24. Bölüm - Merhem

644 104 95
                                    


O tılsımlı gözlerdeki ben miyim?

O gözler beni mi ağlar?

Aldığı yaralar sevgilinin,

Benim yüreğimi niye dağlar?

-Bu hikayedeki herhangi bir aşığın defterinden.

---

Yibo sustu. Zhan sustu. Sustukları odayı doldurdu. Soludukları nefes somut bir ağrıya dönüşmüş, ciğerlerini bıçak gibi keser olmuştu.

Zaman geçip gitti, onlar sustu. Sustukça yoruldu biri. Bir söyleyebilseydi içindekileri! Oysa, konuşmaktan korktuğu için sustu öteki.

Odadaki sessizliğin acısı öyle somut bir hal almıştı ki, kapının vurulma sesiyle ortadan ikiye ayrıldı. Yere düşen camdan bir avize gibi zemine dağıldı. "Gel Atılay," dedi Yibo.

Atılay kapıyı araladı. Kaçamak hareketlerle, ağır ağır kaldırdığı bakışları bir çiftin odasına giren misafir gibi endişeli ve mesafeliydi. "Şifacıyı getirdim, izin var mıdır?"

Bu soru daha çok Zhan'a gibiydi, Zhan bu ipucunu almakta gecikmedi.

"Gelin," dedi Xiao Zhan. "Yarası kötü."

Yibo bir süre Zhan'ın yakışıklı ama kırılgan yüzüne boş gözlerle baktı. Kötü müydü yarası? Bir an sonra bahsettiğinin kalbi olmadığını anladı.

Şifacı sakin ve saygılı adımlarla yaklaştı. Selam verdi, elini yaranın etrafında dolaştırıp Yibo'ya baktı.

"Üstünüzü çıkarır mısınız kağanım?"

Yibo'nun boş bakışları bu sefer şifacıyı buldu.

"Neyimi ne yapar mıyım?"

Şifacı kibarca üsteledi. "Yarayı görmem gerek."

Elbette yarayı görecekti. Fakat Xiao Zhan bu sürede burada olmak zorunda mıydı?

Şifacı bilge bir tebessümle ona baktı. "Haklısınız. Kendiniz çıkarmakta zorlanabilirsiniz. Yardım edelim." Fakat yardım etmek için adım atmadan bekledi. Bu bekleyiş içinde Zhan'la Atılay çoktan üzerine eğilmiş, kağanlarının üst kıyafetlerini çıkarmaya hazır duruyorlardı.

Yibo, sert sesiyle, "Hayır," dedi acele içinde. "Kendim yaparım."

İstemsizce sırtını Zhan'a döndü. Aylardır saklamak istediğini şimdi büsbütün ona dönmüştü. Fakat yüzünde hissettiği, göğsünden yukarı yayılan yangını görmesi onu o anda daha çok ürkütmüştü. Belindeki kuşağı ve kıyafetinin üzerindeki deri detaylarını çıkardı. Üst kıyafetini omuzlarından yukarı sıyırırken sessizce inledi. Sızlayan omuzlarından yayılan sıcak kanın oluşturduğu ince yollar gerilen kaslarıyla birlikte etrafa yayılmış, sırtında kandan küçük akarsular oluşturmuştu.

Zhan gözünün önündeki bedene bakarken yutkundu. Birçok duyguyu hissetmeyi beklemişti. Takdir, belki. Genç ve yakışıklı bir kağanın pürüzsüz tenini ve yapılı kaslarını kim olsa takdir ederdi. Hayranlık belki de. Birkaç yaş da olsa, Yibo ondan gençti ve daha dinç bir vücuda sahip olması oldukça normaldi. Hissedebileceği birçok şey arasında bir tavşanı kurtarmak uğruna yaraladığı kendisi için öfkelenmek de vardı. Fakat şimdi sadece acı hissediyordu. Bir değil, birden fazla yaranın acısı. Onun acıyan yerleri kendi bedeninde tezahür etmiş gibi içi, acıdan titredi.

Yibo'nun sırtı kırmızıdan mora, mordan yeşile daireler oluşturarak uzayan çürüklerle ve irili ufaklı yara izleriyle doluydu. Yara izleri eski görünüyordu, fakat çürükler tazeydi. Hissettikleri kadar taze ve acı verici.

CasusOù les histoires vivent. Découvrez maintenant