SİYAH ZAMBAK (+18)

By matmazelldusleri

701K 37.8K 79.1K

'•Oysa biz hep bir yarım, biraz da tamdık. Şimdi ruhumdan aldığın parçaları kim birleştirecek sevgili?•' More

SZ • 1 |❝Sokaktaki Yabancı.❞|
SZ • 2 |❝Uyan Artık Sarışın, Masal Bitti.❞|
SZ • 3 |❝Kanatları Yaralı Kadın.❞|
SZ • 4 |❝Vurgun.❞|
SZ • 5 |❝İncinmesin Kanatların.❞|
SZ • 6 |❝Dudaktan Kalbe.❞|
SZ • 7 |❝Acılar Ve Yalanlar❞.|
SZ • 8 |❝Son Gece.❞|
SZ • 9 |❝Kapten Kalbe.❞|
SZ • 10 |❝İlk Nefes.❞|
SZ • 11 |❝Diken Ve Kasırga.❞|
SZ • 12 |❝Ateş Ve Barut.❞|
SZ • 13 |❝Rastlanışlar ve Kaybedişler.❞|
SZ • 14 |❝Düşler Ve Düşüşler.❞|
SZ • 15 |❝Geceye Yakışan Kadın.❞|
SZ • 16 |❝Yeniden Parlayan Ruhlar.❞|
SZ • 18 |❝Ateşten Yapılmış Kırmızı Kurdeleler.
SZ • 19 |❝Kalpteki Avare.❞|
SZ • 20 |❝Geçmişin Sanrıları.❞|
SZ • 21 |❝Nabızda Yangın.❞|
SZ • 22 |❝Günah Ve Günâhkar.❞|
SZ • 23 |❝Bir Meleğin Sanrıları.❞|
SZ • 24 |❝Şeytanın Uyanışı.❞|
SZ • 25 |❝Esaretin Bedeli.❞|
SZ • 31 Aralık Duyurusu •

SZ • 17 |❝Bir Şeytanın Son Günahı.❞|

23.4K 1.2K 4.2K
By matmazelldusleri

Herkese yepyeni ve uzun bir bölümden merhaba! Umarım yine beğendiğiniz bir bölüm olur ve keyifle okursunuz. Verdiğiniz destekler ve oylar için yüzbinlerce kez teşekkür ederim.

🖤🕸️🖇️

Sen benim son günahımsın sevgilim, cehennemin ateşi, cennetin gölgesi sönük kalıyor senin yanında.

Bir şeye ait olmayı ya da sahip olmayı sevmiyorum. Bir şeyle yan yana durunca daha güzel hissetmeyi seviyorum. Aynı yolda yürümeye dair olan inançtan daha çok, ben bu dikenli yolun budarım dedirten gücü seviyorum. Ben birine ait olmayı değil, onunla birlikte yürümeyi seviyorum.

Hayatımızda ise bazı hislerin anlatılır yani yoktur. Bazı duygular düşe kalka, acıta kanata yaşanmalı ve hissedilmeliydi. Karan hayatıma girdiğinden beridir sürekli düşüp kalkıyor, canım acıya acıya yürümeye devam ediyordum. Hissettiğim bu duygu her ne kadar canımı yaksa da yaşaması bir o kadar güzel, varlığı mükemmel bir histi. Hayatımda daha önce hissetmediğim her duyguyu Karan resmen parmak uçlarında taşıyor gibiydi. Tenime yaptığı en ufak bir temas bile nefesimi keserken bana tamamen dokunup beni öptüğünde kendimi resmen bir uçurumdan aşağı düşüyormuş gibi huzur dolu ve bir o kadar ölmekten korkuyor gibi hissediyordum.

Dudakları yine boynuma değerken kendimi yine uçurumun kenarında buldum. Islaklığının değdiği her zerre beni parça parça benden ayırırken "Seni çıplak görmek istiyorum." diye fısıldadı Karan tekrardan. Ne diyeceğimi veya ne yapacağımı bilemiyordum. Kalbim resmen ağzımda atıyor alıp verdiğim nefesler göğüs kafesimi zorluyordu. "Tamamen mi?" Alev alev yanan hareleri parmak ucunu dolaştırdığı karnımda gezinirken dudaklarını dişleyerek başını salladı. "Tamamen." Dudaklarım aralandığında bir şey söylemek istedim fakat söyleyecek bir şey bulamadığım için bir süre sadece susmakla yetindim. Bacaklarımın arasındaki bedeni aşağı doğru kayarken elleriyle bacaklarımı boydan boya okşayıp dudaklarını karnımın üzerine bastırdı.

Islak dilini dudaklarının arasından çıkartıp öptüğü yerleri emerken ellerimin saçlarına karışmasıyla sertçe inleyerek belime çıkardığı elini yatağa bastırdı. Hızlı bir nefes alıp belimi kavislendirirken avuçlarımı yatağa bastırarak gözlerimi sımsıkı bastırarak başımın dönmesinin geçmesini bekledim. Tenime yaptığı her temas, boynuma bıraktığı nefes aklımı başımdan alıyordu. "Ahu rahat dur." Karan'ın eli kaldırdığım belimi yatağa bastırmaya çalışırken parmaklarına dolanan saçlarımı ittirerek alttan bakışlarıyla yüzümü süzdü. "Bacaklarımın arasından çekilebilirsen daha rahat durabilirim." Güler gibi çıkan sesime sırıtıp alnını karnıma yaslayarak tenimi öptü. "Bana istediğimi vermelisin sarışın, kaybettin."

Başım tekrardan yastığa düşerken parmaklarımın arasındaki saçları çekiştirerek "Peki vermezsem, istediğini değiştirme gibi bir kıyak yapar mısın?" diye sordum. Karnımın üzerindeki dudakları kısa bir kahkaha atıp karnımdaki eliyle sol bacağımı okşadı. "Vermezsen alırım bebeğim, bilirsin ben bencil bir adamım."

Söylediklerine gülümserken karnımın üzerine yasladığı çenesine bakarak parmaklarımı elmacık kemiklerinde gezdirdim. "Vallahi evlenmeden olmaz." Kinayeli lafıma keyifle gülerken parmak uçunu göğüs boşluğumda gezdirip bedenini bana sürterek başını omzuma yasladı. "Ah sarışınım insanların evlenmeden neler yapabileceğini tahmin bile edemezsin. Benim ki masum bir istek." Bahsettiği sözde masum isteğine gözlerimi devirirken boynumda ona yer açarak sıraladığı öpücüklerini memnuniyetle karşıladım. Dudakları boynumdan göğsüme doğru kayarken sabırsız parmaklarını sütyenime dolayarak üzerimdeki kalın kumaşı çekiştirdi. "Hadi bebeğim çıkar artık şunları."

Üzerimdekileri çekiştiren eline vurup çıkardığı huysuz mırıltıya gözlerimi devirdiğimde merakla bana bakıp "Utanıyor musun sen?" diye sordu. "Tabi ki de utanıyorum Karan, her gün başka bir adamın karşısında soyunmuyorum sonuçta. Ayrıca senin karşında da soyunacak halim yok." Parmaklarını elimden kurtarıp tekrar karnıma bastırarak üzerimdeki kumaşa doğru kısa bir yol içerek kumaşın üzerinde dolaştı. "Ben soyayım, o zaman sen soyunmuş olmazsın." Bana sunduğu tekliflere sadece gülüp eğlenirken Karan ise buna sinir oluyordu. Konu gitgide daha da uzamaya başlarken yataktan sıvışmak yana yuvarlanıp aşağı inmeye çalıştım fakat Karan bu hareketimi önceden tahmin etmiş olmalı ki kolunu aniden belime dolayarak saçlarımı bileğine doladı.

Geriye yatan başımla ufak bir çığlık atıp belimi içe büktüğümde kalçalarıma yaslanan sertlikle kesik bir nefes aldım. Karan arkamdaki baskısını arttırıp başımı geriye asıldığında kasıklarını bir kez daha kaçama vurdurarak ellerini sıklaştırdı. "I-ıhh, hiçbir yere gitmiyorsun." Yukarıya kaldırdığı başımı omzuna yaslayıp elini boğazıma kaydırdığında boşta kalan elini karnımda gezdirerek saçlarımın üzerine kesik nefesler bıraktı. "İstediğin şeyi yapmayacağımı biliyorsun değil mi Karan'cığım?" Kinayeme sesli bir şekilde gülüp karnımdaki elini bastırarak bedenimi kendine yasladı. "Biliyorum tabi ki bebeğim, bilmez olur muyum? İşte bende bu yüzden ikinci bir istek düşündüm." Vücudumdaki elleri gevşerken kulağımın arkasına basit bir öpücük bırakıp parmak ucunu ensem sırtımın sonuna kadar kaydırdı. "Ne istiyorsun?" Heyecanlı sesime keyifli bir mırıltı çıkartıp kalçalarım indirdiği elini karnıma kaydırarak iç çamaşırımın ipini aşağı kaydırdı. "Saat geç oldu sarışınım, isteyeceğim şeyi sana yarın gece söyleyeceğim." Kaşlarım çatılırken ellerini çektiği bedenimi yatağa devirip bacaklarımı yorganının altına soktum.

"Neden gece isteyeceksin gündüzler çuvalı mı girdi?" Soruma takılmadan yatakta üzerime uzanarak bir kolunu başımın altından geçirerek yüzünü boynuma gömdü. "Geceleri daha ateşli bir ortam oluyor, fantezi olur işte kızım fena mı?"

Boynuna sardığım elimi ensesine vurup "Öyle fantezi mi olur ya?" diye söylendim. Yüzünü boynumdan hafif bir açıyla kaldırıp bana baktığında "Ha sevişme olmadan fantezi olmaz diyorsun yani?" diye sordu. "Hayır ben öyle bir şey demedim. Ayrıca bu ne biçim sohbet ya, ne hakkında konuşuyoruz biz böyle?" Kuruyan dudaklarını ıslatırken alt dudağına dişlerini geçirip sertliğini kasıklarıma sürttü. "Bilmem, sıcak şeylerden konuşuyoruz. Jakuziden, sevişmemizden, fantezilerden.." Yüzünü dudaklarıma yaklaştırıp harelerime kısa bir bakış atarak tekrar sürtündü. "Öpüşmemizden.." Dudaklarını dudaklarıma bastırarak uzunca öptü ve geri çekildi. Parmak uçlarını iç çamaşırımın çizgisinde gezdirip lastiğini çekip bırakarak tenime çarptırdı. "Seni çıplak görmek istemem falan bahsediyoruz. Bence güzel sohbet."

Etime lastik çarptırdığı yere bakıp kızaran tenime parmaklarımı bastırdığımda Karan buna sırıtarak lastiği tekrardan çarptırdı. "Canım benim yapmasana şunu." Söylediğim lafa kıkırdanıp tekrar lastiği çarptırdığında gözlerimi devirerek ellerimi yatağa yasladım. Kızarttığı tenimi bu sefer kendi okşayıp başını eğerek öptüğünde bende saçlarının üzerini öperek yana savurduğu yorganı üzerimize çektim. "Karan sormaya çekiniyorum ama yarın tekrar o depoya gitmeyeceksin değil mi?" Gergin yüzüme gülümseyerek bakıp başımın altındaki kolunu yukarı kaldırarak yükselttiği başımın üzerini öptü. "Gitmeyeceğim sarışınım." Duyduğum şeyle birlikte gerginliğim direkt dağılırken Karan'ın boynuma bastırdığı yüzünü sevdim. Parmaklarım çıkık elmacık kemiklerinde ve çenesinde gezinirken göz kapaklarımı kapatarak çenemi saçlarına yasladım.

Ertesi sabah uyandığımda yüzüme vuran güneşle ağlar gibi bir ses çıkartıp yüzümü yastığa bastırarak bütün odanın camdan olmasına içten küfürler yağdırdım. "Yavaş güzelim yavaş, o camları ben yaptırdım ve sen şuan bana sövüyorsun." Karan'ın huysuz sesine kaşlarım çatılırken başımı hızla yastıktan kaldırıp tepemde yarı çıplak bir halde dikilen adama baktım. "Oha, Allah'ım rüyaysa uyanmayayım."

Düşlerimi süsleyen adam esaslı bir kahkaha atarken elindeki havluyla karnındaki terleri silip alnına düşen saçlarını ittirdi. "Yeter bu kadar uyuduğun kalk bana kahvaltı ısmarla." Üfleyip yorganı kafama geri çekerek yüzümü yastığa bastırdım. "Git ekmek arası yap ye Karan, hem senin şuan işte olman gerekmiyor mu? Ne işin var tepemde yarı çıplak bir halde?" Bacaklarımın üzerinden çekilen yorganla homurdanırken ayak bileklerime dolanan ellerle korkuyla başımı kaldırıp yataktan hızla çekilen bedenime çığlık attım. Yere çarpan kalçamla iki büklüm yere uzanıp yüzüme dağılan saçlarımı geriye iterken ayağımı Karan'ın bacağına vurarak sinirle yüzüne baktım. "Ne yapıyorsun lan hayvan herif? Böyle insan mı kaldırılır gerizekalı?"

Bana onaylamaz bakışlar atıp cıkcıklayarak yatağın ucuna koyulan koltuğa oturdu. "Ben sana bebeğim, güzelim, sarışınım, Ahu'm diyeyim sen bana gerizekalı de... Terbiyesizliğinde bu kadar yani, ayıp ayıp utan biraz."

Başımı parkeye yaslayıp bacaklarına bir tekme daha atmaya çalıştığımda bunu fark ederek hemen bacaklarını çekip ayağımı sertçe parkeye düşürmeme neden oldu. Kalçam yetmezmiş gibi bir de ayağımın acısıyla yerimde kıvrılırken Karan bu halime kıkırdanarak havluyu koltuğun koluna bıraktı. "Ah bebeğim sabahları uyanınca bir ayrı güzelsin. Keşke kendini şuan benim gözümden de görebilseydin." Dalga geçer gibi söylediği cümlenin üstüne birde sırıtarak bana baktığında gözlerimi devirerek yattığım yerden kalktım. "Ah sevgilim sabahları uyanınca bir ayrı çekilmezsin. İnşallah elin ekmek tutuyordur çünkü ben sana kahvaltı falan hazırlamayacağım. Siktir git kendi kahvaltını kendin hazırla."

Gülümseyen yüzü hızla solarken oturduğu yerden kalkarak parmaklarını bileğime doladı. "Ya sende hemen tersliyorsun be kızım, kalk dedim kalkmadın ne yapayım. Bak, ben sırf sen yalnız kalma diye evden çalışacağım bugün." Astığım yüzüm gülümserken "Hadi ya, harbi mi?" diye sordum. "Harbi tabi kızım sana yalan borcum mu var?"

Yumuşadığımı belli etmemek için kaşlarımı tekrardan çatıp boğazımı temizlediğimde Karan buna sırıtarak koltukta duran tişörtünü üzerime attı. "Giy şunu buz gibi bedenin." Bir şey demeden verdiği tişörtü üzerime giyinip diz kapaklarıma gelen ucunu düzelttim. Karan'ın ince kumaşa sinen kokusu buram buram burnuma dolarken ellerimi tişörtün üzerinde gezdirip "Her yere kokun siniyor." diye mırıldandım. Yanımdan geçip giden bedeni yatağa oturduğunda uzanıp yattığı yastığı alarak burnunu bastırdı. "Benim yattığım yastığa da senin kokun sinmiş. Yastıkları değiştirmişsin." Yakalanmamın verdiği utançla başımı yere eğerken "Seninki daha rahattı ondan değiştirdim." diye söylendim.

"He yavrum he, kesin ondandır."

"Yavrum ne Karan, sen iyice anneye bağladın haberin olsun." Bana gözlerini devirip oturduğu yerden kalktığında beni bileğimden çekiştirerek yatak odasının balkonuna çekiştirdi. Üzerine kapattığı güneşlik sayesinde balkonun serin havası yüzüme vururken köşedeki cam masaya hazırlanan kahvaltıya şaşkınlıkla baktım. Aralanan dudaklarımı birbirine bastırırken inanmaz bakışlarla Karan'a dönüp başımı iki yana salladım. "Sen bunu beş ay dersini alsan yine hazırlayamazsın. Doğru söyle kim yaptı bunları yoksa Gökhan'ı mı çağırdın?" Stabil duran yüzü Gökhan'ın adını duymasıyla gerilirken bana kızgın bakış atıp güneşlikleri biraz daha aşağı indirdi. "Ya tamam ben hazırlamadım falan ama Gökhan ne alaka ya? Ayrıca çok merak ediyorsan dışarıdan söyledim kahvaltıyı ama salondan buraya kadar ben taşıyıp masaya yerleştirdim." Kaşlarım hayretle yukarı kalkarken abartı bir tavırla şaşırıp masanın önündeki yumuşak koltuğa yerleştim. "Ne büyük bir zahmet ama!"

Güneşliği ayarlayıp yüzündeki gülümsemeyle karşımdaki koltuğuna kurulduğunda dirseklerini masaya yaslayarak "Çok konuşmada yemeğini ye." diye takıldı. Onun söylemesine bile gerek kalmadan çoktan tabağımı doldurmuş, çaydanlıktaki sıcak çayı bardaklara dökmüştüm. Karan'ın son söylediğine bir cevap vermeyip kahvaltımızı yapmaya başladığımızda bir süre sonra artık karnımın doyduğunu hissederek karşımda beni izleyen Karan'a döndüm. Elindeki çay fincanından içtiği çayı yutarken yüzüne neden o kadar dikkatli baktığımı sorgularcasına gözünü kırpıp çenesini dikleştirdi. Ellerimi masanın altından birbirine bastırıp arkama yaslanırken içime derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştım. "Karan benim sana söylemem gereken bir şey var daha doğrusu sormam gereken bir şey. "

Yüzü merakla çatılırken elindeki fincanı tabağına bırakıp sözüme devam etmem için başıyla işaret verdi. "Karan ben senin sağlığın konusunda endişeliyim." Sabit duran yüzü kasılırken dudağının içini dişleyip "Ne demek bu?" diye sordu. "Karan benim yanımda neredeyse üç kez kriz geçirmek üzereydin. Neden bilmiyorum ama sürekli kullandığın o ilaçlara bağımlı olmuş haldesin ve bu beni korkutuyor. Bak yanlış anlama korktuğum şey sen değilsin, ilaçlara ihtiyaç duyduğundaki halin ve tavırların. Benim odamda geçirdiğin ilk krizi hatırlıyor musun? Karan o gün resmen bana saldırmak üzereydin. Ellerin sürekli olarak bir titreme halinde ve açıkçası bu halde nasıl çizim yapabiliyorsun hayret ediyorum. Geceleri sürekli bir şeyler fısıldayıp terliyorsun sanki.. Sanki kabus görüyor gibi."

Dikkatle beni izlerken başını hafifçe sallayarak birkaç kez yutkundu. "Düğün gecesi üzerime bıraktığın ceketin cebindeki ilacı fark ettim. Hatta fotoğrafını da çektim ve ismini internette arattım. Kullandığın sakinleştirici hem dozu yüksek hem de çok ağır bir ilaç. Açıkçası bunu sana anlatmayacaktım ama dün gece uyurken yine kabus görüyordun." Birkaç saniye susup titrek bir nefes alırken koltukta ayağa kalkarak saçlarımı yukarı kaldırıp ensemdeki morluğu gösterdim. "Bunu dün gece uyurken yaptın, beni boğmak üzereydin." Değişen yüzü hızla panik halini alırken oturduğu yerden fırlayarak enseme daha dikkatli baktı. "Ahu'm beni neden uyandırmadın?" Dokunmasıyla sızlayan morluk yüzünden biraz geri çekilerek havada kalan ellerini tuttum. "Gerek yoktu elini asıldığımda parmakların direkt çözüldü zaten."

Sıkı sıkıya tuttuğu ellerimi bırakıp gergince yerine oturduğunda bende kalktığım koltuğa geçerek üzerimdeki tişörtü düzelttim. "Söylemem gereken bir şey daha var." İçindeki suyu içtiği bardağı masaya bırakırken "Lütfen seni öldürmeye çalıştığımı falan söyleme." diye mırıldandı. "Hayır bu öyle bir şey değil. Bu senin sürekli olarak beni öpmenle ilgili bir şey." Kaşları çatılırken "Bundan rahatsız mı oluyorsun?" diye sordu. "Hayır Karan tabi ki de rahatsız olmuyorum. Olsam emin ol ki sana söylerim böyle bir şeyden asla çekinmem." Yüzü gevşerken derin ve rahat bir nefes verip arkasına yaslandı. "Ellerin titrediği zaman ya da ilaca ihtiyacın olduğu zaman direkt bana yöneliyorsun. Her kriz geçirdiğinde beni öpüyorsun ve bu seni rahatlatıyor. Karan ben beş gündür ilaç almadığının farkındayım. Artık ellerin daha çok titriyor ve beni daha çok öpüyorsun. Söylediğim gibi bundan kesinlikle şikayetçi değilim ve bu senin kafanı dağıtıyorsa beni istediğin zaman öpe de bilirsin. Asıl sorun senin neden bu ilaçlara ihtiyaç duyduğun ve neden her kriz geçirdiğinde sinir problemi yaşadığın."

Dediklerimi can kulağıyla dinleyip sabit bir yüz ifade takınırken cümlemin sonlarına doğru hafifçe gülümseyerek başını salladı. "Seni ilk kapımda bulduğum gece seninle uyudum, istesem salonda da uyurdum ama yanında uyumak istedim ve öyle de yaptım. Ama ertesi gece seninle uyumadım. Sen gözlerini kapatır kapatmaz kalkıp gittim yanından çünkü ilaçlarımı almamıştım ve sana zarar veririm diye korktum. Ertesi gece de seninle uyumadım çünkü yine ilaçlarımı almadım. Senin yanında uyanmadığım her sabahın gecesinde seninle uyumadım. Ama sonra bir şeyler patlak verdi, odanda ilaçlara ihtiyacım oldu." Duraksamasını fırsat bilip "Neydi krizini tetikleyen şey?" diye sorduğumda donuklaşan gözlerini yüzümde gezdirerek yutkundu. "Fazla yakınlaşmıştık."

"En başından beri fazla yakınlaşıyorduk biz seninle Ahu, her şeyin ne kadar hızlı geliştiğinin bende farkındayım. Biz bir ay önce tanıştık ama işe bak şuan benim evimde kalıyor benim yatağımda yatıyorsun. İlk başta yakınlaşmalarımız beni panikletti çünkü sen tanıştığım öylesine bir kız değildin. Ama sonra bu yakınlaşmalar hoşuma gitmeye başladı." Kendi kendine gülüp sırıttı. "Ben baya etkilendim falan senden ama konudan ayrı bir şekilde bu yakınlaşmalar işime de yarıyordu. Son birkaç yıldır ilaçlarımı bırakmaya çalışıyorum ve ilk defa bu kadar uzun süre almadan durabildim. Ne zaman kriz geçireceğimi fark etsem veya hissetsem çareyi sende buluyorum çünkü bana iyi geliyorsun."

Genişçe gülümseyip "Peki neden alıyorsun bu ilaçları?" diye sorduğumda dudaklarını birbirine bastırarak başını iki yana salladı. "Kendime bile fısıldayamadığım şeyi sana haykıramam."

Anlatamayacağı konuyu fazla deşelemek istemediğimden sessiz kalarak anlatacaklarının devamını dinledim. "Önceden de ilaçlarıma ara vermeye çalıştığımda öfke ve saldırganlık problemlerim olurdu. Normalde fazla kabus gören biri değilim ama gördüğüm gecelerde de çok ağır görürüm. Eğer uyanabilirsem çareyi ya ilaçlarda alıyordum yada spor odasında ama dün gece sanırım uyanamamışım ve elimi attığım ilk şeye de saldırmışım. Canını yaktığım için gerçekten özür dilerim, asla senin canını bile isteye acıtmam." Bunu söylemesine gerek yoktu, bunun elbet farkındaydım. Karan içine tekrardan derin bir nefes alıp suyundan birkaç yudum daha aldığında bende arkama yaslanarak çayımı içmeye devam ettim. "Bu aralar ellerimin sürekli titremesinin bir nedeni daha var aslında. Seni her gördüğümde yada her aklıma geldiğinde benden uzaklaşacaksın diye paniğe kapılıyorum." Merakla ağzımdaki çayı yutup "Neden?" diye sorduğumda Karan bu sorumu cevapsız bırakmayarak "Çünkü senden sakladığım bir şey var." dedi.

"Ne gibi bir şey?" Sorgular sesime gülümseyip kahvaltının ortalarında üzerine giydiği tişörtü çekiştirdi. "Senden sakladığım şey benimle ilgili değil, bu konuda endişelenme. Bu şey tamamen sen ve seninle ilgisi bulunun iki kişiyle ilgili ve emin ol Ahu bunun ne olduğunu sana söylemesi gerek kişi ben değilim." Söyledikleriyle kafam karışırken tam bir şey soracağım sırada beni eliyle susturarak "Bu konuyu daha fazla konuşmayalım sana açıklama yapması gereken kişi zaten birkaç gün içinde sana ulaşacak." Karan son sözünü söyleyip konuyu kapattığında rahatsız bir şekilde sessizliğime çekilerek iki bardağa yakın çay içtim. Sonunda artık bu gerici ortama dayanamayıp aklıma gelen şeyi kelimelere dökerek "Neden beni çıplak görmek istedin?" diye sordum. Beklemediği soruyla şaşkınlıkla bana bakakaldığında gülümsemeye çalışarak tırnaklarımı bacağıma geçirdim. Karan'ın şaşkın yüz hatları sinsice kıvrılırken masanın altındaki ayağını çıplak bacağıma sürterek dudaklarını dişledi. "Banyoda seni daha iyi hayal edebilmek için."

Edepsizliğiyle yanaklarım kızarırken bacaklarımı kendime çekerek sırıtan yüzüne kınamayla baktım. "Terbiyesiz ben senden böyle şeyler istiyor muyum?" Ellerini dizine vurup rahat bir tavırla arkasına yaslanırken bana göz kırpıp dudağındaki dişlerinin baskısını arttırdı. "İste bebeğim, dükkan senin." Düz çizgi halindeki dudaklarım kıvrılırken "Gerçekten mi?" diye sordum. Dumura uğrayan yüzü benden bu cevabı beklemiyor olacak ki birkaç dakika öylece kalırken boğazını temizleyerek zorlukla kendine geldi. "Anlamadım güzelim bir çevirsene sen o son söylediğini." Birbirine bastırdığım bacaklarımı çözüp yerimden kalktığımda Karan sertçe yutkunarak yönünü yanına gelen bedenime çevirdi. "Ne oluyor lan sevişecek miyiz?"

Sorduğu saçma soruyu cevapsız bırakıp önünde durduğumda tepesinde dikilmeye devam ederek elimle karnındaki dövmeyi işaret ettim. "Eğer iddiayı kazansaydım dövmenin devamını göstermeni isteyecektim ama kaybettim. Ama sen şimdi iste bebeğim deyince bende tekrar isteyeyim dedim. Dövmenin devamını görmek istiyorum." Koltuğunda hızla dikleşirken ellerimi avuçlarının arasına alarak sırtını dikleştirdi. "Bebeğim anlamıyor musun dövme olmayacak yerlerde bitiyor. Nasıl göstereyim şimdi ben sana?" Kaşlarım çatılırken kocaman açılmış gözlerimle "Karan o dövme olmayacak yerlerde bitiyorsa onu nasıl ve kime yaptırdın?" diye sordum. "Vallahi ne yalan söyleyeyim bitinceye kadar canım çıktı ama sonuca değerdi. Kimin yaptığına gelecek olursak Gökhan yaptı dövmeyi."

Genzimden güler gibi bir ses çıkartıp Karan'ın hemen yanındaki yere oturduğumda o da gülmeme ortak olarak tebessüm etti. "Aşk olsun Gökhan'a gösterdin bana göstermiyor musun?" Tebessümü genişlerken çenesiyle dövmesini göstererek "Şuan dövmeden mi bahsediyoruz yoksa başka bir şeyden mi?" diye sordu.

"Aman Karan, senin de aklın hep başka yerlerde. Tabi ki de dövmeden bahsediyoruz, göster hadi." Israrlarıma artık dayanamamış olmalı ki derin bir nefes verip ayağa kalkarak yatak odasına doğru ilerledi. "Gel peşimden." Dediğini yapıp hızlı adımlarla Karan'ın arkasından yatak odasına geçtim. İçeri girer girmez Karan elini bileğime dolayıp beni odasındaki bar kısmına çekiştirerek kalçasını taburelerden birine yasladı. "Ver elini." Ne yapacağını anlayamasam da elimi Karan'a uzatarak eşofmanının ipini çözmesini bekledim. "Dövmenin kabarıklığını aklında canlandır, ve ben yönlendirmedikçe elini hareket ettirme." Uyarısına başımı sallayıp onu onayladığımda parmaklarını elime dolayarak parmaklarımı önce eşofmanının sonra da iç çamaşırının içinden geçirerek bel kemiğine bastırdı. Önce parmak uçlarımı bel kemiğindeki ağaç dallarında gezdirip sonra da yavaşça aşağı kaydırarak kasıklarına doğru indirdi. Parmaklarımın altındaki kabarık deri her milimiyle aklıma yazılırken gözümün önünde canlandırmaya çalıştım.

"Şimdi biraz daha aşağı ineceğim, elini kıpırdatma." Sesimi çıkarmadan sadece birkaç mırıltı çıkardığımda Karan elimi biraz daha aşağı indirerek kesik bir nefes aldı. "Sikeyim Ahu yeter mi?" Geriye düşürdüğü başına kısa bir bakış atıp "Tamam yeter." diye mırıldandım. Karan cümlemi bitirir bitirmez elimi direkt eşofmanından dışarı çıkartarak ufak bir kıkırtı döktü. "Aklım uçuyordu anasını satayım." Elini enseme atıp beni boynuna bastırdığında kollarımı beline dolayarak adem elmasını öptüm. "Biraz olsun geçmiştir artık merakın." Söylenmesine o görmese de gözlerimi devirdim. "Geçti." Saçlarımın üzerine uzun bir öpücük bırakıp sırtımı sıvazlayarak saçlarımın kokusunu içine çekti.

"Şuan seni hiç bırakmak istemiyorum ama tasarım yapmam lazım. Balkondaki tabakları aşağıya indireyim, birazdan kafeden biri gelip alacak onları." Saçlarımın üzerini öpüp tekrar geri çekildiğinde yardım etmek için bende Karan'ın peşinden balkona ilerleyerek boş tabakları tepsinin üzerine dizdim. Geçmesi için yatak odasının kapısını açıp arkasından alt kata indiğimde biz daha tepsiyi masaya koymadan çalan kapıyla Karan'a dönüp başımla açmasını işaret ettim. Üzerimde sadece tişört olduğundan ben açamıyordum. Elindeki tepsiyi bana uzatıp kapıya gittiğinde gelen kişi kafeden olmalı ki verdiği tepsiyi tekrar benden alarak kapıdaki kişiye uzattı. Attığı hızlı adımlarla yanıma gelip yanağımı öperek mutfaktaki su ısıtıcına biraz su doldurdu. Kahve yapacağını bildiğimden dolaptan çıkardığım kupaları tezgaha bırakıp içerlerine kahveyi doldurduğumda Karan'ın arkamdaki bakışlarını hissederek başımı arkama çevirdim. "Beni mi izliyorsun?" Sanki önemsiz bir şey söylemişim gibi dudaklarını büzüp omuzlarını silkti. "Biraz seni, biraz hareket ettikçe açılan kalçalarını, biraz ocaktaki suyu izliyorum."

Açık sözlülüğüne teşekkür mü etsem terbiyesizliğine kızsam mı bilemeden sadece yüzüne bakarken attığı birkaç adımda yanıma gelerek yanaklarımı öptü. "Seviyorum seni." Bende dudaklarımı onun yanaklarına bastırıp uzun uzun öperek eşofmanının eşit olmayan iplerini düzelttim. "Kahveni çalışırken mi içeceksin?" Ocağa sonrada duvarda duran saate kısa bir bakış atarak yüzünü astı. "Evet, seni akşama kadar yalnız bıraksam sorun olur mu?" Ellerimi tezgaha yaslayıp ona güven verici bir şekilde gülümseyerek saçlarımı geriye attım. "Olmaz, sen merak etme beni Gökhan zaten bir dünya mesaj atmıştır sabahtan beridir. Oyuna gireriz biz onunla." Gözlerini kısıp çenesini dikleştirerek "Sen gece beni uyutunca oyuna mı giriyorsun sarışın?" diye sordu. "Yani tam olarak öyle sayılma-" Sözümü yarıda keserek "Yok artık Ahu gerçekten beni uyutup Gökhan'la oyuna girdiğine inanmıyorum." diye söylendi.

"Ya Karan olayı niye dramatize ediyorsun alt tarafı oyun. Sanki seni başka bir adamla aldatıyormuşum gibi beni uyutuyorsun falan, oyun yani ya." Yüzünü buruşturup bana ayıplar gibi bakarak dirseğini tezgaha yasladı. "Boş ver sen şimdi Gökhan'ı, resmin bitmek üzere bu gece görmek ister misin?" Teşekkür etmek için hemen kollarımı boynuna sararak yüzüne onlarca öpücük bıraktım. "Seni çiziyorum derken şaka yapıyorsun sanmıştım." Elini belime atıp beni kendinden biraz uzaklaştırarak dudaklarımı öptü. "Şaka değildi bebeğim, seni gerçekten çiziyorum." Gülümseyip uzanarak tekrar tekrar öptüm güzel yüzünü. "Hadi sen çalışma odana geç, ben getiririm kahveni." Kaşlarını kaldırıp bana sorgular gibi bakarken "Resmin rüşveti falan mı bu?" diye sordu. "Nasıl anlarsan öyle." Teşekkür etmeyip sadece saçlarımı öperek bana göz kırpıp mutfaktan ayrıldı.

O gittikten birkaç dakika sonra kaynamaya başlayan suyu fincanlara döküp karıştırarak bir tepsinin üzerine koydum. Kendi bardağımı üst kata geçmeden önce salona bırakıp merdivenlerden çıkarak yatak odasının karşısındaki çalışma odasına ilerledim. Kapıyı tıklatıp içeriden gel komutunu aldığımdan boşta kalan elimle kulpu çevirerek geniş odanın içine girdim. Bu oda yatak odasına kıyasla daha küçük daha düzenli ve ciddiydi. Genellikle lüks mobilyalar kullanılmış, duvarlara açıklanması zor tablolar asılmıştı. Ofis odasını aratmayanda bir ciddiyeti vardı. Karan içeri girdiğimi fark edip gözündeki gözlükle başını bana kaldırdığında olduğum yerde duraksayarak yüzüne baktım. "Güzelim, neden durdun gelsene." Kaşlarım çatılırken masaya doğru birkaç adım atarak elimdeki tepsiyi sıklaştırdım. "Gözlük yakışmış."

Dudakları memnuniyetle kıvrılırken uzattığım tepsiden bardağını alarak masanın üzerine bıraktı. "Çıkar ağzındaki baklayı, başka bir şey diyecektin." Tepsiyi karnıma bastırıp birkaç adım geri gittim. "Böyle gözlük takınca bambaşka biri olmuşsun. Nasıl desem... Böyle gerçekten bir patron gibi." Yüzündeki gülümseme genişlerken koltuğunu bana döndürerek tekerleklerinin yardımıyla bana yaklaştı. "Ne güzel işte sende sekreter gibi giyin, fantezi yaparız." Ellerini belime yaslayıp beni kendine çekerken elimdeki tepsiyi alarak yere bıraktı. "Zıpla kucağıma."

Dediğini yapıp kucağına oturduğumda tişörtün eteklerini yukarı sıvayarak bacaklarımı kendi beline bağladı. "Senin kahven nerede?" Elimle kapıyı gösterip "Salona bıraktım orada içeceğim." dedim. Başını sallayıp masada titreyen telefonunu eline aldığında gülümseyen yüzü gerildi ve aramayı cevaplandırdı. Bir süre karşı taraftaki kişiyi dinleyip "Evdeyim." diye mırıldandığında kısa bir an acaba şirkete mi gitmesi gerekiyor diye düşündüm. "Buraya gel, Ahu evde." İsmimin geçmesiyle kaşlarım çatılırken Karan telefonu kapatarak merakımı gidermek için "Duman buraya geliyor, beş dakikaya kapıda olur." dedi. "Bir sorun mu varmış?" Elini tişörtün içinden geçirerek sırtımı sıvazlayıp köprücük kemiğimin üzerini öptü. "Hayır sarışınım bir sorun yok. Birkaç gündür görüşemedik o yüzden geliyor, hadi sen üzerini değiştir aşağı in ben biraz çizim yapıp öyle geleceğim. Bu arada Gökhan'da yanındaymış birlikte gelecekler."

Heyecanla gülümseyip başımı salladığımda kucağından kalmak için hareketlenerek koltuktan indim. "Tamam ben giyinip iniyorum hemen aşağı." Açılan tişörtümü eliyle düzeltip bacaklarımı okşayarak başını arkaya attı. "Aşağı inmeden önce tekrar yanıma uğrasana." Dizimi bacaklarının arasındaki boşluğa yaslayıp Karan'ın üzerine eğilerek alnını uzun uzun öptüm. "Tamam gelirim." Saf bir gülümsemeyle çenemi öperek kapattığı gözlerini araladı. "Hadi git yoksa bırakmayacağım. Aklıma fena şeyler geliyor." Kinayesine kıkırdayıp yanından uzaklaşarak bir şey demeden odadan çıkarak giyinme odasına geçtim. Dolaptan yine Karan'ın sevdiği kısa elbiselerimden çıkartıp elimdeki kırmızı kumaşa beğeniyle baktım.

Üzerime giymiş olduğum tişörtü tek bir hamleyle çıkartıp ortadaki cam sehpanın üzerine bıraktıktan hemen sonra yine aynı yere bıraktığım elbiseyi üzerime geçirerek sarı uzun saçlarımı taradım. Normal bir zamanda olsam saçlarımı asla açıkta bırakmaz daima toplardım fakat benim aksime Karan; saçlarımı açık bırakma izlenimindeydi. Tarağı aynanın önüne bırakıp kalçama uzanan saçlarımla oynarken aklıma Karan'ın benden özür dilemeye üşenip gidip aldığı tokalar aklıma geldi. Aynanın çekmecesine koyulan poşeti doğrudan çıkartıp içindekileri masaya döktüğümde gözüme ilk çarpan şey kırmızı bir kurdele oldu.

Dudaklarım saf bir mutlulukla kıvrılırken parmaklarımın arasına aldığım uzun ince kumaşı bükerek saçlarımın yanlarından bir kısmını bağladım. Güzel olmuştum. Önüme düşmek üzere olan kısa perçemlerimi önüme çıkartıp elimle düzelterek aynanın önündeki krem kutularından birini açtım. Sürüp sürmemek arasında kalırken dudaklarımın kuruluğunu tekrar hissederek parmak uçlarıma yedirdiğim ıslaklığı dudaklarıma dokundurdum. Ellerimin kreme alerjisi vardı fakat dudaklarım konusunda bir fikrim yoktu. Öğrenmek için harika zamandı!

Sonunda giyinme odasında işim bittiğinde yaptığım dağınıklığı toparlayarak hızlı bir şekilde Karan'ın çalışma odasına gittim. Kapıyı birkaç kez tıklatıp tekrardan içeriden gir komutunu aldığımda memnunca gülümseyerek lük odanın içine girdim. Karan'ın önüne düşen başı biraz daha oradaki kağıtta oyalanmaya devam ederken içeri girdiğimin farkındaydı. 'Sonuçta sana gel diyen Karan'dı aptal, Gökhan değil. Elbette geldiğinin farkında olacak.'

İçimden kendi kendime söylediğim sözlerim kendi sinirimi bozarken sevgilimin oturduğu koltuğa ilerleyerek tam arkasında durdum. Parmak uçlarım yaramazlıkla kalkarken dokunuşlarımı boyun boşluğuna değdirip ensesini ovaladım. Sadece birkaç saniye içinde gevşeyen bedeni koltuğa yaslanırken dudakları sinsice kıvrıldı ve açık göz kapaklarını kapattı. "Sikeyim ellerin çok yumuşak." Hırıltılı sesi içimde bir yerlerin kasılmasına neden olurken söylenmeleri sanki sinirli gibiydi. "Yorgun musun?" Halinden hallice belliydi yorgun olduğu, sadece sormak için sormuştum. "Yorgunum sarışınım ama fiziksel olarak değil. Hala seni şu masaya yatırıp si-" Lafını kesen benim ensesine vurduğum elim olmuştu.

"Ne biçim laflar bunlar Karan, utanmıyor gülüyorsun bir de." Huysuz bir homurtu çıkartıp ellerimi tutarak tekrar ovmam için ensesine yerleştirdi. "Ne yapayım kızım, doğruları ölünce mi söyleyeceğim?"

Kıyamayıp hareket ettirdiğim parmaklarım tekrar boynunu ovalarken ona gözlerimi devirip "Hayır ama mümkünse benim yanımda da söyleme." dedim. "Bu kadar seksi şeyler giyme sende." Bir kaç saniye sustuktan sonra dudakları sinsice kıvrıldı. "Gerçi çuvalda giysen bende sana karşı olan bu libido olduktan sonra illaki bakacak yer bulurum ben." Doğru söze ne denirdi. "Haklısın." dedim bende. Kapalı gözleri yavaşça açılırken daha ne giydiğimi görmeyen hareleri yanına kayan bedenimde gezildi. Kuruyan dudaklarını ihtiraslı bir şekilde ıslatırken elimin üzerine kapattığı parmaklarını yanına düşürdü. "Kırmızı?" Boğuk sesine gözlerimi kaçırırken söylediğini tekrar edip "Kırmızı." diye mırıldandım. "Daha önce giymemiştin."

Uzattığı elleri üzerimdeki kumaşı incelerken birkaç kez yutkunup elbisenin altından uzanan bacaklarıma baktı. "Sana yakışmış." Karnımda nükseden volkanlara artık yüzüm kızarırken bacaklarımı birbirine bastırarak başımı salladım. "Saçımda da aldığın tokalardan var, sen bağlamamı sevmiyorsun diye sadece önlerini tutturdum." Üzerimden ayrılan parmaklarıyla bana arkamı dönmemi işaret etti ve ona arkamı döndüğümde savrulan eteğimi kapatarak yüzüne çarpan saçlarımı uzaklaştırdı. Ensemin hemen üzerindeki kurdeleye dokunup kesik bir nefes verirken "Çok güzel olmuş." diye fısıldadı. Tam teşekkür edecekken üzerimden aniden ayrılan elleriyle bocaladım ve beni sertçe kendine çevirmesiyle yalpaladım. Bedeni oturduğu geniş koltuktan hızla doğrulurken elini hemen boğazıma sarıp beni arkamdaki duvara ittirdi. "Sikeyim çok güzel olmamış, çok güzel olmuşsun."

Tenime değen parmaklarıyla inleyip dudaklarıma kapanırken boğazıma takılan nefesim tekrar ciğerlerime indi. Islaklığıyla birlikte inlemelerine ortak olurken eteğimi sıyıran ellerini hissettim. Ağzıma yuvarlanan soğuk diliyle birlikte dudaklarımı kavrayan dudakları bacaklarımın titremesine neden olurken Karan dilini dudaklarıma değdirmesiyle geri çekilip bana esaslı bir küfür savurdu. "Siktir Ahu, bu ne zehir mi sürdün siktiğimin dudaklarına?"

Üzerimden ayrılan eliyle hızlıca dudaklarını silerken anlık bir dalgınlıkla kıkırdayıp dudaklarımın üzerindeki kreme dokundum. "Yok kız yok, dudaklarım çatlamış krem sürdüm."

Öfkeli bakışları doğrudan bende toplanırken ağzının içinde homurdanıp kremin tadına biraz daha küfür etti. Fazla belli etmiyorum falan ama ağzı da pek bir bozuktu maşallah. "Ya sarışın bak sana kızmayayım diyorum ama.. Lan senin dudak nemlendiricin yok mu gerizekalı kremin ne işi var dudaklarında?" Yüzüm bozguna uğrarken kollarımı göğsümde bağlayıp çenemi dikleştirdim. "Hayır yoktu, o kadar şey almışsın gidip bir makyaj mağazasından nemlendiricide alsaydın. Ayrıca sensin o gerizekalı, herife bak ya!" Yüksek çıkan sesimle kendi ateşi sönerken benim yeni harlanan öfke ateşime şaşkınlıkla baktı. Gergin yüzü direkt gevşerken "Tamam güzelim, alırız sana bir dudak nemlendiricisi. Niye kızıyorsun ki şimdi?"

Aslında kızmamıştım. "Sende bana gerizekalı deyip durma o zaman, arkadaşın değilim ben senin." Kalçasını masaya yaslarken ellerimi tutarak beni de kendine çekti. "Bizim ilişkimizin kanunu bu sarışın, alış artık." Bende sevmezdim vıcık vıcık ilişkileri ama bana gelip de hakaret etmesine de gerek yoktu. "Neyse ben aşağı iniyorum, işin bitince şey yaparsın sende." Ellerimde baskısı artarken çarpıkça gülümsedi. "İstersen işi gücü bırakıp yiyişebiliriz." 'Deme öyle şeyler sevgilim, sonra tamam diyesim geliyor.' "Ahlaksız!" Ellerimi tutan elleri şaşkınlıkla düşerken onun bu boşluğunu fırsat bilip koşarak alt katta çalan kapıya ilerledim. Arkamdan gelmem için yüksek sesle söylediği şeyleri duymazdan gelip merdivenlerden indiğimde Gökhan'ın salonun camından içeriye bakmaya çalıştığını fark ettim. Aptal şey içeriden nasıl göründüğünün farkında değildi.

Duraksamadan salonun girişindeki kapıya gidip ağır demiri araladığımda doğrudan bakış açıma giren Duman'a sarılarak sırtını sıvazladım. Gökhan ve Duman gerçekten iyi ve saygıyı hak eden insanlardı. Duman'ın yanındaki elleri tereddütle belime dolanırken hafifçe gülümseyerek yanaklarımı öptü. Bende onun yanaklarını kısaca ama içten bir şekilde öpüp geri çekilirken Gökhan'ın evin köşesinde duran bedenini fark ettim. Dudaklarını büzmüş ağlayacak gibiydi. "Gökhan, gelsene buraya ne yapıyorsun orada?" Omuzlarını adeta bir çocuk inadıyla silkerken dolan gözlerini yere çevirdi. "İlk ona sarıldın."

Ağzım beş karış açılırken öylece Duman'a döndüm. "Ne bu böyle yeni doğum yapmış lohusalar gibi?"

Söylediğim benzetmeye hakikatli bir kahkaha atarken ellerini beline yaslayıp ağlamaya başlayan Gökhan'a baktı. "Tövbe Bismillahirrahmanirrahim, bu sahiden ağlıyor." Endişeyle çıkan sesime engel olamazken gülmemi keserek hızlı adımlarla Gökhan'ın yanına ilerledim. Yere eğilen başı yukarı kalkarken beklemeden kollarını belime sararak hıçkırıklarına devam etti. "Niye ilk ona sarıldın ki, ben de senin abin sayılmaz mıyım?" Sorusuna anlam veremezken sıkıntıyla iç çekip saçlarının üstünü öptüm. "Gökhan ağlama ne olursun, ne oldu sana böyle?" Bedeni iç çekişleriyle kasılırken sesli bir hıçkırık çıkartıp kesik kesik soludu. "Sinirim bozuldu ya, vallahi bak ağır geliyor artık bana böyle şeyler." İlk Duman'a sarılmam mı ona ağır gelmişti?

"Tamam özür dilerim, söz bundan sonra ilk sana sarılacağım olur mu?" Çocuk avutur gibi konuşuyordum onunla, çünkü tam bir çocuktu. Hatta bebek. Tatlı bir bebek.

"Tamam olur ama beni de abi gibi göreceksin, ayrımcılık yok!" Duman'a yandan bir bakış attığımda elleri sımsıkı birbirine kenetlenmiş yüzü gerilmişti. Sanırım Gökhan'a üzülüyordu. "Tamam." diye mırıldandım gözlerimi Duman'dan ayırırken. "Söz ayrımcılık yapmayacağım ama ağlama artık olur mu? Hadi eve girelim çok sıcak dışarısı." Yaşlı gözlerini kırpıştırıp bana sarılmasına devam ederek eve doğru giderken neredeyse düşüyorduk. Şapşal şey beni bırakmıyordu. Eve girdiğimizde Duman bize gözlerini devirip arkamızdan salona gelirken kapıyı kapatmayı ihmal etmemiş, Gökhan'ın etrafa savurduğu ayakkabılarını toplamıştı. Kendimize en yakın bulduğum bir koltuğa oturup Gökhan'ın omzundaki başını okşarken saçlarının üzerini öpüp gülümsedim. "Anne değilim ama sen benim çocuğum gibisin Gökhan, alınma lütfen ama babalık sana yaramıyor. Kendini de çocuk sanıyorsun."

Eğlenen sesime Gökhan homurdanırken bacaklarını kendine çekip dizlerime yattı. "Hiçte bile ben gayet sert ve kaba saba bir adamım." 'Ah Gökhan'ım sırf önce sana sarılmadım diye ağlamasan inanacağım.'

"Öylesin tabii, maşallah Karan'dan farkın yok." Kurduğum cümleyle Gökhan'ın yüzü düşerken tekrar ağlamaya başlayarak ellerini yüzüne kapattı. "Ne yani ben o kadar acımasız ve kötü bir adam mıyım?" Boğuk sesi ve hıçkırıkları yüzünden söylediklerini zorlukla anlarken salonda aniden yükselen "Ne diyorsun lan yavşak?" sesiyle yerimde sıçradım. Karan ve arkadaşlarını karşılama biçimleri... "Çekil lan sevgilimin kucağından! Bak bak, bir de yayılmış bacaklarına, lan daha ben yatmadım Ahu'nun kucağına. Siktir git sikerim belanı."

Attığı hızlı adımlarla yanımıza gelmesi beş saniye sürmezken daha Gökhan'ın nefes almasına fırsat kalmadan arkadaşını kolundan tuttuğu gibi diğer koltuğa fırlattı. Gökhan ne olduğunu anlayamaz bir halde başı Duman'ın bacaklarına düşerken yanaklarındaki yaşları silip burnunu çekerek Karan'a baktı. "Senin sevgilinse benim de arkadaşım, sana ne be! Bacak onun kucak onun." Sanırım yürek yiyip gelmişti ya da hormonları tavan yapmıştı. Karan'ın bana çevrilen başı ağır çekimde Gökhan'a dönerken, o çoktan söylediklerin pişman olmuş bir şekilde Duman'a sığınmıştı. "Evet Gökhan, bacak Ahu'nun ama Ahu'da benim. Ona sadece ben dokunur, kucağına ben yatarım anladın mı canım benim?"

Gökhan dudaklarını büzerken ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Anladım canın senin." Duman onun bu hallerini keyifle izlerken ensesine yumuşak bir tokat atıp sırıttı. "Vurma Duman'ım acıyor bak sonra." Karan ona gözlerini devirirken bana çapkınca göz kırparak yanıma oturdu. Ruh hali gerçekten dengesizdi. "Tamam Gökhan'ım vurmuyorum, gel öpeyim." Duman'ın bıraktığı öpücüğün sesi Karan'ın homurdanmasına neden olurken usulca bana sokulup "Sen niye böyle iştahlı öpmüyorsun beni?" diye hayıflandı.

"Fesuphanallah." Karan söylediğim sözcüğe yandan yandan gülümserken "Hayırdır kadın, bu yaşından sonra imana mı geldin?" diye sordu.

Boynuma değen dudaklarını ittirip arkama yaslanırken Gökhan ve Duman'a baktım. Gökhan başını Duman'ın dizlerine yaslamış sırtüstü yatarak onu dinleyen arkadaşına bir şeyler anlatıyordu. Duman ise halinden memnun bir şekilde ara ara gülümsüyor Gökhan'ın sorularına ve söylediklerine yanıt veriyordu. "Sarışınım sana diyorum." Yerimden sıçrayarak kendime geldiğimde beni dürten Karan'a döndüm. "Ne diyorsun Karan?" Kaşları çatılırken elinde döndürdüğü telefonu yanına bıraktı. "Karan ve Duman buraya bir şey almaya gittiler hani diyorum şu güzel kıçını kaldırsan da istekleri poşeti çalışma odamdan getirsen." Benimde kaşlarım çatılırken "Niye sen getirmiyorsun?" dedim. "Senin yürürken hareket eden kalçalarını izlemek varken neden bu manzarayı kaçırayım ki? Hadi bebeğim, git getir."

Cevap vermeden yerimden kalkarak eteğimin önünü tuttum ve arkamdan beni izleyen Karan'a frikik vermeden merdivenlerden çıkmaya başladım. Onun dumur olmuş yüzüne bakmak için başımı birkaç basamak kala arkaya çevirdiğimde sapık herifin bu seferde bacaklarımı izlediğini gördüm. Yüzündeki memnun ifade genişlerken dilini dişlerinin üzerinde gezdirerek koltuğa yasladığı eliyle çenesini ovaladı. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Ona ağız dolusu homurdanıp koridorun sonundaki çalışma odasına giderek masanın hemen üzerine bırakılmış zarf dolu poşeti aldım. Tam kapıya doğru birkaç adım atmıştım ki içimden köpüren merak duygusuna mani olamayıp yerimde duraksayıp poşeti hemen önüme bıraktım.

Ellerim doğrudan poşete yönelirken en üstteki dolu zarfın birini alıp kapağını açtım. Para vardı, hem de çok para. Şaşkınlığıma vakit vermeden elimdeki zarfı kapatıp bir diğerini açtığımda yine aynı manzarayla karşılaştım. Diğerlerine bakmam gerek yoktu, bu yüzden de hemen açtığım zarfların ağızlarını açtığım şekilde kapatıp poşete geri yerleştirdim. Durumdan ödün vermeyen yüz ifademle aşağı indiğimde poşete hiç bakmadan ayağa kalkan Duman'a uzatarak genişçe gülümsedim. "Gidiyor musunuz hemen?" Uzattığım ağır poşeti alıp üzüntüyle başını sallarken gülümsemeye çalıştı. "Aslında oturmaya gelecektik ama yolda gelirken plan bozuldu. Kusura bakma olur mu?" Kibarlığına içtenlikle gülümserken uzanıp uzunca sarıldım. "Yine gelin, olur mu?"

Duman'ın cevap vermesine fırsat vermeyen Gökhan bedenimi sertçe kendisine çekerek kollarını belime sardı. "İlk ben!" Onu kırmadan sıkıca sarılarak saçlarının üstünü öptüm. "Özür dilerim evladım, unutmuşum." Dalga geçmeme sinirlenmiş olmalı ki benden ayrılarak burnunu çekti. "Yapma ama Ahu, bak koca adama böyle şeyler denilmez tamam mı? Gururum inciniyor sonra." Karan arkamdan ettiği küfürlerine devam ederken yanıma gelerek kolunu belime sardı. "Gökhan hadi yavrum, siktir git şuradan." Gökhan hemen yanımdaki adama pis bir bakış atarken bana imayla göz kırptı. "İşiniz vardır sizin, gideyim tabii."

Yüzüm utançla kıpkırmızı kesilirken Duman'ın benden daha beter bir halde olduğunu fark edip gözlerimi kaçırdım. "Boş boğazlık yapma Gökhan." Cılız sesim aramızda dağılırken Duman birkaç kez boğazını temizleyip bana kısaca sarıldı. "Sen gidesin artık." Kaşlarım hızla çatılırken "Ben nereye gideyim ki?" diye sordum. "Bir yere mi gidecektin ki?" Karan ve Gökhan şaşkınca bize bakarken "Sen dedin ya gidesin artık diye." diye mırıldandım. "Ha yok, ben gideyim artıktır o sen git desem duramazsın."

Sessizlik. Birkaç dakika boyunca salonda upuzun bir sessizlik oldu. Karan artık bu gerici ortama daha fazla dayanamayıp kendini öne atarken "İyi lan gidecekseniz gidin artık." dedi. Duman sanki birinin bu söylemesini beklercesine yüzümüze bile bakmadan evden çıkıp gittiğinde Gökhan'da bize son kez sarılıp elindeki poşetle evden ayrıldı. Karan evdeki sessizliğe huzurla gülümserken bedenini koltuğa atarak başını arkasına yasladı. Ellerim içe doğru kapanırken tırnaklarımı avucuma batırıp ufak adımlarla yanına ilerledim. Adama bakarken bile içim gidiyordu.

Yutkunduğunda hareket eden adem elmasını izlerken araladığı bacaklarının arasına girerek parmak uçlarımı tişörtünün açıklığında gezdirdim. Temas eden tenlerimizle dudaklarından kaçan inlemelere gülümseyerek alt dudağımı dişledim. "Bebeğim.." Elleri yavaşça çıplak bacaklarımın arasına kayarken tenimi okşayarak kesik nefesler verdi. Gözlerim kararlılıkla parlarken ellerimi boynundan uzaklaştırarak üzerindeki tişörtü başından çıkartıp attım. Karan'ın bunu beklemeyen yüzü kasılırken dudaklarından akan kanı umursamadan dudaklarını dişlemeye devam etti. Aslında artık geri çekilsem iyi olacaktı çünkü gri eşofmanının önündeki kabarıklık her geçen saniye büyüyordu.

Karan adeta aklımdaki düşünceleri okumuş gibi parmaklarımı kendine bastırarak baş parmağıyla dudağındaki kanı sildi. Açık bacaklarının içinde biraz daha ilerleyip kendi bacaklarımı koltuğa yaslayarak dizlerimi kırdım. "Karan." Ona seslenmemi bile umursamazken elimi beline doğru yönlendirerek gözlerini araladı. "Dökül." Harelerim dövmesinin üzerinde gezinen parmaklarıma kayarken kırdığım dizlerimi koltuğa çıkartıp kalçamı dizlerine yasladım. "Nereye dalıp gidiyorsun?" Dudakları zevkle kıvrılırken sorduğum sorudan memnun göründü. "Seni düşünüyorum." Parmaklarımdan çektiği elini kalçama atarak bedenimi öne uzatıp beni sertliğinin tam üzerine oturttu. "Çıplak."

Bir şey diyesim gelmediğinden daha fazla ileri gitmeden elimi bedeninden çekerek gülümseyerek başımı göğsüne yasladım. Alıp verdiği nefesler ve hızla atan kalbinin sesi kulaklarıma dolarken Karan'da ellerini saçlarıma atarak masumca gülümsedi. Evet çoğu zaman fazla ileri gidiyordu fakat içinde de asla kötü niyet yoktu. Yaptığı terbiyesiz şakalarının yanı sıra sınırı geçmememiz gerektiğini söyleyen kişi de ilk kendisiydi. İlk zamanlar bedenime bile dokunmuyordu ki hala öyleydi, bana dokunurken bunu en az iki kez düşünüyor sonrasında olanlarsa kontrolünden çıkıyordu. "Ahu." diye mırıldandı yorgun bir sesle. Söylediği gibi fiziksel olarak yorulmasa da sürekli yeni bir şeyler tasarlamak onu zihinsel olarak yoruyor gibiydi.

"Efendim." Parmakları saçlarımın arasına karışırken kokumu derince içine çekip keyifli bir mırıltı çıkardı. "İddia vardı ya hani ben artık isteyeceğim şeyi söylemek istiyorum." Çoktan unutmuştum. "Söyle bakalım." Başımı omzundan kaldırıp beklentiyle Karan'ın yüzüne bakarken o ise benim saçlarıma bakıyordu. "Aslında senden isteyeceğim şey az önceye kadar fazla acayip ve.. Ve ateşli şeyleri ama fikrimi değiştirdim. Daha az ateşli ama masum bir şey istemeye karar verdim." Saçlarını okşayıp alnına düşenleri geriye atarken aklında olan fikrini içten içe merak ettim. "Peki şimdi ne istiyorsun." Elleri bedenimden ayrılırken dudaklarını ıslatarak "Dizlerinin üzerine otur ve arkanı dön." dedi.

Sorduğumda söylemeyeceğini bildiğimden sakince kucağından kalkarak dediğini yapıp ona arkamı dönerek dizlerimin üzerine oturdum. Arkamda oturan bedeninin hareketlendiğini hissederken saçlarımın üzerindeki kurdelenin çözülmesiyle afallayıp başımı arkaya çevirdim. "Dön önüne." Karan'ın öfkeli sesi garibime giderken başımı öne çevirip ellerimi gergince dizime yasladım. Sıcaktan enseme yapışan uzun saçlarım Karan'ın uzun parmaklarıyla havalanırken temasına ürperip seslice yutkundum. "Kıpırdanma güzelim." Uyarısına dalgınlıkla başımı sallayıp onayladığımda buna homurdanarak ayırdığı saçlarımın bir tutamını bana uzatarak tutmamı istedi.

Eline aldığı tutamlardaki hareketliliği devam ederken bana tekrar elini uzatıp verdiği tutamı geriye alarak diğerlerinin üzerine ekledi. Birkaç saniye geçmeden bu işlemi tekrar yaptığında yüzümdeki gergin ifade hızla dağıldı ve yerine heyecanlı bir şaşkınlık geldi. "Karan saçlarımı mı örüyorsun?" Yarım yamalak gördüğüm dudakları gülümserken saçlarımı örmeye devam etti. "Yok Ahu, arkada çorba karıştırıyorum. Lan manyak tabi saçlarını örüyorum."

Beni terslemesi şuan umurumda bile değildi, şuan tek düşündüğüm şey onun gerçekten saçlarımı örüyor olmasıydı. Aslında kendini bana affettirmek için eve boyum kadar bir akış getireceğini saçlarımı örse saniyesinde onu affedebilirdim ama o bunu bilmese de olurdu. Aklım yine yavaştan bana getirdiği kaşığa kayarken dalgınlıkla "Kaç santimdi acaba?" diye mırıldandım. "Otuz santim bebeğim." Karan'ın cevabıyla kaşlarım çatılırken ona uzattığım tokayı almasını bekledim. "Ne otuz santimi Karan boyum kadar vardı o benim." Gülerek elimdeki tokayı alırken "Yok artık Ahu, fil miyim ben?" diye sordu.

"Ne fili ya, ne diyorsun sen?" Benden aldığı tokayı saçımın ucuna bağlarken bana ters bir bakış atıp dudaklarını büzdü. "Yavrum dedin ya kaç santim diye bende söylüyorum işte." Gözümün önünde getirdiği kaşığı canlandırdım ve onu hayali olarak inceledim. "Yok be Karan en az bir metre vardı o." Bağladığı saçımı omzuma doğru atarken ördüğü saçlarıma hayranlıkla baktı ve hemen sonrasında yüzüne ciddi bir ifade oturttu. "Güzelim sen bunu beni yüceltmek için falan söylüyor olabilirsin ama fazla da abartmadın mı? Bir metre ne lan, içimde nasıl taşıyacağım onu?" Kaşığı neden içinde taşıyasın ki? "Sen kaşığı götüne sokmak için mi aldın Karan, ne işi var bir metrelik kaşığın senin içinde?"

Düz yüzü kasılırken kaşlarını çatarak ellerini omuzlarıma yasladı. "Sen kaşıktan mı bahsediyordun?" Yönümü ona doğru çevirirken bir kolumu bacağına yaslayarak aşağıdan bakışlarımla sivri yüzünü izledim. "Evet bebeğim, sen neyden bahsediyordun ki?" Dudaklarını yalarken saçlarını eliyle karıştırıp kaçırdığı gözleriyle eşofmanının önünü gösterdi. Dudaklarımdan şaşkın bir nida yükselirken elimle bacağına vurup yerimden doğruldum. "Sen çok terbiyesiz bir adam oldun Karan, bu ilişki böyle yürümez haberin olsun." Yaptığım imaya keyifle sırıtırken parmaklarını bileğime dolayarak beni kendine çekip kucağına yerleştirdi. Ördüğü saçlarımın omzumda duruşuna iç çekerken kalın tellerimi öperek başını omzuma yasladı. "Seviyorum seni."

Bende seni derdim ama diyesim yoktu. "Biliyorum bende çok seviyorum beni." Söylediği laftan karşılık alamadığından huysuzca homurdanarak alnını birkaç kez omzuma çarptırdı. "Yorma be sarışın." Bir şey söylemeye gerek duymadan ona gülümseyerek ensesindeki kısa saçlarını okşadım. "Bitti mi çizimlerin?" Omzuma yasladığı dudakları kıvrılırken ellerini eteğimin altına yaslayıp tenimi sıvazladı. "Bitti, resmini sana gece göstereceğim." Kalbim heyecanla kasılırken içime derin bir nefes alıp başımı salladım. Bacaklarımın üzerindeki elleri usulca titrerken kafasını dağıtmak için "Akşama kadar bir şeyler yapmak ister misin?" diye sorup vereceği cevabı bekledim. "Öpebilir miyim seni?" Sorusuyla afallarken omzumdan kaldırdığı yüzüne bakıp çıkık kemiklerine dokundum. "Odana çıkalım mı, biraz uyursun erken kalkmışsın sanırım." Gözlerinin içi yaramazlıkla parlarken dudaklarımı öperek kalçamı sıktı. "Sırf şu anı yaşamak için bile seni nüfusuma geçirebilirim."

Kendimi tutamayıp alaylı bir kahkaha atarken Karan kolunu belimde sıklaştırarak beni kucağına aldı. "Gül sen gül, bayram şekeri yerine seni isteyeceğim annenden göreceksin."

Adımları yavaşça uzun merdivenlerden çıkarken başımı omzuna yaslayarak kollarımı boynuna doladım. "Annem seni pek sevmiyor, vazgeç sen o bayram şekerinden." Adımları kısa bir an duraksarken gözlerime kısaca bakarak yoluna devam etti. Ağzını bıçak açmaz bir şekilde yatak odasına girip kapıyı kapattığında doğrudan yatağa ilerleyerek beni yorganların üzerine yatırdı. Dalgın yüzü kasılırken üzerindeki tişörtü ve eşofmanı çıkartıp yere savurarak üzerime kapandı ve elbisemi omuzlarımdan düşürüp köprücük kemiğimi öptü. "Annen harbiden sevmiyor beni değil mi?" Bu onu üzmüş müydü? "Hayır Karan sevmiyor değil. Sadece annemle tuhaf ve kırıcı bir iletişiminiz var, nerede ne söyleyeceğini bilmiyorsun. Hatırlasana ona kucağından inmediğim için gidemediğini söylemiştin ve bu bir anne için gerçekten kırıcı bir şey. Kendini utanmış hissetmiştir."

Dudaklarını ıslatıp elbisemi çıkarmadan yanıma uzanırken belime sarılarak başını göğsümün üzerine bastırdı. "Görmüyor musun Ahu'm; benim her yerim erkek dolu ben ne bileyim bir kadınla nasıl konuşulur? Bir anne için kırıcı diyorsun, lan benim hiç annem olmadı ki ne bileyim ben nasıl hissettirir."

Anne eksikliğini hissettiğinin bende farkındaydım, gerçekten de bir kadınla nasıl konuşulur bilmiyor, annemim yanında eli ayağı birbirine dolanıyordu. "Etrafında gerçekten sana bakan bir kadın olmadı mı?" Boğazından sert bir yumru geçerken başını iki yana salladı. "Nehir'in annesi vardı ama onunda kendi kızı vardı, benimle ilgilenmeye pek vakti olmazdı. Babam zaten işleriyle meşguldü annem desen yok." Göğsüme yasladığı başına sıkı sıkı sarılırken saçlarının üzerini öpüp "Gökhan'ın da annesi yok o nasıl bu kadar kırılgan oldu?" diye sordum. Dudaklarından ufak bir kıkırdama çıkarken tenimi öpüp kokumu içine çekti. "Sarışınım onun babası da öyle, Gökhan'ınki genetik bir şey yani."

Gülmemek için yanaklarımın içini dişlerken kendi kendime düşüncelere dalıp Karan'ın "Ahu!" diye bağırmasıyla sıçradım. "Sarışınım ne düşünüyorsun öyle sırıta sırıta?" Bana yönelttiği bakışlarına sevimli sevimli bakıp ellerimi çenemin altında birleştirdim. "Seni böyle mıncırsam, öpsem, yanaklarını sıkıştırsam ne olur diye düşünüyordum." Gülümseyen yüzü düşerken bana gözlerini devirerek "Sana buradan bir tekme atarım soluğu aşağıdaki elma ağacının başında alırsın." diye söylendi.

Ona seslice oflayıp yatakta dikleşirken üzerimdeki elbisenin fermuarını aşağı indirdim. Karan nefesini tutmuş beni izlerken önüme dönüp elbiseyi omuzlarımdan düşürerek kumaşı kalçalarıma kadar indirim. Yatakta geri kayıp sıyrılan elbiseyi çekip aldığımda uyandığımda tekrar giymek için yatağın ucuna koyup saçlarımı kayan iç çamaşırımın ipini düzelttim. Avuç içlerim yatağa yaslanırken dizlerimin üzerinde yorganın altına giren Karan'a ilerleyerek tepesinde dikildim. Bir elimle yorganı kaldırırken beni izleyen hareleri görmezden gelip "Bıraksana yorganı." diye mırıldandım. Ellerinin arasına topladığı yorganı yavaşça bırakıp yanına yerleşmemi izledi. Altıma attığı kolunu belime sararken elini de kalçama yerleştirerek bedenimi kendine bastırıp boğukça mırıldandı. "Mıncırsana beni biraz."

Kararlıkta tıpkı Karan gibiydim.

Az önce ettiği tehditlere rağmen isteğiyle heyecanla yerimde doğrulup kucağına oturdum. Parmaklarımı yanağına bastırıp her yerini sıkıştırırken yüzüne bir sürü öpücük bırakıp tuhaf tuhaf sevinç sesleri çıkardım. Karan yüzünü sıkıştırıp asılan parmaklarıma gülümserken ellerini iki kalçama yaslayarak gözlerini kapattı. Öpücüklerimi hızla boynuna doğru sıralamaya devam ederken bir elimi karnının üzerine yaslayarak kendimi bacaklarından aşağı kaydırdım. Parmak uçlarım tenini okşamaya devam ederken yanağındaki elimi de dövmesine bastırarak iç çamaşırının lastiğini geriye asıldım. "Sarışın o bir kere olur." Kısık sesine aldırmadan elimi lastikten içeri soktuğumda kendimi altımda kasılan bedene bastırarak dudaklarımı boyun boşluğuna yasladım. "Sikeyim Ahu, dur."

Uyarısını tekrar duymazdan gelerek parmak uçlarımı dövmesini kabarıklığında gezdirip aşağı kaydırdım. Pürüzsüz teninin bıraktığı his içimi gıdıklarken Karan başını arkaya atıp inleyerek ince kumaşın içinde dolaşan elime baktı. "Yeter çek elini." Boynunda öptüğüm yerleri dilimle ıslatırken birkaç yerini dişleyerek elimi biraz yukarı kaydırıp ince kumaşın içinden çıktım. Dokunmamam gereken hiçbir yere dokunmamıştım neden bu kadar kasıldığını anlamıyordum. "Kanımı kurttun gerizekalı ne işi var elinin olmayacak yerlerde?"

Nefes nefese kalmış sesine ufak bir kahkaha atarken yanına devrilerek yanağını öptüm. "Dövmeni seviyorum ne yapayım yani." Aldığı nefeslerin arasında kolunu belime sararak başını iki yana salladı. "Uykum kaçtı kalk yemek yiyelim."

🖤🕸️🖇️

"Karan çekilsene şuradan!" Bağırmalarıma sadece omuz silkip elimdeki telefonu asılmaya devam ederken ayağımla bacağına bir tekme savurup ileride gördüğüm bir adamı daha indirdim. "Lan bırak şunu kıracağım şimdi." Önümdeki bedenine bir tekme daha atarken duştan çıktığı için ıslak olan bedenini görmezden geldim. "Bak Karan öleceğim şimdi, çekil şuradan. Gökhan neredesin sen ya?" Karşı taraftan kısa bir cızırtı gelirken "Yetiştim Ahududum dayan!" diye bağırdı. "Sarışın yemekten kalktığından beri şu oyunu oynuyorsun lütfen kalkıp birazda benimle ilgilenir misin?" İnatçı sesine gözlerimi devirirken ayak bileklerimi elinden kurtarıp tabanlarımı karnına bastırdım. "Geliyorum bebeğim, beş dakika daha bekle."

Aldığı cevaptan huzursuz olan Karan sabır dilercesine derin bir nefes alıp eliyle sertçe yüzünü ovaladı. Tam içimden sinirleniyor sanırım diye düşünüyordum ki elimdeki telefonun aniden çekilip diğer koltuğa atılmasıyla yerimden atılıp telefona koşmaya çalıştım. Karan bunu önceden fark etmesiyle kolunu hızla belime dolayarak bana ters bir bakış atıp bedenimi koltuğa geri fırlattı."Yav sikecem he!"

Koltuğa yapışan bedenimle sere serpe olduğum yere düşerken uzun bir çığlık attım. "Lan hayvan ne yapıyorsun?" Karan eline aldığı telefondan Gökhan ve bizimle oynayan adamlara ağız dolusu küfür edip telefonumu kapatarak üzerime doğru yürümeye başladı. "Sileceksin o oyunu telefonundan." Başım inatla dikleşirken yerimde doğrularak sırtımı koltuğa yasladım. "Hayır ya çok uzun ve zevkli bir oyun o, seviyorum o oyunu." Attığı büyük adımlarla yanıma geldiğinde elini boğazıma sararak başımı kendine çekti. "Sana oynayabileceğin başka uzun ve zevkli bir şey verebilirim."

Dudaklarımın üzerine bastırdığı parmağını ağzımın içine iterken hızlı bir nefes verip üzerime eğildi. "Seni şuan öpebilirim." Burnunun ucu yanağıma sürtüşürken dudaklarıma yasladığı parmağına dişlerimi geçirip "Ama öpmeyeceksin." dedim. Gözleri rekabetçi bir hırsla kısılırken başını iki yana sallayıp elini ağzımdan çekerek parmaklarını tekrar boğazıma kaydırıp yüzümü kendine yaklaştırdı. "Benim adımın geçtiği hiçbir cümlede kesinlik ifadesi kullanmamalısın bebeğim. Sonu hüsran olur."

İrislerim hemen önümde hareket eden dudaklarına kayarken boğazımı temizleyerek "Hıhı seninle öpüşmek büyük hüsran." diye fısıldadım. Karan'ın dudakları çarpıkça kıvrılırken baktığım dudaklarını ıslatarak boğazımı okşadı. "Üzgünüm sevgilim ama seni şuan büyük bir hüsrana uğratmak zorundayım."

Söyleyeceklerini bitirdiğinde ağzını dudaklarımın üzerine bastırarak alt dudağımı ağzının içine yuvarladı. Elleri kalktığımda tekrardan giydiğim kırmızı elbisenin altına girerken boğazımdaki baskısını arttırarak öpüşünü sertleştirmeye başladı. Birkaç dakika kadar sonra nefes nefese birbirimizden ayrıldığımızda koltuğa yatırılan bedenime gülümseyerek gözlerimi kapattım. Karan'ın omzuma düşen başı yukarı kalkarken onunda kıkırdadığını fark ederek keyifli yüzüne baktım. "Ulan Ahu fena ateşli öpüşüyorsun lan, ne yapsak birde sevişmeyi mi denesek biz seninle?"

Sürekli yaptığı bu imalara kahkaha atarken "Tabi ki sevgilim, ne zaman istersen." dedim imayla. "Ya dur kızım öyle gaza getirme beni." Elimi dudaklarımın üzerine kapatıp gülmelerime devam ederken gözlerimi aralayarak beni izleyen Karan'a baktım. "Hadi bana resmi göster saatlerdir seni bekliyorum." Gerçekten de öyleydi. Yemeklerimizi hazırladıktan hemen sonra Karan biraz daha çizim yapması gerektiğini söyleyip odasına çekilmiş bende telefonumdan Gökhan'ı arayıp oyuna başlamıştım. Şimdi ise saat neredeyse gece yarısına gelmek üzereydi ve Karan'ın gözlerinden resmen yorgunluk akıyordu. Buna rağmen beni reddetmeden parmaklarını bileğime dolayarak beni üst kattaki yatak odasına yönlendirdi. "İşimiz bittikten sonra sarılıp yatacağız, duydun mu?" Yatak odasına geldiğimizde Karan parmaklarını bileğimden çekerek ellerini önündeki duvara yasladı. Çıplak sırtı sarf ettiği güçle gerilirken geriye itilen duvarı yana kaydırarak aşağı inen merdivenlere kısaca göz attı. "Gel bebeğim."

"Geldim bebeğim."

Cevabıma alayla gülerken tutmam için uzattığı elini kavrayarak onunla birlikte dört basamaklı merdivenlerden inerek küçük ama kullanışlı atölyenin içinde ilerledik. Karan attığımız birkaç adım sonrasında elini bileğimden çözüp arkama geçerek çenesini omzuma yasladı ve gözlerimi kapattı. "Zamanım fazla olsaydı daha güzel bir resim çizebilirdim ama bu sürede elimden gelen bu oldu." Terleyen avuç içlerimi elbisemin eteğine bastırırken "Sen çizdin onu Karan, her haliyle mükemmeldir." dedim. Boynuma bastırığı dudaklarının gülümsediğini hissederken yönlendirmesiyle birkaç adım daha atıp sesli bir nefes verdim. Gözlerimin üzerindeki eller benden uzaklaşırken aceleyle göz kapaklarımı aralayıp dümdüz önüme baktım. Dudaklarımdaki hafif gülümseme genişlerken hemen karşımdaki ahşap tuval standının üstündeki portreme baktım. Bu benim düşündüğümden kat ve kat daha güzeldi. Sosyal medya hesabıma bir hafta kadar önce attığım yakın çekim bir fotoğraftı.

Dudaklarım hafifçe aralanmış köprücük kemiklerim göçük olmuştu. Elmacık kemiklerim çizdiği resme göre daha inceydi fakat Karan daha kalın belli etmiş ten rengimi benimkinden bir ton kadar açık yapmıştı. İşaret parmağım dişlerimin arasında eziliyor harelerim kamera değil biraz ileriye bakıyordu. Sarı saçlarım Karan'ın yanında her zaman olduğu gibi açık, omuzlarıma dökülürken filtreden dolayı koyu olan saçlarım burada tam rengindeydi. Resim tahminimce boya kalemleriyle boyanmıştı çünkü herhangi bir fırça izi veya boya açığı yoktu. Parlak renkli boyalar daha çok tercihi olduğundan karşımda bir tuval değil de sanki ayna var gibiydi.

Dolan gözlerimi Karan'ın görmemesi için başımı aşağı eğerken Karan bunu çoktan fark edip hızla yanıma gelmişti. "Siktir, ağlıyor musun sen?" Parmaklarını çeneme yaslayıp başımı kendine kaldırırken yanağıma süzülen yaşı silerek şaşkınca yüzüme baktı. "Lan dur ağlama, ben bunu sen sevin hep bana gülümse diye çizdim. Ahu, ağlama." Son söylediklerinde sertleşen sesi emir verir gibi çıkarken sanki ağlamam yasakmış gibi konuşuyordu. Bense o yasakları çiğneyen yaramaz çocuk. İçli içli ağlamaya devam ederken Karan başımı kendi göğsüne yaslayarak sıkıntıyla iç çekti. "Hatuna gülsün diye resmini çiziyoruz, geçmiş karşıma ağlıyor. Hasbinallah'ım ya!"

Akan burnumu çekerken elimin içiyle sırtına vurup "Sussana be." diye söylendim. "Sende ağlama o zaman aptal sarışın." Yine bana aptal demesine içten içe sinirlenirken duygusallığım bir kenara bırakıp tuvale tekrar baktım. "Karan bu gerçekten çok güzel olmuş." Kolunu belime sararken saçlarımın üstünü öperek örgümün tokasını açtı. Karan'ın parmakları benim örgülerimi açarken bende tuvale yaklaşarak çizilen portreme dokundum. Parmak uçlarımda kayan kuru boya beni gülümsetirken dudaklarımı dişleyerek "Bunu evime götürebilir miyim?" diye sordum. Örgülerimi çözen elleri duraksarken donuk bakışlarını yüzümde gezdirip ellerini benden uzaklaştırdı. "Ne zaman gideceksin ki?" Yönümü tamamen Karan'a çevirip ellerimi önümde bağladım. "Annem yarın sabah gelecek bu durumda benimde artık evime dönmem gerekiyor." Kaşları çatıldı ve yüzü gerildi. "Ama iki hafta demiştin, şimdi neden gidiyorsun?"

"Annem erken gelme kararı almış, gerçekten seninle kalmayı çok isterdim ama-" Cümlemi kesen onun keskin sözleri olmuştu. "O zaman kal." Bende kalmayı çok isterdim fakat anneme bu konuyu açıklayamazdım. Henüz bizim sevgili olduğumuzu bilmiyordu ve burada bir hafta kadar kalmama zar zor izin vermişti. Eğer ona biraz daha süre tanıyabilirsem Karan'a alışır ve güvenebilirdi. "Eve gideceğim görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Annemden burada kalmak için izin isteyeceğim ama tamam diyeceğini sanmıyorum bu yüzden bana biraz zaman verebilir misin?" Yanaklarının içini dişlerken öfkeyle başını iki yana sallayıp "Hiçbir yere gitmiyorsun." diye bağırdı.

Öfkeyle gerilen yüzüne bir anlam vermezken kollarıma sardığı ellerinin titrediğini fark ettim. "Karan sadece bana birkaç gün ver, geri geleceğim." Benden birkaç adım uzaklaşıp sinirle gülümserken "Hayır Ahu, kalacaksın." dedi. Bu işin inatlaşmayla çözülmeyeceğini bildiğimden sandalyeye oturan bedenine yaklaşarak titreyen ellerine baktım. Gözleri resmen öfkeyle parlıyordu. "Karan sakin ol." Ellerini avuç içime alıp üzerlerini öperek parmaklarını kendi belime yerleştirdim. Tam Karan'a uzanıp sarılacağım sırada buna engel olarak eliyle karnımı sertçe ittirip elini boğazıma sardı. Bu sefer öpmek için değil boğmak için sıkıyordu.

"Karan!" Attığım çığlık atölyenin duvarlarına çarparak kaybolurken elimin çarptığı birkaç resim kağıdı yere düşerek tahta zeminde hafif bir ses çıkardı. Sırtımın çarptığı resim dolu duvara bakamadan ellerimi Karan'ın boğazına sardığı parmaklarının üzerine kapatarak onu itmeye çalıştım fakat yerinden en ufak bir şekilde bile kıpırdamıyordu. Donuk yüzündeki gözleri doğrudan benim yüzümdeyken elini yukarıya kaydırarak ayaklarımı yerden kesmeye başladı. Kurtulmak için artık yaslandığım duvarda tepinirken hızlanan kalbim yüzünden daha fazla oksijene ihtiyacım oluyordu. Karan'ın her saniye sıklığını arttırdığı elleri benim nefes ihtiyacımı bile karşılayamazken artık boğazımın kuruduğunu ve acı acı yandığını hissediyordum. Karan'ın yüzünde hala en ufak bir mimik oynamazken kararmaya başlayan gözlerimi kırpıştırarak nefes almaya çalıştım.

"Karan, dur!" Zorlukla çıkan sesimi ben bile duyamazken yanaklarımı ıslatan göz yaşlarımla başımı duvara yaslayıp ayaklarımı Karan'ın karnına yasladım. Güçten düşen bacaklarım onun geniş gövdesini ittirmeye yetmezken çatallaşan sesimle alabildiğim kadar nefes alıp öksürüklerimi sıraladım. Titreyen göz kapaklarım yüzünden artık önümü bile göremezken Karan'ın karnına yasladığım ayaklarım aşağı kaydı ve ellerim omuzlarından düştü. Harelerim son kez gözlerine tırmanırken içinde hiç duygu barındırmayan yüzü boğazımı sıkan elinden daha çok yaktı canımı.

Normal bir zamanda olsa gözlerimiz pek çok şey anlatırdı, bilirdim. Fakat şuan Karan'ın gözleri bambaşka bir alfabedeydi ve benim bunu çözmeye zamanım yoktu.

🖤🕸️🖇️

Oy vermeyi unutmayın yıldızlarımız üstümüzden eksik olmasın

|• Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Hepsini okuyup sorularınıza cevap vermeye çalışacağım. •|

|• Son Cadde kitabına da göz atarsanız sevinirim.✨•|

|•İletişim ve sorularınız için; İnstagram: elisyaroza.•|

ELİSYA ESİN ROZA

Continue Reading

You'll Also Like

622K 21.4K 60
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...
139K 12.2K 27
Binbaşı Ömer KURT... Anne ve babası şehit olduktan sonra yetimhane de büyüyen Ömer, vatanım için son kanıma kadar savaşacağım diyerek asker olur. Kal...
129K 9.4K 41
Gerçek Osmanlıyla bir alakası yoktur. iyi okumalar.
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

363K 34.2K 4
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...