SEHER YELİ

By umrantan

6.5M 273K 147K

Yetişkin okurlar için uygundur! 🌱 "Sen benden uzak durabilecek misin?" dediğimde sesim kısıktı. Bedeni geri... More

GİRİŞ
KARAKTERLER
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
Bir Avuç Güneş
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM

5. BÖLÜM

163K 8.7K 4.4K
By umrantan

5. BÖLÜM: KİMSESİZ ZAMAN

Keyifli okumalar dilerim🌱

Mabel Matiz Kahrettim
Melek Mosso Gölgen Yeter

🌱

Bir Ay Sonra

Kalbim, yitip giden zamanın kimsesizliğinde asılı kalmıştı. Zaman geçtikçe bir şeyler göğsümde yitip gidiyordu. Kırgınlıklar ve kızgınlıklar şimdilerde silik bir izden ibaretti. Keşke nefret ve öfke de öyle olsaydı. Bir kurt gibi kalbimi kemirmelerine bir son vermek isterdim ama elimde değildi. Beni bir zamanlar çöküşe sürükleyen insanların yıkımını görmeden geçmeyecekti.

Derin bir nefes aldığımda aklım, bir aydır doğru düzgün haber alamadığım adama kaydı. Eser olmasa durumunu bile bilemezdim. Sadece iyi olduğunu biliyordum, bu bile iyi geliyordu. İyi olmasını istiyordum, hafifçe iç çektim. İtiraf etmek gerekirse onu özlemiştim.

Özlem, bir çıra gibi göğüs kafesimde yanıyor ve geçen her günle beraber alevleniyordu.
Artık geri gelmesini de istiyordum. İlk defa bu kadar uzun bir süre ortadan kaybolmuştu ve ekipten sadece kaybolan oydu. Nedense gönüllü olarak uzaklaştığını düşünüyordum. İşleri ile ilgili pek fazla bir şey anlatmadıkları için neler olup bittiğini tam bilmiyordum. Elim kolum bağlı bir şekilde gözlerim yolda onu bekliyordum.

Tüm olanlara rağmen Vural için hissettiklerim, beni öfkelendiriyordu aslında. Beni hem bu derece kızdıran hem de kıran birini ısrarla özlemek, mantık dışı geliyor. Başımı bezgince iki yana doğru sallarken fırına eğilip baktım. Yemek henüz pişmemiş gibi görünüyordu, masayı hazırlamaya devam ederken kapı çaldı. Fatma abla üst katta olduğu için ben gelen kişiye bakmak için mutfaktan çıktım. Kapıyı açtığımda karşımda Akif duruyordu. Yüzünde çapkın bir gülümsemeyle bana baktığında bedenim gerildi. Akif biraz değişik biriydi, iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğunu çözememiştim. Aynı zamanda bana karşı gizlemediği bir ilgisi vardı fakat duygularında ciddi olup olmadığını kestiremiyordum. Yine de onunla yalnız kalmak beni geriyordu.

Bozuntuya vermeden gülümseyip "Hoş geldin," dedim.

İçeri girerken "Hoş buldum," deyip ceketi çıkarıp askıya astı. Bana doğru döndüğünde yüzüme bakıp "Bu hoşuma gitti," dediğinde sözlerine bir anlam veremedim.

"Hoşuna giden nedir?"

Sorum üzerine sırıtmaya başladı. "Beni kapıda karşılaman, buna alışabilirim."

Sürekli bu tarz imalarda bulunduğu için gözlerimi devirmekle yetindim.

Kısaca "Alışma," deyip mutfağa doğru yürüdüm.

Arkamdan gelirken "Neden?" diye sordu.

"Geçici şeylere alışmak üzer."

Yavan bir sesle cevap verirken fırının kapağını açıp balıkların olduğu tepsiyi çıkardım.
Yanıma gelip sırtını tezgaha yasladı ve gözlerini bana dikti.

"Neden kalıcı olmasın ki? Hem baksana yan yana gelince güzel bir ikili oluyoruz."

Yanından geçeceğim sırada kolumu tuttu. Gözlerime bakarken çapkın bir gülümsemeyle "Seninle yalnız kaldığım zamanları çok seviyorum," dedi. Bedenim iyice gerilirken kolumu çektim.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Sürekli geri çekilmem onu sinirlendirmişse bile bozuntuya vermiyordu. Saçımı geriye doğru atarken düz bir sesle "Ne dememi bekliyorsun?" dedim.

Kaşları çatılırken yanak kasları dalgalandı. Duruşu dikleşirken daha uzun ve korkutucu duruyordu. Vural ile aynı boylardaydılar ama Vural ona göre daha ince yapılıydı.

"Senin de hoşuna gittiğini söyleyebilirsin."

Gözümü kırpmadan yüzüne baktım. "Bunun doğru olmadığını biliyorsun."

Kuru bir sesle sarf ettiğim sözler üzerine göğsü aldığı nefesle havalandı. Dişlerinin arasından "Neden?" diye sorduğunda cevabımı beklemeden devam etti.

"Vural yüzünden mi yoksa?"

Yüzüm asılırken geriye doğru gittim. "Bu konu hakkında seninle konuşmayacağım."

Dudaklarında alay dolu bir gülümseme oluşurken "Daha zeki bir kadın olduğunu düşünüyordum," dediğinde sesinde, bastırdığı öfkenin yankıları duyuluyordu. Bana doğru eğildi. "Seni istemeyen bir adamı bekleyecek kadar aptal ve yüzsüz olamazsın."

Kelimeleri dudaklarından tükürür gibi çıkmıştı.
İçime dolan öfkeye engel olmadan çenemi havaya kaldırdım.

Dişlerimin arasından "Haddini aşıyorsun!" diye tısladım.

Kolumu bu defa daha sıkı tuttu.

"Sana bakmaya bile tahammül edemiyor, bu kadar gurursuz olamazsın."

Bana bunları hangi hakla söylediğini anlayamadığım için şaşkın ve öfke doluydum. "Seni ilgilendirmeyen meselelere karışma. Tek bilmen gereken şey, sana dair bir şey hissetmediğim."

Beni geriye doğru iteledi. "Aptallaşma, benden iyisini bulamazsın!"

Küstahlığı karşısında dudaklarımdan hah diye bir ses dökülürken "Bu ne kibir böyle? Sen kimsin ya, kimsin!" diye köpürdüm.

Bana doğru bir adım atarken yüzümü ellerinin arasına aldı. Geri çekilmeye çalıştığımda tutuşunu iyice sıkılaştırdı.

"Benim kim olduğumu gayet iyi biliyorsun ve Vural'ın sana çok gördüğü her şeyi, seve seve vereceğimi biliyorsun. İstemen yeter."

Ellerimi göğsüne yerleştirip sertçe iteledim. "Kafan almıyor mu senin, istemiyorum ben seni! Uzak dur benden."

Alayla kahkaha atarken ellerini çekti. "Pişman olacaksın."

Kapı çaldığı için ona sırtımı dönüp mutfakta tek bıraktım. Bu tavrı sinirlerimi bozuyordu, aynı zamanda kalbimin yaralarına tuz basıyordu. Beni istemeyecek bir adamı bekliyordum. Sözlerinde haklı çıkması, hislerimi boğazıma düğümlenmişti. İçime dolan acıyı bastırmak için sertçe yutkunup duruşumu dikleştirdim ve kapıyı açtım. Eser ve sevgilisi Ceyda ile karşılaştım.

Eser büyük bir gülümsemeyle "Selam Zeyno," diyerek içeri girdiğinde Ceyda da arkasındaydı. Üstündeki montu çıkarırken "Naber?" diye soran Eser'e ufak bir gülümsemeyle baktım.

"Aynı."

Ceyda'ya dönüp "Hoş geldin, nasılsın?" diye sordum. Yüzündeki mesafeli gülümsemeyle "İyiyim, sen nasılsın?" diye sordu.

Ceyda ile aylardır tanışıyorduk ama aramızdaki mesafeyi bir türlü aşamamıştık.
Hep soğuk ve sertti. Sanırım bunun nedeni beni bir tehlike olarak görmesiydi çünkü çok kıskanç bir kızdı ve Eser'i benden kıskanıyordu. Bu aslında komikti, kendi düşüncelerine kapıldığı için Vural'a olan hislerimden habersizdi. Ya da umursamayacak kadar gözü kararmıştı. Bu tavırlarına alıştığım için umursamadım. Birlikte mutfağa geçtiğimizde Fatma abla da aşağı indi. Akif benden uzağa oturmuş sessizce tabağındaki balığıyla ilgileniyordu.

Böyle olması benim için daha iyiydi. Masada hafif bir sohbet dönerken gözlerim, sürekli Vural'ı arıyordu. Vural genelde sessiz biriydi ama varlığı bile yetiyordu. Ortama yaydığı yoğun bir enerji vardı, az ama öz konuşurdu. Özlemle iç çektiğimde içimdeki sıkıntı büyüdü. Hava yağmurlu olduğundan mıdır bilmiyorum ama sabah uyandığımdan beri içimde kötü bir his vardı. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum. Evham yaptığımı düşünerek içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalıştım ve yanımda oturan Eser'e doğru eğildim.

"Vural'dan haber var mı?"

Sorumu duyunca gerildi. Boğazını temizlerken "Bugün konuşamadık," dedi.

Kaşlarım çatılırken "Neden?" diye sordum.

Bana söyleyip söylememek arasında kararsız kaldığını bakışlarından anlıyordum. "Eser bir şey mi oldu?" diye üsteledim.

Masadaki bardağına uzanıp suyundan büyük bir yudum aldı. "Hayır, sadece telefonu kapalı."

Kanım çekilirken kalbim korkuyla atmaya başladı. Bu iyi değildi, genelde hep ulaşılır konumda olmaya dikkat ederlerdi.

Kendimi konuşmaya zorlarken boğuk bir sesle "K-Kötü bir şey olmamıştır değil mi?" diye fısıldadım.

Gülümseye çalıştığında bunu beni rahatlatmak için yaptığını biliyordum. "Olmamıştır tabii ki, bu gece mutlaka haber gelir."

Sözlerini duysam da rahatlayamıyordum. İçimdeki sıkıntı katlanarak çoğalmaya başladı. İştahım kesildiği için yemeye devam edemedim. Yemeğim geri kalanı boyunca sessiz ve gergindim. Gözüm sürekli Eser'in telefonundaydı, Vural'dan bir haber gelmesini bekliyordum.

Eser bunu fark ettiği için masadan kalkınca "Zeynep bir gelir misin?" dedi. Onu takip ettiğimde birlikte çalışma odasına girdik. Burayı genelde ekibin bir nevi başı olan Oğuz kullanıyordu. O olmadığı için uzun süredir kullanılmamış odada olmak garip hissettirdi.

"Ne oldu Eser?"

Eser elinde tuttuğu telefonun kilidini açtı. "Vural'dan haber almaya çalışacağım, sen de yanımda dur."

Minnetle gülümserken içtenlikle "Teşekkür ederim," dedim. Bana sıcak bir gülümsemeyle bakıp göz kırptı. Ardından telefonundan bir numarayı tuşlayıp kulağına yasladı. Birkaç dakika boyunca bekledikten sonra yüzü asıldı. Telefonu kapatırken "Hâlâ ulaşılamıyor," dedi.

Şimdi o da huzursuzdu. Bacaklarım titrediği için yavaşça odanın ortasındaki geniş deri kanepeye çöktüm.

"Bir şey oldu," dediğimde akmayan gözyaşlarım boğazımı tıkadığı için sesim boğuktu.

"Hemen kötü düşünme."

Bunları beni sakinleştirmek için söylediğini bilecek kadar tanıyordum onu. Sesinde samimiyet yoktu, yavan bir şekilde konuşmuştu. O sırada Ceyda içeri girerken "Aşkım bir şey mi oldu?" diye sordu.

Eser gülümseme çalışırken "Olmadı bebeğim ama çıkmamız gerekiyor," dediğinde Ceyda'nın suratı asıldı.

"Neden?"

Eser ona doğru yürüdü. "Öyle gerekiyor, birkaç işim var."

Ceyda omuz silkerken bende ayaklanıp arkalarından odadan çıktım.

Biz çalışma odasındayken Akif gitmişti. Onunla uğraşmak zorunda kalmayacağım için rahat bir nefes alırken Eser ve Ceyda, çıkmak için hazırlandılar.

"Nereye gidiyorsunuz, hiç oturmadınız ki?"

Eser Fatma ablaya döndü. "Ablam işlerim çıktı, sonra yine geliriz."

Eğilip onun yanaklarını öptükten sonra bana döndü. Hafifçe sarılırken "Haber aldığım gibi arayacağım seni," dedi.

Başımla onaylarken Ceyda gizlemediği öfkesiyle önden çıktı. Bu kızı gerçekten hiç anlayamıyordum. İkisi evden çıkınca Fatma ablaya döndüm. Bana endişeli gözleriyle bakıyordu.

"Neyin var Zeynep? İyi görünmüyorsun yavrum."

Onu endişelendirmek istemediğim için gülümsemeye çalıştım. "Bir şey yok ablacım."

Bana tereddütle bakıyordu. Yanına gidip koluna girdim. "Güzel bir Türk kahvesi içelim mi?"

Birlikte mutfağa girdiğimizde aklım Vural da olduğu için huzursuzluğum devam ediyordu. Mutfağı toplayıp kahveleri yaptıktan sonra Fatma ablayla muhabbet etmeye çalıştım. Saat yavaş yavaş ilerlerken nihayet odalarımıza çekildiğimizde Eser'den hâlâ haber gelmemişti. Odamda volta atarken elimdeki telefonu bir an olsun bırakmamıştım. Yaklaşık bir saatin sonunda odamın duvarları bir kafes gibi beni boğuyordu. Nefes alamadığımı hissederken odamdan çıkıp üst katın merdivenlerini tırmandım.

Soluğu Vural'ın odasında aldığımda sırtımı kapattığım kapıya yasladım. Parfümünün silik izleri odaya dolmuştu. Derin bir nefes alırken yatağına doğru yürüdüm ve yavaşça oturdum. Yastığını kucağıma alırken sıkıca sarılıp yüzümü yastığa yasladım. Kokusunu içime çekerken gözlerime dolan yaşlara engel olamıyordum. Korku buzdan pençelerini göğsüme geçirmişti.

Gözlerimi kapatırken kokusunu soluyarak orada durdum. Tüm kalbimde iyi olması için dua ederken sırtımı yatak başlığına yaslayıp bacaklarımı kendime doğru çektim. Kucağımda yastığı burnumda kokusuyla bir süre sonra uyuya kaldım.

🌱

Telefonumun sesi odada yankılanınca huzursuz bir şekilde uyuduğum uykumdan sıçrayarak uyandım. Oturduğum şekilde uyuya kalmıştım anlaşılan. Yanımda duran telefonu elime alıp ekrana baktığımda Eser'in aradığını gördüm. Kalbim boğazımda atarken titreyen ellerimle telefonu cevapladım. Bu saatte iyi bir haber alacağımı düşünmediğim için bedenim korkuyla uğulduyordu.

"Efendim?"

"Zeynep, sessizce kapıyı açman lazım."

Anında yataktan fırlarken Fatma ablayı uyandırmamak için sessizce merdivenlere yöneldim.

"Bi-bir şey mi oldu?"

Eser sadece "Birazdan konuşuruz," deyip telefonu kapattı.

Saniyeler içinde aşağı inip sessizce kapının kolunu aşağı indirdim. Karşımda gördüğüm manzarayla gözlerim irileşti. Vural yarı baygın bir şekilde Eser'in omzuna yaslanmış ayakta durmaya çalışıyordu. Bir an neler olduğunu anlayamadığım için "Ne oldu?" diye soludum.

Vural'a doğru yürüyüp kolunu tuttuğumda acıyla inledi. Ellerimi anında geri çektiğim sırada Eser sessizce "Vurulmuş," dedi.

Gözlerim fal taşı gibi açılırken "Ne?" diye fısıldadım.

Hızlıca "Korkma iyi," dese de pek inanasım gelmiyordu.

İçeri girdiklerinde kapıyı kapattım. "Hastaneye neden gitmediniz?"

"Hastaneden geliyoruz."

Dikkatle Vural'ın yüzüne bakmaya çalışıyordum ama etraf karanlık olduğu için pek göremiyordum. Yine de "İyi görünmüyor," dedim.

Vural kısık sesle "İyiyim," diye söylendi. Gözleri hâlâ kapalıydı.

Eser'in yardımıyla odaya çıktığımızda Vural hafiften topallıyordu anlaşılan bacağından da yara almıştı.

Onu böyle görmek canımı acıtmıştı. Birlikte odaya çıktımızda sessizleşmiştim çünkü her an ağlayacak gibi hissediyordum. Vural'ın odasına girdiğimizde yatağın yanında abajuru açtım. Eser Vural'ı yatağa yerleştirip doğrulduğunda gözlerim ona kaydı. Esmer teni solmuş dudakları beyazlamıştı. Gözleri kapalı yarı baygın bir şekildeydi. Onu ilk defa böyle görüyordum, Vural hep güçlü ve yıkılmaz duruyordu. Şimdi böyle görünce derinden sarsılmış ve işinin zorluğuyla bir kez daha yüzleşmiştim.

Burnumu çekerken Eser bana döndü. "Dün sabahtan beri hastanedeymiş, ancak ulaşabildik."

Dünden beri hastanede yaralı ve yalnızdı, göğsümde bir şeyler acıyordu. Ya daha kötü olsaydı... Ve biz iyi bile ayrılmamıştık.

"Neden hastanede kalmadınız?"

Sesimdeki titremeye engel olamıyordum. "Vural'ı bilmiyor musun? Durduramadık ki! Kendine gelir gelmez çıkarın beni buradan dedi."

Endişeyle kaşlarımı çattım. "Ya bir şey olursa?"

Eser bezgince başını iki yana doğru salladı. "Tek yaşadığı evine gidecekti. Bence buraya gelmeye ikna ettiğim için şanslıyız."

Öfkeyle yatakta uyuyan Vural'a baktım. Bu kadar inatçı ve başına buyruk olması beni delirtiyordu. Kaç yaşına gelmiş adamdı ama bana bir şey olmaz havalarında takılan bir çocuktan farkı yoktu. "Bir de çocuk gibisin deyince zoruna gidiyor," diye söylendim.

"Bir şey mi dedin?"

Eser'e bakmadan "Yok bir şey," diye geçiştirdim.

"İlaçları arabada onları getireyim ben, nasıl kullanılması gerektiği hakkında bilgiler var. Sana anlatırım."

Başımla onayladığımda Eser arkasını dönüp odadan çıktı. Küçük adımlarla yatağa yaklaşıp Vural'ın solgun yüzüne dolu dolu olan gözlerimle baktım. Bir gün böyle bir şey yaşanacağını içten içe biliyordum ama yine de hazırlıklı değildim. Yavaşça eğilip elimi alnına yerleştirdim. Her zaman olduğu gibi sıcacıktı. Hüzünlü bir gülümsemeyle saçlarını geriye doğru iteledim. "Umarım sana dokununca sadece sıcaklık hissederim."

Fısıltıyı andıran sesimle söylediğim sözler ardından özlediğim yüzünü izledim.
Ona bir şey olmasını kaldıramazdım. Kalbim bu gerçekle yüzleşirken içimde kimsesiz kalan kızın acısı bastırdığım yerden tekrar gün yüzüne çıktı. Bir kaybı daha kaldıracağımı bilecek kadar iyi tanıyordum kendimi.

Elim yanağına kaydığında kendimi burada ve iyi olduğuna inandırmaya çalışıyordum. Doğru düzgün vedalaşmadan gitmişti. Bir daha asla göreve gittiği zaman onunla aramın kötü olmasına izin vermeyecektim. Yanağımın iç kısmını ısırırken yanağını okşamaya devam ettim. Yüzünü elime doğru yasladığında bir an donup kaldım. Ama hâlâ uyuyor gibiydi.

Odanın kapısı açılınca elimi çekip içeri giren Eser'e döndüm. Ayağa kalktığımda elinde tuttuğu küçük poşetin içindeki ilaçları çıkarıp nasıl kullanmam gerektiğini anlattı. İlaçları komodinin üstüne koyduktan sonra yorgun görünen yüzüne baktım.

"Eser sen uyu, ben Vural'ın yanında kalacağım."

"Emin misin?" diye sorduğunda "Eminim," dedim.

"Hadi git uyu, yorgun görünüyorsun."

"Sen bir tanesin Zeyno," dedikten sonra odadan çıkıp burada bulunan odasına gitti. Bakışlarımı Vural'a kaydığında üstündeki kıyafetlere çatılı kaşlarla baktım. Kazak ve pantolonla rahat uyuyamazdı. Ona doğru yürüyüp "Vural," diye seslendim.

Hiçbir tepki alamayınca birkaç kez daha seslendim. Ama uyanacak gibi değildi. Muhtemelen aldığı ilaçlar uyku yapmıştı. Elimi tekrar alnına yerleştirince hafiften ateşinin çıkmaya başladığını gördüm. Böyle uyuyamazdı. Eğilip kazağının etek kısımlarını tutup yavaşça yukarı doğru sıyırmaya başladım.

Kıpırdanmaya başladığında "Üstündekileri çıkarmamız lazım," dedim.

"Hıhım," dese de pek kımıldamamıştı.

Tekrar yukarı sıyırdığımda yüzünü buruşturdu. Gözlerini açtığında "Yardım et üstündekini çıkaralım," dedim. Uykulu gözleriyle yüzüme bakarken "Yine mi rüyamda seni görüyorum ben," diye homurdandı.

Kaşlarım havalandı. Demek rüyasında beni görüyordu. Bozuntuya vermemeye çalışarak "Evet," diye fısıldadım. Yüzüne doğru eğildiğimde "Bu defa nasıl görüyorsun?" dedim.

Gözlerinin rengi koyulaşırken "Genelde ben seni soyuyordum ama bu defa işler değişmiş," dedi.

Duyduklarımdan ötürü yanaklarım kızardı. "Demek rüyalarında beni soyuyorsun," dediğimde gözlerim kısıldı. Vay Vural Efendi, ben bana kayıtsız olduğunu düşünürdüm oysa. Ne büyük aptallık...

"O zaman bu defa da seni soyalım. Doğrul."

Doğrulup yatakta doğrulduğunda kazağını başından çıkardım yüzlerimiz yakınlaşırken kaşları çatıldı. "Rolleri değiştik ama beni soymanı sevdim, buna da varım ben," dediğinde kafası karışmış görünüyordu.

Üstündekini çıkardığım için karşımda çıplak duruyordu. Bakışlarım geniş göğsüne kaydı, esmer teninde koyu renk serpiştirilmiş tüyler vardı. Kalbinin üstünde ise romen harflerle yazılı bir tarih yazıyordu. Dikkatli bakamadan Vural'ın kafası aniden omzuma düştü. Boğuk bir sesle "Bu rüya farklı," dediğini duydum.

Yüzümde oluşan gülümsemeyle elimi başına kaydırıp yumuşak saçlarını okşadım. Dudaklarımı kafasına yaslarken "Nasıl farklı?" diye sordum. Yüzünü boynuma gömerken derin bir nefes aldı.

"Kokunu alıyorum, dokunduğumda hissediyorum."

Gözlerimi yumarken yakınlığının tadını çıkardım. Nefesi boynumun kıvrımına çarptıkça içimde tatlı bir ürperti oluşuyordu. "Diğerleri nasıldı?"

Sessiz kaldığında uyuduğunu sandım. Saçlarını tekrar öperken kokusunu derince içime çektim. Ardından yatağa doğru eğilip başını yastığa koydum.

"Diğerlerinde seni hissedemiyordum," dediğinde dolgun dudaklarını sarkıttı. Dağınık saçları ve gevşemiş yüz hatlarına sevgiyle baktım. Daha genç görünüyordu.

Sözleri üzerine gülümserken sağ tarafındaki sargılı omzuna baktım. Elim yüzüne kayarken "Beni hissetmek mi istiyorsun?" diye sordum.

Yüzünü yavaşça severken "Her zaman," diye mırıldandı. Kalbimi nasıl bir uçurumdan aşağı yuvarladığından habersizce uyuya kaldı.

Herkes rüya görürdü ama her gördüğünü hatırlayamazdı. Sadece çok etki edilen rüyalar insanın zihninde mesken tutardı.

Aklıma Sigmund Freud'un tespiti geldiğinde gülümsedim. Rüyaların amacını günlük hayatta bastırılarak bilinçaltına atılmış isteklerin dışa vurması olarak yorumlamıştı.

Vural bana olan hislerini o kadar bastırmıştı ki anlaşılan rüyalarında ortaya çıkıyordu. Bu nedense beni güldürdü.

Bunu itiraf etme nedeni şu an aldığı ilaçlarlardı. Kafası yerinde olaydı şayet asla itiraf etmezdi. Hatta rüyasında beni gördüğünü kabul etmek yerine yalanlara rahatlıkla sığınırdı, kendine bile yalan söyleyebilecek düzeyde bir adamdı. Başımı iki yana doğru sallarken bakışlarım solgun yüzündeydi. O kadar inatçı bir adamdı ki çoğu zaman onunla nasıl başa çıkacağımı bile kestiremiyordum.

Hafifçe iç geçirdiğimde uykusuzluktan sızlayan gözlerimi pencereye doğru çevirdim. Güneş doğmak üzereydi ve ben gözümü kırpmamıştım. Sanki uyursam ona bir şey olacaktı. Bu yüzden sürekli tetikte onu kontrol ediyordum. Yatakta hareketsiz şekilde yatan bu yaralı adam, benim için çok şey ifade ediyordu. Bir bataklığın içinde çırpındığımda sadece yanımda o vardı.

Kimsem olmadığında yanımda olmasını unutamazdım. O olmasaydı ne halde olacağımı da...

Düşüncesi bile pusuda bekleyen karabasanlarımı harekete geçiriyordu. Geçmişte yaşanan kötü anılar çok vicdansızdı. Çığ gibi üstüme devrildiğinde altında hareketsiz kalmaktan başka bir şey yapamıyordum. Bu yüzden pek mümkün olmasa da düşünmemeye çalışıyordum. Burun kemerimi parmaklarımın arasına alıp sıktığımda başımdaki ağrı bir an için de olsa hafifledi.

Sırtımı yatak başlığına yaslamış oturuyordum. Yavaşça kayıp başımı yumuşak yastığın üzerine bıraktığımda başımı ona doğru çevirmiştim. İlk defa yatağında uyuyordum, bu kalbimi harekete geçiren garip bir his yayıyordu içime. Bedenimi ona doğru çevirirken elimi uzatıp alnına yerleştirdim. Teni her zamankinden bir tık daha sıcaktı ama bir sorun yaratacağını düşünmüyordum. Gözlerim kapanırken yanında olmanın içime yaydığı his, uykumu getirmişti.

Sadece güvende hissettiğim zamanlar kolayca uyuyan biriydim. Vural'ın yanında hissettiğim güveni ise on yıldır kimse bana sağlayamamıştı. Hayat bazen fazla oyuncu olabiliyordu.

🌱

Derin bir uykunun güvenli kollarından sıyrıldığımda gözlerimi yavaşça açtım. Daha önce hiç Vural'ın yeşil gözlerine bakarak güne başlamadığım için bu manzara karşısında, bir an afalladım ve neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Birkaç saniye içinde kafamdaki boşluklar hızla dolarken gözlerim hafifçe kısıldı. Vural ise bana istinaden daha belirsiz bakıyordu. Boğazımı temizlediğimde elimin boynunda durduğunu gördüm. Alnına yerleştirdiğim elimin boynuna kayması haricinde uyuduğum pozisyonda uyanmıştım. Normalde hareketli uyurdum ama bilinçaltım onun yaralı olduğunu unutmamış olmalıydı.

"Günaydın," dediğimde ifadesiz yüzüyle beni izliyordu.

Tok sesiyle "Burada neler oluyor?" dediğinde elimi yavaşça sıcak sert teninden çektim. Direkt konuya girmek tam da ona göreydi.

Sağ kaşım havalanırken "Neler olduğunu hatırlamıyor musun?" diye sordum. Kaşları çatılırken birkaç saniye sessiz kaldı, ardından başını yavaşça iki yana doğru salladı.

Aklıma gelen şeyle beraber gözlerimi irileştirip kırpıştırdım. İncinmiş gibi görünmeye çalışarak "Şaka yapıyorsun değil mi? Onca şeyden sonra," diye soluduğumda sesim titrekti.

Alnındaki kırışıklıklar iyice artarken temkinli bir ifadeyle bakıyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirini bastırırken küs bir ifadeyle yüzüne baktım ve yavaşça doğruldum. Gözleri kendi çıplak bedenine kaydıktan sonra tekrar beni buldu.

"Ben yaralıyım ve sen giyiniksin. Ne yaşamış olabiliriz ki?"

Sesindeki merak üzerine bir elimi yatağa yaslayıp ona doğru eğildiğimde, saçlarım yatağa döküldü. Gözlerini kırpmadan yüzüme bakıyordu, rolüme sadık kalarak kısık bir sesle konuştum.

"Seni soyduğumu, bana nasıl dokunduğunu hatırlamıyor musun gerçekten?"

Kaşları , neredeyse saç köklerine değecek kadar havalandığında gözleri iri iri açılmıştı. Yanağımın iç kısmını dişlerimin arasında ezerken gülmemek için tüm gücümü kullanıyordum.

Kısık bir sesle "Hatırlamıyorum," dediğinde dehşet dolu ifadesine daha fazla kayıtsız kalamadım.

Dudaklarım kıvrılırken "Normal," dedim ve doğruldum.

"Nasıl yani?" diye sorduğunda göz kırptım.

"Olmayan şeyi hatırlamayamazsın."

Yataktan kalkmak için doğrulurken Vural'ın uzun parmakları ince bileğime dolandı. Ona doğru döndüğümde kısılı gözleriyle yüzüme bakıyordu. Aniden beni çekince dengemi kaybettim ve yatağa geri düştüm. Gözlerim irileşirken bu defa Vural üstüme doğru eğilmişti.

"Sen benimle alay mı ediyorsun?" diye sorduğunda yüzü, yüzümden sadece birkaç santim uzaktaydı.

Dilim damağım kururken yutkunmaya çalıştım ama bir işe yaramadı. "Sadece şakaydı," diye gevelediğimde sert tavrı değişmemişti. "Kolun yaralı ters bir şey olacak, kalksana üstümden."

Elimi çıplak göğsüne yaslayıp yavaşça iteledim ama bu duvarı itelemekle aynı etkiyi yarattı. Her gün antrenman yapan bir adamdan bahsediyorduk. Bedeninde zerre yağ olmadığına dair bahse girebilirdim. Göğsümdeki elini gezdirme isteğine karşı koymaya çalışırken biraz daha üzerime eğildiğinde gözlerim irileşti. N'apıyordu bu adam?

"Ya çekilsene!" diye cırladım. Yüzünü yanağıma doğru yanaştırdığında ağırlığıyla iyice yatağa gömüldüm. Dudakları kulağıma dokunduğunda irkildim. Sıcak nefesi tenime çarparken "Dokundum sana öyle mi?" dedi.

Nefes alış verişim hızlanırken kalbim deli gibi çarpıyordu.

Boğulur gibi "Vural," dedim.

Yaralı olduğu için yanlış bir hareket yapmaktan ödüm kopuyordu ama altında elim kolum bağlanmış şekilde de durmak istemiyordum. Bedenimdeki ürpertileri görmezden gelmeye çalışarak "Dursana," dedim.

"Nasıl dokundum?"

"Şaka yaptım dedim ya," diye fısıldadım.

Sağlam olan kolunu kaldırıp elini belime yerleştirdiğinde donup kaldım. "Böyle mi?"

Nefes almaya çalışırken başımı şiddetle iki yana doğru salladım. Konuşmak için dudaklarımı araladığımda nefesini boynuma üfledi. Beynim, bedenim gibi pelte kıvamını almıştı. Sanki içimde bir sürü tırtıl vardı ve aynı anda kozasını yırtarak harekete geçtiler.

"Şaka böyle yapılır, seni çok bilmiş," dediğinde nefesim sekteye uğradı, gözlerim şaşkınca irileşti.

Doğrulduğu zaman yattığım yerden dik dik yüzüne baktım. "Komik değildi," diye terslediğimde omuz silkti.

"Seninki de değildi."

Doğrulup saçımı geriye doğru attım. "Bence komikti."

Gözlerini devirdiğinde "Hıhı, kandır kendini," dedi. Bazen gerçekten çekilmez olabiliyordu. Başımı iki yana doğru sallayıp ayağa kalktığımda tekrar "Gece neler oldu?" diye sordu.

Üstümü düzeltirken yavan bir sesle "Hiç," dedim.

"Eser seni odaya taşıdı, sen de uyudun."

Bakışları çıplak göğsüne kaydı. "Üstümü kim çıkardı?"

Yanaklarımda oluşan kızaıklığı görmezden gelerek umursamaz bir tavırla "Ben," dedim. Başını aniden bana doğru kaldırdığında geceye dair bir şeyler hatırladığından şüphelendim.

Tam konuşacağı sırada odanın kapısı Eser tarafından açıldı.

"Oo, yaralı aslan uyanmış."

İçeri girdiğinde gözleri ikimiz arasında gezindi. "Yanlış bir zamanda mı geldim?"

Vural ile aynı anda "Hayır," dediğimizde gülmeye başladı.

"Yanlış zamanda gelmişim."

Bakışları Vural'ın üstünde gezindi. "Nasılsın?"

Vural sakin bir tavırla "İyiyim," dese de ikimiz de inanmamıştık. Hâlâ solgun görünüyordu.

"Bir şeyler yemelisin sonra ilaçlarını içeceksin."

Sözlerimi duyunca yüzünü buruşturdu. "Canım istemiyor."

Cevap veremeden Eser araya girdi. "Bakma sen ona Zeyno. Bir şeyler yemesi lazım, sana zahmet hazırlasana."

Tekrar yatağa uzandığında ben başımla onaylayıp Vural'a yiyecek bir şeyler hazırlamak için odadan çıktım. Saat henüz on bir olsa da tavuk çorbası yapacaktım, midesine de iyi gelirdi. Mutfağa girdiğimde Fatma ablayı kahvaltı hazırlarken buldum. Bana doğru döndüğünde yüzü endişe doluydu.

"Vural uyandı mı? Durumu nasıl?"

Ufak bir gülümsemeyle yanına gittim. "İyi ablacım. Hatta ona çorba yapmaya geldim. Uyandı, istersen git bak."

Başıyla onaylarken "Keratayı görmesem rahat etmeyeceğim," diye söylendi.

Sözlerine gülmeden edemedim. Gerçekten tam bir kerataydı. Fatma abla mutfaktan çıktığında kendim için küçük bir tost hazırladım ardından çorbayı yapmaya başladım. Az uyumuş olsam da uykumu almış hissediyordum. Sanki göğsümde günlerdir varlığından habersiz olduğum bir boşluk vardı ve o dolmuştu. Bu iyi hissettiriyordu. Bana çok az şeylerin iyi hissettirdiğini bildiğim için durumu yadırgıyordum.

Göğsümün boşluğunda donan buz sarkıtları vardı ve geçen her günle beraber eriyordu. Başta bu sarkıtlar kalbime sertçe saplanarak canımı acıtıyordu ama artık aşina olmuştum. Çorbayı kaynamaya bırakarak mutfak camına doğru yürüdüm. Gözlerim bulutlu gökyüzüne kaydı. Sabah güneş vardı fakat bir saat içinde bulutların arkasına sığınmıştı. Göğe sıçrayan grilik bugün içimi sıkmıyordu. Hafifçe iç geçirdim. Anlaşılan dünkü sıkıntımın nedeni gökyüzü değil ruh halimdi.

Keşke zihnim düşünmeye ara verse ve beni bu durumdan kurtarsa.

İnsan bazen kendini diğer günlere oranla daha çok değiştirmek istiyordu.

"Nasıl solmuş koskocaman adam."

Bakışlarım Fatma ablayı bulduğunda üzüntülü bakışlarıyla karşılaştım.

"İçim acıdı onu öyle görünce," dediğinde başımla onayladım.

"Ben de gece öyle görünce çok korktum. Neyse ki iyi."

Derin bir nefes aldı. "İyi tabii, güçlüdür Vural atlatır bunu da. Üzme kızım sen kendini."

Yanıma gelip kolumu ovduğunda içten bir şekilde gülümsedim. Yüzümdeki ifadeleri duygularımla beraber yitireli yıllar oluyordu ama Fatma abla, onları ustalıkla ortaya çıkarıyordu. O kadar iyi ve tatlı bir kadındı ki ona soğuk davranmak imkansızdı. Onunla tanışmamı sağladığı için Vural'a minnettardım. Çünkü unuttuğum anne şefkatine ne kadar ihtiyacım olduğunu Fatma ablayla tanışınca gördüm. Kalbimdeki annesizlik acısı geçmiyordu belki ama daha az acıtıyordu. Kanayan yaram onun sayesinde kabuk bağlamıştı.

"Üzmem ablam ama sen de üzme."

Ardından dakikalardır kaynayan çorbanın altını kapatmak için ocağa yürüdüm. Kaseye çorbayı doldurduktan sonra birkaç dilim doğranmış ekmeği tepsiye koyup mutfaktan çıktım. Odasına girdiğimde kapıdan çıkan Eser ile karşılaştım.

"Nereye?" diye sorduğumda telefonunu gösterdi.

"Ceyda aradı çağırıyor. Onun yanına gideyim akşam geleceğim ama bir şey olursa ararsın."

Başımla onayladım. "Tamam," dediğimde "Huysuz koca oğlan sana emanet," dedi.

Gözlerimi devirdiğimde güldü. "İşin zor, şimdiden kolay gelsin. Eser kaçar."

Ardından yanımdan geçip gittiğinde arkasından gülerek baktım. Eser tanıdığım en komik ve rahat insandı. Hayatı ciddiye almamayı öğrenmişti ve bu onu özgürleştirmişti. Bazen ona fazlasıyla özeniyordum. Dudaklarımın arasından ufak bir nefes alırken aralık kapıdan içeri girdim. Vural yatakta uzanmış elindeki telefonla uğraşıyordu. Kapıyı ayağımla kapattığımda başını kaldırıp bana baktı.

Elimdeki tepsiye bakarken huysuzca "Canımın istemediğini söylemiştim," dedi.

Onu duymazdan gelerek yatağa doğru yürüdüm. Yatağa oturduğumda "Doğrul bakalım," dedim.

Oflarken yavaşça doğrulmaya çalıştı. Yüzünü hafifçe buruştururken sırtını yatak başlığına yasladı ve ağzının içinden "Bu siktiğimin yarası çok acıtıyor," tarzı şeyler homurdandı.

"Akılsız başın cezası işte," dediğimde dik dik yüzüme baktı.

"Yine çenen düştü."

Dudaklarımı bükerken yere baktım. "Yoo, düşmemiş."

İç çekerek "Hasbinallah," dediğinde "Bir şey mi dedin?" diye üsteledim.

"Demedim," diye homurdandığında sağ kolu yaralı olduğu için sol eliyle uzandı. Ondan önce davranıp kaşığı aldığımda başını kaldırıp bana baktı.

"Versene kızım kaşığı."

Başımı iki yana doğru salladım. "Ben yedireceğim."

"Niye amına koyayım, sakat mı kaldım haberim yok."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken boğazımı temizledim.

"Hayır ama keyfim ve kahyası öyle istiyor. Hem yaralısın sen," deyip kaşığı çorbaya batırdım.

"Zeynep zorlama beni."

Çorba dolu kaşığı dudaklarına doğru götürdüm. "Zorlanamazsın çünkü yaralısın. Unuttun mu?"

Ağzını istemeyerek de olsa açıp çorbayı içti. "Dene de gör, zorlanıyor muyum zorlanmıyorum," diye söylediğinde onu duymazdan gelerek çorbayı içirmeye devam ettim.

Genelde çocuklar haricinde insanlarla pek muhattap olmayı sevmiyordum. Ama Vural ile ilgilenmek çok hoşuma gidiyordu. Bir çocukmuş gibi onu beslerken yaptığı huysuzlukları bile umursamıyordum. Ona bakmak kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Sanırım ben de onun için bir şeyler yapınca kendimi daha işe yarar hissediyordum.

Sessizlik içinde içirdiğim çorbası bitince ayağa kalkıp tepsiyi komodinin üstüne koyup ilaçlarını aldım. Vural sessizce beni izlerken bardağı ona doğru uzattıp. "Şimdi ilaçlarını almalısın."

Dudaklarında alaycı bir gülümseme oluştu. "Onu da sen içir."

Yüzündeki meydan okumayı görünce gözlerimi kıstım. Böyle bir şey de geri adım atacağımı düşünmüyor olmalıydı. Yavaşça ilaç paketini alıp bir tane hapı çıkardıktan sonra parmaklarımın arasında tutup dudaklarına doğru uzattım. Sessizce ağzını açtığında birden dudakları, parmaklarıma kapandı. Bu yaptığı gözlerimi irileştirirken diliyle parmaklarımın arasındaki ilacı aldı ama dilini çekmedi. Parmak uçlarıma dokunan dili içimdeki ateşin fitilini ufak bir temasla ateşlemişti. Parmak uçlarımdan kasıklarıma akın eden elektrik öyle yoğun ve aniydi ki afalladım. Sanki damarlarımın içine kor düşmüş kanımı kaynatıyordu. Elimi hızla geri çekerken yüzümü saran kızarıklığa engel olamadım. Boğazımı temizlerken dudaklarında bu defa sinsi bir kıvrılma vardı.

Bilerek yapıyordu, benimle uğraşmak hoşuna gidiyordu.

Boğuk bir sesle "Diğer ilaçlarını kendin içersin," dedikten sonra tepsiyi alıp ona sırtımı döndüm ve saniyeler içinde odadan tüydüm.

Ona karşı açık ve korkusuzdum fakat beni kendi silahımla vurmasını beklemediğim için hazırlıksız yakalanmıştım. Genelde üstüne giden ben olurdum. Bu defa geri adım atacağını düşünmüştüm ama fena halde yanılmıştım. Vural Alazoğlu, başa çıkması güç bir insandı ve her geçen gün beni daha büyük bir çıkmaza sürüklüyordu...

Bölüm sonu!

Vural ve Zeynep'in atışmalarını çok sevdiğimi daha önce söylemiş miydimahshaha
İkisini yazarken sürekli sırıtıyorum :)

Continue Reading

You'll Also Like

800 303 47
✨WATTPAD ROMANCE TR OKUMA LİSTESİNDE✨ Kelebek kuşun acılarını gören yeryüzündeki tek canlıydı... Luna aşkın en can yakan kısmının aslında ayrıldığı g...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

118K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
4.5K 283 33
Ve Tanrı tek bir ölüm sunmuştu kadına ama bu ölümü en sona bırakmıştı. Kadın her yaşadığı acıyla binlerce kez öldüğünü hissetse de hiçbiri ölüm değil...
341K 20.2K 72
#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine...