𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / Mi...

By blueflower_s

45.1K 6.9K 6.4K

Jisung renkleri olmayan hayatına birkaç damla renk istiyordu. Ve o gün hayatına giren o adam, hayatını değil... More

Başlangıç
Renklerin sesi - Bölüm 1
Kader değil benim resmimdi karşımdaki-Bölüm 2
Ve renkler akmaya başladı - Bölüm 3
Uçurumun kenarındaki camdan çocuk - Bölüm 5
Solmuş kalpte açan renksiz çiçekler - Bölüm 6
Sarı sayfaların kesilmiş satırları - Bölüm 7
Okyanusun derinliklerindeki hayaller - Bölüm 8
Sessiz cehennemin aralık kapıları - Bölüm 9
Ben ve avucumdaki paslanmış anılar - Bölüm 10
Yanlış yol doğru seçim - Bölüm 11
Çalan şarkının isimsiz melodileri - Bölüm 12
Düğümlenmiş kaderi yaralı ellerle açmaya çalışmak - Bölüm 13
Çiçekle birlikte açan sahte sevgi - Bölüm 14
Hayatsız insanların elindeki hayat kalemi - BöLüm 15
Kovalanırken taşa takılıp düşen değersiz zamanlar - Bölüm 16
Başlangıcın ortasına bırakılmış anlamsız sonlar - Bölüm 17
Kendini iyi sanan şeytan anılar - Bölüm 18
Acının tatlı tebessümü - Bölüm 19
Gülümseyen yüzün hıçkıran kalbi - Bölün20
Gidenin ardında kalan kanayan yara - Bölüm 21 (Part 1)
Gömdüğüm yerden tekrar doğan hayat darbesi - Bölüm 21 (Part 2)
Kadere inanıp yolunu bulamayan geleceğin umudu - Bölüm 22
Ben gittim ama kalbim seninle kaldı - Bölüm 23
Yıllar sonra kapıları açılan kafes - Bölüm 24
Cesed kokan satırlar - Bölüm 25
Final

Zamana göre değişen kader - Bölüm 4

1.9K 368 337
By blueflower_s

Merhaba benim biricik okuyucularım. Nasılsınız bakalım? Bölüme geçmeden önce şunu sizinle paylaşmak istedim. Bu kitaba daha yeni başladım ama şimdiden bir sürü okuyucusu var.

Yorumlarınızı okuyorum da diğer kitaplarımdaki okuyuculardan tamamen farklı bu kitabın okuyucuları. Yorumlarınız, hoş sözleriniz ve desteğinizin için çok teşekkür ederim. Elimden geldiğince hepinize yorumlarda cevap vermeye çalışıyorum ama olur da bazılarını görmezsem kusura bakmayın olur mu?

İyi okumalar.

Bölüm şarkısı: Punch- WHEN NIGHT FALLS


Bundan yıllar önce babamla yaptığımız uçurtma yüzümdeki gülümseme eşliğinde gökyüzünde süzülürken, bir anda ağaca takılmasıyla yüzümdeki duygularla birlikte kalbimde de teker teker ışıklarını kapatmaya başlamıştı. İşlerini bırakıp benimle zaman geçiren babamın hediyesine ihanet etmişim gibi oradan oraya yürüyerek kısa boyumla bir şeyler yapmak isterken günün sonunda ağacın tepesindeki uçurtmayı gören babam, yüzündeki gülümsemeyle 'Üzülme, yenisi yaparız. ' demişti. O zamanki mutluluğumdan çok uçup giden endişemin hissettirdiği duygu mu daha ağırdı yoksa yenisinin yapılması için verilen ama tutulmayan söz mü daha basitti hâlâ anlamış değildim.

O günden sonra teker teker tüm duygularımı kaybetmeye, rengi akan bir tabloya dönüşmeye başlamıştım. Etrafımdaki insanlardan soyutlanmış kendi dünyama çekilmiştim. Kimisine göre sessiz, uysal, kimisine göreyse kendini beğenmiş bir çocuktum ama ben sadece insanlara inanmamayı kendi ailesi tarafından öğrenmiş küçük bir çocuktum.

Uzun zaman sonra kendimin bilmediğim bir zamanda hayatıma giren üç arkadaşım dışında kimseye yer yoktu kalbimde. Aslında kalbimde miydiler onu bile bilmiyordum. Ta ki birkaç güne kadar. Şu an karşımda oturup dikkatlice yüzüme bakan bu güzel yüzlü adamın beni tedirgin etmemesi gerçekten kafamın karışmasına sebep oluyordu. Kim olduğunu, neden sürekli karşılaştığımızı, kaç yaşında olduğunu, ne iş yaptığını dahi bilmiyordum ama kalbinden onun görmeyeceği şekilde kalbime akan güven duygusu beni korkutuyordu. İleride onun için neler yapabilirdim sorusu neler yapamazsın sorusuyla usulca yer değiştirirken, kirpiklerimin arasından güzel yüzünü izlemeye devam ettim.

"Okuldan mı kaçtın?"

İlk birkaç saniye anlamsızca yüzüne bakarken, o sıcak havaya rağmen içtiği sıcak çikolatalı sütüyle merakla yüzüme bakmaya devam ediyordu. Dersin ortasında bir anda çalan telefonum açamayacağım için yüzüne kapatmama sebep olurken, sonunda bir kafenin ismini atarak öğlen vakti burada buluşalım diye mesaj atmıştı. İlk baş da tereddüt etsem de onu görmek için sabırsızlanan kalbim tereddüdümü halının altına süpürmüş, yarım saatin sonunda okuldan çıkarak kafeye doğru yürümeye başlamıştım. Bilerek mi buraya seçmişti bilmiyorum ama okulla kafe arasında sadece beş dakika vardı.

Düşüncelerimi görmezden gelip kafamı sallayarak önümdeki meyve suyundan birkaç yudum alarak tekrar masaya bıraktım. "Öyle oldu galiba ama sorun değil. Çocuklar hallederler."

"Çocuklar?"

"Arkadaşlarım yani. Onlar bir şeyler uydururlar. Olmasa bile sorun değil devamsızlığımın olmadığı için bir sorun çıkacağını sanmıyorum."

Anlayışla salladığı kafası yüzünden siyah saçları alnına dökülürken gözlerim istemsizce hafif kabarık saçlarına takılmıştı. Büyük ihtimal elleriyle dağıttığı saçlarından birkaç tutam havalanmış, geride kalanları ise alnına dökülmüştü. Sıcak havaya rağmen beyaz tişörtünün üzerine giyindiği siyah ceketi ve taktığı birkaç uzun küpesiyle yine çok iyi gözüküyordu. Onun aksine saçı başı dağınık, okul formasıyla en sade şekilde karşına oturan ben ile onun arasında dağlar kadar fark vardı.

"Kaç yaşındasın Jisung?"

"On dokuz. Neden sordun? Çok mu küçük görünüyorum?"

Şaşkınlıkla yüzüme bakarken "On dokuz mu? Sınıfta mı kaldın? İki yıl önce okulu bitirmen gerekmiyor muydu?" diye sordu ellerini birleştirip masaya yaslarken. Yüzündeki şaşkınlık dudaklarıma hafif bir gülümseme kondururken sakince kafamı salladım. "İki yıl değil de bir yıl önce bitirmeliydim. Okula yazılmam gereken yaşta boyum küçükmüş ve çok zayıfmışım. Ailem okulda başıma bir şeylerin gelmesinden korktuğu için bir yıl ertelemek zorunda kalmış."

Yüzündeki şaşkınlık her saniye silinirken onun yerini alan güzel gülümseme gözlerine kadar ulaşmış, dişlerinin görünmesine sebep olacak kadar kocaman gülümsemeye başlamıştı. "Şimdi bile çok küçük gözüküyorsun. Sen söylemesen 16 yaşında olduğunu düşünürdüm. Peki o bir yılda gelişebildin mi?"

Saf merak kokan sesi ilk önce şaşırmama daha sonra rahatsızca kıpırdanmama sebep olmuştu. Birisinin benimle bu kadar yakından ve samimi bir şekilde ilgilenmesi beni rahatsız ediyordu. Bu zamana kadar insanları tatmin etmek için yalancı samimiyetlerine inanmış gibi yapan ben, karşısında onlardan çok farklı, gerçek duygularıyla bana yaklaşan birisini görmek beni korkutuyordu. Hem de çok fazla.

Şimdilik görmezden gelerek saçlarımı geriye attım. "Çok bir değişiklik olmasa da eskisinden daha iyiymişim okula yazıldığımda. Peki senin yaşını öğrene bilir miyim? Benden büyüksün dimi?"

Samimi gülümsemesi muzip bir gülüşle yer değiştirirken fincandaki son birkaç yudumluk sütünü içtikten sonra "Sence kaç gösteriyorum?" diye sormuştu fincanı tekrar masaya bırakırken. Meraklı bakışları eşliğinde yüzüne bakarken omuzlarımı çekerek "Yirmi bir?" dedim kafamı omzuma yaslayarak. Gülüşünü soldurmadan kafasını sallayıp arkasına yaslanarak rahat bir şekilde oturdu. Hareketleri o kadar sakin ve uysaldı ki içeri ilk girdiğimdeki gerginliğim yüzünü gördüğüm an yavaş yavaş solup giderken, şimdi tamamen yok olmuştu. Onda bir şeyler vardı ve ben bu şeyin ne olduğunu çözmek için o kadar heyecanlıydım ki kendimi utandıracak bir şey yapmaktan korkuyordum.

"Yirmi dört yaşındayım Jisung. Yani senin hyungunum."

Şaşkınlıkla açılan ağzım onu güldürürken "Ohh," diyebildim sadece. Daha sonra sesli bir şekilde yutkunarak "O zaman sana Minho Hyung demeliyim." demiştim kısık bakışlarla yüzüne bakarken. Ağzımdan dökülen kelimelerden sonra gözlerinden farklı bir ifade geçerken kafasını sol omzuna yaslayarak "Garipmiş," dedi dudağının kenarı hafif bir şekilde havalanırken. "İsmimi ilk kez sesinden duyuyorum. Farklıymış ve garip hissettirdi."

Nefesim kırılıp kalbimin tam ortasından yüzüme bakarken hafif açılmış ağzım, yumruk yaptığım ellerimle sakin ama bir o kadar dikkatli bir şekilde gözlerimin içine bakan parlak gözlerine bakıyordum. Alışılmışın dışında onu her gördüğümde hissettiğim duyguların isimleri neydi, neden beni bu kadar çaresiz ama bir o kadar da mutlu ediyordu bilmiyorum ama bu kısa zaman içinde gerçekten yaşadığımı hissediyordum. Kendimin çizdiği karaktere ayak uyduran Jisung değil de gerçek Jisungmuş gibi hissediyordum. Yarınına yetişmeye çalışan çocuktan çok yarınının ona gelmesini bekleyen bir çocukmuşum gibiydi. Yüzünün her karesinde ayrı bir hikaye vardı ve ben o hikayenin her satırını ezberlemek istiyordum. Aileme inat. Hayata inat. Dünyaya inat. Ve en önemlisi kendime inat.

Sakince kırptığı uzun sık kirpikleri eşliğinde gözlerine yayılan duyguların yoğunluğuyla bir anda masanın üzerine bıraktığım telefonumun sesi irkilmeme sebep olmuştu. Hissettiğim yoğunluk tüm hareketimi kısıtlamış, gücümü çekmiş gibiydi. Kimin aradığını bakmadan telefonu açıp kulağıma tuttum.

"Jisung, kanka yedek donun var mı?"

Hoparlöre aldığımdan bağırdığı için sesi kafede yankılan Changbin ile gözlerim kocaman açılırken, "Ne diyorsun Changbin?" diye fısıldadım utançla yüzümü buruştururken. "Ya hani biz ceza aldık ya hani laboratuvarı temizle cezası. İşte bizim bu salak Younghoon deneylerden birisini üzerime döktü. Pantolonlar da gri olduğu için altıma yapmışım gibi görünüyor."

Hâlâ bağırarak konuştuğu için benim dışında birkaç kişinin daha bizi duyduğuna emindim. Utançla eğdiğim kafamı kaldırmış Minho hyunga bakmıştım. İlk önce şaşkınlıkla yüzüme bakarken, her saniye sesini yükselten Changbin yüzünden şaşkınlığı kocaman sırıtışla yer değiştirmişti. Sırtını yaslandığı sandalyede biraz daha kayıp dikkatlice yüzüme bakarken, içimden Changbin'in en değerli yerlerine küfür ederek bakışlarımı ellerime diktim.

"İşte nasıl döktüyse donuma kadar ıslandım. Birisi dolabımdaki yedek donumu almış. Hangi şerefsizin çocuğuysa onu sonra bulacağım da önce şu okuldan bir çıkayım."

Ağrıyan başımı ovalarken "Benim dolabımda beden terbiyesi için getirdiğim yedek şort var. Onu giyin git." dedim derin bir nefes alarak. Belanın nerede en büyüğü varsa onları bulup kendime arkadaş yapmıştım.

"Kanka onu zaten aldım da don lazım bana don. Ben donsuz giyinemem bunu. Kaşıntı yapar. Pişik falan olurum. Kıymetlime zarar gelsin istemiyorum. Kesin orospu Beomgyu aldı donumu. Zaten gözü vardı onda. Sabah ben onun ağzına edeyim de görsün gününü. Kuru göt, ne olacak."

Her saniye artan sesi yerin dibine girme isteği uyandırırken, sonunda Minho hyungun kahkahası kulağımda çınlamıştı. Öyle sesli gülmüştü ki hattın diğer ucundaki salak Changbin "O kim lan? Yanında biri mi var? Hani başım ağrıyor diyerek eve gittin sen? Nerdesin ulan sen?" diye art arda gereksiz sorularını sormaya başlamıştı. Sinirden dilim damağım kurumuştu resmen. Önemdeki meyve suyunu tek nefeste içip boş bardağı masaya bırakarak "Dolaptan aldığın o şortu giyinir misin yoksa ıslak pantolonunla eve kadar yürür müsün umurumda değil ama bir daha beni hoparlöre aldığın telefonunla ararsan seni sınıfın penceresinden halı gibi sarkıtırım." dedim telefonu kapatıp masaya bırakırken.

Kahkahası iç çekişlerle yer değiştiren Minho hyung kafasını sallayarak "Arkadaşların çok eğlenceli insanlar galiba." demişti yüzündeki kocaman gülümsemeyle. Ya ne demezsin. Bir kaybeden seviniyor bir de bir daha kaybeden.

Garip telefon görüşmesinden sonra ortama çöken sessizlik pencereden dışarıyı izleyen gözlerimin titremesine sebep olurken çok geçmeden "Neden resim çekmek istiyorsun Jisung?" diye meraklı sesi kulaklarıma dolunca bakışlarımı yüzüne çevirdim. Ne zaman çıkarttığını bilmediğim siyah ceketini yanındaki boş sandalyenin başlığına bırakmıştı. Beyaz kolları gün yüzüne çıkarken, tişörtünü zorlayan kasları bir an yutkunmama sebep olmuştu. Gerçekten çok yapılı bir vücudu vardı ve bu fazla dikkat dağıtıcıydı.

Daha fazla rezil olmamak için bakışlarımı kollarından çekerek geriye yaslandım. "Aklım karmakarışık düşüncelerle dolu. Bir şekilde rahatlamak, söylemek isteyip de söyleyemediklerimi tabloya aktarmak istiyorum. Aslında yazı da yazabilirim ama onlar çok renksizler. Ben bir sürü rengi bir arada görmek istiyorum ama söylediğin gibi hikayeleri olmadığı için hiçbiri güzel olmuyor."

"Peki ailen? Ailen çizdiklerini beğeniyor mu?"

Sorusuyla birlikte göz bebeklerim titremişti ama sadece buruk gülümsemeyle "Ailemin haberi yok," dedim masanın üzerindeki ellerimle oynarken. "Onlara göre resim çizmek zaman kaybı. Resimle uğraşan insanların genellikle psikolojileri normal olmuyormuş. Belli bir süre sonra yalnızlaşıyorlarmış ve sonunda kendilerine zarar veriyorlarmış. Bu yüzden onlardan gizli resim yapmaya çalışıyorum."

Söylediklerim kalbini kırar düşüncesi oynadığım parmaklarımı bir an sıkmama sebep olurken, omuzlarım çoktan çökmüştü. Sonuçta o da resim çiziyordu ve ailemin düşüncesi çok rahatsız edici düşüncelerdi. Onu kırmak istemiyordum.

Ama yine de ani bir cesaretle kafamı kaldırdığımda gözlerinde öfke veya şaşkınlık yerine başka bir şey gördüm. Anlayış. Gözlerinde, yüzünde, mimiklerinde anlayış vardı. Şaşkınlığım tüm hücrelerime akarken "Bazen benim de resim çizemediğim anlar oluyor ve aklımı kaybederek istemediğim şeyler yapıyorum," demişti mırıldanarak. Yaslandığı sandalyeden çekilip üzerime doğru eğilirken masanın üzerindeki ellerimi sıkıca tuttu.

"Bazen gerçekten deliriyormuş gibi her şeye zarar veriyorum. Bazen kendime, bazen tablolara, bazense etrafımdakilere. Ama bilinçli yaptığım bir şey değil. Bunları sana anlatıyorum çünkü bir yola giriyoruz ki gördüğüm üzere baya karanlık ve taşlarla, dikenlerle kaplı bir yol olacak. Gözlerindeki isteği, tutkuyu görebiliyorum, bu yüzden ellerini tutuyorum. Yanisi Jisung, bu gireceğimiz yolda her şeye hazır mısın? Gideceğimiz yerler, göreceğin insanlar, tadacağın farklı duygular. Bunların hepsini karşılamaya, kucak açıp sahiplenmeye hazır mısın? Beni tüm benliğimle hayatına alabilecek misin?"

Bazen hiç sabah olmasın dilerdim. Dünde kalmayı, yarının getireceği şeyleri görmemek isterdim. Yine de bir şekilde o yarına yetişmeye çalışırken bulurdum kendimi. Şimdi ellerimi sıkıca tutan bu adam, gözlerinde hiç sönmeyen o sıcacık ışıltıyla karşılaşacağım şeylerin ne denli zor olduğunu bana gösterirken bekledim. Kalbimin korkudan titremesini, tereddüt etmeyi veya kabul etmemeyi bekledim. Ama onun aksine diğer elimi sıkıca tuttuğu elinin üzerine koyarak "Alırım," dedi buruk ama gerçek bir gülümsemeyle. "Seni tüm benliğimle hayatıma alırım Minho hyung."

Yarınıma yüzünü dönmüş hayat, doğrularını bulmak için yüzünü hayata çevirmiş yarınımı nasıl anlardı ki?

Seviliyorsunuz ve öpüldünüz 💙

Evin yanıyor blueflower_s

Continue Reading

You'll Also Like

223K 20.8K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
804K 65.6K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
266K 34.7K 32
[tamamlandı] minn kim kimi sikiyor hayırdır sung sen beni saka minn, gördü texting + düzyazı [minsung, hyunlix, chanmin, chaerji] 230526
1K 175 11
ben seni orada, kimsenin bilmediğini sandığım uçurumun kenarındaki yerimde tanıdım. sana orada aşık oldum ve seni yine orada kaybettim.