmekten vazgeçmek üzereydim. Ama sadece üzere." Fred ve George gülüp duruyorlardı. "Şimdi gelmek daha eğlenceli, bir şov olacak."

Violet, Harry'e baktı. "Hain, bak gör senden öcümü nasıl alıyorum."

"Bekliyorum minik yılan." Harry de gülüyordu. "Sus." Violet'e tısladı. Sonra karşılaştığı şey onun çatalı olmuştu. "Vahşisin sen! Manyak atmasana."

Hermione çatalı geri verirken, "Kavgayı kesin de Cedric'in mektubunu açın. Onun babası daha normal bir tepki vermiştir."

Cedric zarfı açtığında önce Violet ile beraber ikisi okudular.

Sevgili oğlum Cedric,

Öncelikle birinci görevi başarıyla tamamladığın için seni tebrik ederim, seninle gurur duyuyorum. Fakat beni memnun etmeyen bir şey var.

Gazetenin ilk sayfasında oğlumu görmek her ne kadar onur verici olsa da bu biraz rahatsız ediciydi. Bana Black'in kızıyla bir ilişkin olduğunu söylememiştin, birbirimizden bir şeyler sakladığımızı bilmiyordum. Söylememe sebeplerin olabilir anlayışla karşılarım.

Noel de onlarla beraber bir yemek yiyeceğiz Sirius'tan bir mektup aldım. Onu ve ailesini tanımayı annenle beraber çok isteriz.

Seni sevdiğimi sakın unutma ve çalışmalarına devam et, başaracağını biliyorum.

Baban

"Ben bu mektuptan sonra babamın beni sevmediği kanısına vardım." dedi Violet. "Adam ne güzel açıklamış baksanıza." Mektubu okuyabilmeleri için diğerlerine uzattı. Cedric güldü ve başının üzerini öptü.

Masanın üstüne üç baykuşun aynı anda taşıdığı bir paket düştüğü zaman Violet gözlerini kapattı. "Baykuş bile görmek istemiyorum bakın şuna kiminmiş."

"Benim adım yazıyor." dedi Ron pakedi alıp açarken. Fazla heyecanlanmıştı. Her zaman böyle büyük paketler almıyordu.

Açtığında kaşlarını çatarak içindekini çıkardı. Bir elbiseye benziyordu. Onu tutarak Ginny'nin yanına gitti. "Sanırım annem yine isimleri karıştırdı. Bunu sana yollamış."

"Ben onu hayatta giymem. İğrenç." dedi Ginny yüzünü buruşturarak. Hermione ve Harry güldü. Harry paketin içine baktı. "Gözlerinle uyumlu. Bonesi de var mıymış?" Çıkan beyaz dantel bone ile daha çok güldüler. "Aha, işte bonesi."

"Bırak onu Harry. Violet, annem bunu sana göndermiş olabilir mi?" Violet resmi cübbeyi gördüğü an kusma taklidi yaptı. "Moda faciası. Böyle hediye olmaz, Molly beni seviyor." Çürük vişne rengindeki resmi cüppeyi üstüne tuttu. Hepsi gülmeye başlamışlardı. Hermione kahkahalarının arasında gözündeki yaşları silerken, "O ikisi içinde değil, Ron. Senin için. Resmi cüppe."

"Resmi cüppe mi? İyi de ne için?"

"Yule Balosu, elbiseli havuç." Violet tanıdığı sesi duyduğu anda kahvesini bıraktı. Eğer bırakmasa yere düşürebilirdi. Arkasını döndü. Bunca zaman saklanmayı başarmıştı. Şimdi ise her şey tekrar başlıyordu. "Merhaba kelebeğim. Beni özledin mi?" dedi Axel onun gözlerinin içine bakarak.

"Özlemden dilini mi yuttun? Uzun zaman oldu gerçekten değil mi?" Karşısında yaklaşık bir yıldır görmediği hayatını mahveden insan konuşmaya devam ederken gözlerini kapattı. Belli ki bir kabus görüyordu. Bu çığırtkanı da açıklardı. "Bir yılda nazikliğini kaybetmiş olamazsın Black. Beni arkadaşlarınla tanıştırmayacak mısın?" Az önceki neşesinden eser kalmamıştı. Gözlerini açtığında diğer tarafında oturduğunu gördü. İstemeden daha çok Cedric'e sokuldu. Cedric'te onu daha sıkı tuttu.

"Sortez d'ici Axel." (Git buradan Axel)

"Reste calme, Violet. Je voulais juste rencontrer." (Sakin ol, Violet. Sadece tanışmak istedim.)

"Hayır, kimseyle tanışamazsın. Git!" Sesi titriyordu. Boğazı kurumuş, gözleri karıncalanmaya başlamıştı. "Arkadaş canlılığından eser kalmamış kele-" Elini onun saçlarına uzattığı zaman Cedric çocuğun elini itti. "Ona dokunmayı aklından geçirme bile." Axel sırıttı. "Ah, altın çiftimizin prensi de buradaymış. Herkesin dediğinin aksine hiçte sevimli değilmişsin."

"Sadece sana karşı." Axel güldü. "Herneyse, ben aslında sana benimle baloya gelir misin diye soracaktım, Black."

"Ölmeyi tercih ederim." Axel dudaklarını büktü. "Ah... Kırdın beni. Belki öpsen geçebilir."

"Asla." Ayağa kalktı. Buradan gitmek istiyordu. "Eskiden böyle demezdin."

"Axel," Fleur'un sesini duymasıyla adımlarını durdurdu. "Beni bekleyeceğini söylemiştin."

"Pardon, kuzen. Kelebeğimi görünce dayanamıyorum." Violet arkasını dönüp masaya baktı. Fleur reverans yapıp Cedric'e elini uzattı, ikizlere selam verdi. "Messieurs." (Beyler.) Tekrar Cedric'e baktı. "Turnuvanın dışında resmi olarak tanışmadık. Ben-"

"Kim olduğunu biliyorum ve o eli bir daha sıkmayacağım." dedi Cedric. Ayağa kalkıp Violet'in yanına gelip elimi tuttu. "Bizi rahatsız etme hakkını size kim verdi acaba?" Hala ahlak seviyesini koruyordu. Aslında şu an küfretse Violet bile kızmazdı.

Fleur, Axel'in kulağına eğildi. Yine de konuştuğunda en uzakta oturan öğrenci bile zorlasa duyabilirdi. "Yakışıklı olduğu kadar vahşiymişte, benimdir."

"Mor saçlı da naz yapmayı bırakırsa tekrar benimdir." Fleur ikisine doğru yaklaştı. Eli Cedric'in cübbesine gittiği zaman o geriledi. Oysaki şu an yaptığı şeyi Violet bile hissediyordu. Veela sihrini kullanıyordu ama bir şekilde bu Cedric üzerinde işe yaramıyordu. "Merak ediyordum da acaba Yule Balosu'na benimle gelir miydin?"

"Hayır, benim-"

"BEN GELİRİM!" Ron'un oturduğu yerden hızla kalkarak bağırması ile saniyeler içerisinde yere düşmesi bir oldu. Etkisine girmişti. Cedric cümlesine tekrar başladı. "Hayır benim zaten bir sevgilim, eşim var."

Fleur dudaklarını büktü. "Yazık oldu. Fakat onun başka eşi varmış gibi." Violet elinde Axel'in elini hissettiği zaman elini çekti ve onun eline vurdu. Cedric'le ellerini ayırırken çoktan avluya açılan kapıya yönelmişti. Bu artık çok fazla olmuştu. Nefes alamayacağını hissediyor, duvarlar üstüne üstüne geliyordu.

Büyük bir duvarın ardına saklandı. Kimsenin görmeyeceğine emin olduğunda cübbesini çıkarıp animagus formuna dönüşüp ormanın içine doğru koşmaya başladı. Biraz rüzgar, yalnız geçireceği, düşünmeyeceği zaman ona iyi gelecekti.

-----

"Asanı doğru düzgün tutmuyorsun." Draco ofladı. "Hayır, tutuyorum."

"Hayır, tutmuyorsun." Harry gelip asasını düzeltti. "Son dersimizden bu yana daha mutlu olduğun anılar düşündün mü?" Draco kafasını salladığında, "Peki, sence yeterli olacaklar mı?" Cevap vermedi. "Eğer yeterli olmayacaklarsa vaktimizi boşa harcıyoruz, Malfoy."

"Hayır, hayır." Telaşla onu durdurmaya çalıştı. "Yeterli olacaklar eminim."

"Pekala. Büyüyü ezberledin zaten artık." Kollarını göğüslerinde buluşturmadan önce eliyle devam etmesi gerektiğini işaret etti. "Meydan senin."

"Neden o oda da değiliz? Dışarıda bizi görebilirler."

"Buraya kimseler gelmez. Ormandayız resmen. Ayrıca sakin ve güzel, doğa ile haşır neşir ol az." Draco etrafa bakındı. Konuyu değiştirecek bir şeyler aradığı çok belliydi. "Sabah kahvaltıdaki olay neydi?" dedi aklına gelenle.

Harry omuz silkti. "Tam olarak bilmiyorum sanırım o ikisi, Vi'ye zamanında kötü davranmış. Çok kötü oldu." Draco güldü. "Kız bir Veela. Weasel nasıl da etkisine girdi ama." Harry de güldü. Gerçekten de komik bir andı. "Onunla barıştınız bu arada. Sana inanmaya mı başladı?" Kafasını salladı. "Benim tek başıma katılmamın mantık dışı olduğunu söyledi."

"Biraz geç anlamış-"

"Ama ben konuyu değiştirmeye çalıştırdığını erken anladım. Hadi artık, yapsana." Draco tekrar sustu. Harry gözlerini devirdi. "Bir anı düşünmek zorunda değilsin."

"Ne?" Draco kaşlarını çatarak ona baktı. Harry omuz silkip cümlesini tekrarladı, "Tam olarak bir anı düşünmek zorunda değilsin. Seni iliklerine kadar mutlu edecek bir hayal kurabilirsen tabii."

"Bunu da deneyebilirim." Gözlerini kapattı. Tam olarak neyin hayalini kuracağını biliyordu. "Expecto Patronum!" Asasının ucundan çıkan mavi-gümüş minik ışıltılarla Harry gülümsedi. Tam olarak başaramamıştı ama bir hiçte değildi. "Başarmak üzeresin, Malfoy. Bak istersen." Draco gözlerini açtığında gördüğü minik pırıltılarla gülümsedi. Bunun işe yarayacağından kendisi de emindi. Harry'e baktı. O da mutlu gözüküyordu. Asasını tekrar doğrulturken ne Harry, Draco'nun onun hakkında hayal kurduğundan haberdardı ne de ikisi ağaçların arasından onları izleyen tilkiden.

-----

"Violet!" Duyduğu seslerle etrafına bakındı. Bir ağacın altında kıvrılmış yatarken kalktı. Arkadaşları onu arıyordu. Dönüşmeden sesleri takip ederek yanlarına doğru gitmeye başladı. Kıyafetleri yoktu. Cübbesini bulduklarını ummaktan başka çaresi yoktu.

Üçünü gördüğü zaman onu takmadılar. İçinden güldü. Hiçbiri onun bir animagus olduğunu bilmiyordu ki. Cedric elinde gördüğü Slytherin cübbesi ile ona doğru atıldı. "Hey, hey, hey! Sevimli dostum o senin değil." Cübbeyi ağzıyla alıp yere doğru çekti ve altına girdi. "Üşüyor olabilirsin ama onu bırak." dedi George.

"Aslında benim." dedi Violet altından. Kahkahalarla gülmemek için kendini tutuyordu. Tabii, bu kendini tutuş çocukların tepkilerini görene kadardı. "Lan sen nereden çıktın?!" diye bağırdı Fred. George içinden lanet okur gibi gözükürken Cedric asasını kuşanmıştı. "Bize bir animagus olduğunu nasıl söylemezsin?!" George içinden ettiği lanetleri dıştan da edecek gibi gözüküyordu.

"Sormadınız? Ron size anlatmadı mı?" Cübbesini tamamen giymiş karşılarına dikilmişti. "O battıbacak biliyor ve biz bilmiyor muyuz?" İkisi aynı anda bağırdı. Violet gülerken Cedric ona sarıldı. "Seni çok merak ettim, beni endişelendirdin." Violet gülümseyip sarılışına karşılık verdi. "Özür dilerim, yalnız kalıp nefes almam gerektiğini hissettim." Beraber okula doğru yürümeye başladıklarında Fred ve George, Violet'in etrafında pervana gibi dönüyorlardı. "Tekrar dönüşsene." dedi Fred.

"Oyuncak mı bu, Fred? 'Tekrar dönüşsene.' de ne?"

"Hadi ama," dedi George. "Her gün bir animagus görmüyoruz."

"Aslında beni her gün görüyorsunuz." Gözlerini devirdiklerinde güldü. Zindanlara inene kadar başka bir şey hakkında konuşmadılar. Üçününde kafasında soru işaretlerinin olduğunun farkındaydı. Artık anlatması gerekiyordu. "Üzerimi değiştirip geliyorum. Beni burada bekleyebilir misiniz? Her şeyi açıklayacağım." Onu onayladıklarında içeri girdi. Ortak salonu geçip kızların yatakhanesine girdi.

Yatakhaneden çıkıp kapının önüne geldiği zaman yerde oturan üç kişi beklemiyordu. "Kalksanıza, üşüteceksiniz."

"Dedi sadece bir cübbeyle ormandan okula kadar yürüyen kız." Violet dil çıkartıp yanlarına oturdu. Yere oturduğunda hissettiği ısıtma tılsımı ile gülümsedi. Anlatacağı şeyler aklına birer birer dolduğu zaman ise yüzü düşmüştü. "Biraz uzun sürebilir. Sonuçta dört yıl-" Sözlerini Cedric'in elini tutması kesti. Onun yanında olduğunu hissedince daha da bir içi ısınmıştı. "Zamanımız var."

-----

4 Eylül 1989

"Okunuzu karşıdaki duvara atmalısınız. Asanızı doğru bir şekilde sallamanız yeterli. Duvardan çıkan dumanın rengi ile binalarınıza yerleştirileceksiniz. Yeşil ise Bellefeuille, lacivert ise Ombrelune, mor ise Papillonlisse. Bina başkanlarının kurdele renklerini takip ederek o tarafa geçip beklemeyi unutmayın." Konuşan kadının uzattığı kazanın içinden bir ok aldı. Karşısındaki duvara bakıp derin bir nefes aldı. Asasını oka doğru tutup onu havaya kaldırdı. İçinden geriye doğru sayıp oku duvara fırlattığında dikkatle duvarı izledi. Duvardan çıkan mor duman ile gülümsedi. Papillonlisse...

Mor kurdeleye sahip bina başkanına doğru ilerledi. Bina başkanı gülümseyip ona binasının armasının olduğu bir rozeti taktı. "Umarım her şey senin için güzel geçer." dedi kız. "Huzurlu bir binayızdır. Tabii, sataşmadıkları sürece. Buraya geldiğin için gerçekten sanatçı bir ruhun olmalı."

Diğer herkesin binalarına yerleşmesini beklerken oturdu. Yan tarafında Ombrelune binasına yeni girmiş bir kız ona gözlerini kısmış bakıyordu. Bina farkını önemsemedi, tanışmak için elini uzattı. Kız elini sıkmadan önce, "Saçların çok tuhaf." dedi. Sarı tutamlara bakıp güldü. "Herkes öyle der."

"Bence hoş." Diğer kızın tarafından gelen sesle ikisi de oraya döndü. Sarı saçlı, mavi gözlü bir çocuk vardı. Tıpkı diğer kıza benziyordu. Violet akraba olabileceklerini düşündü. "Kuzen, yeni arkadaşınla beni tanıştırmayacak mısın?" dedi çocuk. Violet doğru tahmin etmişti.

Çocuk elini uzattı. "Benim adım Axel, Axel De'Fauvel. Farklı binalardan olsakta bence arkadaş olabiliriz." Violet gülümseyerek elini sıktı. "Ben de Violet."

"Soyadın ne?" dedi bu sefer kız. Hala saçlarına bakıyordu. Violet düşündü. Yetimhanede görevlilerden soyadını öğrenmişti ama onu bu seneki doğum gününde oradan alan yüzünde yaralar olan adam insanlara söylemesinin uygun olmayacağını söylemişti. Yine de arkadaşlarına söyleyebilirdi değil mi? Yoksa bir şeylerden şüphelenebilirlerdi. "Black, Violet Milan Black."

"Black Hanesi'nden misin?" Çocuğun gözleri şokla açılmıştı. Violet dudak büktü. "Neyden bahsettiğini bilmiyorum. Sadece buralı olmadığımı biliyorum. Beni yetimhaneden alan adam biraz anlattı bu iki hafta içerisinde."

"Yetimhane mi?" İkisi aynı anda sormuştu. Sordukları her soruda şaşırma miktarları biraz daha artıyordu. Violet sadece kafasını sallayarak onayladı. Çocuk en sonunda sırıttı ve kuzeninin kulağına eğildi. Bir şeyler söyledikten sonra kız elini uzattı. "Benim adım da Fleur, Fleur Delacour. Seninle iyi arkadaş olacağımıza eminim, Violet."

23 Mayıs 1990

"İlk senemizin bitmesine çok az kaldı. İnanamıyorum." dedi Violet neşeyle, dondurmasını yerken. İki en yakın arkadaşı Yemek Salonu'nda her zaman oturduğu masada onunla oturmuşlardı. "Yazın neler yapmayı düşünüyorsun Violet?" diye sordu Axel. Elini uzatıp parmaklarını değdirdiği zaman Violet'in yanakları kızardı. İki arkadaşını da çok ama çok severdi ama Axel'e karşı hissettiği şeyler birazcık farklıydı. Ona neredeyse tapıyordu.

"Bilmem. Beni yetimhaneden alan adam ile daha çok tanışabilirim. Sadece adını biliyorum, Remus." Masanın yanından normalde Fleur ve Axel'in oturduğu masadan birisi geçtiğinde onlar selam verdi. İkisi sadece hafta da bir kez gelip Violet ile otururdu, oturdukları masaya ise popüler çocukların masası denirdi. Fleur, o masaya oturanların Fransa'nın seçkin ailelerinden ve oraya oturursa Violet'in dışlanacağını söylemişlerdi. Arkadaşları onu düşünüyordu(!) Asla onu üzecek bir şey yapmazlardı.

"O adam sana bir şeyler anlatırsa mektup yazmayı unutma. İletişimi kesmeyelim." dedi Fleur. Hevesle kafasını salladı. Mektup atmazsa nasıl bir arkadaş olurdu ki?

"Aynı zamanda saçını boyamayı asla unutma mavi kelebeğim, tamam mı?" Axel konuştuğunda utangaçça başını salladı. Saçlarının önündeki iki tutamı her zaman Ombrelune mavisine boyardı. Kendi ürettiği pigment denilen boyalar ile. "Buluşursak ve göremezsem üzülürüm bak."

"Elbette Axel." Violet için önemli olan tek şey Axel'i memnun, mutlu etmekti. Axel ona okul sınırları içerisinde (onların söylediklerine göre) iyi davranan, arkasından konuşmayan tek erkekti. Ondan hoşlandığını bildiğini ve zaten bunun kaçınılmaz olduğunu söylemişti Violet'e. Görünüşünde bir iki değişiklik yaparsa ona bir şans verebileceğini söylediği günden beri de Violet saçlarını boyar, kendine bakım yapardı. Sevdiği çocuğu üzmek ister miydi Violet?

"Yemek saati bitti! Herkes derslere!" Oflayarak masadan kalktı. En sevdiği dersti ama arkadaşlarıyla ayrılmak zorundaydı. (Beauxbatons'ta her bina sadece sınıflara ayrılır diğer binalar ile ortak ders işlenmezdi.)

Yanağında hissettiği ıslaklıkla gözleri irileşti. Axel, onun yanağını öpmüştü. Bu bir ilkti! "Au revoir mon papillon bleu..." (Görüşürüz benim mavi kelebeğim.)

10 Eylül 1990

"Noel de görüşürüz, Aylak!" diye bağırdı at arabasına binerken. Okuluna gidip arkadaşlarını göreceği için aşırı heyecanlıydı bu yüzden biraz acele ediyordu. Ona buluşma sözü vermelerine rağmen mektuplarına cevap vermeyip sadece doğum gününde ortak, tek bir mektup yollamışlardı. Biraz kırılmıştı ama olsun arkadaşlar arasında olurdu böyle.

Hem onlara anlatacakları bir sürü hikayesi vardı. Remus'tan çok şey öğrenmişti. O asil Black ailesinden olduğunu mesela... Onlar ile o masaya oturabilecekti! Black ailesi Fransa'da da seçkin bir aileydi sonuçta. "Görüşürüz Violet! Mektuplar yazmayı unutma!"

"Sen de!"

Uzun bir yolculuğun ardından at arabası okula yaklaşmıştı. (Herkesi evinden alan özel at arabaları vardı.) Alçalmaya başladığında formasını giydi, rozetini ve en son şapkasını taktı.

İndikten sonra etrafta ikisini aradı. Kalabalık arkadaş grupları ile olduklarını görünce el salladı ve yürümeye başladı. Bu güzel haberi arkadaşlarının da duymasını istemesine rağmen o, oraya gidene kadar çoktan dağılmışlardı. Yine de yanlarına varınca neşeyle gülümsedi. "Merhaba çocuklar! Neler öğrendiğime inanamayacaksınız! Black Hanesi'ndenmişim!" Sevinçle söylediği şeye Fleur gözlerini devirdi. "Zaten biliyorduk Violet. Black soyadına sahip ama bir büyücü olmaman imkansıza yakın. Onlardan olmaktan başka seçeneğin yoktu."

"Ee, o zaman ne-"

"Çünkü seninle arkadaş olmak istemiyorduk ama başka çaremiz yoktu." Axel'in konuşmasıyla geriledi. Gözleri dolmuştu. Ne umutlarla gelmişti yanlarına oysaki... "Fark etmeden bir şey mi ya-"

"Sen bir katilin kızısın ve hep öyle kalacaksın." Fleur, Violet'in hıçkırığını duymamış gibi yaptı ve giden kuzeninin arkasından baktı. "Çok safsın. Seni kurbanı olarak belledi ve sen de buna kandın. Şimdi de ağlıyorsun, yazık." Çenesinden tutarak kafasını kaldırdı. "Çok azıcık, bak çok azıcık aklın varsa Axel'in mavi kelebeği olmaktan vazgeçersin. Yoksa yine ağlayan taraf sen olacaksın." Ve Fleur da gitti. Violet gelip bir öğretmen onu alana kadar yere çöktü ve ağladı. Yeni senesinde beklediği şeyler kesinlikle bunlar değildi.

8 Nisan 1991

Dans sınıfına doğru ilerlerken elindeki pointler ve üzerindeki mor tütüyle kendisini çok mutlu hissediyordu. Bayan Reinhardt bugün bale yapacaklarını söylediğinden beri gözüne uyku girmiyordu mutluluktan. Dans derslerinde bale yapmak kesinlikle en çok sevdiği şeydi. Kapıyı açıp içeri girdi ve her zaman takıldığı köşesine çekildi. Violet için yılın başından beri işler böyle gidiyordu ama onun için yalnız olmak sıkıntı değildi. Aslında böyle daha güzeldi.

"Bonjour, Mademoiselle Reinhardt." (Merhaba, Bayan Reinhardt.)

"Bonjour à vous aussi, Violet." (Sana da merhaba, Violet.)

Yere oturup pointlerini giymeye başladı. Bu sırada sınıf dolmuş ve Bayan Reinhardt konuşmaya başladı. "Biliyorsunuz, yıl sonu yapacağımız bir gösteri var artık ilk senenizde değilsiniz. Bu yüzden bugün diğer binalardan da öğrenciler gelecek ve ben sizi eşleştireceğim." Cümlesinin bitmesi üzerine kapı açıldı ve sırasıyla içeri Bellefeuille ve Ombrelune öğrencileri girdi. "Saydığım kişiler yan yana gelmeye başlasın."

Violet pointlerini giymeyi bıraktı. Beklediği gibi güzel bir ders olmayacaktı. O yüzden şimdilik giymeye gerek yoktu. Derin bir nefes aldı. Bir profesör varken bir şey olmamasını umuyordu.

"En iyi öğrencilerimi eşleyerek ile başlamak istiyorum. Axel De'Fauvel ve Violet Milan Black." Adını duyduğu kişi ile yutkundu. Bugünü hiç kötü hayal etmemişken ne olmuştu birden böyle...

Ağır adımlarla ikisi bir köşeye geçerken Bayan Reinhardt isimleri okumaya devam ediyordu. Fleur da Bellefeuille'den bir çocukla eşleşmişti.

"Selam Black."

"Ne olur derste bir şey yapmayın, yalvarırım." Axel'in yüzünde gıcık bir sırıtış belirdi. "Bilemiyorum. Yalvarman hoşuma gidiyor, kelebeğim." Dudaklarını büzerek öndeki iki tutam saçına dokundu. "Artık onları maviye boyamıyorsun, fark ettim. Kırılıyorum. Benim mavi kelebeğim olmak istediğini sanıyordum."

Sarı saç tutamlarını kulağını arkasına koyarken elini ittirdi. Bunlar Axel'i durdurmadı, konuşmaya devam etti. "Sarı sana yakışmıyor... Dediklerimi yaparken ne kadar da güzeldin oysa."

"Bana bir daha dokunmaya cüret etme." dedi Violet. Sesini son derece kararlı tutmaya çalışarak.

"Hadi ama kelebeğim hoşuna gittiğini biliyorum."

"Artık gitmiyor Axel." Yalan söylediğini kendisi de biliyordu ama yüzünü sabit tuttu. Bu birkaç ayda Axel'e karşı hala olan hislerine rağmen ona dünyadaki en iğrenç şeymiş gibi bakma da usta olmuştu. Belki de zaten öyle olduğu için zorlanmıyordu. Bayan Reinhardt eşleşmeleri bitirmiş olacak ki konuşmaya başladı, "Beyler, hanımefendilerin belini tutun."

Axel kendisinin belini tuttuğunda orasının yandığını açık ve net bir şekilde hissedebiliyordu. Gardını korumak zorlaşmaya başlamıştı. Dans dersinin ilk defa çabuk bitmesini istiyordu. "Etkilendiğini inkar etsen bile, çok belli ediyorsun Black." Axel'in kulağının dibinden gelen sesiyle yutkundu. Bu kadar yakınlık fazlaydı.

Kendini zorlamaktan gözleri dolmaya, karıncalaşmaya başlamıştı. Hassas olduğu için içinden kendisine söverken elini itti ve sınıfın diğer köşesindeki pointlerini aldı. Kimsenin arkasından seslenmelerini takmadan sınıftan çıkarken Bayan Reinhardt'tan sonra özür dileyebileceğini umdu. Onu severdi ve sonra açıklayabilirdi. Şimdi ise dans sınıfından bile çok sevdiği tek yerde olmalıydı. İksir Sınıfı.

---

"İzin verdiğiniz için teşekkürler Profesör Careme."

"En iyi öğrencim için her şeyi yaparım. İstediğin kadar burada durabilirsin." Profesör sınıfından çıkarken iksirine geri döndü. Aylardır saçına renk pigmenti yapmadığı için Profesör Careme ilk başta şaşırsa da ona izin vermiş, yalnız kalması için zaman tanımıştı. Yine de eskisinden bir farkı vardı, mor renk hazırlıyordu.

Profesör, her yeri camdan olan özel dolaptan kullanmasına izin vermiş ve ona birkaç tüyo da bulunmuştu. Böylece Violet, hem adını hem de binasını kolayca yansıtabileceği bir renk oluşturmuştu. Axel'in aptal mavisini değil, kendisini yansıtmak istiyordu.

Pigmentin hazırlandığını görünce gülümsedi. Bir fırça yardımıyla saçına uygulamaya başladı. Zaten o sürdükçe boya daha çok yapışıyordu. Formülü daha iyi ve kaliteli gözüküyordu. Boyama işlemi bitince kazanı temizleyip İksir sınıfından yemek vakti için çıktı.

En köşedeki masaya gidip oturdu ve kimseye bulaşmadan yemeğini yemeye başladı. Tabii, bu kafasından aşağı sopsoğuk bir bardak su dökülene kadardı. Ayağa kalkıp arkasına baktı. Kimi beklemişti ki? Axel yapmayacaktı da kim yapacaktı? Onun arkasındaki masada da arkadaşlarıyla beraber Fleur oturuyordu. Hiçbir şey yapmıyor sadece aralarında fısıldaşıyorlardı. "Mor yakışmamış, kelebeğim."

"Sanki fikrin çok umurumda." Asasıyla üstüne kurutma büyüsü uyguladı. Tamamen kuruduğuna emin olduğu zaman kafasını kaldırıp baktı. Sinir bozucu gıcık sırıtışı yüzünden gitmiş kaşlarını kaldırarak bakıyordu. Fleur da aynı şekilde şaşkın gözüküyordu. Sözlerine, "Artık senin 'kelebeğin' olmak isteyen yok. Bir daha da asla olmak istemeyeceğim. Gerçi dur olmuş muydum?"

"Sadece özgüven patlaması-"

"Hayır, bunlar özgüven patlaması falan değil. Artık yeter! Bıktım! Ben de insanım." Ona yaklaştı ve dibinde dikildi. "Bitti ya da yeni başlıyor diyebiliriz."

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Bekle ve gör. Bunu yaparken de kendini ye." Ondan uzaklaşırken kendini daha iyi hissediyordu. Gözlerine bakarak bunları demek ne kadar zor olsa da bu okuldaki ikinci senesi bitmek üzereydi ve artık büyümesi, gözlerini açması gerekiyordu. Arkasını dönerken elini cebine attı ve asasını çıkardı. Doğrultmadı, sadece büyüyü fısıldadı, "Aguamenti." Hepsinin üzeri sırılsıklam olurken gülümsedi. Onlara tekrar bakmadan yürüyerek, "Oyun başlasın, Fauvel." dedi. Yemek Salonu'ndan çıkarken kendini özgür hissediyordu. 

*

Tekrar Beauxbatons anılarını ikiye bölerek yazıyorum çünkü çok fazlalar... Yani iki bölüm boyunca söversiniz vjrdkks Tabii diğer bölüm haftaya pazar gelecek ARTIK ÖZLERSİNİZ BENİ EĞER ÖZLEMESSENİZ- sakinim tm

Beauxbatons'ta her zaman Fransızca konuşuyorlar bunu belirtmek isterim ben her zaman yazmadım diye öyle şeetmeyin ben düşük seviye de bilgiye sahip olduğum için yanlış bir şeyler yazarım diye sadece kolayca kendim çevirebileceğim yerleri çevirip yazdım

Şimdi bilmeyenler vardır diye size Beauxbatons binalarını ve sistemini de tanıtacağım böylece hangi bina özelliklerine uygun olup olmadığınızı belirlersiniz

Bu üç evde belli güzellik unsurlarına tekabül eden simyasal üç ilke vardır. Bellefeuille için bütünlük ve kükürt yani ruh (soul olan ruh yani böyle daha yaşayan, daha canlı) Ombrelune için berraklık ve cıva yani ruh (spirit olan ruh böyle daha çok yaşayan ölü gibi diyebiliriz) ve son olarak Papillonlisse için oran orantı ve tuz yani vücut (daha somutsal bir şey yani)

Binalar okuduğunuz gibi sihirli bir ok yardımı ile seçiliyor herkese denk gelen özel bir ok var ve bu oku öğrenciler asaları yardımı ile duvara atıyorlar duvardan çıkan dumanın rengine göre binalarına yerleşiyorlar. Bellefeuille yeşil, Ombrelune lacivert mavi, papillonlisse de mor. 

Bellefeuille öğrencileri cesaret, duyarlılık, sadakat ve doğa sevgileri ile tanınırlar. Bu insanlar çevrelerindeki insanların ihtiyaçlarına çok fazla önem verirler. Başkalarının duyguları onlar için çok önemlidir, aşırı duyarlılardır. Bu binadan olanlar genellikle fiziksel aktiviteleri, mantıksal düşünme gerektirenlerden daha eğlenceli bulurlar ve genellikle farklı şeyleri nasıl yapacaklarını bilen yetenekli kişilerdir. Kibar ve naiflerdir. Verimli çalışan, karakteristik olarak akıllıca seçimler yapanlardır. Aile ve arkadaşlarına önem verirler. Daha çok Hufflepuff ve Gryffindor bina karışımı gibidir ama Hufflepuff ağırlıklı anlayacağınız üzere. Logoları beş tane yapraktır.

Ombrelune öğrencileri kurnazlık, mantık, hırs ve merakla tanınırlar. Sert bir havaları vardır ve mantıksızlığa karşı olmalarına rağmen çoğu şeyde ani riskler almayı severler. Yaptıkları şeyler için kendilerini ödüllendirmekten hoşlanırlar. Her şeyde birinci olmak isterler, olmak için her şeyi yaparlar. Düşünmeyi özellikle de sorgulamayı severler. Bu binadan olan kişiler güç ve mükemmeliyet için her şeyi yapar. Daha çok Slytherin ve Gryffindor binalarının tam olarak karışımı gibi ama bir ağırlık vereceksek Slytherin diyebiliriz sanırım. Bir ay ile sembolize edildiği kadar aynı şekilde baykuş sembolünü de çok görürüz. Bazen ikisi beraberdir.

Papillonlisse öğrencileri nezaket, sanatsal yetenek, olgunluk ve idealist olarak bilinirler. Estetiğe önem verenlerdendir. Sanatta doğuştan gelen bir yetenekleri, etraflarındaki çoğu kişiye karşı düşünceli ve naziktirler. Her yaşta sofistike ve şaşırtıcı bir olgunlukları vardır. Kendilerine yapılan kötülükleri kolay kolay affetmezler, eğer bir şey kaybettiyseler karşı tarafında kendisi ile aynı duruma gelmesi için uğraşır, planlar yapar. Görünüşe ve zihnin güzelliğine odaklıdırlar. Her zaman yaşamın estetik niteliklerini iyileştirmek için çabalarlar. Fazla duygusaldırlar ama bu her duygu içindir, duyguları yoğun yaşarlar. Yaptıkları her şeye duygularını kattıkları için sanatta başarılıdırlar zaten. Hogwarts bina karışımı olarak bakacak olursak Slytherin ve Ravenclaw ama ağırlıklı olarak Ravenclaw oldukları söylenebilir. Bir yaprağın üzerindeki kelebek onları temsil eder.

Çok uzun oldu bu bölüm artık dersler ve diğer kalan şeyleri 25.bölümde açıklarım artık nasılsa kalan anılar oradan devam edicek (gerçi onu açıklamak kısa ama olsun)

Şimdi ben size verdiğim sözü tutup Axel için bulduğum mükemmel casti paylaşıyorum kendisini aniden buldum ve öhm öhm umarım tipini gördükten sonra da sövmeye devam edersiniz- LAN ÖPTİM YAZMAYI UNUTMUŞUM

ÖPTİM BAYYSS


Continue Reading

You'll Also Like

13.3K 802 25
Aria çok küçüktü henüz dünyaya hazırdeğil sanıyorlardı , sorunca dünyaya ben hazır değilim demişti aslında ... Büyücü dünyasının en zeki cadısıydı o...
94.2K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
8.8K 587 30
- tamamlandı. Dorukhan Toköz "Kim bu kısmetse olur!?" grubunu oluşturdu. dorukhan; kim bu kısmetse olur ve neden Çiçeğimi 2 buçuk saat alıkoyabiliyor...
169K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..