6. Bölüm - İlk Gece

998 146 112
                                    


Yibo, karşısındaki adamın güzel gözlerinin kendisine baktığı her sefer büründüğü iç titreten kötücül duygulara alışmıştı. Söyledikleri üzerine kirpikleri birer oka dönüşüp kendisini vurduğunda, "Dinlenmek için." Diye açıkladı.

Elçin, bir süredir yanlarında oturduğundan Xiao Zhan'ın varlığına alışmış gibiydi. Normalde de, herhangi bir şeye alışması en fazla birkaç saniyesini alırdı. Alışamadığı tek şey eşinin yokluğuydu. Bu yüzden, "Evet, odanızı sarayda hazırlattık. Ağabeyimin... yani sizin dairenizde. Dairenize geçebilirsiniz." diye mırıldandığında, hazırlatılanın geleneklerine uygun bir 'gerdek odası' olduğunu, hitap ettiği kişinin ise bir erkek olduğunu kısa bir an unutmuş gibiydi. Yanakları birden farkındalıkla kızarırken, çocuklarıyla ilgilenmeyi bahane ederek ayağa kalktı.

*Daire: Saraylarda bölümlere denir. Eski Türkçede tam olarak 'tegre'dir.

Ağzını sövgü sözcüklerine aralamak üzereyken bakışları babasına çarptı. Vücudundaki tüm güç, bu bakışlara değdiğinde küçük bir çocuk gibi korkuyla, bulamayacağı yerlere saklanıyordu. İki ay boyunca kabullenmek için gecelerce uykusuz kaldığı gerçeği, derin bir nefes çekerek sindirmeye çalıştı. Gözlerini sıkıca kapattı. Yumrukları cübbesinin kenarlarını sıkmış, kırmızı elbisenin kırışmasına sebep olmuştu. Bir an sonra gözlerini araladığında, ruhunu yitirmiş bir adamın cansız bakışları genç kağanı buldu. Önünde sonunda o odaya gidecekti. Bir an önce yaşanması belki en iyisi olurdu.

"Gidelim," diye mırıldandı. Güçsüz sesi sadece Yibo'nun kulaklarını doldurmuştu, fakat saatlerdir kendisini izleyen babası da bir kenardan dudaklarını okumuş, ayağa kalkmıştı.

"Gençleri odalarına uğurlayalım artık."

Babasının bu heyecanına oradaki kimse anlam veremese de, Xiao Zhan biliyordu. 'Heyecanlı görünmek zorundayım' demişti imparator. 'Evlilik birleşmesi için, her şeye rağmen hevesli olduğumuza inanmalılar. Bu bir test ve biz bu testi geçmeliyiz oğlum.'

Senelerce kocasının ağzından Xiao Zhan'a karşı 'oğlum' hitabını nadiren duyan annesi, iki aydır defalarca duymasına sebep olan kağana baktı. Orta yaşlarındaki kadının bakışları yılgındı. Birçok şeyden pes etmiş, yorgun bir ifadesi vardı. Oğluna geçtiği belli olan güzelliği, puslu bir bıkkınlıkla lekelenmişti.

İmparatorun ayaklanması üzerine Çin'den gelenler ve prens öğrenilmiş bir görev duygusuyla hemen ayağa kalkmışlardı. Büyük otağın içinde ayağa kalkmayanlar, sadece bu devlet sınırları içinde yaşayanlar, kağanın emrinde olanlardı. Kalkıp kalkmamak konusunu tartıyormuş gibi kağanlarına bakıyorlardı. Yibo'nun da yavaşça ayağa kalkması üzerine oturmaya devam eden herkes ayaklandı.

Xiao Zhan bu saygısızlığın direkt hedefi kendisi olmasa da bu olayı, kağanın başını bedeninden ayıracağı gün hatırlaması gereken olaylar listesine ekledi.

Yibo, erlerinden birini yanına çağırıp fısıltıyla bir şeyler buyurduğunda, meydanda okuyucunun sesi yankılanmıştı. "Geli-" Okuyucu birden duraksadı. "Damat ve damat; kağanımız ve eşi odasına çekiliyorlar. Kopuzlar vurulsun, Tanrı Türkü korusun!"

"Tengri biz menen!" nidaları geceyi doldurdu. Şenliklerin sonunda hep bir ağızdan bu nidalar dökülür, küçük çocuklar en çok bu anı heyecanla beklerdi. Görevliler göz alıcı, tüyleri ayın güzelliğini yansıtan bir kısrağı otağın önüne çektiler.

Xiao Zhan önüne getirilen atın başını okşadığında neredeyse onun insanüstü güzelliğiyle kapışabilecek atın gözleri, gözlerine çarptı. Sanırım atlar bir süre sonra sahiplerine benziyordu, zira bu atın her bir tüyünden yansıyan, Xiao Zhan'ın kelimelere dökmek istemese de karizmatik bir hare vardı ve buna benzer bir hare Yibo'dan da yansıyordu.

CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin