YARALI HAYALLER (+18)

By ElisyaRoyal

6.3M 272K 236K

Nüket Kozcu, kendi halinde üvey annesinin yaptıklarından hoşnutsuz bir üniversite öğrencisidir. Bir gece bara... More

YARALI HAYALLER / GİRİŞ
YH • 1 | KARŞILAŞMA
YH • 2 | DÜŞÜŞ
YH • 3 | UFAKLIK
YH • 4 | KÜTÜPHANE
YH • 5 | BENİMLE YAN
YH • 6 |CEHENNEMİN ANA KAPISI
YH • 7 | UNUTMANIN KOZASI
YH • 8 | BEBEK
YH • 9 | TAKIM ELBİSELİ PİSLİK
YH • 10 | SARHOŞLUĞU DİLERKEN
YH • 11 | TUTKUNUN RENGİ
YH • 12 | KARMAŞIK DUYGULAR
YH • 13 | RUHU YAKAN KELİMELER
YH • 14 | FİLM GECESİ
YH • 15 | PLATONİK VAKA
YH • 16 | KIRIK KALP
YH • 17 | GÜL VE ŞARAP
YH • 18 | HODRİ MEYDAN
YH • 19 | ÖPÜCÜK
YH • 20 | KADER AĞLARI
YH • 21 | GÖLGELER
YH • 22 | UYANAN TUTKU
YH • 23 | HİÇ KİMSE
YH • 24 | YALANIN GÖLGESİ
YH • 25 | DUYGULARIN ÇIĞLIĞI
YH • 26 | SAHTE MASAL
YH • 27 | İLK ÖPÜCÜK
YH • 29 | PARAMPARÇA
YH • 30 | CAMDAN KALP
YH • 31 | MEDCEZİR
YH • 32 | CENNETİN ATEŞİ
YH • 33 | GÜL KEFENİ
YH • 34 | YILDIZIN NABZI
YH • 35 | RUH İKİZİ
YH • 36 | İSİMSİZ KADINLAR
YH • 37 | HAYALLER VE UMUTLAR DEVRİLİRKEN
YH • 38 | 00.00'DA GELEN ZEHİRLİ KADEHLER
YH • 39 | GÜNLERİN KÖPÜĞÜ
YH • 40 | GÜZEL GEÇMİŞE ÇEKİLEN PERDE
YH • 41 | UĞULTULAR
YH • 42 | ALABORA
YH • 43 | HATA
YH • 44 | ANILAR MUMYALAŞSA
YH • 45 | GÖĞÜSTE TAŞINAN BOMBOŞ KALP
YH • 46 | "BAŞROL"
YH • 47 "DÜŞ ÖLÜMÜ"
YH • 48 | YANSIMALAR
YH • 49 | SIRTLAN
YH • 50 | YÜZLEŞİLEN KARANLIK
YH • 51 | YARALI YILDIZ
YH • 52 | PANDORA
YH • 53 | TEK BİR GECE

YH • 28 | KIRMIZI

137K 5K 6.1K
By ElisyaRoyal

Öhöm öhöm, artık uyarı yapmama gerek yok herhalde 💆


BöLüM İçİn BiR GüLüNüZü Ve KaDeHiNiZi AlAyIm 🥀🍷

          28. BÖLÜM / KIRMIZI 

🍁

 Ben zihninde sonu mutlu biten masalları taşıyan hayalci bir kızken, şimdi zihnimde acılı bir romanın sayfaları usulca dalgalanıyordu. 

Zihnimin üzerinden kırmızı kanatlı kuşlar uçuştu, görkemli parlak kanatları zihnimi kırmızıya boyadı. 

Galiba Savaş'la beni ifade edecek ortak bir rengimiz varsa, bu renk kesinlikle kırmızı olmalıydı. Karanlığı simgeleyen yanımız yoktu; siyah değildik, masumiyeti simgeleyen yanımız yoktu; beyaz değildik, sadece tutkulu yanlarımız bizi birleştirmişti; kırmızıydık. 

Savaş, tekrar dudaklarıma kapandığı anda, öpüşü bu defa aceleci değildi. Dudaklarımın şaşkınlıkla aralanmış olması, kıvrımlarına rahatça kurulmasına olanak sağlamıştı. Parmakları hâlâ içimde sakin ve çok ağır bir hareketle gidip gelirken, Savaş, "Bana dokunmanı istiyorum, bebeğim," diye konuştu. Saydam şehvet çitleriyle çevrelenmiş şu ânı bozmak istemiyor gibi sesi kısıktı, sanki sesi yükselse o çitler toz bulutu gibi bir anda dağılıp gidecekti.

  Yutkundum. Bal rengi gözlerim karışık bir ifadeyle baktı, çünkü ellerim ensesindeydi; ona zaten dokunuyorken neden kendisine dokunmamı istediğini anlayamadım. Boşta olan eliyle sol elimi kavrayıp pantolonun önündeki sert, hem de sıcacık bir demir kadar sert olduğunu pantolonundan hissettiğim çıkıntı üzerine yerleştirip parmaklarımla sıkmamı sağladığında, dokunmayla neyi kast ettiğini anladım; içimi sonsuz bir heyecan dalgası sararken, beyaz yanaklarıma kanın oturduğunu yanan yüzümden anlamıştım. Elimin avuç içini yönlendirmeye devam ederken, bir an titreyen elimi hızla kaçıracağımı sandım ama bunun yerine gözlerimi kapattım.

Onu bu gece son kez görüyor olabilirsin, diye hatırlattım kendime. 

  Biraz daha cesur ol, Nüket... 

İçim titrerken, içime düşen ateş büyürken Savaş'ı keşfetmeyi istiyordum, son ya da bir şeylerin başlangıcı olmasını ümit ettiğim bu geceyi genç kızlığımın acemi çekingenliğine kurban etmeyi istemedim ama ne yapacağımı bilemiyordum. Uzman değildim ama bu kadar ne yapacağını bilmez olacağımı da tahmin etmezdim. Hâlâ çok çekiniyordum. Üstelik yarın olduğunda her şeyin biteceğini düşünmek, hayatımda artık olmayacağını bilmek tam anlamıyla karşımdaki mükemmel görünen adama odaklanmama engel oluyordu. Hatta onu biraz daha yanımda tutmak için kendimden hemen uzaklaştırıp yatağından çıkmak bile geçiyordu aklımdan.

Ama bu düşünceler artık faydasızdı, dönüşü olmayan bir yoldaydım. 

Savaş, tekrar dudaklarımda dolaşmaya başladığında, zaten ön tarafını önceden açtığım pantolonun içine, boxerın ince kumaşının üzerinden kaydırdım elimi; sıcaklığını daha net hissettiğim sertliğini sıktım. Onu yakmak istiyordum, ama aslında o yangının ta kendisiydi. Ve evet, Savaş'tan istediğim gibi kasılması eşliğinde bir inleme kazandım. Savaş başını kaldırıp gözlerini kısarak bana bakınca, alt dudağımı dişlerimin arasına kıstırdım. 

İçinde bulunduğum büyülü atmosfer, utanmama izin vermiyordu. 

Savaş, içime ittirdiği iki parmağını çıkarıp, ağzına götürerek emdiğinde dondum. Hislerim tıpkı bir tsunami gibi coştu. Bu fazlasıyla ahlâksız görünüyordu... ve fazlasıyla erotik.

 Esrarengiz ama beni etkisi altına alan bir sesle, "Tadın... Tadın bambaşka, Nüket. Kimsenin bilemediği, kendisine ulaşamadığı lezzetli ama yasak bir meyve gibi," dedi, sesi, kapı aralığına sıkıştırılmış gibi acılı bir homurtuyla çıkmıştı. Kendimi kastım. O böyle konuşurken nasıl sakin kalabilirim ki? "Ama ben sana ulaştım, tadını aldım," diye fısıldadı. "Senden nasıl vazgeçeceğim, hiç bilmiyorum."

Vazgeçmen şart mı, Savaş? 

Vazgeçmesen olmaz mı?

Vazgeçmesen benden?

Vazgeçme benden Savaş. 

Yaşadığımız onca şeyden sonra hikâyemiz bir vazgeçişle mi sona erecek, kitabımızın kapağı bitmiş gibi görünen bir hikâyenin üzerine mi kapanacak?

Baş parmağıyla alt dudağımı dişlerimin arasından kurtardığında, yemin ederim dudağımın dişlerimin arasında olduğunu unutmuştum. Hayır, aslında karşımda ne yapacağını bilen bu adam ustaca bana unutturmuştu. Parmağını dudaklarımdan sonra dişlerimin arasından hareket ettirip ağzımın içine sızdırdı. Parmağını dilimin üzerinde hissettiğimde, güçlü, otoriter, karşısındaki etkisi altına alan efsunlu bir sesle, "Benim için em, güzel kızım," diye emir verdi. 

Sesindeki hükmetmeye alışkın o ton, bir anda beni etkisi altına aldı. Garip bir andı, herkese böyle mi oluyordu yoksa ben mi böyleydim bilmiyordum, bu düşünceler üzerinde durmaya da istekli değildim zaten. Vücudum sözlerine, bakışlarına normalden çok başka tepkiler veriyordu. 

   Farklı bir deyişle ayvayı yemiştim. 

Gözlerimi kapatıp sorgulamadan istediğini yaptım ama o gergin bir sesle, "Hayır bebeğim, gözlerini aç, seni görmek istiyorum," diye emir verdi. Savaş'ın başka bir ruh haline büründüğünü ve yatakta hükmetmeyi sevdiğini anlamam için bu kısa emir cümleleri yeterli olmuştu. "Bana, gözlerimin içine bakarak yap."

   Bal rengi gözlerim, dışarıda rüzgârın etkisiyle titreyen yapraklar gibi titreşiyordu. Benim rüzgârımsa Savaş Akduman'dının ta kendisiydi. Onun erotik hareketimden etkilenen şu bakışlarını izlemek, bacak arama yayılan arzunun şiddetini katlayıp çoğalmasına neden oluyordu. Savaş'ın alıp verdiği nefesler hırıltılıydı. Allah'ım! Neredeyse bacaklarımı birbirine sıkı sıkıya bastıracaktım. 

İçimde anlamını çözemediğim şeyler oluyordu. Savaş gözümde büyüyor ve artıyor, ben küçülüyor ve eksiliyordum sanki.

    Kahverengi gözleri kısıldı. 

Savaş, kulağımın hemen altındaki noktayı öpüp ıslak parmağını dudaklarımdan çekti. Ardından sıcaklığını ve teninden yükselen baş döndürücü kokusuyla beraber uzaklaştırarak doğruldu. Yakıcı koyu kahve gözlerini, gözlerimden ayırmadan pantolonunu sakin hareketlerle çıkardı. Boxserını çıkaracakken biraz tedirgin oldum. 

Savaş, anlamış olmalıydı ki sırıtıp, "Bakmak zorunda değilsin, Nüket," dedi, sesindeki saf alayı yakalasam da beni sakinleştirmek için söylediğini biliyordum. "Yine de bana bakarak utanıp durman iyi olurdu." 

Serseri. 

   Başımı diğer tarafa çevirirken, alt dudağımı dişleyip duruyordum. "Böyle bir şeyi asla yapmam," dedim. 

"Asla yapmaz mısın?" diye sordu. "O gece ben soyunurken gözlerini benden bir an olsun ayırmamıştın."

Bir anlığına neredeyse şaşkınca ona bakacaktım ama kemerinin çıktığını haber veren ses yankı yaparken zihnimde inatla bakmadım. Üstelik İnanamadım. O gece onu soyunurken izledim mi, hem de ben? 

"Bazen çok alaycı oluyorsun," diye sitem ettim. 

Pnatolonunu çıkardığını haber veren hışırtı olabilecekleri ancak hayal edebilen derin düşüncelerimi kavururken, Savaş, "Evet, Biliyorum. Yine de her hâlimden ayrı ayrı hoşlanıyorsun," dedikten hemen sonra, "Ama beni izlediğin konusunda gerçekten ciddiydim, bebeğim," diye ekledi. "En güzel anlardan biriydi, bu gece tekrar etmemen ne kötü bilemezsin."

Pencerenin dışındaki gökyüzünü sanki bu an bozulmasın diye sessiz şimşekler kaplıyor, beyaz ışığı loş odayı arada aydınlatıyordu. Gökten kopup yeryüzüne dökülen kar tanelerini de görebiliyordum. Biraz Savaş'a baksam ne olurdu sanki? Bakmam gerekirdi muhtemelen, sonuçta içime ne girdiğini bilmem gerekmez miydi? Yatağın hareketlendiğini hissedince gözlerimi sıkıca kapattım, sonra tek gözümü açıp başımı yavaşça çevirip içimi merak dalgalarıyla boğan Savaş'a baktım. Önce iç organlarıma kadar heyecanla sarsıldım, sonra diğer gözüm açıldı, göz bebeklerimin şaşkınlıkla büyüdüğüne eminim. 

Kahretsin ya! 

Hemen yerimden doğrulup, sırtımı yatak başlığına dayadım ve bacaklarımı kendime çektim; bu sayede göğüslerimde örtülmüştü. Ağzımdan tek çıkan, "Hayır!" sözcüğü oldu. Elimi yüzüme örtüp başımı iki yana salladım. "Savaş..." Sesim kış günü dışarda çıplak kalmış gibi titremişti. "Ben devam edemem."

Savaş, "Saçmalıyorsun Nüket," dedi, kaşlarını çattığına emindim. "Bu noktadan sonra geri döneceğimi mi sanıyorsun?"

Elimi yüzümden çektim, ona inanamayarak baktım. Biraz hayal kırıklığı, biraz da korkuyla, "Bana zorla mı sahip olacaksın?" diye sordum. "İstemiyorum."

Elini sertçe saçlarından geçirirken, "Sikerler böyle işi," diye homurdandı. "Elbette hayır, sana zorla sahip olmam."

Cevap vermedim, haklıydı. 

"Seninle sevişmeyi çok bekledim, Nüket. Bu noktadan sonra geri dönemem." Savaş bana yaklaşıp çıplak dizimi öptü. İç geçirdi. "Bayan mod öldürücü, bana yardım etmelisin."

"Ben mod öldürücü değilim," diye diklendim. "Asıl mod öldüren senin-" Aniden gelen utanma hissiyle sustum. 

Savaş, tek kaşını kaldırdı. "Daha önce bir kadının modunu öldürdüğüne hiç şahit olmadım biliyor musun?" diye konuştu alayla. Sonra ciddileşerek, "Geri dönemem bebeğim, bana yardım et," dedi. 

Kalbim, deli gibi çarpıyordu. Sakin olmaya çalışarak, "Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum," diye fısıldadım. Kesinlikle her şeyi berbat ediyordum, gözlerim doldu. Sesimin titremeyeceğini bilsem, toparlamak için konuşmaya devam etmeye çalışırdım. Savaş, bacağımın etrafına sıkıca bağladığım ellerimi çözünce, ona tedirgince baktım. Güçlü kollarıyla beni kendine çektiği anda, sert ve çıplak gövdesine sukuldum. Yanağım göğsüne yapışmıştı. "Şşş," diye fısıldadı. Çıplak göğüslerim, sıcak tenine yapışırken tırnaklarım sırtına iz bırakacak şekilde kuvvetle tutundu. "Bana güven, seni rahatlatmam ve tekrar hazırlamam için senden arkanı dönmeni istiyorum." Benden ayrıldı, sarı kızıl saçımın bir tutamını kulağımın ardına yerleştirirken ekledi. "Belki şimdilik beni görmezsen daha iyi olur. Yüzüstü uzan, bebeğim."

Gözbebeğime kadar yükselen yaşlar usul usul geri çekilirken, yavaşça dediğini yaparak yüzüstü uzandım. Savaş'ın ellerini kollarımda hissettiğimde, içim ürperdi. Yüzünü artık göremiyordum, ne olacağını bilmediğim için heyecanlı bir yutkunuş boğazımdan aşağı kaydı. Bir saniye sonra onun bedenini sırtımda hissettim. Sonra yakıcı nefesi... Yaz esintisi gibi boynumu yalayıp geçti oysa dışarda kar yağıyordu. Dudaklarını kulağımda hissettiğimde, "Nüket," diye fısıldadı. "Seni çok istiyorum." Kulağımın altındaki o hassas noktayı öptü. "Korkmanı değil, zevk almanı istiyorum. Sana zarar vermem."

Kulağımın yumuşak kısmını dudakları arasına aldı, dişlerinin arasında minik ıssırışlarla süsledi. "Hazır olduğunda bana kendi isteğinle dön," diye fısıldadı. 

Onun dudaklarından süzülen kelimeler, boğazımdaki heyecanlı yutkunuşlara karıştı. 

Sonra yeniden kulağımı, ardından ensemi ve gergin olan omuz uçlarımı öpücük yağmuruna tuttu. Alıp verdiğim nefesler hızlanmıştı, kalbim her seferinde göğüs kafesime çarpıyordu. Dudaklarını sırtımda, omurilik çizgimde hissettim. Kaburgalarımın arasından yaz gülleri açıyormuş gibi hissediyordum. Islak öpücükleri aşağı kaydıkça soluklarımda yırtıklar açılıyordu âdeta. 

Farkında olmadan zevkle kapattığım gözlerimi açtım. İlk gördüğüm loş ışıkların büyüttüğü gölgelerimizin duvarda titreşiyor oluşuydu. Bu görüntüyle sarsıldım; onun çıplak gölgesi, çıplak gölgemin üzerinde aşağı doğru asilce kayıyordu. 

Dudaklarını kalçamda hissettiğimde kendimi sıktım, bu hareketim bütün bedenimin kasılmasına neden oldu. Savaş'ın nefes verdiğini işittim, ardından belimin kenarına öpücük bıraktı. Ellerini karnımın altına yerleştirdiğinde karnım, sanki çağrısını duymuş gibi yataktan hafifçe ayrıldı. Savaş'ın iri, güçlü ve kendinden emin elleri karnımdan yukarısını okşayarak çıkarken, çıplak göğsü sırtıma usul usul sürtünerek yukarı doğru çıkıyordu. Sonunda elleri göğüslerimi yumuşakça kavrayıp aniden sertçe sıktığında gözlerim kapandı ve odayı boğuk ama yüksek bir inleme sesi kapladı. 

Ve tabii ki bu sesin benden çıkmasını kesinlikle beklemiyordum. Afallamıştım. 

Bu beklediğimin aksine acıdan doğan bir inleme de değildi üstelik... Yani zevk mi almıştım? Ağzımı hemen kapattım. Savaş göğüslerimin ucunu parmaklarının arasına kıstırdı. Bu deliceydi ama her hamlesi bana olağanüstü geliyordu. Savaş'ın sertliğini kalçamın üzerinde hissettiğimde sesli bir nefes verdim. 

Savaş, kulağımın dibindeydi. Dilini kulağımın dış kıvrımında dolaştırıp, "Hadi Nüket, daha fazla inat etme," diye fısıldadı. "İçinde olmama izin vermelisin." Sözleri gökten gelen yıldırım gibi bacaklarımın ıslak topraklarına saplanarak, içimde yanan alevi büyüttü. Kalçama sürtünürken, "İçinde olmalıyım. Ben içini doldururken, sen beni sıkıca sarmalısın," diye konuştu. 

    Sesi normal değildi, erotikti ve ben titrediğimi sakinleşemediğimi hissettim. 

   Elinin birini göğsümden çekti fakat diğer eli işkencesine devam ediyordu. Boşluktaki eliyle saçlarımı ensemden kenara çekerken, sırtımın üzerinde ıslak dudaklarını ve dilini hissettim. Ensemde dilinin ucundan yayılan ıslaklığı duyumsadığım anda inledim, sonra dudaklarının arasına tenimi kıstırdığında kendimden geçmiştim. 

Daha fazla direnemedim, "Savaş," diye fısıldarken ona döndüm. Güçlü çenesi, kusursuz yüz hatları, aleve dönmüş bakışları nefesimin kesilmesine neden oldu. Uzun kirpiklerinin gölgesi elmacık kemiklerine uzanmıştı. Niye başımı döndürecek biçimde güzel göründüğünü bilmiyordum. Gözlerimi gözlerinden almadım. Işığın etkisinin bir sonucu muydu bilmiyorum, boğuk, bambaşka görünüyordu gözleri. Harelerindeki koyukahve tükenmiş, zehir siyahı bir tona geçiş yapmıştı gözrengi. "Sen çok..." Titredim, neredeyse ağzımdan kaçıracaktım. 

Savaş, direk dudaklarıma kapandı, bir yandan hızla bacaklarımı iki yana açıp arasına yerleşti. Karşı koymadım, kör edici bir istek irademi sıfırlarken, mıknatıs gibi ona çekiliyordum. Sertliğini şimdi ıslak girişimde hissediyordum. Düşüncelerimin içinde artık korku yoktu, aklımdan geçen şeyler yolundan sapmıştı. Ona sahip olmak istiyordum, yüzündeki şehvet izlerini kaçırmadan görmek istiyordum. 

Savaş Akduman'ı istiyordum.

Savaş, "Söyle," dediğinde, sesinde ufak bir mesafe hissettim. "Beni içinde istediğini söyle." Sıcak nefesi, dudaklarımda gezindi. 

Güçlü kollarına tutunup, "Evet," diye fısıldadım. İçimdeki vahşi arzular bana galip gelmişti. Çok başka birine dönüştüğümü biliyordum, onun komutlarını yerine getirecek birine. "Seni istiyorum."

Bu adamı istiyordum, beni hiçbir zaman unutmasın istiyordum. Yüzümü gözlerindeki aynada görmek istiyordum. 

Savaş, tahammülü kalmamış gibi, "İstediğim şekilde," diye homurdandı. "Ne eksik, ne fazla."

Vücudum istekle kıvranıyor, damarlarımdaki kan kaynıyordu. Yüzüne dokundum. Bacaklarımın arasındaki sıkı bacaklarına, bacaklarımın içiyle okşarcasına sürtündüm. "Seni içimde istiyorum."

Savaş, burnunu boynuma sürtüp, "İşte bu kadar," dedi rahatlamış bir sesle. Bir anda yüzündeki ellerimi yakalayıp başımın üzerinde tek eliyle hapsetti. Beklemeden kendisini usul usul içime kaydırdı. Onunla ilk seferim değildi, yine de zorlanıyordum. Elbette zorlanırdım, kolay denecek türden bir malzemeye sahip değildi. Erkekliğinin yarıdan fazlasını içime ittirdiğinde, "Beni öldürüyorsun, Ölüm Perisi gibisin," diye fısıldadı. Savaş başını geriye attığında, boynundaki ıslaklığı fark ettim. İnanılmaz görünüyordu. "Kendimi yeni yetme gibi hissetmeme neden oluyorsun, Ölüm Perisi."

Erkekliğini ucuna kadar çıkarıp kadınlığıma gömdü. Dudaklarımdan saf, boğuk bir çığlık döküldü. "Savaş!"

Savaş inledi. "Benimsin, yeniden."

 İçimdeki hareketlerini daha derini bulmak ister gibi sertleştirdi. İçime her kayışı daha derindi. Nefes nefese, "Nüket, kesinlikle bıraktığım sıkılıktasın," dedi. "Şuna bir bak, vajina kasların beni sıkıca sarıyor."

Doğruydu, onu sıkı sıkıya sarmıştım, onun kalp gibi atan erkekliğini, damar damar uzanan sıcaklığını hissedebiliyordum. Bu hiçbir şeye benzemiyordu, bana ıslak ağzıyla yaşattığı zevkten çok uzak, çok başkaydı. O kesinlikle yüzeyseldi. Bu zevk ise... içimde bir yerlerde derinlerde gömülüydü ve Savaş içime her gömüldüğünde, o zevk biraz daha açığa çıkıyordu. Ellerim iki yanımdan çarşafları yumruklarımın içine alarak sıktı. 

Savaş, bana doğru eğildi. Kollarımı okşayarak avuçları, avuçlarıma yerleşene kadar hareket etti. Yumruğumun içine hapsettiğim kumaşı elimden kurtarıp, "Hayır," dedi, iri parmakları ince uzun parmaklarımın arasına yerleşirken. "Benim dışımdaki hiçbir şeye dokunma." Nefesi dudaklarımı yalıyordu, sesi ise boğuk olmasına rağmen hâlâ hükmediciydi. Ellerimi, geniş sert göğsüne yerleştirdi. "Yalnızca bana dokun, ellerini bedenimde hissetmek istiyorum."

Dediğine uydum. Ellrim kollarının altından onun çıplaklığına sıkıca sarıldı. Avuç içlerim kaburgalarını örten terden ıslanmış tenine yapıştı, tırnaklarım bulunduğu yere saplanınca Savaş ilkel bir arzuyla inledi. Aklımdan her şey siliniyordu, ben ikiye bölünüyordum, zaman ikiye bölünüyordu. Zihnim, gözlerim yeni bir dünyaya giderken, her şey cehennem siyahıyla kararıyordu. 

Savaş, "Her şeyini almak istiyorum," dedi. Niye böyle konuşuyordu bilmiyorum, benden daha ne alabilirdi ki. 

Tek istediği buydu, onu da alıyordu zaten. 

İçimdeki hareketi hız kesmeden devam ederken, dudaklarıma kapandı. Dili dudaklarımı aralayarak dilimi bulduğunda, inledim, inledik. Dili damağıma dokunuyor, tırtıklı noktada basamak basamak ilerleyişini tadıyordum, dişlerime sürtünüyordu. O kadar tutkuluydu ki, bana hiç hava boşluğu bırakmadığını fark etmemişti. Onu iterek kendimden ayırıp, "Savaş," dedim, aslında daha çok inlemiştim. Nefes nefese kaldım. 

Savaş, benden biraz uzaklaşınca, "Hayır," dedim, onu kendime yakınlaştırıp. Göğsünün üzerindeki ter, yapraklara tutunan çiğ taneleri gibi ahenkle sıralanmış dizi diziydi. Terli göğsünü, nemli göğüslerime yapıştırmadan önce birkaç ter damlası göğüslerime döküldü. "Benden ayrılma, yakın dur."

Savaş, "Asla, senden asla ayrı durmam," dedi. Bu sözleri öyle kuvvetli, öylesine kesin bir sesle sarf etmişti ki bir an, bu gecenin kıyısında durup söylenmiş bu sözcüklerin yarını hatta geleceği bile kapladığını zannettim. Ve o an, kalbimde güller açtı sanki. Pompaladığı kan değil de, güller gibiydi. "Duramam, sabah oluncaya dek, benimlesin; içinle, dışınla, etinle, kemiğinle." İçimdeki ıslak topraklarda büyümüştü, duvarlarımı zorluyordu, kasılıyordu. "Kollarımda, altımda, üstümde, yatağımda, duvarımda, banyomda."

Elleri tenimi, sözleri ruhumu kutsuyordu sanki... 

Kulaklarım uğulduyordu. Kasıklarım her darbesiyle kavruluyordu. Hızlanmasını isteyen arsız istekler kasıklarımda beslenip dilime kadar çıkmıştı. Gözlerimi kapatıp, "Savaş, hızlanmanı istiyorum," dedim, diğer yandan güçlü kollarındaki pazılarını okşarken. 

Savaş, geri çekilip kendisini içime bastırdı. O an anladım, beni düşünerek tamamen içimde olmadığını. Şimdi hareketleri daha baskındı. Onu derine çekebilmek için bacaklarımı beline sarıp kendime doğru bastırdım. Savaş, bu hareketime karşın gözlerini kıstı, dudağının kenarındaki kıvrılmayı gördüm. Kahverengi gözlerine yayılan karanlığı gördüm. "Ölüm Perisi, beni gerçekten öldüreceksin," dedi. Hiç de her zamanki bildiğim, tanıdığım Savaş Akduman değildi. 

Küstahlığı sönmüştü, ukalalığı durulmuştu. Sanki bana bağımlı gibi görünüyordu. 

İnledim. Ellerimin birini ensesine çıkardım diğerini koyu renk saçlarına daldırdım. Çenesini öptüm, sonra dudağının kenarını öperek o alaycı kıvrılmayı biraz da emerek söküp aldım ordan. Muhtemelen yaptığımın farkına bile varmamıştı. 

Savaş, ateş gibi yanan, yakan ağzını, ağzıma örtü. İnlemelerimi bir nefesi çeker gibi çekti ağzına. Ellerimi yüzüne kaydırdım. Sona yaklaştığımı biliyordum "Savaş, ben..." diye inleyerek başımı geriye ittim, çenem yukarı kalkmıştı. 

Savaş bu fırsatı kaçırmadan, dilinin ucunu çenemin ucundan başlayarak aşağı doğru sürttü. Boynumda sıcak ve ıslak dokunuşunu hissettim, çenemden başlayarak boğaz çukuruma kadar kalın, ıslak bir çizgi çekmişti. Hem içimdeki hareketini kesmiyor hem de bana başka şekilde dokunabiliyordu. İnanılmazdı. 

Bacak aramda, Savaş'ın her saniye açığa çıkardığı güç büyüyordu. Bedenimdeki tüm güç, başımdan kasığıma, ayaklarımdan bacak arama ilerliyor o noktada elektriklenmeye yol açıyordu. Gözlerimi kapattım. 

Savaş hemen, "Gözlerini kapatma," diye uyardı beni. Sesi, hırıltılıydı. Gözlerimi açtım. "Benim için gelirken, gözlerini görmek istiyorum." 

Bakışlarım göğsüne tutundu; göğüs kasları dalgalanıyordu onun da sona yaklaştığını bu sayede fark edebildim. 

Savaş, hamlelerini sertleştirdi, hızlandırdı. "Ah!" Benim de inlemelerim çıplak duvarlara çarpıyordu. 

Savaş, "Altımda ne kadar harika göründüğünü bilemezsin," dedi, gergin bir sesle. Sanki bana sahip olmasıyla gururlanıyor gibiydi. "İçindeyim, öyle mükemmel inliyorsun ki. Yapmacıklıktan uzak, saflığa yakın."

Konuşmaları beni altında kıvrandırdı, "Savaş," diye inledim. 

"Adımla inlemeyi kesmezsen, yemin ederim hemen, şimdi, boşalacağım," dedi. Ona inanmıştım, çünkü birden yavaşlamıştı. "Kendimi zaten zor tutuyorum."

"Savaş yavaşlama, ben gelmek üzereyim," dedim, ya da inledim bilmiyorum. Bununla daha sonra ilgilenebilirdim. 

Savaş'la göz göze geldik, sonrası hızlanması ve vahşi bir tonda hırlayarak inlemesi oldu. Belim yataktan uzaklaştığında çıldırma noktasına gelmiştim. Sırtına tutundum, tırnaklarımı ona öyle sapladım ki bu gecenin en belirgin izi olmalıydı. Onu içimde sıktığımı hissettim. Gözlerimin önünde bir karaltı vardı. O karaltının bir tarafından kırmızı gül yaprakları dökülüyordu sanki. Her bir yaprağın arasından, kırmızı renkli şimşekler. "Savaş!" diye çığlık attım. 

Savaş, "İşte böyle, güzel perim," dedi yine o sıkışmış sesiyle. Sonra, "Evet, evet," diye hırladı. "Bana geldiğini söyle!"

"Geliyorum," dedim, sesimin ucuna kırmızı şimşekler takılırken. 

Savaş da inleyerek, "Ben de, geliyorum," deyince, içimdeki dalgalanışını ve ıslaklığı hissettim. Gözlerim zevkten kapanmak üzereyken anladı ve beni sertçe uyardı. Gözlerini bir an olsun çekmedi gözlerimden. Beni, gözlerimi zihnine kazıdı. Ben de o kızıl şimşeklerin ardındaki yüzünü kazımıştım zihnime, hiçbir güç bu görüntüyü benden alamayacaktı. 

Savaş, hâlâ bacaklarımın arasındayken üzerime yığıldığında yutkundum. Başı, yüzümün sağ tarafında yakın bir şekilde yastıktaydı. Alıp verdiği düzensiz, kesik nefesleri, kulağımın altındaki kısma çarpıyordu. Bitmişti ve garip hissediyordum. 

Savaş, başını kaldırdı, sonra içimden çıktı. Ağırlığını üzerimden alırken, "İyi misin?" diye sordu, alnını alnıma yaslarken. 

Yutkundum. "İyiyim," diye fısıldadım nefes nefese. 

  Savaş, benden ayrılıp yana doğru kendini bıraktı ve saniyeler sonra bir yalnızlık duygusu beni sararken çıplaklığımdan utandım. Ayak ucumdaki örtüyü almak için doğruldum, Savaş'ın beni izlediğini biliyordum. Örtünün ucunu parmak uçlarıma kıstırıp kendime çekmiştim ki, Savaş, "Ne yapıyorsun?" diye sordu. 

Tedirgin hissediyordum kendimi. Ona bakmadan, "Hiç, şey... bitti işte..." diye mırıldandım. "Sadece üzerimi örtecektim."

   Bu örtünmeye, kendimi saklamaya ihtiyaç duyduğum en keskin andı. 

  "Asla bitirmedim, neden bittiğini düşündün?" 

"Ha?"

Savaş yerinden doğrulup, örtüyü elimden kapar gibi alıp aldığımı yere fırlattı. Ona bakmadığım, daha doğrusu bakamadığım için çıplak hâliyle önüme geçti. Yine ona bakamayıp başımı diğer tarafa çevirdim. 

Savaş, sarı kızıl saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp, "Benden utanma, seni doya doya izlemek istiyorum," dedi, sesine yerleşen tutku yoğunluğundan hiçbir şey kaybetmemişti. Çenemi tutup kendisine doğru kaldırdı. Gözlerine baktım ve bir an yanlış mı gördüm diye düşündüm; orda, derinde değil hemen önümde hâlâ şehvet alevi yanıyordu. "Seni doya doya tatmak istiyorum." 

Şaşkınca, "Yani tekrar mı istiyorsun?" diye sordum. 

Savaş'ın dudağı kıvrıldı. "Evet tekrar istiyorum, tekrar istiyorum ve sabaha dek sürecek bir dolu tekrar istiyorum."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bana bakış şekli çok tuhaftı, yoğundu, sanki açlıktan ölüyormuş gibi bakıyordu. Rahatlasam mı rahatlamasam mı bilemiyorum. 

"Sen harikaydın, seni tekrar istememem imkânsız."

Benimle alay ediyor olmalıydı, çünkü harika falan değildim. "Değildim," dedim alıngan bir sesle. 

"Öyle mi düşünüyorsun, Ölüm Perisi?" diye sordu. "O zaman sana göstermeme izin ver."

Elimi alıp erkekliğine götürdü. Sertti. Onu kavramamı sağladı, kalbim yine heyecan atışlarına başlamıştı. "Senin için," diye fısıldadı. "Bunu bana sen yaptın, benim küçük ölüm perim." Sesi yakıcıydı, yeniden alev almış gibiydi. Sonra aniden elimi çekti. "İnan bana elinle bile gelmemi sağlayabilirsin, ama ben, kendini görmeni istiyorum."

"Anlamadım?"

Savaş, "Bana güven ve dediğimi yap," dedi. Beni yatağa itti. Üzerime uzanıp dudaklarıma yakınlaştı. Öpeceğini sandım ama yapmamıştı. Hayal kırıklığı hissettim. Beni öpmesini seviyordum. "Arkanı dön."

Yine mi? Pekâlâ. Ne de olsa hep bir şekil iyi oluyordu. Derin bir nefes alarak, beni kafes gibi sarmış bedeninin altında arkamı döndüm. "Ellerinin ve bacaklarının üzerinde dur," dedi. Tereddüt ettim, ne yapacağını bilmiyordum. Sesini duydum tekrar. "Dediğimi yap, Nüket."

Ellerim ve dizlerimin üzerinde durdum. Savaş elini bacak aramda gezdirip beni okşamaya başlarken, yatakta beni biraz çevirmişti ve ne yaptığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Şimdi yatağın en kısmı üzerinde duruyordum. Savaş ıslaklığımdan emin olunca sertleşen erkekliğini arkamdan bacaklarımın arasına yerleştirip varlığını içime doğru kaydırdı. Tekrar. 

Bir süre sonra, ateş almıştık ve Savaş içimdeki gidiş gelişlerini hızlandırdı. Elleri arkamdan uzanıp göğüslerimi buldu ve yumuşakça okşarken, kulağıma, "Şimdi ellerini kaldır ve dizlerinin üzerinde doğrul," diye fısıldadı, nefes nefeseydi. "Kendini, ağırlığını tamamen bana bırak. Tutarım seni, güven bana, bebeğim." 

  Ellerimi yavaşça kaldırdım, soluklarım çok ağırlaşmıştı. Savaş ağırlığımı arkaya doğru kaldırdı. Şimdi ikimiz de dizlerimizin üzerinde ayaktaydık, nefesi enseme aktı. Savaş'ın hızı bu pozisyonda değişmediği gibi elleri göğüslerimi terk etmemişti. 

Ne de olsa Savaş arkamda olduğu için beni göremiyordu, bu yoğun ânı tek başıma yaşamak istedim ve dudaklarımı şehvetle aralarken gözlerimi hoşnutlukla kapattım. 

Savaş, içimde kasılırken, "Gözlerini aç," diye uyarınca afalladım. 

Sesim titrerken, "Nasıl anladın?" diye sordun. 

 Savaş'ın belli belirsiz gülüşünü duydum. "Merak etme, süper güçlerim yok," dedi. "Aynadan gördüm, gardırobun aynasına bak."

Dikkatle önüme baktım. "Ayna," diye fısıldadım. Nasıl bir aptalsam resmen görememiştim. Sersemledim.

Savaş, "Aynadan gözlerini ayırma," dedi hızlanarak. "Kendini izle, bizi izle. Harika olduğunu gör, bana ne yaptığını gör." 

Başımı diğer tarafa çevirdim, "Ben bakmak istemiyorum," diye fısıldadım. "Bunu bana yapma."

Savaş, dudaklarını boynuma gezdirdi. "Ne kadar harika olduğunu görmeni istiyorum, Nüket." Elini yanağıma yerleştirdi. Sıcacık avucu sol yanağımı tamamen kaplamıştı. Yüzümü arkaya doğru çevirip dudaklarımı istekle kavradı, birkaç saniye sonra ayrılıp gözlerimin içine bakarak, "Şu an inanılmaz seksi görünüyorsun ve senin bu görüntüyü kaçırmanı istemiyorum," diye fısıldadı. "Ne yaptığına bak ve gör."

Başımı yavaşça çevirdim. Dikkatle aynaya baktım. Yüzümdeki şehvet izlerini gördüm ama arkamdaki dimdik duran Savaş'ı da gördüm. Yüzündeki tutkuyu, gözlerindeki ateşi, içime giriş çıkışlarını. Bana göre burda harika olan tek kişi vardı o da Savaş Akduman'dı. Öylesine güçlü ve ulaşılmaz görünüyordu ki ben yanında tam olarak ironi görünüyordum. Çirkin değildim ama yanına da yakışıyor değildim.

Savaş, "Aptal, şu yüzündeki ifadeye bak," diye fısıldadı, boynumu öperken. "Bu bakış da neyin nesi böyle? Tamam boş ver sen düşünme, ben anlatırım."

Başımı boynuna yasladım. "Neden sadece, kendi mükemmelliğinle ilgilenmiyorsun?" 

"Çünkü herkesten, benden bile daha mükemmelsin," dedi. Boynumu kokladı. "Kokun nadir." Saçlarımı sol omzumun üzerinde topladı. "Saçların bambaşka." Yüzümü okşadı. "İfadelerin sıradışı." Dilini omuz ucumda gezdirdi. "Tenin dupduru." İnledi. "Utanmadığında açığa çıkan tutkun inanılmaz güzel."

  Her sözü beni derinden etkiliyor dahası inandırıyordu. Ânın şehvetinden miydi pek emin değilim, o an kendimi daha önce hiç ait hissetmediğim kadar ait hissettim; onun yanına, tenine, buraya, evine, hayatına ve şimdisiyle başlayarak tüm geleceğine. 

   Bunu Savaş'a itiraf etsem, kesin ödü patlardı. Bu gerçek bir ağrı gibi kalbime, bir ağırlık gibi omzuma yerleşti.

Çok geçmeden onun araladığı şehvet kapısından bir kez daha geçmiştik ve bu kapının tamamen kapanmadığını Savaş başka bir pozisyona geçtiğinde anladım. 

   Sanırım sabaha kadar derken hiç de 

                           🍷

Sonunda onunla duşa  bulmuştuk birbirimizi ki bu gece üçüncü oluyordu. 

Savaş, sabaha kadar derken hiç de şaka yapmıyormuş. Şu an şafak sökmek üzereydi ve ben kendimi tükenmiş hissediyordum. Savaş'ın tutkusu üst düzeydeydi bunu biliyordum ama aynı zamanda bu kadar kuvvetli olacağını düşünmemiştim. 

Savaş, saçlarımı duruladı. "Tamam, işte bitti," diye fısıldadı kulağıma. 

Kabinden çıktık, Savaş saçlarımı havluyla kuruladı. Ardından beni kucağına aldı ve odaya döndük. Yavaşça yatağa yerleştirip üzerime örtüyü kapattı. Savaş tekrar banyoya gidince örtüyü boğazıma kadar çekip yan tarafıma döndüm ve gardırobun aynasıyla karşı karşıya geldim. 

Kendimi garip ve terk edilmiş hissediyordum. Şehvet ve tutku varken, her şey daha kolaydı. Düşüncelerim daha berraktı artık. Ne olmuştum ben şimdi, fahişe mi? Bir de soruyor muydum? Tek gecelik, Tek kullanımlık o kadınlardan biri olmuştum işte. Aynada gördüğüm yüzüm, beni yansıtan hangi yüzümdü. 

Savaş, banyodan çıktı. Altına siyah bir boxer geçirmişti. Yatağın diğer tarafına uzandı, arkamda kaldığı için yüzünü göremiyordum. Gözlerim doldu, üzerimi giyinip evime gitmek istiyordum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, Savaş muhtemelen uyumuştu. Burnumu çektim. 

Savaş, "Nüket?" diye konuştu. 

Uyumamış, niye bilmiyorum ama bu içimi biraz olsun rahatlatmıştı. "Efendim," diye mırıldandım. 

Bir süre ses gelmedi. Artık konuşmayacağını düşünürken, "Sana sarılmamı ister misin?" diye sordu aniden. 

İçimi heyecan dalgası sardı. "Neden?"

"Kızların... İlk gecelerinde özel ilgiye gereksinim duyduklarını okumuştum bir yerde."

"Bu benim ilk gecem değil, biliyorsun," diye fısıldadım, ama bana sarılmasını istiyordum. 

Savaş, "Bana dön de, yüz yüze konuşalım," dedi. "Böyle yabancı gibi mesafeli durunca pislik gibi hissediyorum kendimi."

"Böyle hissetmene gerek yok, hem hissetsen ne olacak en azından fahişe gibi hissetmiyorsun."

Savaş, inanmayan bir tonda, "Kendini fahişe gibi mi hissediyorsun?" diye sorunca, dilimi ısırmak istedim. Arkamda bir hareketlilik hissettim, sonra belimden ona doğru çekildim. "Bana dönecek misin artık?"

Yanaklarımın içini dişleyerek ona döndüm, yüzüne bakmıyordum. 

Savaş, "Şöyle durma, Nüket," dedi. "Sana böyle hissettirdiğim için gerçekten... Nüket yüzüme bak artık!"

Yüzüne baktım, "Ben iyiyim, bu ilk gecem değil," dedim, gözlerimi kaçırarak. "Bana sarılmak zorunda hissetme."

"İlk geceyi hatırlamadığına göre, bu ilk gece sayılır," dedi, beni göğsüne çekerken. Çıplak göğüslerim, sıcak tenini bulunca üşüdüğümü o an anlayabildim. "Hem sana sarılmayı zorunluluk olarak görmüyorum, seni kollarımda hissetmek istiyorum. Ne de olsa son saatlerimiz."

İçim burkuldu. Haklıydı, bu yüzden kolumu bedenine sıkıca sardım. Başımı omzuna yerleştirdim, teninden yayılan kahve kokusunu alıyordum. Bir süre sonra, "Savaş," diye fısıldadım. "Daha önce hiç... Birine sarılıp uyumuş muydun?"

"Bu da nerden çıktı?" 

"Özel bir nedeni yok, merak ettim."

"Hayır." Durdu. "Kimseye böyle sarılıp uyumadım."

"Peki ya, bunu da tekrar istersen ne olacak?"

Savaş afalladı. "Ne?"

Gözlerinin içine bakarak, "Benimle bir kez yatıp tekrarını istedin," dedim. Kelimelere can veren sesim çatlamıştı. "Bunun da tekrarını istersen ne olacak?"

Savaş, dumura uğramış gibi bakıyordu. Sonra yüzünde alayı gördüm, sanırım bu bir tür kamuflajdı. "Çok saçma," dedi, saçımla oynarken. "Romantik biri değilim, istemeyeceğim."

Sanki benden çok bunu kendisine söyler gibi bir hâli vardı. Ona cevap vermedim. Bazı şeylerin cevabı kaderde yazılı olurdu ve kader, zamana bağlıydı. 

Saçımı okşayan elini alıp, avuç içine, kader çizgilerine dudaklarımı bastırıp öptüm.

Savaş şaşırdı. "Bence bunu yapmamalısın," dedi, sesi kısıktı. Sesi bu gece ilk defa böyle çıkmıştı.

Savaş'ın yüzü... Bu ifadeyi göreceğim aklımdan bile geçmezdi, savunmasız görünüyordu. Daha önce avucundan öpülmediğini anladım ve neredeyse gülümseyecektim. "Neden?" diye sordum. Gözlerinin içine bakarak, avucunu bir kez daha öptüm. "Ben böyle yapınca...," Göz temasını kesmeden bir kez daha öptüm. "Kızıyor musun?"

Savaş neredeyse kaçıp gidecekmiş gibi bakıyordu. "Nüket," dedi elini, elimden koparırken. Derin bir nefes aldı. 

        "Çünkü bu tarz şeylerin özel olduğunu biliyorum, ben özel anlarını feda edeceğin özel biri değilim."

Savaş'ın göğsüne sürtünerek üzerine çıktım, çıplak göğüslerim sert göğsünde devinip yassılaştı. Bunu nasıl yaptım hiç bilmiyorum bir anda kendimi Savaş'tan daha güçlü, daha karşı konulmaz hissettim. Dudağının kenarını öptüm. Kısık bir sesle, "Rahatla Savaş," dedim. Alnının ortasındaki yarığın üzerine parmak ucumu bastırıp düzleşmesini sağladım. Sonra burnunun dikine giden bu adamın burnunun ucuna doğru kaydırdım. Ordan dudağının üzerine gelip, dolgun dudaklarının çizgilerinde parmağımın ucunu dolaştırdım. "Nasıl olsa, beni bir daha görmeyeceksin."

Sonra yine yanına geçip, başımı omzuna koyup kolumu karnından dolayarak sıkı sıkı sarıldım. "Hem ben kim olduğunu, kim olduğumu, ne istediğini ve ne istediğimi iyi biliyorum," diye fısıldadım, ne olur ne olmaz bunları söylemeliydim. "Yerimin neresi olduğunu da."

Bana en son gittiğimiz o mekanda, sanki koca bir denizi şahit tutmak ister gibi denize karşı söylemiş olduğu şeyi hatırlayarak ve hatırlatarak fısıldadım: "Sen doğru kişi değilsin, sen doğru tutkusun." 

   Başım gerçekten fena hâlde beladaydı, çünkü Savaş Akduman'a geri dönülmeyecek şekilde aşık oldum. 

Yazan, ELİSYA ROYAL 

                         🌹🍷🌹

Utandım. Ama ne yapayım? Cinsellik yazmayı az kalsın unutuyormuşum 💆

Mutlaka oy verip yorum yapın bölüm birkaç güne gelecek

İletişim, kesit, duyuru için;

instagram, elisyaroyal 

Twitter, ElisyaRoyal

Continue Reading

You'll Also Like

ZİNCİR By Nisa

Teen Fiction

151K 8.2K 94
+18, yetişkin içerik. 18 yaşına yeni giren Eylül, kendi hayatının büyük devrimine ilk adımı atarak İstanbul'a üniversite okumak için gelir. Ancak bir...
1.8M 107K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
YUVA By _twclr

Teen Fiction

583K 29.8K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
3.3M 122K 33
"Sen nasıl bir insansın ya?!" Diye bağırdım. "Böyle biriyim, çünkü sen kibarlıktan anlamıyorsun." Kendimi tutamadım ve yüzüne tükürdüm. Gözlerini kap...