İki Aşık

By SnowYuki_

12.7K 870 1.3K

Dünya bir yana, sen bir yana. More

Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On Bir
On İki
On Üç
On Dört
On Beş
On Altı
On Yedi
On Sekiz
On Dokuz
Yirmi
Yirmi Bir
Yirmi İki
Yirmi Üç
Yirmi Dört
Yirmi Beş
Yirmi Altı
Yirmi Yedi
Yirmi Sekiz
Yirmi Dokuz
Otuz
Otuz İki
Otuz Üç
Otuz Dört
Otuz Beş
Otuz Altı

Otuz Bir

310 23 49
By SnowYuki_

Kapının önüne kadar el ele gelmişlerdi. Üç katlı bir apartmanın giriş katındaydı ev. Bahçesi olması sebebiyle seçmişti burayı Mira. Evin içindeki eksiklikleri bu yüzden görmezden gelmişti. Sonra ise yavaş yavaş eksik olan ne varsa tamamlamıştı. Ancak evin en büyük eksiği Bora'nın içeri girmesiyle tamamlanmış olacaktı.

"Elimi bırakırsan kapıyı açacağım."

"Hayır." derken başını sağa sola salladı Bora. "Tek elinle aç, yardım ederim."

"Böyle mi dolaşacağız bundan sonra?"

"Başka türlü kaçıyorsun."

Mira hafif bir sinir haliyle gözlerini devirdi. Kapının önündeki paspasa doğru eğilip altındaki anahtarı aldı.

"Paspas altına anahtar mı saklanır Mira?"

"Elimde taşımak istemedim."

"Burada bir başına yaşarken bütün tehlikelere açık bırakmışsın kendini. Boşuna endişe etmiyormuşum demek ki."

"Abartma Bora." deyip anahtarı kilide soktu Mira. "Güvenli bir mahalle burası. Devriyeler sıklıkla geçiyor. Geldiğimden beri en ufak bir şey olmadı." Bora'nın yardımıyla kapıyı açıp içeri girdiler.

Geniş bir alana açılmıştı kapı. Oturma odası ve mutfak burasıydı. Diğer iki kapı da buraya açılıyor, bahçeye mutfak tarafındaki bir kapıdan çıkılıyordu. Bora bir yandan evi süzmeye devam ederken karşıdaki koltuklara doğru yürüdüler. Mira elini bırakmasını sabırla bekledi ama Bora bunu kendiliğinden yapmayacakmış gibiydi.

"Gözünün önündeyim, bir yere kaçamam. Bırak artık elimi. Bir şeyler hazırlayayım da yemek yiyelim."

"O gece de gözümün önündeydin. Hatta kollarımın arasındaydın."

"İyi oturalım böyle el ele. Açlıktan öl."

"Aç olduğumu nereden çıkarıyorsun? Değilim."

"En son ne zaman yemek yedin?"

"Mühim olan yemek mi şimdi?"

"Yüzünün haline bakılırsa bence öyle. Ayrıca gücünü topla ki daha iyi laf sokabilesin. İki lafından biri seni terk edişim.''

"Sadece bu akşam, gece ya da yarın değil, bütün bir ömür bunu başına kakacağım. Elime büyük bir koz verdin."

"Yaa!"

"Evet, öyle. Diyelim ki doğum gününü unuttum, sen de beni terk etmiştin diyeceğim. Ya da mesela evlilik yıldönümümüzde beni terk edişini hatırlatacağım yine sana."

Mira iyice yaklaşıp bir tebessümle konuştu. "Sen özel günlerin hiçbirini unutmazsın Bora. İlk regl günümü dahi hatırlıyorsun."

"Pedini bana aldırmıştın. Nasıl unutabilirim?"

"Çocuklarımın babası olmak istiyorsan biraz çabalaman gerekiyordu."

Bora mutfak tarafına doğru bakıp sessizce güldü. ''Oraya da geleceğiz, çocuklarımıza kadar konuşacağız.'' Biraz sessiz kalıp derin bir nefes alıp verdi. ''Şimdi bırakacağım elini. Ancak bu evin kapısından yine el ele çıkıp kendi evimize gideceğiz.'' Ellerini ayırıp ileri yürüdü, bar tipi masanın taburelerinden birine oturdu. Mutfak tezgâhına yaklaşan Mira'yı gözleriyle takip etti.

''Tekrar o kaosun içine girmek istemiyorum.'' dedi Mira, yemek hazırlığına başladığında. ''Bununla savaşacak gücüm yok.''

''Hani her şeyi benim için yapıyorsun ya, bunu da yapacaksın. Kaçmanın bir çözüm olmadığını anlamışsındır.'' Eliyle mutfağın bir köşesini işaret etti. ''Hasretiyle yandığın adam için turşular kurarak mı geçireceksin burada hayatını? Kendin için istediğin gelecek bu mu?''

Mira arkasına dönüp turşu kavanozlarının dizili olduğu dolaba baktı. ''Senin için yaptığımı nereden çıkardın?''

''Lahana turşusunu benden çok seven başka birini tanıyor musun?'' Sorusundan sonra sesli güldü. ''Demek ben gece gündüz seni ararken sen burada turşu yapıyordun.''

''Aramasaydın.'' derken gözlerini kaçırdı Mira. ''Sen de canının istediğini yapsaydın.''

''Orada dur bakalım! Erken yumuşadım ama üste çıkamazsın. Bir de hiç utanmadan aramasaydın diyorsun. Tuna Bey, benim için keyfine bakıyor diye rapor verseydi burada kahrından ölürdün.''

''Belki... Ama istediğim bu olduğu için sana kızmazdım.''

''Tam tersi olduğunu bildiğin halde nasıl durdun burada peki? Hani şimdi kaçırdığım bir öğünü dert ediyorsun ya, günlerce yemek yemediğim oldu benim. Bir dakika bile uyuyamadığım geceler... Cehenneme dönmüştü hayatım. Bunları bildiğin halde esas sen burada keyfine baktın.''

''Neden geldin o halde? Madem bu kadar kötüyüm neden arayıp buldun beni? Evet, kolay olanı seçtim. Hastanede geçen günleri, ilaçları, Erhan'ın odasındaki seansları, kavgaları, gözyaşlarını, çektiğim acıları hatırladım. Hepsini baştan yaşayacağım sandım. Ve bunları sana da tekrar yaşatacağımdan korktum. İnsan sebep olduğu enkazı toparlayamadan başka bir yıkıma daha sebep olacağını fark edince pek mantıklı kararlar alamıyor. İster beğen ister beğenme, sevdiğin Mira bu!'' Turşuların olduğu dolaba yürüdü. Bir kavanozu açıp Bora'nın önüne koydu. ''Evet, sen seviyorsun diye yaptım. Öyle de duracaklardı orada. Bakıp kendime işkence edecektim. Belki bu biraz olsun soğutur içini. Ye, afiyet olsun!''

Mira tezgâhta yaptığı işe geri dönerken Bora sinirli soluklar alarak baktı ona. İyi kötü bütün huylarıyla, tüm huysuzluklarıyla sevmişti onu. Değiştirmesini istediği bir şey yoktu. Ancak istediğinde çok cesur olabileceğini biliyordu. Bu cesareti göstermeyişine, korkup kaçmasına kızıyordu.

''Ayrıca...'' deyip tekrar döndü Mira. ''...kendini benim yerime koydun mu hiç? Saçımın tek bir teline dahi bir zarar gelmesinden korkarsın. Aynı şeyi senin için düşününce neden kabahatli oluyorum ben?''

''Ben seni terk etmezdim, korumak için yanında olurdum. Hep yaptığım gibi! Sakın beni anlayışsızlıkla suçlamaya kalkma. Korkularını anlıyorum Mira. Yaşadıklarına şahit olduğum için bu korkuları duymakta haklı olduğunu da söyleyebilirim. Ama ben sana dedim ki yanındayım, yine beraber savaşalım. Sen ise kazanacağımıza inanmayıp beni o savaş alanında tek başıma bırakıp gittin.''

''Sana inandım Bora. Güvenemediğim kendimdi. Onlara kalmadan sana ben zarar vereceğim diye korktum.''

''Bunu mu söyleyeceksin hep? Korktum. Bunun arkasına mı sığınacaksın?''

''Doğru olan bu. Sandığın kadar cesur değilim.''

''Öylesin Mira! Neden kendini aksine inandırdın? Bu ısrar niye? Yaptıkların için kendini affettirmeye çalışıyordun ki ben zaten sana kızgın değildim. Neden sonra babanın tek bir lafı bizi bu hale getirdi? Böyle erken pes edişin beni deli ediyor!''

''Defalarca anlattım bunu Bora. Atıf Sayer blöf yapmaz, dediğini yapar. Ve bunun sonunda da en büyük zararı sen görecektin. Bunun olmasına müsaade edemezdim.''

''Ben de defalarca söyledim Mira, bir kere daha söylüyorum. Senin aksine ben, babanın bana yapacaklarından korkmuyorum.''

Bora önündeki kavanoza bakıp elini uzattı. Elini içine daldırıp daldırmamak konusunda tereddüt etti. Mira bunu fark edince bir çatal alıp masaya yaklaştı. Çatalı da kavanozun yanına bıraktı. Masadan uzaklaşmak için yan döndüğünde Bora oturduğu yerden kalkıp masanın üzerine doğru eğildi, dirseğinden tutup onu durdurdu. Kısa bir süre yüzüne baktıktan sonra iyice eğilip öptü. Öpücüğü de kısa tutup kendini geri çekti.

''Şimdi afiyetle yiyebilirim.''

Mira yaşanan anın şaşkınlığını yaşadı bir süre. Bora'nın tekrar oturuşunu ve turşudan yemeye başlamasını izledi. Sonra da tezgâha doğru gitti. Yemek hazır olana kadar ikisi de konuşmadı. Mira tabakları masaya taşıdı ve Bora'nın karşısına oturdu.

''Turşu güzel olmuş.''

''İyi.''

''Çilek reçeli de yapacak mıydın? Mevsimi geldi.''

"Yaptım."

"Biber dolmasını da geleceğimi hissedip yaptın herhalde?"

Mira kızarak başını kaldırıp ona baktı. ''Yemeğini ye Bora!'' dedi ve yüzünde alaycı bir gülüş gördü, sonrasında yemeğini yemeye başlamasını izledi. "Neden öptün beni?" diye sordu, daha fazla dayanamayacaktı.

"Özledim."

"Kavga ediyoruz."

"Bitmesini bekleyemezdim. Uzun bir akşam olacak gibi."

"Bu akşamın sonundan ne umuyorsun?"

"Bavulunu toplamaya başlamanı... Turşularla reçelleri ben hallederim."

"Üzgünüm, umduğun olmayacak."

"Yarın sabah da olur. Hatta daha iyi olur. Uyuruz, dinleniriz. Yola öyle çıkarız."

"Burada mı uyuyacaksın?"

"Arabada mı uyuyayım?" Bir şeyi hatırlayınca canı sıkılmış gibi konuştu. "Onu da uzakta bıraktım. Umarım mahalleniz dediğin kadar güvenlidir."

"Yakınlarda çok güzel pansiyonlar var. Birinde kalabilirsin. Arabanı da bıraktığın yerden alırsın, aklın kalmaz."

"Beni gönderip sen ne yapacaksın? Bu sefer de Cem'i arayıp ondan mı yardım isteyeceksin? Ancak o Tuna Bey kadar marifetli değildir."

"Tuna'ya kızmayı bırak."

"Tabii canım. Neden kızayım ki ona? Senin burada olduğunu bilip söylemedi. Benim tanıdıklarım var, ben hallediyorum, diyerek aylarca beni oyaladı. En iyi dedektifi de tutmuştu güya. O da göstermelikmiş. Bir de üstüne seni kötüleyip unutmam için nasihatler verdi. Yoksa bunu da sen mi istedin ondan?"

"Onu benim söylememe gerek yoktu. En çok istediği şeydi. Seve seve yardım etti bana. Sahiden sana âşık olmalı.''

''Bana değil... Yengene âşıktı.''

Mira bir tepki vermeden bekledi. ''Ne?'' dedi sonra, kafası karışmış bir halde. ''Nilay'a mı?''

''Hepimizden gizlediği büyük aşkı oymuş. Ayrıca başka bir haberim daha var. Buna daha çok şaşıracaksın. Ablam da abine âşıkmış. Ama senin hödük abin bunu anlayamamış. Ya da geri zekâlı gurur yapmış.''

''Nasıl olur?" diye mırıldandı Mira. Sahiden çok şaşırmıştı. "Hiç anlaşamazlardı ki... Hem sen nereden öğrendin bunu?"

"Güvenilir kaynaklardan duydum. Abin olanlar yüzünden hepimizden nefret etmeye başlayınca ablam buna katlanamamış. O sebeple uzaklara gitmiş."

Mira dinlerken önünde bir yere bakıyordu. Bu kez "Aptal." diye mırıldandı. Gözleri dolmuştu.

"Ben ne yaptım ki? Duyduklarımı anlatıyorum."

"Sana demiyorum." derken başını kaldırdı Mira. "Abimin aptallığına kızıyorum. Ablanın yaptığı hiçbir şeye karşılık vermezdi çünkü onun da hisleri aynıydı. Ah, aptal, gitmesine göz yummuş bir de!"

"Değil mi?" dedi Bora, hafif bir gülümsemeyle. "İnsan birini sevdiğinde onu kaybetmemek için gerekirse bütün dünyayı karşısına almalı. Kolay olanı seçmek, sizin aileye has bir özellik galiba. Durdurmayı bırak hislerini bile söylememiş. Şimdi ikisi de mutsuz. Biz de onlar gibi mi olalım Mira? Abinin yaptığının aynısını mı yapmak istiyorsun?"

Mira ağlayacağını hissedince masadan kalktı. Oturma bölümdeki koltuklardan birine geçip yüzünü ellerinin içine saklayarak oturdu. Bora biraz bekleyip tabureden kalktı, yanına gitti. Ellerine uzanıp yüzünden çekti.

"Ağlamanı istemiyorum. Buraya seni üzmek için gelmedim."

Mira bir şey söyleyemedi. Ne söyleyebilirdi ki artık? Her söylediğinde haklıydı Bora. Yanaklarını sildi onun gülümseyen yüzüne bakarken. Masaya geri döndüler.

***

Banyoyu önce hazırlamıştı. Sonra da odasına gidip aldığı kıyafetlerle geldi. Bora banyo kapısının birkaç adım uzağında onu bekliyordu. Elindekileri ona verdi.

''Bunları giyersin.''

''Bunlar...'' dedi Bora, meraklı bir ifadeyle. Beyaz bir tişört ve siyah bir alttı, takım gibiydiler. Tişörtü biraz açıp da üzerine tam olacağını fark edince manidar gülümsedi.

''Tek kelime etme Bora!''

''Bunun da eşi var mı? Sen de seninkini giysene.''

''Seni dışarı atmamı istemiyorsan sus ve banyoya gir.''

Bora banyo kapısına doğru yürüdü. İçeri girip kapıyı biraz kapattıktan sonra başını çıkardı. ''Eşi var mı? Hiç değilse onu söyle.''

''Var, başımın belası, var! Gir içeri!''

Bora gülerek kapattı kapıyı. Mira da kendine engel olamayıp gülmüştü odasına doğru yürürken, üzerini değiştirecekti. Bora'nın en sevdiği kitap kütüphanesinin başköşesindeydi. Bardak dolabında siyah bir kupa vardı. Parfümünü yastığına, hırkalarına sıkıp onlara sarılıyordu. Onu unutmayı aklının ucundan bile geçirmemişti. Hatta onu hatırlatacak ne varsa evine ilk onları almıştı.

Üzerini değiştirip geri geldiğinde koltuğa oturdu ve televizyonu açtı. Biraz da düşündü ekrana bakarken. Öyle derinlere daldı ki Bora'nın banyodan çıktığını ancak gelip de yanına oturunca anladı. Kıyafetler tam olmuştu, zaten bundan şüphesi yoktu. Elindeki havluyla saçını kurulayışını izledi.

''Çıkardıklarını makineye atayım.''

''Bunların devamı yok mu?''

''Sana özel gardırop düzmedim.''

Mira gözlerini devirip ayağa kalktı. Banyoya gitti, bir köşeye bırakılmış kıyafetleri aldı. Cüzdanıyla telefonunu sehpanın üzerine bıraktığını görmüştü. Yine de bir şey olur diye pantolonun ceplerini yokladı. Eline değen şeyin ne olduğunu daha görmeden anladı. Yüzüğü avucuna aldığında parmağından çıkardığı anı hatırladı. Bora'yı uyandırmamak için sessiz hareket ederken bir yandan da ağlamıştı. Gözlerinin bu sefer de dolmasını istemediğinden kıyafetleri çabucak makineye attı ve banyodan çıktı.

''Yok artık! Bu dizi hâlâ devam ediyor mu?''

''Hm?'' dedi Mira, dalgın bir tavırla. Tekrar Bora'nın yanına otururken televizyona bir bakış attı. İzlediği dizinin tanıtımı yayınlanıyordu.

''Bunların bile çocuğu olmuş.'' Bora'nın sesi sitemliydi. ''Sanki adamın çocuktan haberi yok. Öyle mi?''

''Evet.'' derken Mira'nın dalgınlığı devam ediyordu. Aklı, avucunun içinde sıktığı yüzükteydi. ''Ayrıldıklarında kadın hamileymiş. Çocuğu saklamış. Yıllar sonra da karşılaştılar. Bilindik klişeler işte.''

''Bir dakika.'' deyip iyice Mira'ya döndü Bora. Parmaklarını sayıp bir şey hesaplamaya başladı.

''Saçmalama! Hamile olsam belli olurdu, değil mi?''

Bora geri yaslanıp bir kolunu koltuğun üzerine doğru uzattı. ''Sen de aynısını mı yapacaktın? Belki de karnın burnunda bulacaktım seni. O zaman ne yapardım hiç bilmiyorum.'' Bir süre Mira'nın yüzüne baktı. Yine üstten üstten konuşacağını sanmıştı. Ama biraz bekleyip yumuşak bir sesle konuşmaya başladı.

''Aslında şüphelenmiştim. Test yaptım.''

''Ee?''

''Sonucu belli olmuyor mu Bora?''

''Tamam.'' derken güldü Bora. ''Sonucuna çok memnun olmuşsundur.''

''Hayır. Sonra iki test daha yaptım.'' Mira da çok kısa güldü. ''Beklerken cinsiyetini bile düşünmüştüm.'' Gülüşü sonlanırken yüzü hüzünlendi. ''Hamile olsaydım dönerdim. Dönebilirdim.''

''Ne demek bu şimdi? Elbette istediğinde dönebilirdin. Bahaneye ihtiyacın yoktu.''

''Yapmak isteğin şeylerle yapmak zorunda oldukların var. Seni terk etmeyi hiç istemedim. Ancak yapmam gerekenin bu olduğunu düşündüm. Sana bir fırsat vermeliydim. Bensiz yaşamanın nasıl bir şey olduğunu görmeliydin. Belki de böylesi seni daha mutlu edecekti. Bunu anlayabilmek için ortadan kaybolmalıydım. Eğer hamile olsaydım bunu bir işaret sayacaktım. Ama tam tersi çıkınca esas bunun bir işaret olduğunu düşündüm. Benden uzak olmalıydın. Biz ayrı kalmalıydık.''

''Sensiz yaşamanın nasıl bir şey olduğunu gördüm Mira. Ve inan tek bir an dahi mutlu olmadım. Geri dönmen için seni ne kadar çok sevdiğimi hatırlaman yeterliydi.''

''Hiç unutmadım ki. Tuna'yla her konuşmamızdan sonra saatlerce ağlıyordum. Dönmeyi de düşündüm, defalarca. Ama bir karar vermiştim ve arkasında durmalıydım. Zaman ikimize de ilaç olacaktı, buna inandım.''

Bora elini uzatıp parmağının ucuyla Mira'nın saçını geriye kaydırdı. ''Sana kızgın olmam lazım.'' derken gülümsedi. ''Ama kızamıyorum.'' Derin bir iç çekti. ''Beni terk edişini unutmayacağım, asla. Ancak bu sana olan sevgimi azaltmadı, hiçbir şey azaltamaz. Sen de acı çekmişsin. Kendini cezalandırmakmış ya niyetin, bence bu kadarı yeter. İkimize de daha fazla acı çektirme."

"Elimi tutup öylece götüreceksin beni yani? Hiçbir şey olmamış gibi?"

"Bir şeyler oldu ve biz bunlardan dersimizi çıkardık Mira. Aynı hataları bir daha yapmayacağız."

"Üzgünüm.'' dedi Mira, kırık sesiyle. Önüne bakıyordu. ''Sana yaşattığım her şey için çok özür dilerim.''

Bora hafifçe gülümsedi onu izlerken. Bir özür beklentisi içinde olmamıştı hiçbir zaman. Ama şimdi duyunca aslında böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu hissetti. Bunu duymak ona iyi gelmişti. ''Madem üzgünsün...'' deyip elini çenesine uzattı ve başını kaldırdı. ''...kendini affettirmek için bir şeyler yapabilirsin. Mesela beni çok özlediğini söyleyebilirsin."

Mira tebessüm ederek başını salladı. "Çok özledim."

Bu özlem ikisinin de gözlerinden okunabiliyordu. Bora sesini alçaltarak, fısıltıyla konuştu.

"Şimdi de öpebilirsin.''

Mira kirpiklerini eğerek gözlerini kaçırdı. Sanki ilk kez öpecekmiş gibi heyecanlanmıştı. Bunu fark eden Bora başını biraz eğdi, dudaklarına yaklaşıp ona yardımcı oldu. Usulca başlayan öpüşmeye verdikleri arada gülüştüler.

''Başka?''

''Sana sarılarak uyumak istiyorum.''

Mira'nın bu isteğe tepkisi kocaman bir gülümseme oldu. Avucunda tuttuğu yüzüğü biraz eğilerek sehpanın üzerindeki cüzdanın yanına bıraktı.

"Pantolonunun cebinde unutmuşsun."

"Ah, evet!"

"Atmamış olmana şaşırdım." derken ayağa kalktı. Elini Bora'ya uzattı.

Bora hemen tuttu Mira'nın elini. Ayağa kalkıp karşısında durdu. ''Bu dâhil her şey bıraktığın gibi duruyor. Hepsi seni bekliyor.''

''Biraz daha beklesinler. Biz uyumaya gidelim.''

''Açıkçası ben de beni odana almana şaşırıyorum. Koltukta yatırırsın sanıyordum.''

''Biraz da siz nasıl istiyorsanız öyle olsun Bora Bey.''

El ele odaya doğru yürüdüler. Ve o eller uykuya geçene kadar ayrılmadı.

***

Mira gözlerini açmadan yattığı yerde gerinirken aylar sonra güzel bir uyku çektiğini düşünüyordu. Bu mutluluk yüzüne yansıdı, gülümsedi. Yan tarafına döndüğünde ise yüzündeki o gülümseme uçup gitti. Bora yanında yoktu. Korkuyla doğruldu ve yataktan çıktı. Seslenerek aradı, evin içinde değildi. Eli göğsüne doğru gitti, gözleri doldu. En yakın koltuğa oturup ellerini yüzüne kapadı.

''Uyandın mı? Kahvaltıyı hazırlayıp sürpriz yapacaktım.''

Mira başını kaldırdı. ''Bora!'' derken ayağa kalktı. Hızlıca yanına gidip boynuna sarıldı. Rahatlamış hissederken gözyaşları daha hızlı akıyordu.

''Ne oldu?''

''Çok korktum.''

''Yüzüme bak.'' deyip onu kendinden uzaklaştırdı. ''Neden korktun?''

''Bu sefer sahiden gittin sandım. Böyle yapıp benden intikam almayacaksın, değil mi?''

Bora kahkahayla güldü. ''Beş dakika Mira Hanım! Gözünün önünden beş dakika ayrıldım, geldiğin hale bak. Korktun demek! Ben bunu aylardır yaşıyorum. Nasılmış?''

''Bunun için senden özür diledim.''

''Söyledim sana, ömrümüz boyunca bunu yüzüne vuracağım.''

''Hakkın var.'' dedi Mira, titreyen sesiyle. ''Çok kötü bir hismiş.'' Avuç içleriyle yanaklarını sildi.

''O halde bugünlük dozunu almış oldun.'' Elindeki ekmeği gösterdi. ''Çocuklara ekmek aldırdım. Tabii haliyle üç ekmek parası daha çıktı cebimden.'' Yine güldü. ''Kıyafetlerimi astım. Makinede unutmuşuz. Bütün gün bunları giyeceğim mecburen. Ayrıca bahçen çok güzelmiş. Ev küçük ama bahçe şahane... Mira! Şoktan çıkmadın mı? Bir şey söyle. Neden yüzüme öyle bakıyorsun?''

''Aptalsın çünkü!'' deyip gülümsedi. Onu dinlemeyi özlemiş ve konuşmasını bölmek istememişti.

''Hayda! Yine ne yaptım?''

''Bir şey yapmana gerek yok. Her zamanki halin.''

Bora biraz yaklaşıp parmağının ucuyla Mira'nın burnuna vurdu. ''Sen de benden geri değilsin.'' Gülümseyip tezgâha doğru yürüdü. Kahvaltıyı hazırlayacaktı.

''Sen az önce bana aptal mı dedin?''

''Bilmem, öyle mi dedim?'' deyip omzunun üzerinden geri baktı. Dudaklarını büzüp alaycı bir tavırla gülümsedi.

''İnkâr da etmiyorsun!''

''Gördüğümü söylüyorum.''

Mira yüzünü buruşturarak gülümsedi. Yanına gidip bir kolunu kaldırdı ve altına girdi. Yaptığı işe devam etmesini gözleriyle işaret etti.

''Halimden memnunum ama tek elle pek bir şey beceremem.''

''Ben sana yardım ederim.''

Mira diğer taraftaki elini sallayıp göstermişti. Beline sardığı kolunu da biraz daha kaydırıp iyice sokuldu. Gülüşerek ve küçük sakarlıklar yaparak kahvaltıyı hazırladılar.

Continue Reading

You'll Also Like

26.8K 1.5K 24
"Gidiyorsun demek." Başımı salladım. "Öyle, ha bir hafta daha kalmışım, ha iki gün kalmışım. Ne fark edecekti ki zaten? Sonunda bir gidiş mutlaka ol...
1.1M 70.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
760K 34.8K 30
Anaların Ayağı Altındaysa; Cennet Kadınların Başına yakışır, SİDELYA'lardan Taç. Bir ölümle başlar başka bir hayat. Küçük yaşta öğrendi evlilik ne de...
70.5K 5.8K 46
Instagram: azimet340 Hikaye yazım başlangıç tarihi. 07.05.22 BİLDİĞİNİZ BÜTÜN ZORUNLU EVLİLİK HİKAYELERİNİ UNUTUN. BAYILACAĞINIZ BİR HİKÂYE TOPRA...