𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / Mi...

By blueflower_s

45K 6.9K 6.4K

Jisung renkleri olmayan hayatına birkaç damla renk istiyordu. Ve o gün hayatına giren o adam, hayatını değil... More

Başlangıç
Renklerin sesi - Bölüm 1
Kader değil benim resmimdi karşımdaki-Bölüm 2
Ve renkler akmaya başladı - Bölüm 3
Zamana göre değişen kader - Bölüm 4
Uçurumun kenarındaki camdan çocuk - Bölüm 5
Solmuş kalpte açan renksiz çiçekler - Bölüm 6
Sarı sayfaların kesilmiş satırları - Bölüm 7
Okyanusun derinliklerindeki hayaller - Bölüm 8
Sessiz cehennemin aralık kapıları - Bölüm 9
Ben ve avucumdaki paslanmış anılar - Bölüm 10
Yanlış yol doğru seçim - Bölüm 11
Çalan şarkının isimsiz melodileri - Bölüm 12
Çiçekle birlikte açan sahte sevgi - Bölüm 14
Hayatsız insanların elindeki hayat kalemi - BöLüm 15
Kovalanırken taşa takılıp düşen değersiz zamanlar - Bölüm 16
Başlangıcın ortasına bırakılmış anlamsız sonlar - Bölüm 17
Kendini iyi sanan şeytan anılar - Bölüm 18
Acının tatlı tebessümü - Bölüm 19
Gülümseyen yüzün hıçkıran kalbi - Bölün20
Gidenin ardında kalan kanayan yara - Bölüm 21 (Part 1)
Gömdüğüm yerden tekrar doğan hayat darbesi - Bölüm 21 (Part 2)
Kadere inanıp yolunu bulamayan geleceğin umudu - Bölüm 22
Ben gittim ama kalbim seninle kaldı - Bölüm 23
Yıllar sonra kapıları açılan kafes - Bölüm 24
Cesed kokan satırlar - Bölüm 25
Final

Düğümlenmiş kaderi yaralı ellerle açmaya çalışmak - Bölüm 13

1.3K 223 158
By blueflower_s

Merhaba canlarım, nasılsınız? Yazabildiğim kadar hızlı bir şekilde yazdım bölümü. Geçen bölüm yorumlar Allah katına çıkınca dedim hemen yazayım :DDD

Oylarınız ve yorumlarınız benim motivasyon kaynağım. Bunu unutmayın lütfen.

İyi okumalar.

Bölüm şarkısı: Mark Eliyahu & Cem Adrian - Derinlerde

"Benim için şimdi, sen aynı sana benzeyen yüz binlerce küçük çocuklardan birisin. Sana ihtiyacım yok benim. Senin de bana. Senin için diğer yüz binlerce tilkiye benzeyen biriyim. Ama sen beni kendine alıştırırsan birbirimize gereksinme duyarız. Sen benim için dünyada tek olursun. Ben de senin için dünyada tek..."

Eskiden bir şeye bağlanmanın ne kadar yanlış olduğunu düşündüğüm anılar teker teker eski raflardan önüme devrildiğinde iç çekerek sakin adımlarla yürümeye devam ettim. Bağlanırsan, alışırsın. Alışırsan onsuz yapamazsın. Ve bitmesi gerektiğinde bitiremezsin. İşte bu yüzden en başından beri tek kişi, tek kalp ve yarım bir ruhla devam etmeyi isteyen yanım, şimdi yan yana yürüyen iki kişi dışında hiçbir şey göremiyordu. Ben, o ve parmaklarından ruhuma damlayan renkleri.

"Birden susturdum tüm dünyayı sen konuş diye,

-Nasıl sağırsın kendine. "

Yıllarca kulaklarını kapatıp, gözlerini sıkıca bağladığım kalbim alıştığı ortamdan ayrılmanın sevinciyle kaburgalarımı sıkıyor, olduğu yerden çıkmak istiyordu. Yıllarca susturmuştum onu. Yıllarca sadece ben konuşmuştum, o da dinlemişti. Ama şimdi ben bile susmuştum, çünkü biz değil, o konuşsun istiyordum. Yüzündeki o haylaz gülümsemesiyle bir şeyler söylesin, kalbime, ruhuma dokunsun istiyordum.

"Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı, armağan gibiydiler."

Evet, tam da buydu işte. O benim için uzun yıllar sonra, aramasam bile bulduğum en renkli, en canlı en güzel armağandı. O benim en değerli köşemden asılan bir tablomdu.

Derin bir iç çekip ellerimi pantolonumun ceplerine sokarken, Younghoon çantamda aldığı 'Küçük Pres' kitabından alıntıları yüksek sesle okuyarak hepimizin duymasına neden oluyordu. Ve işin garip yanı her şeyle dalga geçen çocuklar, şimdi pürdikkat Younghoon'un ağzından çıkan alıntıları dinliyordu. İstemsizce gülümserken içimden 'Galiba bu dünyada herkesin içinde Küçük Prens sevgisi yaşıyor' diye geçirmiştim.

"Ya Jisung, o değil de bu Minho hyung çok yakışıklı adam. Adamla bir fotoğraf çekinip İnstagram'a attım elliden fazla Dm geldi ve hepsi Minho hyungun numarasını, hesabını isteyen mesajlardı. Üst üste toplasan bu zamana kadar toplam elli DM almamışımdır."

Beomgyu isyan dolu sesiyle kafasını salladığında, Younghoon elindeki kitabı omzumdaki çantamın fermuarını çekip içine koyduktan sonra tekrar kapayarak eski yerine geçmişti.

"Harbi, adam çok yakışıklı. Minho hyungun yaşı kaçtı?"

"Ne yapacaksın yaşını Changbin?"

"Ya yaşı kaç, söylesene."

O gün spor salonunda olanlardan sonra üç gün geçmişti ve ben o günden beri 'Benden kaçamazsın' diyen Minho hyungtan köşe bucak kaçıyordum. Çocukça olduğunu biliyordum, olacakları göze alarak ona izin vermiştim ama korkuyordum. Gerçek anlamda bir anda büyünün tek bir parmak şıklatılmasıyla bozulacağından deli gibi korkuyordum. Ben Minho hyungu kaybetmekten deli gibi korkuyordum.

"Yirmi dört yaşında Changbin."

"Oha lan, 6 yaş var aramızda. Bu adam bizi nasıl ciddiye alıyor hâlâ anlamış değilim."

"Seni kim niye ciddiye alsın Changbin? Sen başkası olsan kendini ciddiye alır mıydın?"

Beomgyu kollarını göğsünde birleştirmiş Changbin'in yanında yürürken, Changbin Beomgyu'nun sözleri ile birlikte kaşlarını çatarak yüzünü ona dönmüştü. Yine bir okul çıkışı, yine gereksiz iki insan.

"Niye? Neyin varmış ki benim? Gayet de ciddiye alınacak birisiyim."

"Gay pornosu izlerken babasına yakalanıp bunun sayesinde gay olduğu ortaya çıkan seni kim ciddiye alsın Changbin?"

Bir anda gelen gülmeyle elimle ağzımı kapatıp kafamı çevirsem de bunu gören Changbin, hiç de yumuşak olmayacak bir şekilde kafama vurarak homurdanmaya başlamıştı. Ortaya çıkan gerçekler bazen çok utanç verici bir şekilde olabiliyordu.

"Jisung, hyungun gelmiş."

Younghoon kafasıyla okul çıkışını gösterince ben de kafamı gösterdiği yere çevirmiştim. Minho hyung, arabasına yaslanmış kollarını göğsünde birleşmiş bir şekilde olduğumuz kısma baktığını gördüğümde istemsizce dudaklarımdan bir küfür çıkmıştı. Küfrümü duyan çocuklar yüzüme garip bakışlar atarken derin bir nefes alarak yanına doğru yürüdüm. Sonsuza kadar kaçamayacağını sen de biliyordun Jisung.

"Merhaba hyung."

"Merhaba çocuklar, nasılsınız?"

"İyiyiz hyung, aynı işte. Son sene olduğu için dert bitmiyor."

"Çalışıyor musunuz?"

"Yalan söyleyip daha karizmatik görünmek isterdim ama hayır hyung, çalışmanın ç'si bile yok."

Yanına geldiğimizden beri çocuklar gülerek hyungla bir şeyler konuşurken ben kafamı bir saniye bile yerden kaldırmamıştım. Yüzünü görürsem aklıma o gün gelecekti ve ben düşüp bayılacaktım.

"Her neyse hyung, siz herhalde bir yere gideceksiniz. Biz sizi tutmayalım."

Çocuklar vedalaşıp yanımızdan uzaklaştığında çok geçmeden ben de ileriye adım atarak "Ben de gideyim. Annem beni bekliyor." diye saçma sapan bir bahaneyle tam hızlıca adımlayıp gidiyordum ki bir anda çantamın arkadan çekilmesiyle sırtım sertçe arkamda duran göğsüne yapışmıştı.

"Sen nereye gidiyorsun acaba? Benden kaçamazsın dedim ve sen üç gündür benden kaçıyorsun."

Her ağzını açtığında inip kalkan göğsü sırtıma değiyordu ve bu gerçek anlamda düşünme yetimi kaybetmene neden oluyordu. Üstelik eğilerek kulağıma doğru konuşmuştu ki bu da iyice saçmalamama neden oluyordu.

"B-ben kaçmıyorum. Sadece..."

"Sadece ne Jisung? Bu sefer nasıl bir bahane söyleyeceksin çok merak ediyorum."

Yüzünü göremediğim ve üstüne üstlük sesi o kadar düzdü ki kızıp kızmadığını anlayamıyordum. Al işte Jisung, iyi bok yedin de izin verdin seni öpmesine.

Bir şey söylemeyince derin bir iç çekip kollarımdan tutarak kendisine çevirmişti ama utanç ve inat duygum o kadar baskındı ki kafamı yerden kaldırmamıştım. Kolsuz o okul formam yüzünden çıplak kollarımdaki sıcacık elleri durgun yüzüme rağmen kalbimin o kadar çok hızlı atmasına neden olmuştu ki sesini bir an duyacak sanmıştım.

İnadım yüzümden bu sefer oflayınca istemsizce kafamı kaldırmış ama tekrar indirmiştim. O da ön koltuğu açıp beni yavaşça çekerek oturtmuş, daha sonra kapıyı kapatarak önden dolaşarak kendi yerine geçmişti. Hadi bakalım Jisung, bugün o yanı başındayken nasıl kaçabileceksin?

***

"Başka bir şey ister misiniz?"

"İstiyor musun Jisung?"

"Hayır, teşekkür ederim."

Yüzündeki hafif gülümseme ile birlikte yanımızdan ayrılan garsona kısa bir bakış attıktan sonra bakışlarımı Restorant'ta gezdirirken hâlâ ne yapacağımla ilgili düşünüp duruyordum. Endişeyle harmanlanmış bir kalbin korkusundan güzel şeyler duymadığı müddetçe düzgün düşünmeyeceğini çok iyi biliyordum.

Kaçtıkça her yolun başında bir bahane arıyordum ama yine eli boş bir şekilde geri dönmüştüm. Evet, onu öpmüştüm. Ve evet, bundan zerre pişman değildim. Kim sevdiği kişiyi öptüğü için pişman oluyordu ki? Ben... Ben sadece korkuyordum. Ters tepmesinden, yakınlaşmak yerine hayatın elindeki makasla bağımızı kesmesinden deli gibi korkuyordum.

Zihnim o kadar dumanlıydı ki görünüşüm her saniye bulanıklaşıyormuş gibi hissediyordum. Ağrıyan başımı sakince iki yana sallayarak derin bir iç çekip bakışlarımı karşımda oturan Minho hyunga çevirdim. Ellerini yukarda birleştirmiş, çenesini de ellerine yaslamış bir şekilde ifadesizce yüzüme bakıyordu.

Heyecandan terleyen ellerimi pantolonuma silerek "Hyung," diye mırıldandım ama ağzımı açıp devamını getiremedim. Ne söyleyeceğimi de bilmiyordum ki zaten. Yaptığım saçma, çocukça şeyler olduğunun farkındaydım.

"Söyle Jisung. Susarak bir şey elde edemeyiz."

"Ben... Ben sadece... Ah, bilmiyorum. Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum."

Dilimi kuruyan dudaklarımın üzerinde gezdirirken bakışları anlık dudaklarıma kaymış ama çok geçmeden tekrar gözlerime çıkmıştı. Ve o kısaca bakışta bile ben binlerce kez ölüp tekrar canlanmıştım.

"Uzaklaşma sebebin ben miyim? Benden mi çekiniyorsun?"

Sorunun cevabı kesinlikle evet'ti ama yüzüne karşı sensin diyememiştim. Durgun bakışlarım yüzünde turlarken kulaklarım çınlıyordu deli gibi atan kalbime eşlik ederek. Üzerimdeki etkisi öylesine dalga geçilecek kadar küçük bir şey değildi. Küçük bir bakışı bile ruhumu ısıtırken, bir bakmışım o bakışları yüzünden donmuş, üşüyordum.

"Jisung, bana bak. Senin gözünde nasıl birisiyim bilmiyorum ama ben senin dünyandaki yaptığı şeyin arkasında durmayan, veya etrafındaki şeyleri görmezden gelen birisi değilim. Seni öpmek istedim ve öptüm. İlk öpücüğün olduğunu bilerek yaptım ve bundan zerre pişman değilim. Zaten en başından beri benim için çok değerli olduğunu söylüyorum. Neden kaçıyorsun?"

Bir adam vardı. Ruhu şeffaftı ama kalbi rengarenkti. Bir adam vardı. Parmaklarının ucunda yaşamla birlikte ölüm yatıyordu. Bir adam vardı. Uzun kirpikleri arasında takılı kalan sonsuz sonlar vardı. Bir adam vardı. Hayalleri olan çocuğun elinden alınan hayalleri kendi renkleriyle süsleyerek tekrar o çocuğa geri vermişti.

Kısık ama dolu bakışlarım yüzünde turlarken kafasını omzuna yaslayarak "Korkma," diye fısıldadı yüksek müziğe rağmen net duyduğum sesiyle. "Gördüklerin seni korkutmasın. Sen benden kaçmadığın sürece sadece sen olursun. Sen olduğun sürece bir başkasına yer kalmaz zaten. Bu yüzden kafandaki tüm endişeleri sil koca göz. Ben senin zihnindeki o koca boşlukta ordan oraya savrulan, eğlence peşinde dolanan adam değilim."

Ve bir adam vardı. Ruhu parçalara ayrılan çocuğun parçalarını bulup teker teker kendi elleriyle onarmıştı.

Yanağımdan akan yaşı oturduğu yerden kalkıp üzerime doğru eğilerek baş parmağıyla sildikten sonra geri çekilmeden dudaklarını alnıma yaslamıştı. "Jisung, sen benim için çok ama çok değerlisin. Belki aradaki yaş farkına, farklı hayatlarımıza veya çevremize takılı kalıyorsun ama şunu unutma. Kalp kendi yolunu çizdikten sonra sen bir şey yapamazsın."

Yüzünü çok azıcık geri çekip gülümseyerek yanağımı okşamış, "Ağlama." diye mırıldanarak tekrar yerine oturmuştu. Tüm kelimelerim ayaklarıma bağlanmış ip gibiydi. Çekip kopararak önüne bırakmak istiyordum ama o kadar sıkıca bağlanmışlardı gücüm onları açmaya yetmiyordu.

Gülen yüzüne karşılık hafif bir şekilde gülüp kafamı sallarken bu sırada garson elindeki yemeklerle geri gelmişti. Siparişlerimizi önümüze bırakıp 'Afiyet olsun' dedikten sonra tekrar geri gitmişti.

Bakışlarım sakince masadaki yemeklerde turlarken aslında aç olmadığımı bildiğim halde bir şey demeden çubukları elime alarak yemeye başladım. Bu sırada ne Minho hyung, ne de ben konuşmamış, sadece yemeğe odaklanmıştık.

Zaten çok geçmeden masaya bıraktığım telefonum bir anda çalmaya başlayınca irkilerek elimdeki çubukları yere düşürmüştüm. Yüzümü buruşturup telefonu elime aldığımda arayanın annem olduğunu görünce derin bir nefes alarak aramayı cevapladım.

"Efendim annem."

"Jisung neredesin? Ne zaman eve geleceksin?"

"Arkadaşımlayım, yemek yiyorum. Bir şey mi oldu?"

Derin bir iç çekerek "Yemeğini bitirdikten sonra eve gel, Byungchan ve ailesi geri dönüyor." deyince bir an telefonu elimde düşürecek gibi olmuştum ama toparlanarak hafif bir şekilde gülümsedim.

"Tamam, birazdan gelirim."

Yüzümdeki küçük gülümseme eşliğinde aramayı sonlandırıp masaya bıraktım. Demek ki sonunda dönmüştü. Kaç yıl olmuştu? 5? 6?

"Bir sorun yok değil mi?"

Minho hyung çatık kaşlarla yüzüme bakarken sadece kafamı iki yana salladım. "Çocukluk arkadaşım ve ailesi geri dönmüş. Onu haber veriyordu."

"Anladım. Aslında bugün misafir etmek istiyordum. Yarım bıraktığın resmi birlikte tamamlarız, aynı zamanda renkler hakkında konuşuruz diye düşünmüştüm. Bugün kendim başlarım artık."

Durgun sesiyle birlikte söyledikleri beni gülümsetirken, "Ben de gelmek isterdim ama yıllardır onu görmüyorum. Sonra misafirin olurum." demiştim ama o sadece kafasını sallayıp yemeğine geri dönmüştü.

Dolu zihnim, aç olmadığım halde birkaç parça yediğim yemekten sonra hesabı ödeyip kalkarken yol boyu hiçbir şey konuşmamıştık. Hâlâ aramızda esen soğuk rüzgarları hissedebiliyordum. O da bunun farkındaydı. Çıkmaz bir yola girmiştim ve yolumu bulmak bana kalıyordu.

Restorant'tan çıktıktan sonra yarım saate evde olmam gerekirken trafik olduğu için iki saate anca gelebilmiştim. Uzun ve sessiz geçen yolculuk sırasında geçmişime kısaca bir göz atmıştım. Çocukluğuma, bir yerden sonra boş olan dünyama, ailemin bizi tanıştırması sonrası arkadaşlık kurduğum Byungchan'a ve yıllar sonra bir anda kopan arkadaşlık adı altında kurulan garip ilişkimize.

Kısaca 19 yıllık hayatıma kısa bir bakış atıp çıktığım zihnin karmaşık yollarından sonra duran arabayla birlikte ellerime diktiğim bakışlarımı yukarı kaldırmıştım. Gelmiştik.

Kemerimi çözerken "Teşekkür ederim hyung," diye mırıldanarak bir an gelen cesaretle eğilip yanağına dudaklarımı yaslamış ve başka bir şey söylemeden hızlıca arabadan inmiştim. Bugün bana o kadar güzel şeyler söylemişti ki ama ben ona karşılığında kocaman bir sessizlik sunmuştum. Bunun ağırlığı saatlerdir omuzlarımda ağzına kadar dolan okul çantam gibi ağırlık yapıyordu.

"Jisung."

Arabanın kapısını kapatıp adımlarken duyduğum sesle eğdiğim kafamı kaldım. Evimizin kapısının önünde duran çocuğa bakarken bir anda olduğum yerde donup kalmıştım. Ellerini ceplerine sokmuş beni izlerken siyah dalgalı saçlar, siyah tişört, olgunlaşmış bir yüz ama her şeye rağmen aynı kalan o gülüşünün tanıdıklık duygusu bir anda tüm vücudumu ele geçirirken kendimi zorlayarak bir adım attım.

Ben boş bir çukurken aniden hayatıma girmiş ve girdiği gibi de çıkmış birisiydi Byungchan. Benim aksime her zaman neşe saçan ruhu bazen beni o kadar çok yormuştu ki ona ayak uyduramayıp geride kalmıştım çoğu zaman. Ama şimdi uzun zamandan sonra onu görmek, çok zorlanmama rağmen eski günlerimi özlememe neden olmuştu.

Benim sakinlikle attığım adımların aksine onun koşarak üzerime gelip bir anda kollarını sırtıma yaslayıp beni sıkıca sarmasıyla ilk donup kalmıştım. Ama çok geçmeden "Seni çok özledim cafuné" diyen o tanıdık kelimeyi duyduğum an yüzümde küçük bir gülümseme oluşmuştu. İki yanımda asılı kalan kollarımı kaldırıp onun beline sardığımda kollarının baskısı biraz daha artmıştı.

Evimizin önünde çocukluk anılarımın baş kahramanına sıkıca sarılırken gitmeden olduğu yerde durup bizi izleyen Minho hyung varlığını o an hiç hissetmemiştim. Her ne olursa olsun her zaman onu gören, hisseden ben belki de geçmişin tanıdıklığı yüzünden sadece o an onu hissedememiştim.

Efenim, benim canım, biricik gamzelim, Byungchanım diğer kitaplarımda da vardı ama yine onu bu karakter için yazmak istedim. Çünkü yazacağım kişiyle o kadar benziyor ki onu yazmazsam olmazdı. Yeni karakterimize merhaba diyelim mi?

Allah kahretmesin çok tatlı bir de salak şey.

Seviliyorsunuz bebekler.

Continue Reading

You'll Also Like

93.8K 12.8K 21
Beni sudan daha güçlü olduğuma inandırmaya çalıştı. Su, benim canavarımdı fakat ona inandım. Çünkü o hep yanımdaydı, ben benden gitsem bile. │hyuni...
910 135 10
"Önceden yaşamanın sadece nefes almak olduğunu düşünürdüm Jisung. Ancak sen hayatıma girdiğinde aklımdan geçenler tamamen değişmişti." Hyunjin & Jisu...
1K 174 11
ben seni orada, kimsenin bilmediğini sandığım uçurumun kenarındaki yerimde tanıdım. sana orada aşık oldum ve seni yine orada kaybettim.
2.5K 262 6
Pov|| Minho ve Jisung üniversiteden beri sevgililerdi ve bunu artık bir sonuca varmasını istiyorlardı. En sonun da evlenmeye karar verdiler ve evlend...