BELAGAT

Von rabisis

4.1M 120K 13.8K

[Diğer adı : Öğretmenimle evlenmek mi?] Yanlış doğruya dönüşemezdi değil mi? Tüm hayallerime küsmüşken, ufacı... Mehr

1. bölüm~Sizi seviyorum...
2. Bölüm~ Tavşan ve Dağ
3. Bölüm~Karıcığım
4. Bölüm~Sen istedin!
5. Bölüm~Evet.
6. Bölüm~Yumuşak
7. Bölüm~Balayı
8. Bölüm~Kalp Atışları
9. Bölüm~Karımsın Zaten
10. Bölüm~Hayranlık
11. Bölüm~Hayran Klubü
12. Bölüm~Nefesten Sığınak
13. Bölüm~İlk Adım
14. Bölüm~Ben yanındayım.
15. Bölüm~Bocalıyorum
16. Bölüm~ Nefesine ve Varlığına
17. Bölüm~Sanırım
18. Bölüm~İkinci Adım
19. Bölüm~ Daha Sonra
20. Bölüm~Film
21. Bölüm~Hediye
22. Bölüm~Gerçekler
23.Bölüm~Seve Seve
24. Bölüm~Lunapark
25.Bölüm~Bağlanmak
26. Bölüm~Allak Bullak
27. Bölüm~Elma Suyu
28. Bölüm~Bize yakışmıyorsun.
29. Bölüm~Bana İnan.
30. Bölüm~Enes Bey
31. bölüm~Arsız Zeynep
32. Bölüm~Onsuzluk
SON ADIM (FİNAL part.2)~
Özel Bölüm~
Acil Açıklama~
Özür ve Açıklama

SON ADIM(FİNAL part. 1)

101K 3.3K 650
Von rabisis

FİNAL Part-1

Dizlerim uyuşmuş, yerle kavuşmayı arzuluyordu. Beynimde bir sinek vızıldıyordu sanki. Kulaklarım çınlıyor, Enes'in sözlerini zar zor duyuyordum.

"Üstelik bu evlilik, kumar masasında kazanılmış bir zafer değil. Annemle babam da dâhil herkesin evlenmem için aradığı gelin adayının, şirkete yatırım yapabilecek kadar güçlü bir ailenin kızı olması gerekiyordu. Sonunda Derya'da karar kıldılar. Kendisi zaten arkadaşımdı. Benimle evlenmeye de dünden razıydı. Ne diyorsun Zeynep? Beni onun kucağına mı iteceksin?

Kalbim orta yerinden ikiye ayrılmış gibiydi. Söyledikleri vızıltıların arasından kalbime kadar ulaşmıştı. Gözlerimin doluşunu bu mesafeden görmesi imkânsız olmalıydı. Kararlılığımın çevresine bir kat daha inanç duvarı ördüm. Beynimden akan kelimelerin dudaklarımdan firar etmesine izin verdim.

"Mutluluklar dilerim." Beynimden kopup da dudaklarımdan dökülen sözlerle kalbim feryat ederken, Enes rahat tavırlarıyla karşımda duruyordu. Yüreğimden aşağıya doğru yayılan sancı karnıma ulaşınca durakladı, yerini sevmiş olacak ki oraya yerleşti. Caddeden geçen bir taksiyi görünce hızla elimi salladım. Uzaklaşmalıydım. Kararımdan dönmeden buradan uzaklaşmalıydım. Bensiz daha iyi olacağından emindim. Onsuz ben eski ben olmayacaktım. Yine de onun iyi olduğunu bilmek, beni mutlu etmeye yetecekti.

Taksiye kendimi atıp ellerimle gözyaşlarımı sildim. Aklıma dolmaya başlayan düşünceleri bir türlü kovamıyordum. Enes evlenecekti. Bense ondan uzaklaşıyordum. Gururumu kurtarmak için yapıyordum belki de bunları. Bir değil tam iki kez gururumu ayaklar altına sermiştim. İnsanlar üstünden geçtikçe benimde canım acıyordu. Şimdi ellerimdeydi ve üçüncü kez yere sermeye niyetim yoktu. Taksi hareket etmeyince gözlerimi kaldırıp taksi şoförüne baktım.

"Neden gitmiyoruz?" Adam dikiz aynasından bana garip garip baktı. "Gideceğin yeri söylemedin daha." Derin bir nefes aldım. Nereye gideceğimi ben de bilmiyordum. Aklımda sadece iki adres vardı. Birisi eski evimiz, diğeri ise bu şirket.

Yiğitlerin evinin adresini bile bilmiyordum. Eski evimiz aklıma gelince kanım donmuştu. Apar topar götürüldüğüm ev kim bilir ne haldeydi? Onu görmek yeni bir depremle sarsılmama sebep olacaktı. Ama her şey bitmişti. Artık o depremden fazla hasar almazdım. Şoföre aklıma çiviyle kazıdığım o adresi söyledim. Bu koca İstanbul'daki anılarımın başkentini görmeyi istiyordum.

Taksi ücretini ödeyip indim. Bahçenin önünde durmuştu. Bahçe duvarları hala gri betondu. Değiştirmemişlerdi. Bahçe kapısından girmeden önce yandaki duvarda asılı duran sokak numarasında ellerimi gezdirdim. Her şeyin aynı olması, sanki geçmişte gezintiye çıkmış bir ruh gibi hissettiriyordu. Bahçe kapısını gıcırtıyla açtım. İlkbaharın gelmesiyle bahçedeki ağaçların çoğu çiçek açmıştı. Bazıları sert rüzgâra dayanamayıp kendilerini yere bırakmışlardı. Paltoma iyice sarınıp, cesaretimi toplayarak bahçemize adım attım.

Her şey sanki biz kokuyordu. Yürüdüğümüz bu yol bile adımlarımızın kokusunu taşıyordu. Anlamsız yumrular yine boğazıma oturmuştu. Ayaklarım sanki inat ediyor, geri geri gidiyordu. Kendimi zorlayarak kapıya ulaştım. Kapının hiçbir yeri değişmemişti. Odaların penceresinin üzerinde beyaz, düz perdeler vardı. Bu görüntü terk edilmiş bir ev izlenimi verse de birilerinin burada yaşadığına inanıyordum.

Elimi yavaşça zile götürdüm. Raziye Teyze'nin tekrar bana kapıyı açmasını umdum içimden. O sımsıcak gözleriyle beni karşılamasını... Enes'in içeri girdiğimde oturduğu koltuktan arkasını dönüp bakmasını istedim. Masada sessizce yediğimiz yemekleri yemeliydik belki de yeniden. İçim burkuluyordu. Kapı açılmayınca bir kez daha bastım. Ardından bir kez daha... Sessizlikten başka bir yanıt alamadım. Sessizlik gözlerimi yaşa boğdu.

Kapıdan ayrılıp arkamı döndüm. Vedamı düzgünce yapmak istemiştim. Ama tıpkı o günkü her şey bana sırtını dönmüştü. Bir hoş geldin demiyorlardı ki, onlara evlada diyebileyim. Adımlarımı hızlandırıp bahçeden çıktım. Bir daha asla buraya adım atmayacağıma dair yeminler ettim kendime. İlk gidişimde bu kadar sakin olmayı becerememiştim. En azından şimdi biraz daha sakindim. Sadece bacaklarım titriyor, boynum terliyor, tırnaklarım avuçlarıma batıyordu. Evet, evet çok sakindim.

Yiğit'i arayıp beni almasını istedim. O gün yapamadığım vedayı yarım yamalak da olsa bugün yapmıştım. Evimize bakmış, Enes'e mutluluklar dilemiştim. Akan gözyaşlarım ise mutluluktandı. Artık eski Zeynep'i özgür bırakabilirdim. Enes'i o kadına sunabilirdim Kalbim hızla attı. Bana katıldığını mı anlatıyordu? Öyle olmalıydı. Herkes mutlu olacaktı. Ben ve kalbim... Daha ne isterdik?

"Yani verdin istifa dilekçeni."Yiğit tek kaşını kaldırarak sordu. Beni işe alan Ertan Bey'e istifa dilekçemi dün vermiştim. Enes'in yüzünü görmemem benim için bir şanstı. Kendime bir iş aramaya başladım. Henüz bir ev bulamadım. Hala gazetelerdeki ilanlara, internete bakıp arıyordum. Onun haricinde dün otel odasından hiç çıkmamış, bir veda partisi vermiştim. Bu partinin tek davetlisi, bendim. Bir sürü çerez, cips, içki... Film de izlemiştim. Veda partim pek eğlenceli geçmişti. Bu aynı zamanda yeni Zeynep'in doğuşunun da kutlamasıydı.

Şimdi ise bir kafede oturup Yiğit'le konuşuyorken Sanem'i bekliyorduk. "Evet, verdim,"deyip acı kahvemden bir yudum aldım. Kahvemin yanına koydukları sütlü çikolata ile bilmem kaçıncı kez aklıma gelen Enes, bu defa canımı acıtmamıştı. Bir nebze olsun gülümsemiştim hatta. Artık anılarım altından bile daha parlaktı.

"Zeynep cidden çok acelecisin." Kahvemi birden ağzıma alınca dilim yanmıştı. Su bardağındaki suyu hemen içsem de dilimde kalan pürüzlü tabaka bir süre geçmeyecekti. Yiğit'in dediğini bana Enes de demişti. Aklıma gelince bir kez daha gülümsedim. Sanırım bundan sonra her aklıma geldiğinde böyle gülümseyecektim. İçimde kanayan yaraları sarıp sarmalamıştım. Gururumu okşayıp memnun edeceğim derken kalbim ağır yaralanmıştı. Kurtaramadım. Yumdu gözlerini usulca. Ben de onu gömdüm. Yanında duygularımı da mezara götürmüştü. Başka birini sevebilir miydim bilmiyorum. Ama Enes'in başka birini seveceğine emindim.

Derya ile aynı evin içinde kaldıkça, bana bağlandığı gibi ona da bağlanacaktı. Mine'yi unuttuğu gibi, beni de unutacaktı. İnsan kalbi nankördür. Beni çabucak silecekti nankör kalbi. Dört yıl içinde silmese bile, Derya'yla silecekti. Belki çocukları olacaktı. Daha önce düşündüğümde Enes'in yanında duran gelinin yüzü buğuluydu.Ama şimdi açık ve net bir şekilde görebiliyordum. Derya esmer tenliydi. Çocukları da esmer olabilirdi. Hayır, Enes'in çocukları Enes'e benzemeliydi. Hala bu görüşü savunuyordum. Tıpkı onun gibi olmalılardı.

Yiğit benden cevap alamayacağını anlamış, telefonu ile oynuyordu. Ben hala sütlü çikolatalarla bakışıyordum. Ağzımın içinde erimeye yakışmayacak derecede değerlilerdi gözümde.

"Selam." Duyduğum ses ile gözlerimi kaldırdım. Sanem tüm güzelliğiyle gözlerimin içine bakıyordu. Sarı saçları uzamıştı. Yüz hatları daha da belirginleşmişti. Balköpüğü gözleri hala aynı güzelliğini koruyordu. Ayağa kalkarak bana uzattığı kollarının arasına girdim. Özlemiştim onu da...

Benden ayrılıp Yiğit'in elini sıktı. Ardından masaya oturduk. El işretimle garson yanımıza gelmişti. Sanem için bir kahve söyledim. Sonra Sanem'in çok özlediğim yüzüne, uzun uzun baktım. "Zeynep ya çok özlemişim. Telefonla konuşmak gibi değil bu,"diyerek elini uzatıp masanın üzerinde duran elimi sıktı. Aynı sempatikliğini koruyordu. "Ben de özledim Sanem,"dedim sesimin tonunu düz tutarak.

"Biliyorsun bugün Enes Abi'nin nikâhı var. Hatta iki saat sonra, ama ben katılmayacağım," dedi dudaklarını büzerek. Olumlu anlamda kafamı salladım. Hâlbuki bilmiyordum. Daha geç olacağını düşünmüştüm. Ailesi yine acele ediyor olmalıydı. "Neden durdurmuyorsun?"dediğinde bu sefer şaşkınlığımı saklamadım. Gözlerim kocaman olmuş bir şekilde ona baktıktan sonra kendimi toparlayıp konuştum.

"Neden durdurayım ki? Biz ayrıldık Sanem," dedim. Sanem gözlerini devirip dirseğini sandalyenin arkalığına attı. "Hayır, siz ayrılamazsınız,"dedi. Tek kaşını kaldırıp yüzüme dik dik baktı. Söyleyeceklerini merak içinde bekliyordum. "İkinizde birbirinizi deli gibi özlemişken nasıl duruyorsunuz anlamıyorum,"deyip devam etti. "Telefonda bile Enes'i sana anlatmamı istiyordun, biliyorum. Dolaylı yoldan sözü ona getirmeye çalışıyordun. Enes Abi ise daha bir manyak çıktı. Ses koleksiyonu, kitaplar, fotoğraf..."deyip durdu. En önemli kısımda durmuştu. Kendimi masal dinleyen koca gözlü çocuklar gibi hissettim. Fark etmeden biraz daha yaklaşmıştım Sanem'e.

"Ne fotoğrafı?"Şaşkınlığım sesimden okunuyordu. Dediklerinden sadece buna takılmıştım. "Görmek ister misin?"dedi tek kaşı hala havayken. Sesine biraz da alay eklemişti. Gururumun zafer bayrağını yarıya indirmesine müsaade edemezdim. Hem artık her şeyi kabullenmiştim ben. Ne diyeydi ki bu uğraş?

Kafamı olumsuz anlamda salladığımda Sanem sesli bir nefes verip alayla gözlerini kaçırdı. "Gerçekten ikiniz de inatsınız." Ayağa kalkarak kolumdan tutup beni kaldırmaya çalıştı. "Kalk Zeynep! Yoksa o düğünü ben bozarım," dedi. Konuşmamızın başından beri sakladığı diktatör tarafını açığa çıkarttı. Yiğit bu hareket karşında ayağa kalkarak "Bıraksana kızın kolunu,"dedi. Sanem kolumu hala tutarken Yiğit'e baktı. "Sana ne? O benim Yengem," dediğinde artık şaşkınlığın doruklarındaydım. Yiğit'in cevabını beklemeden geri döndü. "Hadi Zeynep, Enes Abi'yi biliyorsun, o da çok inat. Bari sen bir şeyler yap." Kafamı tekrardan olumsuz anlamda salladıktan sonra gülümsedim.

"Olmaz Sanem. Eminim ben olmayınca herkes daha mutlu olacak. Fakat fotoğrafı görebilirim,"dedim meraklı tarafımı kıramayarak. Sanem sevinçle gülümseyerek bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini duyamasam da sormak istemedim. Kolumu tutup beni çekiştirdikten sonra yolun kenarında durdu. "Çok üzgünüm ama buraya seni özlediğim için gelmemiştim. Sırf Enes Abi'min iyiliği için geldim," diyerek gülümsedi. Karşıdan karşıya geçmek için beni çekiştiriyordu ki Yiğit'in sesi ile durdu. "Hey! Arabam bu tarafta..." Sanem gözlerini devirip mırıldandı. "Daha önce niye söylemedi ki?"

Sanem yolu tarif etti. Sonunda araba durdu. Orta büyüklükte, mavi boyalı bir evin önünde durmuştuk. Evin görüntüsü "ben zenginim" diye bağırıyordu. Gözlerim evin önünde duran Enes'in arabasını buldu. İrkilerek Sanem'e baktım. "Burada mı?"dediğimde kafasını olumsuz anlamda salladı. Beni sırtımdan iteleyerek evin kapısının önüne kadar getirdi. Kapıyı açıp bize beklememizi söyleyerek içeri girdi. Yiğit yüzüme garip garip baktıktan sonra eliyle içeriyi işaret etti. "Kuzeni de kendi gibi garip." Fısıldayarak bunu söylemesi komik olsa da merakım daha ağır basıyordu. Sanem elinde bir anahtar ile çıktı. Bize kendisini takip etmemizi söyledi. Enes'in arabasının önünde durduğumuzda anahtarı bana uzattı. "Motoru çalıştırıp cd çaları aç. İyi ki bunu yanlışlıkla keşfettim,"deyince kaşlarımı merakla çattım. Elinden anahtarı alırken öyle hevesli gözüküyordum ki, küçük çocukları anımsatıyordum. Hızla arabaya girip motoru çalıştırdım. Sanem'le Yiğit gözden kaybolunca tereddütle elimi radyoya götürdüm. Enes'in sesi kulaklarımı doldurduğunda gözlerim kocaman oldu.

"Selam Zeynep. Nasılsın? Sen gideli henüz bir hafta oldu. Ama ben şimdiden yaptığım şey için binlerce kez pişman oldum. Umarım bu yaptığıma rağmen başarılı olup karşıma çıkarsın. Yokluğun bugün de belliydi. Bana bakıp bakıp kaçırdığın gözlerini her yerde arıyorum. Sınıfta senin için bir şiir okudum. Sen de duymak ister misin? Ah bu çok utanç verici... Yine de okuyacağım. İyi dinle...

"Ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
Bir bir denemişim bütün kelimeleri
Yeni sözler buldum seni görmeyeli

Kuliste yarasını saran soytarı gibi
Seni görmeyeli
Kasketim eğip üstüne acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutmadım
Çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat

Sen tutar kendini incecik sevdirirdin
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
Şanssızım diyemem kendi payıma
Hain bir aşk bu kökü dışar da
Olur böyle şeyler ara sıra
Olur ara sıra..."

Beğendin mi? Ne güzel yazmış değil mi usta? Umarım duygularıma tercüman olan bu şiiri beğenmişsindir. Kendine iyi bak Zeynep."

Gözlerimdeki yaşlara rağmen neden boğazımda yumru yoktu? Hıçkırıklarım nereye kaybolmuştu? Nereye saklamıştım ben onları? Tüm gözyaşlarımı şimdiden harcamışım gibi hissediyordum. İleri düğmesine basınca dökebileceğim başka gözyaşı kalmış mıydı? Denemeye değerdi...

"Ben senin en çok ellerini sevdim.
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak.
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde.
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak."

Bir ayı aştı sen gideli Zeynep... Ellerini çok özledim. Gelince ilk işin elimi tutmak olsun tamam mı?"

İçimdeki burukluk gittikçe artıyordu. Enes'in bunları söylerken yüzünün aldığı ifade gözlerimin önünden geçiyordu. Elimi yeniden ileri düğmesine götürdüm.

"Sebebi ne
Seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın
Sen böyle uzakken senin sesini duyup
Yerimden fırlamamın sebebi ne?"

Sesini duyar gibi oldum bugün. Gözlerimi açtığımda beni uyandıranın sen olduğunu sandım... Her gün binlerce kez pişman olmak benim cezam sanırım.

Kaybolmuş hıçkırıklarım ellerini suçlulukla önlerinde birleştirmiş, yüzüme özür dileyerek bakıyorlardı. Onları affettim hiç vakit kaybetmeden. Boğazıma yeniden kurulup oyun oynarcasına tek tek havaya fırladılar. Artık ileri düğmesine basmaktan çekinmiyordum.

"Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu,
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük."

Bir senedir şiir okumuyorum sana. Alışmaya çalıştım ama olmadı. Her kadın yüzünde seni aradım. Senin dudaklarını aradım, ama yok Zeynep. Seni öpmeye doyamayışlarımı özledim...

İleri tuşuna bastım.

"Bundan sonra ses kaydı yapmayacağım Zeynep. Sana her Zeynep deyişimde cevap alamamak beni iyice mahvediyor. Özledim Zeynep... Seni düşünmeyip bencillik yapsam çoktan yanındaydım. Ama bunu sana yapamam. Beni sakın unutup da bir başka erkeğe hayran olma. Ah pardon, sakın onu sevme... Sağlıklı kal Zeynep"

Akan gözyaşlarımla birlikte hiçbir şey çalmayacağını bile bile ileriye bastım fakat bir ses kaydı daha vardı.

"Hoş geldin yeniden Zeynep. Değişmişsin. Saçların kısalmış, zayıflamışsın. Belki beni o anda görmedin ama ben seni karşılamaya geldim. Cesaretim olmadığı için çıkamadım karşına. Yanındakinden çekindim belki de. Senin için senden vazgeçmek nasıl bir duyguymuş artık biliyorum. Bu duyguyu yeterince tattım. Şimdi sıra yeni bir başlangıç inşa etmeye geldi. Umarım bana olan nefretin, gerçekleri sana söylediğimde çabucak son bulur. Her şey için özür dilerim Zeynep."

Bundan sonra çalan sadece sessizlikti. Enes'in bana bu denli bağlanabileceğini düşünmemiştim. Ben ondan nefret ederken, o beni özlüyordu. Beni bekliyordu, bana şiir okuyordu. Kim bir başkasını böyle beklerdi ki? Gerçekten sevmese böyle bir şey yapar mıydı? Hayır, Enes ciddiydi. Ah, hayır! Gururum çoktan bayrağını yarıya indirmişti.

Arabadan hızla indim. Ellerimle gözyaşlarımı sildim. Kalbimin tekrar atmaya başladığını, tabutun tahtalarını kırıp, dışarıya çıkmak için tırnaklarıyla toprağı eşelediğini duyuyordum. Bir şeyler söylüyordu. Ama hala toprağın altında olduğu için kulağa fısıltı gibi geliyordu.

Sanem'le Yiğit bahçede otururken gözleri beni buldu. Sanem alayla sırıtırken Yiğit bana "Ciddi misin?" bakışı atıyordu. Gözlerimi ona dikip ne kadar ciddi olduğumu gösterdim. Bana şiir okuyan adama bu gözyaşlarım az bile gelirdi. Sanem bana baktıktan sonra "Şimdi sıradaki..."diyerek beni bileğimden tutup eve kadar sürükledi. Yukarı kata çıkarken evin içine bakmaya bile vaktim olmamıştı. Gerçi baksam da beynim algılamayacaktı. Şu an Enes'in melodik sesiyle, sadece benim için okuduğu şiirleri düşünmekle meşguldü.

Odaya girdiğimde nutkum tutulmuştu. O fotoğraf duruyordu. Hiçbir yerinde kırık yoktu. Sapasağlamdı. Kalbim sonunda toprağı tekmeleyerek dışarıya çıktı. Yarıya indirmiş olduğu bayrağının başında bekleyen gururun karşısına geçerek onunla bir kahraman gibi çarpıştı. Sonunda galip geldi. Kalbim bana yine gülümseyerek bakıyordu. Aniden yere çöktüğümde hiçbir şey düşünemez olmuştum. Fotoğrafımızı yeniden yaptırmıştı! Hissettiklerimi anlatamıyordum. Kelimeler sığmıyordu cümlelerin içine. İçimde bir güneş parlamış, her yeri ısıtmıştı. Geçmişin, eski Zeynep'in ruhu yeniden bedenine kavuşmuş, yeni Zeynep'i gökyüzüne göndermişti.

"Ohoo daha bu ne ki?"diyerek masaya doğru yürüyüp birkaç tane kitap aldı eline. Ardından yanıma çöküp onları bana uzattı. Elimi zorlukla kaldırdım. Bana uzattığı kitabı elime alıp kapağını açtım. Karşıma Mine'ye yazdığı gibi yazılar çıkacak sanmıştım. Ama gördüklerim sandığımdan daha farklıydı. Bu bir kitap değildi. Enes'in günlüğüydü. Eşsiz el yazısını mürekkep ile buluşturup sayfalara işlediği yazılarda adım geçiyordu. Her cümleyi tek tek okumasam da ismimin çoğu yerde geçtiğine emindim.

Enes, o kadınla mutlu olamazdı. Enes'i o kadına vermeyecektim. Beni terk etse de unutmamış o adamı terk etmeyecektim. Can acılarımı bir büyü yapıp sildiği o anlara geri dönecektim. Ona onu sevdiğimi haykırmak istiyordum. Beni beklediği yeterdi. Adım atma sırası bendeydi.

"Koş Zeynep! Sevdiğin adama koş,"diyerek haykırdı melek. "Öğretmenine koş," dedi şeytan bile. Bloop diyerek ses çıkarabildi sadece balıklar. Kelebekler kanatlarını hızla çırptı. "Koş Zeynep!" diye haykırdı mantıklı tarafım. "Seni özleyen adama koş!" diyerek mantıklı tarafımı destekledi duygusal tarafım.

Koşmalıydım. Veda merasimi buraya kadardı. Yetişebilirdim. Sadece koşmalıydım...


Weiterlesen

Das wird dir gefallen

3.9K 138 6
Bahadır yazmayınca ben yazmak zorunda kaldım...
1.2M 33.7K 56
Acı sadece fiziksel midir? İnsanın ruhu acımaz mı? Daha 20 yaşında biri anne olmak için çok genç değil miydi? Ya da sevmediği biriyle evlendirilmek i...
1.2M 22K 20
Oysa ne çok hayal kurmuştum. Yeni bir hayatım olacak bu şehirden bu aileden uzak ve yalnız. Şimdi yine bu şehirde ait hissetmediğim o aileden birinin...
HAYALET AŞK Von pinaroozen

Übernatürliches

24.4K 2K 25
ÖLÜME MEYDAN OKUYAN BİR AŞK. Derin ayağa kalktı. Efe'nin karşısında durup sordu, ''Sana dokunabilir miyim?'' Efe'nin yüzünde hüzünlü bir gülümseme ol...