SINIR |Tamamlandı|

By __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... More

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

53. Bölüm "Bi' Yanak"

17K 1K 352
By __Katre__


Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin•
Edibe'ye de bekliyorum•
Keyifli okumalar diliyorum•

Şarkı: Son Feci Bisiklet|Bikinisinde Astronomi

Kapıya ardı ardına vurulan darbelere aldırmadan yorganı biraz daha çektim kafama.
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye devam ederken burnumu çekip bir hıçkırığın daha dudaklarımdan dökülmesine izin verdim.
"Git başımdan!" diye bağırdım yorganı açıp.

Birkaç yumruk daha indi kapıya. Sesini duyurmak için yüksek bir tınıda konuştu. "Aç şu kapıyı!"

Yorganı üzerimden atıp kapıya yaklaştım. "Git pislik! Sen başka kadınlara güzel de!"

"Eylül..." dedi yalvarır gibi bir sesle.
"Güzelim ne olur aç şu kapıyı da yüzyüze konuşalım. Bak ağlayıp duruyorsun."

Yumuşak çıkan sesiyle bir hıçkırık daha kaçtı boğazımdan.
"Toprak sen başka kadınlara güzel dedin. Üstelik mavi gözlüydü. Git başımdan."

"Hay ben benim dilimi-" diye homurdandığını duydum kapının ardından. "Özür dilerim." dedi bana sesini yükselterek.

"Sen Fatma Girik'e güzel dedin." dedim inatla.

Ben onun karısıydım. Esmer karısı. Gözleri kopkoyu karısı. Bebeğini taşıyan karısı. Nasıl gidip mavi gözlü kadınlara güzel derdi?

Konunun benim hormonlarımla, onu bu aralar çok kıskanmamla ya da sürekli onu dikizleyen kızın da mavi gözlü olmasıyla alakası yoktu. Benim altüst olan sinirlerimle de alakası yoktu.

"Güzelim, birtanem, minik annem hadi aç şu kapıyı bi'. Özür dilerim."

"Özür mü dilersin?"

"Evet. Evet özür dilerim, hadi aç birtanem."

Kısık çıkan sesiyle bir an duraksayıp gözlerimdeki yaşı sildim. Birbirine giren saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp kapının kilidini usulca çevirdim.

Benim yavaş hareketlerime karşın hızlı bir şekilde açılan kapının ardından Toprak göründü. Sert hareketlerini yumuşatamadan ani bir hamleyle kolları arasına aldı beni.

Onun koca bedeninin arasına girince daha bir arttı hıçkırıklarım. Ellerimi belinin iki yanından kemerinin üzerine koydum.

"Güzelim ağlama." dedi beni biraz geri çekip. Parmaklarını yüzümde gezdirip gözyaşlarımı sildi. Yanaklarıma birer öpücük kondurup geri çekildi.

"Bunun için seni ikna etmeye çalıştığıma inanamıyorum ama özür dilerim." dedi. Ardından güler gibi bir ses çıkardı.

Bakışlarımı sert bir şekilde yukarı kaldırdım. Ne yani onu Fatma Girik'ten kıskanmam saçma mıydı?

Ben öyle dik bir şekilde bakınca önce bakışlarını kaçırdı sonra tekrar bakıp 'ne?' der gibi başını salladı.

"Güzelim söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama kadın ebem yaşında!"

Söyledikleri ile hazırlıksız yakalanıp bakışlarımdaki sertlik kırılırken dudaklarım kıvrılır gibi oldu. Bakışları dudaklarıma değdikten sonra gözlerime çıktı.

"Güldün gördüm." dedi kısık bir sesle.
"Affedildim demek oluyor bu."

Ben sessiz kalınca ellerini belime indirdi. Bedenimi çekip kendine yaslasa da aramızdaki minik göbüş buna engel oluyordu.

"Güzelim yapma lütfen." dedi burnunu saçlarıma sürtüp geri çekilirken. "Kadın kaç yaşında Allah aşkına? Onu da kıskanma ne olur? Ben senden başkasına bakar mıyım?"

"Hadi." dedi dudaklarını tombiş yanaklarımda gezdirip.

Artık kilo almıştım. Karnım da her geçen gün büyüyordu. Yanaklarım tombullaşmış hamileliğin bir getirisi olarak göğüslerim büyümüştü.

Bacaklarımdan bile anlıyordum kilo aldığımı. Bana kalmadan Toprak beyimiz vardı bir kere. Sürekli beni inceliyor memnun memnun kilo aldığımı söylüyordu. Yanaklarımı sıkıp duruyordu sürekli.

"Bir şartla." dedim aniden değişen yüz ifademle.

Tek kaşı havaya kalktığında diyeceklerimi unuttum resmen. Bir insan nasıl bu kadar karizmatik görünebilirdi? İşaret parmağını çenemde hissettiğimde anladım ağzım bir karış açık onu izlediğimi. Çapkın bir gülüşle elini tekrar belime attı.

Boğazımı temizleyip bozuntuya vermeden başımı dikleştirdim. Dudaklarımı büzüştürüp gözlerimi kapayarak onu bekledim.

Kahkaha sesini duyduğumda tek gözümü açıp beline bir çimdik atarak geri kapadım. Dudaklarımda baskı hissettiğimde gülüşüme engel olamadım.

Bu kadardı işte bizim ayrı kalışımız. Dayanamayıyorduk. Kıyamıyorduk birbirimize. Bunca ayrılığın ardından birkaç dakikalık kırgınlık bile fazla geliyordu bize.

"Boynum kırıldı." dedim geri çekilirken onun uzun boyuna laf atıp. Hep söylediğim gibi benim boyum kısa değildi onun boyu uzundu.

Geri çekilmeden başımın arkasındaki ve belimdeki elini yüzüme getirdi. Yine yanaklarımı sıkacak diye beklerken acıtmadan dişlerinin arasına aldı. Hafifçe ısırıp geri çekildi.

"Tam ısırmalık oldu senin bu yanakların."

"Kemirgen." dedim ona yan bir bakış atıp. Başta kızıp dursam da alışmıştım onun bu hallerine. Seviyordum da. Çok tatlıydı manyak.

"Hadi gidelim. Aç kalacaksınız." dedi ellerini omzuma yerleştirip hazırlanmam için döndürürken.
Öğlen yemeği vakti gelmişti.
Kahvaltı ise tam bir olaydı. Zaten olaysız geçen bir anımız yoktu ya.

Her zamanki gibi uyanmıştım aslında güne. Toprak parmaklarını yüzümde gezdirip "Günaydın güzelim." diye fısıldamıştı.

Kalkıp hazırlandıktan sonra kahvaltıya inmiştik. İçeri girer girmez kokudan yüzüm buruşsa da ses etmemiştim. Ben masaya geçerken Toprak ikimize de birer tepsi hazırlayıp gelmişti.

Benim mantar sevmediğimi bildiği için bana almasa da kendi tabağına koymuştu. Ne bilsin garibim benim midemin bulanacağını?

Benim yüzümün değiştiğini elimi karnıma koyduğumu görünce telaşla yerinden kalkıp önümde diz çökmüştü. Elini karnıma attığında ise herkesin yüzündeki ifade farklı bir hâl almıştı.

Kusacağımı anladığımda hızla ayağa kalksam da anında kendimi Toprak'ın kucağında bulmuştum. Tüm bakışların bizde olması beni ayrı bir geriyordu.

O hızlı adımlarla lavaboya giderken
"Sanırım üstüne kusacağım Toprak." diye mırıldanmıştım.

Ve pek bir romantik kocamın bana dediği şey ise "Üstüme kusarsan üstüne kusarım Eylül. Dayan biraz." olmuştu.

Şimdi ise sabah kucağında çıktığım yemekhaneye elini tutarak giriyordum. Buradayken genelde yan yana yürüdük, elimi tutmazdı. Bazen elini belime koyar yön verirdi.

Benle tekken sırnaşıp duran Toprak insanların yanında daha çok koruyucu, sahiplenici oluyordu.

"Ben getiririm sen geç." dedi elimi bırakıp belime hafif bir baskı uygulayarak.

Ben onun gösterdiği yere geçerken o da yemekleri almak için ilerledi. "Afiyet olsun." dedim Gizem'in yanına oturup. Tam yanında Bora vardı. Bora'nın karşısında Rüzgar onun yanında da Esma vardı.

Aralarındaki az çok tahmin ediliyordu zaten. Ama Gizem de anlatmıştı olanları. Rüzgar'da hâlâ ses seda olmasa da Esma'yla otuz saniyeden uzun konuştuğuna şahit olmuştum. Bu onun için evlilik teklifi gibi birşeydi sanırım.

Hepsinden karışıklık aldıktan sonra bakışlarımı Toprak'a çevirdim. Derin bir iç çektim sonra. Yahu be adam! Bari milletin içinde bu kadar yakışıklı olma. Hayır alt tarafı tabağa yemek koyuyorsun.

Bir de üzerindeki kamuflaj beni bertaraf ediyordu. Bir baktım mı çekemiyordum gözlerimi.

Evet çekemiyordum ama sallana sallana ona doğru yaklaşan tilkiyi de görebiliyordum. Kaşlarım anında çatılırken ona birşeyler dediğini duydum. Ve elbette benim kocam ona dönmedi bile.

Benim kıpırdandığımı gören Gizem hemen elini dizime koydu.

"Dur canım. Sen hamilesin. Ben yolarım onu. Kimin eniştesine sırnaşıyormuş?" diyerek ayağa kalkmaya yeltendiğinde Bora tuttu bileğini.

"Komutanım halleder." dedi bir elini boşver der gibi sallarken. "Geçen gün bu sarı cadı komutanımın üzerine düşüyormuş gibi yaptı. Resmen Yeşilçam oyunculuğuyla tabi. Adamda nasıl bir refleks varsa kadını benim üstüme atıp kaçtı. Bir de kolay gelsin diyor."

"Senin üstüne mi?" diye cırladı Gizem. Onlar derin bir konuşmaya girince ben hızla ayağa kalktım.

Ben ayağa kalkıp yaklaşmaya başladığım an elini Toprak'ın koluna koydu. Toprak'ın yüzü anında ona dönerken sert bir bakış atıp kızın elini savurdu. Benim geldiğimi gördüğünde bana bir bakış attı. Kıskanıp ona kızacağımı sanmıştı.

Ama ben onun önüne geçip kıza ters bir bakış attım. İster istemez göğüslerine kayan gözlerimi kapatıp bir tövbe çektim. Ulan bir de eğilip duruyordu.

Elimi kaldırıp yakasına götürdüm bir çırpıda. Açtığı yakasını bir araya toplayıp "Bana bak!" dedim sert bir dille. "Şu düğmelerini kapat yoksa o gömleği derine dikerim!"

"O gözlerini de kocamdan çek!" diye sesimi yükselttim. Kadın resmen baştan aşağı süzüyordu edepsiz bakışlarıyla.

"Gözlerini oyarım. Şırnaşma." dedim biraz yaklaşıp tehditkar bir sesle.
"Şimdi yürü git. Birdaha ona baktığını görmeyeyim."

Kadının gözleri bir umut Toprak'a döndüğünde ben de ona baktım. Hafif kıvrılan dudağı ile bana bakıyordu. Bakışlarım tekrar kadına döndüğünde hâlâ Toprak'a baktığını gördüm.

"Ulan!" dedim öne atılıp. "Kaşık maşık yok mu verin bana? Şunun mavi gözlerini oyup denize atayım."

Kız benim ileri atıldığımı gördüğü an birkaç adım geri gitti. Haksız olduğunu biliyor birşey de diyemiyordu. Toprak beni belimden yakaladığında kız hızlı adımlarla yemekhaneden çıktı.

Bakışlarımı şöyle bir etrafa gezdirdim. Neredeyse tüm gözler bu tarafa dönmüştü. Deli komutanın deli karısı olarak bakıyorlardı bana eminim. İkimizde de vardı biraz çünkü.

Toprak benim gibi gözlerini etrafta gezdirince bir bir dağıldı o bakışlar. Sert bakışları beni bulduğunda yumuşadı. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

"Gül hadi gül." dedim tepsinin birini alıp. Bu dediğimle kendine engel olmadan iki yana kıvırdı dudaklarını.

Sıradan çıktıktan sonra bana döndü.
"Sen sanki bu aralar..." diyerek sustu. Uygun kelimeyi bulmaya çalışıyordu.
"... Fazla mı kıskanç oldun?"

Bu söylediklerinden hayli memnun bir hali vardı. Kıskanılmak hoşuna gidiyordu.
"Oldum." dedim omuz silkerek. "Olabilir."

Yüzünde hafif tebessüm, yan bir gülüşle bana bakakaldı. Bakışları değişirken gözlerini yüzümde gezdirdi.

"Bakma öyle." dedim boğazımı temizleyip gözlerimi etrafta gezdirerek. "Yanlış anlayacaklar."

"Ne anlayacaklar?" diyerek bakışlarını yüzümden çekip ilerlemeye başladı. "Öpmek istediğimi mi?"

Bakışlarım aniden yüzüne çıkınca çapkın bir bakışla göz kırpıp masaya ilerledi. Tepsisini koyup bana döndü. Çenesiyle geçmemi işaret ettiğinde fark ettim olduğum yerde donup kaldığımı.

Hiç bozuntuya vermeden ilerleyip yerime geçtim. Toprak hâlâ yan yan gülüyordu.

Yemeğe başladığımızda Yiğit de tepsisi ile gelip Toprak'ın yanına oturdu. Ben yemeğimi yerken bir yanımda Toprak ve Yiğit diğer yanımda Gizem ve Bora sohbet ediyordu. Tam karşımda da Rüzgar ve Esma derin derin bir konuyu tartışıyorlardı.

Tam bir kaşık daha almışken Toprak'ın "İyi dayanıyorsun valla." dediğini duydum.
Bakışlarım onlara döndüğünde Yiğit'in üzgün bir ifade ile başını salladığını gördüm. Onun da Ankara'da yaşadığını karısının hamile olduğunu biliyordum. Gerçekten durumları çok zordu. Sadece belli zamanlarda karısıyla iletişime geçebiliyordu.

"Yan binada çalışıyor ama benim bile aklım çıkıyor birşey olacak diye. Bir yeri ağrıyor mu, canı birşey çekiyor mu, ağır mı kaldırdı, yoruldu mu..? Tüm gün aklımdan çıkmıyor."

Toprak'ın Yiğit'e söyledikleri ile kalbimde öyle bir şey oldu ki ona sımsıkı sarılıp hiç bırakmamak istemedim. O an, o sadece Yiğit ile konuşsa da söyledikleri sanki sadece benim değil diğerlerinin de dikkatini çekmişti. Hepsinin bakışları birden ona dönmüştü. Birkaç saniye ikimizin üzerinde gezinen bakışlar küçük bir tebessümle tekrar dağılmıştı. Ama ben onun yandan gördüğüm güzel yüzünden çekememiştim bakışlarımı.

Elimi kaldırıp dizinin üzerinde duran sol elini tuttum. Bakışları bana döndüğünde "Bir şey mi oldu?" dedi gözlerini yüzümde gezdirip.

Omuz silkip "Yoo." diye mırıldandım. Ona dokunmak, ondan hiç ayrılmamak için yanıp tutuşuyordu her yanım. Elimi elinden çekmedim bir süre. O da küçük elimi elinin arasına alıp baş parmağı ile okşamaya başladı.

"Biz iki güne merkeze ineceğiz." dedi tekrar Yiğit'e dönüp. Bizimkilerle konuşacaktık. Bebeğin cinsiyetini öğrenip onlara bu güzel haberi verecektik.
"Sen de bizle gel." dediğinde Yiğit'in gözlerinden geçen o ışık huzmesini ben bile fark etmiştim.

"Sağolun komutanım." dedi neşeli bir sesle. Toprak ise yalnızca başını sallayıp teşekkürünü kabul etti. Ardından düşünür gibi birkaç saniye bekleyerek tekrar döndü Yiğit'e.

"Bu akşam da merkeze inilecek. Sen de git. Selamımı söylersin hallederler."

Bu kez yerinde duramayan Yiğit hızla Toprak'a sarılınca elinin biri havada kalakaldı. Ben onun bu haline gülerken yalancı bir kızgınlıkla konuşmaya başladı.

"Tamam lan tamam. Cıvıtma."

Yiğit kocaman bir gülümseme ile ayrıldı ondan. "Sağolun komutanım. Nasıl özledim bilemezsiniz."

"Bilirim bilirim." dedi Toprak bir yandan tuttuğu elimi sıklaştırıp. Eğer beni görmeseydi ve hamile olduğumu bilseydi çıldırırdı sanırım. Şimdi bile o kadar üstüme düşüyordu ki öyle bir durumda ne olurdu bilmiyorum.

Tekrar yemeğine döndüğünde ben de mecburen elini bırakıp önümdeki yemeği yemeye devam ettim. Bir süre sonra önüme ittirdiği su şişesi ile bakışlarım Toprak'a döndü.

"Şu iç." dedi gözleriyle şişeyi işaret ederek. "Hiç içmiyorsun."

Gözlerimi yumarak başımı salladım. Su şişesini açıp dudaklarım arasına aldığımda daha bir yudum içmeden elimden çekildi. Bu ani hareketiyle bakışlarım ona döndü. Yüzünde dehşete kapılmış bir ifade vardı sanki.

Bizimkilerin de ona baktığını fark ettiğinde onlara bir bakış atıp bana döndü. "Bu çok soğuk." dedi kapağını kapatıp diğer tarafa iterken.
"Bebeğin boğazı şişer."

Bu kez bizim yüzümüzde vardı o dehşet ifadesi. Hepimiz şaşkınlıkla birkaç saniye ona baktıktan sonra gülmeye başladık.
"Gülmeyin lan it herifler." dedi Bora, Yiğit ve Rüzgar'a bakış atıp.
"Baba olunca görürüm ben sizi."

Erkeklerin gülüşü solarken biz hâlâ sırıtmaya devam ediyorduk. Masadaki diğer şu şişelerini yokladı eliyle. Birini alıp kapağını açarak önce kendi içti. Sonra bana uzattı.
"Al güzelim." dedi önüme bırakıp. "Bu daha ılık."

"Teşekkür ederim." dedim güzel bir gülümseme ile ona bakıp. Göz kırpıp yemeğine devam etti.

Koca bir tabağı bitirip geriye yaslandım. Elimle karnımı ovarken "Yoğurt da ye." diye bana dönen Toprak'ın uzattığı kaşığı aldım.

"Bir tane daha." dedi son kaşığı da dudaklarım arasına uzatıp. Sonra kaşığı tepsisine bırakıp benim gibi geri yaslandı.

"Elhamdülillah." diye mırıldandı aynı zamanda. Elini karnına koyduğunda benim kıkırdamamla yüzünü bana doğru döndü.

"Baba göbeği." dedi iki kez karnına vurup. Halbuki göbek falan yoktu. Benim aksime o hâlâ ilk günkü gibiydi.

Benim az önce içtiğim suyu alıp birkaç yudum içtikten sonra kapağını kapatıp masaya koydu. "Hadi işimizin başına." dedi ardından.

Tepsisini eline alıp sandalyesini iterek ayaklandı. Ben de arındıran kalktım. Tepsileri koyduktan sonra birlikte kapıya doğru ilerledik. Yemekhane neredeyse boşalmıştı. Konuşarak çıkan iki askeri bekleyip arkalarından çıktık.

Yolumuzun ayrıldığı o noktaya geldiğimizde elini belime koyarak alnıma bir öpücük kondurdu.
"Çok ayakta kalma." dedi geri çekilirken.

"Tamam." diyerek geri çekilmesini bekledim. El sallayarak birkaç adım attıktan sonra dayanamayıp gözlerimi etrafta gezdirdim.
Kimsenin olmadığına kanaat getirdiğimde "Hişt yakışıklı." diye seslendim.

Henüz birkaç adım atmıştı ki dönüp bana baktı. Yüzünde halihazırda çarpık bir gülümseme vardı. Çapkınca göz kırpıp ne oldu der gibi başını salladı.

"Gel de bir öpeyim." dedim ona doğru adımlarken. Attığı büyük iki adımla önümde durdu. Gözlerimi tekrar etrafta gezdirip ayak ucumda yükseldim. Ellerimi yüzüne koyup yanaklarına iki koca öpücük kondurdum.

"Hadi Allah'a emanet." dedim tekrar ayaklarımın üzerine basarken.

"Sen de..." diyerek geri geri birkaç adım attı. "Dikkat et. Ağır falan kaldırma. Çok ayakta kalma. Söz dinle." dedi işaret parmağını bana doğru uzatıp tek tek.

"Tamam, tamam ve tamam. Merak etme sen."

Son kez el sallayıp arkamı döndüm ona. Yavaş adımlarla bitirdiğim yolun sonunda işimin başına döndüm.

Resmen dakikaları sayıyordum onu görebilmek için. Şimdi de akşam yemeğine birkaç saat kalmıştı. Öğlenden beri görememiştim. Bırakın görmeyi binadan dışarı bile çıkmamıştım.

Derin bir soluk alıp sandalyeye kurulduğum an duyduğum gürültüye dikkat kesildim. Koridordan boğuk sesler geliyordu.

Henüz yeni oturduğum sandalyeden yavaşca kalkıp kapıya doğru ilerledim. Bir elim hep karnıma gidiyordu. Sedyeyle getirilen hastayı gördüğümde geri çekilip girmesini bekledim. Doktorlardan biri ve iki hemşire ilgilenmeye başladığında sert adımlarla odaya giren bedene değdi gözlerim.

Çatık kaşları ve buz gibi gözleriyle etrafı tarayıp hastanın yanına ilerledi.  Ben de onun yanına geçtim hemen.
Hasta acıyla inlediğinde bakışlarımız onu buldu.
"Neden bağlı?" dedim Toprak'ın yanında dikilen askerlere de bakış atıp. "Canı yanıyor çıkaralım şunu."

Sedyede yatan kadın hasta omzundan ve karın boşluğundan vurulmuştu. Elleri sedyenin kenarlıklarından plastik kelepçe ile bağlı olduğu için sürekli acı dolu bir sesle inliyordu.

Askerler hareket etmeyince Toprak'a çevirdim bakışlarımı.
"Yüzbaşım?" dedim asıl komutu onun vermesini bekleyerek. O ise beni umursamadan yakıcı bakışlarını müdahale edilen hastanın üzerinde gezdiriyordu.

"Çözmeyin bunu." dedi sadece. Tam sebebini sormak için ağzımı açacağım sırada "Eylül." diyerek susturdu beni.

Bir bildiği vardır diyerek başımı salladım yalnızca. Tam o sırada açık olan otomatik kapıdan Bora ve Rüzgar girdi. Bora'nın kucağında 2-3 yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Başını onun omzuna gömmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Küçük elleri onun boynunu sımsıkı sarmıştı.

Rüzgar'ın kucağında ise bakmaya kıyamayacağım minicik bir bebek vardı. Kundakta sarılıydı ama yüzü görünüyordu. O, diğerinin aksine derin bir uykuda gibiydi. Rüzgar'ın koca elleri arasında kaybolmuştu. Rüzgar ise incitmekten korkarcasına sarıyordu minik bedeni.

Bora'nın da Rüzgar'ın da üzerindeki kıyafetlerden ve yüzlerinden yeni operasyondan geldikleri belli oluyordu.

"Komutanım kızlar..?" dedi Rüzgar Toprak'a yaklaşıp.

"Diğeri ağlamıyor ama annesini o halde görünce susturamadım." dedi Bora da küçük kızın sırtını okşarken.

Rüzgar'a doğru yaklaşıp uyuyan bebeğin burnuna dokundu usulca. Sonra gözleri Bora'yı sımsıkı saran kıza değdi.

Bakışları hastaya döndüğünde gözlerinden her bir saniye akan nefrete şahit oldum. Müdahaleyi yapan doktor ve hemşirelerin yanına yaklaştı.
"Az önce bu çocukların annelerini vurdu. Ondan önce de masum insanların olduğu bir pazarı bombalamak için hazırlanıyordu. Ona göre tedavi edin. Baktınız olmadı, malzeme falan eksik bırakın gebersin şerefsiz."

Arkasını dönüp bize doğru geldi.
"Siz de benle gelin." dedi Bora ve Rüzgar'a bakarak. "Annelerinin tedavisi bitince merkeze göndereceğiz."

Onlar Toprak'ın arkasından ilerleyip kapıdan çıktıklarında ben de arkalarındaydım. Uzun koridorda birkaç adım attıktan sonra arkasını döndü. Diğer ikisi ilerlerken bana doğru geldi.

Elini kaldırıp yüzümde gezdirirken "Dikkat et." diye mırıldandı. Yüzü kasılmış bakışları donmuştu.
"Sakın açmayın o itin bağını. Zaten askerler burada."

"Tamam." dedim başımı sallayıp uysalca. O böyle olunca sözünü ikiletemiyordum. Zaten ne söylerse iyiliğim için söylüyordu.

"Aferin hep böyle söz dinle." diye ani bir ifade değişimi ile dudakları kıvrıldığında koluna yavaşça vurup iteledim.

Yalancı bir acıyla kolunu sıvazlayıp birkaç adım geriye gitti. Çapkınca göz kırpıp öpücük attıktan sonra arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Bana ise iç çekerek onun heybetli omuzlarını büyük adımlarını izlemek kaldı.

* * *

Bıkkınlıkla başını masasından kaldırdı. Gözleri bana değdiğinde orada olduğumu yeni fark etmiş gibi yüzünde bir tebessüm oluştu.

O tebessüm gittikçe muzip bir ifadeye dönerken elindeki kalemi bırakıp önündeki dosyayı biraz ileri iterek sandalyesinden kalktı.

Sırıtarak yanıma geldiğinde kapıya bir bakış atıp ellerini belime doladı.
"Biri gelecek." dedim ben de kapıya bir bakış atarak. Herhangi bir askerin bizi bu halde görmesini istemezdim. Üstelik Toprak pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Askerlerin kalbine inebilirdi bu görüntü karşısında.

"İşlerim de bittiğine göre odamıza girebiliriz." diye fısıldadı. Bunu yaparken burnunu yanağımda gezdirip bir de öpücük bırakmıştı.

Ellerini belimden çekip odanın kapısına giderek kapıyı kilitledi. Ardından yanıma gelip odanın içindeki diğer kapıya çekiştirdi beni.

Odanın kapısını açıp aceleyle içeri girdiğimizde kapıyı kilitleyerek bana döndü. Keyifle gülerek bir öpücük kondurdu dudağıma.

Onun gülen yüzü beni de gülmeye iterken ayak ucumda yükselip yüzünü tutarak bir öpücük de ben verdim ona.

Belimdeki elinin rotası yavaşça karnıma ilerleken eğilip oraya da bir öpücük kondurdu. Elini oradan okşayarak çekti. Bu günlerde en çok yaptığı şeylerden biri de uzun uzun karnımı okşamaktı.

Önce üzerimdeki hırkayı sonra önlüğümü çıkardı. Siyah atletimle karşısında kaldığımda bakışlarını karnıma dikti. Küçük bir tebessüm oluştu sonra dudaklarında. Ne düşündüğünü bilmiyorum ama sanki aklından geçen birşeyden dolayı tebessüm etmişti.

Uzun uzun baktıktan sonra eğilip askeri postallarını çıkardı. Ben de ayakkabılarımı çıkardığımda kapının yanındaki yere bıraktı ayakkabıları.

Elimden tutup ranza yatağa götürdü beni. Ben gıcırdayan yatağın ucuna oturduğumda tam önümde diz çöküp ellerini dizlerime koydu.
Başını kaldırıp gülerek bana baktığında gülüşünden öptüm.

Elini atletime attığında elinin üzerine elimi koyup "Ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Çocuğumla iletişim kuracağım." diyerek atleti üzerimden sıyırdı.

"Böyle kurulmuyor mu iletişim?"

"Tensel temas önemli. Bebeğimiz babasını hissetmeli." diyerek ayağa kalktı. Benim uzanmamı sağlayıp kendisi de yanıma yattı. Ben sırtüstü uzanırken o yan dönmüş bir şekilde elinin birini karnıma koymuştu.

Bir süre elini minik göbeğimde gezdirdi. Sonra başını yavaşça aşağılara götürüp karnımın üzerine yasladı. Henüz bebeğin hareketlerini hissetmesi için erkendi ama şu durumda bile o çok mutluydu.
Elini pantolonumun düğmesine atıp açtı.

Düğmeyi açtı ardından bana döndü.
"Daha çok küçük o yüzden burada biryerde olmalı." dedi parmak uçlarını kasıklarımın biraz üzerinde gezdirerek.
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp başımı iki yana salladım.

Bir süre parmakları orayı okşadı.
"Babasını özlemiş yavrum. Annen gün boyu babanı tanımıyor gibi yaparsa sen daha çok özlersin canın babanı. Kenarda köşede bir öpücük bile vermiyor." dedi iç çekerek.

Ben gülmeye başladığımda ellerini karnıma koyarak beni durdurmaya çalıştı. "Dur Eylül çocuğun beyni sulandı sallanmaktan." dedi ciddiyetle. Bir de bu bilmiş bilmiş tavırları vardı.

Yok efendim benim canım ekşi çekiyormuş da ben farkına varamıyormuşum. Yok aşeriyormuşum da haberim bile olmuyormuş. Sürekli birşeyler getiriyordu ye diye.

Geçen gün askerin biriyle yolladığı eriği hâlâ unutmamıştım.  "Yenge canın erik çekermiş de farkına varmazmışsın. Komutanımın emri." diye tabağı önüme bırakıp asker selamı vererek gitmişti. Donup kalmıştım milletin içinde. Toprak'ın soğuk hallerine alışkın olan bu insanlar, bana olan davranışlarına hâlâ tuhaf tuhaf bakıyorlardı.

Benim gülüşüm durduğunda parmaklarını gezdirdiği yere bir öpücük kondurdu. Yanıma uzanıp son olarak çeneme bir öpücük kondurduktan sonra başını boynuma gömdü. "Hadi uyuyalım." dedim.

İki yanımdaki ellerinden destek alarak yüzünü kaldırıp bana baktı.
"Hı hı." dedi boğuk bir sesle.

"Hadi uykum var. Çocuğumuz uykusuz mu kalsın istiyorsun?"

Derin bir soluk verip "Tamam." diyerek başını salladı.
Sonra yataktan kalkıp üzerindeki tişörtü çıkardı. 'Vay anam vay' dedirten cinsten bir çıkarıştı bu.

Belindeki silahı alıp şarjörünü de çıkartarak komodinin çekmecesine bıraktı. Hayatımda bundan daha havalı bir sahne görmediğime emindim.

Sonra ayak ucuma geçip zaten düğmesini açtığı pantolonumu paçalarından çekiştirerek çıkardı. Göz kırparak yere fırlattı pantolonu.
Kendi tarafına geçip pantolonunu çıkararak yatağa girdi. Örtüyü kendi üzerine örttükten sonra benim de üzerimi örttü. Arkamdan belime sarılıp bacağını bacaklarımın üzerine attı. Sırtımı çıplak göğsüne yasladığımda eli karnımı okşuyordu.
"Tensel temas önemli tabi." dedi gülerek. Omzuma bir öpücük kondurup kollarını sıklaştırdı.

Bir süre sonra "Eylül." dedi ensemdeki dudaklarını hareket ettirip. "Hmm." diyerek ona doğru döndüm.

"Düşünüyorum da..." diyerek elini kaldırıp saçlarımla oynamaya başladı.
"Şimdi bebek doğacak, sen onu uyutacaksın, emzireceksin, kucağında taşıyacaksın falan. Çok güzel değil mi?"

Gözümün önünde canlanan kareler ile birkaç saniye gözlerimi kapalı tuttum. Bebeğimi uyuttuğumu, emzirdiğimi, onunla oyun oynadığımı hayal ettim. Hepsinde de yanımda Toprak vardı. Sonra onu düşündüm kucağında bir bebekle. Düşüncesi bile öyle güzeldi ki. Yetim ve öksüz büyüyen iki çocukken şimdi kendi ailemizin hayalini kuruyorduk.

Gülümseyerek gözlerimi açtığımda ellerimi kaldırıp yüzüne götürdüm. Çenesini yanaklarını kirpiklerini okşarken konuşmaya başladım.

"Şimdi ben de seni düşündüm." dedim  burnunun ucuna oyunbaz bir tavırla vurup. "Sen onu kucağında taşıyacaksın, oynayacaksın, emzi- ay pardon kafam karıştı."

O dediğime tebessüm ederken ben devam ettim. "Çok güzel değil mi? Hayal etmesi bile. Ah elimi niye ısırıyorsun manyak?"

Isırdığı parmağımı sallarken ona ters ters bakıyordum. "Bir yanak." dedi akıl çeldirici bir bakışla.

Serçe parmağımı uzatarak "Karşılığında?" diye sordum. O da işaret parmağını benim parmağıma geçirdi. "Ne istersen."

"Tamam." dedim ona yanağımı uzatıp. İlk önce öpüp sonra küçük bir ısırık bıraktı. Elini belime dolayıp beni kendine yasladıktan sonra gözlerimizi kapadık. Sıcacıktı onun kolları. Güvenliydi. Huzurluydu...

Selamın aleyküm•

Umarım beğenmişsinizdir•

Gidişat hakkında ne düşünüyorsunuz? İstediğiniz birşey yada beğenip beğenmediğiniz yerler var mı? Lütfen fikirlerinizi söyleyin...

Ümmet için dualarımızı eksik etmeyelim.
Sizleri seviyorum Allah'a emanet olun•

Continue Reading

You'll Also Like

636K 42.3K 107
[22.12.2020 - 05.04.2021] Bir kadın düşünün kendi halinde mesleğini yapan doktor...●■ Bir adam düşünün nişanlısını kaybettikten sonra ,nişanlısının...
138K 7.1K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
76.7K 5.7K 31
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...
2.1M 109K 96
-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretme...