BAY VE BAYAN MÜKEMMEL (erdeml...

By haleythedevil

479K 32.3K 6.3K

Her masalın sonunda yakışıklı prens ve güzel prenses mutlu sona ulaşır, sonsuza dek mutlu yaşarlardı... Peki... More

karakterler
prolog
alıntı
alıntı**
bölüm bir
bölüm iki
bölüm üç
bölüm dört
bölüm beş
bölüm altı
bölüm yedi
bölüm sekiz
ilerleyen bölümlerden*
bölüm dokuz
bölüm on
bölüm on bir
bölüm on iki
bölüm on üç
bölüm on dört
bölüm on beş
bölüm on altı
bölüm on yedi
bölüm on dokuz
bölüm yirmi
bölüm yirmi bir
bölüm yirmi iki
bölüm yirmi üç
bölüm yirmi dört
bölüm yirmi beş

bölüm on sekiz

13.8K 1K 164
By haleythedevil

İçimdeki, hala 18 yaşında kalmış Işık aynadaki aksine bakarken bir taraftan zıplıyor, diğer taraftan ağlayarak haykırıyordu. "Evleniyoruz! Evleniyoruz!"

Evleniyordum.

Ezelden beridir sevdiğim adamla. Asla bu noktaya ulaşamayacağımı düşündüğüm adamla.

Eskiden, Agah Ali yanımda huzurlu bir surat ifadesiyle uyurken ondan erken uyanır ve saatlerce suratını izlerdim. Onu izlerken her zaman hep çok mutlu hem de çok üzgün olurdum. Yanımda uyuduğu için, uyanıp bana güzel gözleriyle bakıp tatlı tatlı gülümseyeceğini bildiğim için, beni öpüp sevdiğini söylediği için çok mutlu olurdum. Ona asla dışarıda sahip olamayacağım için, asla bu beyaz elbiseyi kolları arasında giyemeyeceğim, dışarı çıkıp özgürce bu adam benim diye bağıramayacağım için hep çok üzgün olurdum.

Ama şimdi... şimdi uzun boy aynasının karşısında, üzerimde gelinlikle kendime bakıyor ve her şeye rağmen, kalbimin mutluluk ve heyecanla atmasına engel olamıyordum. Evet, buraya ulaşmamız kolay olmamıştı. Çok zorlu ve engebeli bir yoldu. Pes etmek istediğim çok zaman olmuştu. Ondan vazgeçebilmek için Allah'a yalvardığım çok gece.. ama her şeye rağmen buradaydık. Üzerimde bir gelinlik ve karnımda sevdiğim adamın çocuğu vardı.

Gelinliğim sadeydi... yani, olabildiğince. Straplezdi, üst kısmı hepsi özenle eklenmiş minik pırlantalarla süslüydü. Belinden aşağısı ise tüllü ve hafif kabarıktı, saçlarım minik bir topuzla toplanmıştı. Topuzuma takılmış duvağım yere kadar uzanıyordu. Suratımda hafif bir makyaj vardı, zaten herkesin gözü bizim üzerimizde olacağı için ben olabildiğince sade olmak istemiştim.

Basının içeri girmesi yasaktı ama davetlilerin her anı magazinci gibi telefonlarıyla çekeceğine dair hiç şüphem yoktu. Eminim hepsi şimdiden aralarında fısıldaşıyorlardı. Yine de suratımıza gülüp bizi kutlayacaklardı. Yarın tüm haberlerde biz olacaktık, zaten ilişkimiz ortaya çıktığından beri hem Türk, hem de uluslararası basın kaynıyordu. Şok şok! Ünlü manken üvey abisiyle evleniyor!

Ama benim midemi sıkıştıran insanların konuşacak olması değildi.. Dilek Hanım'ın burada bulunmasıydı. Olanlardan beri ilk defa annem ve Asım Bey ile yüzleşecekti.

Agah Ali bir hafta önce yanıma geldiğinde o kadar suratsız, o kadar mutsuzdu ki ona bakar bakmaz bir problem olduğunu anlamıştım. Annesinin düğüne gelmeyeceğini söylerken küçük bir çocuk kadar üzgündü. Agah Ali'nin o haline dayanamamış, haddime olmasa bile Dilek Hanımla görüşmeye gitmiştim. Ona ne söyleyeceğime emin değildim, ama Agah Ali'nin düğün günümüzde annesini göremeyip, mutsuz olmasındansa Dilek Hanım'a yalvarmayı tercih ederdim..

Bahçeye adım attığımda, o güzel çiçek kokularının beni karşılamasıyla gülümsedim. Dilek Hanım, bahçenin kenarındaki koltuk takımında oturmuş, çiçekleri seyrederek limonatasını yudumluyordu. Tam yanında durduğumda dikkatini çekebilmiştim. Kafasını kaldırıp bana baktı, ilk önce gözleri şaşkınlıkla irileşse de sonra gülümsemişti. "Işık! Hoş geldin kızım.."

Utangaç bir gülümsemeyle, "Hoş buldum Dilek Hanım. Umarım rahatsız etmiyorumdur." dedim. Başını iki yana salladı, "Olur mu öyle şey! Ne rahatsızlığı? Çok sevindim gelmene. Hadi, gel otur." Yanına oturdum. Kafasını çevirip, içeriye doğru, "Ayten, Işık için limonata getirir misin?" Bana dönüp, "Taze sıktık." dedi.

Ayten Hanım limonatamı önüme koyduğunda teşekkür ettim ve kurumuş dilimi ıslatmak için bir yudum aldım. "Agah Ali yok mu?" diye sordu Dilek Hanım.

"Yok, o işte. Bu kez sadece ben gelmek istedim."

"Çok iyi yapmışsın." diye gülümsedi Dilek Hanım. "Ama sanıyorum ki buraya gelmenin bir sebebi var?" Tam ağzımı açmıştım ki Dilek Hanım dizime dokunup beni susturdu, "Kızım, Agah Ali'nin seninle evleneceğine çok mutluyum. Seninle ilgili hiçbir şüphem yok, hatta sevdiği kadın sen olduğun için çok mutluyum. Ama bu düğün..." Suratı düştü, "Bu seninle ya da Agah Ali'yle alakalı değil, Işık. Bu kimseyle alakalı değil. Benimle alakalı. Senelerce bu ev bana sığınak oldu. Benim kaçışım.. Belki haksızlık, belki doğru değil, belki sağlıksızca ama..." Hafifçe gülümsedi, "Herkesin korkuları vardır değil mi?"

"Haklısınız." dedim sessizce. "Herkesin korkuları vardır. Benimki sizdiniz Dilek Hanım." Bana şaşkınca baktı, ben de konuşmaya devam ettim. "Ben senelerce sizinle tanışmaktan çok korktum. Ecmel ve Fırat sizi nasıl harika bir kadın olduğunuzla, nasıl iyi bir anne olduğunuzla ilgili hikayeler anlattığında, Agah Ali'nin ne kadar dürüst ve merhametli bir adam olduğunu her gördüğümde size hayran kaldım. Nasıl bir anne onca zorluğun arasında bu kadar güzel çocuklar yetiştirebilir diye.. ama aynı zamanda da sizden çok korktum. Belki bunu söylemem yanlış ama siz benim idolüm oldunuz Dilek Hanım. Sizinle tanışıp, sizin benden nefret edecek olmanız senelerce kabusum oldu benim. Agah Ali o gün beni buraya getirirken binlerce senaryo geçti aklımdan. Hepsi kötü senaryolardı. Hepsinde bir şekilde evden atılmamla bitiyordu." Dilek Hanımla hafifçe güldük, devam ettim,

Gözlerimde yaşlarla, "Dilek Hanım, annemin size yaptığı korkunç bir şeydi. Bir kadının bir kadına yapabileceği en iğrenç şeydi. Nasıl bir kabus yaşadığınızı tahammül edemiyorum bile. Nelerle uğraşmak zorunda kaldığınızı, nelere göğüs gerdiğinizi.. Belki bunu istediğim için yüzsüz olduğumu düşüneceksiniz ama... ben Agah Ali'yi çok seviyorum. Onun da sizi ne kadar çok sevdiğini, size ne çok değer verdiğini biliyorum. Lütfen Agah Ali'nin düğününde mutsuz olmasına izin vermeyin. Lütfen orada olun... bizim yanımızda."

Dilek Hanım cevap vermediğinde yutkunarak, utançla kafamı eğdim. Buraya gelirken ne düşünmüştüm ki? Agah Ali bile onu ikna edememişti, ben nasıl edecektim? Buraya gelip, onu annemin ve eski kocasının olacağı düğüne çağırdığım için gerçekten kötü bir insan olduğumu düşünüyor olmalıydı. Yarın bir gün ben aynı durumda olsam, Agah Ali ve yeni karısının katılacağı düğüne hiç acı çekmemiş gibi, her şey yolundaymış gibi katılabilir miydim? Hiç sanmıyordum. Kafamı utanç içinde iki yana salladım, "Çok özür dilerim... buraya gelip sizi bunun için zorlayamam. Dilek Hanım, lütfen yanlış anlamayın.. ben.."

"Işık." Dilek Hanım uzanıp elimi tuttu. Kafamı kaldırıp zorlukla ona bakabildim. Onun da gözleri, akmayan yaşlarla parıldıyordu. Ben cevabını beklerken Dilek Hanım bir anda gülümsedi ve, "Geleceğim." dedi.

Agah Ali'ye o akşam yemek yerken annesinin düğüne geleceğini söylediğimde ilk önce donakalmıştı. Sonra tüm içtenliğiyle gülümseyip bana sarılmış ve alnımı öpüp, gözlerime minnetle bakarak teşekkür etmişti. O an, bu dünyada bu adam için yapamayacağım hiçbir şey olmadığını tekrardan hatırlamıştım.

Kapı tıklandı, Ecmel ilk önce başını uzatıp içeri girdi ve kapıyı ardından kapattı. Üzerinde yere kadar uzanan, koyu yeşil, askılı, derin bir göğüs dekoltesine sahip ve sırtı neredeyse tamamen açık bir elbise giymişti. Esmer teni koyu yeşil elbisenin içinde parıldıyordu, çok güzel gözüküyordu.

Bana bakarken kaşlarını büktü ve bir elini inanamıyormuş gibi ağzına götürdü. Yine gözleri dolmuştu, onun bu duygusallığına hafifçe kıkırdadım. Her gelinlik provasına benimle birlikte katılmıştı ama yine de, her defasında aynı tepkiyi veriyordu. "Işık... inanamıyorum! Çok güzelsin! Melek gibisin!"

Tamam, kabul ediyorum, ben de Ecmel kadar duygusaldım. Ama bunun için hamilelik hormonlarımı suçlayabilirdim.

Gözlerim dolmuştu, burnumu çekip ellerimi gözlerime doğru salladım. "Yapma Ecmel! Beni de ağlatacaksın bak, makyajım bozulacak." Bu uyarı Ecmel'in anında kendine gelmesini sağlamıştı. Hemen modunu değiştirip, "Tamam, tamam. Sakın ağlama. Makyajın bozulursa düğün saatine geç kalırız, abim de seni ağlattığım için beni öldürür."

"Aşağıda durumlar nasıl?" diye sordum, karnımı ovalarken. "Herkes çok heyecanlı." Ecmel bir anda gülümseyerek bana baktı, mavi gözlerinin içindeki bakış bir sürü anlam taşıyordu. "Annemin aşağıda olduğuna inanamıyorum." diye mırıldandı. Ona gülümsedim, "Elbette burada olacaktı Ecmel. O harika bir anne, oğlunun düğününü kaçırmak istemedi." Sonra dudağımın kenarını ısırıp, "Akbabalar Dilek Hanım'ı fark etti mi?"

Aşağıda İstanbul sosyetesinin en dedikoducu insanları vardı ve Dilek Hanım'ı onların yanına yem etmek sinir bozucu bir durumdu. "Fark etmezler mi!" diyerek gözlerini devirdi Ecmel, "Ama merak etme. Nil ve Giray yanında. Kimse Nil'in korkusuna anneme merhaba dışında hiçbir şey diyemiyor." Karşılıklı güldük. Nil'in sivri diline maruz kalmak sadece beni değil, herkesi korkudan titretiyordu. Ecmel sessizce, bakışlarını yere düşürüp, "Babamla henüz hiç konuşmadılar." 

Sessiz kaldım. Ecmel'in sözleri, aklıma annemi getirmişti. Asude Erdemli'nin aşağıda hiç oturmadan kendisini gösterdiğine ve gövde gösterisi yaptığına emindim. Dilek Hanım'ın şu anda neler düşündüğünü, hissettiğini hayal dahi edemiyordum. Ecmel birden neşeyle konuşup düşüncelerimi dağıttı, "Neyse, neyse! Bugün kötü şeylerden konuşmak yok. Bugün bizim en mutlu günümüz!"

Karşılıklı gülümsedik. Ecmel arkama geçip duvağımı düzeltirken kapı çalındı, bu defa gelen Fırat'tı. İçeri girmeden önce, "Gelebilir miyim?" diye sordu. Kafamı salladım, "Tabii ki." Bir elini takım elbisesinin cebine sokup, beni süzdü ve şaşkın bakışlarla, "Vay." dedi. "Sen..." Kafasını iki yana salladı. "Harika gözüküyorsun Işık."

Utanarak gülümsedim, "Teşekkür ederim."

Fırat, Ecmel'e dönüp, "Didem seni çağırıyor." dedi. "Sanırım acilen dedikodu yapmanız gereken bir elbise varmış.." Kaşları anlamayarak çatıldı, "Bu ne demekse artık." Ben Fırat'ın kafa karışıklığına kıkırdarken Ecmel, "Acil durum! Gitmem lazım!" dedi ve topukluları üzerinde, neredeyse koşarak odadan çıktı.

Fırat ile birlikte arkasından bakarken, hayretle başını iki yana salladı. "Evleneceği adama Allah sabır versin!" diye mırıldandı. Buna karşılık sadece gülerek, "Amin." dedim. Ecmel harikaydı ama uğraşılması bir o kadar da zordu. Onunla evlenen adam çok şanslı olacaktı.

Fırat bana doğru bir adım attı, "Nasılsın?" diye sordu sıcak bir sesle.

Başımı salladım, "İyiyim. Biraz heyecanlıyım." Fırat ile aramız olanlardan sonra düzelmişti, ama yine de son zamanlarda benim yaşadığım karmaşalardan, hazırlıklardan dolayı pek vakit geçirememiştik. "Düğün gününde bunu sormak mantıksız belki ama... abimle aranızdaki şeyleri çözebildiniz mi?" Bana merakla baktı, "Mutlu olacak mısın?"

Dudağımın kenarını ısırıp kafamı salladım. Yalandan göz devirip, bıkkın bir sesle, "Agah Ali'den bahsediyoruz, yani büyük ihtimalle zor olacak ama.." diye mırıldandım, Fırat ile aynı anda güldük. Sonra suratımda koca bir gülümsemeyle, "İçimde gerçekten mutlu olacağıma dair bir his var."

Fırat gülümseyerek bana baktı. "Güzel. Önemli olan tek şey bu." Bana yaklaşıp tam karşımda durdu ve kollarımı tutup, bana dikkatle baktı. "Bak.. Biliyorum, başta aranızdakilere çok iyi tepki vermedim ama sen nasıl mutluysan ben öyle mutluyum Işık. Abimle evleniyor olabilirsin ama bu aramızdaki hiçbir şeyi değiştirmeyecek. En ufak bir mutsuzluğunda, kafa karışıklığında bana geleceksin. Hep burada olduğumu bileceksin. Sen hala benim kardeşimsin. Sen hep benim kardeşim olarak kalacaksın." Uzanıp alnımı öptü. "Seni seviyorum."

Gözlerim dolarken, ağlamamak için kendimi sıkmam gerekti. "Ben de seni seviyorum Fırat. Çok seviyorum hem de!" Fırat beni göğsüne çekip, saçımın ve makyajımın bozulmaması için hafif bir şekilde sarıldı ve kafamın tepesini nazikçe öptü. Bir süre sonra geri çekildi, "Aşağıda görüşürüz," Çapkınca gülüp göz kırptı, "Aşağıdaki en güzel kız sen olacaksın."

Kahkaha attım, ona alaycı bir bakış atıp, "Eminim aşağıdaki her kıza aynı şeyi söyleyeceksin!"

Fırat odadan çıktı. Aşağı iniş saatimi beklemek sinir bozucuydu, odada dönüp dururken ve beş dakika sanki beş yılmış gibi uzun geçerken kapım tekrar açıldı ve bu defa içeriye giren kişi Agah Ali'ydi.

Onu gördüğümde, her gördüğümde olduğu gibi, nefesimin kesilmesine engel olamadım. Bu, onun hala bana ait olacağına inanmayan aptal, heyecanlı kalbimin suçuydu. Ama... o kadar yakışıklı gözüküyordu ki. Üzerinde üç parçalık bir takım elbise vardı. Siyah ceketi, siyah yeleği ve beyaz gömleğiyle nefes kesiciydi. Tabi ki Agah Ali takım elbiseyle her zaman çok yakışıklı gözükürdü ama bu defa başkaydı. Bu defa, bizim düğünümüz için giyindiğini biliyordum.

O da aynı hayran bakışlarla bana bakıyordu. Gelinliğimi ilk defa görmüştü, hiçbir şeyimiz kitabına uygun ilerlemese de en azından bunu düzgün yapmak istemiştim ve ne kadar çok istese de, ona gelinliğim hakkında hiçbir detay vermemiştim. Çekimlerdeki sevişmemizin ardından ayrı kalmanın artık ne anlamı var ki, diye düşünmüş ve evimiz tamamen yapılana dek, Agah Ali benim evime yerleşmişti. Bundan şikayetçi değildim. Aksine, her sabah uyanıp onun suratını görmek, onun gitmeyeceğini bilmek harika bir histi. Umarım, hayatımın sonuna dek birlikte yaşayacağım bir his.

Elini, hiç farkında değilmiş gibi kalbine götürdü ve, "Çok güzelsin." dedi tek nefeste. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan, "Sen de." dedim, gerçekten kast ederek. Çok güzeldi. Bir erkeğin olmaması gerektiği kadar güzeldi.

Üç adımda yanıma yaklaştı ve tam karşımda durup, ellerimi elleri arasına aldı ve dudaklarına götürüp her ikisine de öpücükler kondurdu. Kafasını kaldırıp suratıma baktı, bakışları öylesine güzeldi ki, ağlayacaktım. "Hazır mısın güzelim?"

Daha ne kadar hazır olabilirdim, bilmiyordum.

"Hazırım."

Agah Ali ile birlikte kol kola içeri girdiğimizde, herkes susmuş, gözlerini bile kırpmadan bize bakıyorlardı. Bize eşlik eden müzik dışında hiçbir ses yoktu. Adım attığımızda, herkes kendisine gelmiş gibi alkışlamaya başladılar. Etrafa gülücükler saçarken, ilk önce Dilek Hanım ile göz göze geldim. Suratında kocaman bir gülümseme, gözlerinde akmayan yaşlarla bize bakıyordu. Aramızda anlık bir bakışma geçti. Annem en öndeydi, yanındaki Asım Bey ile gözlerine ulaşmayan bir gülümsemeyle bizi alkışlıyordu. Düğün hazırlıkları sırasında onunla o kadar az görüşmüştük ki, bu iyi bir şey miydi, kötü mü bilmiyordum. Ama yine de Asude Erdemli'den uzakta biraz nefes almak çok iyi gelmişti.

Nikah masasına oturduk. Benim şahidim Didem, Agah Ali'ninki Barlas'tı. Nikah memurunun sorularına cevap verip, o büyük eveti söyleyip nikah cüzdanımızı elime verdiklerinde her şey o kadar hızlıydı ki, ne ara masadan kalkmış, ne ara ilk dansımızı yapmak üzere ortaya geçmiştik, hatırlamıyordum bile.

İlk dansımız, Johnny Cash'in You Are My Sunshine şarkısıyla olmuştu. Ecmel, bir düğün şarkısı için fazla hüzünlü olduğu konusunda dalga geçse de, Agah Ali onu umursamadan gözlerimin içine bakmış ve sana karşı olan hislerimi daha güzel açıklayacak başka bir şarkı bulamadığını söylemişti.

İlk dansımızın ardından Agah Ali ile birlikte bizi tebrik eden davetlilere güler yüzle teşekkür ettik, Dilek Hanım'a ulaşana dek durmadık. Bu akşam herkesin gözü Agah Ali ile bende olduğu gibi, aynı zamanda Dilek Hanımdaydı. Yarın tüm gazetelerde onun adı da geçecekti, buna emindim. Şok şok! Dilek Aslan oğluyla kocasının metresinin kızının düğününde boy gösterdi!

"Anne, nasılsın? Rahat mısın?" diye ardı ardına sorular sordu Agah Ali, annesinin önünde durduğumuz an. Dilek Hanım gülerek, "Ben gayet iyiyim. Biricik oğlum az önce evlendi! Bugün nasıl iyi olmam?" diye cevap vererek, tekrardan kalbimi fethetti. Bana dönüp elini uzattı, uzattığı elini sımsıkı tuttum ve birbirimize gülümsedik. "Çok güzel olmuşsun Işıkçığım."

"Teşekkür ederim Dilek Hanım. Siz de çok güzelsiniz."

Üzerinde siyah bir elbise vardı, suratında ise çok az bir makyaj. Ama yine de yaşını belli etmeyen duru güzelliğiyle, buradaki en güzel kadınlardan birisiydi. "Çok teşekkür ederim, ama artık bana hanım diye hitap etmeye devam edersen gerçekten kızacağım." Bir an sözleriyle şaşkınca donakaldım, ona anne dememi mi isteyecekti? Tabi, oğluyla evlendiğim düşünülürse bu elbette ki normal bir şeydi ama... Dilek Hanım suratımdaki ifadeye neşeli bir kahkaha atıp, "Bana abla dersen mutlu olurum, Işık." Anlayışla, "İstemediğin hiçbir şeyi söylemek zorunda değilsin."

Rahatlayarak, "Tamam... Dilek abla." dedim. Dilek Hanım ile bir süre daha konuştuktan sonra, onu eski bir arkadaşıyla muhabbet ederken bıraktık ve kendimizi düğünün akışına bıraktık. Tahmin ettiğimden daha eğlenceli geliyordu, insanların bize bakıp fısıldaşmalarına daha çok kafa takarım diye düşünüyordum ama gerçekten hiç umurumda değildi. Neden umursayacaktım ki? Agah Ali yanımdaydı. Artık benim kocamdı.

Bir daha asla saklanmak zorunda değildik.

Agah Ali bir kenarda arkadaşlarıyla içip sohbet ederken, biz de Ecmel, Didem ve diğer kızlarla birlikte pistin ortasında kahkahalar atarak dans ediyorduk. Ben durumum nedeniyle hiçbir şey içmemiştim ama Ecmel ve Didem, her dakika daha da sarhoş oluyor gibi gözüküyorlardı. Yorgunca onları pistte bırakıp, yorulan ayaklarımı dinlendirmek için bize özel ayrılan masaya geçtim ve suyumu yudumlarken, annem bir anda yanımda belirdi. Onu gördüğümde bir anda irkilmiştim, düğünün başından beri hiç yalnız kalmamıştık. Yanımızda hep ya Agah Ali, ya da Asım Bey vardı. "Yoruldun mu?" diye sordu annem, yanıma zarifçe otururken. "Birazcık." diye mırıldandım. Agah Ali hakkında son konuşmamızdan ve kafa karıştırıcı laflarının ardından, onunla aramız nasıl, bilmiyordum bile. Annem hep zor bir kadın olmuştu ve şimdi daha iyi anlıyordum ki, aramızdaki ilişkiyi idare eden kişi hep ben olmuştum.

Ama Agah Ali hakkında konuştuğunda, çizgiyi aşmıştı.

"Agah Ali'nin annesiyle aranız pek cici bici," dedi, hafiften alaylı bir sesle. Anında ona dönüp, "Sakın anne." dedim sertçe. "Burada değil. Düğünümde değil." Kaşlarımı çattım, "Kocamın annesi hakkında değil."

Annem, çıkışımla birlikte ilk önce şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı, sonra hafifçe gülüp, "Kocanın annesi?" dedi, kısa bir kahkaha atıp, "Ne çabuk sahiplendin kocanı!"

"Ne istiyorsun anne?"

"Bana neden düşmanınmışım gibi davranıyorsun Işık?" diye sordu annem, bu defa kaşları çatık, ciddi bir sesle. "Ben senin düşmanın değilim. Annenim! Haftalardır kendini benden sakınıyorsun. Agah Ali mi dolduruyor seni benim hakkımda?"

Sorduğu soruya inanamayarak baktım ona. Kendisinin farkında değil miydi? Ne kadar baskıcı, boğucu davrandığının? "Anne, seninle bu konuşmayı burada yapmayacağım." Dişlerimi sıktım. "Düğünümdeyiz! En azından benim için mutlu olmuş gibi davranamaz mısın?"

"Peki. Bu konuşmayı burada bırakıyorum." dedi ve elindeki bitmiş şarap kadehini masaya koydu. Elini yanağıma götürüp, "Umarım ben hatalıyımdır bebeğim. Umarım çok mutlu olursun." Sözlerini bitirdikten sonra, masadan kalktı ve uzun topuklularının üzerinde uzaklaştı. Elimden geldiğince, kafamı ona takmamaya çalıştım. Ecmel ve Didem uzaktan elleriyle beni çağırırken, ayağa kalktım ve onlara doğru ilerleyecektim ki bu defa beni durduran Cihangir Bey oldu. "Gelinin biraz vakti var mı?" diye gülümsedi karizmatik bir şekilde. Ona şaşkınca baktım, iş dünyasının birçoğuna düğün için davetiye yollamıştık ama Cihangir Bey'in katılacağını hiç düşünmemiştim. Son yemeğimizde, hamile olduğumu öğrendiğim o gün, ona kısaca hasta olduğumu söyleyip ayrılmıştım ve ne büyük bir kabalık ettiğimi biliyordum. Sonrasında işler benim için öyle karışmıştı ki, onu tekrardan arayıp bir özür bile dilememiştim. Ama buna rağmen Cihangir Bey ne kadar kibar olduğunu belli ederek bana geçmiş olsun çiçeği yollamıştı.

"Cihangir Bey! Merhaba. Geldiğiniz için çok teşekkür ederim."

"Asıl ben bana davetiye yolladığınız için teşekkür ederim," diyerek kibarca gülümsedi. "Söylemem lazım Işık, sen çok..." Geri çekilip beni süzdü ve tek nefeste, "Çok güzel gözüküyorsun." dedi. Ona tekrardan teşekkür ettim, "Cihangir Bey, son yemekte bir anda ayrıldığım için çok üzgünüm.."

Kafasını iki yana sallayıp, elime uzandı ve samimi bir şekilde sıktı. "Lütfen, Işık. Akşamın başından beri rengin soluktu, asıl ben seni benimle yemek yemeye zorladığım için üzgünüm." Ben tam Cihangir Bey'e, özür dilemesine gerek olmadığını söyleyecekken belime bir kol dolandı ve beni sert bedenine çekti. Agah Ali'nin varlığını hissedince, bir anda tüm vücudum mutlulukla gevşemişti. "Cihangir Bey, sizi görmek ne büyük mutluluk." dedi, sert fakat nazik bir sesle.

Cihangir Bey'in suratındaki az önce bana gösterdiği yumuşak tebessüm düşerken, "Agah Ali. Merhaba." dedi, demir gibi bir sesle. Bir anda aralarında oluşan gerginliği anlamamıştım, Agah Ali suratıma bakıp güzelce gülümsedi ve, "Ne konuşuyordunuz sevgilim?" diye sordu. Ben cevap veremeden Cihangir Bey, "Evliliğiniz için tebrik ediyordum." diyerek araya girdi. "Maalesef eğlencenin sonuna dek kalamayacağım. Gitmeden iyi dileklerimi iletmek istedim."

"Ve ilettiniz de," dedi Agah Ali, yapmacık bir şekilde gülümseyerek. "Çok teşekkür ederiz Cihangir Bey. Umarım güzel bir akşam geçirmişsinizdir."

Cihangir Bey kafasını salladı, o uzaklaşırken ben baygın bakışlarımla Agah Ali'ye döndüm. "Artık evliyiz, farkındasın değil mi? Yani şu yerini işaretleyen mağara adamı numaralarına girmene gerek yok. Kimsenin düğünde gelinle flört edecek kadar ileri gideceğini düşünmüyorum."

"Barlas bir defasında yapmıştı." diyerek omuzlarını silkti ve gülmemi sağladı. Kollarımı ovarak, "Dalga geçiyorum. Bunun seninle bir ilgisi yok, sadece... o adamdan hoşlanmıyorum. İşle ilgili birkaç mevzu." dedi ve alnımı öpüp, olayın hızlıca kapanmasını sağladı. Gecenin geri kalanı sorunsuzdu. Çok eğlenmiştim. Barlas gece boyunca Agah Ali'yi sinirlendirmek için ona geri kalan hayatım boyunca katlanacağım için bana çok üzgün olduğunu söyleyip durmuş, Didem ve Ecmel'in kendilerinden geçene dek sarhoş olmalarını izlemiştik. Dilek Hanım artık eskisi kadar genç olmadığını söyleyerek gecenin erken saatlerinde ayrılmıştı, giderken bana sımsıkı sarılıp, ailesine katıldığım için ne kadar mutlu olduğunu bir kez daha dile getirip gözlerimin yaşarmasını sağlamıştı. Asım Bey ile Agah Ali'nin arası hala gergin olsa da, bana her zamanki gibi çok tatlı ve nazik davranmıştı. Annemin ise gece boyunca suratında sadece benim anlayabileceğim yapmacık bir gülümseme vardı, ama bir daha hiç benimle konuşmaya kalkışmamıştı.

Gecenin sonunda, davetliler ayrıldıktan sonra biz de sonunda gidiyorduk. Bizim için ayarlanan limuzine bindik, kafamı yorgunca Agah Ali'nin omzuna gömdüm. Ellerimle uzanıp elleriyle oynamaya başladım ve parmağında gördüğüm alyansla birlikte gülümsedim. Benim parmağımda da daha incesi vardı. Birkaç gün önce gidip yaptırmıştık. İçinde, Agah Ali'nin isteğiyle birlikte, hayatımın ışığı yazıyordu. Birbirimize ait olduğumuz gerçeğinin bir nişanesiydi. Agah Ali, dudaklarını kafamın tepesine yerleştirip, boğuk bir sesle, "Mutlu musun Işığım?" diye sordu.

Gülümsedim, "Çok. Sen?"

"Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım." diyerek kalın kollarıyla bana sımsıkı sarıldı ve çekebileceği kadar yakınına çekti. "Bundan sonra hep böyle mutlu olalım Agah Ali." diye fısıldadım, "Sen, ben, bebeğimiz.. hep böyle birbirimize sığınalım. Olur mu?"

"Olur bir tanem." diye uysalca kabul etti.

Limuzin evimizin, Allah'ım, bunu söylemek ne büyük mutluluktu, önünde durdu. Şoför ikimizin de kapısını açtığında ona gülümseyerek teşekkür ettik ve bahçeden içeriye girdik. Evi defalarca görmüş olsam da mutlulukla iç geçirmeme engel olamadım. Burası artık bize aitti. Bizim yuvamızdı. Umarım içinde çok mutlu olurduk..

Agah Ali, cebinden anahtarı çıkarıp bana uzattı. "Hadi, aç." dedi umutlu bir sesle. Elinden anahtarı alıp kapıyı açtım. Ben tam içeriye bir adım atacakken Agah Ali çevik bir hareketle eğildi ve beni kucağına aldı. Şaşkın bir çığlık atıp, kollarımı boynuna doladım ve, "Ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Karımı kapımızdan geçiriyorum." diye sırıttı. Bizi içeriye soktu, ardından ayağıyla kapıyı kapattı. Eve bir bakış atmama izin vermeden, hızlıca bizi merdivenlere yöneltti. "Dur Agah Ali, belini inciteceksin!" diye kızsam da bana alayla bakıp, "Kuş kadarsın Işık, sen mi inciteceksin belimi?" diye karşılık verdi. Bir 1.70'lik boyumla hiç de kuş kadar olduğumu düşünmüyordum ama boşverdim ve iç geçirip, kendimi kocamın kaslı kollarına bıraktım.

Kocam. Aptal aptal sırıttım. Buldumcuk gibi davrandığımı biliyordum ama yaklaşık yedi sene boyunca, bu adama karşı bir aitlik kullanmak için bekledikten sonra, bence bu kadarı hakkımdı.

Odamızın kapısını açtı ve beni odanın tam ortasında yere bıraktı. Etrafımda dönüp, yatak odamızı inceledim. Duvarlar sade bir açık kreme boyanmıştı, odanın ortasında koskocaman bir yatak, yatağın etrafında üzerlerinde abajur bulunan iki komidin ve yatağın ucunda, bir oturak vardı. Tam karşı duvarda bir boy aynası vardı, odada çıkış dışında iki kapı bulunuyordu. Birisi ebeveyn banyosuna, diğeri ise giyinme odamıza açılıyordu. Tam hayalimdeki gibi olmuştu.

"Çok güzel olmuş!" dedim neşeyle.

Agah Ali, "Sen daha güzelsin." diyerek karşılık verdi.

Sonunda ona döndüm, bir duvara yaslanmış, elleri ceplerinde, neredeyse aç diyebileceğim bakışlarla beni seyrettiğini gördüm. Sessizce, "Niye öyle bakıyorsun?" diye sordum, cevabını biliyor olsam bile.

Omuzlarını rahatça silkti, gözlerini üzerimden hiç ayırmadan, "Karımı seyrediyorum." dedi.

Kalbim heyecanla çarpmaya başladı. 18 yaşımdan beri bu adamla birlikteydim, ama yine de her birlikte oluşumuzda bana dokunacak olması beni heyecanlandırıyor, tenimi istekle yandırıyordu. "Gelinliğimi çıkarmama yardımcı olur musun?" diye masumca sordum, "Arkaya uzanamıyorum da."

Agah Ali cevap vermeden adımlarını bana yönlendirdi, arkamı döndüm. Gelinliğimi açmadan önce, omuzlarıma tüy ürpertici bir dokunuşla dokundu ve omuz başıma ufak bir öpücük bıraktı. Elleri sırtıma doğru indi, gelinliğimin gizli düğmelerini açtığını hissedebiliyordum. En nihayetinde, tamamen açtığında ellerini üzerimden çekti ve aynı anda gelinlik üzerimden rahatça kaydı. Tekrardan ona döndüm.

Üzerimde beyaz, dantel jartiyer takımımdan başka bir şey kalmamıştı. Göğüslerim dolgun beyaz sutyenin içinden taşacak gibilerdi. Agah Ali'nin laciverte dönmüş aç bakışlarla beni izlemesine izin verdim. En sonunda dayanamayarak, "Sen soyunmayacak mısın?" diye sordum. Bakışlarını, suratıma kaydırdı ve bir meydan okumayla, "Üzerimi çıkarmama yardım edecek misin?" diye sordu.

Bu bir davetti. Hayır diyemeyeceğim bir davet. Bu yüzden iki adım atıp Agah Ali'ye yaklaştım ve ilk önce ceketini omuzlarından çıkarıp attım. Ceketi papyonu ve yeleği takip etti. Gömleğinin düğmelerini biraz sabırsızlıkla açtım ve gömleği üzerinden çıkarıp, sonunda güzel, kaslı, esmer gövdesine ulaşabildim. Ama işim henüz bitmemişti. Parmaklarımı göğsünden, karnına, oradan da kemerine kaydırdım. Siyah kumaş pantolonunu zorlayan erkekliği gözüme çarptı. Yutkundum. Ona ulaşmak için sabırsızlanıyordum.

Kemerini çekiştirerek çıkardım, sabırsızlığım Agah Ali'nin karanlık bir şekilde gülmesine sebep olmuştu, boğuk bir sesle, "Birileri sabırsızlanıyor." diye mırıldandı. Umurumda bile değildi. Sadece... sadece ona dokunmak istiyordum. Bu karşı koyabileceğim bir istek değildi. İlkel bir ihtiyaçtı o an için.

Fermuarını açmadan önce elimi pantolona baskı yapan erkekliğinde gezdirdim ve avucum arasında sıktım. Bu, Agah Ali'nin sesli bir şekilde inlemesini sağladı. Dudağımın bir tarafı havaya kalktı. İstediği kadar benimle dalga geçebilirdi, buna o da en az benim kadar ihtiyaç duyuyordu. Sonunda fermuarını indirdim ve sert hareketlerle pantolonunu aşağı indirmesini istedim, Agah Ali bir adım geri çekilip pantolonunun ve baksırının içinden çıktı. Şimdi çıplak erkekliği tüm dikliğiyle karşımdaydı.

"Bu adil değil," dedi Agah Ali arzudan boğuklaşmış bir sesle. "Sen benden daha giyiniksin."

Ben tepki veremeden bana tekrardan yaklaştı ve tam karşımda durdu. Ellerini arkama uzatıp, ilk önce sutyenimi çözdü ve yere düşmesini sağladı. Ortaya çıkan göğüslerime açlıkla bakıp ellerini uzattı ve göğüslerimi avuçları arasında sıkıp inlememi sağladı, meme uçlarımı parmakları arasında çevirdi. Acı ve zevkle bağırdım.

Önümde diz çöktü ve dantelden yapılmış, minik külotumu indirmeden önce kalçamın kenarına bir öpücük bıraktı. Gözlerimin içine bakarak külotumu indirdi, sonra da bacaklarımı okşayarak jartiyerimi çıkardı.

Parmaklarını kalçalarıma kenetleyip, "Hareket etme." diye fısıldadı ve ben bir sonraki hamlesini beklerken, kafasını bacaklarımın arasına yaklaştırıp klitorisimi yaladı. İnleyerek, titreyen bacaklarımla saçlarına tutundum. Agah Ali, benimle öpüşürmüş gibi dudaklarını ve dişlerini kadınlığımda gezdirip, dilini içime sokarken ağlarmış gibi inlemekten ve düşmemek için ona tutunmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Beni yemek istermiş gibi hırslıydı ağzı, beni bitirmek istermiş gibi agresifti.

"Ah! Agah Ali.. gel... geliyorum!"

Parmaklarını kalçalarıma daha da saplayıp, "Gel." diye homurdandı, "Ağzıma gelmeni istiyorum." Son kez, dişlerini klitorisime sürttü ve aynı anda çığlık atarak şiddetle boşaldım. Agah Ali boşaldığımda da geri çekilmemiş, susuz kalmış bir adam açlığında beni emmişti. Bunu izlemek o kadar seksiydi ki...

Bir anda ayağa kalkıp, beni arkamızdaki yatağa itti ve üzerime çıktı. Az önce şiddetle boşalan ben değilmişim gibi, şimdi de hiç duraksamadan içime girmesini istiyordum. Tek istediğim içimdeki doluluğu hissetmekti.

Çenemi emerken, şişmiş aletini ıslak girişime birkaç kez sürttü. Dayanacak gücüm kalmamıştı. O nasıl dayanıyor, nasıl hala bizimle bu şekilde oynayabiliyordu, anlamamıştım. "Agah Ali, lütfen!" dedim, neredeyse yalvararak. "Gir artık içime! Lütfen!"

Beni tekrarlatmadı. Erkekliğini hiç beklemeden sertçe onun için açılmış kadınlığıma soktu ve hepsi içime girdiğinde, aynı anda rahatlayarak inledik. Elini saçlarıma götürüp hafifçe çekiştirdi ve suratımı tamamen ona çevirmemi sağlayıp, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. İnleyerek ağzımı araladım ve öpücüğüne karşılık verdim, dudaklarından kendi tadımı alabiliyordum. Agah Ali üzerimde sertçe ve hızlıca gidip gelmeye devam ediyordu, her darbesi nefesimi kesecek kadar kuvvetliydi.

Delirmiş gibi öpüşmeye devam ediyorduk, sanki dillerimiz birbirleriyle yarışıyorlardı. Çoktan ikinci kez boşalmıştım bile, Agah Ali kafasını eğip meme ucumu dudakları arasına aldı ve dişleri arasında ısırarak emmeye başladı. Kafamı arkaya atarak bağırmaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Işık... Işık!" İsmimi bağırdı, birkaç defa gidip gelişin ardından son bir darbeyle içime girdi ve kükreyerek boşaldı. Nefes nefese kendini üstüme bıraktı. İkimizin de kalbi deli gibi atıyordu.

Biraz sonra Agah Ali yanıma yattı ve beni göğsüne çekti. İkimiz de terden ve vücut sıvılarından sırılsıklamdık ama umurumuzda değildi, kalkıp duş alacak kadar güce sahip değildim.

Gözlerim yorgunlukla kapanmadan önce, "Evdeyiz.." diye fısıldadım.

Agah Ali, "Evdeyiz." diye karşılık verdi.

helloooo

bebikolarrr nasılsınızz umarım iyisinizdir

sonunda beklediğimiz düğün bölümü geldi. biraz geç geldi ama en azından söz verdiğim gibi yayınlayabildim, bu yüzden mutluyum. sanırım yazdığım ennn enn olaysız ve sade düğün bölümüydü. aslında hiç böyle olmasını planlamamıştım ama şunu fark ettim, normalde diğer hikayelerimde hep başta çiftimiz çok mutlu olur, olaylar sonradan bozulur ama agah ali ve ışık için öyle olmadı. onların hikayesi inişli çıkışlı, genelde mutsuz bir şekilde başladığı için çocuklarımı biraz daha mutlu görmek istedim:((( ÇOK MU ŞEY İSTEDİM HE

delirdim ben iyice

ayyy şeytanın pençesinden sonra bir de bvbm'ye bölüm attığım için kendimi çok sorumlu bir insan gibi hissediyorum. keyfini çıkarayım.

bu arada bebikolar bir konu hakkında konuşmak istiyorum. ara ara hikayelerimde çok fazla "seks sahnesi" yazdığıma dair mesajlar geliyor, birkaç kişi bundan rahatsız oluyormuş. yani, her hikayemde yetişkin içerik diye belirtiyorum. bilmiyorum, ben bu sahnelerden rahatsız olmuyorum çünkü genelde yazdığım çiftlerin hepsi birbirlerine çok aşık, tutkulu ve yetişkin insanlar oluyorlar. bana kalırsa bu sahneler hikayeyi tamamlıyor. siz bu sahnelerden, açıklıklarından rahatsız oluyor musunuz? bu arada asla kimseye zorla okutmuyorum arkadaşlar. eğer rahatsız olanlar varsa saygım sonsuz, kimse hoşlanmak zorunda değil ama o sahneleri geçip okumaya devam edebilirsiniz hikayeyle ilgili bir şey kaçırmamış olursunuz, içiniz de rahat eder.

umarımmmm bölümü beğenmişsinizdirrr bolll bolll yorumlarınızı bekliyorum veeeeee sizi çooookkk seviyorummmm


Continue Reading

You'll Also Like

282K 646 19
+18 içerir
5.2M 282K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
82.1K 6K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
2M 33.2K 54
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...