BUZ YANIĞI

Galing kay EsranurOzer

2.4M 129K 96.8K

"SENİN DERDİN NE?" diyerek bağırdım karşımda beni sinir eden adama, ağlamamak için kendimle mücadele veriyor... Higit pa

_ TANITIM-
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8.BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23.BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26.BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
GEÇMİŞ ÖZEL BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM 1. Kitap Finali
ÖZEL BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
72.BÖLÜM FİNAL
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM

71. BÖLÜM

20.6K 1.3K 1.3K
Galing kay EsranurOzer


          71.BÖLÜM

Sezen Aksu: Hoş Geldin
Sancak: Üşüyorum Aldırma

(Ezgi'nin gelinliği)




🍏🍎

Zaman mutluluğa doğru yavaş yavaş akıyordu.

Ezgi beyazlar içinde o kadar güzeldi ki... Büyülenmemek mümkün değildi.

"Eğer ben şimdi heyecandan ölmezsem, bir daha hiç ölmem Ahu." Ezgi'nin konuşmasıyla bakışlarımı gelinliğinden çekip gözlerinin içine baktım.

"Heyecanlanman normal." Kocaman gülümsedim. "Sonuçta her gün gelin olmuyorsun."

Kucağımdaki minik kızım emmeyi bırakıp bana bakınca eğilip yanağından öptüm. Hemen üzerimi düzeltip ayağa kalktım. Ela'nın karnını doyurmak için gelin odasına girmiş ve yaklaşık yarım saattir burada bekliyordum. Ne Ezgi'nin heyecanı azalıyordu ne de kızımın karnı doyuyordu.

"Berna'da Çağlar abiye bakmaya gitti daha gelmedi." dedi Ezgi. Sesinde tedirginlik vardı.

"Gelir şimdi canım. Sen niye dert ediyorsun?" dedim.

"Ay Ahu..." diyerek derin bir nefes alan Ezgi kabarık gelinliğinin el verdiğince koltuğa oturdu. "Kardeşim Erdem yüzünden tedirginim. Gerçekten Berna'ya fena yapıştı ve Çağlar abi barut gibi patlayacak diye ödüm kopuyor."

Evet... Maalesef ki bir 'Erdem' derdimiz vardı.

Erdem, sinir bozucu derecede Berna'nın arkasında dolanıyordu. Bu durum hepimizi rahatsız ettiği gibi Berna'yı da ediyordu. Ama kızcağız sırf Çağlar daha da delirmesin diye alttan alıyordu. Çünkü Çağlar, rahatsız olacağı yeri çoktan geçmiş, Erdem'e bilenmişti. Her an çekip vurabilirdi.

"Ezgi kusura bakma ama Erdem'de iyice abarttı yani. Hayır, gözü de kara. Melih çekti kenara konuştu yine aynı abuk sapık hareketler yapmaya devam ediyor."

"Off! Farkındayım ben de Ahu." dedi Ezgi. Üzgündü. O'da böyle olsun istemiyordu. En mutlu gününde erkek kardeşinin şımarıkça hareketlerine tahammül edemiyordu.

Ela, ağzının içinden sesler çıkartarak kendince oyalanıyordu. İnsanın o sesleri çıkartan ağzını yiyesi geliyordu.

Ezgi'yi teselli etmek için birkaç bir şey söylemeye hazırlanıyordum ki kapı bir-iki kez tıklatılıp açıldı. Ezgi'nin annesi ve iki yengesi önden içeriye girdiler. Sonra Birsen teyze ve Zehra abla da gelin odasına girdiler. Ezgi'nin yüzüne tekrardan gülümseme yayıldığında, onları orada bırakıp sessizce gelin odasından çıktım.

Merdivenlere yöneldiğimde, Melih'le karşı karşıya geldim. Merdivenleri çıkmak yerine yüzümde giderek büyüyen gülümsememle Melih'in yanıma gelmesini bekledim.

Melih'in her bana doğru attığı adımda, yüzümde ki gülümseme büyüyordu. Tıpkı ona olan aşkım gibi...

Melih yanıma gelip önümde durdu. Ben parlayan gözlerle yüzünü izlerken o elini saçlarımın üstüne koyup usulca okşadı. "Güzelim..." derken beni öpmek için başını eğdiğinde Ela kucağımda kıpırdanıp çığlığı bastı. Şok olmuş vaziyette Ela'ya baktım. Kızım resmen babasını benden kıskanıyordu.

Melih, beni öpmeden kucağımdan Ela'yı aldı ve boynunu öptü. "Sen benim en güzelimsin babam." Bir kez daha boynundan öptü. Ela iki eliyle Melih'in yüzüne dokunuyor, sakalları avucuna battığı için geri çekiyor ama tekrar dokunmaya çalışıyordu. Bu Ela'nın olduğu kadar Melih'in de hoşuna gidiyordu.

Evet, maalesef kızım sadece görünüş olarak babasına benzemiyordu. Kendisi babasının huyunu suyunu da almıştı. Özellikle 'kıskançlık' olan huyu!

"Yavrum?" diye seslendi Melih. Sonunda Ela'dan dikkatini çekmiş bana bakıyordu. Bir elini belime attı ve beni kendine çekti. Az önce kıskanç kızı yüzünden öpemediği öpücüğü saçlarımın üstüne kondurdu. "Oh mis, güzel karım." Gözlerimdeki hoşnut parıltıyla ona kocaman gülümsedim. Melih, belimde duran elini çekip elimden tuttu ve birlikte yukarıya çıktık. Ben salona gireceğimizi düşünürken Melih salonun tam tersi istikametine doğru yürüdü. Karşımıza çıkan beyaz bir kapıyı açtı ve içeriye girdik.

Gözlerimi grinin her tonunu taşıyan küçük odada gezdirdim. "Melih niye geldik buraya?" diye sordum. Melih bana cevap vermek yerine kucağındaki kızımızı koyu gri geniş koltuğun ortasına yatırdı ve etrafına yastık dizdi. Sonra tekrar yanıma geldi. İki eliyle belimi kavrayıp bedenimi kendi bedenine yapıştırdı.

"Uzun zamandır sana özel yaptırdığım bir şey vermek istiyorum Ahu." elinin birini belimden çekti ve omzumdan aşağıya sarkan düz saçlarıma götürdü. Saçlarımı eliyle tek bir tarafta toplayıp boynumu açık bıraktı ve dudaklarını kalbim diye nitelendirdiği şahdamarımın üstüne bastırdı. "Seni bana getiren, bizi biz yapan küçük bir simge." diye boynuma doğru fısıldadı.

Boynuma üflediği ılık nefesi aklımı başımdan alıyor, kalbim dört nala koşuyordu. Elim ayağım boşalmış gibi tir tir titrediğimde ayakta kalabilmek için iki elimle Melih'in kollarını kavradım.

Melih geri çekildiğinde kollarını kavradığım ellerime rağmen ceketinin cebinden dikdörtgen orta boy, siyah kadife bir kutu çıkarttı. Gözlerim Melih'in elinde tuttuğu kutuyla yüzü arasında mekik dokuyordu. Melih dudağının kenarını haylazca kıvırdı ve kutuyu açtı. Kutunun içinde bütün ihtişamıyla parlayan ve gerçekten bizi simgeleyen şey bir kolye ve yüzüktü. Ve hem yüzükte hem de kolyede elma vardı.

Melih, ilk olarak yüzüğü kutudan çıkarttı ve sol parmağıma evlilik yüzüğümün yanına taktı. Dudaklarını parmağımın üstüne bastırdı. Sonra kolyeyi alıp boynuma taktı ve boynumu da öptü. Melih bütün bunları yaparken benim tek yaptığım nefes bile almadan titremekti.

"Seni bana getiren küçücük bir elma şekeriydi. Sonra sen bana geldin, ben elmayı bile seninle sevdim."

Bazı an'lar vardır içine hapsolmak istediğin; işte ben de tam olarak böyle bir an'ın içindeydim. Melih'in kararan ela gözlerinin içine hapsolmak istiyordum.

"O, karşılaştığımız günü hatırlıyor musun Ahu?" diye sordu. Gözleri gözlerimin içine merakla bakıyordu. "Hani, senin saçlarında elmalı toka vardı. Annen almıştı."

Zihnime akın eden geçmiş beni o güne götürdü. Her şeyi çok net hatırlıyordum.

Kocaman açtığım ağzımla elma şekerini ısırdım. Beğeni dolu mırıltılar çıkartarak bir ısırık daha aldım. "Güzel mi?" diye sordu abi. "Hı hı" dedim "Tadı çok güzel, teşekkür ederim." derken arkamı dönmüş yürüyordum ki abi "Tokan ne güzelmiş." dedi.

Olduğum yerde durup abiye doğru döndüm. "Annem benim için almış. Bak," elimle tokama dokundum. "Üzerinde elmalar var. Levent'te beğendi güzel dedi."

"Levent kim?"

Abiye doğru adımladım ve tam önünde durdum. "Levent benim arkadaşım." Elimi havaya kaldırıp dört parmağımı gösterdim. "Benden tam dört yaş büyük ama o benim arkadaşım. Annem ve onun annesi bana bazen kızıyorlar Levent'e abi demediğim için ama ben onları dinlemiyorum. Çünkü Levent benim abim değil arkadaşım."

"Ne çok konuşuyorsun sen böyle?" diyen abiye kıkırdadım. Aynı zamanda da aceleci bir şekilde elmalı şekerimi yiyordum. "Annem de öyle diyor. Çok konuşuyorsun kızım diyor." Dişlerimi göstererek sırıttım. "Bazen Levent'e çok konuştuğumu söylüyor."

"Öyle mi?" diyerek ellerini cebine koydu abi ve gözlüğünü düzeltti. "Bu Levent senin için önemli sanırım?"

"Evet, ben büyüyünce onunla evleneceğim. Çünkü onun gözleri babamın gözleri gibi renkli. Yemyeşil..." bitirdiğim elma şekerinin çöpünü elimde sıkı sıkıya tutarak gözlerimi sepetteki elma şekerlerine diktim. "Şey... Bir tane daha elma şekeri alabilir miyim?"

Bir süre cevap vermeden sessizce bana bakan abinin gözlükten dolayı gözlerini göremediğim için tedirgin oldum. Başımı yere eğip ellerimle oynarken abi "Adın ne senin?" diye sordu.

Başımı kaldırıp "Ahu..." dedim "Peki ya senin adın ne abi?"

"Adım..."

"Aslanım!" diye araya giren amca yüzünden abi sustu ve bakışlarını hemen amcaya çevirdi.

"Sohbet edecek vaktimiz yok!" diye tekrar konuştu amca başıyla arabaların etrafında olan adamlara işaret ettiğinde, adamlar hareketlenerek bize doğru adımlamaya başladı. Siyah giyinmiş adamların bana doğru gelmesiyle korktum ve tam karşımda duran abiye doğru iyice yaklaştım.

Adamlar hala yürüyordu. Abinin tişörtünün etek kısmını küçük ellerimle kavradım ve abinin bana bakmasını sağladım. Ağladım ağlayacak bir ses tonuyla "Korkuyorum..." dedim.

Abi bir bana bir de tişörtünün ucunu tutan elime baktı. Daha sonra elini havaya kaldırarak üzerimize yürüyen adamlara sertçe "Durun!" dedi.

Adamlar aniden durduğunda, abiye biraz daha yaklaşıp "Korkuyorum, anneme gitmek istiyorum." dedim ağlayarak.

Abinin büyük eli saçımın üstünde yer edindiğinde o amca bir kez daha konuştu. "Yanlış yapıyorsun aslanım."

"Şimdi değil." dedi abi elleri saçıp boyunca kaydı ve "Hasan abi..." diye seslendi.

Elma şekeri satan amca "Efendim." Diye karşılık verince, abi saçımdan elini çekip cebine koydu. "Ahu'yu annesine götür."

Geçmiş ilk kez yüzümde kocaman bir gülümseme bırakmıştı. Bütün dişlerimi gösterek büyük bir kahkaha attım. Bir kedi gibi Melih'in göğsüne sokuldum ve kollarımı boynuna doladım. "Yalnız yine en olmadık an'ımda Mehmet abi baş göstermiş." Bir kahkaha daha attım. "Adam çocukluğumda bile var. Resmen senin yanında promosyon hediye gibi." dedim.

Melih'te benim gibi bir kahkaha attı. "Sen benim Mehmet abimi mi kıskanıyorsun karıcığım?"

"Estağfurullah." cıkcıkladım. "Mehmet abiyle kıskançlık konusunda kapışamam bile. O, beni alt eder. Ben onu çoktan kumam olarak kabul ettim."

Melih ile aynı an'da kahkaha attık. Sonra birden Melih kaşlarını çattı. İki kaşının arasında oluşan çukur, bir şeye sinirlendiğinin kanıtıydı.

"Bak şimdi benimde aklıma o puşt Levent düştü. Neymiş efendim büyüyünce onunla evlenecekmişsin. Tövbe tövbe..." diye homurdandı.

"Çocuktum o zaman." dediğimde Melih kaşlarını daha da çattı.

"Ulan var ya... Ta o zamanlarda o pezevenkin peşine düştüm. Zaten bende 15 yaşındayım. Bir yandan Mehmet abinin söylenmelerini dinliyorum, bir yandan o Levent itinin sana yaklaşmaması için seni kontrol ediyorum."

"Yok artık Melih."

"Var var. Hem de çok güzel var." Boynuna sarılı olan kollarımı öptü. "Paronayak yaptın kızım beni. Bütün ergenliğim seni düşünmekle geçti. Her fırsatta kendimi ilk olarak Bursa'da buluyordum. Her gördüğüm elma seni bana hatırlatıyordu." Belimde duran elleriyle beni kendi bedenine biraz daha yapıştırdı. Dudakları dudaklarımın üstüne minicik bir öpücük bıraktı. "Ama hiç bir şey umrumda değil. Sen şimdi benim kollarımdasın, benim soyadımı taşıyorsun ve en önemlisi benim çocuğumun annesisin." Ela gözlerinden kahve gözlerime aşk akıyordu.

"Sen sadece Melih'in Ahu'susun."

"YAAA...." Şu an da gözlerimden kalpler çıktığına yemin edebilirdim.

"O gün seni bana getiren elma şekeri, hayatımda yaşadığım ilkleri kapsıyor Ahu. İlk kez, avucumun içine değen saçlara hayran oldum ben. İlk kez, küçük bir kızın saçlarından tokasını çaldım. İlk kez, çekmecemde o kızın tokalarını biriktirmeye başladım."

"Melih..." İçimde coşup taşan bir fırtına varken dudaklarımdan sadece adı döküldü.

Ne kelimeler yetiyordu cümle kurmaya ne de kalbim hızla atmayı bırakıyordu.

Melih başını boyun girintime sokup kokumu içine çekti. Dudakları şahdamarımın üstüne küçük küçük öpücükler bırakıyordu. Dudakları, boynuma talan ederken benim kalbim hiç durmadan hızla atıyordu.

Ela'nın çığlığa benzer güçlü sesiyle Melih başını boynundan çekmeden gülümsedi. Gülümsemesi şahdamarımın üstünde yok oldu. Sonra başını boynumdan çekip koltuğun üstünde hareket ettirdiği elleriyle ağzının içinde sesler çıkartan kızımıza baktı. Yüzünde ki gülümseme daha da büyüdü.

"Bursa'da senin doğum gününde senden aldığım elmalı tokanı, sana hediye etmiştim ya..." dedi Melih ve ekledi. "Ben onu senden tekrar aldım Ahu. Kızıma vereceğim."

Bana kendi elleriyle mantı yaptığı gün, tokamı da saçlarıma takmıştı.

"O gün de benim kızımın ilk hareket ettiği gündü ve ben yine senin saçlarına taktığım elmalı toka sayesinde bir ilk yaşadım." Gülümsedi. "O elmalı toka benim kızımın saçlarında olmalı."

Ağzımı cevap vermek için açmaya kalkmadan Ela huzursuzca ağlamaya başladı. Melih'in boynundan kollarımı çözdüm ve Ela'nın yanına ilerledim. Ela'yı kucağıma alıp koltuğun üstüne oturdum ve hemen yanı başında duran Melih'in gözlerinin içine baktım.

"Ela'nın saçlarına elmalı bir toka takmak istemekte emin misin? Çünkü kendisi, benim aksime elmanın 'e'sinden' bile haz etmiyor."

Melih bu söylediğime kocaman bir kahkaha attı. Elini ceketinin cebine soktu ve cebinden çıkarttığı elmalı tokayı oldukça nazik bir şekilde Ela'nın saçlarına taktı. Sonra eğildi ve dudaklarını Ela'nın saçlarının üstüne bastırdı. Ela ise bu anı bekliyormuş gibi elleri babasının yüzünü buldu. Babası onu öptükce o, hoşuna gittiğini belli eden mırıltılar çıkartıyordu.

Baba kız aşk yaşarken ben ne mi yapıyorum? Hayran hayran onları izliyordum. Ağzım bir karış açılmış, gözlerimden kalpler fışkıra fışkıra büyülenmiş vaziyette sadece ikisini izliyordum.

Melih, dudaklarını Ela'nın saçlarından çekti ve daha ben ne dolduğunu anlamadan dudakları aralık olan dudaklarıma yapıştı. İki dudağının arasına kendine yer bulan alt dudağımı içine çekiyor, sıcak nefesini ciğerlerime üflüyor, aklımı başımdan alıyordu.

Olsun. Aklımı başımdan alsındı. Çünkü ben ve dudaklarım bu durumdan gayet memnunduk.

Melih'in efsunlu dudakları, dudaklarımda sonsuza kadar kalabilirdi. Benim için hiç sorun değildi.

***
Alkış kıyamet Ezgi ve Ufuk el ele solana giriş yaptılar. Yüzlerindeki kocaman gülümsemeyle gözlerini herkesin üzerinde gezdiriyorlar ve davetlileri selamlıyorlardı. Gelin ve damat için olan masaya gidene kadar gülümsemeye devam ettiler.

Masadaki yerini çoktan alan nikah memuru gelin ve damatla selamlaşırken nikah şahitleride yerlerine oturdular. Ezgi'nin nikah şahidi; Berna'ydı. Ufuk'un ise Melih.

Nikah memuru, önünde ki büyük defteri açıp elinde tuttuğu mikrofona genel prosedürleri söyledikten sonra  "Gelin hanım adınız soyadınız?" diye sordu ve Mikrofonu Ezgi'ye uzattı.

"Ezgi Gündüz." diye yanıtladı Ezgi. O kadar çok heyecanlıydı ki sesi titriyordu.

Nikâh memuru bu kez Ufuk'a döndü ve az önce Ezgi'ye sorduğu soruyu ona da sorarak mikrofonu uzattı. "Damat bey, adınız soyadınız?"

Ufuk, mikrofonu nikâh memurunun elinden aldı ve yüksek bir sesle. "EVEEEEET... KABUL EDİYORUM..!" diye bağırdı.

Salonda ki bütün davetliler Ufuk'un bu şaşkın heyecanını hem alkışlıyorlar, hem de kahkahalar atıyorlardı.

Ben Ela kucağımda olmasa neredeyse gülmekten yerlere yatacaktım. Berna zaten kopmuştu. Ezgi gelin olduğunu falan unutmuş bir kaç dakika sonra resmi olarak kocası olacak Ufuk'a kahkaha atıyordu. Melih, alt dudağını ısırarak Ufuk'a bakıyordu.

Peki, bütün bunlar olurken Ufuk ne mi yapıyordu? Hiç bir şey anlamadan etrafına bakarak otuz iki diş sırıtıyordu.

Yüzündeki gülümsemeyi gizleme gereği duymayan nikah memuru "Damat bey oldukça heyecanlı. Heyecanı daha fazla artmadan sorumu baştan soruyorum." dedi ve ekledi. "Adınız soyadınız?"

Ufuk soruya yanlış cevap verdiğini yeni fark ederek büyük bir kahkaha attı ve boğazını temizleyerek "Ufuk Karadağ." dedi. Ve böylelikle nikah memuru nikahı kıymak için kaldığı yerden devam etti.

"Ufuk abi heyecandan ölmezse iyi bari." diyen Elif'le bakışlarımı ona çevirdim. Hemen sağ tarafımda oturuyordu. Üzerine koyu lacivert, tek kollu kısa bir elbise giymişti. Kumral saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmış ve makyajıyla ela gözlerini ön plana çıkartmıştı. Tunç'un da dediği gibi su gibi bir kızdı. Gerçekten güzeldi.

"Bu ne ki? Sen bir de istemede görecektin."

"Tahmin edebiliyorum." Çok nadir yaptığı bir eylemi yaptı ve gülümsedi. "İyi kızı verdiler."

Bende aynı şekilde gülümsedim. Leyla, kucağım da duran Ela'yı oturduğu yerden sevmeye daha fazla dayanamadı ve Ela'yı benim kucağımdan alıp kendi kucağında sevmeye başladı.

Yanımda ki sandalye çekildiğinde bakışlarım yan tarafa çevrildi. Melten, telaşlı bir şekilde bana gülümsedi. "Biraz geç kaldım. Ama neyse ki nikâha yetiştim." dedi.

"Keşke hiç gelmeseydin." diye homurdanan Elif'i duymazdan geldim ve Meltem'e gülümsedim. "Hoş geldin."

"Hoş buldum Ahu Hanım."

Salonda yükselen alkış sesiyle bakışlarım gelin ve damadın oturduğu masaya kaydı. Nikahları kıyılmış Ezgi elindeki nikah cüzdanını davetlilere doğru sallıyordu. Ben de gülümseyerek alkışladım.

Ezgi ve Ufuk pistin ortasına geldiğinde, ilk dansları için müzik çalmaya başladı.

Hiç ummazdım.
Oldu sonbaharda
Hediye gibi geldin
Hoş geldin

Ezgi ve Ufuk birilerinin gözlerinin içine bakarak dans ederken, öyle mutlulardı ki onların muhteşem mutluluğunu hissetmemek mümkün değildi.

Seyirlik değil ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun

Melih, yanına geldi ve elimden tutarak beni ayağa kaldırdı. Sırtım göğsüne yaslanacak şekilde bana arkamdan sarıldı. Bir eli karnını sarmalarken diğer eli elma yüzüğü olan elimi kavramıştı. Dudakları, boynum ve kulağım arasında bir noktaya değiyordu.

Ilık nefesini hissediyor, ılık nefesini duyumsuyordum.

Gel koynuma
Gel oynuma
Gel akşam gözlü esmer

Kulağıma doğru fısıldadığı şarkı sözleri tenime işliyordu.

Safa geldin son ihtimalim
Bi sana kalmış halim
Hoş geldin

Dudaklarını tenime mühürlemek ister gibi bir kez daha boynuna bastırdığında derin bir iç çektim.

Melih bugün başka bir romantikti. Beni, şaşırtıyordu. Başımı geriye atıp iyice göğsüne sokuldum.

"Sen hayırdır ya? Gelin ve damattan rol mü çalıyorsun aslanım."

Küçük ve kısık bir kahkaha attı. Kahkahası boynunda kaybolduğu için sesi boğuk çıktı. "Karımızı seviyoruz suç mu kedicik?"

"Haşa ne suçu efendim." Kıkırdadım. "Bu haliniz karınızın çok hoşuna gitti."

Ben kendimi Melih'in kollarının arasında kaybederken, birden bütün salonu davul sesi doldurdu. Gözlerim piste kaydığında Ezgi ve Ufuk'un danslarının çoktan bitmiş olduğunu fark ettim. Hatta şu an pistin ortasında, davul çalan Çağlar, Osman ve Tunç gelin ile damadı ortalarına almış "Oğlan bizim, kız bizim." diye Ezgi'nin ailesine karşı nispet yapıyorlardı.

Osman ve Çağlar kınada tıpkı benim kınamda olduğu gibi Ezgi'ye de davul çalıp mâni söylemek istemişlerdi ama Ezgi'nin annesi izin vermediği için yapamamışlardı. Şimdi ise nikâh kıyıldıktan sonra Ezgi'nin annesi meydan okur gibi bunu yapıyorlardı. Tunç'u da aralarına almışlardı.

Bizimkilerin davul gösterisi bitince, davetlilerin alkışları eşliğinde pistten ayrıldılar. Ortamda çalmaya başlayan oyun havalarıyla davetlilerde pistte akın edip oynamaya başladılar.

"Ezgi'nin annesi her an bizimkilerin üstüne atlayabilir." Dedi Mehmet abi. Bizim masaya gelip oturmuştu. Melih kollarını belimden ayırıp sandalyeye oturdu benide yanına çekti. Bir elini omzuna atıp beni kendine çekti. "Yapabirse yapsın. Artık kız bizim kızımız." dedi ve Mehmet abiye göz kırptı. "İllalah etti çocuklar."

Mehmet abi sırıttı. "Niye öyle diyorsun aslanım. Hem kadın senin için büyük bir örnek. İleride sende aynısını yaşayacaksın." dedi. Hemen yanı başında oturan Leyla ve kucağında ki Ela'ya baktı. Ela'nın yanağını parmaklarının ucuyla okşadı. "Senin de kızın var ve sen de kızını kolayca vermezsin."

"O ne demek lan?" Melih kolunu benden çekti ve masaya doğru eğildi. "Ben kızımı niye veriyormuşum? Vermek falan hayırdır ya? Vermem ben kızımı. Kızımı benden alacak adamın var ya... Gelmişini geçmişini, sülalesini, ilini, irfanını..."

"Melih..!" diye çıkıştım şok olmuş gözlerle yüzüne baktım. Mehmet abi hala gülüyordu ve Melih'in kaşları çatıktı.

"Ne var yavrum? Kızımı başkasına nasıl vareyim? Asla vermem! Katiyen vermem!"

"Kızımız büyüdüğünde, elbette hayatına birileri gir..."

"Sus Ahu! O cümlenin devamını sakın getirme! Başka biriymiş, çiğ çiğ yerim ben o başka birini. Benim özenerek büyüttüğüm çiçeğimi benden alacak puşt daha anasının karnından doğmadı!"

Melih'in iflah olmaz kıskançlıkları beni dehşete düşürüyordu.

"Ee bu çok doğal bir şey Melih abi." dedi Elif buz gibi bir sesle ve ekledi. "Sonuçta sen de başka birinin büyüttüğü çiçeği kopartıp aldın. Senin kızını da başka biri alacak."

Mehmet abi büyük bir kahkaha attığında. Melih seğiren gözleriyle Elif'e bakıyordu. "ULAN..." Dedi oturduğu yerden hışımla kalkarak. "Vermiyorum ulan! Var mı bir itirazınız?" Leyla'nın yanına gitti ve Ela'yı kucağına aldı. Yanağından öptü. "Gel kızım biz bu boş konuşan insanların yanından gidelim." Dedi ve arkasını dönerek yanımızdan uzaklaştı. Leyla'da bitmek tükenmek bilmeyen Ela sevgisi yüzünden Melih'in arkasından gitti.

"Bu olay Melih'te büyük bir travma yaşatır." Diyerek kahkaha attı Mehmet abi ve o da bizim yanımızdan ayrıldı.

"Erkekler işte, biraz tuhaflar." dedi Meltem.

"Kaç erkek tanıyorsun da tuhaf olduklarını söylüyorsun?" diye cevap verdi Elif.

Şu an tam olarak ikisinin ortasında oturuyordum ve ikisinin atışmasının arasında kalmam an meselesiydi.

"Sana ne!?" dedi Meltem. "Ben seninle mi konuştum?"

Elif gözlerini kıstı. "Doğru... Sen genelde erkeklerle konuşmayı tercih edersin!"

"Elif..! Haddini aşma!" diye çıkıştı Meltem.

Araya girme gereği duyarak "Elif, lütfen..." dedim.

"Ay bırakın Ahu Hanım ya. Bu kız despot birinin teki. Kendi mutsuzluğunu başkalarına bulaştırmaya çalışan bir kız. Buzlar Kraliçesi!"

"Meltem..!" dedim.

Meltem, oturduğu yerden kalktı ve elbisesinin eteğini düzeltti. "Neyse canım ben seninle uğraşamam." dedi Elif'e bakarak ve ekledi. "Gidip sevgilimle an'ın tadını çıkartacağım. Sen de kendi soğukluğunla otur."

Meltem, Elif'e ayar verdikten sonra Osman'ın yanına gitti. Elif ile öylece bir müddet Meltem'in arkasından baktık. Daha sonra bakışlarımı Elif'e çevirdim.

"Her fırsatta şu kıza laf sokmaktan vazgeç Elif. Ne istiyorsun sen Meltem'den?"

"Ben o geri zekalıdan ne isteyebilirim acaba Ahu?" Başını iki yana salladı. "Sevmiyorum tamam mı? Hoşlanmıyorum bu kızdan zorla mı?"

"Elif, kimse sana Meltem'i zorla sev demiyor ama sen her fırsatta kızın damarına basıyorsun."

"Pardon..?" dedi Elif sorar gibi. "Sen o kızı bana karşı mı savunuyorsun, yoksa ben yanlış mı anlıyorum."

Gözlerini kocaman açarak bana altta alttan bakan Elif'e gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Hayır yani hepimiz biliyoruz Meltem'e niye böyle davrandığını. Osman işin içinde diye Meltem'i kendine düşman ilan etti. Keşke, Osman'ı sevdiği için böyle bir düşmanlığı kalkışsaydı ama Elif, Osman'ı sevmiyordu. Sadece zamanın da küçük bir hoşlantı duyduğu adamı başka bir kadınla görmeye tahammül edemiyordu.

"Benim kimsenin tarafını tuttuğum yok." dedim.

Elif az önce benim ona yapamadığım şeyi yaptı ve bana gözlerini devirdi.

Omuzumda bir el hissettim. Hemen ardından ise Tunç'un sesini işittim. "Ahu, güzelim." Başımın üstünü öptü. Yanımdaki sandalyeye oturmak yerine gitti Elif'in yanına oturdu. Otuz iki diş sırıtarak Behlül Behlül Elif'in yüzüne baktı.

Elif'in tepkisi ise buz dağından daha soğuktu. Elif eşittir; buzlar Kraliçesi.

"Elif'im..." dedi Tunç. Sesi sanki dünyanın en güzel şeyini telaffuz ediyormuş gibi sıcacıktı.

"Bak sana daha kaç kez söyleyeceğim, bana böyle seslenme!"

"Güzelim, diyeyim."

"Tunç..!"

"Söyle, evimin kadını çocuklarımın anası, Elif'im..."

Gözlerimin önünde biricik abimin aşk uğruna Elif'in soğukluğunda kayboluşunu izliyordum.

"Neden bana böyle şeyler söylüyorsun? Hoşlanmıyorum bu tavrından. Benden uzak dur. Bana böyle seslenme!"

Tunç, Elif'in söylediği onca şeyi hiçe sayarak Elif'e yaklaştı ve kocaman gülümseyerek gözlerinin içine baktı.

"Sana böyle seslenmeye devam edeceğim. Çünkü sen benim Elif'imsin." dedi.

Elif, öfkeyle oturduğu yerden kalktı ve koşar adımlarla yanımızdan uzaklaştı.

"Abi..?" diye seslendiğimde Tunç'ta çoktan ayaklanmıştı. Yanıma geldi yanağımdan bir makas aldı. "Sonra konuşuruz Ahu. Şimdi Elif'in arkasından gitmem lazım. Malûm Ezgi'nin kardeşi abaza gibi ortada geziyor. Sevgilime yaklaşmasına izin veremem."

"Sevgilim derken..?" Diye sordum.

Kocaman gülümsedi. Eliyle sonra işareti yaptı ve Elif'in arkasından gitti.

Erdem başımıza bela olmuştu. Onun yüzünden Berna yapışık ikiz gibi Çağlar'la birlikte geziyordu. Doğru dürüst yan yana bile gelememiştik. Çağlar, Berna'yı dizinin dibinden ayırmıyordu.

Şu düğün hayırlısıyla bir bitseydide derin bir nefes alsaydık.

***
Saatler süren düğünün sonuna gelmiştik. Davetliler yavaş yavaş takılarını takıp gidiyorlardı.

Berna ile bulduğumuz boşluktan faydalanarak lavaboya gelmiştik. Berna saçlarını eliyle düzeltirken "Ahu..?" diye seslendi.

"Efendim." dedim. Bakışlarım yüzünü hedef aldı.

"Ay benim sevgilimin içinden nasıl bir adam çıktı öyle?" Kıkırdadı. "Kıskanmıyor diye sitem ediyordum adam şimdi kıskançlıkta level atladı." Saçlarını savurdu. "Benim için ölüp bittiğini biliyordum ama bu kararınıda beklemiyordum."

Gülümseyerek Berna'nın yanına yaklaştım ve kollarımı beline sardım. "Bırak şimdi böyle konuşmayı. Erdem'den rahatsız olduğunun farkındayım. Çağlar'ın kıskançlıkları bile hoşuna gitmiyor aslında."

"Ayy içim şişti Valla." derken beline sarılı olan koluma ellerini koydu. Başını başımın üstüne yasladı. Şimdi ikimizde birbimize aynadaki yansımamızdan bakıyorduk. "Ne yalan söyleyeyim. Velet çıldırttı beni. Ezgi'nin ailesinden nasıl böyle bir çocuk çıkmış şaşırıyorum." dedi.

"Ezgi'yi duymadın mı annem onu aşırı şımarttı dedi ama bu şımarıklık değil. Çocuk çok arsız." Dedim.

"Evet," dedi Berna ve ekledi. "Ben Ezgi için görmezden geliyorum. Çağlar aşkım ise Ufuk için kendini zor tutuyor." Sıkkın bir nefes verdi. "Hayır ben şeyden korkuyorum. Bu çocuk yüzünden benim sevgilim elini kana bulayacak."

Berna ile aynada birbirimizle göz göze geldik ve aynı an'da kahkahayı bastık.

"Hahaha kız benim sevgilim zaten mafya. Hahhaha elini çoktan kana bulamıştır. Bir an sıradan bir sevgilim var sandım."

Aslında ağlanacak halimize gülüyorduk. Ya bu duruma artık alışmıştık ya da alışmış gibi birbirimize numara yapıyorduk.

Kim mafya sevgilisi olsun isterdi ki?

Kahkahalarımızı durdurmayı başardığımızda yan yana lavabodan çıktığımızda yine ikimiz aynı an da olduğumuz yerde durduk. Çünkü tam karşımızda duvara sırtını yaslamış vaziyette Erdem bekliyordu.

Büyük ihtimalle buraya gelip kapının önünde belasını bulmaya gelmişti.

Berna ile onu görmemiş gibi yaparak yürüdüğüzde Erdem, önümüze geçti.

"Bir selam vermeden mi gidiyorsunuz hanımlar?" diye konuştu. Dudağının kenarı arsızca kıvrılmıştı. Gözlerini bana çevirdi. "Ahu yenge tabii senin bebeğin var istersen sen önden git. Biz tutmayalım seni."

"Biz derken..?" diye sordum.

"Berna ve ben." dedi gevşek gevşek konuşarak.

"Git karşımdan çocuk." Dedi Berna ve ekledi. "Belanı bizden bulma. Bak sana rica ediyorum özellikle Çağlar'dan belanı bulma."

Erdem sanki ona değil de duvara konuşmuşuz gibi karşımızda sırıtmaya devam etti.

"Ben ne yapıyorum ki? Gayet kibar bir şekilde seninle konuşuyorum."

"Hadi gidelim Berna." dedim ve Berna'nın koluna girdim. Daha biz bir adım atmıştık ki, Erdem Berna'nın kolundan tuttu. Berna ile kocaman açtığımız gözlerimizle Erdem'e baktığımızda o hiçbir sorun yokmuş gibi konuştu.

"Bir kere benimle dans etsene Berna."

Ve kıyamet tam da bu saniyeden sonra koptu. Lavaboların olduğu boş duvarlarda Çağlar'ın gür sesi yankılandı.

"ULAN..! YETTİ ARTIK FERİŞTAHI GELSE SENİ ELİMDEN ALAMAZ PEZEVENK!"

Çağlar, bize doğru resmen uçtu ve saniyeler içinde Erdem'i yakasından kavrayıp duvara yapıştırdı.

"Senin, kadınıma dokunan ellerini kırıp götüne sokmayan Çağlar'ı siksinler." Dedi ve sert bir yumruğu Erdem'in suratına geçirdi. Etin ete çarpa sesi koridorda yankılandı.

"Aşkım bırak." dedi Berna ama Çağlar onu umursamadı ve bir kez daha yüzüne yumruğunu savurdu. "Sikerim oğlum seni. Başkasının namusuna bakan gözlerini sikerim." Bir kez daha yumruk attığında Erdem acıyla inledi.

Olduğum yerde durmayı bırakıp, Melih'e haber vermeye gidecekken bakışlarım karşımda ifadesiz bir şekilde kucağında kızımızla bekleyen Melih'i buldu. Hemen yanında Osman ve Mehmet abi elleri ceplerinde Çağlar'ın Erdem'i dövmesini izliyorlardı.

Üzerimde ki şaşkınlığı atıp yanlarına ilerledim ve Melih'in gözlerinin içine baktım. "Ne duruyorsunuz? Bir şey yapmanıza." dedim.

"Yapacağız elbet ama Çağlar, önce azıcık üstünden geçsin." dedi Melih.

"Ya saçmalama Melih." dedim.

"Sen karışma yavrum. Hak etti bu dayağı Erdem efendi." Dedi. Ela'yı kucağıma verdi. "Ela çok acıkmış git karnını doyur."

Boş boş Melih'in yüzüne baktım.

"Hadi Ahu." Dedi Melih kaşıyla gitmemi işaret ederek.

Arkamı döndüm ve Erdem'in iniltilerine kulaklarımı tıkayarak oradan ayrıldım.

***
Gelin ve damadın bile bir an önce bitmesi için dua ettiği düğün sonunda bitmişti. Davetliler düğün mekânından bir bir ayrılmış biz bize kalmıştık.

Gerçek anlamda biz bize kalmıştık, çünkü Ezgi'nin ailesi davetlilerden bile daha önce düğünden ayrılmış, Erdem'i hastaneye götürmüşlerdi. Birsen teyze ve Kenan amca ayıp olmasın diye onlarla birlikte hastaneye gitmişlerdi.

Erdem; sınırları zorlamış ve Çağlar'dan feci dayak yemişti.

Tabii ailesine Çağlar'dan dayak yediğini söylemek şöyle dursun, Çağlar'ın adını ağzına bile alamamış dışarıda sigara içmeye çıktığında bir grupla atışarak kavga ettiğini söylemek zorunda kaldı.

Ezgi'nin ailesi telaş içinde apar topar Ezgi'yle vedalaşıp Erdem'i hastaneye götürmek için düğünden ayrıldılar. Ezgi ise bu duruma beklediğim gibi karşılamamış, Erdem'i kafasına takmamıştı. Ee o da adı gibi biliyordu ki, Erdem rahat durmamış ve Çağlar'ın gazabına uğramıştı.

Biz, şimdi dışarıda Ezgi ve Ufuk'u yolcu etmek için toplanmıştık. Onlar direkt balayına gideceklerdi.

"Her şey için sağ olun benim canım ailem." Dedi Ufuk. Yüzünde bitmek tükenmek bilmeyen bir gülümseme vardı.

"Git ulan artık. Bıktık senden." dedi Çağlar.

"Aynen abi ya... Git artık biz de kafanızı dinleyelim." dedi Osman.

Ufuk sırıtmaya devam ederek "Ne yaptım oğlum ben size. Kıskanıyorsunuz beni. İkinizden önce evlendim diye kıskanıyorsunuz. Sizden önce baba olacağım diye kıskanıyorsunuz." Ezgi'yi kollarının arasına alıp yanağını öptü. "Kelebeğim bunlar çok kıskançlar."

"Ufuk, kardeşim. Al kelebeğini ve uç gözümün önünden." dedi Çağlar.

Hepimiz kahkaha atınca Berna, Çağlar'ın kollarının arasına girdi. "Sevgilim, senin şimdiye çoktan sakinleşmen gerekmiyor mu? O kadar efor sarf ettin. Sakin ol artık."

"Hatırlatma Berna! Hatırladıkça sinirleniyorum."

"Melih abi?" diye seslendi Ezgi. Hepimizin bakışları Ezgi'ye döndü. Ezgi mahcup bir şekilde Melih'in yüzüne baktı ve gülümsedi. "Ben her şey için teşekkür ederim Melih abi. Bizim için işinizi gücünüzü bırakıp geldiniz. Arkamızda durdunuz." Gözleri doldu, sesi titredi. "Teşekkür ederim Melih abi."

"Teşekküre gerek yok Ezgi. Sen zaten bizim ailemizden biriydin. Biz sadece bu durumu resmiyete dökmeye ön ayak olduk." dedi Melih ve ekledi. "Hayırlı olsun."

Ezgi bu kez yaşlı gözlerini Çağlar'ın yüzüne dikti. "Çağlar abi kardeşim Erdem adına ben senden özür dilerim. Kusura bakma lütfen."

"Ezgi, güzel kardeşim sen bunları düşünme. Ortada kusur falan kalmadı. Sen bunları kendine dert edeceğine bizim kelebekle yapacağın balayını düşün."

"Abi şu Çağlar'a bir şey söylesene ya." Dedi Ufuk. "Benimle dalga geçiyor. Ben baba olacağım."

"Ufuk anladık ulan sen baba olacaksın. Keşke mikrofonu eline aldığında herkese ilan etseydin baba olacağını belki rahat ederdin." dedi Melih.

"Eheheh ilahi abi..." Diyerek güldü Ufuk. "Nasıl mikrofon elime geçtiğinde ilan edecektim. Ezgi'nin ailesi bilmiyor ya. Eheheh."

"Yani Ezgi'nin ailesi biliyor olsa ciddi ciddi ilan mı edecektin abi?" diye sordu Osman.

"Evet..." Diyen Ufuk Melih'in sert yüz ifadesini görünce yutkundu. "Ee şey... oldu o zaman biz gidelim şeye... Imm şey yapmaya... Amanın balayına." Ezgi'nin elinden tuttu. "Hadi kelebeğim bin arabaya." dedi ve Ezgi'yi arabaya bindirdi.

Ufuk elini kaldırıp bize el salladı. "Kalın sağlıcakla güzel ailem." Der demez arabaya binerek yanımızdan uzaklaştı.

"Tam dayaklık yemin ederim bu adam." diye konuşan Çağlar'a Mehmet abi gülerek "Bence sen dayak kotanı doldurdun. Daha da dayak atmaktan bahsetme." dedi ve büyük bir kahkaha attı.

Mehmet abinin kahkahasını gölgeleyen ise karanlık geceye karışan alkış sesi oldu. Hepimiz alkış sesinin geldiği yöne döndüğümüzde alkışlayan kişinin Rüya olmasını asla beklemiyordum.

"--Rüya..?" dedi Mehmet abi sesine yansıyan şaşkınlığı gizleme gereği duymadan.

"Rüya ya Rüya..!" diye bağırdı ve alkışlamayı bıraktı. "Beni sonunda hatırlayabildin mi Mehmet abi?"

Rüya'nın mavi gözleri bir tek Mehmet abiyi hedef almıştı. Perişan ve bitik görünüyordu.

"Ben perişan haldeyken bir kez bile aklına geldim mi?"

"Rüya konuşalım." Diyerek Mehmet abi bir adım attığında Rüya boynuna astığı çantasına elini soktu ve içinden bir silah çıkartarak Mehmet abiye doğrulttu. Berna ile aynı anda çığlık attık ve ben direkt kızıma sarıldım.

"Sakın bana yaklaşma Mehmet abi!"

"Rüya ba--"

"Kes sesini! Konuşma!"

"Ahu..." dedi Melih sanki Rüya'nın elinde silah yokmuş gibi. "Arabaya geçin yavrum, kızım üşümesin."

"Sende gel bizimle." dedim.

Bana cevap vermek yerine "Tunç..." diye seslendi ve ekledi. "Ahu'yla Berna'yı arabaya götür ve başlarında bekle."

Tunç başını sallayarak yanımıza geldi. "Melih..!" dedim. Melih, Tunç'a bir baş işareti yaptı. Tunç bir eliyle benim kolumu tuttu diğeriyle ise Berna'nın kolunu tuttu ve bizi az ileride duran Melih'in arabasına bindirdi.

İçim hiç rahat değildi. Kalbim sıkışıyordu.

Arabanın camını sonuna kadar indirdim ve konuşulanları duymaya çalıştım.

"Polisi ara Osman." dedi Melih.

"Beni polise mi teslim edeceksin Melih?" diye sordu Rüya. Silah doğrultuğu eli titriyordu.

"Aslında seni öldürmek istiyorum ama bunu bugün yapasım yok." dedi Melih.

"Aslı'yı ben öldürdüm." diye birden itiraf etti. "Neden biliyor musun? Buradan gitmek istediği için. Fikret Yıldırım'ın planından vazgeçtiği için. O giderse, Fikret Yıldırım benide onunla gönderekti ve ben yine senden uzakta sensiz kalacaktım. Senin için öldürdüm Aslı'yı."

"Rüya sen--" diye konuşmaya çalışan Mehmet abinin sözünü bağırarak kesti.

"KES SESİNİ SEN MEHMET ABİ!"

"Abi indirelim şu kadını!" Dedi Çağlar öfkeyle.

Rüya bakışlarını Melih'in yüzüne dikti. "Neden beni istemedin Melih? Neden beni sevmedin?" Hıçkırdı. "Neden ya neden? Benim Ahu'dan ne eksiğim vardı? Neden o senin kalbinde yer edindide ben edinemedim?"

Melih yüzünde tek bir mimik dâhi kıpırdamadan Rüya'nın yüzüne baktı, baktı ve baktı. Sonra Mehmet abiye döndü. "Polislere onu kendi ellerinle teslim et." dedi. Bize doğru bir adım atmıştı ki Rüya "Dur!" diye bağırdı.

Melih bedenini Rüya'ya döndürdü. Rüya'nın boğazından bir hıçkırık kaçtı. "Madem her şeyin sonuna geldim." Bir hıçkırık daha kaçtı boğazından. "Madem ben sana bu dünyada kavuşamıyorum. Sen beni bu dünyada sevmiyorsun. Başkasınıda sevme o zaman."

Sertçe yutkundu. Hıçkırıkları gecenin karanlığına karıştı.

"Başkasını sevmeni görmektense ölmeni seçerim." dedi ve silahı ateşledi.

Melih'in tam göğsüne isabet eden kurşun beyaz gömleğini kana bulamıştı.

Arabadan kendimi attım. "MELİH..!" diye haykırdım.

Ve gecenin karanlığında bir el daha silah sesi duyuldu. Ses geceye karıştı. Kurşun Melih'in bedenine saplandı.

Melih kanlar içinde yere yığıldı.

BÖLÜM SONU

🍏🍎

Merhaba ballı çöreklerim nasılsınız? Umarım hepiniz çok çok iyisinizdir.🙏🏼

Size küçük bir açıklama ile geldim. Lütfen burayı atlamadan okuyun çiçeklerim.💕

Buz Yanığı'nı 1,5 yıldır yazıyorum ve sizinle bu muhteşem güzel serüvenin içinde yer alıyorum. Ama artık bu serüvenin sonuna geldik. Bu bölüm finalden önceki bölümdü. Bundan sonra gelecek olan 72. Bölüm büyük final olacak.

Şöyle yapacağız, ben finali 25 Haziran'da yapmak istediğim için final önümüzde ki hafta cumartesi günü olmayacak ve tam 25 Haziran'da upuzun bir finalle Buz Yanığın'a veda edeceğiz.

Haftaya bölüm değil "Özel bölüm" okuyacaksınız ve ondan sonraki hafta da "sürpriz Özel bölüm" okuyacaksınız.

Unutmadan söylemek istediğim başka bir şey daha var. Yeni bir kurgu yazıyorum ve onuda Mayısın sonu gibi sizinle paylaşacağım. Yani Buz Yanığı final olsa bile biz başka bir kurguda yine görüşeceğiz.💕

Not: Neden 25 Haziran'da final yapmak istiyorum diye soruyorsanız. Çünkü bu hikaye Ahu'nun doğum gününde başladı. Melih'in doğum gününde de bitecek.

Sizleri çok seviyorum. Kendinize iyi bakın. Sağlıcakla kalın çiçeklerim.💕

Özellikle duyurular ve bildirimler için beni takip etmek isterseniz buraya hesaplarımı bırakıyorum.

Ve son olarak lütfen oy vermediğiniz bölümlere vakit ayırıp oy verirseniz beni çok mutlu edersiniz.💕

Wattpad: EsranurOzer
Twettir: EsranurOzer1
Instagram: esranurrozer

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

269K 8.3K 67
Doğukan Arınç Balcı. Dünyasını, bize yaşamı anımsatan bütün canlı renklerden soyutlamış ve en az kendisi kadar hissiz bir hayat olan griyi yaşıyord...
4.9K 552 55
Yaşamak için bir kalbe ihtiyacım var, nefes almak için bir bedene. Öküzlerin yer aldığı dünyaya aittim. Hâyâllerim yoktu çünkü ölecektim, ailem yoktu...
53.5K 22.5K 24
*Yetişkin İçerik* +18 Kara kuyuydu orası içinde olmadığımız halde en dipteymiş gibi boğuyordu bizi. Kurtuluş yok gibiydi. Belki de yoktu. Kimselerimi...
1.7M 103K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...