BUZ YANIĞI

Autorstwa EsranurOzer

2.4M 129K 96.8K

"SENİN DERDİN NE?" diyerek bağırdım karşımda beni sinir eden adama, ağlamamak için kendimle mücadele veriyor... Więcej

_ TANITIM-
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8.BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23.BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26.BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
GEÇMİŞ ÖZEL BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM 1. Kitap Finali
ÖZEL BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71. BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
72.BÖLÜM FİNAL
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM

67.BÖLÜM

23K 1.4K 1.1K
Autorstwa EsranurOzer

Bu bölümü @siradanseylerbunlar balıma ithaf ediyorum.❤️

             

                   67.BÖLÜM

Sezen Aksu: Vay

🍎🍏

"Şimdi söyle bakalım Ahu... Ben, sana ne yapayım?" belimdeki elinin baskısını arttırdı. "Ya da seni sevmeye nerenden başlayayım?"

Yine her zaman olduğu gibi kaçmak istediğim adamın kollarının arasındaydım. Kaçmaya gücümün yetmediği, kaçtıkça bütün yollarımın sonunda bekleyen adamın kollarındaydım.

Alıp verdiğim derin nefeslerden dolayı göğsüm inip kalkıyordu. Melih'in bir eli belimde diğeri ise saçlarımdaydı. Keskin ela gözleri koyulaşmış ve etrafını yine zehirli yeşiller sarmıştı. Bu keskin gözlerin hedefi ise direkt benim gözlerimdi.

Gözlerinin etkileyici büyünden bakışlarımı çekerek kurtuldum ve kollarının arasından çıkmak için bir hamle yaptım. Kalkmama izin vermedi. Saçımdaki elini de çekerek belime koydu ve beni iyice sardı.

"Bırak," dedim ve ekledim. "Çek ellerini belimden."

"Yapma böyle be yavrum." Belimi okşadı. "Gözlerini benden çekme! Şu müptelası olduğum nefesini benden esirgeme kurban olduğum."

Bakışlarım tekrar koyulaşmış ela gözlerini bulduğunda Melih'in ılık nefesini yüzümde hissettim. Gözleri kalbimi, nefesi tenimi yakıyordu. Melih'e duyduğum sevgiyi anlatmam mümkün değildi ama ona kırgındım işte. Kalbim ikiye bölünmüştü. Bir tarafım bırak kendini bu sıcak kolların arasına diye fısıldarken, diğer tarafım sakın yelkenleri suya indirme diyordu. Arada kalmıştım.

Melih "Kırgın olmanı anlayabiliyorum Ahu." derken uzandığı fayans zeminden doğruldu ve beni de kendisiyle birlikte doğrultup ikimizi birden oturur pozisyona getirdi. "Benim anlayamadığım bu kırgınlığa sebep olan adamın bile bizi affetmesine rağmen senin affetmemen."

"Yaptıkların..! Hepinizin yaptıkları affedilecek şey mi?"

"Affedilecek şeymiş demek ki Tunç bunu sorun etmedi Ahu."

Yüz ifadesi gibi sesi de ılımlıydı. Sanırım beni alttan almaya çalışıyor ve bunu yaparken oldukça sakin davranışlar sergiliyordu. Yine de bu sakin davranışları Tunç için ona cephe aldığım gerçeğini değiştirmezdi.

"Tunç benim abim!" dedim ve kollarının arasından çıkmaya çalıştım. İzin vermedi. "Siz onun üstüne geldiniz. Babasıyla ve Tekin'le kıyasladınız. Yetmedi, onun size bir açıklama yapmasına bile izin vermediniz. Siz beni hayal kırıklığına uğrattınız. Özelliklede sen Melih!"

"Ahu ben yaptığımız şeyin doğru olduğunu savunmuyorum ama sende en az benim kadar geçmişi biliyorsun yavrum."

Geçmiş... Bizden bir türlü geçmek bilmeyen acı geçmiş.

Duş başlığından hala akmaya devam eden soğuk su bizi ıslatıyordu. Suyun soğukluğu kadar Melih'in sözleri de buz gibiydi. Evet, geçmiş vardı ama bu geçmiş bir tek Tunç yüzünden olmamıştı. Evet, geçmiş vardı ve bu geçmişte Tunç hep onların tarafında saf tutmuştu. Bu durumu göz önünde bulundurmamışlardı. Belki de en büyük kızgınlığım bu yüzdendi.

"Yapma Melih." Dedim itiraz ederek. "Abimin geçmişte veyahut şimdi hep sizin tarafınızda olduğunu bal gibi biliyorsun. Ya o sırf benim için zamanında babasından vazgeçti. Bunlara bizzat sende şahitlik ettin."

"Ben bunu inkar etmiyorum ki Ahu." iki eliyle yüzümü kavradı. Başparmakları usulca yanaklarımı okşadı. "Senin söylediğin her şeyin farkındayım ve gayette iyi idrak edebiliyorum. O akşam masada olanlar oldu bir kere ne yapayım zamanı mı geriye alayım?" gözlerini kırpmadan gözlerimin içine baktı. "Ben Tunç'a karşı üstüme düşeni yaptım. Emin ol çocuklarda yaptı ve Tunç bu durumu uzatma gereği duymadan bizi affetti."

Ellerimi ellerinin üzerine koyup itmeye çalıştım. "Ben abim gibi bu durumu hemen kabullenmek istemiyorum." Dediğimde Melih'in gözlerinde bir şimşek çaktı. "Yapma Ahu bak sinirleniyorum." Ellerinin üstünde olan ellerimi bir çırpıda kendi ellerinin arasına aldı ve bizi uzandığımız yerden kaldırdı. Hala yerdeki duş başlığından boşu boşuna akan suyu kapattı ve tekrardan ela gözlerini kahve gözlerime dikti.

"Bak güzelim, şu siktiğimin dünyasında tartışmak isteyeceğim son kişi bile sen değilsin. Ha yok ben illa senin başının etini yemek istiyorum dersen başımla gözüm üstüne! Hiç bıkmadan senin serzenişlerini dinlerim ama..."

"Ama..." dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Ama bu serzenişler seninle alakalıysa Ahu."

Az önce havaya kalmış olan kaşlarım anında çatıldı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

"Konu başkası olduğunda hemen savunmaya geçiyorsun ve karşımda duruyorsun. Eyvallah yap savunmanı ben bir şey demiyorum ama herkes kendini savunabilir Ahu. Kimsenin senin savunmana ihtiyacı yok. Başkalarına karşı yaptığın tutumu kendine de yapıyor olsan seni anlayacağım ama sen sadece başkalarını savunuyor, konu kendine geldiğinde karşımda kediye dönüyorsun."

"Başkaları dediğin benim abim oluyor. Bilmem farkında mısın?" diye çıkıştım.

"Ne fark eder?" dedi Melih ve ekledi. "Abin, annen, arkadaşların sonuç itibariyle başkaları için savunmaya geçiyorsun. Ben seninle bizi tartışmak istiyorum başkalarını değil!"

Melih'in biten cümlesiyle bir süre gözlerinin içine bakarak söylediklerinin içinde haklılık payının beni ezmesine müsaade ettim. Kabul etmek istemesemde söylediklerinde maalesef ki haklıydı. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.

"Neyse..." dedim gözlerimi gözlerinden kaçırdım. "Gece gece uzatmaya gerek yok. Ben çıkayım da sen duşunu al." Ondan uzaklaşmak için bir adım attığımda elinin içinde olan elimi sıktı.

"Gitme... Ben seninle birlikte duş almak istiyorum." Sesine yansıyan şehvetli istek beni günaha çağırıyordu.

"Olmaz. Hem şimdi Ela uyanmıştır gidip kızıma bakacağım."

Melih'in dudakları haylazca kıvrıldı. "Kızımız uyanmış olsaydı şimdiye bütün evi ağlamsıyla inletirdi." Duşa kabinin içine girip beni de yanına çekti. "Benim güzel kızım bugün babasının tarafında."

Sanki dilim lal olmuş gibi hiçbir şey söylemedim. Melih bu süre içinde pantolonun çıkarttı, yetmezmiş gibi gözlerimin içine bakarak boxerını da çıkarttı ve tamamen karşımda çıplak kaldı. Gözlerimi gözlerinde zor tutuyordum. Her an bu savaşı kaybedip alt tarafına bakabilirdim. Kendime ve kasıklarımın arasında baş gösteren sızıya hiç güvenmiyordum.

Melih sıcak suyu ayarladı ve duş başlığından başımızdan aşağıya akmasını sağladı. Elimi serbest bırakıp iki elinin sırt kısmını boynumdan omzuma doğru yavaşça gezdirdi. Sutyenimin askısının üstünde durdu elleri. "Seni de soymamız gerekiyor güzelim." Derken işaret ve başparmağını geçirdiği askıları aşağıya indirmesi saniye sürmedi.

Melih'in bakışları yarısı açılan göğüslerime değdiğince büyükçe yutkunup "Siktir..!" diye inledi ve aceleci elleri vakit kaybetmeden sutyenimin kopçasını açıp göğüslerimi tamamen açık bıraktı. Şimdi altımda küçük beyaz bir külottan başka hiçbir şey yoktu. Zaten altımda olan bu küçük bez parçası da başımdan akan suyun sayesinde ıslandığı için her yerim ortadaydı.

Melih'in gözleri arzsızca bütün vücudumda gezerken, benim gözlerim sadece yüzünde sabit durmuştu. Birazdan yaşanacakların farkındaydım ve kalbim göğüs kafesime sığmıyordu. Yinede böylesine kolayca kendimi Melih'in kollarına bırakmak istemiyordum ama içimde ona karşı koyamayan güçlü bir varlık vardı ve ben bu duruma engel olamıyordum.

"Ahu..." adımı inler gibi fısıldadı. "Sana dokunmak, en derinlerine inmek istiyorum." İşaret parmağı sağ göğümün ucunu okşadı. "Ama sırf ben istiyorum diye sana zorla dokunmakta istemiyorum." Ardı ardına yutkundu. "Bitir şu küslüğü yavrum. Kavuşalım."

Kararan ela gözleri gözlerimde bir hazine varmışçasına bakıyordu. Bu ela gözlerin hazinesi bendim. Tek bir adım attım ve cevap vermek yerine dudaklarına yapıştım. Melih bu anı yıllardır bekliyormuş gibi iki eliyle yüzümü kavrayıp öpüşmemizi hoyratlaştırdı.

Dudaklarımız birbirimizin dudaklarında mühürlendi. Birbirimizin nefesini içtik, o benim ben onun dudaklarında soluklandım.

Tükenen nefesimiz artık ciğerlerimize yetmeyince dudaklarımızı serbest bıraktık. Melih alnını alnıma yasladı. Onun inip kalkan çıplak sert göğsü benim yumuşak göğüslerime çarpıyordu. Melih'in iri elleri belimi kavrayıp beni kendi bedenine yapıştırdığında sertleşmiş erkeliği göbeğimin altına çarptı.

"İçine girmek için nasıl yanıp tutuştuğumun farkında mısın Ahu?" nefes nefese sarf ettiği bu sözler beni utandırsa da bulunduğumuz ortamdan dolayı utanmayı göz ardı ettim.

"Deli gibi seni istiyorum. Bütün uzuvlarının en derinlerine inmek sende kaybolmak istiyorum Ahu."

Melih'in arsız sözleri başımızdan akan suya rağmen beni terletiyor, cayır cayır yanmama sebep oluyordu. Hiç utanmadan edepsice çıkıyordu kelimeler dudaklarından. Ve bu edepsizliğe beni de sürüklüyordu.

"O zaman ne duruyorsun?" diye sorduğumda dudaklarımı boynuma indirip tam şah damarını somurarak öptüm. Melih'in dudaklarından çıkan hırıltılı inlemeler su sesine karıştı. "Kaybol benim derinlerimde..."

Dudaklarımız şehvetli bir tutkuyla tekrar birleştiğinde, Melih'in elleri göğüslerimi sertçe kavrayıp sıktı. Ağzımdan çıkan inilti onun dudaklarının arasında hapsoldu. Melih'in elleri bedenime işkencesini sunmaya devam ettiğinde bu işkence benimde ellerim eklendi. Kolları boyunca okşayarak gezdirdiğim ellerimi yavaşça karın kaslarına indirdim. Karın kaslarında dolanan ellerim onu etkiledikçe hırsını dudaklarımdan çıkartıyordu.

Ellerim yavaşça kasıklarına doğru yol aldı ve erkeliğine dokunmadan kasıklarında oyalandı. Melih'in kasılan vücudu ve göbeğimin az altına değen sert erkekliğinin bir nabız gibi atışını hissediyordum ama ellerimi bir türlü erkeliğine değdirmiyordum.

Melih hırsla dudaklarımızı ayırdı. "Ah sikeyim Ahu..!" alt dudağını ısırdı. "Dokunacaksan dokun! Böyle yaparak beni ergenler gibi boşaltmaya mı çalışıyorsun?" tek eliyle boynumu kavrayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarıma doğru fısıldadı. "Sabrım kalmadı yavrum, dokun! Al onu avucunun içine!"

Kasıklarının üstünde karıncalaşan parmaklarım öldürücü bir yavaşlıkla erkeliğine doğru ilerledikçe Melih'in sertliğindeki seğirmelerin atışı göbeğimin altına çarpıyordu. Nefeslerimiz kesik kesik, ateşimiz yüksekti. Ayaklarım pelte haline gelmiş beni zor taşıyordu. Hatta Melih beni tutmamış olsaydı şimdiye çoktan yeri boylamıştım. İçimde zar zor tuttuğum irademin kırıntılarına tutunarak tıpkı onun gibi dudaklarının üstüne fısıldadım. "Çok mu etkileniyorsun benden?" parmaklarımı erkekliğine sarıp avuçlamamla Melih boğukça inledi.

Şimdi heybetli, sert erkeliği avucumun içinde damar gibi atıyordu. Avucumu hareket ettirip erkekliğini avucumun içinde kaydırdım.

"Sikeyim..!" diye hırladı Melih. "Bütün kontrolümün gelmişini geçmişini siktin." Dudaklarıma hoyratça yapıştığında sert öpücüğüne karşılık bende onu erkeliğini kavrayan elimin baskısını arttırdım.

Sonra Melih birden dudaklarımızı ayırdı ve hızlı bir hareketle belimden tutarak beni ters çevirdi ve yüzümü duşa kabinin camına yasladı. Boynuma bir öpücük kondurup dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Bitirdin beni! Sabrım kalmadı Ahu!" der demez dizlerinin üstüne çöktü. Boynumu yan çevirip ne yaptığına baktığımda gözlerimiz saniyelik bir zaman diliminde birleşti ve Melih iki elinin parmaklarını başımızdan akan sulardan dolayı sırılsıklam olan kiloduma geçirip yavaşça aşağıya indirdi.

Ayaklarımın dibine düşen küçük bez parçasını ayağımı kaldırarak çıkartmasına müsaade ettim. Melih'in dudaklarını kalçamda hissetmemle yerimden kıpırdandım "Melih..." dedim

"Şişt... Aç bacaklarını güzelim."

Melih'in sözleri sanki benim için bir emirmiş gibi ona itaat ederek bacaklarımı araladım. Melih'in elinin sırt kısmı bacaklarımdan başlayıp kadınlığıma doğru ilerlerken ben nefes almayı unutmuş gibi nefesimi tuttum. Elinin baskını kadınlığımda hissetmeyi beklerken, beni bozguna uğratan dudaklarının baskısını kadınlığımda hissettim.

Ağzımdan firar eden iniltilerin haddi hesabı yokken, Melih'in dudakları ve dili kadınlığımın her zerresinde geziyordu. Hissettiğim yoğun şehvetten dolayı başım dönüyor kalbim göğüs kafesime sığmıyordu. Melih resmen dudaklarıyla bana işkence çektiriyordu.

Başımdan akan suya rağmen terden sırılsıklamdım.

Melih sonunda dudaklarını kadınlığımdan ayırıp ayağa kalktığında, daha ben derin bir nefes alamadan erkekliğini kalçamda hissettim. Zaten hafif aralık olan bacaklarımdan dolayı Melih hiç zorlanmadan aniden içime sertçe girdi.

"Ahh..! Melih...!" diye hafif çığlık attığımda Melih dudaklarını boynuma bastırıp içimde bekledi. Küçük küçük boynuma kondurduğu öpücükler beni yatıştırıyordu. "Adımı inlemeni nasıl özlemişim." Bir kere daha öptü boynumdan. "Benliğine karışmayı, duvarlarına çarpmayı nasıl özlediğimin farkındasın değil mi yavrum?"

Melih'in yatıştırıcı dokunuşları ve arsızca sarf ettiği edepsiz sözleri hem başımı döndürüyor, hem de beni başka diyarlara götürüyordu.

"Devam edeceğim. İyi misin?"

Başımı olumlu anlamda sallayıp "Devam et." dediğimde Melih önce içimde yavaş bir ritim tutarak hareket etti. Sonra hareketleri hızlandı.

Melih'in içime çarpışları daha da hızlandıkça ikimizin iniltileri duşa kabinin içinde yankılanıyor birbirine karışıyordu. Tıpkı benliğimizin birbirine kavuştuğu gibi seslerimizde bir bütün oluyordu.

Melih'in bir eli göbeğimi sarmıştı, bir eli ise göğsümü avuçlamıştı. Yüzüm duşa kabinin camına yaslı duruyordu, resmen Melih'in kalkan gibi bedeniyle duşa kabinin arasında sıkışıp kalmıştım. Ben hiçbir şey yapmıyordum. Bütün kontrol Melih'in elindeydi. O benim duvarlarıma çarpıyor bende kendimi onun ellerine bırakıyordum.

Melih tırmandığı yüksek zirveye kendisiyle birlikte beni de çıkarttı ve yine o zirveyi birlikte indik. Dört ayın sonunda kavuşmanın etkisiyle ikimizin de gözünün önünde yıldızlar parlıyordu. Yaşadığımız sevişmenin ardından muhteşem sona gelmenin etkisiyle benim bütün bedenim yorgunluktan bitap düştüğünde Melih hala dinçti. Bedenimi kendine doğru çevirip beni kolları arasına aldı ve alnımdan öptü.

"Kurban olurum ben sana." Bir kez daha alnımdan öptü. "Seni çok seviyorum güzel karım."

Kollarımı Melih'in beline sarıp başımı kalbinin üstüne yasladım ve atan kalbinin güzel sesini dinledim.

"Hadi ilk önce seni yıkayalım Ahu." diyen Melih'e sadece başımı salladım ve yine kendimi onun güçlü kollarına bıraktım.

Her zaman olduğu gibi bütün kızgınlıklarımın, kırgınlıklarımın ve kavgalarımın sonunda kendimi onun güçlü kollarına teslim ettim. Bunun açıklaması da çok basitti.

O, ateşti.

Ben de onun ateşine çıplak ayakla yürüyen kadın.

***

Sabah gözlerimi Ela'nın ağlamasıyla açtım. Yataktan kalkıp gece boyunca bir kez bile uyanmayan ama şimdi sanki biri dövmüş gibi içli içli ağlayan kızımı kucağıma aldım.

Küçük dudaklarını büzerek ağlıyordu. Bu hali o kadar tatlıydı ki minicik büzüşmüş dudaklarını öpesim geldi. Muhtemelen bu kadar ağlamasının sebebi aç olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü küçük hanım dün gece deliksiz uyku çekmişti.

Yatağa oturup vakit kaybetmeden direkt göğsümü açtım ve kızımın süt emmesini sağladım. Ela ağlamayı bırakıp hızla göğsümü kavradı ve emmeye başladı. Açlık Ela'ya göre değildi. Minicik bedenine nazaran çok acıkıyordu. Bu duruma gülümsedim.

Gözlerimi kızımdan çekip ilk önce duvardaki saate baktım. Saat dokuz bucuk olmuştu. Sonra hemen yanı başımda yüz üstü yatakta yatak kocama kaydı bakışlarım. Kolunun birini yastığın altından geçirmiş, diğerini iste yastığın üstüne koymuş uyuyordu.

Normalde bu saatte çoktan şirkete gitmesi gerekirdi ama hala uyuyordu. Tam bakışlarımı üzerinden çekecekken dikkatimi çıplak sırtı çekti. Daha doğrusu çıplak sırtında gördüğüm morluklar çekti. Oturma şeklimden dolayı tam olarak göremiyordum. Ela emdiği içinde Melih'e doğru bir hamle yapamıyordum ben de mecburen uyandırmaya karar verdim.

"Melih..?" diye seslendim.

Melih birkaç homurtulu ses çıkartıp tekrardan uyumaya devam etti. Bu kez biraz daha yüksek bir sesle "Melih?" dedim. Ela sesimin tonundan dolayı emmeyi bırakıp irice açtığı gözleriyle yüzüme baktı.

"Yok, bir şey annem?" yanağını parmağımla okşadım. "Babanı uyandırmaya çalışıyorum bebeğim." Ela sanki söylediklerimi anlıyormuş gibi tekrar emmeye başladığında bakışlarım bir kez daha Melih'e döndü ve adını son kez söyledim. "Melih..?"

"Hıh..?"

Gözlerimi devirdim. Ne uykusuydu bu canım? Sanki kış uykusuna yatmıştı.

"Acaba uyanmayı düşünüyor musun Melih?"

"Hayır."

Gerçekten bu adam gün geçtikçe iyice tepkisiz oluyordu.

Ela'yı göğsümden ayırıp önümü tamamen Melih'e döndüm ve yatakta biraz daha ileriye giderek oturdum. Bana beklenti dolu gözlerle bakan güzel kızıma diğer göğsümü açtım ve tekrar dudaklarıyla göğsümü birleştirdim. Ela göğsümü kavrayıp emmeye devam ettiğinde, ben Melih'in omzuna elimi uzatıp onu sarstım.

"Melih uyan artık ya!"

Melih derin bir nefes alıp gözlerini açtı ve çattığı kaşlarıyla yüzüme baktı. "Sabah sabah nedir senin böyle beni uykudan uyandıracak derdin karıcığım?" yattığı yerden doğruldu ve oturur pozisyona geçti. "Evet, yavrum seni dinliyorum."

"Normal insanlar gün aydığında uykularından uyanırlar kocacığım." Vurgulayarak söylediğim kocacığımdan dolayı Melih'in çatık kaşları düz halini aldı ve yüzüne bir gülümseme yayıldı.

"Tabii seni uyandırmamın tek sebebi bu değil." Dedim ve elimi omzuna koyup okşadım. "Sırtın mosmor olmuş."

"Ne..?" ilk verdiği tepki bu oldu. Sonra omzunun üstünde duran elimi tutup öptü ve soran gözlerle gözlerimin içine baktı.

"Sırtın diyorum mosmor olmuş. Sanırım dün banyoda düştüğün için oldu."

Melih "Hadi ya!" diyerek yataktan kalktı ve giyinme odasına girdi. Büyük ihtimalle oradaki boydan aynada sırtına bakmaya çalışacaktı.

"Hastaneye gidelim. Ya da Emre'yi ara gelip bir baksın sırtına canım." Dedim.

Melih bana bir cevap vermedi. Aradan bir-iki dakika geçmişti ki elinde tuttuğu beyaz tişörtü başından geçirerek yanıma doğru ilerledi. Kucağımda emen Ela'nın elini tutup avucunun içini öptü.

"Önemli bir şey değil. Bir- iki güne geçer."

"Ama—" diye itiraz edecekken Melih "Önemli değil dedim yavrum." Diyerek sözümü kesti. Dudaklarını alnıma bastırdı. "Bugün şirkete gitmeyeceğim ve aslan gibi açım."

Kıkırdadım. "O kurt gibi açım olmayacak mıydı?"

"Cık, ben aslan gibi aç olurum."

İkimizin de yüzünde içten bir gülümseme oluştu. Tam bu esnada Ela emmeyi bırakıp ağlar gibi bir ses çıkarttığında, Melih'inde benim de gülümsememiz daha da genişledi. Melih bakışlarını benden çekip Ela'ya çevirdi ve onu kucağına aldı.

"Akşam yeteri kadar müsaade etim, benden daha fazlasını beklemeyin mi diyorsun babam?" Ela'nın bütün ilgisi babasının üzerindeyken bende üzerimi düzeltip yataktan kalktım. İkisinin arasında anlamlandıramadığım bir enerji vardı. Konuşmadan birbirlerini anlıyorlardı sanki. Melih Ela'nın başını omzuna yatırıp belini sıvazlarken tekrar bana baktı.

"Kontrol etmem gereken birkaç tane mail var Ahu. Ben çalışma odasında onlara bakarken sende bana kendi ellerinle omlet yap."

"Tamam." Uzanıp Ela'yı kucağıma aldım ve yatak odasından birlikte çıktık. Merdivenlerin önüne geldiğimizde Melih, Ela'nın başından öptü. "Bak omleti sen yap. Sevgi Hanım yaparsa yemem."

"Tamam, canım ben yapacağım." Der demez merdivenlerden inmeye başladım o da çalışma odasına girdi. Mutfağa doğru ilerlediğimde salondan gelen Tunç ve Berna'nın sesiyle mutfağa gitmeyi es geçip salona girdim.

Tunç tekli koltuğa oturmuş oyun konsoluyla oyun oynarken Berna hemen yanı başında yere bağdaş kurarak oturmuş ona bir şeyler anlatıyordu. Tunç zaten bizde kalıyordu da Berna ne zaman bize gelmişti?

"Anladın mı Tunç abi? Kadınlar ilgi sever, kıskanılmayı sever."

"Elif o kadınlardan değil. Geçen gözlerin çok güzel dedim bana bu beni ilgilendirir dedi."

"Günaydın..." dedim gür bir sesle. İkisinin de aynı anda bakışları bana döndü. Berna oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. "Günaydın iki gözümün çiçekleri." Dedi ve ilk önce beni yanağımdan öptü sonrada Ela'nın saçlarından öptü.

"Günaydın abim." Dedi Tunç ve kolunu bana doğru uzattı. "Çiçeğimi kucağıma ver de günüm aysın."

Gülümseyerek Ela'yı Tunç'un kucağına verdim ve Berna'ya döndüm. "Sen ne zaman geldin? Hiç duymamışım."

"Çok olmadı geleli, yarım saat falan anca olduysa."

Başımı salladım. "Mutfağa geçelim kahvaltı yapmadık daha omlet yapacağım." Berna "Tamam" derken koluma girdi ve mutfağa doğru ilerledik. Mutfağa girdiğimizde zaten kahvaltıyı Sevgi Hanımın çoktan hazırladığını gördüm. Berna masanın etrafındaki sandalyelerden birini çekip oturdu.

"Abimle ne hakkında konuşuyordunuz?" diye sordum aynı zamanda da dolaptan yumurta çıkartıp tezgâhın üstüne koydum. "Konu Elif'ti sanırım."

"Evet evet. Tunç abi yine aşkın ızdıraplı kollarına düşmüş." Kıkırdadı. "Eee bende bir ilişki uzmanı olarak taktik veriyordum."

"Sen ne ara ilişki uzmanı oldun...?" dolaptan çıkarttığım kâsenin içine yumurtaları kırıp içine biraz pul biber, nane, kekik ve tuz attıktan sonra çırpmaya başladım. "Bu ayrıntıyı gözden kaçırdım."

"Tabii canım ne sandın..." kısa sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Bu savaşçı kız evde bir odunla sevgili. Hayır hayır bu kız odun değil öküzle sevgili. Çağlar sayesinde ilişki konusunda sabrım ve tecrübelerim Everest dağına kadar çıktı."

İçimde tutamadığım kahkahamı serbest bıraktım. Bir çift anca bu kadar anlaşamaz ve yine anca bu kadar birbirini sevebilirdi herhalde. İki farklı karakter, iki farklı yapıya sahip iki insanın birbirine âşık olması zıt kutupların birbirini çekmesinden bile daha kuvvetliydi.

Tereyağı koyduğum tavanın altını yaktım. Yağ eriyince çırptığım yumurta karışımını tavaya döktüm ve omleti pişirdim. Berna'da bu sırada yanıma gelip çayları doldurmaya başladı. Hazır olan her şeyi masaya taşıdığımızda Melih mutfaktan içeriye "Ahu güzelim." Diyerek girdi. Sonra Berna'yı görünce şaşkınca "Berna..?" dedi sorar gibi.

"Günaydın enişte." Otuz iki diş sırıtan Berna masaya geçip oturdu. "Tam zamanında geldin. Her şey hazır, buyur lütfen."

Melih'in şaşkın yüzü kızgın bir hal alıp kaşları çatıldı. "Senin ne işin var burada?"masanın kenarında ki sandalyeyi çekip oturdu. "Çağlar'da bugün izinli, senin onun yanında olman gerekmiyor mu? Ne işin var acaba bizim evde Berna?"

"Valla enişte bende tam bu yüzden size geldim. Çağlar'a azıcık trip atıyorum bu yüzden kahvaltıyı sizde yapmaya geldim." Reçel sürdüğü ekmekten kocaman bir ısırık aldı. Hızlı hızlı çiğneyip yuttu.

"Niye?" dedi Melih "Bizim ev bedava kahvaltı veriyor da benim mi haberim yok!"

"Melih..!" dedim uyarı dolu bir ses tonuyla. Berna hiç oralı olmadan kahvaltısını yapmaya başladığında, Melih bana yandan bir bakış atıp tabağına yaptığım omletten koydu. Bir lokma aldığı omleti hızla çiğneyip yuttu.

"Ahu, Ela nerede?"

Daha ben cevap vermeye kalmadan Berna "Salonda Tunç abinin kucağında." Demesiyle Melih'in gözleri kocaman büyüdü. Bir hışımda oturduğu yerden kalktı. "Ulan sinirlenmemeye çalışıyorum." Diye homurdanarak mutfaktan çıktı onun arkasından da ben çıktım.

Salona girdiğimizde Tunç kucağına oturttuğu Ela'yla oyun oynamaya devam ediyordu. Ela, Tunç'un kucağında aşırı sakin duruyordu. Ekrandaki oyunda bulunan renkler dikkatini çekmiş olacak ki gözleri ekrana kilitlenmiş boncuk boncuk bakıyordu. Dayı yeğen tek kelimeyle tam mıncırmalıktı. Tabii Melih benim gibi düşünmediği için kıskançlık damarları kabarmıştı.

"Lan...!" hızlı üç adımda Tunç'un yanına gelip Ela'yı kucağına aldı. "Lan oğlum sen, benim kızımı niye kucağına alıp oyun oynuyorsun? Çıldıracağım..!"

"Sakin ol Melih." Diyen Tunç bana bakıp göz kırptı. "Dayı yeğen vakit geçiriyoruz. Çok şey yapma seninle de oyunda bir tur atarız."

Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Melih öfkeyle bir kez daha parladı. "Senin oyununun gelmişini geçmişini, hazırlayanını, yapanını si..."

"Ihım..." dedim varlığımı hissettirmek için. Melih alev alan ela gözlerinin ucuyla bana baktı. Tunç tam bu sırada elini Melih'in omzuna koydu. "Fazla sinir kalbe zarar Melih az sakin ol."

Melih elinin tersiyle Tunç'un elini itti. "Çek lan elini puşt!" parmağını yüzüne doğru tehditvari bir şekilde salladı. "Temas sevmiyorum. Kızımı da karımı da dokunmadan seveceksin! Bak üstüne basa basa söylüyorum özellikle kızıma temas etmeden seveceksin!" kızgın gözleri yüzümü buldu. "Dua et karımla yeni barıştım yoksa senin üstünden bir güzel geçerdim!" dedi ve salondan kucağında kızımızla çıktı. Tam kapıdan çıkacakken bağırışı kulaklarımızı bir kez daha çınlattı.

"Kimse benim kızıma dokumaz! Kimse benim kızımı sevemez. İzin vermiyorum arkadaş! Ben temas sevmiyorum dokunmayacak kimse işte o kadar! Benim kızım... Sadece benim kızım..!"

***

Melih'in kıskançlık krizinden sonra en sonunda atışarak da olsa kahvaltımızı yapmıştık. Melih, Ela'yı kahvaltı yaparken bile kucağından indirmemiş, öldürücü bakışlarını Tunç'a göndermişti.

Kıskançlık Melih'i bir virüs gibi ele geçirmişti.

Birkaç kez sırtındaki morluğun oturup kaklarken canını yaktığına şahit olmuştum ve her fırsatta hastaneye gidelim, Emre'yi çağıralım diye diretsem de Melih kabul etmedi. Hatta beline krem sürmek istedim buna bile yok dedi.

Dün akşam banyoda yaptığımız kavga sonucunda sırt üstü fayansa düşmüştü ve bu düşme sırtında morluk olarak iz bırakmıştı.

Kahvaltıdan sonra Tunç ve Berna'nın Elif ile alakalı şeyler konuşup ilişki üzerine tartışmalarına daha fazla dayanamayan Melih kızımı da alıp yukarıya çıktı. Melih'in gitmesiyle bende Sevgi Hanım'dan eczane dolabından bel ağrılarına ve morluklara iyi gelen krem getirmesini istedim. Sevgi Hanım kremi getirdiğinde bende Tunç ve Berna'yı salonda bırakıp yatak odasına çıktım.

Yatak odasına girdiğimde Ela'nın beşiğinde yattığını, Melih'in ise telefonla konuştuğunu gördüm. Melih'le göz göze gelince elimdeki kremi havaya kaldırıp salladım. Kocam buna karşılık bana gözlerini devirdi. Omuzlarımı kaldırıp indirdim ve beşiğinde yatan kızımı kucağıma alıp bizim yatağın üstüne yatırdım.

"Sen bugün niye bu kadar sessizsin küçük hanım?" elini, ayağını kıpırdattı. "Böyle sakin ve uslu durman beni şaşırtıyor Ela." Burnunun ucunu öptüm. "Ağlamana alışmışım annem." Ela itiraz eder gibi minik dudaklarından ses çıkarttığında bir kez daha burnunun ucunu öptüm.

Melih telefon konuşmasını bitirip telefonu kapattı. Keskin ela gözlerini gözlerimden ayırmadan bize doğru adımladı. Üstünde beyaz bir tişört, altında ise gri bir kot pantolon vardı. Gözlerim istemsiz bir şekilde vücudunda gezintiye çıktığında dün akşam yaşadıklarımız zihnime düştü. Zihnime akın eden düşünceler beni utanç batağına sürükledi. Daldım gittim.

Melih, üstündeki tişörtü çıkartıp yatağa yüz üstü uzandı. Elini kolunu hareket ettirerek garip sesler çıkartan kızımızı da ayaklarından tutup yüzünün hizasına getirdi ve minik burnuna bir öpücük kondurdu.

"Hadi Ahu kremi sürmek için ne bekliyorsun? Sabahtan beri beline krem sürelim diye başımın etini yedin." Diyen Melih'le daldığım düşüncelerden silkelenip kendime geldim ve yatağın boş kısmına oturdum. Elimdeki kremin kapağını açtım ve Melih'in mosmor olan sırtına yavaşça yedirerek sürdüm. Bu sırada da baba kızın keyfine diyecek yoktu.

Ela'nın çıkarttığı seslere karşılık Melih "Evet, babam sen ne dersen haklısın." Diyerek konuşuyor, Ela'da daha çok ses çıkartıyordu.

"Çok kötü olmuş Melih, sırtın tamamen morarmış bir doktora görün bence." Melih omzunun üstünden baka kısa bir bakış attı. "Gerek yok acımıyor." Dudakları sinsice kıvrıldı. "Omzumdaki tırnak izleri daha çok acıyor. İstersen bunun için bir dok—" cümlesini bitirmesine izin vermeden beline vurdum. "Ahh acıdı..!" diye inlesede umursamadım.

"Edepsiz..!" diye çıkıştım.

"Dün akşam kollarımdayken böyle demiyordum ama karıcığım." Ela'ya döndü. "Babana yapılan şiddeti görüyorsun değil mi kızım? Annen bana şiddet uygu—" Melih'in cümlesi bu kez aşağıdan gelen Berna'nın çığlığıyla kesildi. İkimiz aynı anda "Ne oluyor?" diye birbirimize bakıp söylendiğimizde Berna, Çağlar'ın adını söyleyerek çığlık attı.

"Çağğlaarrrrrrr...!"

Melih yataktan kalkıp tişörtünü giyerken ben hızla Ela'yı kucağıma alıp odadan çıktım. Merdivenleri inip salonun kapısına geldiğimde Melih'te yanıma yetişmişti. Birlikte salona girdik ve tam salonun ortasında karşı karşıya durmuş iki çifti gördük. Berna salya sümük ağlıyordu.

Berna bir elinde bir tane kâğıt parçası tutarken diğer eli Çağlar'ın elleri arasındaydı ve eğer yanlış görmüyorsam Çağlar Berna'nın parmağına zorla bir yüzük takmaya çalışıyordu.

"Ne oluyor burada?" diye soran Melih'in sesiyle ikisi şaşkınca bize baktı. Sonra Berna ağladığı için akan burnunu çekti ve Çağlar'ın yüzük geçirmeye çalıştığı elini havaya kaldırıp bize doğru gösterdi.

"Evleniyoruz enişte..!"

Gözlerim şaşkınlıktan irice açılıp ağzım bir balığın ağzı gibi o şeklini almıştı. Şaşkındım. Hiç böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyordum.

"Evet, abi..." dedi Çağlar "Evleniyoruz."

"Abini sikeyim lan senin! Berna'ya bir şey oldu sandım."

"Ne oluyor Ahu? Az önce duyduğum çığlıkta neydi öyle?" Tunç'un sesiyle başımı arkama çevirdim. "Çağlar, Berna'ya evlilik teklifi yapmış."

"Hadi ya?" dedi heyecanla Tunç ve büyük iki adımla yanıma geldi hatta önüme geçip elini Berna'ya uzattı. "Tebrik ederim Berna. Bundan sonra seni benim ilişki uzmanım ilan ediyorum."

"Çok teşekkür ederim Tunç abi. Ben artık evli barklı bir kadın sayılırım." Elindeki kâğıdı kaldırıp bize gösterdi. "Ciddi anlamda evli sayılırım."

Gördüğüm tapuyla daha da irice açıldı gözlerim. Çağlar Berna'ya ev almıştı.

"Ne yapıyorsun ne?" diye sordu Çağlar Tunç'un konuşmasına cevaben. Tunç sırıtarak "Berna'yı ilişki uzmanım ilan ediyorum. Kız senin gibi bir odunu hizaya getirmiş."

"Doğru konuş lan! Benim sevgilim senin saçma sapan ilişkinin uzmanı falan olamaz."

Çağlar ile Tunç ağız dalaşına çoktan girmişlerdi. Ben ise şaşkınlığımdan en sonunda sıyrılıp Berna'ya doğru ilerledim ve tek kolumla ona sarıldım. Berna iki kolunu birden bana dolayarak hem benimle hem de Ela'yla sarılmış oldu.

"Tebrik ederim iki gözümün çiçeği. Hayırlı olsun." Diye kulağına fısıldadım. Berna burnunu seslice çekip "Teşekkür ederim Ahu'm." Dedi.

Berna'nın adına çok sevinmiş ve mutlu olmuştum. Berna'nın bu hayatta en çok istediği şeylerin başında geliyordu sevdiği adamla evlenip kendi ailesini kurmak. Aile hasretini böyle gidermek istediğini biliyordum. Annesinden görmediği ilgiyi kendi çocuklarına vermek istiyordu. Babasının almadığı sorumluğu eşine aldırmak istiyordu. Berna bir yuvaya sahip olmak o yuvanın kuşu olmak istiyordu. Sonunda bu dileği gerçek oldu.

Berna'dan yarıldığımda kaşımla elinde tuttuğu tapuyu gösterdim ve "Çağlar..?" diye seslendim. Tunç ile sözlü kavga etmeyi bırakan Çağlar bakışlarını bana çevirip "Buyur yenge." Dedi.

"Evlilik teklifini tapuyla mı yaptın?"

Çağlar, Berna'ya bakıp gergince ensesini kaşıdı. "Ne bileyim yenge evlenmek için bir yüzük bir de eve ihtiyaç duyulduğu için bende Berna'ya ev aldım."

Çağlar'ın bu yıkılmaz koca cüssesinin altında sakladığı kalbinin güzelliği yüzümde kocaman bir tebessüme sebep oldu. O da çocukluğunu eksik geçirmiş bir adamdı. Eksiklerini sevdiği kadınla kapatmak isteyen acımasız görünümlü ama çocuk yürekli adam...

"Yaa aşkım..." diye çığlık attı Berna. Gözlerinin içinden neredeyse kalpler fışkıracaktı. Koşarak Çağlar'ın boynuna atladı ve yanağına sayısız öpücükler kondurdu. Çağlar Berna'nın kollarından tutup kendinden ayırdı. "Tamam, sen çokta abartma Berna." Dedi.

Çünkü kendisi tam bir odundu.

Berna yüksek bir sesle "Ben Ezgi'yi arayayım haber vereyim." Dediğinde kapı çaldı ve Tunç kapıyı açmaya gitti kısa bir süre sonra Ezgi Ufuk ve Osman salona koşar adımlarla girdiler. Ufuk ve Osman Çağlar'a, Ezgi ise Berna'ya sarıldı.

Sevinç çığlıkları ve tebrik dilekleri havada uçarken onları gülerek izliyordum. Osman Berna'ya "Tebrik ederim yenge." Dediğinde Berna otuz iki dış sırıtarak "Sağ ol yengesinin gülü." Dedi ve evin içinde kahkahaların sesi bir kez daha yükseldi.

Bu cümbüşe daha fazla dayanamayan Melih "Ev ev değil sirk anasını satayım." Yanıma geldi. "Hadi yavrum git çocuğun üstüne ve kendi üstüne bir şeyler al dışarıya çıkalım. Bu evde daha fazla kalamayacağım. Kendi evimde yersiz yurtsuz gibi hissediyorum."

"Abartma Melih." Dedi gülerek.

"Hadi hadi. Dışarı çıkalım bir an önce."

Salondan çıkmak için bir adım atmıştım ki kapı çaldı. Tunç "Bu kez Elif'im gelmiştir ben bakarım." Diyerek kapıyı açmaya gitti. Sadece bir dakika kadar kısa bir sürede Mehmet abinin "Melih..?" diyen endişeli sesi duyuldu. Melih çattığı kaşlarla salondan çıkacakken Mehmet abiyle tam salonun kapı girişinde karşılaştılar.

"Melih..?" dedi Mehmet abi bir kez daha nefes nefese ve endişeyle.

"Ne oldu Mehmet abi."

Az önce mutluluk kahkahası atan herkes pür dikkat Mehmet abiye baktığında Mehmet abi sadece Melih'e bakıyordu.

"Cevdet..." dedi Tunç'la göz göze geldik. Bu cümlenin devamının iyi bitmeyeceğini çok iyi biliyorduk.

"Cevdet, cezaevinden kaldırıldığı hastanede ortadan yok olmuş. Fikret Yıldırım, Cevdet Demir'i kaçırmış. Bütün yer altı bunu konuşuyor." Cebinden çıkarttığı ikiye katlanmış ve yer yer kurumuş kan lekelerinin olduğu kâğıdı Melih'e uzattı. "Bu notu da sana bırakmış aslanım."

Melih hızla notu alıp açtı. Notu okudukça kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Kâğıtta ne yazdığını görmek için başımı uzatıp baktığımda okuduğum şeyle kanım çekildi.

"Güneş batıp gün karardığında, gecenin zifiri karanlığında saat tam gece yarısını gösterdiği vakit ben büyük bir zevkle Cevdet'in derisini yüzeceğim. Bu şerefe dahil olmak istersen dayın seni bekliyor olacak aslanım."

BÖLÜM SONU
🍏🍎
Evet, bir bölümün daha sonuna geldik çiçeklerim. Nasılsınız bakalım umarım hepiniz çok çok iyisinizdir.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Yorumlarınızın altına sızıp sizinle konuşmayı çok seviyorum. Ve unutmadan şunu da söylemek istiyorum. Oy vermeyi unuttuğunuz ve oy vermeden okuduğunuz bölümlere dönüp oy verirseniz beni çok mutlu edersiniz.

Wattpad üzerinde giderek takipçim artıyor, resmen büyüyoruz. Beni takip etmeniz o kadar çok hoşuma gidiyor ki minnoş kalbinizden öpüyorum sizi. ️😘

Ayrıca twettirda #buzyanığı etiketiyle emek verip paylaşım yapmanız ve instagramda da aynı şekilde paylaşım yapmanız beni duygulandırıyor ve mutlu oluyorum. Hepinizin emek veren parmaklarından öperim çiçeklerim.️💋

Sizleri duyurular ve alıntılar için instagram ve twettir hesabıma bekliyorum. Ben oralarda da aktif oluyorum. Gelip takip etmek isterseniz hepinizi memnuniyetle beklerim. ️🌸

Biz sizinle kocaman bir aile olduk. İyi ki varsınız çiçeklerim. Çokça minnet.🙏🏼 Çokça sevgi.️🌸

Wattpad: EsranurOzer

İnstagram: esranurrozer

Twettir: EsranurOzer1

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

53.5K 22.5K 24
*Yetişkin İçerik* +18 Kara kuyuydu orası içinde olmadığımız halde en dipteymiş gibi boğuyordu bizi. Kurtuluş yok gibiydi. Belki de yoktu. Kimselerimi...
VİRANE Autorstwa S

Dla nastolatków

36.3K 2.5K 16
"Çaresizliğimi görmüyor musun? Neden bırakmıyorsun beni?" Diye sordu genç kız kısık bir sesle, bedeninde kalan son gücünü bu soruyu sormak için fütur...
1M 55.2K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1.7M 103K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...