SİYAH ZAMBAK (+18)

بواسطة matmazelldusleri

701K 37.8K 79.1K

'•Oysa biz hep bir yarım, biraz da tamdık. Şimdi ruhumdan aldığın parçaları kim birleştirecek sevgili?•' المزيد

SZ • 1 |❝Sokaktaki Yabancı.❞|
SZ • 2 |❝Uyan Artık Sarışın, Masal Bitti.❞|
SZ • 3 |❝Kanatları Yaralı Kadın.❞|
SZ • 4 |❝Vurgun.❞|
SZ • 5 |❝İncinmesin Kanatların.❞|
SZ • 6 |❝Dudaktan Kalbe.❞|
SZ • 8 |❝Son Gece.❞|
SZ • 9 |❝Kapten Kalbe.❞|
SZ • 10 |❝İlk Nefes.❞|
SZ • 11 |❝Diken Ve Kasırga.❞|
SZ • 12 |❝Ateş Ve Barut.❞|
SZ • 13 |❝Rastlanışlar ve Kaybedişler.❞|
SZ • 14 |❝Düşler Ve Düşüşler.❞|
SZ • 15 |❝Geceye Yakışan Kadın.❞|
SZ • 16 |❝Yeniden Parlayan Ruhlar.❞|
SZ • 17 |❝Bir Şeytanın Son Günahı.❞|
SZ • 18 |❝Ateşten Yapılmış Kırmızı Kurdeleler.
SZ • 19 |❝Kalpteki Avare.❞|
SZ • 20 |❝Geçmişin Sanrıları.❞|
SZ • 21 |❝Nabızda Yangın.❞|
SZ • 22 |❝Günah Ve Günâhkar.❞|
SZ • 23 |❝Bir Meleğin Sanrıları.❞|
SZ • 24 |❝Şeytanın Uyanışı.❞|
SZ • 25 |❝Esaretin Bedeli.❞|
SZ • 31 Aralık Duyurusu •

SZ • 7 |❝Acılar Ve Yalanlar❞.|

24.4K 1.4K 2.2K
بواسطة matmazelldusleri

Herkese yeni bir bölümden merhabaaa. Bu bölümü diğer bölümlere nazaran biraz daha uzun yaptım çünkü artık kitabın konusuna yavaş yavaş girmemiz gerekiyor. Malum artık yedinci bölümdeyiz. Bu bölüm ve bu bölümden sonraki bölümler yoğun istek üzerine daha uzun ve daha detaylı olacak, umarım okurken sıkılmazsınız. Eğer sıkılırsanız mutlaka söyleyin ama.

Keyifli okumalar, bir sonraki bölümde görüşürüz canlarım.

🖤🕸️🖇️

Herkesin olayları kabullenme şekli farklıydı; Bazıları ağlar, bazıları susardı. Peki gerçekleri bilip anlatamayanlar ne yapardı?

Savaşamayacağım tek şey, içimdeki bendi. Ya da ben öyle sanıyordum. Herkes mutlu olsun isterken kendi mutluluğumu erteledim hep. Herkesin iyi olması için uğraşırken, kendi iyiliğimi de onlar için harcadım. Herkesi sevmeyi çalışırken kendimi sevmeyi unuttum. Her şeyden kaçabilirdi insan, mutluluktan, hüzünden, aşktan, nefretten, sevgiden belki evladından bile. Fakat önünde duran ve sana gerçekleri yansıtan aynadan nereye kadar kaçabilirdi.

Birini sevmenin cesaret gerektirdiğini biliyordum, bunu daha çok küçük yaşlarımdayken deneyimlemiş ve öğrenmiştim. Peki bir insana güvenmek için neler gerekliydi? Birini sevmenin başlı başına bir devrim olduğunu biliyordum tıpkı, her sevdiğimiz insana güvenmenin devrimi yıkabilecek bir felaket olduğunu bildiğim gibi.

Gözlerim önümdeki fotoğrafta gezinirken kanımı kaynatan sinir ve hayal kırıklığı bütün damarlarıma dağılmıştı. Ellerimin titremesi nasıl geçer bilemiyordum fakat Aleda'yı bir tur dövsem sinirimin geçeceğine emindim. Bana kim olduğu hakkında yalan söylemişti. Parmaklarımı dudaklarımın üzerinden çekerek Gökhan'a döndüm. "Rüya gibi bir kız, çok güzel." diye mırıldandım. Gökhan'ın yüzündeki yorgun gülümseme içimi paramparça ederken ona Aleda'nın yaşadığını söylemek istedim ama yapamadım. Bir yanım bu gerçeği hemen söylemek istese de diğer yanım önce İstanbul'a gidip Aleda ile konuşmak istiyordu. Belki de haklı sebepleri vardı kaçmak için, çocuğunu ortada bırakıp gitmek dışında.

Gökhan telefonunu benden aldıktan sonra çok sevdiği sevgilisinin fotoğrafına uzun uzun bakmış, gözleri dolmaya başladığında ise hızla fotoğrafı kapatarak kahvesinin son yudumlarını içmişti. İçimden salonun ortasına oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyordu. Sanki kalbimin ortasına kocaman bir taş koymuşlar ve kalbim o taşın altında ezilerek yavaşlıyor, ve hayata gözlerini yumuyordu. Elimdeki, artık içilmeyecek kadar soğuyan kahveyi masanın üzerine bırakarak dizlerimin üzerine oturup başımı koltuğa yasladım.

İrislerim az ötedeki duvarda asılı olan saate kaydığından akrep ve yelkovan dördü on geçeyi gösteriyordu. Salonda oturmaktan vazgeçip koltuktan kalkarak ufak adımlarla Karan'ın yanına ilerledim. Bedenim Karan'ın oturduğu koltuğun tam önünde durduğunda, sırtını koltuğa yaslayarak başını yukarı kaldırdı. Ayak parmaklarımı içe doğru büküp gözlerimi kaçırarak yüzüne doğru biraz eğildim. "Benimle biraz uyur musun?" Karan'ın kaşları çatılırken bir elini kaldırarak elbisemin yakalarını düzeltti. Eğildiğim için açılan elbisemin göğüs kısmını kendi eliyle kapatarak ayağa kalktığında dudaklarıma ufak bir gülümseme peyda oldu.

"Lan nereye yine?" Gökhan arkamızdan hayıflanarak bize söylenirken Karan sessiz kalmayı tercih etmiş ve hızlı adımlarla yatak odasına girmişti. Ben tam yatağa yönelmiştim ki Karan kolunu belime atarak yönümü çevirmiş yine giyinme odasına doğru sürüklemişti. "Ne yapıyorsun?" Yürümeye devam ederken başını bana doğru çevirip çenesiyle üzerimdeki elbiseyi gösterdi. "Böyle mi yatacaksın?" Başımı yana doğru eğip peşinden giyinme odasına girdiğimde Karan vakit kaybetmeden sabah açtığı bölmeyi tekrar açarak elindeki saten geceliklerle bana döndü. Bunları da onun aldığından emindim çünkü ben bu tarz gecelikler giymezdim. "Bunlar sence de fazla kısa değiller mi?" Karan'ın kaşları çatılırken elinde tuttuğu geceliğe baktı.

"Giy de üstünde görelim." Suratımın ortasına çarpan kumaşı yere düşmekten son anda kurtarırken Karan'ın çoktan odadan çıkıp gitmiş olduğunu gördüm. Arkasından gözlerimi devirirken üzerimdeki elbiseyi omuzlarımdan kaydırarak ayaklarımın dibine düşürdüm. Ayağıma geçirdiğim şort ve üstüme giydiğim gömlek tarzı şeyin soğukluğu bedenimi üşütürken yerde duran elbiseyi alarak ortada duran pufun üzerine bıraktım. Yatak odasına geçtiğimde Karan kollarını başının altına kıvırmış yatakta uzanıyordu. Yanına ilerleyip yorganın altına girdiğimde üstünün yine çıplak olduğunu fark ettim.

Sanki Karan'ı odaya çağıran ben değilmişim gibi ona arkamı dönerek yattığımda, bir çift parmak gömleğimin ucunu çekiştirmeye başlamıştı. Dudaklarım yukarı kıvrılırken yatakta zıplayarak ters tarafıma döndüm. Karan benim bu çocuksu tavrıma gülümseyerek bir kolunu belime sararak bedenimi yukarı doğru çekti. Bende kollarımı Karan'ın beline dolayıp başımı göğsünün üzerine yaslayarak gözlerimi kapattım.

"Neden benimle uyumak istedin?" Göz kapaklarımı aralayarak başımı yukarı doğru kaldırdım. "Bilmem, alışmışım sanırım üç gündür seninle uyumaya." Beni onaylarcasına gözlerini kırıp al dudağını dişlerinin arasında ezdi. "Yarın sabah seni İstanbul'a götürüyorum." Kaşlarım yukarı doğru kalkarken başımı tekrar eski konumuna getirerek dudaklarımı ıslattım. "Güzel." Karan bir elini kaldırıp parmak uçlarıyla kendi göğsünün üzerine yayılan saçlarımı okşadı. "Sanırım sana alışmıştım."

Gözlerimle bir taraftan Karan'ın saçlarımın arasında dolanan parmaklarını izlerken diğer taraftan da benim de ona alışmış olmam gerçeğini sindirmeye çalıştım. "Gideceğimi biliyordun." Ona bakmasam da göz ucuyla çatık kaşlarıyla başını salladığını görmüştüm. "Görüşmez miyiz hiç?" Dudaklarım bu soruyu bekliyorcasına kıvrılırken başımı Karan'ın göğsünden kaldırarak yüzüne baktım. "Bu benimle görüşmek istiyorsun demek mi oluyor?" Dişlerinin arasındaki dudağını serbest bırakırken dudaklarına çarpık bir gülümseme yerleştirmişti. "Bu sorudan bu kadar keyif aldığına göre sanırım sende görüşmek istiyorsun?" Nazlı bir edayla omuzlarımı silkip Karan'ın gür siyah saçlarına baktım. Aklıma gelen fikirle başımı kendi yastığıma atarak gömleğimi düzelttim. "Hep sen benim saçlarımla oynuyorsun, gel biraz da ben senin saçlarınla oynayayım."

Karan'ın gözleri kısılırken yüzündeki gülümseme genişlemişti. Bir şey demeden yattığı yerde kıpırdandığında teklifi kabul ettiğini anlayarak yanımda ona yer açtım. Karan yastıkta açtığım yeri umursamadan yüzünü boynuma gömerek kollarını da belime sararak bedenime sıkıca sarıldı. Karan'ın dingin nefesleri boynuma vururken, bende parmaklarımı saçlarının arasına dolayarak oynamaya başladım. Saçlarından gelen deniz kokulu şampuan hoşuma gitmişti. Burnumu saçlarının üzerine bastırarak, saç diplerini çekiştirdiğimde Karan huzursuzca yerinde kıpırdanmış, dudaklarından sert bir nefes bırakmıştı. "Sarışın." Göz kapaklarımı kapatıp Karan'ın saçlarını oynamaya devam ederken "Efendim." diye mırıldandım. "Sanırım gitmeni istemiyorum."

Söyledikleri ne kadar kulağa hoş gelen şeyler olsa da sesi bunun tam aksine sert ve kaba geliyordu. "Gideceğimi biliyorsun." Başını sallayarak boynumdan derin bir nefes alarak omzumun üzerine masum bir öpücük kondurdu. "Beni savunmasızlaştırıyorsun." Cümlesinin sonlarına doğru başını köprücük kemiğimde kaydırarak yüzünü göğüs boşluğuma yerleştirdi. Bir elim Karan'ın saçlarıyla oynarken diğer elimi de boynuna doğru yerleştirip "Ne demek istiyorsun?" diye sordum. "Normal hayatımda bu kadar kibar bir adam değilim." Boğuk sesi uykulu geliyordu. Uykusunu dağıtmamak için sadece başımı sallarken Karan yerinde iyice yerleşerek uyku pozisyonunu aldı. "Rahatsız oluyor musun böyle yatmamdan?"

Parmaklarımı Karan'ın saçlarından koparıp kolunun üzerine koyarak gözlerimi kapattım. "Nasıl yani?" Karan'ın bir elinin havaya kalktığını hissettiğimde gözlerimi aralayarak işaret parmağını takip ettim. Parmak ucunu tüy kadar hafif dokunuşlarla gerdanımda gezdirip irislerini gözlerime dikti. "Buraya yatmamdan rahatsız oluyor musun?" Başımı iki yana sallarken "Hayır." diye mırıldandım. Bedenime izinsiz dokunmaması elbet güzel bir durumdu fakat sürekli temastan kaçınıp, sık sık rahatsız olup olmadığımı sorması tuhafıma gidiyordu.

🖤🕸️🖇️

Göz kapaklarıma vuran güneş ışığı gözlerimi kamaştırırken yattığım yerde zorlukla dönerek gözlerimi araladım. Yüzüme dağılan saçlarımı elimle geriye doğru ittirirken bedenimin üzerindeki ağırlık çoğalmış ve nefes almamı biraz daha zorlaştırmıştı. Göz kapaklarımı aralayıp üzerimdeki yorganı sinirle ileriye doğru ittirirken, diğer yandan kendime gelmeye çalışıyordum. Az ilerdeki duvara baktığımda saatin dokuzu yirmi üç geçtiğini gördüm. Yanımda Karan yoktu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp tam ayağa kalmıştım ki salondan yükselen tartışma seslerini işittim. Elimle üzerimdeki gömleği alelacele düzeltip hızlı adımlarla koridora çıktım.

Attığım her adımda tartışma sesleri artarken bunun üstüne bir de Lalin'in ağlaması eklenmişti. Salona girdiğim ilk an gözlerim direk Lalin'i buldu. Üzerinde pembe çiçekli kazağı ve gri taytıyla yere oturmuş bir babasına bir Karan'a bakarak ağlıyordu. İkisine de bakma ihtiyacı duymadan Lalin'in yanına ilerleyerek kucağıma aldığımda yanında birinin olduğunu fark ederek biraz sakinleşmişti. Küçük kızın yanaklarına hücum eden sıcaklığı elimin tersiyle silerken Gökhan'ın aniden bana doğru yürümeye başladığını fark ettim.

Gözlerime yerleşen panik duygusu hızla korkuya dönüşürken geriye doğru birkaç adım attım. Gökhan birkaç büyük adımda bana dokunmadan yanımdan geçip gittiğinde arkamdaki vitrine doğru ilerlediğini fark ettim. Dudaklarının arasından o kadar çok küfür çıkıyordu ki, çoğunu hayatım boyunca hiç duymamıştım. Ben aptal gibi Gökhan'ın ettiği küfürlere odaklanırken ayaklarımın dibinde patlayan çerçeveyle kendime geldim. Çıplak ayaklarımı milimetrelerle sıyıran cam parçaları etrafa saçılırken kollarımı Lalin'in beline dolayarak başını boynuma bastırdım.

Vitrinde ne var ne yok ayaklarımın dibinde paramparça olduğunda kırılma seslerinin bastırdığı ağlama sesini duydum. Gökhan yerdeki camları umursamadan sırtını vitrinde kaydırarak yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İrileşmiş gözlerimle yerdeki kanlara bakarken Lalin kucağımdan inmeye çalışıyordu. Ne yapacağımı bilemez şekilde Karan'a döndüğümde onunda pek kendinde olmadığını fark ettim. Koltuklardan birine oturmuş vaziyette ellerini yüzüne kapatmış kıpırdamadan duruyordu. Ne olduğunu anlayamasam da şuan durumu önemli olan kişinin Gökhan olduğu belliydi.

Kucağımdaki Lalin'i seri bir hareketle Karan'ın kucağına bırakıp yerdeki camları umursamadan Gökhan'ın yanına yürüdüm. Ellerimi omuzlarına yaslayıp başını kendime çevirdiğimde kalbim acımıştı. Ne zamandır ağlıyordu, neden ağlıyordu bilmiyordum fakat öğrendiği şey ona acı çektiriyordu. Gözleri gözlerimi bulur bulmaz başını omzuma yaslamış orada ağlamasına devam etmişti. "Gitti Ahu." Hıçkırıklarının arasında nefes nefese sadece iki kelime dökülebilmişti dudaklarından. "Öldü lan, öldü!"

Bağırtıları kulaklarımı çınlatırken gözlerimi sımsıkı yummuş konuyu idrak etmeye çalışıyordum. "Gökhan ne oldu sana böyle?" Boğazım düğüm düğüm olmuş konuşurken sesim titremişti. "Gitti Ahu, artık uğruna yaşayabileceğim bir kadın yok." Ağırlaşan göz kapaklarım ardına kadar açılırken alt dudağım titremişti. Göğsümün ortasına büyük bir yük oturmuş yine nefes almamı zorlaştırıyor, bana işkence ediyordu. Gökhan'ın göz yaşları boynumdan aşağı doğru akmaya devam ederken oturduğum yerde öylece donakalmış vitrindeki yansımamı izliyordum.

"Sana yemin ederim bekledim Ahu, bir gün şu kapıdan içeriye girecek bana sımsıkı sarılacak diye bekledim." Dolan gözlerimden akan yaşlar yanaklarıma süzülürken sertçe yutkunarak alt dudağımı dişledim. "Ulan şimdi cesedi mi girecek bu kapıdan içeriye?" Artık konuşmaya mecali kalmamıştı, sesi çatlamış bedenine batan camlar yüzünden her yeri kanıyordu. Dışındaki yaralar iyileşirdi, peki içindeki yaraları nasıl iyileşecekti?

"Kalbim acıyor Ahu, ne olursun dindir şu ağrıyı. Yalvarırım." Avucunun içinde top haline getirip sıktığı gömleğimi serbest bırakırken gözlerime yalvarırcasına bakıyordu. Başımı iki yana sallayarak acıyla gülümsedim. Gökhan'ın hıçkırıkları gözlerimin içine baka baka şiddetlendiğinde daha fazla dayanamayarak kollarımı Gökhan'a dolayarak sımsıkı sarıldım. Elleri kollarımı sımsıkı sararken bedeni daha fazla direnemedi ve birkaç dakika içinde kollarımın arasında uyuyakaldı.

Yaşlı gözlerimle Gökhan'ın yüzünü izlerken vitrinin camından Karan'ın ayağa kalktığını gördüm. Kucağındaki Lalin'le birlikte koridordaki odalardan birine girdiğinde küçük kızında uyduğunu anladım. Yerimden kıpırdamadan yerdeki camları izlemeye devam ettim. Karan ilk girdiğinde bakışlarını Gökhan'a yönelterek uzun uzun izlemiş sonrasında gözleri beni bulmuştu. İrislerinde en ufak bir duygu kırıntısı, bir üzüntü yoktu. Aleda'yı sevmiyor bile olsa, hiç mi üzülmemişti Gökhan'ın bu haline?

"Uyandırmamız gerekiyor." Karan'ın boğuk sesi kulaklarıma ulaştığında ona dönmeden "Neden?" diye sordum. Uyurken canı daha az yanardı, değil mi? "Teşhis için." Aslında şuan Karan'a söyleyebileceğim çok şey vardı içimde. Fakat şunu da çok iyi biliyordum ki, içimdekileri söylediğimde şuan olduğumuz durumdan daha iyi bir durumda olmayacaktık. "İstanbul'a mı gideceksiniz?" Benim kadar onunda konuşası yoktu bu yüzden sadece beni onaylayarak yanıma yaklaştı ve kollarını Gökhan'a sararak bedenini sarsmaya başladı.

Gökhan'ın kafası omzumdan kalktığında yerimde doğrularak etrafa saçılan camlara baktım. Birkaç küçük parça avucuma batmıştı fakat canımı Gökhan'ın canının acıdığı kadar acıtmıyordu. Gökhan zar zor araladığı gözleriyle ayağa kalkmaya çalışırken irisleri üzerimde dolanıyordu. Yorgundu, biraz da umutsuz. Hiç bir şey söylemiyor öylece bakıyordum ikisinin de suratına. Gökhan, Karan'ın kolunu iterek kendinin yürüyebileceğini söyleyip Lalin'in odasına doğru ilerlerken Karan'da yatak odasına doğru ilerliyordu. Adımlarım Karan'ın adımlarını takip ederken konuyu nasıl açacağımı bilemez şekilde, "Ben de sizinle gelebilir miyim?" diye sordum.

Cevap vermeden önümden ilerlerken odaya girer girmez üzerindeki tişörtü çıkartıp bir kenara attı. Giyinme odasındaki dolaptan aldığı gömleğini üzerine geçirirken bile dönüp bir kez olsun bana bakmadı. Parmak uçları üzerindeki kotu kavradığında sırtımı dönerek giyinmesini bekledim. Hala tek bir kelime etmemişti, böyle mi başa çıkıyordu acılarıyla? Birkaç dakika sonra Karan'ın giyindiğini düşünerek tekrar arkamı döndüğümde giyinme odasında kimse yoktu.

Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken giyinme odasından çıkarak odaya geçtim. Karan hemen bar kısmında üzerine takım elbisesinin ceketini geçiriyordu. Benim geldiğimi fark ettiğinde bakışları kısa bir an bana dönmüş ardından ceketinin yakalarını düzeltmeye başlamıştı. "Cevap vermeyecek misin?" İçine derin bir nefes çekip, başını yavaşça bana çevirdi. "Seni evine bırakacağım." Başım aşağı doğru eğilirken sertçe yutkundum. "Teşhisin İstanbul'da olacağını söyledin, beni teşhisten sonra bırakabilirsin." Çenemi yukarı kaldırdığımda Karan üzerindeki ceketle ilgilenmeyi bırakmış çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. "Neden gelmeye bu kadar meraklısın?" Alt dudağımı ağzımın içine doğru yuvarlarken ne diyeceğimi bilemez bir şekilde sadece yüzüne baktım.

"Söylesene Ahu, neden Aleda konusu açıldığından beri bu kadar gergin ve cesedi görmeye bu kadar meraklısın?" Göz kapaklarım ardına kadar açılırken "Bir sebebi yok." diye mırıldandım. Henüz Aleda'nın neden kaçtığını bilmeden onlara, onun hayatta olduğunu söyleyemezdim. "Aleda'nın fotoğrafını gördüğünde neden o kadar şaşırdın?" Aklım, düşüncelerimden hızla uzaklaşırken birkaç adım geriye atarak omuzlarımı dikleştirdim. "Şaşırmadım, nereden çıkartıyorsun bunları?" Çatık kaşları alayla yukarı kalkerken bar masasının üzerindeki telefonu cebine atarak birkaç adımda yanım yaklaştı. "Oraydım Ahu, yüzünü gördüm. Aleda'ya, Rüya dediğini duydum. Gökhan'a "Rüya gibi bir kız." derken yalan söylediğini fark ettim. Bu sabah Aleda'nın bedeninin bulunduğunu duyduğunda yüzüne oturan saçma sapan ifadeyi de gördüm. Tanıyor muydun onu?"

Kalbim deli gibi çarparken sesimin titrememesi için birkaç saniye sakinleşmeyi bekledim. "Evet, tanıyordum." Karan'ın çatık kaşları düzelirken yüz ifadesi normalleşmişti. "En son ne zaman görüştünüz?" Uzunca düşündüm; bulunan cesedin o olduğundan emin gibiydiler. Peki bu beden kaç yıldır ölüydü? "İki yıl önce." Ve bende böylece Karan'a ilk yalanımı söylemiş oldum. Gözlerim üzerindeki siyah gömlekte gezinirken başını sallayıp yanıma doğru yürüdüğünü gördüm. "Teşhisten sonra bırakırım seni evine, önce git üzerini değiştir." Adımlara bana yaklaştığında saniye duraksamadan yanımdan geçip giderek odadan çıktı.

Zaman kaybetmeden giyinme odasına ilerleyerek üzerimdeki gecelikleri çıkartarak dolaptan çıkardığım pantolon ve sweatshirtü üzerime geçirdim. Karan'ın benim çıkıp gittiğim mağazadan aldığı çorapları da ayağıma geçirdikten hemen sonra derimdeki camlar yüzünden sızlayan bileğimi yıkamak için odadan çıktım. Koridorda hızlı adımlarla ilerleyip Karan'ın bana daha önceden gösterdiği lavaboya girerek elimdeki camları kolayca çıkartıp kanı güzelce yıkadım. Lavabodan çıktığımda salonda bir kadın gördüm. Yanına ilerlediğimde kadın beni fark etmiş olmalı ki yüzündeki buruk gülümsemesiyle bana döndü. Kucağında uyuyan Lalin'i ancak kadının yanına gittiğimde görebildim. "Merhaba kızım."

Ayıp olmamasın diye gülümseyerek başımı aşağı doğru eğdim. "Merhaba efendim, Lalin'i mi götürüyordunuz?" Kadının yüzündeki gülümseme yavaşça solarken avuç içinde Lalin'in sırtında gezdirdi. "Evet, sizin hemen arkanızdaki arabada geleceğiz biz." Ufaklık o kadar masum görünüyordu ki farkında olmadan gülümsemiştim onun bu haline. "Seviyorsun sanırım bizim küçük cadıyı." Lalin'i uyandırmamaya dikkat ederek parmak uçlarımla sarı saçlarını okşadım. "Tatlı bir çocuk, üstelik çok seste çıkarmıyor." Kadının dudaklarından yersiz bir kıkırtı dökülürken, Karan'ın geldiğini fark ederek aceleyle kendini toparladı.

Karan'ın hemen arkasından Gökhan'da salona girdi. Endişeli bakışlarım üzerinde dolanırken, Gökhan bana bakmaktan çok uzak sadece yere bakıyordu. 'Gözü toprağa bakıyordu yani.' İçimden yaptığım saçma cümleye gözlerimi devirerek Karan'ın yanına ilerledim. İrisleri üzerime düşmeden kadına çenesiyle yürümesini söyleyip kendi de arkasından ilerledi. Arkamdan bir el sertçe omzuma düştüğünde yerimde sıçrayarak Gökhan'ın eline baktım. Yorgun gözleri yüzümde dolanırken birkaç adım atarak beni de kendisiyle yürütmeye başladı. Ufak adımlarla kapının önüne vardığımızda ayakkabılarımı giymem için birkaç dakika müsaade etmiş işim bittiğinde elini tekrar omzuma atarak bana yaslanmıştı. Yürüyecek derman yoktu bedeninde.

Karan arkamızdan kapıyı kilitlerken bende Gökhan ile birlikte bahçeden çıktım. Az önce salonda karşılaştığım kadın, kucağındaki Lalin ile birlikte az ilerdeki arabaya binerken bizde Karan'ın açtığı arabaya bindik. Gökhan beni arkaya yönlendirirken kendi de arkaya geçmişti. Nedenini bilmesem de bunu sorgulamadan arkaya geçerek Gökhan'ın yerine yerleşmesini izledim. Karan kontaktaki anahtarı çevirirken gözlerim istemsizce az ilerdeki eve kaydı. 'Güzel geçen üç gündü.'

🖤🕸️🖇️

Araba yağmurun ıslattığı kaygan yollarda hızla ilerlerken herkes kendi halinde bir yerlere dalmıştı. Karan araba kullanmaya başladığından beri tek kelime etmiyordu. Gökhan ise tamamen gerçeklikten kopmuş bir şekilde başını cama yaslamış boş gözlerle dışarıyı izliyordu. Bense ikisi gibi de değildim, benim aklım tamamen bundan sonra ne yapacağımdaydı. İstanbul'a, evime döndükten sonra ne olacaktı? Karan ve Gökhan'ı unutup hayatıma devam mı edecektim yoksa onlara Aleda'nın yaşadığını söyleyerek bu ikisini iyice hayatıma mı sokacaktım? Peki beni sokak ortasında döven adamlar ne olacaktı, ya onlara bir daha rastlarsam başıma neler gelecekti?

Başımı iki yana sallayarak aklımdaki düşüncelerden arınırken irislerim aniden Gökhan'ın yanağından süzülen birkaç damla göz yaşına takıldı. Yola çıkalı neredeyse üç saat oluyordu fakat bu zamana kadar kimseden en ufak bir ses dahi çıkmamıştı. Herkes kendi içindeki çığlıkların sessizliğine gömülmüştü.

Dakikalar saatleri kovalamaya devam ederken tam gözlerim kapanmaya başlıyordu ki araba aniden gittiğimiz yolun ters istikametine yöneldi. Oturduğum yerde dikleşerek dışarıya baktığımda saptığımız yerin benzinlik olduğunu gördüm. Karan boş bulduğu bir yere park ederek torpidodan cüzdanını cebine atarak arabadan indi. Kapının kapanma sesi dakikalardır süren sessizliği bozduğunda acele etmeden Gökhan'a döndüm. O da bana bakıyordu. Sanki bir şey soracağımı fark etmişçesine kaşlarını yukarı kaldırıp "Sor hadi ne soracaksan." diye mırıldandı. Dilimle kuruyan dudaklarımı ıslatarak bakışlarımı kaçırdım. "Nasıl şuan bu kadar sakinsin?" Gözlerini kısıp yüzüme baktığında kendimi açıklamak istercesine, "Demek istediğim şey evde çok farklıydın. Acını dışa yansıtıyor, bağırıyor, çağırıyordun. Şimdiyse çok sessizsin, sakinsin. Nasıl böyle hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorsun?"

Uzunca baktı yüzüme, sanki kelimelere dökemediklerini gözleriyle anlatmaya çalışıyor gibiydi. Dalıp gittiği yerden hemen arkamızda duran arabanın sesiyle çıktı. Eliyle rastgele arabayı göstererek sertçe yutkundu. Kelimeleri boğazına dizilmişti. "Benim bir kızım var Ahu. Ben de gidersem ona hiçbir şey kalmaz. Artık bir annesi olmasa da yanında babasının olduğunu bilerek büyümesini istiyorum. Anne şefkati ne bilmese de, baba sevgisini tatsın istiyorum. Ben bundan sonra kendim için değil onun için yaşayacağım." Bu da böyle bir döngüydü işte. Önce ağlatıyor, sonra acıtıyor ama bir şekilde bitiyordu.

Dolan gözlerimi kırpıştırarak arabanın ön koltuğundaki kadının kucağındaki Lalin'e baktım. Uyanmış, gülücükleriyle etrafı aydınlatıyordu. "Peki ya buldukları kadın Aleda değilse?" Kızının üzerinde dolanan bakışları üzerime düştüğünde yutkunup bakışlarımı kaçırmamak için kendimi zor tuttum. "O olduğuna eminler." , "Nasıl eminler, cesedi görmüşler mi?" Telaşlı sesim Gökhan'ın kaşlarının çatılmasına neden olurken bu şaşkınlığını kısa tutmaya çalıştı. "Aleda, bizim ilk karşılaştığımız yerde bulunmuş. İstanbul'un yakınlarındaki bir kasabanın nehir kenarında. Kahverengi saçlı, kehribar göz rengine sahip, 1.70 boylarında başka bir Aleda tanımıyorsan daha fazla bu konuyu konuşmayalım."

Söyleyeceğim cümleler tek tek tesirini yitirirken sadece susmakla yetindim. Birkaç dakika sonra Karan'ı hala ortalarda göremeyince arabadan inmeye yeltendim. Parmaklarım daha yeni kapı kulpunu kavramıştı ki Gökhan kolumdan yavaşça asılarak çenesiyle az ileride bir adamla konuşan Karan'ı gösterdi. Elini kolumdan çekerek kıstığı gözleriyle kendi de Karan'a bakarken yüzüne yerleşen öfkeyi fark ettim. Öfkesi Karan'a mıydı yoksa yanındaki adamam mı bilemiyordum fakat bedeni sanki her an arabadan çıkıp İstanbul'a yürüyerek gidebilecek gibi gergin duruyordu.

Gökhan'ı daha fazla tedirgin etmemek için yerime geri oturarak olduğum yerden Karan ve yanındaki adamı izlemeye devam ettim. "Ne var sizin aranızda?" Duyduğum sesle sağıma dönerken dudaklarım aralanmıştı. "Ne demek istiyorsun?" Omuzlarını silkip başıyla Karan'ı göstererek bakışlarını tekrar bana yöneltti. "Sürekli sana bakıyor, sende ona. Ayrıca dün bende gördüm bir şeyler, iki günde mi aşık oldunuz?" Sesi alaycı gelmiyordu hatta tam tersi cevabını gerçekten merak ediyor gibiydi. "Aşk falan değil, sadece..." Benim sözümü tamamlama gerek kalmadan Gökhan cümlemi keserek "Bilmiyorsun." diye tamamladı.

"Hiç konuştunuz mu bu konuyu peki?" Başımı iki yana sallarken irislerim Karan'a kaydı. O da bana bakıyordu. Kesişen gözlerimiz uzun süre birbirlerini izlerken Gökhan'a hitaben "Bana 'Beni savunmasızlaştırıyorsun.' dedi. Bu iyi bir şey mi?" O kadar Karan'a odaklıydım ki Gökhan'ın nasıl tepki verdiğini görememiştim. "Duruma göre değişir." Sonunda bu dakikalar süren bakışmayı bozan ben oldum. Meraklı irislerim Gökhan'a döndüğünde ilk fark ettiğim kızarmış göz altları oldu. "İyi görünmüyorsun." Dudaklarını acı bir tebessüm kaplarken "Birkaç saattir iyi değilim zaten." dedi. Tebessümüne karşılık ona kocaman gülümseyerek "Sanırım seni sevdim, o gece sokakta gördüğüm adama göre daha kibarsın." diye mırıldandım.

Dilini dişlerinin üzerinde gezdirirken imadan çok uzak olan bakışlarıyla beni süzdü. "Harbi ya, en son evlenecektik biz ne oldu o iş? Kuzene mi kaptırdık güzel gelini?" Kaşlarım alayla yukarı kalkarken gülümsemem ufak çaplı bir kıkırtıya döndü. "Korkutmuştun beni o gece, özür dileyeceğin yerde bir de dalga geçiyorsun." Omuzlarını silkip saçlarını karıştırdı. "Girmeseydin sende o sokağa, sana gir diyen mi oldu?" Derin bir nefes alarak arkama yaslandığımda Karan'ın hala beni izlediğini fark ettim. "Kuzen misiniz Karan'la?" Gökhan'a bakmasam da göz ucuyla başını salladığını gördüm. "Şanslı herifim değil mi, taş gibi kuzenim var."

"Karan'la kendi hakkında fazla konuşamadık. Kaç yaşındasınız mesela?" Büyüttüğüm meraklı gözlerimle Gökhan'a döndüğümde, dudaklarını büzerek üzerindeki gömleğini düzeltti. "Karan da ben de yirmi dört yaşındayız, baba tarafından kuzeniz. Ne kadar babalarımız küs olsa da beraber büyüdük sayılır." Sözlerini bitirdiğinde gözü kısa bir an Karan'ın yanındaki adama kaymış hemen sonrasında tekrar önüne dönmüştü. "Ne iş yapıyorsunuz peki?" Gökhan'ın pantolonundaki bakışları muzip bir parıltıyla bana döndüğünde utanarak başımı çevirdim. "Yaptığın imayı anlamadım sanma, merak etme her gün sokak ortasında adam vurmuyoruz. Babadan zenginiz biz, ama Karan'ın gelir aldığı ayrı şirketler ve dükkanlar var."

Kaşlarım hızla çatılırken "Ne şirketi?" diye sordum. Gökhan alt dudağını ağzına yuvarlayarak cebinden telefonunu çıkardı. Birkaç saniye sonra telefonu elime tutuşturduğunda irisleri yüzümü izliyordu. Ekrana baktığımda hiçbir şey anlamamıştım. Aptal aptal beyaz ekranın üzerinde yazan 'SZ' harflerine bakarken Gökhan bıkkın bir nefes vererek telefonunu elimden aldı. Bakışlarım hızla yüzüne çıktığında gözlerini devirerek üzerimdeki kıyafetleri işaret etti. "Giyim şirketleri var; giydiğin elbiseler, içindeki iç çamaşırları hepsi Karan'ın tasarımı." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken sadece başımı sallayabildim.

Birkaç dakikaya kalmadan arabanın ön kapıları açıldığında Gökhan'ın beni neden arkaya yönlendirdiğini anladım. İstanbul'a bizimle gelecek biri daha vardı. Buz gibi hava arabanın içine akın ederken Karan ve yanındaki adam içeriye yerleşip kapıları sertçe kapattılar. Oturduğum yerde geriye doğru kayarken yan koltukta oturan adamı inceliyordum. Adam sanki izlendiğinin farkına varmış gibi sinirli bir şekilde bana döndüğünde yutkunarak bakışlarımı kaçırdım. "Ne bakıyorsun kızım?" Aksi sesi kulaklarımı doldurduğunda hayretle adama dönerek "Gözüm dalmış." diye mırıldandım. "Dalmasın gözün falan, dön önüne." Ağzımı açmama fırsat kalamadan karan burnundan derin bir nefes bırakarak yanındaki adama döndü. "Duman kes artık." Adının Duman olduğunu öğrendiğim adam genzinden hırıltıya benzer bir ses çıkartıp önüne döndüğünde aynada bakışlarımız Karan'la kesişti.

Birkaç saniyelik bakışmamız arabanın çalışmasıyla son bulurken ön koltukta oturan adamdan ürktüğümden çıtımı çıkarmadan tüm yol boyunca dışarıda yağan yağmuru izledim. Saatler ilerledikçe dışarıda yağan yağmur hızlanmış, gökyüzünde patlayan şimşekler birbirlerini kovalamaya başlamıştı. Benzinlikte durmamızın üzerinden yaklaşık dört saat geçmişti. Artık yolumuz neredeyse İstanbul'a varmak üzereydi. Önümde oynadığım parmaklarımı birbirinden ayırıp etrafıma bakındığımda ön koltuğumda ufak bir hareketlilik oldu. Karan'ın tam arkasında oturduğumdan ne yaptığını göremiyordum fakat bacaklarımın üzerinde hissettiğim eliyle ne yapmaya çalıştığını anlamış oldum.

Kapı kolundan taraftaki boşluktan uzattığı elinin parmakları ayak bileğim ile diz kapağım arasındaki tenimde dolanırken alt dudağını dişleyerek başını geriye attı. İlk başta eli sanki bir şey arıyor gibiydi fakat parmak uçları tenime değdiği an pantolonumun paçasını hafifçe yukarı kaldırarak tenimi okşamaya başladığında aradığı şeyin tenim olduğunu anladım. Baş parmağı aşağı yukarı dolanırken alt dudağımı dişleyerek sırtımı koltuğa yasladım. Göz ucuyla arabadaki diğer ikiliye baktığımda onların bizimle ilgilenmedikleri açıktı. Karan bir yandan arabayı kullanmaya devam ederken bir yandan da parmaklarını tenimde dolandırıyordu. Kuruyan alt dudağımı ıslatıp başımı cama yasladığımda uykumun gelmesiyle birlikte gözlerimi kapattım.

Uyandığımda arabadaki herkes diken üzerindeydi, etrafıma bakındığımda hastanenin otoparkına girmek üzere olduğumuzu fark ettim. Acele etmeden yerimden doğrularak başımı, yasladığım camdan kaldırdım. Üzerime ne zaman örtüldüğünü bilmediğim ceketi omuzlarımdan düşürerek saçlarımı elimle arkama topladım. Gözlerimi ovalayarak yaslandığım cama doğru baktığımda o an yanımızdan geçen bir araba dikkatimi çekti. Benden taraftaki arka camı sonuna kadar açık olan arabada oturan adamla gözlerimiz kesiştiğinde aramızda tuhaf bir bakışma geçti. İki arabada hareket halinde olduğu için kısa sürse de adamın yüzü akılda kalıcıydı. Arabadan inip morgun önüne geldiğimizde bile düşünebildiğim tek şey adamın yüzüydü.

Karan, Duma ve Gökhan morgun kapısında görevliyi beklerken bende az ötelerindeki koltuklardan birine oturmuş onları izliyordum. Daha bugün tanıştığım Duman'ın endişeli ve gergin olduğu beden dilinden bile anlaşılırken, Gökhan tamamen panik halinde bir o tarafa bir bu tarafa yürüyordu. İçinden bir sesin hala umut ettiğine emin olduğum kadar o morgdan gülerek çıkacağına da emindim. Ben sessizce önümde duran ikiliyi gözetlerken Karan sessiz adımlarla yanıma gelmiş baş ucumda dikiliyordu. Bakışlarım ayaklarından başlayıp yüzüne kadar yavaş bir şekilde kalktığında Karan'ın yüzünde beklediğim gibi gergin bir ifade yoktu. Aksine sanki rahatı yerindeymiş gibi stabil bir duruşu vardı.

Başımı önüme eğdiğimde Karan birkaç büyük adımda tam önüme gelerek tepeden bakışlarını yüzümde gezdirdi. "Sarışın." Çenemi kavrayan parmaklar başımı yukarı doğru kaldırdığında hissettiğim rahatlamayla birlikte gözlerimi kapattım. "Uykun mu var?" Karan'ın parmakları çenemin altında destek olurken boynumu eline yasladım. "Biraz." Yaslandığım parmaklar boğazıma baskı yaptığında kapattığım göz kapaklarımı aralayarak Karan'a baktım. "Ne yapıyorsun?" Alt dudağını dişleyerek boynumdaki parmaklarını biraz daha sıkarak baş parmağını çene kemiğimin üzerinde gezdirdi. "Hoşuma gidiyor."

Gözlerimi devirerek çenemi Karan'ın tutuşundan kurtarıp arkama yaslandım. Sırtım daha yeni mindere değmişti ki morgun kapısının açıldığını fark ettim. Karan'ın gözleri baktığım yeri takip ederken istemsizce yutkunmuş hemen ardından arkadaşlarının yanına ilerlemişti. Bende yanlarına gidip gitmemek arasında kalırken, gitmemin bir zararı olmayacağını düşünerek içeri girdim. Ben girer girmez arkamdan kapatılan kapıya titrek bir nefes bırakarak üşüyen bedenimi ısıtmak için kollarımı bedenime sardım. Bizimle birlikte içeriye giren iki görevliden biri elindeki listeden birkaç şeye bakarak yirmi üç numara morg çekmecesini açarak içindeki sedyeyi dışarıya sürdü.

Üzerinde beyaz bir örtü örtülen bedene korkuyla bakarken elimi Karan'ın koluna dolayarak sımsıkı tutundum. İlk gördüğüm değildi belki ama kendimin görmek istediği ilk cesetti. Sedyenin başında bekleyen adamın gözleri sırayla hepimizin üzerinde dolanırken yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Bu ifadenin ne olduğunu ancak örtü kalktığında anlayabilmiştim. Örtü açıldığında Duman'ın ettiği küfürler Gökhan'ın demire attığı yumruk sesine karışırken benimse dudaklarımdan bir çığlık firar etmişti. Korkuyla gözlerimi kırpıştırıp yatan bedene bakarken kalbimin o an duracağını sandım. "Gördüğünüz gibi ceset tanınmayacak halde, gerçi üç buçuk yıldır suyun içinde çürüdüğünü varsayarsak bu durum normal bile karşılanabilir."

Görevli cümlesini bitirdiğinde örtüyü yatan kadının üzerine tekrar örttü. Gökhan donup kalmış bir şekilde yere bakarken, Karan sertçe yutkunarak çatık kaşlarıyla bana döndü. 'Aleda ile en son ne zaman görüştünüz?' , 'İki yıl önce.' Karan yalan söylediğimi anlamıştı. Zira bunu kelimelere dökmesine gerek kalmadan gözleri bunu anlatıyordu. Başım utançla aşağı eğilirken Gökhan'ın yanımdan geçip gitmesiyle bende daha fazla burada kalamayacağımı anlayarak onun peşinden dışarı çıktım. Karan ve Duman hemen arkamdan beni takip ederken gözlerim ilk önce Gökhan'ı aradı. Karanlık koridorda sağa sola yürüyor ağlamamak için kendini sıkıyordu. Sımsıkı yaptığı yumrukları benim canımı acıtırken, başını yukarı kaldırarak dizlerinin üzerine düştü.

Omuzları yanaklarından akan yaşlarla eş zamanlı sarsılmaya başladığında Karan daha fazla izlemeye dayanamayarak Gökhan'ın yanına ilerleyerek dizlerinin tam önüne çöktü. Gökhan'ın başı Karan'ın omzuna düşerken dudaklarından tüm hastanenin duyabileceği bir haykırma firar etti. Gökhan'ın haykırmasına karışan hıçkırıkları tüylerimi diken diken ederken elimin tersiyle yanağımdaki ıslaklıkları sildim. Aleda ile konuştuktan sonra kaçmasının sebebi ne olursa olsun, yaşadığını Gökhan'a söyleyecektim.

🖤🕸️🖇️

Hastanede geçen yarım saatin ardından otoparka indiğimizde, Gökhan'ın durumu sabahkinden daha kötüydü. Koridorda dakikalarca ağlamış bıraksak saatlerce de ağlayacak gibiydi. Karan, Gökhan'ın bedenini zorlukla morg kapısının önünden kaldırdığında sayıkladığı tek şey onu çok özlediği ve son kez görmek istediğiydi. Karan ve arkadaşı Duman ön koltuğa yerleşirken bizde Gökhan'la yine arka koltuklara geçmiştik. Araba çalıştığında o an otoparka inerken hiç fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Hastaneye gelirken gördüğüm arabayı. Kaşlarım içimdeki panik duygusuyla sertçe çatılırken irislerim göz geze geldiğimiz adamı buldu. Yine arabanın arka koltuğuna oturmuş doğrudan bana bakıyordu.

Araba çalıştığında adamın bakışları kısa bir an Karan'a dönmüş ardından tekrar bana yönelmişti. Tedirgin olduğum bakışlar gitgide içimi ürpertirken yarıya kadar açık olan penceremi kapatarak arkama yaslandım. Hızlanan nefeslerim geçen dakikaların ardından sabit bir düzene girdiğinde kaçamak bakışlarla Gökhan'a baktım. Hala ağlıyordu. Dudaklarımı sertçe dişleyerek saçlarımın bir kısmını arkama attım. Bedenimi Gökhan'a doğru kaydırıp kulağına eğilerek, "Acılarını gizlemene gerek yok Gökhan, en azından benden." diye mırıldandım. Henüz tanışalı birkaç gün olsa da sevmiştim Gökhan'ı. Gerçek kişiliği o gece sokakta gördüğüm adamdan çok uzak, masum bir çocuk gibiydi. Eğer onunla geçirebilecek yeterince zamanım olsaydı, iyi bir arkadaş olabilirdi. 'Bir abi gibi.'

Kızarık gözleri yüzüme düştüğünde benim yaptığım gibi usulca kulağıma eğilerek, "Ben sanırım çok yoruldum Ahu." diye fısıldadı. "Aleda'nın hala geleceğini ummaktan, Lalin'i tek başıma büyütmekten, iyi bir baba olamayacağım diye korkmaktan çok yoruldum. Sevdiğim kadının cesedini gördüğüm halde onun hala geri geleceğine inanmaktan çok yoruldum Ahu." Akıttığı göz yaşları köprücük kemiğimin üzerinde dağılıp oradan da yolunu bularak ortadan kayboluyordu. "Her zaman bir umut vardır Gökhan. Her zaman." Gökhan'ın artık kaldıramadığı başı omzuma düşerken Karan'ın bakışlarını birkaç saniye üzerimde hissettim. "Umut etmekten de bıktım artık." Sitem edercesine çıkan sesi saniyeler içinde arabada dağılırken Duman hızla arkasına dönerek bir Gökhan'a bir bana baktı. Dudaklarını okuyabildiğim kadar 'Tövbeler olsun.' diyordu.

Gökhan başını koyduğu yerde uyuyakalırken yarım saat kadar sonra araba oturduğum binanın birkaç bina ötesinde durmuştu. Saat akşam üzeri sekize yaklaştığından sokaklar artık karanlığa gömülmüş, yarın için aydınlanmayı bekliyordu. Gökhan'ı uyandırmadan başını omzumdan kaldırarak arabadan indiğimde Karan çoktan aşağı inmiş beni bekliyordu. Ufak adımlarla arabanın kaputuna yaslı duran Karan'ın yanına ilerleyip dizlerinin önünde duraksadım. Gözleri birbirine sürten dizlerimize kaydığında dudağının bir köşesi hafifçe yukarı kıvrıldı. "Yollarımız burada ayrılıyor sanırım." Benim sesim ikimizin sessizliğinin sesini keserken, dizlerimizi izleyen gözleri gözlerime tırmandı. "Bu bir veda mı?" Omuzlarımı silkip irislerimi sokakta gezdirdim. "Öyle olması gerekmiyor mu?" İşaret parmağıyla saçlarımın bir kısmını önüme atarak birkaç tutam saçımı parmağına dolayıp kıvırdı.

Yüzümdeki aptal gülümsemeyle Karan'ın parmağında çevirdiği saçımı izlerken, bacaklarımın arkasından yapılan baskıyla Karan'ın üzerine düştüm. Arkama dönüp beni ittiren şeye baktığımda bunun bir şey değil, bir bacak olduğunu fark ettim. Çattığım kaşlarımla Karan'a dönerken içimden nedense kızmak gelmemişti. Bir kolunu belime dolayıp beni yerimde sabitleyerek parmağına doladığı saçımı serbest bıraktı. Alt dudağını sık aralıklarla sertçe dişleyip bırakırken başını bana doğru eğerek burnunu boyun girintimde dolaştırdı. "Kalbimin ritmini bozuyorsun, hoşuma gitmiyor."

Kaşlarım alayla yukarı kalktığında bakışlarımı kaçırarak birkaç adım geriye gitmeye çalıştım. "Rüya." Gözlerimi gezdirdiğim yerde gördüğüm tanıdık sima boğazımın düğümlenmesine neden olurken Karan'ın bacaklarından kurtulmaya çalıştım. "Sarışın nereye?" , "Karan gitmem gerekiyor, Gökhan'ı evine götür." Kollarımı tutan ellerini sertçe ittirerek bacaklarının arasından çıkarak sokağın sonuna doğru koşmaya başladım. Karan arkamdan ne kadar seslense de durup vakit kaybetmemek için koşmaya devam ettim. Birkaç kaldırım ilerisinde gördüğüm kadın bedeniyle sinirle başımı eğerek adımlarımı yavaşlatarak kadını takip ettim.

Çok geçmeden önümde yürüyen kadın beni fark etmiş fakat bunu umursamadan yoluna devam etmişti. Sonunda bu kovalamacan yorulup adımlarımı sokağın ortasında sabitleyerek derin bir nefes aldım. "Aleda!" İsmini Rüya diye bildiğim bir kadına Aleda diye seslenmek garip hissettirse de önümdeki kadın bunu pek dert ediyor gibi görünmüyordu. Aceleci adımları ismini zikretmemle olduğu yere çivilenirken elini sıkıp gevşeterek başını hafifçe bana doğru çevirdi. "Bana yalan söyledin ve kabul etmeliyim ki gerçekten iyi bir yalancısın, ta ki gerçekler ortaya çıkıncaya kadar. Kim olduğunu biliyorum." Sokakta duyduğum kahkaha sesi Aleda'dan başkasına ait değildi. Sabit bir ritimle iki yana sallanan başı bana döndüğünde yüzünde alaycı ve aşağılayıcı bir gülümseme vardı.

Sarıyı rengi anımsatan ruhsuz gözleri sokak lambasının altında parlarken dilini dişlerinin üzerinde gezdirerek beni daha net görebilmek için birkaç adım daha yaklaştı. "Sana da merhaba Sarışın."

🖤🕸️🖇️

|• Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Hepsini okuyup sorularınıza cevap vermeye çalışacağım. •|

|•Ahu'ya Instagram hesabı açtım. Kullanıcı Adı: Ahu.soykan, takip ederseniz sevinirim.•|

|•Bölüm uzunluğunu beğendiniz mi?•|

Bu bölüm Ahu'nun aklından geçenleri özetledim💆•

Evett birr bölümün daha sonuna geldikk. Düşüncelerini yazmayı ve oy atmayı unutmayın 🖤 Yeni bölüm en kısa zamanda gelecek.. Öptüm ✨

|•İletişim ve sorularınız için; İnstagram: elisyaroza.•|

ELİSYA ESİN ROZA

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

19.2M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
98K 4.6K 80
Kwon Taekjoo, Rusya'ya git ve 'Anastasia'yı bul. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yıldızı 'Kwon Taekjoo', Rusya ile Kuzey Kore (namı diğer DPRK) arasın...
616K 48.3K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
744K 43.9K 65
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...