Casus

By rnctheloser

24.6K 3.5K 2.7K

"Prens Xiao Zhan da dilerse, onun eşi olmak, onunla bir ömür için söz vermek, benim kendisini gördüğüm andan... More

1. Bölüm - Başlangıç
2. Bölüm - Ok ve Yay
3. Bölüm - Geç Gelen Ulak
5. Bölüm - Kargaşa
6. Bölüm - İlk Gece
7. Bölüm - Gözlem
8. Bölüm - Öçeş
9. Bölüm - Gül Fidanı
10. Bölüm - Aslıdır, Başlangıcın
11. Bölüm - Bir An
12. Bölüm - Yara
13. Bölüm - Yüzündeki Sızı
14. Bölüm - Geç Gelen Özür
15. Bölüm - Kaderin Planı
16. Bölüm - Yar Yiraktim Kelgüçe
17. Bölüm - Kederde Annem
18. Bölüm - Kara Tuzkıya
19. Bölüm - Şenlik | 1
20. Bölüm - Şenlik 2
21. Bölüm - Şenlik 3
22. Bölüm - Şenlik 4
23. Bölüm - Kendini Tanır Ağrı
24. Bölüm - Merhem
25. Bölüm - Sevinçen
26. Bölüm - Ruh Asması
27. Bölüm - Bilun
28. Bölüm - Elim Kılıçta

4. Bölüm - Prens?

897 147 109
By rnctheloser



Yibo gerginlik içinde ayağa kalkmıştı.

"Ne için?"

Asker bir an için kağanın sorusunu saçma bulmuş gibi bir bakışla baktı ona. Ulak, haber getirirdi. Elbette haber getirmek için gelmişti. Kendini toparlayıp parmaklarının arasındaki kağıdı uzattı. "İmparatordan mektup var."

Neredeyse kimsenin göremeyeceği bir telaşla titreyen elleri mektuba uzanmıştı. Bu heyecan arkadaşları Atılay ve Gencer'in, sorgulamaktan çoktan vazgeçtikleri planı daha çok merak etmelerine sebep olmuştu. Babasının ve annesinin acısının intikamı, onu hala böyle heyecanlandırıyor olabilir miydi?

Haikuan kardeşinin yanında doğrulup kırgınlıkla maskelediği bir sesle, "Ne yazıyor?" diye sordu. Sesindeki çatlağı ise sadece Elçin fark edebilmişti. Zira Yibo fark edecek durumda değildi. Fakat bu, iyiye işaretti. Kırgınlığının azaldığını gösteriyordu.

"Cevap gelmiş."

Bakışlarını ağabeyine çevirdi. Kardeşinin yüz ifadesini gören Haikuan'ın gözlerinden sisli bir ifade geçmişti.

"Düğün için tarih belirtmemizi istiyorlar."

Herkes nefesini tutmuş, kağanlarının düz ifadesini izliyordu.

Yibo, "Okuyuculara haber salın! Dört hafta sonra halk erçinimde toya davetlidir." diye buyurdu.

Okuyucu: Halkı bilgilendirmek için kağanın buyruklarını veya saraydan haberleri onlara okuyan/duyuran kimseler.

Toy: Şenlik ve meclis toplanmaları.

Kağanlarının evleneceğini duymanın sevinci, orada bulunan halkın 'gelinin' kim olduğunu bilmeden sevinçle kopuzlarına sarılmalarına sebep oldu. Günün geri kalanında kağan, ok atma ve at binme eğlencelerinin hepsine katılmış, genç erlerle kılıç yarışı dahi yapmıştı.

***

Ülkenin doğusu da batısı da ayrı heyecana kapılmıştı. Gencinden yaşlısına, fakirinden zenginine herkes bir şeylerin telaşındaydı. Meydanlar süsleniyor, esnaf çadırları kuruluyor, okçuluk, binicilik ve kılıç eğlenceleri için alanlar açılıyordu. Küçük çocuklar farklı kumaşlarla yapılmış süsleri oradan oraya taşıyor, neşeli çığlıkları kulakları dolduruyordu. Önce ülkenin batı kanadını yöneten Haikuan beylerini evlendirmişlerdi. Onun kutlamaları bitmeden kağanlarının düğün hazırlıkları başlamıştı.

"Elçin Hatun'dan haber var mı?" Gelinle damadın oturması için açılmış alandaki boşluğa bakan adamlardan biri, başını yanındaki kadına çevirmişti. "Kağanın eşi hatun neye oturacak?"

"Haber yok."

"Peki ya-"

Uzaklardan bağırarak gelen bir okuyucunun sesi kulaklarını doldurduğunda duraksadı. Dikkat kesilerek sesi duymaya çalıştı. Okuyucu yaklaşıp kağandan gelen haberleri okuyup gittiğinde yanındaki yaşlı kadın merakla, "İşitemedim. Ne dedi?" diye sordu.

Genç adam anlamsız bakışlarla meydanı izliyordu. "Prensin düğün için erken gelemeyeceğini, oradaki törenlerinin bitimi üzerine toy gününde buraya geleceğini söyledi."

Yaşlı kadın kaşlarını çattı. "Prens ne diye düğüne erken gelsin ki? Gelinin ağabeyinden, kardeşinden bize ne? Prensesin erken gelmesi ve hazırlanması gerekir."

Genç adam başıyla kadını onayladığında, birkaç çadır ötesinde hararetle konuşan iki adamın konuşmasına dikkat kesildi. Adamlardan biri, "Kağan bir prensle evlenecek diyorlar." diyordu. Yanındaki adam, bu sözlerin saçmalığı üstüne haddini vererek o adama bir kötek indirmişti.

"Kağanımız hakkında düzgün konuş!"

"Ben demiyorum," diye atıldı adam. "Kağanın sarayında çalışan bir dostum söyledi. Kağan bir prensle evlenecekmiş, dedi."

Diğeri, 'hah'ladı. "O adamla dostluğunu kes, başının vurulmasına az kalmıştır. Sen de başından olma."

İkilinin konuşmaları diğer tüm çadırlara yayılmış, günlerdir süregelen heyecanın yerini tereddütlü bir duygu almıştı. Elbette kağanlarının bir prensi, erkeği eş olarak ülkelerine getireceğine inanmıyorlardı. Kağanlarına, kendilerinden bile daha çok güvenirken buna inanmaları beklenemezdi. Belki de kağanlarının kutlu hatununun ve kağanın bu dedikoduları duyup kendilerini cezalandırmasından korkuyorlardı? Genç adam, gelinin oturması için getirilecek eşyalar uğruna boş bırakılmış alanı izlerken, bunu kendisine sık sık tekrar etti.

**

"Gelinliğin Türk adetlerine göre mi olsun Çin adetlerine göre mi? Karar vermesi çok zor."

"Cheng." Xiao Zhan'ın yorgun ve öfkeli sesi, kuzeninin kulaklarını doldurdu. Kılıcını önündeki çaresiz, tahtadan insana sertçe bir kez daha vurdu. Tahtanın üstündeki kıyafetler ve yastıklar çoktan parçalanmıştı. Öfkesinin hedefi o şerefsiz adam olsun isterdi, ama basit bir tahta adamdan başkasına kılıcını vuramıyordu. "Son dövüşmemizde kolunu kırmakla yetinmiştim, konuşmaya devam edersen bu sefer bacağını alırım."

"Biraz gülümse," dedi Cheng. "Evleniyorsun."

"Bir kağanla." diye hatırlattı Zhan, kendi aklından bir an olsun çıkmayan bu korkunç gerçeği. "Düşmanımla." diye vurguladı. Kılıcını, tahtadan adamın başına indirdi. Başını bedeninden ayırdığı yüzüncü tahta adam falan olması gerekiyordu.

Cheng, "Dayımın düşmanı," dediğinde sesinde altını çizen bir ton vardı. Gözlerinde ise hala eğlenen bir ifade saklıydı. "Senin ise kocan."

Xiao Zhan kılıcını bu sefer kuzeninin hemen yanında duran samanlıklara indirdi. Burnunu sıyıran kılıç, Cheng'in geriye atılmasına sebep oldu. "Sakin ol, tamam." Yavaş hareketlerle uzanıp kılıcı onun elinden aldı ve belindeki kabzasına yerleştirdi. Kendi kılıcını da kabzasına yerleştirdikten sonra biraz önce Xiao Zhan'ın darmadağın ettiği samanlara yaslanarak oturdu. Elini yanındaki boşluğa vurduğunda, Xiao Zhan bir süredir olduğu gibi canlı bir cesetten farksız bedenini oraya bıraktı.

"Zhan," kuzeni, güldürmeyi haftalardır başaramadığı kuzenine pes ederek baktı. "Hiçbir şey olmayacak. Sadece evleneceksin."

"Nasıl hiçbir şey olmayacak Cheng?" Kalbini kasıp kavuran öfke sesinde can bulmuştu. Sesi, havada dokunduğu her taneciği dahi korkudan öldürebilecek bir nefretle doluydu. "Sen hayal edebiliyor musun? Bir erkeğin eşi olduğunu," duraksadı. Dile getirmeye dahi korktuğu bir şey, gerçeği olmak üzereydi. Boğuk bir sesle devam etti. "Onunla aynı yatağa girdiğini, onu öptüğünü... ve bu kişinin düşmanın olduğunu hayal edebiliyor musun?"

Gözleri nefretine sarılı bir perdeyle örtülmüş, kuzeninin tepkisini görmeyecek kadar kararmıştı. Cheng, "Hiçbir şey yapmayacak," diye mırıldandığında öfkeyle karışık bir alayla güldü.

"Herkes bu adama niye bu kadar güveniyor? Ben istemedikçe hiçbir şey yapmayacağını söylemesi, buna emin olmam için yeterli mi?"

"Bilmiyorum. Ama dayımın sana verdiği bıçak hep yanında olacak. Bir şey yapmaya kalkışırsa saplarsın."

"Hah!" İnanamayan gözlerle kuzenine baktı. "Sanki yapabilirmişim gibi! Adamların ülkesinde savaşmaya korkan tek bir kişi yok Cheng. Kağanlarına zarar verdiğim gibi burada biterler. Ülkeme bunu yapabilir miyim sanıyorsun?"

"Hayır. Aslında işler o kadar ileri giderse bıçağı kendine saplayacağını hissediyorum."

"O kadar beklememem gerektiğini düşünüyorum çoğu zaman." Sesinden taşan umutsuzluk kalbini acıttı. Seneler boyu hep, düşmanı bildiği adamlarla savaşırken, cenk meydanında ölmeyi hayal etmişti. Fakat şimdi sarayda, evinde bir yerlerde, o adamlardan biriyle düğününün hazırlıkları yapılıyordu. Kendini öldürmeyi gerçekten düşünmüştü. Sadece kağanın ve ordusunun buna tepkisinin ne olacağını kestiremeyişi onu bunu yapmaktan alıkoymuştu.

"O herif yalan söyleyecek biri değil. Bence sana sahiden hiçbir şey yapmayacak."

Xiao Zhan üstündeki samanları silkeleyerek ayağa kalktığında gözleri ışığını yitirmiş, ruhundaki boşluk soluğunda somutlaşmıştı. "Herkes bunu söyleyip duruyor. Ama o herif bana çoktan bir şey yaptı Cheng."

Gerçekten yapmıştı. Hayatını çalmıştı ve Xiao Zhan sadece bir köşeden olanları izleyebiliyordu.

**

Günlerdir süren şenlikler halkın enerjisini tüketmemiş, tam aksine körüklemişti. Düğün günü gelmişti ve herkes heyecanla söylentilerde prens denen ve halktan birçok insanın en sonunda kağanlarına yakışır güçlü ve kudretli olduğu için prens olarak anılmış olabileceğini düşündükleri prensesi bekliyordu.

Toy alanı dolup taşmış, sadece atların geleceği taştan yol açılmıştı. Etrafında yakılmış meşaleler alanı aydınlatıyordu. Gündüz gelmesi beklenen düğün alayı, gün ortasında yolda karşılaştıkları yağmur nedeniyle gecikmişti. Askerlerden biri sırılsıklam kağana bu haberi gönderdiğinde, kağan hazırlıksız yakalanmış olma ihtimallerine karşı onlara en hızlı atlarıyla yağmurdan korunmaları için eşya göndermişti.

"Geliyor, geliyor! Gelin geliyor!"

Yibo, defalarca okuyucuyla gelenin prenses değil, prens olacağını haber göndermesine rağmen halkın ısrarla 'gelin' demesinin ağız alışkanlığı olduğu kanısına varmış, en sonunda boş vermişti. Oturmaktan ağrımış bacaklarını hızla açarak ayağa kalktı. Meydana kurulmuş büyük otağın dışına doğru ilerledi. Uzaktan gelen nal sesleri, düğün törenlerinde kulağa gürültü değil, bir aşk türküsü gibi gelirdi. Burçak ve İlbilge dayılarının ayaklarına biraz kıskançlık biraz heyecanla sarılmış uzaktan gelen atlıları heyecanla izliyorlardı.

Atlardan birinin güzelliği göz alıcıydı. Ayakları çamura bulanmasına rağmen tüyleri ışıl ışıldı. Gözleri, sanki sahibinin ruhunu paylaşıyor gibi keskindi. Nefesini tutmuş gelenleri izleyen halk, karanlıkta silueti yavaşça açığa çıkan güzel kısrağın üstündeki kişiye baktı. Oldukça uzundu, belki kağanlarından bile uzundu. Saçları upuzundu, meşalelerden çarpan ışık güneşe değmiş gibi parlayarak yansıtıyordu ipekliğini. Meşalelerin ışığı yavaşça güzel bir yüzü açığa çıkarmaya başladı. Kadını erkeği alandaki birçok insan, güzelliğini aydan almış, şimdi geceyi aydınlatan o yüze hayranlıkla bakıyordu. Kağanlarına layık bir prenses- hayır. Vücut tamamıyla açığa çıktığında ve imparator olduğu her halinden belli olan adam atından atlayıp, kırmızı cübbesiyle ışıldayan güzel adamı atından indirdiğinde halk tuttuğu nefesi vermeyi unutmuştu.

Bir erkekti. Çin'in ve hatta Türklerin yöresel düğün kıyafetlerine uygun renkte giyinmiş tek kişi oydu. Üstelik alana tamamen girmiş düğün alayında küçük bir kız çocuğundan ve yaşlı bir kadından başka hiç kadın yoktu. Duydukları söylenti değil, gerçekti. Gelen kişi bir prensti.

Tutulan nefesler bir an sonra haykırışlara döndü.

**

Kısacık bir bölüm oldu. Bisssssürü ödevim var çünkü, nefes bile alamıyorum. Umarım daha sık ve daha dolu bölümler yazdığım günler gelir... Okuduğunuz için teşekkür ederim, gözünüze gönlünüze sağlık. 

Continue Reading

You'll Also Like

210K 30.6K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
işgal By simay

Historical Fiction

2.1M 179K 57
Vatanını savunan bir Türk askeri ile işgalci bir Yunan askeri... +18, cinsellik, küfür ve olumsuz davranışlar vardır. İki erkeğin ilişkisini konu alm...
VAZİFE By ALGON

Historical Fiction

7.9K 489 22
Osman bey Alaeddine vazife vermişdir. Ama bu vazife onların planladığı gibi olmaz ve başka kötü şeyler olur
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

24.8K 1.3K 24
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...