flechazo | yoonmin

By thvinwonderland

84.3K 9.6K 13.8K

balıktım. pt.1 More

sıfır
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
-balıktım
ᕙ⁠(⁠ ⁠ ⁠•⁠ ⁠‿⁠ ⁠•⁠ ⁠ ⁠)⁠ᕗ

dokuz

2.2K 328 415
By thvinwonderland


karahindibalarda dilek diliyorum her zaman, bir gün benim olman için tanrı'ya dua ediyorum

2021,

"Bana çocuk muamelesi yapmayı ne zaman bırakacaksın?" diye sorarken sırt çantasını çimenlere bırakmış, hemen yanına bağdaş kurarak oturmuştu.

Apar topar eşyalarımı alıp fakülteden çıktıktan sonra aynı otobüsle geri dönmüş ve şu bilindik parka geri gelmiştik. Yol boyunca da onunla dalga geçmeyi kesmemiştim. Başta çok sinirlendiğim doğruydu. Kendimi tutamayıp ona bağırmıştım bile ama şu an gülüp durmadan edemiyordum. Gerçekten onunla ilgilenmediğim için surat asmıştı ve bu beni neden bu kadar eğlendiriyor bilemiyordum.

"Sen çocuk gibi davrandığını kabul ettiğinde." diyerek karşısına tıpkı onun gibi bağdaş kurarak yerleştim. Gözlerini devirerek kopardığı bir tutam çimeni suratıma fırlattı ve "Tamam," dedi. "Çocuk gibi davrandım, kabul."

Çok büyük bir şey başarmışım gibi ellerimi çırpıp kıkırdadığımda gülüşüme eşlik etti. Normalde kızacağını düşünerek bu kadar üzerine gitmezdim ama onu her tiye alışımdan sonra daha büyük gülümsemeye başladığında kendimi durduramamış, saçma şeyler için açılıyor da olsa ağzımı kapatmayı becerememiştim. Şimdi böyle beraber gülüyor oluşumuz iyi hissettiriyordu.

"Sabahki şarkılarından açsana." diye teklif ettiğimde onaylayarak telefonunu çıkardı. Ben de çantamdaki kumaş yığınının arasından defter ve kalemimi çıkardım. "Şimdi beni rahatsız etme de şu işi bir an önce halledeyim." dediğimde karşı çıktı.

"Şu görmezden gelme olayı hakkında konuşmayacak mıydık?"

Omuz silktim. Açıkçası beni geçiştirir sanmıştım ve bu konuyu tekrar gündeme getirmek için yeterince cesur değildim. Mantıklı düşününce bana bundan sana ne demesi bile olağan durduğu için kendini açıklamak isteyeceğinden emin olamamıştım.

"Konuşalım." derken gözlerim elimde sıkı sıkıya tuttuğum defterime inmişti. Bu konu son zamanlarda hassas olduğum bir konuydu. Buna bir gerekçe aramayı bırakmıştım çünkü yaşadıklarım sonucunda arkadaş konusuna kafayı gereğinden fazla taktığımı biliyordum. Elimden bir şey gelmiyordu, artık bırakılmaktan gerçekten yorulmuştum ve bundan delice korktuğumun da farkındaydım. Kendimi etrafımdaki insanlara bu derece bağlamam sağlıklı olmayabilirdi ama ailemde yeterince hissedemediğim samimiyeti sokakta aramak benim suçum olmamalıydı.

"Her şeyden önce özür dilemem gerektiğini düşünüyorum." Defterimin yıpranmış kapağındaki bakışlarım yüzüne çıktığında elmacıklarının hafifçe kızardığını gördüm. Bu cümleyi kurmaya alışık olmadığından kaynaklanıyor olmalıydı. "Bazen çekilmez biri oluyorum."

Bunu reddedemezdim ama onaylayarak onu zor duruma da düşürmek istememiştim. Bu yüzden sessizliğimi korurken bakışlarımı içe doğru çekik gözlerinden ayırmıyordum.

"Spesifik olarak sana karşı yaptığım bir şey olduğunu sanmıyorum." derken kendinden oldukça emindi. "Edebiyat okuduğumu biliyorsun. Bir şeyler karalıyordum ve bunlardan şarkı çıkarmaya çalışıyorum. Uzun bir süredir bununla meşgulüm ve biraz -Nasıl desem, manyağım? Konu bu olduğunda gerçekten kendimi etrafa tamamen kapatıyorum ya da sadece işime yarayan insanları görüyorum. Bunun Jungkook'la hiçbir alakası yok."

Pekala, bunu anlamaya çalışabilirdim. Ben hiçbir zaman uğraştığım şeye tam anlamıyla odaklanabilen biri olamamıştım, hatta dikkatim kolayca dağılırdı. Bu yüzden üstüne uğraşmam gereken bir çalışma içindeysem üretkenliğimi tek olduğum zamanlara ayırırdım. Yoongi'yle tam anlamıyla empati yapamıyor olmam bundan kaynaklanıyor olabilirdi.

Yine de, hadi ama, kendini gerçekten bu kadar kaptırıyor olabilir miydi? Üstelik şu görmezden gelme ya da Jungkook'a sağlanan ayrıcalıkların bana sağlanmaması durumu çok uzun süredir canımı sıkan bir meseleydi. Hayatının her anını yazdıklarını bestelemekle mi geçiriyordu? Bu yüzden mi sık sık Jungkook'la birbirlerinde kalıyorlardı ya da telefonunu rahatlıkla Jungkook'a verebiliyordu? Geri kalan herkesle kendimi rahat hissederken Yoongi'ye karşı hep çekiniyor olmam, onun kendini etrafa kapatmasıyla mı ilgiliydi?

Saçma geliyordu işte. Şimdi ona, bir yerlere gittiğimizde hep Jungkook'la oturuyor olman, seninle uğraşmasına izin veriyor olman, ona sık sık yemek ısmarlıyor olman, temas sevmediğini ileri sürerken Jungkook'un dudaklarının yanaklarında gezmesine sesini çıkarmıyor olman sırf şarkı işinde sana yardım ediyor olmasından mı kaynaklanıyor desem buna evet mi diyecekti?

"Bir şey söylemeyecek misin?" dediğinde yeşilliklere dalıp giden bakışlarımın odağı benden cevap bekleyen gözleri oldu.

"Ne söyleyebilirim ki?" diye mırıldandım. Düşündüklerimle onu köşeye sıkıştırmaya çalışacak değildim. "Sen öyle diyorsan öyledir."

Derin bir nefes alıp uzun süre içinde tuttu. Sıkıntılı bir ifadeyle dışarı üflerken omuzları düşmüş, başı kucağındaki ellerine doğru eğilmişti. Onu sıkmak, istediğim şeyler arasında son sırada bile olamazdı. Ben sadece -Bilmiyorum, gerçekten ne istediğimi anlayamıyordum.

"Jungkook'la çalıştığımız için daha çok onunla vakit geçirdiğimi kabul ediyorum. Ama bu düşündüğün gibi sizi birbirinizden ayrı tuttuğum için değil. Üstelik senin benimle vakit geçirmek istediğini bile bilmiyordum."

Ağzımdan bir anda "Seninle vakit geçirmek istediğimden değil." cümlesi çıktığında beynim bunu söylediğim en büyük yalanlar listesine eklerken gözlerim istemsizce açıldı. Bir anda sanki bunu öğrenmesi beni utandıracakmış gibi bir panikle inkar etme çabasına girişmiştim ama safi yalandan oluşan bu cümle kalp kırıcıydı. "Hayır, bunu demeyecektim. Ben - Yani, elbette seninle vakit geçirmek istiyorum. Sadece, uf, saçmalıyorum şu an."

Konuşmaya çalışırken havada daireler çizen ellerimin yeni farkına vararak hızlıca dizlerime indirdim. Paniklediğimde böyle oluyordu. Ellerim kendiliğinden hareketleniyor, ağzımdan çıkanları kontrol edebilmek için öncesinde susmam gerekiyordu.

"Okulda sesimi yükselttiğim için üzgünüm. Sadece birbiriyle çok ilgilenmeyen bir ikili olmamıza rağmen buna alınabiliyor olmana sinirlenmiştim. Demek istediğim, bak-" Emekleyerek birkaç çırpınışta ona yaklaştığımda dizlerim ve ellerim üzerinde kalmaya devam ettim. Benden kaçırdığı gözlerini yakalamak için başımı biraz eğdikten sonra "Ben arkadaşları yanında çok rahat takılan biriyimdir ve çevremde sen varsan bu işler değişiyor. Yaydığın enerjiden mi yoksa hep çatık gördüğüm kaşlarından mı, bilmiyorum. Ama sen etrafımdayken yanımda annem varmış gibi ağzımdan çıkanlara ya da hareketlerime dikkat ederken buluyorum kendimi."

Ellerimin altında hissettiğim toprak canımı yakmaya başladığında tekrar bağdaş kurarak oturdum. Bu sefer dizlerimiz birbiriyle temas halindeyken buna vereceği tepkiyi kontrol ettim ama o beklediğim alnını kırıştıran ifadeyi görmeyince yerimden hareket etmedim.

"Bazen istemeden kendimi Jungkook'la kıyaslıyorum." diye itiraf ettim. Beklenmedikti. Benim için de Yoongi için de beklenmedik bir cümleydi ve nasıl toparlayacağımı bilemedim. Ben salaklığıma dil ısırırken o alık alık bana bakıyordu. Kurduğum cümledeki mantığı arıyor olabilirdi ama inanın, bunu ben bile bilmiyordum.

"Ne demek istiyorsun?" Her zamanki sesinden duysam kızdığını düşüneceğim soruyu oldukça yumuşak bir tonla sorduğunda amacının sadece beni çözmek olduğunu düşünüyordum.

"Yaş farkını takıntı yapan birisin." Bunu hem zamanında bize küsüşünden, hem de o gece yine bu parkta onunla uzanırken bir yaş daha uzaklaşıyorum ondan demesinden çıkarıyordum. Fakat gel gelelim, yaptığım kıyasla bu konunun hiçbir alakası yoktu. Ben sadece saçma bir bahanenin ardına sığınmaya çalışıyordum. "Zamanında arkadaşlığımız bu yüzden kesilmişti. Tamam, o zamanlar yanında gerçekten çocuk kalıyordum ama belli bir yaşa geldikten sonra da benimle konuşmamaya devam ettin. Yoongi, denk geldiğimizde selamlaşmıyorduk bile ve -" Konuşmanın sonunu nereye bağlayacağımı bilemeden bir süre nefeslendim. Biraz da olsa akıllıca şeyler söyleyebilmek için kendime ufak bir süre yarattım. "Ve seni Jungkook'la böyle yakın gördükçe benden uzak durma sebebinin artık yaşla alakalı olmadığını düşünmeye başladım. Evet, birlikte çalıştığınız için elbette onun yeri sende ayrıdır ama ben bazen kendimi çok dışlanmış hissediyorum işte."

Bu sefer omuzları düşen ben olunca verdiği tepkiyi görmemek için bakışlarımı kaçırdım. Ne düşüneceğini tahmin edemiyordum. Bu söylediklerimi çok çocukça ya da bencilce bulabilirdi. Belki benimle bu derece bir samimiyete bile girmek istemiyorken benim neden bu kadar uğraştığımı sorguluyor olabilirdi. Sadece iyice gerilmiş ve o hep mesafeli bakan gözlerinden kaçınmıştım çünkü hazır açılmışken konuşmaya devam etmek istiyordum.

"Seokjin hyung senden büyük ve onunla daha az vakit geçiriyoruz. Yine de onun yanında daha rahat olabiliyorum. Bundan bana ne diyebilirsin. Aslında tüm bunları sana açma nedenim de bu. Ben sadece samimiyetimizin boyutunu öğrenmek istiyorum çünkü bazen iyiyiz ve bazen mesafeliyiz. Bazen senden hiç beklemediğim hareketleri sergiliyorsun ve ben yakınlaştık sandıktan hemen sonra soğuk davranmaya devam ediyorsun. Sana nasıl yaklaşmam gerektiğini çözemiyorum."

Ben sadece iki sene önce bu parkta uzanırken ısınmak için çoraplı ayaklarını sırtımın altına sokan ya da bana kızdığında omzumu tekmeleyen Yoongi'yle tek gecede kurduğum bağı, bir seneyi aşkın vakit geçirdiğim Yoongi'yle kuramamış olmama üzülüyordum.

"Tamam," Tekrar nefeslendi. Göğsü şişip indikten sonra "Biraz uzun bir konuşma oldu." deyip gülerek ortamdaki kasveti dağıtmaya çalıştı ama verecek bir cevap bulamıyormuş gibi devamında sessiz kaldı. Ben de tüm bu süreç boyunca etrafımızda bulunan karahindibaları sayıyordum.

"Öncelikle söyleyeceklerimin samimiyetini kavramak için gözlerime bakmalısın." dediğinde ne kadar istemesem de bakışlarımızı buluşturdum. Çok... derindi? Bilmiyorum, tuhaftı. Onda daha önce hiç görmediğim bir bakıştı ama bu tamamen iyi bir şeydi. Gerçekten de az önce dediği gibi söyleyeceklerinin doğru olduğunu hissettiriyordu ve açıkçası bu beni biraz daha germişti.

"Bende yeri ayrı olan kişi Jungkook değil." Kırıştırdığı burnunun üstünü kaşırken çok tatlı duruyordu. "Seninle çok vakit geçirmediğimiz doğru. Bu sandığın gibi benim isteksizliğimden kaynaklı değil. Yaş farkına takılmayı bırakalı da uzun zaman oluyor, tamamen aptallıktı işte. Kendimi bir şey sanıyordum o zamanlar." Utanç verici bir şeymiş gibi suratını buruşturmasına güldüm. "Sana neden yapıyorsun diyemem ama bunu yapmanın çok gereksiz olduğunu söyleyebilirim. Jungkook'la kendini kıyaslama. Hatta kimseyle kıyaslama, bunu yapması gereken kişi sen değilsin."

Dizlerime uzanan parmak uçları benim şaşkınca "Ne demek istiyorsun?" deyişimle hızlıca geri çekildi. Hiç anlamamıştım ki şimdi ne anlatmaya çalıştığını. Sanki diğerlerinin beni kıskanması gerektiğini söylüyormuş gibiydi ama bizim aramızda öyle bir yakınlık yoktu ki.

"Yani, ben," Kara saçlarına daldırdığı kar beyazı elleri, saçlarıyla beraber ilgimi de dağıtmıştı. Sağa sola savrulan tutamlarını seyre dalıp kendini açıklamak için ihtiyaç duyduğu süreyi ona vermiş bulundum böylece. "Demek istediğim, herkesle farklı bir sohbetim var. Kendini kimseyle kıyaslama bu yüzden."

"Anladım." diye mırıldansam da bu aptal huyu bırakamayacağımı biliyordum.

"Sana dışlanmış hissettirdiğim için berbat biri olmalıyım." şeklinde devam ettiğinde başımı sağa sola sallayıp onu reddetmek istesem de konuşmasını bölmeme fırsat tanımadı. "Hayır, öyle olmadığımı söyleme. Birine kötü hissettirmekten nefret ediyorum ve sana neler hissettirdiğimi yeni öğreniyorum. Benim yanımda rahat edemediğini önceden de konuşmuştuk fakat ben bunun bu kadar derin ve seni bu denli yaralamış bir şey olduğunu akıl edemedim."

"Çok üzülmedim." diyerek bir yalan daha soktum aramıza.

"Üzerine kafa yorup canını sıkmışsın, Jimin. Seni sevmemem için bahaneler aramışsın kendine ve yaş farkımızı dahi düşünmüşsün bunun için. Ona bile tutunamamışsın. Sen çok üzülmediğini söylesen de ben vaktini bunlara harcattığım için üzebilirim kendimi."

Hiç, saatlerce düşünsem bile asla düşünemeyeceğim bir karşılıktı bana verdiği. Bana hiçbir açıklama yapmıyordu, aramızın neden böyle olduğuna dair bir gerekçe göstermiyordu. Hatta aramızın nasıl olduğunu bile söylemiyordu ama beni iyi hissettirebiliyordu. Üzüldüğüm için kendini üzeceğini söylüyordu ve bu bir şekilde bana yeterli geliyordu.

"Asıl amacım seni dışlamak olmadığı için bu davranışlarıma bir açıklamam yok, üzgünüm. Bunu gerçekten insan ilişkisinde iyi olmayışıma veriyorum. Seni hiçbir konuda yargılamam, ne olursa olsun yapmam bunu. Seninle mesafeli olmak istemiyorum, bana adım atmak istediğinde bundan çekinmeni de istemiyorum. Yanımda ağzından çıkanlara da dikkat etmek zorunda değilsin elbet, bir avuç aptal oğlanlarız işte."

En başında içimde dolup gırtlağıma kadar çöken bu düşünceleri ona açmak konusunda kararsız ve korkaktım ama aldığım karşılık sayesinde dürüst oluşuma seviniyordum. Onun yanında rahat etmem gerektiğini bana daha önce bir kez daha söylemişti elbet, yine de bu seferki kadar etkili bir konuşma değildi. Kafamı bunlara yorduğum için gerçekten mutsuz olduğunu görebilmiştim. Pişman duruyordu, en azından ben kendini açıklamaya çalışmasını ve bana dokunmak üzere havalanıp sonrasında geri dönen ellerini buna yoruyordum. Bu sefer onunla dostluk edebileceğimden emin gibiydim.

Son heceyi uzatarak "O zaman," dediğimde dudaklarımda içten bir gülümseme vardı. "İyi miyiz?" Yumruk yaptığım elimin serçe parmağını ona uzattığımda tıpkı benimki gibi sıcak bir tebessümle "İyiyiz." dedi. Serçe parmağını benimkine doladı ve baş parmaklarımız iyi olacağımız sözünü mühürlemek için birbirine yaslandı. Gözlerimiz temasını kesmezken gülüşümü bastırabilmek için alt dudağımı dişlemek zorunda kalmıştım. Kahkaha atmak istiyordum ama bu dürtünün bir anda nereden çıktığını da kestiremiyordum. Sadece mutluydum işte.

"Artık çizime başlamalıyım." diyerek güç bela ellerimizi ayırdığımda dakikalar öncesinde ondan rica ettiğim gibi telefonundan bir şarkı başlattı. Gitarın tatlı notalarının ardından Jimmy Brown sözleri söylemeye başladığında çoktan eski yerime dönmüş ve yere bıraktığım defterimi kucaklamıştım.

-

Vaktin nasıl geçtiğini anlamazken güneş yavaştan batmaya başlamıştı. Yoongi çalma listesini değiştirip daha hızlı bir şeylere geçmiş, isimlerini asla bilmediğim rap şarkılara eşlik ederken kendi defterine bir şeyler karalıyordu. Aynı anda hem bir şeyler üretip hem de başkalarının ürettiklerini ezbere bu kadar hızlı nasıl söylüyor, aklım almıyordu. Üstelik ses tonu, şarkının asıl sahibinden daha iyi gidiyordu melodiye. Daha önce nasıl fark edememiştim, bilmiyordum. Arada bir sahnedeyken Jungkook'a bir cümleyle de olsa eşlik ettiği oluyordu ama kulağıma bu kadar güzel geldiğini hiç anımsamıyordum. Belki de Jungkook'un yumuşak sesi, Yoongi'nin hırçın sesini kesmediği için böyleydi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum defterimi çimlerin üzerine bırakıp. Taslak çizimini sonunda halletmiştim ve ona gösterip fikrini almak için kendimi hazır hissetmeyi bekliyordum. Aklım hala Naeun'un çizimindeydi. Takım elbise, o cafcaflı modellerin yanında sönük kalacaktı ve bu bana yetersiz hissettiği için iyi olduğum tek şeydeki özgüvenimi de kaybetmiştim.

"Bir şeyler yazmaya çalışıyorum." diye mırıldandı. Konuşmaya devam edeceğimizi anlamış gibi şarkının sesini kıstı. "Sen bitirdin mi?"

Başımı sallayıp onayladıktan sonra görmek istemesin diye konuyu onun üzerinde tutmaya devam ettim. "Bakabilir miyim yazdıklarına?"

Şiir yazdığını öncesinde bilmiyordum ve parka ilk geldiğimiz vakit yaptığımız konuşmada bunu itiraf ettiğinde önceliğim beni neden görmezden geldiği olduğu için tamamen aklımdan çıkmıştı. Ona olan hayranlığım gün geçtikçe katlanıyordu, cidden. Her ne kadar bana soğuk olmasından şikayetçi olsam da insanların içinde çizdiği o mesafeli ve ulaşılması zor tavrı, enstrümanların çoğunda yetenekli olması, konuşurken - özellikle sarhoşken - seçtiği kelimeler, müzik zevki, hatta aşçılıkta iyi olması bile beni kendine hayran bırakıyordu.

"Önceki yazdıklarım mı?" diye saçma bir soru sorduğunda hareketleriyle kendini ele veriyordu. Bakışlarını hemen kaçırmış, defterini aceleyle kapamış ve vakit kazanabilmek için gereksiz bir cümle kurmuştu. Kısaca beni reddetmek istiyor ama daha az önce yaptığımız konuşma yüzünden beni kırmaktan korkuyor gibiydi.

"Şu an yazdığına da bakabilirim."

Defterini sırtının ardına saklayıp oturuşunu dikleştirdi. Kulakları kızarmaya başlamıştı. O... utanıyor muydu? Her konuda böylesine başarılı ve zevk sahibi olan birinin okulunu okuduğu şeyde çok iyi işler çıkardığından emindim oysa. Ve bilirsiniz, aşık adamların her zaman iyi şiir yazdığı söylenirdi.

"Şey mi yapsak?" Bir süre konuyu değiştirebilmek için etrafına bakındı ve sonra aradığını bulmuş gibi uzun kolunu açarak karahindibalara uzandı. "Dilek dileyelim, hadi."

"Yoongi," diye mızmızlandım. Daha ilk günden böyle şımarmak istemiyordum ama Jungkook'un yaptığı gibi üstelersem bana ne tepki verirdi merak ediyordum. Eh, yazdığı şeylere merakımın büyüklüğü de tartışılamazdı. "Okuyayım işte."

Yanına gitmek için tekrar emekleyerek adımladığımda oturduğu yerde geri geri kaçmaya başladı. "Uzaklaşmasana." diye söylenirken ona yetişmeye çalışıyordum. "Çok merak ediyorum, lütfen."

Hoseok'un asla karşı koyamadığı bakışlarım onda da işe yaramış olacak ki lütfen dedikten sonra dudağımı bükmem ve o bakışlarımdan yollamam durmasını sağladı.

"Tamam," dedi sonunda. "Ama yalnızca az önce yazmaya çalıştığıma bakacaksın. Henüz bir kısmını yazabildim ve bunun hakkında yorum yapmak da yok. Kabul mü?"

Hevesle "Kabul." dediğimde istemeye istemeye arkasına sakladığı defterin son sayfasını açıp bana uzattı. El yazısı tanıdık dağınıklığıyla artık gözümün önündeydi. Birkaç kelimenin üstü karalanmış, yerine yenisi yazılmıştı. Söylediği gibi sadece kısa bir bölümden oluşuyordu ve başlıksızdı.

"Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi.
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine değdi.
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana.
Kesin bir gün belirtemem, n'olur takvim sorma bana,
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman."

Verdiğim sözü tutarak diğer sayfalara bakmadan defteri kapatıp yanıma bıraktım. Konuşmak istiyordum. Konuşmak, güzelliğini övmek istiyordum. Vereceğim tepkiyi görmemek için asla benden tarafa bakmayan Yoongi için sessiz kaldım. Ağzım kapalı, zihnim gevezeyken kendimi çimlere bıraktım ve laciverte boyanmaya başlayan gökyüzünü seyre daldım.

Yüreğinde yüzdürdüğüyle aralarındaki münasebetten hiç mi hiç haberim yoktu. Yine de Yoongi'ye baktığımda, onu dinlediğimde ya da şu birkaç satırı okuduğumda önünde sonunda bittiğine inandığım aşkın, onun kitabında sonsuz olduğunu düşünüyordum. Çevremde daha öncesinde beni böylesine etkileyen, meraka düşüren bir aşık daha önce hiç bulunmamıştı. Belki de o kadına merakım bundan kaynaklanıyordu.

Bu acıyı ona neden çektiriyordu? Yoksa Yoongi'yi yanına mı yakıştırmıyordu? Fakat bu nasıl mümkün olurdu ki? Onun sadece bembeyaz teni bile ışık saçar, beni kendine pervane eylerdi. Saçlarının alnına dökülüşü, gözlerinin içe çekikliği, yaz gelince burnunda beliren çilleri, saydam cildinden kendini belli edip elini süsleyen mavi damarları, kemikli parmakları, gülüşüne eşlik eden diş etlerini gördüğünüzde bunun içten bir gülümseme olduğunu anlayıp içinizi ısıtan o güzel his... Onu güzel kılan birçok şey daha sayabilirdim. Onu kendine yakıştırmayan biri olsa olsa aptal olurdu.

Öyleyse tek bir bakışıyla ayazda bırakan Yoongi'nin bu sımsıcak aşkını kabullenmeyen kadın da aptalın tekiydi. Ya da... Çok güzeldi. Yoongi'yi bile sönük bırakacak bir güzelliği vardı belki de. Yine de adını aşk koydukları bu merette güzellik bu kadar gerekli miydi sahiden? Yoongi'nin eline kalem aldırıp içinden taşırdıklarını kağıda döktüren bu sevgi yeterli gelmez miydi? Bunu yeterli bulmuyorsa sevginin bir gramını bile hak etmeyen biri olurdu zaten. Fakat bu kadar hassas olan bir adam da sevgiden anlamayan bir kadına aşık olmazdı, bu hataya düştüyse en başında kendisi aptallık etmişti.

Nedendi bu kavuşamamalar? Kimdi, daha önce görmüş müydüm? Gerçi daha önce Yoongi'nin yanında dolaştırdığı bir kadına da şahitlik etmemiştim. Belki de kadın bu sevgiden bihaberdi ve tanışıklıkları bile yoktu. Fakat sonradan yazdığı dizeler aklıma düşüyordu. Dost, diyordu. Elin elimdeydi. Elim tüylerine değdi. Arkadaşlardı, yakınlardı hatta. Ellerini bile tutmuştu. Kalbi kim bilir ne hızlı atmış, karnı nasıl kasılmıştı. Hatta belki de avuç içleri heyecandan terlemişti bile. Nasıl yaşanmasındı ki bunlar? Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana diyen, nerede olursa olsun soluğu en son sevdiğinin kapısının önünde alacağını söyleyen adamın kanı nasıl kaynamasındı ki tek bir temasta?

Aklımı kaybedecektim düşünmekten, gördüğüm birkaç mısrayla bu hale geldiysem defterin tamamını okuduğumda delirirdim muhtemelen. Oysa o gece, yine bu parkta açtığı gibi açsaydı kalbini bana, ayık zihniyle de sırdaşı belleseydi beni, ikimizin için de daha rahat olurdu her şey.

"Dilek dileyelim." diyerek doğruldum uzandığım çimenlerden. Hem aklımı dağıtmak hem de onun aklına şüphe kırıntıları sokmak istemiştim. "İşte, bu senin." dedim kopardığım karahindibanın dağılmamasına dikkat ederek ona uzattığımda. Kendime de bir tane aldıktan sonra Yoongi'ye o geceyi anımsatma hevesiyle yerimde kıpırdandım.

"İlk ben." Gözlerim karahindibaya dönüp kapanırken sessizce dilemem gerektiğini bilsem de "Hatırlanmak istiyorum." diyerek cümlelerimin benden ona ulaşmasını sağladım. Dudaklarım büzülürken kuvvetli bir şekilde nefesimi üfleyip polenlerini uçurdum. Açılan göz kapaklarımın yakaladığı ilk manzara yeni açılan sokak lambalarının altında minik periler gibi uçuşan beyaz pamukçuklar oldu. Hemen sonrasında tıpkı polenler gibi beyaz, pamuklar gibi yumuşak olan bir diğerine döndüm. Yoongi'ye.

Dilimin söylemeye varmadıklarını gözlerimden anlasın istedim, bir kez bile kırpmadım onları. Fakat şimdiye kadar Yoongi'nin ima ettiğim hiçbir şeyi anlamadığını tahmin etmeliydim. Yine öyle oldu. "Öldükten sonra hatırlansan yararı ne olur ki sana?" dediğinde beni sahiden de hiç anlamadığından emin oldum.

Biraz daha cesur davrandım. "Öldükten sonra değil." dedim. "Yaşarken hatırlanmak istiyorum ben." Sahici cesurlardan olsam senin tarafından diye devam ettirirdim cümlemi. Sustum. Yoongi de üstelemedi. Tıpkı benim gibi kapattı gözlerini ve içinden diledi dileğini. Polenleri uçururken öne çıkan dudakları, yine sırrını bölüşmedi benimle. Oysa biliyordum, balık olmak istiyordu sevdiğinin kalbinde.

Biliyordum ama son kez denedim şansımı. "Haksızlık ediyorsun, ben sesli diledim dileğimi." Bir çocuk gibi mızmızlanmaktan alamadım kendimi. "Sen de söylemeyecek misin bana?"

Minik bir tebessüm için gerilen suratında elmacıkları çıkıklaştı, bir kez daha kanıtladı güzelliğini. Sırrını benimle paylaşmak için açılsın diye can çekiştiğim dudaklarını araladı, içime umut tohumlarını serpiştirdi.

"Ihlamurlar çiçek açar, ben de sana söylerim elbet."

-


100721

Continue Reading

You'll Also Like

78.7K 5.5K 131
❝Arkadaşlarımıza sadık kalırız. Ne pahasına olursa olsun.❞ stranger things-will byers fanfiction 2021 marttan beri devam ediyor.
123K 11K 34
Bl aktörü olan kim Taehyung. Oynadığı reklamın setindeki, makyöz olan jeon jungkook'la partner olmak ister. |semetae| |düzyazı//texting| |+18|
48.1K 4.2K 32
Beta Jeon Jungkook'un dikkatini, Omega Kim Jisoo fazlasıyla çekiyordu; ancak Omega Kim Jisoo'nun kardeşi Delta Kim Taehyung'un da aniden aynı okula g...
15.9K 1.3K 18
Serin Firuze Furtuna ve Adil Koçarinin öyküsü
Wattpad App - Unlock exclusive features