SİYAH ZAMBAK (+18)

By matmazelldusleri

701K 37.8K 79.1K

'•Oysa biz hep bir yarım, biraz da tamdık. Şimdi ruhumdan aldığın parçaları kim birleştirecek sevgili?•' More

SZ • 1 |❝Sokaktaki Yabancı.❞|
SZ • 2 |❝Uyan Artık Sarışın, Masal Bitti.❞|
SZ • 3 |❝Kanatları Yaralı Kadın.❞|
SZ • 4 |❝Vurgun.❞|
SZ • 6 |❝Dudaktan Kalbe.❞|
SZ • 7 |❝Acılar Ve Yalanlar❞.|
SZ • 8 |❝Son Gece.❞|
SZ • 9 |❝Kapten Kalbe.❞|
SZ • 10 |❝İlk Nefes.❞|
SZ • 11 |❝Diken Ve Kasırga.❞|
SZ • 12 |❝Ateş Ve Barut.❞|
SZ • 13 |❝Rastlanışlar ve Kaybedişler.❞|
SZ • 14 |❝Düşler Ve Düşüşler.❞|
SZ • 15 |❝Geceye Yakışan Kadın.❞|
SZ • 16 |❝Yeniden Parlayan Ruhlar.❞|
SZ • 17 |❝Bir Şeytanın Son Günahı.❞|
SZ • 18 |❝Ateşten Yapılmış Kırmızı Kurdeleler.
SZ • 19 |❝Kalpteki Avare.❞|
SZ • 20 |❝Geçmişin Sanrıları.❞|
SZ • 21 |❝Nabızda Yangın.❞|
SZ • 22 |❝Günah Ve Günâhkar.❞|
SZ • 23 |❝Bir Meleğin Sanrıları.❞|
SZ • 24 |❝Şeytanın Uyanışı.❞|
SZ • 25 |❝Esaretin Bedeli.❞|
SZ • 31 Aralık Duyurusu •

SZ • 5 |❝İncinmesin Kanatların.❞|

25.6K 1.7K 3.1K
By matmazelldusleri

Bölüme başlamadan oy verirseniz sevinirim. Keyifli okumalar, bölüm sonuna görüşlerinizi yazmayı unutmayın.🖇️

Bölüm düzenlenecektir bebeklerim, kitabın patlaşacağını bilmediğim için öylesine yazıyordum. İlerki bölümlerde senaryo sarıyor merak etmeyin.


🖤🕸️🖇️

KİTABIN BU BÖLÜMÜ VE DİĞER BEŞ BÖLÜM DÜZENLENECEKTİR.
OKUMAYA DEVAM EDEBİLİRSİNİZ, DÜZENLENEN KISIMLAR HİKAYENİN GİDİŞATINI ENGELLEMEYECEKTİR.

LÜTFEN KIRICI YORUM YAPMAYALIM, DÜZENLENECEK.

Tek başına olmak, tek başınalığın içinde kendi kalabalığına, düşüncelerine, hislerine, duygularına, rüyalarına, nefesine, yarına, küstüğün saatlere sığınmaktır. Birer birer attılar beni uçurumdan o gece, bütün sevgileri yakıp kül ettiler. İçimdeki tüm iyilik pıhtısı toprak ile yüz göz oldu. Kelimelerse beni anlatmaktan sıkılıp benden uzaklaştılar. Dünyanın adaleti ve cesareti bu kadardı işte; bizleri milyon kere öldürebiliyor lakin sadece bir kere toprağa gömebiliyordu. Belki de ölüp gitmek lazımdı bu lüzumsuz yaşamadan.

Düşünüyordum oturduğum yerde, her şey kabus gibiydi. Hala yaşadıklarımın ciddiliğini algılayamıyor saniyelik aralarla gerçekliği sorguluyordum. Bir günde hayatımda her şey değişmişti, üstelik bu sefer annemde yoktu yanımda. Yaklaşık iki gündür bu evdeydi bedenim, lakin ruhum sanki yıllardır bu evde yaşıyor gibi bu hayata alışıktı. Bunun nasıl bir ikilem olduğunu saatlerdir çözemiyordum. Salondaki koltuklardan birini oturmuş, az ilerimde Karan'ın alnından akan soğuk terlere bakıyordum. Bir doktor çağırmıştı Gökhan eve, sanırım arkadaşlarıydı.

Karan'ın dişleri sımsıkı birbirine kenetlenmiş koluna atılan dikişi izliyordu. Uyandığımda şuan oturduğum koltukta uzanıyordum, bayılıp kalmışım salonun ortasında. Kalkıp kendime geldiğimde baş ucumda oturan doktor kısaca beni kontrol etmiş fiziksel bir sorunumun olmadığını söyleyip kurşunla ilgilenmeye devam etmişti. "Sarı kız, iyi misin sen?" Başımı kaldırıp tepemde dikilen Gökhan'a bakıp içime derin bir nefes aldım. "İyiyim, teşekkür ederim." Dağınık siyah saçlarını geriye atıp koltuğun koluna oturdu. Eliyle dudaklarını kapatıp kıkırdayarak "Birini vurmuşsun?" diye sordu. "Yanlışlıkla olan bir şeydi, dalga geçilecek bir konu değil." Ellerimi birbirine kenetleyerek asık suratımla önüme döndüm. "Ya bacım dalga geçmiyorum açık açık söylüyorum. Ben adam vurunca 'ambulans çağır!' diye yaygara çıkarıyordun, ulan üstünden daha bir ay geçmeden adam vurmak ne?"

Şaşkınlıkla Gökhan'a doğru dönüp kaşlarımı çattım. "Nefsi müdafaaydı." Dudaklarını bilmiş bir tavırla büzüp omuzlarını silkti. "Madem öyle neyi dert ediyorsun bu kadar?" Gözlerimi Karan'a çevirip bandaj sarılmaya başlanılan koluna bakıp hemen sonra bakışlarımı kaçırarak başımı eğdim. "Polislere bunu nasıl açıklayacağımı merak ediyorum." Omzuma bir el dokunduğunda sağıma doğru dönüp biran da ciddileşen Gökhan'a baktım. "Polis falan yok, ben hallettim o işi. Bu konuda sakın kendini suçlama, dediğin gibi; sadece nefsi müdafaaydı." Büyük bir nefes verip üzerimdeki elbisenin eteğiyle oynamaya başladım. Sevmiştim üzerimdeki elbiseyi, kışa mevsimine göre oldukça inceydi fakat o kadar güzeldi ki üşümemi bile dert edemiyordum. Dizlerimin hemen üzerine gelen beyaz düz bir elbiseydi. Kumaşı kalındı fakat kol detayları tülden yapıldığı için bedenim ısınmıyordu.

Ben kendi içimde kayıp diyarlara geziye çıkalı ne kadar oldu bilinmez fakat Karan oturduğu koltuktan kalktığında Doktor beyde yanında getirdiği malzemeleri toplamaya başlamıştı. Gözlerimle Karan'ı mutfağa kadar takip etmiş sonra Doktorun gideceğini anlayarak ayağa kalkmıştım. Ellerimle elbisenin eteğini düzeltip önüme düşen sarı saçlarımı geriye doğru attım. Önümde duran adamı incelerken gözlerim aniden yakasındaki karta kaydı. Kartını çıkarmadan mı gelmişti? İçimden 'Acaba adamı kaçırdılar mı?' diye düşünürken Gökhan arkamdan öne doğru atılarak adamın kucağına atladı. "Ekin'im!" Doktorun adı Ekin'di demek ki. "Ya Gökhan, insene abi kucağımdan ne yapıyorsun ya?" Gökhan, Ekin'in boynundaki kollarını sıklaştırıp bacaklarını da sıkı sıkı beline sardı. "Hayatım, özledim diyorum sana neyi anlamıyorsun?"

İkisinin birbirleriyle olan çekişmesi devam ederken onların bu haline istemsizce gülümsemiştim. "Sarışın." Karan'ın sesiyle mutfağa doğru döndüğümde eliyle yanına gelmemi işaret etti. Yavaş adımlarla yanına gittiğimde elini bileğimi dolayarak mutfağın köşesine doğru çekiştirdi. Kalçamı tezgaha yaslayıp başımı kaldırdığımda Karan'ın beni izlediğini gördüm. "Ne oldu?" Alt dudağını ısırıp gözleriyle yüzümü süzdü. "Bugün gördüğümüz adamlar benim için gelmemişler." Kaşlarım çatılırken başımı biraz geriye doğru atıp yarasına baktım. "O zaman seni biriyle mi karıştırdılar?" Başını iki yana sallayıp omzumdaki saçlarımın bir tutamını parmaklarına doladı. "Sana gelmişler Sarışın."

Şaşkın bir ifadeyle Karan'a döndüğümde 'Şakaydı.' demesini bekledim fakat beklentimi karşılayacak herhangi bir şey söylemeden öylece yüzüme baktı. "Eve geldiğimizde o gece olanları anlatacağını söyledin, bence şimdi tam zamanı." Ne anlatacaktım ki ona? Sokağın ortasında nasıl dayak yediğimi mi, yoksa kendimi savunamadan bayılıp kaldığımı mı? Belki de bedenimi çuval gibi tanımadığım bir adamın kapısına nasıl attıklarını anlatmalıydım. "Anlatacak bir şeyim yok, arkamdan gelip saldırdılar. Ne konuştuklarını duymadım sadece ismin geçti." Karan çenemi yukarı kaldırıp kaşlarını çattı. "Yalan söylüyorsun." Yüzümü sertçe sağa doğru çevirip çenemdeki parmaklarından sonra da onun ve tezgahın arasından çıkarak bedeninden uzaklaştım. Birine yakın dururken yalan söyleyemiyordum.

"Yalan söylemiyorum." Yalancı bir ciddiyetle başını sallayıp kalçasını tezgaha yasladı. "Gerçekleri saklamakta bir yalandır Sarışın. Ve ben yalanlara tahammülü olmayan bir adamım." Son cümlesinde adeta tüm kelimelere bastıra bastıra söylemişti. "Bu bir uyarı mı?" Boynunu benden tarafa bırakıp kısık özleriyle elbisemi süzdü. "I-ıh emir. Bir daha bana yalan söylememe emri." Kollarımı göğsüme bağlayıp başımı alayla salladım. "Oradan bakınca, önüne geçen her adamdan emir alacak bir kadına mı benziyorum?" Alt dudağımı ısırıp gözlerimi kısarken Karan'ın dudakları aralanmış, yüzü şaşkın görünüyordu. Cık-cıklayarak dudaklarımı büzüp "Beni tanıdığını söylerken bunu iki kere düşün." diye mırıldandım.

Karan'ın kaşları hızla yukarı doğru kalkarken çarpıkça gülümseyip dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi. O konuşmamızdan sonra kimseyle aramda herhangi bir konuşma geçmedi. Saatler dakika işlerken zaman çoktan gece yarısına gelmek üzereydi. Karan ve Gökhan az ilerdeki koltukta kendi aralarında konuşurken bende koltuktan sarkan ayaklarımı sallayıp duvarı izliyordum. Arkadaşları Ekin, burada işi biter bitmez kaçar gibi evden çıkıp gitmişti, biraz garip bir adamdı. "Sarışın." Sessiz evin içinde yankılanan kalın sesle yerimden sıçrayarak, kalbim ağzımda Karan'a döndüm. "Efendim?" Dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrılırken "Yatalım mı?" diye sordu. "Oha, yavaş! Lan siz yatıyor musunuz birde?"

Gökhan'ın lafına karşı öylece yerimde donup kalmış ona bakıyordum. Benim bir şey dememi beklemeden Karan lafa atlayarak "Ne duymak istiyorsun Gökhan?" diye sordu. "Ne duymak isteyeceğim bebeğim aşk olsun yani. Benimkisi soruydu sadece gerilme bu kadar, yüzün kırışacak sonra." Karan ağzının içinde homurdanarak odasına doğru ilerlerken Gökhan arkasından hala somurtmaması için ağıtlar döküyordu. Gökhan'a iyi geceler dileklerimi sunduktan sonra bende sessiz adımlarla koridorun sonundaki odaya ilerledim.

İçeriye ilk girdiğimde gözlerimin karanlığa alışması birkaç dakikamı almıştı. 'Vampir mi bu adam ışıkları niye açmıyor?' Birkaç adım ilerleyerek kısık gözlerimle etrafa bakındım fakat gözlerim herhangi bir kişiye rastlamadı. "Karan." Birkaç saniye sonra içeriden cevap geldi. "Buradayım Sarışın, düz gel." İkimizin sesleri birbirine karışmış olsa da dediğini duymuştum. Ellerimi duvarda sürterek herhangi bir yere takılmadan odanın ortasına geldiğimde Karan'ın bar kısmına yakın bir yerde sırtı çıplak bir şekilde oturduğunu gördüm. Sırtı bana dönük olduğundan ne yaptığını anlamıyordum fakat sol kolu sürekli bir sağa bir sola hareket ediyordu. Daha fazla orada dikilmeye lüzum görmeden yanına gittiğimde elinde bir fırça olduğunu fark ettim. Önündeki yarısı dolu olan tuvale resim çiziyordu.

Kaşlarım hayranlıkla yukarı kalkarken tuvaldeki bebek resmine resmen aşık olmuştum. Küçük bir kız resmiydi, karanlıktan dolayı yüzü pek belli olmuyordu fakat gözlerinin açık mavi tonlarında olduğu belliydi. "Ne kadar güzel çiziyorsun." Sesimdeki hayranlığı gizleme gereği duymamıştım, hayran olunası bir resimdi çünkü. Karan başını bana doğru çevirip suratındaki çarpık gülümsemeyle "Beğendin mi?" diye sordu. Başımı söylediklerini onaylar şekilde sallayıp tuvalin hemen yan tarafında duran tabureye oturdum. "Kim bu güzel kız?" Diliyle dudaklarını ıslatıp, elindeki fırçayı solundaki masaya bıraktı. "Gökhan'ın kızı." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken "Gökhan'ın kızı mı var?" diye mırıldandım. Elbette bir kızı olabilirdi fakat yaşı oldukça genç ve tecrübesiz görünüyordu. 

"Evet ama bu konuda konuşmayacağız." Lafını yarıda kesip ayık ayık suratıma baktığında anlamadığımı belirmek için başımı iki yana sallayarak göz kırptım. "Ahu, anlat." Bedenini bana doğru çevirip çatık kaşlarıyla bana bakmaya başladığında artık bu konudan kaçışımın olmadığını anladım. "Karan bu konuyu konuşmak istemiyorum." Gözlerimi kaçırıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Bundan kaçışın olmadığının farkındasın, anlat." Gözlerimi devirip ayağa kalkarak yatağa doğru ilerledim. Birkaç adım anca atabilmiştim ki Karan'ın parmakları bileğimi kavrayıp bedenimi sertçe kendine çevirdi. "Ahu anlatır mısın demiyorum, anlat diyorum. Bu bir rica değil." Ayağa kalkıp önümde dikildiğinde çırpınmaya devam edip bileğimi elinden kurtarmaya çalıştım. "Bıraksana bileğimi!" Sert tavrıma karşılık bileğimdeki baskısını daha da arttırarak kendine doğru sertçe asıldı.

Kemiğimin üzerinde hissettiğim yanma hissiyle gözlerim hızla dolarken ufak bir çığlık atmıştım. Karan'ın acımı falan umursadığı yoktu, onun tek derdi benim içinde olduğum bir konuda neden kendi adının geçtiğiydi. "İki seçeneğin var ya ben bileğin yerinden çıkıncaya kadar sıkmaya devam ederim yada sen o geceyi anlatır tıpış tıpış yatağa gider mışıl mışıl uyursun." Birkaç damla gözyaşının sıcaklığı yanaklarımı kavurarak aşağı doğru kaydığında son gücümle kolumu geriye doğru asılarak canımın daha çok yanmasına neden olmuştum. Bileğimdeki parmaklar baskını arttırmaya devam ederken daha fazla dayanamayıp dizlerimin üzerine düştüğümde canımın acısıyla öyle bir çığlık atmıştım ki inleyişim duvarlardan yankı ederek kulaklarıma geri tırmanmıştı.

Kesik kesik aldığım nefeslerin arasında zorlukla konuşmaya çalışarak başımı yukarıya kaldırdım. "Ne anlatayım istiyorsun ha, ne anlatayım!? Seninle karşılaştığım günün üstünden iki hafta geçmişti, yine sabah çıkmış işime gitmiştim." Karan artık benim pes ettiğimi ve anlatacağımı anlamış olmalı ki parmaklarını gevşeterek tepeden bakışlarıyla beni dinlemeye devam etti. "Akşamına işten çıkıp evime doğru giderken sizi gördüğüm sokaktan bir adam çıkıp önümü kesti. İlk başta beni birine benzetti sandım fakat sonrasında adam kendisiyle gelmem için ısrar etmeye başladı. Karşılık olarak bende tabi ki tepki gösterdim ve yoluma devam etmeye çalıştım. Biran da elini ağzımın üzerine kapatıp beni ara sokağa doğru sürüklemeye başladı." Utançla gözlerimi kapatıp içime birkaç derin nefes çekerek anlatmama devam ettim. Zira artık ne bu morlukları kaldıracak gücüm ne de birinin önünde diz çökmeye yetecek gururum kalmıştı.

"Sokağa girer girmez bana vurmaya, saçlarımdan çekmeye başladı. Elim ilk çantamdaki biber gazına ve çakıya gitti ama ikisini de o arbede de bulamadım. Orada dakikalarca dayak yedim, dakikalarca hakaret işittim." Artık ağlamamak için kendimi kasmıyordum, hatta tam tersi, aklımdakilerin gözyaşlarımla birlikte akıp gitmesi için dualar ediyordum. "Sonra bir adam daha geldi yanımıza, sağ olsun eksikliğini hissettirmedi. Bir turda o dövdü. O kadar çok yandı ki canım.." Başımı kaldırıp Karan'a baktım kızarmış gözlerimle. Çatık kaşları ve düşündüklerinden ödün vermeyen ifadesiyle beni dinliyordu. "Bir an öleceğimi sandım." Karan'ın boğazından sert bir yumru adem elmasını hareket ettirdi. Tuhaf bir ifade vardı gözlerinde, bana acıyor muydu?

"Bir süre sonra bedenim kaldırmadı artık o kadar yükü, sızıp kaldım bir köşede. O beni döven iki adam var ya, gurur duydular yarattıkları eserle. Karşımda sigaralarını yakıp, büyük bir gururla izlediler beni." Başım yere doğru eğilirken o an aklımdan geçenleri söylemekte çekinmedim. "O an ne düşündüm biliyor musun? Keşke adamın belindeki silah yere düşse de onu öldürsem dedim. O adamları orada öldürmek istedim." Güler gibi bir ses çıkartıp dudaklarımı alayla yukarı kıvırdım. "Gözlerim kapandı kapanacaktı senin ismini duyduğumda. Diğerine göre daha uzun olan şerefsiz "Nereye atacağız lan bunu?" diye sordu diğerine. Omuzlarını silkti adam sonra "Karan'ın evinin önüne atacağız." diye söylendi."

Dudaklarımı ağzımın içine yuvarlayıp tırnaklarımı avucuma batırdım. "Artık nasıl aşağılandığımı, nasıl dayak yediğimi, nasıl bir çuval gibi kapının önüne atıldığımı duyduysan bileğimi bırakır mısın? Bedenimin artık daha fazlasını kaldıracağını sanmıyorum." Bir şey demeden bileğimi serbest bıraktığında kolumu kaldıracak gücü bulamadım kendimde. Burnumu çekerek dizlerimi önüme doğru uzatıp bileğimi parmaklarımın arasına sardım. Karan yanımda tek bir saniye durmaksızın odadan çıkıp gittiğine dizlerimin üzerinde kalkarak bire mecburi yatağa doğru ilerledim. Yalnızca iki gün daha duracaktım burada, sonrasında ise anneme yine her şeyi anlatacak ve adamların tam eşkallerini vererek hepsini cinayetten içeri attıracaktım.

Sol elimde yorganı kaldırıp diğer koluma dikkat ederek yavaşça yatağın içine girdim. Başımı yastığa koyup üzerimi örttüğümde gözlerim bileğimdeki sızlamayla tekrar dolmuş içimi tuhaf bir sızı kaplamıştı. Az sonra ağlamam ve acım dindiğinde odanın kapısının açıldığını işittim. Her ne kadar Karan'a sırtım dönük olduğundan yüzümü göremeyecek olsa da gözlerimi kapatarak uyuyor görüntüsü vermeye çalıştım. Yatağın sağ tarafı içe doğru çöktüğünde gözkapaklarımı sıklaştırarak kıpırdamamak için bedenimi kastım. Sonunda Karan yatağa yerleşip yorganı örtündüğünde derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim.

Burnuma dolan buz gibi hava içimi soğuturken aniden karnımda hissettiğim ağırlıkla kapalı gözlerim açıldı. Belime dolanan kol aldığım nefesi keserken ne yapacağımı bilemez halde öylece kalakaldım. 'Neydi şimdi bu?' Kolu belimi sıkı sıkı kavradığında karnımı istemsizce içeriye çekerek hızlı bir soluk verdim. Bedenini iyice bedenime yaklaştırmış, burnunu saçlarıma yaslamıştı. "Uzaklaşır mısın?" Sesim titremişti konuşurken. "Korkuyor musun sana vuracağım diye?" Başını yukarı doğru kaldırdığını hissetmiştim, şimdi sadece burnu değil yüzünün tamamı saçlarımın arasından enseme temas ediyordu. Sorusunu cevapsız bırakarak gözlerimi kapattım, elbette korkuyordum. "Canını yaktım değil mi?" Sesi her ne kadar az önce yaptıklarından pişman çıksa da sesimi çıkarmadım ve gözlerimi geri kapattım. Karan'da daha fazlasını konuşmadı zaten. Sıcak bedeni tamamen bana yaslanmış bir şekilde dururken, alıp verdiği nefesleri kulağımın arkasında hissediyordum ki bu oldukça rahatsız ediciydi. 

"Buz gibisin." Usulca başımı sallayıp, kapattığım göz kapaklarımı araladım. Ben hiç ısınmazdım ki, yaz kış buz gibiydi bedenim. "Isıtmamı ister misin?" Kaşlarımı çatıp başımı hafifçe arkaya doğru çevirdiğimde, Karan'ın tuhaf bir ifadeyle bana baktığını gördüm. "Gel." Bedenini yukarı doğru kaldırıp çenesiyle yatağı gösterdi. "Siktir git şuradan." Başımı iki yana sallayarak tekrar önüme döndüm fakat Karan bu konuda ısrarcıydı. Karnımın üzerindeki kolunu belime dolayarak beni kendine doğru çekti. "Ne yapıyorsun sen!" Yüz üstü bir şekilde Karan'a baktığımda hala yüzünde herhangi bir ifade yoktu. Balık gibiydi resmen, aval aval bakıyordu suratıma.

Üzerime doğru eğilip bir kolunu karnımın üzerine atarak yüzünü boynuma gömdü. Rahatsız bir şekilde kımıldanıp kolundan kurtulmaya çalışırken, o bunu umursamıyordu. Hala sızlayan bileğimi kendimden uzak tutmaya çalışırken Karan'a sırtımı dönmeye çalıştım fakat o bunu kolay bir hamleyle engelleyerek gözlerini geri kapattı. "Kendine gel Karan, kalk üstümden, bu yaptığın resmen taciz!" Başı boynumdan hızla kalkarken ellerini belimden ateşe dokunmuş gibi çekerek tereddütle yüzüme baktı. "Ne dedin sen?" Kaşlarım çatılırken ona yaptığını tekrar hatırlatarak "Beni taciz ettiğinin farkında değil misin, çekil üstümden!" diye bağırdım. Yüzü afallamış bir şekilde bana bakarken yatakta kayarak kendi tarafına uzandı. "Sadece özür dilemeye çalışıyordum, taciz ettiğimi fark etmedim." 

"Bir kadından bu şekilde özür dileyemezsin, ben senin sevgilin ya da flörtün değilim." Gözleri tavandan bana doğru kayarken yutkunarak endişeli gözlerime baktı. "Bir daha dokunmam." Sert bir nefes verip başımı sallayarak yorganı üstüme çektim. "Sevinirim." Arkamdan onaylayan mırıltılar gelirken yorgan tekrar yukarı kalkıp indi ve Karan yerine tamamen yerleşirken bir parmağıyla dün yaptığı gibi hafifçe omzuma dokunarak "Baksana bir." diye mırıldandı. Başımı omzumun üstünden ona çevirerek çatık kaşlarına baktım, epey huzursuz görünüyordu. "Seni buraya sarılmak için çağırmıştım." Yutkunup neden böyle bir şey istediğini birkaç saniye kafamda tarttım. "Sebep?" Gözlerini kaçırırken parmağını omzumdan çekerek yatakta biraz bana yaklaştı. "Saçların güzel kokuyor." 

Tek kaşım yukarı kalkarken "Bu sarılmamız için bir sebep mi?" diye sordum. Dili iç yanağında gezinirken sıkıntılı bir nefes verip kararlı gözlerle bana döndü. "Dün gece ben sana biraz sarılmışım uyurken, canım şimdi tekrar çekti. Oldu mu?" Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken "Uyurken bana mı sarıldın?" diye sordum. Şaşırdığım konu sarılmasından fazla bunu benim hissetmeyişimdi. "Evet ama hemen sonra kalktım yanından, salonda uyudum." Yüzüm normal şekline dönerken başımı sallayarak önüme döndüm ve Karan'ın kolu tekrar belime dolanırken bu defa bir şey demeden izin verdim. Bedeni bana bira daha yaklaşırken burnu saç diplerime yaslandı ve kolu belimi tamamen kavrarken göz kapakları kapandı. 

Üzerimdeki kolu, esneme vuran nefesleri ve karnıma dokunan parmaklarıyla yerimde kıpırdanırken kürek kemiklerim Karan'ın sırtına vurdu ve oradaki yaralarla birlikte homurdanırken Karan beni iyice kendine çekerek üstüme attığı koluyla kanatlarıma dokundu. "Kıpırdanıp durma, kanatların incinecek. İncinmesin kanatların."

Bedenim yattığım yerde hızla donakalırken titrek bir nefes verdim. 'Canımın yanmasını umursamayan adam kanatlarımın incinmesinden mi korkuyordu?' Gözlerimi sıkıntıya kapatıp, arkamda uyumaya çalışan Karan'ın varlığını unutmaya çalıştım. Bunda her ne kadar başarılı olamasam da, birkaç dakikaya uyuyakalmıştım.

Ertesi sabah uyandığımda yanımda yine Karan yoktu. Yataktan kalkıp elbisemi düzelterek odada birinin olup olmadığını kontrol ettim. Kimse yoktu. Adımlarımı kapıya yönlendirip dışarı çıktığımda, mutfaktan gelen sesleri işittim. Kalkar kalkmaz sızlamaya devam eden bileğimi sol elimin parmaklarının arasına sararak salona ilerledim. İçeriye ilk girdiğimi fark eden Karan olmuştu. Gözleri direk gözlerime tırmanmış ardında bir o kadar hızlı şekilde de geri kaçmıştı. "Günaydın sarı kız." Mutfağın bir köşesinden gelen sesle bakışlarımı Karan'dan çekip, Gökhan'a yoğunlaştım. "Günaydın." Salondan geçip mutfağa girdiğimde gözlerimi ikisinden de kaçırmaya gayret ettim. 'Acaba konuşmaları duymuş muydu Gökhan?'

"Kahvaltıyı kim hazırladı?" Kaşlarımı çatıp itinayla hazırlanan masaya baktım. "Ben hazırladı tabi ki de güzellik, başka kim hazırlayacak?" Gökhan'a gülümseyerek sandalyelerden birine oturdum önümdeki tabağa birkaç domates ve zeytin koydum. "Doyacak mısın sen onunla?" Bugün hiç duymayacağımı düşündüğüm ses kulaklarım ulaşırken başımı kaldırıp Karan'a baktım. "Aç değilim." Cevap vermeden başını sallayıp kendi sandalyesine oturdu ve tabağına doldurduklarını yemeye başladı.

Ben önüme koyduğum domatesleri bile yiyemezken hemen karşımda oturan ikili resmen bütün masayı yemişlerdi. Onların bu hallerine hayretle göz devirip konuşmak için boğazını temizleyen Gökhan'a baktım. "Bebeğim sabahtır oyalıyorsun beni, bak söylemeyi unutuyordum. Ben buldum aradığımız adamı." Onları duymamazlıktan gelmeye çalışarak daha yeni doldurduğum çayımı yudumladım. "Adını öğrenebildin mi alıcının, kimmiş?" İşaret parmağımla masanın üzerine şekiller çizerken Gökhan'ın biran da "Kenan." demesiyle donakaldım. Boğazımdan geçen yumru canımı acıtırken gözlerimin önüne gelen görüntüyle göz kapaklarımı sımsıkı yumdum.

Hareketlerim Karan'ın dikkatinden kaçmamış olmalı ki, "Ne oldu?" diye sordu. Omuzlarımı silkip, yerimde doğrularak elbisemi düzelttim. "Lavabo ne tarafta?" Karan başıyla salondaki merdivenlerin hemen yanındaki kapıyı gösterdiğinde başımı sallayarak hızlı adımlarla içeriye girdim. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp işimi hallettikten sonra sırtımı duvara yaslayarak beton zemine oturdum. 'Sahi kaç yıl oldu?' diye geçirdim içimden. "12 yıl." Dokuz yıldır duymuyordum babamın adını. Yıllarca hiç duymadığım bir ismi rastgele bir cümlede duyduğumda ağır gelmişti aklıma. "Her şeyde böyle üst üste mi gelir be kardeşim." Uzun zamandır üzerime yapışan bu gereksiz duygusallığa sinirlenip yerime doğrularak mutfağa geri döndüm.

Yerime oturduğumda sanki beni bekliyorlarmış gibi ben gelir gelmez konuşmalarına devam etmişlerdi. Bu sefer onları dinlememekte kesin kararlı olduğumdan, çayımı alarak salona geçtim. İkisi dakikalarca ne konuştu bilinmez fakat ben dakikalarca önümdeki halıya bakarak dertli dertli çayımı içmiştim. "Sarışın." Dalıp gittiğim karanlıktan Karan'ın sesiyle çıkarken kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Efendim?" Mutfaktan çıkıp koridora doğru yürürken Gökhan çetrefilli bir sesle "Gitsene kızım, beni mi bekliyorsun?" diye söylendi.

Eğer şuan bana baksaydı ona gözlerimi devirirdim. Elimdeki bardağı masaya bırakıp Karan'ın peşinden yatak odasına girdim. Odada herhangi bir ses duymayınca huysuzca kaşlarımı çatarak sesli bir soluk verdim. "Giyinme odasına gel sarışın." Acele etmeden odaya girdiğimde Karan'ın elindeki poşetlerle ilgilendiğini gördüm. Birkaç dakika arkası bana dönük şekilde poşetlerle ilgilendikten sonra bana dönerek başıyla yürümemi işaret etti. Sabır dilercesine başımı eğip önünden yürüyerek yatağın ucuna oturdum.

Ben oturur oturmaz Karan elindeki kıyafetleri yatağın yanına bırakıp odanın köşesindeki dolaptan ilk yardım çantasını çıkardı. Kaşlarımı çatıp ne yapacağını izlerken 'Acaba yarasına pansuman mı yaptıracak?' diye düşündüm. Önümde dikilip çantayı ayaklarımın ucuna bırakarak elimden tutup beni ayağa kaldırdı. "Kaldır kollarını." Ne yapacağını anladığımda sesimi çıkarmadan kollarımı kaldırıp elbisemi çıkarmasına izin verdim. Elbisenin sıcak kumaşı bedenimden ayrıldığında Karan arkasını dönmüş ve yatağa bıraktığı eşofmanı giymemi beklemişti. İşim bittiğinde boğazını temizleyip birkaç adım yaklaşarak başımı öne eğdim. Karan vakit kaybetmeden gözlerini sırtımda sabit tutarak arkama geçip sırtımdaki bandajı çıkardı. Saçlarımı sağ omuzumda toplayıp Karan'ın sırtıma yeni bir bandaj takmasını beklerken gözlerim altımdaki eşofmana kaydı. Bu eşofman dün aldıklarımızdan biriydi. Sonunda sırtımdaki bandajla işi bittiğinde tekrar bana döndü ve yatağa bıraktığı erkek kazağını kafamdan geçirdi.

"Konuşmayacak mıyız?" Bunu karşı taraftan beklesem de soruyu soran kişi bendim. "İstanbul'a dönünceye kadar böyle sessiz sinema oynayacaksak ben yokum bu işte." Karan parmak uçlarını kazaktan ayırarak yüzüme baktı. Dudağının bir köşesi hafifçe yukarı kalkarken onun gülümsemesi benimde gülümsememe neden olmuştu. Alt dudağımı dişleyip gülümsememi engellemeye çalışmış fakat pek başarılı olamamıştım. "Aslında şuan senin benden özür dilemen gerekiyor." Kaşlarını yukarı doğru kaldırıp önümdeki birkaç adımlık mesafeyi kapatarak "Özür mi istiyorsun?" diye sordu.

Bilmiş bir edayla başımı sallayıp onaylamak için dudaklarımı aralamıştım ki, ben daha nefes bile alamadan vücudunu vücuduma sürterek daha da yaklaştı. Elleri enseme temas ettiğinde başımı yukarı kaldırıp saliseler sonrasında dudaklarıma yapıştı. 

Üst dudağı dudaklarımın arasına yerleştirdi ve gözlerini kapatırken, dudaklarımın üzerine doğru ufak bir inilti armağan etti. Gözlerim telaş, korku ve şaşkınlıkla kocaman açılırken ellerim onu itmek için karnının üst tarafına yerleşti fakat bana müsaade etmeden kendi geri çekilerek ritmi bozulan nefesleriyle yüzüme baktı. Alınlarımız hala birbirinden teması kesmemişken aramızdaki temasa birde parmakları dahil oldu ve aş parmağıyla dudağımdaki ıslaklığı silerek şaşkınlıkla gülümsedi. "Al sana özür." 

Elmacık kemiklerim kasılırken Karan'ın üzerime adımlamasıyla sırtım duvara çarptı ve başım hızla başka yöne dönerken onunsa gözleri bendeydi. Göğsüm alığım sık nefeslerle kabarırken gözlerimi kırpıştırıp tekrar önüme döndüm ve üstümden attığım şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. "Neydi bu şimdi?" Sorumla birlikte yutkunarak dudaklarını ıslattı. "Öpücük." Kaşlarım alayla yukarı kalkarken bir anlık boşluğundan faydalanıp onu ittim ve sağ elimin avucu yanağına gömülürken sola dönen başına sinirle baktım. "Al sana öpücük." 

Sol elinin parmakları vurduğum yanağına dokunurken sırtını dikleştirip bana bakarak yanıma yaklaştı. "Vursana bir daha." Yüzüm sükunetini korurken elim tekrar havaya kalktı fakat Karan bu sefer elimi yakalayarak bileğimi parmaklarının içine hapsetti. Kendimi savunmak için bu sefer diğer elim harekete geçerken onu da havada yakalayıp tutarak sırtımı tekrardan duvara yasladı. Ellerimi parmaklarından öfkeyle kurtarmaya çalışırken dudaklarım Gökhan'dan yardım istemek için aralandı faka beklentimi karşılamak dahilinde olmayan şey tekrardan Karan'ın dudakları oldu. Uzun parmakları dünkü baskısından çok uzak bir şekilde bileklerimi yakalamışken kollarımı başımın üstüne yasladı ve bana bedeniyle temas ederek dudaklarını kıpırdattı. 

Bedenim az öncekine kıyasla daha da sert kasılırken saç diplerimden ayak parmaklarıma kadar bedenimden sert bir ürperti geçti. Karan bu tepkisizliğime gülümser gibi olurken bileklerimin hakimiyetini tek eline alarak diğer elini belime yasladı ve dili dudaklarımın üstünde gezinirken gözlerini kapatarak öpüşünü derinleştirdi. Tecrübesizliğim ve o anki şaşkınlığım beni bir karşılık vermek bir yana nefes bile almama müsaade etmezken Karan sabırsızlaştı ve karşılık vermem için dişlerini alt dudağıma sürterek beni uyardı. Açık göz kapaklarım titreyerek kapanırken çimden bir dürtü su yüzüne çıktı ve dudaklarım aralanarak Karan'ın sıcak diline giriş izni verdim. 

Tamamen içgüdüsel olarak yaptığıma inandığım bu hareket iliklerime kadar titrememe neden olurken Karan'ın parmakları belimden yüzüme çıktı ve parmakları elmacık kemiklerimi okşadı. Sıcak dilindeki iç ürpertici temas üst damağıma sürtünürken ayak parmaklarım hissettiğim yabancı hislerle içe kıvrıldı. Ellerim bir yandan başımın üstünde bağlı dururken dudaklarım tamamen istila edilmişti. Elmacık kemiklerime yaslı parmaklar başımı ileri itişimle boynuma düşerken birkaç saniye sonra tenimi kavradı ve dudaklarına daha da bastırarak ufak bir mırıltı çıkardı. İçimdeki tuhaf, yırtıcı ve bana bir o kadar ters olan hisler karnımın içini tuhaf bir sancıyla kaplarken dudaklarım canlılık kazanı ve Karan'ın dudaklarını kavradı. 

Bu hamlem Karan'ı tam anlamıyla dudaklarıma iterken başımın üzerindeki eli aniden geri çekildi ve belime dolanırken boğazımdaki parmakları kışkırtıcı bir biçimde sıklaştı. Dudaklarımız ahenk içinde birbiriyle birleşirken nefes nefese kalmıştım. Boynumdaki parmaklar tenime değil ama resmen içime işliyordu. Karnım kasılıyor ve kalbim hızlı bir ritimle çarpıyordu. Dudaklarımızdan çıkan ıslak sesler ikimizi de harekete geçiriyor her saniye bizi hırslandırıyordu. Öpüşüyorduk ve bunun bir açıklaması yoktu. 

Öpüşüyorduk ve bunun bizi ne hale getireceğini bilmiyorduk. 

Bunu yapıyorduk çünkü ikimizde bir kıyametin neler doğuracağını deli gibi merak ediyorduk. 

Çünkü ikimiz de ilerde neler kaybedeceğimizin farkında değildik. 

🖤🕸️🖇️

. 'Ahu'nun bölümde giydiği kombinlerini bu şekilde atmaya devam etmemi ister misiniz?'

Evett birr bölümün daha sonuna geldikk. Düşüncelerini yazmayı ve oy atmayı unutmayın 🖤 Yeni bölüm en kısa zamanda gelecek.. Öptüm ✨

|İletişim ve sorularınız için, Instagram; elisyaroza.•|

ELİSYA ESİN ROZA

Continue Reading

You'll Also Like

144K 7K 46
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
359K 27.3K 21
KURTALAN MAHALLESİ SERİSİ - 1 İnsanın hayatında kimi anlar vardı ki, bir dönüm noktası ya da sıfırdan başlangıcı olabilirdi kişinin. Tek bir durum, t...
242K 8.4K 24
Sevdiği adamın nişanlanacağını öğrenen Leyla, başka şehirde okumaya karar verir. Ama abisinin düğünü için iki yıl sonra geri döner. Bu geri dönüş, es...
664K 41K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...