the kingdom love, hyunin ✓

By kenyusiimii

196K 25K 30.4K

majesteleri, sizi seviyorum. | royalty More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6 F'

0.9

5.5K 703 887
By kenyusiimii

Hyunjin'im dön artık çok özledim

OF SENSİZ HER ŞEY EKSİK

MAL JYP ÇOCUĞUN İSMİNİ BİLE KULLANAMIYORUZ YA

100 GÜNDEN FAZLA OLDU

Bıktık artık hepimiz

Hyunjin 🥺🥺🥺

Çok özledim 🥺🥺🥺🥺🤍

****

Kılıçları kaldırmış adamları beklerken aniden Prens'i sırtından ittim. Şaşkınca öne düşerken bana baktı. "Ne yapıyorsun oğlum sen?"

"Ya siz yatın," dedim hızla. "Yatağı boş görürlerse ne yapacağız? Kaçarlar direkt, yakalayamayız valla ses çıkar."

"Bu şimdi mi söylenir Jeongin?"

"Ne bileyim ya," dedim telaşla. Düştüğü yerden doğrulduktan sonra koşarak yatağa gitti ve yastıkları içine dizerek üstüne yorgan attıktan sonra kolumdan tuttuğu gibi ikimizi giyinme kabininin arkasına çekti. Dipdibe girerken bağırmamam için elimi ağzına kapatmıştı.

Haklı adamcağız, öyle aniden dibime girersen çığlık atarım aq

Biz kabinin arkasına girdiğimiz gibi odanın kapısı açıldığında benden uzun olduğu için arkama bir bakış attı ve yavaşça elini ağzından çekti. "Kılıcını sıkı tut ve sakın uyuma," deyip dakikalar önce dalga geçtiğim şeye ima yaparken bu halde bile dalga geçmemize inanamayarak gülmemek için alt dudağımı ısırdım.

Kılıcı tutup kaldırdığımda bütün vücudunu her yerimde hissediyordum.

Daracık alan canım, çok normal tabii

Adamlar prensin yatağına gidip kenarına yavaşça çöktüklerinde sıranın bende olması ile sırıttım ve ses çıkmasını umursamadan, "Hıaaa!" diye bağırıp arkasından üstüne atladım.

İkimiz direkt boş yatağa düştüğümüz gibi arbedeye girerken Prens çıktığı gibi kaçmaya çalışan bir diğerinin boğazına bıçağını dayamıştı. Onlar birer kavgaya girerken daldığımı fark ettim. Evet, yüzüme yediğim yumrukla fark ettim bunu.

"Lan!" dedim şoktan çıktıktan hemen sonra. "Bu yüze kimler talip senin haberin var mı it! Sen mi benim bebeksi yüzüme vurdun, fiyuu!"

Yumruğu koyduğum gibi üzerimden yanıma düşünce kucağına çıkıp belimdeki bıçağı boğazına dayadım. Prens ile ikimiz daracık odada mallık yapıp kılıçları hazırlasakta bu küçük bıçaklar iş görüyormuş.

"Bir hareket daha edersen acımam keserim," deyip yalandan tehdit ettiğimde altımdaki adam donup kalmıştı. Prens diğerini benden önce halledip bağlarken bunu enseme dokunması ile fark ettim.

Ona dönmeme izin vermeden yanıma eğildi ve altımda kıpraşan adamın ellerini bağlamaya başladı. En sonunda da öyle bir koymuştu ki adam direkt bayılmıştı.

Şokla ona bakarken koltuk altımdan tutup beni adamın kucağından kaldırdı. Kabinden çıkarken fırlattığım kılıcımı elime verdikten sonra, "Bekle burada," diyerek hızla odadan çıkmış saniyeler sonra yerlerinde hazır duran Jisung ve Changbin hyung ile gelmişti.

"Oh?"

Jisung girdiği gibi bir bayılan bir de ayık duran adamlara birer bakış attı. "Ne duruyorsun mal?" deyip kolundan çekerek onu bayılan adamın yanına getirdim. "Tut ellerinden, ben de ayaklarından. Taşıyacağız."

"Ölmedi değil mi?"

Changbin hyung göz devirdi. "Sokarım vicdanına şimdi, tutsana oğlum adamı."

Küfür etmesi ile yükselip, "İşte benim hyungum be!" dediğimde 1. Prens odaya girmişti. Bana göz devirmiş sonrada ayık adamı bize paketlemiş Changbin hyung ile ikisi bayık ve bize cüsse olarak oldukça büyük gelen adamı taşımaya başlamışlardı.

Odadan sessizce ayrıldığımızda saraya geldiği gibi bilmediği bir delik olan Jisung beyi takip ediyorduk. Prens bile ona şok olmuştu. Haklı, yıllardır burada yaşıyor ama daha haritasını çıkarmamış.

Muhafızlara gözükmeden sarayın arkasına çıktıktan sonra kolundan tuttuğumuz kişi kaçmaya çalışmıştı. Küfür edip arkasından atıldım ama Jisung benden önce çelme takmış yere düğmesini sağlamıştı.

Prens bize göz devirdi. "Biz burada öldük siz ne yapıyorsunuz ya?"

"Ben mi dedim öküz gibi adamı taşıyın diye?"

"Jeongin!"

"Ne var ya?"

"Of!" Jisung kolumdan tutup aşağı çekti. "Majesteleri siz bu malı- bu arkadaşın kusuruna bakmayın. Tut şunu!"

Son cümlesinde prenste olan gözlerini bana çevirmiş sinirle konuşmuştu. "Eğw Eğw Eğw," dedikten sonra eğilip yerdeki adamı aldım. "Kalk lan sende, uykum var zaten!"

Onu kaldırdıktan sonra doğum günü merasimi sırasında Veliaht Prens'in dediği yere geldik. Karanlık alanda mumlar eşliğinde merdivenlerden inerken Minho hyung hariç herkes buradaydı. Felix bizi görünce gülümsemişti.

Ama karşılık verecek halim yoktu.

"Alın şunu!"

1. Prens abartı bir tepkiyle uyuyan adamı attıktan sonra kendini yere bıraktı. Changbin hyungda aynısını yaparken Veliaht Prens bu hallerine sadece göz devirmişti, Üst ve alt ilişkisinden farklı bir ilişkisi vardı herkesin. Zamanla bu olmuştu, anlıyordum.

Seungmin yanıma gelip iki kişinin kolundan tuttuğu adamı alıp bacağının arkasına tekme attıktan sonra yere düşürdü. Jisung'a dönüp elimle işaret ettim. "Bak beceriksiz bak bak! Çocuk ne yapıyor! Sen daha tutamıyorsun!"

"Seni kemiririm."

Dişlerini göstermiş yaklaşırken iğrenerek kendimi çektim. "İy, pis."

Ciddi ciddi ısırıyordu gerizekalı. Bizim getirdiğimiz iki kişiden farklı iki kişi daha vardı ve hepsi yakalandıkları için neredeyse ağlayacak derecede Veliaht Prens'e bakıyorlardı. Sanırım hepimiz Minho hyungu bekliyorduk çünkü şu an kimse harekete geçmemişti.

Gizlice Seungmin'e yaklaşıp kulağına yükseldim. "Şu ikisini sen mi yakaladın?"

Lafımın ortasında bana garip bakışlar atan adamlara bakmış ama sonra geri Seungmin'e dönmüştüm. Soruma kafasını salladı. "Hım, birini ben diğerini Majesteleri halletti."

"O bizim odada kalmayacak mıydı?"

"Son anda bir takım değişiklikler oldu, boşver orasını."

"Neden? Merak ediyorum ya!"

"Jeong..."

"Gıcık!"

Koluna vurup geri topuklarımın üstüne bastım. Bu sırada dinlenen Prens ve Changbin hyung yerinden kalkmış Veliaht Prensin yanına gitmişlerdi. Ben ve Seungmin esir duran adamların yanına duruyorduk, Jisung ve 2. Prens olan Felix ise yan yana taşın üstüne oturmuşlardı.

Herkes kendi halinde takılıyorken dakikalar sonra mumla aydınlatılmış merdivenlerden sesler gelmesi ile oraya döndük. Gözlerim gördüğüm görüntü ile büyürken Minho hyung önünde tuttuğu adamların dizlerine aniden tekme atında ikisi de merdivenlerden aşağı doğru ayağımızın dibine yuvarlandı.

Neredeyde düşecek olan çenemi kapatan kişi 1. Prensti

"Böcek kaçacak böcek," dediğinde merdivenleri rahat rahat inen hyunga bakıyordum. "Biz dört kişi, iki kişiyi zor getirdik. O tek başına getirmiş. Çok karizmatik."

"Yuh!"

"Ne?" deyip başımı kaldırıp prense baktım. "Yalan mı söyleyeyim? Karizmatik işte."

"Evet, evet. Her neyse."

İşin sonunda yine ikimiz yan yana gelirken Changbin hyung ve Minho hyung adamları hizaya getirmiş bayılanı da uyandırdıktan sonra onları sorgulamaya başlamışlardı. Bizse arkada duruyorduk. Veliaht Prensin ilk defa denk geldiğim bu kadar sert hali beni korkutmuştu.

İstemsizce oturduğum yerde gerilirken elimin üstünde hissettiğim sıcaklıkla başımı çevirdim. Yanımda oturan Felix bana samimi bir şekilde gülümsedi. "Etkilenmiş duruyorsun, dışarı çıkalım mı?"

Haklıydı. Kabul sarayda uzun zaman geçirmiştim ama hiçbir zaman suçluların yargılanmasına veya herkesin aynı anda bu kadar sert ve ciddi olduğu bir ana denk gelmemiştim. 1. Prens bile ciddiydi, bu beni germişti.

Minho hyung ve Changbin hyung hiç acımadan adamlar cevap vermediklerinde onları yaralıyorlardı. Veliaht prens aşırı tehlikeli iken, 1. Prensin bu kadar sakin ama kızgınlığını belli eden ifadesi gerginliğimi arttırıyordu.

Profesyoneller önde iken biz arkadaydık. Ben, Felix ve Jisung.

Felix'in sorusuna kafamı salladığımda 1. Prensin yanına gidip kulağına birkaç bir şey dedi. Lafının üzerine prens başını bana çevirmiş göz göze gelmiştik. Hiçbir şey yapmadan yüzüne baktığımda kafasını salladı. Felix yanımıza gelmiş ve Jisung ile beni alarak derin mahzenden dışarı çıkarmıştı.

Saraydan tenha bir yerde olmamıza rahatlıkla dışarı çıkabilmiştik.

Jisung da alışkındı, daha gelir gelmez gözlerinin önünde birinin kafası kesilmişti. Felix zaten yıllardır iç içe alışkın olduğu için garipsememişti.

Dışarı çıktığım gibi derin bir nefes verirken orada otururken elime oyalanmak için aldığım taşı fırlattım. "Rahatla," dedi Jisung önündeki taşı tekmelerken. "Bir şey düşünme. Ama alışmak zorundasın."

"Çok canımı sıkıyor bu durumlar."

"Sen de haklısın," dedi Felix elini omuzuma koyup. Ben sessizce küfür ede ede rahatlarken onlarda gecenin karanlığında bir ağaç bulmuş altına oturmuşlardı. Kendime geldikten sonra yanlarına gidip ayakta durdum, onlarda rahatsız olduğu için doğrulmuşlardı bir süre sonra.

Şimdi ise üçümüz sırtımızı ağaçlara yaslamış, sadece yapraklardan çıkan ses ile sohbet ediyorduk.

"Ağaç evimde kaldığım zaman boyunca okumadığım kitap kalmadı."

"Harbi mi?" deyip şaşkınca sorduğumda Felix kafasını salladı. "Cidden. Yanıma hep yardımcılardan başka kimse uğramadığı için çok sıkılıyordum bu yüzden bende çokça kitap okudum."

"Cidden, çok fazla var ağaç evde. Jeongin görmelisin, sandıklar dolusu kitap var."

"Hiç kitap yüzü açmayan ben ağlıyor bak şu an," dedim ama lafımın aksine şeytanca bakan yüzümü görünce ikisi de gülmüştü. Sonra şirince sırıttım. Jisung ise konuya bizden girmişti.

"Biz küçükken sürekli kendimize kılıç, ok çalışırdık ama bu gördüğün deli sadece yan gelip yatardı."

Omuz silktim. "Sizin gibi muhafız olmak istemiyordum çünkü. Bana ne!"

"Neyi var lan muhafızlığın?"

"Adamı bile taşıyamadın oğlum! Minho hyung seni nasıl muhafız yaptı?"

"Bence hyungu peşinde dolaşa dolaşa bıktırdı." dedi Felix. Gülüp onu onayladığımda Jisung bize dil çıkarıp kafasını başka tarafa geçirmişti.

Bir süre daha boş şeylerden muhabbet ettik ama konu dönüp dolaşıp geri Felix'in olduğu kitaplara gelmişti. Üçümüz çimenlere yan yana uzanmış gökyüzüne bakıyorduk, o ise ne tür şeyler okuduğunu anlatıyordu.

"Kitaplar sayesinde bir sürü hayata şahit oldum," deyip bize birer bakış attı. "Ama bir tane aşk kitabı çok ilgimi çekmişti."

"Aşk mı? Iyy."

Jisungla ikimiz aynı tepkiyi verip yüzlerimizi buruşturunca gülüp başımızın altına yastık yaptığımız kollarımıza vurdu.

"Iyy demeyin, aşk hikayeleri hep klasik olduğu için dikkatimi çekmezdi ama bu kitap ülkemizde yasaklandı. Şansıma ben aldıktan birkaç gün sonra yasaklanmış ve sarayda arama yapılmış ancak ben saraydan sayılmadığım için bana yapılmadı. Yapılsa bile saklamıştım toprağın altına."

Vay canına. Kitaplar hayatımın hiç bu kadar odak noktası olmamıştı, bizim evde Seungmin çok okurdu. Hatta bazen meydana gidip halka hikaye okur bundan para kazanırdı. Genellikle küçüklükten beri ben ve Jisung'a okuyalım diye kitap verirdi ama ikimizde okuduk bahanesi ile birbirimizi korurduk.

Changbin hyung da alışmıştı bu haylazlıklarımıza.

"Risk alacak kadar mı önemliydi kitap?" dedi Jisung benim yerime. Bu yüzden ağzımı açmayıp sessizce dinlemeye devam ettim.

Felix kafasını salladı. "Öyleydi. Çünkü çok etkilemişti. İlk defa bir kitabı okurken hıçkıra hıçkıra ağlamıştım."

"Seni bu kadar ağlatacak kadarsa, konusu neydi? Daha doğrusu neyin aşkını anlatıyordu?"

Sorumla beraber sanki kitabı hatırlamış gibi derin bir iç geçirdi ve, "Çok güzel bir aşkı anlatıyordu," dedi. "İki erkeğin arasındaki aşkı."

Ben donakalırken Jisung kıkırdadı. "İki erkek mi? Yanlış söyledin sanırım. Bir çift olmasın?"

"Hayır." Felix kafasını salladı. "Direkt bir erkeğin bir erkeğe olan aşkını anlatıyordu. Ben de beklemiyordum ama kitabın ana karakterinin erkek olduğunu öğrenince çok şaşırdım sonra devam ettim. Karakter ilk önce kendini keşfediyordu, kadınlara ilgi duymadığını. Herkesten farklı olduğunu. Onun kendini keşfedişi beni çok ağlattı."

"Nasıl yani?"

"Hasta olduğunu düşünüyordu bir kadından hoşlanmadığı için. En yakın arkadaşı ile yakınlaştığı zaman kalbi hızlı atınca, ateşi yükselince kendine kızıyordu. Bu hareketlerini anlamlamdırmaya çalıştı ve en sonunda ise kadınlardan değil erkeklerden hoşlandığını, bir erkeği, en yakın arkadaşına aşık olduğunu keşfetti."

Sırtüstü yatan bedenimi yan çevirip Felix'e baktığımda onun diğer tarafında uzanan Jisung da aynı benim gibi yapmıştı. İlgimizi çeken bu konu ile onu dinlerken dudaklarını büzdü.

"Ailesi onu terk etti bu yüzden, çok şiddet gördü. Ona yine aşık olduğu en yakın arkadaşı baktı, böyle duygularını anlatırken o kadar tatlıydı ki sanki ben yaşıyormuşum gibi hissedip içim hoş oluyordu. Sonra bir gün aşık olduğunu, sevdiği kişiye söyledi ve hayattaki tek varlığı olan arkadaşı da onu terk etti. Hastalık olmadığına inandırmak için çok çabaladı ama ona inanan kimse olmadı. Sonra ise... Kendini öldürdü. Küçükken arkadaşı ile beraber yaptığı bıçakla."

İçim istemsizce değişik olurken Felix titrek bir nefes aldı." Ölmeden önce bile bunun bir hastalık olmadığını söyleyip durmuştu, ölürken bile aşık olduğunu söyledi. Çok ağladım, yazarı bulmak istedim ama... Yazarın kitap basıldığı gün intihar ettiğini öğrendim. Bir bıçakla."

"Hassiktir."

Dudaklarımdan çıkan şeye engel olamadığımda Jisung uzandığı yerden oturur bir pozisyona gelmişti. Felix anladığımızı anlayınca kafasını sallayıp iç çekti. "Evet, tam da düşündüğünüz gibi. Aslında yazar kendi hayatını yazmıştı, sanırım kitaptan farklı olarak en yakın arkadaşı onu terk edince ailesi hastalıklı olduğu öğrenilmesin diye onu bir kadınla evlendirmiş ama buraya kadar dayanabilmiş."

"İçim değişik oldu," deyip doğruldum ve bacaklarımı kendime çektim. "Bir erkeğe aşık olmak çok değişik, bilmiyorum ama... Bir yandan beni zorla bir erkekle evlendirseler... Ah, o kadınla evlenmesi dayanılmaz bir şey onun için."

Normalde bu kadar etkilenmezdim ama hem bir erkeğin hemcinsine olan aşkını anlatması hem de bunun gerçek bir hayat hikayesi olması etki bırakmıştı. Bir erkeğe aşık olmak, ilk defa duyuyordum ve çok değişikti. İnanamayacağım kadar çok değişik.

Felix de bizim gibi doğrulup kıkırdadı. "Bu kitabın üstüne çok düşündüm ve insanı biyolojik ve ruhsal olarak inceleyen bir sürü kitap okudum ama bu hastalık değil. Mesela düşünsenize, bir kadını sevmeniz normalse neden bir erkeği severken hasta olarak yargılanıyorsunuz?"

Jisung dudak büzdü. "Ama garip değil mi? Seninle aynı bedenden olan birini seviyorsun?"

"Bence değil. Bir kadını severken bedeni için mi seviyorsun? Ben de öyle düşünmüştüm. Kalbin cinsiyeti yok ki, erkek ya da kadın kalbinin cinsiyeti fark etmiyor. Kalbin hangisine atıyorsa ona aşıksın. Ya bir erkek, sana bir kadının verebileceğinden daha çok şey veriyorsa?"

Sözüyle beraber ikimize de iddialı bir bakış atmıştı, iki cahil olarak ona boş boş bakıyorduk. Halimizi görünce kahkaha atarak elini omuzumuza koydu.

"Öcü görmüş gibi bakmayın, siz de bir erkekten hoşlabilirsiniz. Ben de."

"Biz mi?"

"Biz mi?!"

Kocaman gözlerle ona bakarken daha sesli gülüp ayağa kalktı ve aramıza eğildi. "Sizi bilmem ama ben hoşlanıyorum."

HASİKTİR

SİKTİR

HAS

SİKTİR

Çenem yere düşerken Felix utanarak yanımızdan koşarak kaçtı ve mahzenden çıkan kişilerin yanına vardı. Jisung ile ikimiz öyle bir vaziyette kalmıştık ki mahzenden çıkan beş kişide bu halimizi fark etmişti.

Seungmin'in yanımıza gelip enselerimize vurması ile aynı anda ayaklanıp telaşla Majestelerine selam verdik.

Az önce etkilenip çıktığımız için sanki hiçbir kötü bir şey olmamış gibi, hepsini geçiştirmek istercesine kocaman gülümsedi. "İyisiniz şimdi değil mi?"

Jisungla eğildiğimiz yerden göz göze geldikten sonra hızla kafamızı salladık.

O gülüşe kötü olunur mu anasını

"Evet Majesteleri."

"Evet Majesteleri."

"Pekala," deyip kıkırdadı. "Evinize gidebilirsiniz. Felix, Changbin seni bıraksın."

"Tamamdır hyung!"

Sevinçle kıkırdayıp abisine ve yaşıtı olan 1. Prense sarıldıktan sonra Changbin hyung ile saraydan uzakta olan evine doğru gitmeye başladı. Hala üstünde kadın kıyafetleri olması da cabasıydı.

Bunu fark edince arkasından göz devirip yanımda etrafa mal mal bakışlar atan Jisung'a döndüm. "Koskoca prensi kadın kılığına nasıl soktun aq sen."

Veliaht Prens yanımızdan ayrıldığı için böyle rahat konuşuyordum. Seungmin ile onun arkasından 1. Prens ile Minho hyung gidiyordu ve benle Jisung olduğumuz yerde duruyorduk.

"Giydiririm oğlum ben," deyip koluma girdi. "Han Jisung'um ben. Yüce Han Jisung."

"Kıçımın kenarı Han Jisung daha güzel."

"İtsin ya!"

Yürüdüğümüz yerde koluma vurmuş sonra da çıkarak Minho hyungun yanına varmıştı. Onu hiç takmadan kılıcımı düzelterek ilerliyordum ki aniden hızımı alamayarak birine çarptım. "Acıdı!" Alnımı tuta tuta geri çekildiğimde 1. Prens sırıtarak bana bakıyordu.

"Acıdı diyorum!"

"Önüne baksaydın. Bana ne."

"Önüme çıktınız."

"Çıkmadım." dedikten sonra attığı adımı geri aldı ve kenara kaydı. "Yo, çıkmamışım."

"Sabır tanrım sabır."

😤😤😤😤😤

Burnumdan nefes vere vere ilerlemeye başladığımda gülerek arkamdan bana yetişti. Aniden Jisung'un çıktığı koluma girdiğinde kocaman gözlerimi yüzüne çevirdim ama o sadece gülümseyerek yürümeye devam ediyordu.

Koluma girmek?

Girmek koluma?

Kolum?

Girmek?

Girildi koluma?

Prens girdi? Koluma?

"Jeongin, öcü görmüş gibi bakma. Ağaca çarpacak-"

Lafı yarıda kalırken aniden diğer elini uzatmıştı, hızla eline çarparken inledi. Alnımı panikle avucunda uzaklaştırıp karşımdaki ağaca tekme attım. "Bu niye çıktı şimdi?"

"Ya sen salak mısın?" deyip elini kaldırdı. "Elim acıyor, elim! Ağaca neden tekme atıyorsun?"

"Koymasaydınız! Ben mi dedim?"

"Salak mısın sen Jeongin?"

"Acıyor mu?"

"Yok, espri olsun diye inliyorum. Hayvanım ben."

"Ha ha."

İmayla göz devirip kraliyet soyuna dokunmak yasak sözünü çiğneyip elini tuttum. O hep bana dokunuyordu, ben bir kere dokunsam ne olurdu? İncileri dökülmezdi yani.

Uzun, ince parmaklarını ters çevirdikten sonra ay ışığının altına gelerek elinin üzerine daha dikkatli baktım. Derin bir yara yoktu ama çizilmişti. "Of ya!" dedim kanayan kısma bakıp. "Ne diye zarar veriyorsunuz kendinize? Salak mısınız?"

Salaklığımı fark edip hızla önünde eğilip doğruldum. "Affedin Majesteleri. Neyse. Neden kendinize zarar veriyorsunuz?"

"Sen alnını vuracaktın."

"Vursaydım, bir şey olmazdı."

"İki gram beynin var, kaybetme diye risk aldım."

Sinirle elini sıktığımda inledi. "Ah! Jeongin, acıyor!"

"Kusura bakmayın, iki gram beynim bir an acıyacağını düşünmedi."

"Çok hainsin."

Şirince gülümsedim. "En az sizin kadar."

Sonra Prensi kenarda ki çeşmeye çekip açtım ve hala bırakmadığım elini suyun altına tuttum. Ağaç parçaları düşerken kalın kemerin içindeki bez parçasını çıkardım.

"Şuraya oturalım mı?" deyip bezi tuttuğum elimle sarayın bahçesindeki tahta bankı işaret etmiştim. Hala tam olarak ana yerde değildik ve gecenin kaçı olduğu için kimse yoktu. Dediğimle beraber gösterdiğim yere baktıktan sonra kafasını salladı.

Oraya gidip oturduktan sonra bir bacağımı altıma aldım ve prense dönük oturdum. Eline dikkatlice bezi dolamış sonrada acıtmayacak şekilde sıkıca bağlamıştım.

"Bravo!" dedim etrafa bakış atarak. "Herkes gitti! Ayı çıksa şimdi şuradan, yemin ederim sizi bırakır kaçarım!"

"Ayı yok burada."

"Niye? Ormanın efendisisi misiniz, ayı size mi soracak nerede yaşayacağını?"

"İki gram sanıyordum, bir grammış."

"Ne?"

"Ayı."

"Ayılar bir gram olamaz."

"Sen bu beyinle çok yaşamışsın bak." deyip ellerini yakama koydu tavsiye verir gibi. "Şimdi az ileriye yürürsen ayı var, aynı hücrelere sahip olduğunuz için onu ikna et burada yaşamasın diye. Tamam mı? Ben de gidiyorum şimdi."

Çocuğuna laf anlatan baba gibi konuştuktan sonra saçımı okşayıp ayağa kalkmış ve elini arkasında birleştirerek dev karanlık alanda hiç korkmadan yürümeye başlamıştı. Dalga geçtiğini biliyordum ama yinede tedirginlikle gösterdiği ağaçlık alana kısa bakış attım.

Hah, ayı yokmuş. Biliyordum canım ben işte.

"Majesteleri! Beni bekleyin!"

Beni hiç takmadan yürümeye devam ettiğinde oturduğum banktan kalkıp koşmaya başladım. Planladığım gibi ona yetiştiğim anda koluna girerek durmuştum.

Bu sefer şaşkın bakışları bana dönerken kıkırdadım. "Ayı gelirse beraber kaçarız diye düşündüm."

Sırıttı. "İyi düşünmüşsün."

***
Arkadaşlar şuna bakar mısınız

Çok güzel değil mi bu çocuk niye çok güzel bu çocuk

Niye bu kadar güzelsin Jeongin 🥺🥺🥺


Bu da son sahnedeki jeongin temsili,

Jeongin. Gün. Geçtikçe. Güzelleşmeyi. Bırak.

Continue Reading

You'll Also Like

3.4K 417 36
"Sepetin içine dikkatlice bakmayı unutma" Beomgyu markette kasiyer olarak çalışıyordu ve Yeonjun'dan hoşlanmaya başladı...
162K 6.7K 35
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
20.5K 2.7K 23
"Jeongin... gözlerin çok güzel ama neden bu kadar üzgün bakıyorlar?" [düz yazı, psikolojik] 25092022 16062023
69.6K 11.1K 28
{Tamamlandı} Arkeolojik kazı çalışmalarına büyük bir hevelse katılan arkeolog Kim Seungmin bir gün evinin karşısındaki adanın hikayesini duyduğunda o...