SON CADDE

By matmazelldusleri

7.9K 834 2K

Vakit dar, şafak erkendi. Bir iblis doğdu yeryüzüne, alev aldı gökyüzü, lanet etti insanlar. Bir melek doğd... More

00.00
00.01
00.03
00.04
00.05
00.06

00.02

1K 140 372
By matmazelldusleri

Herkese yeni bir bölümden merhaba. Bu bölüm artık yavaş yavaş konuya girdim çünkü ana karakterlerin tanışmasını iple çekiyorum. 

Umarım beğendiğiniz ve keyifle okuduğunuz bir bölüm olur. Görüşlerinizi bildirmeyi unutmayın. Bölümler bir hafta arayla gelecektir. 

🏚️⚖️⚰️

MEDUSA MELYESKA

Yorgunum, çok yorgunum; kayıp
giden yıllarım birer birer aldı benden alacağını. İçimde koskocam bir yalnızlık, birer göz yaşı bıraktı. Tekrar merhaba der miyim hayata, hayat beni tekrar içine alır mı bilemiyorum. Benden aldıklarını ise geri verir miydi? Onu da zamanla öğreneceğim.

Yıllardır kendi içimde kurduğum kendi dünyama hapsoldum. Biraz olsun nefes almak için hayallerime ulaşmam lazımdı, bunun farkındaydım. Biraz daha yürüdüm uzun yolda, sanki yolun sonu hayallerime varıyormuş gibi. Zihnimde yürüdüğüm yol hayallerime varır mıydı bilemiyordum fakat adımlarımın ilerlediği sokağın sonu her zaman buluştuğumuz izbe binaya çıkmıştı. 

Gözlerim eski binalarda gezinirken yeni yağan yağmurun ıslattığı çimlerin kokusunu içime çektim. Adımlarım eski apartmanın girişine geldiğinde duraksamadan üst kata çıkan demir merdivenlerden çıkarak hazırladığımız odaya ilerledim. Bu bina inşaattaki binadan ayrıydı, burası kimsenin bilmediği girmeye de cesaret edemediği bir yerdi. Binalar çok eski olduğu için her an çöktü çökecek durduğundan kimseler buranın yakınlarından bile geçmezdi. Isıttığım ellerimi merdivenin soğuk kabzasında sürükleyip son katta duraksadığımda omuzlarımı dikleştirerek geniş odaya geçtim. 

Herkesin bakışları hızla üzerime düşerken ıslanan saçlarımı elimle karıştırıp her zaman oturduğum pencere köşesine geçtim. Dışa doğru oyulan pencere girintisine oturup üzerimdeki ıslanan ceketi çıkardım. "Ee buldun mu bir şeyler?" diye sordu Faris meraklı bir ses tonuyla. Omuzlarım aşağı doğru çökerken ıslanan pantolonumun verdiği rahatsızlıkla yerimden doğrularak yanan varile ilerledim. "Var birkaç bir şey ama beş para etmez bilgiler." Alaz'ın başı yine yerden kalkmazken Oflaz yanaklarının içini dişleyip ellerini yanan ateşte ısıttı. "Anlat, bizde dinleyelim." Oflaz'ın cümlesiyle aklımdaki duyduklarımı önce kendime tekrar ederek kelimeleri toparladım. "Bara elimizi kolumuzu sallayarak giremiyoruz. Önce yükselmemiz gerekiyor." 

Safir'in yüzü buruşurken "Kanatlanıp uçacak mıyız kızım, ne yükselmesi?" diye sordu. 

Ona gözlerimi devirip ıslanan pantolonumu kurutmaya devam ettim. "Mekana ya VIP biletle gireceğiz yada hazırlanan seviyeleri geçeceğiz." Oflaz son dediğimi umursamadan "VIP bileti nasıl kazanabiliriz?" diye sorduğunda "Kazanamayız." diye kısaca yanıtladım. "VIP bileti diğer mekanlardaki gibi parayla alamayız bu sefer. Bu mekanın biletleri kişiye özel yapılıyor bu yüzden de kenar köşe satıcıları kopyalayamıyor." Alaz'ın sırtı dikleşirken ellerini saçlarından geçirip irislerini yüzümde dolaştırdı. "Kişiye özel ne demek lan, renk renk mi oluyor?"

Dudaklarımı büzüp Oflaz'ın yanına otururken ellerimi varile yaklaştırıp ısıyı bedenime hapsettim. "Ne bileyim oğlum, davetiyeleri gözüyle gören olmamış ki." Oflaz sırtındaki ceketini çıkartıp omuzlarıma koyduğunda hafifçe gülümseyerek teşekkür ettim. "Peki seviye geçme dediğin şey ne?" diye sordu Arben. "Teslimat." Yorgun göz kapaklarım kapanırken başımı geriye atarak koltuğa yaslandım. "Yoruldun mu?" Oflaz'ın sesiyle yandan bir gülümsemeyle gözlerimi açtığımda görüş açıma ilk çatık kaşları girdi. "Uykum var." Gözlerini kaçırıp bana sokulduğunda sersemce sırıtıp başımı kendi omzuna yasladı.

Başımın üzerindeki elini sertçe geriye itip homurdanırken "Çek ellerini." diye söylendim. Elini geri çekerken alnıma bir tokat yapıştırıp geriye yaslandı. "Oflaz!" Elini tekrar alnıma çarptığında başımı omzundan kaldırarak omzumdaki ceketi sertçe suratına geçirdim. "Lan vurmanın neyini anlamıyorsun yavşak herif!" Yanağını çizen fermuara küfürler savururken ceketi koltuğa atıp sinirle soludu. "Yanağımı çizdin gerizekalı." Yüzümü buruşturup koltuğa geri sokulurken Alaz'a göz kırpıp yanındaki sevgilisini işaret ettim. "Sızmış." Dudaklarını birbirine bastırıp sevgilisine gülümsedi. "Beyaz çekti." Kaşlarım çatılırken ayağımın dibindeki tahta parçasını ittirerek dirseklerimi dizime yasladım. "Övünüyor musun birde Alaz?" 

Gülümsemesi yüzünde solarken birkaç kez yutkunup yanıma geldi. Oflaz'ın kıçını ittirip yerine kendi yerleşip başını karnımın üzerine koyarak kollarımın arasına sokuldu. "Özür dilerim abla." İşine geldiği zaman abla diyordu serseri. Ellerimi saçlarına karıştırıp sarı saçlarını okşarken başının üzerine uzun bir öpücük bıraktım. "Affettim." Genişçe gülümseyip karnımın üzerine sayısız öpücük bırakırken saçlarıyla oynamaya devam edip arkama yaslandım. "Dün gece yanına geldim, açmadın." Alaz'ın kısık sesle söylediği cümleyi zar zor duyup başımı sallarken "Uyuyordum, neden geldin?" diye sordum. Yanakları al al kızarırken dudaklarını ıslattı. "Yağmur yağıyordu, Leyan'da erken uyudu bende yanına gelmek istedim." 

Şapşallığına gülmemek için yanaklarımı dişlerken "Hala mı korkuyorsun Yağmur'dan?" diye sordum. Yanakları morarma noktasına gelirken yüzünü görmemem için gözlerini karnıma bastırdı. "Leyan'la seviştiğim zamanlar korkmuyorum." Anlayışla başımı sallarken başını geriye doğru asılıp gülümsedim. "Utanmana gerek yok Alaz. Bu normal bir şey değil mi?" Omzuma dökülen saçlarımı düzeltip kendi saçlarını da alnına bastırdı. "Normal bir şey ama ablamsın sonuçta, utanıyorum." Alnına dökülen saçlarını geriye itip güzel yüzünü izledi bir süre. "Hiç bana çekmemişsin sen, ne bu utanma falan? Çocuk gibisin resmen." Elini dudaklarına kapatıp gülerken kucağımdan doğrulup başını omzuma yasladı. "Bir kerecik öpsem kızar mısın?" 

Sertçe yutkunurken zorlukla gülümseyip yanağımı Alaz'a uzattım. Nazik gülümsemesini bana bahşederken dudaklarını yanağıma yaslayarak uzunca öptü. "Kaç aydır izin vermiyorsun yine öpmeme, iyi misin?" Ciddiyetle başımı sallayıp bu sefer ben başımı Alaz'ın omzuna yasladım. "İlaçlarımı bıraktım." Bedeni kaskatı kesilirken bir kolunu arkamdan atarak kolumu ovuşturdu. "Neden bıraktın Medusa?" Gözlerimi kendi aralarında sohbete dalmış grupta gezdirip omuzlarımı silktim. "Canım istedi bıraktım oğlum, sana ne?"

Başımı sinirle omzundan kaldırıp kuruyan ceketi üzerime geçirip kabaran saçlarımı düzelttim. "Medusa nereye yine?" diye sordu Oflaz meraklı bir sesle. Başım ona dönerken ellerimle saçlarımı tarayıp parmak uçlarımı gözlerimin altındaki kapatıcıda gezdirdim. "Teslimata gidiyorum, bir yerden başlamam lazım." Oflaz sinirle yerinden doğrulup karşıma dikildiğimde gözlerimi devirerek gergin çehresine baktım. "Ben gidiyorum Medusa, sen değil." Üzerimdeki kot ceketin kollarını düzeltmeye devam ederken Oflaz'ın sorusunu birkaç dakika cevapsız bıraktım. "Sabah konuştuk bu meseleyi, uzatma." Yanından geçip giden bedenime öylece bakarken birkaç adım sonra duraksadım ve sakince arkamı döndüm. "Korkuyor musun lan sen benim başıma bir şey gelecek diye?" 

Başı sağa düşerken gözlerini devirdi. "Siktir git Medusa." Daha fazla bir şey deme gereği duymadan demir merdivenlerden aşağı inerek döküntü sokaktan çıktım. Yer edindiğimiz bina Son Cadde'nin birkaç sokak itesinde olduğundan bir on dakika sonra malları alacağım yere gelmiştim. Yine aynı adamlar vardı sokağın sonunda. Bu sefer beklemeye gerek duymadan hızlı adımlarla yanlarına ilerlediğimde en öndeki adamın şaşkın bakışları üzerime düştü. "Yine mi sen?" diye sordu usulca. Gözlerimi devirip yerdeki çantayı elime aldım. "Adama da kurye beğendiremiyoruz, gideyim istersen paşam." 

Kınayıcı bakışları üzerimde dolaşırken "Neden yine sen yapıyorsun teslimatı?" diye sordu. Gözlerim kısılırken sırtımı dikleştirdim. "Yükselmek için bu teslimat." Çatık kaşları düzelirken birkaç adımda yanıma gelip başını yana eğdi. "Ne saçmalıyorsun sen aptal, yükselmek için yapılan ilk teslimat Şahmeran'a mı gider? O son seviye." Derin bir nefes alırken elimdeki çantayı yavaşça gevşetip yere bıraktım. "Çantanın Şahmeran'a gideceğini bilmiyordum. Nedenini biliyor musun?" Başını önüne eğip kısa bir süre düşündü. "Dün çantayı nasıl birine verdin?" Kaşlarımı çatıp adamı düşünürken "Uzun boylu, orta kilolarda, buğday tenli bir adam. Boynundan köprücük kemiğine uzanan derin bir kesik var, üzerinde de yirmi dokuz dikiş. Ayak numarası-" 

"Lan dur, dur. Sadece tipini sordum bana ne adamın ayak numarasından? Hem sen ilk gidişte nasıl fark ettin o kadar şeyi. Bir dakika ya sen adamın boynundaki dikişleri mi saydın." 

Suratıma sıraladığı sorularına sıkıntılı bir nefes verdim. "Asıl benim adamın dikişlerini saymamdan sana ne? Sadece insanları incelemeyi seviyorum." Ayıplar gibi bakıp cıkcıkladı. "Bir şey derdim de... Neyse senin teslimat yaptığın adamın adı Kıvanç; Şahmeran'ın sağ kolu da diyebilirsin. Anlaşılan ilk teslimatını sağlam yapmışsın, o yüzden istemiş olabilir seni." Tırnaklarımı çeneme sürtüp gözlerimi boşluğa diktim. "Bilet koparır mıyım sence?" Dudaklarını büzüp omuzlarını silkerken ayakkabılarının üzerinde salladı. "Belli olmaz, biraz yanarlı dönerli bir adam."

Başımı sallayarak onaylarken çantanın kulpunu tekrar elime aldım. "Sen kimsin peki?" Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerine gelen güneşle gözlerini kıstı. "Edim ben... Şahmeran'ın korumasıyım." Duyduklarımla şaşkınca bakakalırken hızla kendimi toparlayıp yüzüme ciddi bir ifade oturttum. "Madem Şahmeran'ın korumasının neden çantaları kendiniz götürmüyorsunuz? Neden bir kuryeye ihtiyacınız var ki?" Birkaç adım geri gidip kalçasını arabanın kaputuna yaslayarak omuzlarını silkti. "Sizler para kazanın diye. Biliyorsun Vecih'in neredeyse tümü ona ait. Yöntemleri ne kadar tehlikeli de olsa halkını da bir şekilde geçindirmeye çalışıyor patron." Patronunu pohpohlamasına gözlerimi devirip çantayı koluma taktım. "Patronunu siksinler."

Edim'in gözleri kocaman açılırken "Çüş." diye bağırdı sokağın sonuna doğru ilerleyen bedenime. Görmeyeceğini bilsem de kulağımı tırmalayan kalın sesine yüzümü buruşturdum. Adımlarım puslu sokakta ilerlerken batan güneşin yüzüme vuran turunculuğuna keyifle gülümsedim. Vecih'i bu yönünden çok seviyordum. Sanki kendi dünyasını oluşturmuş küçük bir şehir gibiydi. Kasabanın alt kısmındaki denizi, büyük ve yeşil ormanı, nehirleri ile tam bir şaheserdi. 

Geldiğim mekansa yine aynı yerdi. Aynı yer, farklı insanlar. Uzun girişte hızlı adımlarla ilerlerken güvenliklerin yabancı yüzlerine kaşlarımı çattım. Hepsi değişmişti, biri hariç. En arkadaki adam hala aynı yerinde gözlerini elimdeki çantada dolaştırıyordu. Çıkacağım yeri bildiğimden yanında duraksamadan kırmızı ışıklı bara girdiğimde gözlerimi etrafta dolaştırdım. "Devam et." Başımı çevirmeden arkamdaki korumanın uyarısına sinsice gülümseyerek dediğini yaptım. Omzuma dökülen saçlarımı geriye atıp merdivenlerden çıkarak yine sol kapıya yönelip açık kapıdan içeri girdim. "Geç kaldın." Kapıyı arkamdan kapatıp masaya doğru yaklaştım. "O zaman kendine erken gelen birini bul."

Kolumdaki çantayı masaya bırakıp birkaç adım geri gittim. "Tövbe Yarabbim sen sabır ver." Adının Kıvanç olduğunu öğrendiğim adam Allah'tan sabır dileyerek çantayı açıp içindeki malları çıkarttı. "Bu seferkiler değişik, ne bu yeni mi?" Kıvanç paketleri masaya dizip kasanın kilidini açarken fark ettirmeden şifreyi tekrar kontrol ettim. 306448. Şifre değişmişti. Kaşlarım kavislenirken her rakamın bir basamak arttığını fark ettim. Paketler yerine yerleştiğinde Kıvanç yüzündeki gülümsemeyle bana dönerek gömleğinin kollarını düzeltti. "Aferin, dikkatinden kaçmamış. Bunlar diğerlerinden farklı, kokteyl tarzı bir şeyler." Başımı yukarı doğru kaldırırken sırtımı duvara yasladım. "Madem insanları zehirledik birde analarını sikelim diyorsunuz yani." 

Gülen yüzü asılırken başını iki yana sallayıp küstahlığımı ayıpladı. "Paraları yine çantaya koyuyorum." Eline aldığı çantanın ucundan tutup adamın bana sırtını dönmesini engelleyerek birkaç adım yanına yaklaştım. "Bu sefer para değil bilet istiyorum." Dudakları alayla kıvrıldı. "Hadi ya, nedenmiş o?" Onun yaptığını yapıp alayla gülümseyerek omuzlarımı dikleştirdim. "Canım biraz eğlenmek istiyor. Bilet ver bana." 

"Ne bu, marketten süt mü istiyorsun sen? Buraya herkesin giremeyeceğinin farkındasın değil mi?" Yaptığı benzetmeye somurturken çantayı kendime çekerek Kıvanç'ın elinden kurtardım. "Salak değiliz herhalde. Tatava yapma, biletleri veriyor musun, vermiyor musun onu söyle." Havada kalan elini yanına indirip kalçasını masaya yasladı. "Kaç tane lazım?" Yakınlığımızdan rahatsız olup birkaç adım geri gittim. "En fazla kaç tane verebilirsin?" Elini yeni çıkan sakallarında gezdirip "Kaç kişi getirmeyi düşünüyorsun?" diye sordu.  "Yedi kişilik bir grubuz. Beş kişinin sorun çıkarmayacağına kafadan kefilim. Bir kişide uyuşturucu bağımlısı, her an kriz geçirme ihtimali var. Eğer biraz şekerlerinden ikram etmezsen ortalığın tadı kaçar." 

Kaşları çatılırken başını yukarı kaldırıp "Altı kişi oldu, sonuncusu kim?" diye sordu. "Benim. Eğer aşağıdaki heriflerden biri çizgimi aşarsa bıçağı boğazına saplarım. Ha neyine güveniyorsun dersen de; Mekan Şahmeran'ın. Her türlü paçayı sıyırırım." Beni dinleyen kulakları duyduklarına inanamıyor gibi yüzünü şekilden şekle sokarken birkaç saniye şaşkınlıkla başını sallayıp masasının çekmecesine ilerledi. "Etkiledin beni. Yedi bileti de vereceğim sana ama senden ufak bir ricam var." 

"Dökül." 

Eline aldığı biletlerle yanıma ilerleyip siyah zarfın içindeki kağıtları bana uzattı. "Kimsenin boğazını kesmezsen sevinirim. Mekan her şeyi gördü, kurban ayini eksik kalsın." Başımı öylesine sallayıp kalın zarfı elime alarak içindeki kartlara baktım. "Kopyası niye yapılmıyor bu zımbırtıların? Sabahtan beri kaç köşe başı gezdim haberin var mı şu kağıt parçaları için?" Kaşları çatılırken sakin adımlarla koltuğuna geçip oturdu. "Neden bu kadar istiyorsun biletleri?" Kalın kartonu kolumdaki çantaya atıp fermuarını sonuna kadar kapattım. "İçkileri kaliteliymiş diye duydum. Rahatladı mı için?" Adamın karşısına geçip kasayı soyacağım diyecek halim yoktu elbette yalan söyleyecektim. "Rahatladı. Birde bundan sonra Şahmeran adına yapılan teslimatları senin yapmanı istiyorum. Karşılığında ister para alırsın ister bilet." 

Kısa bir süre buraya daha kaç kez gelebilmeme gerek olduğunu düşündüm. İlk girişte koridorlar ve kasa tamamdı. İkinci girişimde ise bar kısmının aklımda çizilmiş krokisi tamamdı. "İki teslimatını daha yaparım. Sonra sen sağ ben selamet." Sabit ritim tuttuğu bacakları duraksadığında hafifçe gülümseyerek "Sevgilin var mı?" diye sordu. İrislerim buz gibi olurken çantanın kolunu sıklaştırdım. "Sen soruyorsan evet." Dudaklarındaki çarpık gülümseme bozulurken bozguna uğrayan yüzü kasıldı. Tavrındaki değişimleri zevkle izlerken havanın artık karardığını fark ederek Kıvanç'a arkamı dönerek kapıya doğru ilerledim. "Ben kaçar, hadi eyvallah." 

Ardımdan mırıldandığı anlamsız şeyleri dinlemeden direk alt kata indiğimde etrafı daha fazla incelemeye gerek duymadan direk barkodu okutarak mekandan çıktım. Ne yapacağımı bilemeden uzun sokakta evime doğru yürürken aniden izlendiğim hissine kapılarak hızla arkamı döndüm. Sokak bomboştu. Hissettiğim rahatsızlık gitgide artarken gözlerimi kısarak başımı yukarı doğru kaldırdım. Biri vardı. Geldiğim barın üst katındaki geniş balkonda gecenin yüzünü gölgelediği bir adam vardı. Uzun boyu ve geniş cüssesiyle rahatlıkla görünüyordu fakat yüzü seçilmiyordu. Özenle taranmış koyu renk saçları ay ışığında parlarken elindeki sigaradan çıkan ufak kıvılcımın közleri gökyüzüne dağılıyordu. 

Çattığım kaşlarımla dimdik adama bakarken bunun az önce teslimatı verdiğim kişi olmadığının farkındaydım. Cüsseli kalın bedenini saran gömleğinin kumaşı gecenin bu karanlığında bile yapılı bedenini belli ederken sivri çenesi direk bana yönelmişti. Beni duyabileceği bir mesafedeydik. "Dönsene lan önüne, kime bakıyorsun?" 

Adamın gözleri hala üzerimdeyken balkonun alçak betonuna birkaç adım daha yaklaşarak sokak lambasının ışığının yüzünü aydınlatmasına izin verdi. Yeni çıkmaya başlayan sakalları sivri yüzünü güzelleştirirken gecenin tonlarındaki siyah irisleri donuk bir şekilde bana bakıyordu. Sinirim her saniye daha da artarken daha fazla burada kalmaya tahammül edemeyerek adam arkamı dönüp birkaç adım ileri attım. "Adın.. Medusa değil mi?" Duyduğum kalın sesle adımlarım dururken çatık kaşlarımla arkamı döndüm. "Olabilir sen kimsin?" Gözlerim adamın üzerinde dolandı ve hemen sonra sert yüzüne çıktı. "Cevap versene sabaha kadar seni mi bekleyeceğim ben?" Dudağının bir köşesi birkaç milim yukarı kıvrılırken elindeki kadehten küçük bir yudum aldı. "Sahibinim." 

Alayla sırıtıp gözlerimi devirerek "Kedi götünü görmüş yaram ver demiş, bu da Vecih'e gelmiş kendini kralım zannediyor." diye homurdanıp son kez adama bakarak dar sokaktan hızlı adımlarla ayrıldım. Nereye gideceğimi bilemeden telefonumu arka cebimden çıkartıp Alaz'ı aradığımda bana LUX'ta olduklarını söyleyerek oraya gelmemi istemişti. Kolumdaki çantanın çalınmaması için kulpunu sıkı sıkıya tutup benden gelmemi istedikleri bara giderek ışıltılı mekanın içine girdim. Yeni yeniye dolmaya başlayan eğlence mekanında gözlerimi gezdirirken aniden bir masanın en köşesinde oturan Faris'i görerek muzipçe gülümsedim. Oflaz yanlarına geldiğimi fark edip yanında boş bir yer açarken bana ayrılan yere oturarak sırtımı keyifle rahat koltuğa yasladım. "Naber sosyeteler?"

Faris oturduğu yerden zıplayarak benim yanıma iliştiğinde sorduğum soruya kıkırdayarak "Bizi boş ver sen teslimattan haber ver." Alaz'ın önüme ittirdiği bardaktan birkaç yudum alırken gürültülü müziğe yüzümü buruşturdum. "Bilet işi tamamdır, parayı yarın çalıyoruz." Oflaz'ın yüzü kasılırken bu meseleyi ulu orta konuştuğum için rahatsız görünüyordu. "Medusa işi biraz aceleye getirmiyor musun?" Hayıflanana sesine gözlerimi devirirken boşalan bardağımı doldurdum. "Bugün tefeci Kazım'ın adamlarını gördüm. Akın akın Alaz'ı arıyorlar bu iş daha fazla gecikirse sokak başındakileri susturamam." İrislerim koltuğun köşesine sinmiş olan Leyan'da dolanırken Alaz boğazını temizleyerek dikkatimi üzerine çekti. "Sokak başındakiler ne alaka?" diye sordu çekingen bir sesle. "Kazım'ın adamları fena sıkıştırıyor onları, susmaları için para verdim ama fazla sürmez dökülürler. Yarın son şansımız parayı çaldık, çaldık. Çalamadık bu kasabada daha fazla barınamazsın." 

Alaz'ın başı aşağı düşerken birkaç kez yutkundu. Deli gibi korkuyordu benden ayrı kalmaktan. Oflaz gözlerime izin alır gibi bakıp benden onay aldığında kulağıma eğilerek "Alaz'ın hemen buradan gitmesi gerekiyor. Hemen." diye sertçe uyardı beni. "Neden, sorun ne?" Gözlerini masada bizi izleyen grupta gezdirip kucağımdaki çantaya baktı. "Eğer yarın bu işi başaramazsak Alaz'ı daha fazla koruyamayız. Birkaç gün iki kasaba uzağa gitsin, neydi adı?" Düşünceli yüzüne bakarken "Espova kasabası." diye mırıldandım. "Tanıdık biri var mı o civarda?" Oflaz sorumla birlikte bir süre düşünüp rehberine göz attı. "Barlas var, biraz it kopuk biri ama sahip çıkar Alaz'a. Aramamı ister misin?" Kısa bir süre düşünüp Alaz'ı izlerken sadece başımı sallayarak oturduğum yerden ayaklandım. 

Parmaklarım Alaz'ın koluna dolanıp onu ayağa kaldırdığında yerimde duraksamadan hızlı adımlarla barın balkonuna çıktım. "Medusa ne oluyor?" Alaz'ın meraklı sesi kulağıma çalındığında elimi kolundan çözerek sırtımı balkon demirlerine yasladım. "Gidiyorsun." Yüzü bembeyaz kesilirken sadece bana baktı. "Gönderiyor musun beni?" Başım aşağı düşerken gözlerimi kaçırdım. Amacım onu kovmak değildi, korumaktı. "Espova'ya gidiyorsun, Oflaz'ın bir arkadaşı varmış. Barlas. Birkaç gün onun yanında kalman gerekiyor ama merak etme biz şu para meselesini çözer çözmez geri geleceksin." Yanaklarına akan yaşlara içim sızlayarak bakarken tepkisiz kalmaya çalıştım. Ben bir yere takılırsam, o düşerdi. 

"Gitmek istemiyorsam?" Sırtımı dikleştirerek donuk gözlerle yüzüne baktım. "Gideceksin Alaz, mecbursun." Soğuktan kızarmış elleri biran da kollarıma kapandığında hızla kendimi geri çekerek kollarını boşluğa düşürdüm. "Alaz kendine gel, çek ellerini üzerimden." Yüksek çıkan sesimle aceleyle kendini toparlarken pişmanlıkla gözlerime bakıp akan yaşlarını sildi. "Ben.. Özür dilerim Medusa. Ne olursun gönderme beni, bırak seninle kalayım. Bak gerekirse Kazım'ın yanına gider yalvarırım bana zaman vermesi için yada.. Yada ben çalarım kasadan parayı olmaz mı? Ama ne olursun gönderme beni, uzaklaştırma beni kendinden."

Dokunduğu yerleri elimle temizlerken birkaç kez yutkunup duruşumu düzelttim. "Seni kendimden uzaklaştırdığım falan yok. Sadece birkaç gün gideceksin önceki kadar uzun sürmeyecek." Yalnız olsam ağlardım ama yalnız değildim. Alaz'a bunu her ne kadar belli etmesem de benim de onu kasaba dışına gönderesim yoktu. Kim kardeşini kendinden uzaklaştırıp onu bilmediği yerlere göndermek isterdi ki? "Bunu önceki gönderişinde de söylemiştin. Geri gelmem altı ay sürdü." 

"Sürekli başıma bela sarmazsan uzaklaşmak zorunda da kalmazsın. Her yanıma gelişinde elinde bir senetle geliyorsun Alaz." Kızarık gözleri utançla önüne düşerken yanıma yaklaştı. "Hiçbirinin benim borcum olmadığını biliyorsun." Alayla gülerken parmaklarımı çenesine yaslayarak başını yukarı kaldırdım. "Bunu bilmem bir şey değiştirmiyor. Bu borcu ödesek iki gün sonra yenisini getireceksin sonra yine yine ve yine. Bu kız sana iyi gelmiyor Alaz bir gün fazla dozdan geberip kalsa başını ağrıtır, kurtul artık şu saçma sapan gençlik aşkı kafasından." 

"Medusa anlamıyorsun, Leyan benim için geçici bir heves falan değil. Onu seviyorum, onu canımı verecek kadar çok seviyorum." Duyduğum şeyle birlikte sinirim tepeme çıkarken Alaz'ın önümde duran bedenini ittirerek yüzüne sert bir tokat attım. "Canını verecek kadar ha! Kendine gel Alaz ben senin için kendi hayatımı tehlikeye atıyorum ve sen hala o kızı mı düşünüyorsun? Anla artık anla! Bu kızın sana zarardan başka getirisi yok. Eğer böyle devam edersen onun için vereceğin son şey zaten canın olacak, bunu şu kalın kafana sok artık."

Yana düşen başını göz yaşları içinde kalkarken irislerini benden kaçırarak "Ona aşığım öylece vazgeçemem." diye mırıldandı. "Yeniden aşık olacaksın Alaz, buna eminim." Sorgulayan yüzü gerilirken öfkesini dizginlemeye çalıştığı belliydi. "Nereden biliyorsun Medusa, ha? Söylesene sen hayatında daha önce hiç aşık oldun mu? Lan bırak aşkı sen daha önce hiç birini sevdin mi? Saygı, sevgi, merhamet, aşk.. Ya en önemlisi güven ne demek biliyor musun ki sen? Tek bildiğin bize patronluk taslayıp bize kölenmiş gibi davranmak. Senden de bu katı kurallarından da bıktım usandım artık!" Sadece sustum. Dışım sustu ama içim çığlık çığlığa birbirine girerek zihnimde kalıcı izler bıraktı. Onun bu söylediklerini ölsem unutmazdım artık. 

Suskunluğumu bir cevap olarak algılayıp sinirle gülümsedi. "Bilmiyorsun tabi ki. Sence ben anlamıyor muyum bana sadece emanet olduğum için sahip çıktığını? Sen bana sadece mecbur hissettiğin için sahip çıkıp koruyorsun. Ama sen asıl şunu kafana sok; bana sahip çıkmaya, beni korumaya mecbur değilsin! Üzerimde baskı uygulamaktan ve beni sürekli kendinden uzaklaştırmaktan vazgeç." Duyduğum her cümle boğazımdan yumru olarak inerken anlayışla başımı salladım. "Güzel, madem hakkında olan düşüncelerimi biliyorsun artık konuyu daha fazla uzatmaya gerek yok." Göz kapakları titrerken bedeni sarsıldı. "Ne demek bu?" Bakışlarım ifadesizleşirken sırtımı dikleştirdim. "Artık seni koruyup kollamama gerek yok, emanet olmaktan da çıktın zaten. Artık reşitsin. Başıma sardığın son borcunu öderim ama karşılığında senden bir şey istiyorum." 

Çatlayan dudaklarını ıslatırken merak ve kuşkuyla bana baktı. "Ne istiyorsun?" Tam o anda yanımıza gelen Oflaz ve Faris'e yandan bir bakış atarken tırnaklarımı avucuma batırıp içime sert bir nefes çektim. "Defol git hayatımdan." 

Faris'in gözleri ardına kadar açılırken Oflaz anlamsızca yüzüme bakıyordu. Alaz.. Alaz tamamen yıkılmıştı. "Ne?" diye sordu zorlukla. "Duydun beni madem artık seni koruyup kollamamı istemiyorsun madem artık uğraşlarımın bir anlamı kalmadı. Defol, defol git hayatımdan." Alaz'ın yalpalayan bedeni Oflaz'a çarparken başını iki yana sallayarak dolan gözlerini kırpıştırdı. "Hayır, Medusa öyle demek istemedim." Dudaklarım acı bir tebessümle kıvrılırken "Ama ben tam olarak öyle demek istedim." diye üsteledim. "Medusa ne gitmesinden bahsediyorsunuz siz?" Faris'in sorusuyla başım ona dönerken umursamazca omuzlarımı silktim. "Önemli bir konu değil, Alaz artık bizimle yaşamayac-" Alaz hızla kendini toparlayıp lafımı yarıda kesti. "Hayır, hayır Medusa bak yapma böyle. Öyle söylemek istemediğimi biliyorsun ne olursun yapma böyle."

Derin bir nefesle kendimi toparlayarak "Öyle söylemek istedin ve söyledin, uzatmaya gerek yok. Ben şimdi eve gidip dinleneceğim biraz sizde birkaç saate evde olun fazla dağıtmayın kendinizi. Yarın da Şahmeran'ın mekanına gidiyoruz. Şu borç işini acilen kapatmamız gerekiyor. Alaz'da yarın sabah erkenden yola çıkıp kasabadan gidiyor. " Kurduğum uzun cümlenin ardından birkaç saniye nefeslendim. "Bu da Alaz yüzünden ödediğimiz son borç olacak. Bundan sonrasında herkes normal yaşantısına devam edecek." Alaz pişmanlıkla birkaç adımda yanıma gelirken yanağındaki ıslaklıkları temizledi. "Abla yalvarırım gönderme beni, lütfen."

Ellerimi dolanan parmaklarına bakarken yanaklarımın içini dişledim. "Eve gidip eşyalarını toplamaya başla. Oflaz yarın sabah seni ilk otobüsle Espova'ya gönderecek." Öylece kala kalan bedeni buz kesilirken ellerimi tutuşundan kurtarıp tek kelime etmeden yanlarından ayrılarak masadaki çantayı koluma taktım. "Medusa nereye?" Leyan'ın boğuk sesiyle sinirle yüzüne bakıp "Eve." diye kısaca yanıtladım. Bayık gözleri üzerimdeki kıyafetleri süzerken dağınık saçlarını eliyle geriye attı. "Sen kim için süsleniyorsun bu kadar?" Sakin olmaya çalışıp burun kemiğimi ovaladım. "Çıplak mı gezeyim Leyan?" Sanki komik bir şey söylemişim gibi kıkırdadı. "İki gündür gece geliyorsun eve. Doğru söyle seviştiğin biri mi var?" 

"Evet Leyan evet! Hatta şuan da onun yanına gidiyorum ama eğer biraz daha konuşmaya devam edersen vaktimi sevgilimle sevişmekle değil senin ağzını burnunu dağıtmakla harcayacağım."  Cümlem sona erer ermez Leyan'ın daha fazla sinirlerimi bozmasına izin vermeden öfkeli adımlarla gürültülü bardan ayrıldım. Dışarı çıktığım an bedenime nüfus eden soğuk havaya kaşlarım çatılırken üzerimdeki cekete biraz daha sarılarak dolu caddelerde ilerlemeye başladım. Her köşe başında birileri vardı bu yüzden yalnız başıma olmaktan korkmuyordum. Kararsız adımlarım yürümeye devam ederken arka cebime tıkıştırdığım telefonun çalmasıyla acele etmeden elimi arkama atarak aramayı cevaplandırdım. Tanımadığım bir numaraydı. 

"Kiminle görüşüyorum?" 

"Medusa ben Kıvanç, teslimat yaptığın adam."

"Anladık onu, ne var gece gece?"

"Yarın teslimatın var onu haber vermek istedim."

Sıkıntılı bir nefes bırakırken az ötedeki köşeyi döndüm. Gözüme takılan birkaç adamdan uzak bir mesafede yoluma devam ederken havadaki içki kokusu midemi bulandırdı. Sabah görüp konuştuğum bir çeteden birkaç çocuktu. Bu hallerine kıyasla sabahki halleri ne kadar iyi görünse de onları gördüğüm zamanki yürümelerine ve anormal hareketlerine bakılırsa tükettikleri alkol sahteydi. Eğer bu şekilde devam ederlerse yakında ya kör olacaklardı yada bir köşede zehirlenip ölmeyi bekleyeceklerdi. 

"Ne zamandan beridir teslimatları sen haber veriyorsun?" diye sordum aksi bir sesle. Cevap vermekte acele etmiyordum çünkü neden olmasın. 

"Kibarlık olsun diye yaptım, sağlam teslimat yapıyorsun."

Gözlerimi devirip evimin olduğu sokağa girerken yoldan geren bir arabanın üzerime çamur sıçratmasına homurdandım. "Etme bana kibarlık. Bir daha beni ararsan engellerim seni duydun mu? Teslimat içinde kendine yeni kuryeler bulursun." 

"Tamam tamam sen kazandın. Bir daha arayıp rahatsız etmem, birazdan teslimatın saatini ve alacağın yeri sana mesaj atarım."

"Uzatma, kapat." 

Cevap vermesini beklemeden telefonu suratına kapatarak cebimdeki metal anahtarlıkları çıkartarak anahtarı bahçe kapısına yerleştirdim. Ufak bir metal sesiyle aralanan kapıyı geri ittirip ayakkabılarımı çıkartırken vestiyerden ev terliklerimi çıkartıp ayaklarıma geçirdim. Üzerimdeki her şeye çamur bulaştığından direk üst kata çıkarak odama geçtim ve üzerimi değiştirdim. Giydiğim siyah gecelik takımına beğeniyle bakarken bu hediye için Safir'e teşekkür etmeyi aklımın bir köşesine kazıyarak kapımın kilidini açtım ve elimdeki kirlileri banyodaki kirli sepetine attım. Tam banyodan çıkacakken duyduğum sesle yerimde kalakalırken hareketlerimi yavaşlatarak kapıyı örttüm. Safir ve Arben'in evde olma düşüncesi içimi rahatlatmaya yetmezken siyah saçlarımı arkama atarak koridorun sonundaki odaya doğru yaklaşarak içeriden gelen seslere kulak kesildim. 

Arada bir patlayan sesler bağırtıyı andırsa da kalın olan kapılar yüzünden pek bir şey anlaşılmıyordu. Parmaklarım usulca kapı kulpuna yaslanırken son bir kararla bedenimi kapıya bastırarak siyah panel kapıyı hızla açtım. İçeri attığım ilk adımda kulağıma Safir'in attığı çığlık sesi dolarken dehşetle açılan gözlerim yatakta çıplak bir halde yatan Arben ve Safir'i buldu. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken utançla başımı yere eğerek hemen arkamı dönerek odadan çıktım. Utancımdan kızardığım falan yoktu fakat iki yakın arkadaşımı o şekilde görmek de fantezilerim arasında değildi. 

Bu durumu kafama fazla takmamaya çalışarak odama uğramadan alt kata inerek mutfağa geçtim. Alt raflara koyduğumuz koliden bir paket makarna çıkartıp tencereye koyarken bir taraftan da domates ve soğan rendeleyerek sosu hazırladım. Üst kattan gelen kapı sesleri dikkatimi çekerken kaynayan makarnaları süzerek sosuyla beraber kavurdum ve soğuması için mutfak penceresinin önüne koydum. Ne kadar erken soğursa o kadar çabuk doyardım. 

"Medusa?" Alben'in sesiyle elimle yelpaze yaptığım makarnadan uzaklaşarak başımı salona çevirdim. "Mutfaktayım, ne var?" Kızarık yanaklarıyla yanıma yaklaşırken Safir'de merdivenlerden inerek mutfağa doğru yürüdü. "Ya şey kusura bakma olur mu? Yani açıklayabiliriz falan diyeceğimde.." Arben'in cümlesi yarıda kesilirken dirseklerini mutfak ve salon arasındaki bar tezgahına yaslayarak gözlerini mermere dikti. Gözlerim ikisi arasında dolanırken bir elimi belime yaslayarak karşılarına dikildim. "Ben size daha önce sormadım mı aranızda bir şey var mı diye? Ne diye bana yalan söylediniz?" Safir dağılan saçlarını arkasında toplarken Arben'in yanındaki boş bar taburesine oturdu. "Aslında diğerleri biliyor bizim birlikte olduğumuzu ama senden çekindiğimizden sana söyleyemedik."  

Üzerinde dumanı tüten makarnayı pencereden alıp ocağa koyarak üç tane tabak çıkartarak içlerine makarna doldurdum. "Benden niye çekiniyorsunuz bir anlasam." Homurdanarak söylediklerim ikisine de ulaşırken elime aldığım tabakları önlerine ittirerek kendi tabağımı da önüme koydum. Doldurduğum kola bardaklarını da sahiplerine uzatıp yerime yerleştiğimde Arben çatalına doldurduğu makarnayı ağzına atarken yandan bir gülümsemeyle bana baktı. "Eline sağlık yılan kadınımız." 

Ettiği lafa gözlerimi devirirken tabağıma gömülerek aç karnımı doyurdum. Yediğim ikinci tabak makarnadan sonra boşalan tabakları durulayarak bulaşık makinesine yerleştirdim. "Diğerleri gelmedi mi hala?" Safir'in ince sesiyle mutfaktan ayrılıp salona geçerek boş bulduğum bir koltuğa oturdum. "LUX'talar, gelirler birazdan." Tepkili sesime Arben kuşkuyla bakarken "Bir sorun mu var?" diye sordu. Televizyon kumandasını önümdeki masadan alıp elimde çevirirken sıkıntıyla arkama yaslandım. "Alaz yarın Espova'ya gidiyor, tartıştık da biraz." Yan koltukta oturan ikili gergince birbirlerine bakarken Arben biraz öne çıkarak "Ne demek tartıştınız?" diye sordu. 

"Yarın Şahmeran'ın mekanına gidecek ve ben yarın Alaz'ın burada olmasını istemiyorum. Eğer yaptığım şeyde başarısız olursam onun zarar görmesine izin veremem. Bende ona birkaç gün kasabadan gitmesini söyledim ama o bunu çok yanlış anladı. Artık onu rahat bırakmamı, benim sevgiden anlamayan bencil biri olduğumu söyledi." Arben ve Safir'in gözleri korkuyla açılırken Safir boğazını temizleyerek "Sen ne dedin?" diye sordu. "Madem böyle düşünüyorsun; hayatımdan siktir git dedim." 

Salonda kısa süreli bir sessizlik olurken hiç beklemediğim biran da ikisi de son güçleriyle bağırarak "NE DEDİN NE DEDİN?" diye sordular. Elimdeki kumandayı sıkarken dudaklarımı dişleyerek iç geçirdim. "Defol git dedim." Safir tek kelime etmeden arkasına yaslanırken Arben'de endişe verici bakışlarla bana bakıyordu. Birkaç dakika sonra salona dolan anahtar sesiyle yerimden hızla kalkıp üst kata çıkarken "Ben odamdayım, rahatsız etmeyin." diye söylendim. Kapı açılıncaya kadar çoktan odama girmiş kapımı kilitlemiştim. Alt kattan gelen sesler yükselmeye başladığında odada dönüp durmaya son vererek kulağımı kapıya yaslayarak alt katı dinlemeye koyuldum. Kızgındım ona ama abla yüreği dayanmıyordu işte.

"Medusa nerede?" diye sordu buğulu bir ses. Ağlıyordu Alaz. Üst kata çıkan tahta merdivenler gıcırdarken birkaç saniye sonra kulağımı yasladığım kapı büyük bir gürültüyle çalındı. "Abla açar mısın kapıyı?" Birkaç adım geri giderken ağzımın üzerini elimle örterek sırtımı duvara yasladım. "Abla yalvarırım aç kapıyı, yemin ederim öyle demek istemedim. Lütfen aç kapıyı konuşalım." Titreyen sesi hıçkırıklarına karışırken ellerini birkaç kez daha kapıya vurdu. "Abla ne olursun gönderme beni, sensin iki gün hayatta kalamam. Ne olursun affet beni yemin ederim bir daha sana öyle şeyler demeyeceğim. Çok özür dilerim." Tırnaklarım avucuma batarken dolan gözlerimi tavana çevirdim. "Abla ne olursun sırtını dönme bana, tek sen kaldın yanımda. Seni de kaybedersem benden bana hiçbir şey kalmaz. Yalvarırım aç kapıyı da konuşalım." 

Boğazımdan aşağı sert bir yumru inerken yanağıma süzülen yaşı elimin tersiyle silerek Alaz'ın kapıya sürtünen bedeninin sesini duydum. "Hani hiç bırakmayacaktın beni?" diye sordu sorgulamadan çok uzak üzgün bir ses tonuyla. "Hani yanımda hiç kimse olmasa bile sen hep benim yanımda kalacaktın." Derin bir nefes çektim içime, dün gibi hatırlıyordum söylediklerimi. "Hatırlıyor musun yanına geldiğim ilk gün yani dört yıl kadar önce yine deniz kenarındaydın. Sezen Aksu'nun 'İki Gözüm' şarkısıydı." Onu görmesem de dizlerini karnına çekip başını dizlerine yasladığını tahmin edebiliyordum. Her zaman öyle ağlardı; mutluyken de, üzgünken de. 

"Sana neden o şarkıyı dinlediğini sorduğumda bana "Derdimi anlatacak kimsek yok, bende başkalarının derdini dinliyorum işte." dedin. Güldüm sana, sonra da "Bana anlat, ben dinlerim seni." dedim. Sende bana güldün. Sonra benim kim olduğumu öğrendin epey şaşırdın ama hemen yanına aldın, sahip çıktın bana. Bir yıl kadar önce yine yağmur yağıyordu, uyuyamamıştım. Yanına geldiğimde Sezen Aksu'nun yeni çıkan bir parçasını dinliyordun. O gece ilk kez seninle uyumama izin vermiştin. Sonra ben sana "Eğer bir gün benimle tartışırsan bende sana bu şarkıyı söylesem beni affeder misin?" diye sormuştum. Sende kollarını sımsıkı bana sarıp "Seni her halükarda affederim ama bir kıyak olursa fena olmaz." diye dalga demiştin." Uzun bir sessizlik oldu odada. Duyduğum tek şey Alaz'ın hıçkırıkları ve alıp verdiğim nefeslerdi. "Sana o şarkıyı söylesem affeder misin beni Medusa?" diye sordu titreyen sesiyle.

Gözyaşlarım yanaklarıma süzülürken bir şey demeden sadece başımı salladım. Görmese hissettiğinin farkındaydım. Derin bir nefes aldı Alaz içine. "Yarım bıraktığım yerleri sen tamamla olur mu, benim dilim varmaz söylemeye." Neyden bahsettiğini saniyesinde anlarken kendimi zeminde kaydırarak sırtımı Alaz gibi kapıya yasladım. 

*Dilerseniz buradan sonrasına Sezan Aksu'nun - Bende Yoluma Giderim parçasıyla devam edin.*

"Peki nasıl istersen öyle olsun." dedi karşıdan gelen çatallaşmış ses. 

"Tutamam, tutamam gideni." diye tamamladım yarım bırakılan cümleyi.

"Belli ki kırmak istemiyorsun kalbimi." diye devam etti Alaz hıçkırıkları arasında. 

"Kıyamam, bir de kıyamam iyi mi?" diye mırıldandım sessizce. 

Kıta arasında kısa bir sessizlik olurken akan burnumu silerek dizlerimi kendime çektim. 

"Giden gitmiştir zaten." diye devam etti Alaz diğerlerine kıyasla daha kesik bir sesle. 

"Kesemem, kesemem yolunu." diye seslice devam ettim şarkıya. Derin bir nefes aldı Alaz içine devam etmek için. 

"Hani satın alınan sevgiye alıştırılmış bir çocuğun her oyuncağa çabucak doyumu."  dedi Alaz parmağını kapıda gezdirirken.

"Bende yoluma giderim, ezdirmem kendimi." diye devam ettim çekinmeden. 

"Ama gezdirmemde gönlümü.." Devam etmek için kesik bir nefes aldı birkaç kez hıçkırdı. "Gider acımı çekerim."

Devamında ben sustum, Alaz tek başına devam etti ikimizin şarkısına.

"Beni özle isterim, beni çok özle.." 
Üzül, üzül bir süre.
En azından ince bir kabuk bağlasın,

Azıcık eşitlik sağlansın.."

Şarkı bitti, Alaz'ın sesi kesildi ve hıçkırıkları dinginleşti. Bir süre boyunca benden cevap gelmesini bekledi ve sonra eli yavaşça kapıdan düştü. "Söz vermiştin." diye mırıldandı hayal kırıklığıyla. 

Yanağımdaki yaşları silerek oturduğum yerden kalktım ve kayan tişörtümü düzelttim. Benimle eş zamanda yerinden kalkan Alaz kapıdan sarsak adımlarla uzaklaşırken verdiğim sözü tutmak için kapının kilidini hızla açarak kapıyı araladım. Koridora çıkan bedenim direk Alaz'a dönerken kapının açılma sesini duymasıyla gözleri gözlerimi buldu ve kıpkırmızı olan irislerinden birkaç damla yaş daha düştü. 

Her daim dik duran omuzlarım düşerken kuruyan dudaklarımı ıslatarak yorgunca gülümsedim. "Benim verdiğim sözü tutmadığımı ne zaman gördün?" Gülümseyen yüzü sekteye uğrarken birkaç büyük adımda yanıma gelerek benden izin almaya gerek bile duymadan kollarını belime dolayarak bana sımsıkı sarıldı. Bedenini itmede sarılışına karşılık verip Alaz'a sımsıkı sarılırken bedenini sarsan hıçkırıklarına tebessüm ettim. "Özür dilerim abla, bir daha asla böyle bir şey olmayacak. Yemin ederim." Dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırırken avuç içimi Alaz'ın sırtında gezdirerek diğer elimde saçlarını okşadım. "Biliyorum, ağlama artık." 

"Göndermeyeceksin beni değil mi?" Okşadığım saçlarına sert bir öpücük bırakırken başımı iki yana sallayıp "Göndermeyeceğim." dedim kararlı bir sesle. "Yarın gece senin için çıktığımız yolda sende bizimle olacaksın. Geberirsek de birlikte gebeririz." 

🏚️⚖️⚰️

|• Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Hepsini okuyup sorularınıza cevap vermeye çalışacağım. •|

Kurguyu beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayın bebeklerim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öptüm.

Karakterlere hesap açabilecek kişiler benimle iletişime geçerse sevinirim.

İletişim ve sorularınız için; İnstagram: elisyaroza

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 91K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
792K 54.4K 34
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.2M 84.8K 64
Klişe ama orjinal karışan bebekler klasiği... İlk yayımlanma tarihi: 19.11.2022 Final yayımlanma tarihi: 29.07.2023
1.7M 105K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.