SINIR |Tamamlandı|

By __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... More

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

41. Bölüm "Arsız Kadın"

26.8K 1.1K 264
By __Katre__


Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Neredeyse iki bölüm uzunluğunda bir bölüm oldu.

Keyifli okumalar :)

Toprak

Uyandığımda yine sevdiğimin kolları arasındaydım. Günlerdir yaptığım gibi o uyanana kadar onu izleyecek, uyandığında ise beni kaldırmasını bekleyecektim.
Kolları sıkı sıkıya boynuma sarılıydı. Başım göğsüne gömülü olduğu için yüzünü göremiyordum.
Biraz geriye doğru çekilip yüzümü onunla aynı hizaya getirdim.

İzlemeye doyamadığım yüzünde gözlerimi gezdirmeye başladım. Bir elim yüzünü bulduğunda biçimli kaşlarını okşadım önce. Ardından baş parmağımı yanağında gezdirdim.
Biraz daha yaklaşıp minik burnuna bir öpücük kondurdum. Sus çizgisine dokundum sonra. Parmaklarım öpmeye doyamadığım dudaklarında gezindi.
Ben dokununca huylanıp büzüştürdüğü dudağına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdum.

Bu yaşıma kadar duyumasadığım en güzel kokunun menbaı olan koynunda gezdirdim parmaklarımı. Omuzlarından kaydırıp ince beline sardım kollarımı en son. Onu sineme çekip diğer kolumu başının altına koydum.
Uykuda bile hemen gelip yerleşti göğsüme. Bir elini göğsümün üzerine atarken bir bacağını da bacağımın üzerine attı. Yüzümde bir gülümseme yer edindi. Benim sarıp sarmalamama kızıyordu ama onun da benden bir farkı yoktu.

Bir elimle saçını okşarken kokusunu içime çekerek öpücükler kondurdum başına. Onun kokusunu duyumasadığımda yaşadığımı hissediyordum ben. Onun nefesi nefesime karışınca yeniden doğuyordum.

Kollarımdaki bedeni kıpırdanmaya başladığında sessizleşip gözlerimi kapadım. Önce karnımdaki elini göğsüme çıkardı. Ardından tek kolunun üzerine durup muhtemelen bana baktı. Uyanmamı istemeyerek yanağıma ufacık bir öpücük kondurup yavaşça kollarım arasından süzüldü.

Üzerimdeki yorganı kontrol edip odadan çıktı. Onu beklerken kalkmayıp yatmaya devam ettim.
Mutfakta çıkardığı sesler bile o kadar mutlu ediyordu ki beni.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum ama odaya giren adım seslerini duydum. Benim olduğum tarafa geçip yatağın kenarına oturdu.

Hergün yaptığı gibi önce küçük bir öpücük bırakmasını sonra da bağıra çağıra üzerimde zıplayarak uyandırmasını bekledim. Ama o beklediğimi yapmayıp saçlarımı okşamaya başladı. Uzunca bir süre beni izleyerek saçlarımı okşadı.

Ardından minik elini yüzüme yerleştirip bir öpücük verdi bana. Artık uyandırma vaktinin geldiğini tahmin ederken bir kez daha öptü. Sonra bir kez daha.

Bu kız gerçekten çok fenaydı. Ben onu öptüğümde utanıp kızarıyor ama o beni öperken hiçbir sorun olmuyordu. Bir kez daha tekrarladığında artık taşan sabrımla gözlerimi açtım.
Gözleri şaşkınlıkla açılırken yüzü utançla kızardı. Artık benden utanmasını istemiyordum. Tamam eskisi kadar kendini çekmiyordu ama ben hiç çekinmesin istiyordum. Sık sık benim karım olduğunu hatırlatmak istiyordum, hem kendime hem ona. Çünkü onun gibi biriyle evli olduğuma ben bile inanamıyordum bazen.

"Toprak?" dedi şaşkınlıkla. Ona cevap vermeden belinden tutarak yatağa yanıma yatırdım. Tek dirseğim üzerine yükselip ona yaklaştığımda şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıyordu.

" T.. Toprak." diye mırıldandı içine kaçan sesiyle.
Korku muydu bu yüzündeki ifade? Heyecan mı, yoksa utanıyor muydu bilmiyorum.
Tam o sırada çalan telefonuma içimden güzel övgüler yağdırdım. Umursamasam da kapanıp tekrar çalmaya başladığında ettiğim masum küfürlere engel olamadım.

Doğrulduğumda Eylül derin bir nefes verdi. Nutku tutulmuş gibi bakıyordu bana. Birşey söylemeden kalkıp telefona baktığımda Barış'ın aradığını gördüm. Muhtemelen o şerefsizlerle ilgiliydi.

Eylül

Toprak doğrulduğunda istemsizce derin bir soluk verdim. Nefesimi tuttuğumu bile fark edememiştim.

Toprak gergin bir surat ifadesi ile telefonu açıp kulağına dayadı. Ne yaşamıştım az önce? Resmen nutkum tutulmuş, dilim lâl olmuştu.

Yatakta doğrulup ayağa kalktım. Toprak telefonda konuşurken ben ona bakmadan yatağı toplamaya başladım. Toprak'ın konuşmaları kulağıma ilişiyordu.

"Birşey buldunuz mu?" diye sordu karşıdaki kişiye.
Bir süre karşıyı dinleyip başını salladı.
" Bugün mü? Tamam gelirim, kaçta?" diye sordu.
Ardından karşı tarafı onaylayarak kapattı telefonu. Bir elini saçından geçirip dağıtarak bana döndü.
" Hadi kahvaltımızı yapalım, sonra benim biraz işim var."

" Ne işi? Bugün eve gidecektik." diyerek önünde durdum.

Bugün birlikte çocuk odasını boyayıp eşyaları yerleştirecektik. Temizlik işi tamamdı. Ama yerleşecek birkaç eşya biraz iş vardı. Toprak ısrarla olmayan çocuğumuz için de oda hazırlamamızı istemişti. Büyük bir hevesle seçmiştik eşyaları. Ama çoğu şeyde ben de onun istediğini seçmiştim.

" Gideceğiz güzelim. Ben birkaç saate işimi halledip geleceğim. "

" Seni vuran adamlarla mı ilgili?"diye sordum kısık sesle.

Suratıma tarifsiz bir bakış attı. Çenesi kasıldı. Yüzümü avuçları arasına aldı.
" Benim hayatımı elimden almaya çalışanlarla, benim karımı kaçırmaya teşebbüs edenlerle ilgili." diyerek alnıma öpücük kondurdu. Kollarını omzuma sarıp sıkıca sarıldı bana.

Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum. Kokusunu içime çekip sakinleşmeyi bekledim.
" Ne istiyorlar senden? Sana işkence çektireceğini söyledi o adamlar."

" Askerim ben Eylül."

Bu herşeyi anlatıyordu aslında. Askerdi o. Öyle er de değildi. Peşinde böyle adamların olması normaldi aslında. Ama o adamların Toprak'a böylesine bir kin duymaları başkaydı.

" Diğerleri de asker. Neden sana bu kadar kin duyuyor bu patron dedikleri adam."

" Sevgilisini ben öldürdüm." dedi sakince. Bunu normal birşeymiş gibi söylediğinde irkilerek başımı göğsünden kaldırdım.

" N..nasıl?"

"Aynı örgüttendi o da. Suçluydu yani. Çoluk çocuk demeden öldüren, onları o maddelerle zehirleyen insanlar onlar Eylül. Herif şerefsizin önde gideni ama bu kadına düşkündü. Gözlerinin önünde vurdum kadını, kendisi kaçtı. Beni de eziyet ederek öldürmeye yeminli kendince."

" Toprak b..bu-"

" Korkma Eylül, ölmeyeceğim. Sen yaşa diye ben nefes almaya devam edeceğim."

Derin bir soluk aldım. Bakışlarımı yüzünden çekip sıkıntıyla etrafta gezdirdim. Birşey söylemek için dudaklarımı araladığımda "Dikkat edeceğim." diye fısıldadı.
Başımı sallayıp " Tamam." dedim. Başka ne diyebilirdim ki?

Bakışları güven vadediyordu. O böyle zamanlarda öyle güçlü görünüyordu ki bazen belime sarılıp başını göğsüme yaslayan küçük oğlan çocuğunu tanıyamıyordum.

Şakağıma belli belirsiz bir şekilde dudaklarını bastırdı. " Kahvaltımızı yapalım. Deniz ve Erva zaten oradalar, seni onların yanına bırakayım birkaç saate gelirim zaten."

"Ben burada seni beklesem?"

" Olmaz güzelim. Seni yalnız bırakamam. Onların yanında bekliyorsun beni. Birşey istersen, bir sorun olursa da Deniz'e söylüyorsun."

" Tamam." dedim başımı sallayarak. Bir de ona ayak bağı olmak istemiyordum.

" Gel hadi." diyerek mutfağa doğru adımladı. Elimi tuttuğu için ben de peşinden sürüklenmiştim. Zaten hazırladığım için hızlıca kahvaltımızı yapıp birlikte evi toparladıktan sonra hazırlandık.
İkimize de giydiğimiz kıyafetlerin dışında birer eşofman altı birer de tişört almıştım. Elimde poşet taşımamak için onları bir sırt çantasına koyup telefonumu ve cüzdanımı da içine attım.

Odanın kapısında Toprak göründüğünde telefonunu cebine koyuyordu. " Hazır mısın güzelim?"

" Hı hı hazırım." diyerek siyah sırt çantasını takıp her zaman yaptığım gibi bir kez zıpladım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama artık refleks gibi birşey olmuştu.

Toprak bu halimi gördüğünde bir kahkaha attı. Gülerek komodini açıp içinden silahını ve şarjörünü çıkardı.
O metalik sesler eşliğinde şarjörü takıp birşeyler yaptı ve silahı beline yerleştirdi. Bir insanın eline herşey mı yakışırdı? Toprak'a yakışıyordu işte...

Dudaklarındaki gülümseme yerini korurken yanıma geldi. Elini bana doğru uzattığında "Hadi minik kızım, okula gidiyoruz." dedi.

Kaşlarımı çatıp elini tutmadan önden önden yürürken arkamdan hâlâ gülüyordu. "Zaten miniciksin böyle daha bir küçük gösteriyorsun."

Hızla arkamı döndüğümde bana çok yakın olan bedenine çarpmaktan son anda kurtuldum. Kaşlarımı çatıp ters bir bakış attığımda "Sustum." dedi ellerini teslim olur gibi iki yana kaldırarak.

Elimi ona doğru uzattım, uzattığım elimi tuttuğunda yürüyerek mırıldandım.
" Minikmiş, koca adam bir bakışla pısıyorsun ama."

Gülerek elindeki elimi kaldırıp bir öpücük kondurdu ama birşey söylemedi. Binadan benden önce çıktığında gözleri etrafı bir şahin gibi tarıyordu. İçerideki halinden eser kalmayacak şekilde kaşlarını çatmıştı. Parmaklarını parmaklarıma geçirdiğinde arabaya doğru ilerledik.

Kilidin açıldığına dair duyduğum sesle kapıyı açıp yerime yerleştim. Toprak aynaları kontrol edip ısıtıcıyı açtı ve arabayı çalıştırdı. Dizlerimdeki elimi tutup kendi dizinin üzerine bıraktı. Sağ elini kullanmadığı zamanlarda elini elimin üzerine bırakıyor, fark etmeden parmaklarımla oynuyordu.

Yeni evimizin önüne geldiğimizde karşı binanın önünde Erva ve Deniz göründü. Bu haftasonuydu düğünleri. Erva heyecandan ölecekti. Deniz ise sanırım çoktan ölmüştü.
Onun için bir aile özlemi ne demek çok iyi anlıyordum. Erva ve kendi evini yerleştirirken ne kadar yorulursa yorulsun hep gülümsüyor, Erva'nın bir dediğini iki etmiyordu.
Onlar çok mutluydu, hep mutlu olmalarını diledim Rabbimden.

" Dediklerimi unutmadın değil mi? Dışarı çıkmak yok. Bir sorun olursa Deniz'e söyle. Yada beni ara."

" Emredersiniz komutanım." dedim asker selamı vermeye çalışarak.

Gülerek başını iki yana salladı. "Emretmem rica ederim karıcığım."
diyerek dizinin üzerindeki elimi öptü.

" Hadi Allah'a emanet ol." dedim diğer elimi sallayarak. Kapıyı açıp çıkacağım zaman bileğimi yakaladı.

" Hop." dedi hızla. "Öpücük yok mu?"

Gözlerim yan taraftaki binanın önüne kaydığında "Bizimkiler dışarıda." diye fısıldadım.

Yüzünü bana doğru uzattı.
"Camlar filmli."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp kızaran yanaklar eşliğinde yüzünü tutarak yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

" E ama." dedi sonunu uzatarak. "Böyle olmaz ki."

" Olur olur." dedim bir çırpıda. "Devamı eve geldiğinde vizyonda. Haydi işine." diyerek arabadan indim.
Kapı hâlâ açıkken bir öpücük atıp el salladım.
Bir çocuk gibi asık olan dudakları iki yana kıvrıldığında kapıyı kapatıp bizimkilerin yanına ilerledim.
Toprak da arabayı çalıştırıp gittiğinde Erva'ya sarılıp " Selamın aleyküm." diye mırıldandım.

İkisi aynı anda selamımı aldı.
" Hadi girelim içeri." dedi Deniz.

Erva koluma girdiğinde önden önden yürümeye başladık.
" Nasılsın kız." dedi Erva kolumu dürterek.
" Elhamdülillah Erva. Her gün görüşüyoruz zaten."

Gözlerini devirerek kolumu koparma derecesine gelerek sıktı ve bana biraz daha yanaştı. Kısılan sesi ve arkadan gelen Deniz'i kontrol eden gözleri o dudaklardan muzip birşeylerin çıkacağını söylüyordu.

" Evlilik nasıl gidiyor." diyerek bir elini ağzına kapatıp kıkırdadı.

Sorudaki muzipliği eş geçtim.
" İyi." dedim sonunu uzatarak.
"Seninki nasıl gidiyor?"

Gözlerimin içine bakarak bir kez daha göz devirdi. "Kız onu mu diyorum." dediğinde dairenin kapısına gelmiştik. Deniz cebindeki anahtarı çıkartıp kapıyı açana kadar sessizliğimi korudum.
" Buyrun hanımlar." diyerek bize öncelik tanıdı.
Evin neredeyse herşeyi yerleşmişti. Erva'nın pek bir severek aldığı halılar da yerlerde olduğu için ayakkabılarımızı çıkartarak içeri geçtik. Deniz salona doğru geçerken Erva kolumu tutarak beni durdurdu.
"Deniz biz odadayız şeyleri hallediyoruz." diye seslendi.

" Neyleri?"

"Aman birşeyleri işte canım." dedi Erva elini havada öylesine sallarken. Gülerek beni odasına sürüklemesine izin verdim.
Odaya girdiğimizde kapıyı örterek yatağa oturdu.
"Kızım sizle biz bir miyiz? Siz aynı evdesiniz." dedi kaşı gözü ayrı oynarken. Bir insanın sesinden muziplik akar mıydı? Erva'nın sesinden akıyordu işte.

" Eğlenceli işte canım. Hem sevdiğin adam hep yanında oluyor." dedim bakışlarımı kaçırarak.

Elinin birini tutup yüzümü kendine çevirdi. Bu kız bugün ayrı bir meraklı olmuştu.
" Kız siz-" dediğinde hızla lafını kestim.
" Yok öyle birşey. Sil kafandan.Tövbe, kaşın gözün halay çekiyor zaten."

Bir kahkaha patlattı yüzüme yüzüme.
" Olsun kızım evlisiniz zate-"

" Ay Erva!" dedim hızla. Sesimin biraz yüksek çıktığını fark ettiğimde alçaltıp yüzümde muzip bir ifade ile Erva'ya yaklaştım.
" Zaten hafta sonu düğünün olacak. Ne merak ediyorsan öğrenirsin." dedim kıs kıs gülerek.

Yüzü önce pembe ardından kırmızı sonra da mora döndükten sonra boğazını temizleyip kendine geldi.

" Ha ha ve ha." diyerek hızla ayağa kalktı. "Annemle yengen bugün çeyizleri ve kıyafetlerimi getirecekti. Gelirler birazdan." diyerek içi boş olan dolabın kapağını açtı.

" Herşey tam mı?" diye sordum konuyu uzatmadan. Zira uzatırsam yüzü renkten renge dönecek olan kişi bu sefer ben olacaktım.

" Evet tam. Sadece kıyafetleri yerleştireceğiz. Bir de içerideki kornişe birşey olmuş Deniz onu yapıyor. " diyerek tekrar yanıma geldi. Bu kez oturmayıp kendini geriye attığında bacakları yataktan sarksa da kendi uzanıyor gibiydi.

" Eniştem nereye gitti." dedi kolumu dürterek.

Ben de kollarımı geriye doğru koyup onlardan destek aldım.
" Şu onu vuran adamlarla alâkalı bir işi varmış." Derin bir iç çektiğimde Erva gülerek bana döndü.

" Sen de evlendin ya, bu gözler daha neler görecek." dediğinde yataktan itip yere düşmesini sağladım.

" Sen bittin." diye cırladı yerden kalkarken. Biz birbirimizle çekişmeye dalmışken odanın kapısı tıklatıldı ve Deniz'in sesi duyuldu. Erva ile birbirimize bakarak gülmüşümüze engel olamamıştık.

" Güzelim iyi misiniz? O sesler ne?"
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Toprak arayıp yaklaştığını söylediğinde ben de yengemlerle birlikte aşağı indim.
Yengem ve Erva'nın annesi kıyafetleri ve çeyizleri getirmek için gelmiş amcam da onları bırakmıştı.
Şimdi onlar tekrar eve dönecek biz de Toprak'la kendi evimize geçecektik.

Merdivenlerden inerken soluğum bir an kesilir gibi olduğu için alçak olan binanın duvarına yaslanıp soluklanmaya çalıştım. O sırada araba sesi duyduğumda Toprak hızla inip sert bir şekilde arabanın kapısını kapatarak yanıma koştuğunu gördüm.
Ben, Erva, Deniz, yengem, amcam,ve Erva'nın annesi ne olduğunu anlamak için şaşkınlıkla bakarken Toprak hızla gelip eğilerek yüzümüzü hizaladı.

"Eylül güzelim!"dedi endişeyle gözleri yüzümü tararken. Göğsündeki elimi tutup indirdi. İki elini yüzüme yerleştirdi.
"Ne oldu? Neyin var?" dedi bana, ardından sorgu dolu bakışlarını diğerlerine çevirdi. " Lan ne oldu?" diye adeta tısladığında girdiğim transatan çıktım.
" T.. Toprak birşeyim yok. Sadece biraz nefesim daraldı." dedim hızla.

Yüzümü inceledi. Kaşlarını bir rahatlamayla serbest bırakırken
"Emin misin? Neden daraldı nefesin? Hastaneye gidelim." dedi bir çırpıda.

" Gerek yok hastaneye. Sadece merdiven indiğim için oldu."

Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. "Güzelim birşey oldu sandım." dedi daha rahat bir sesle.

Ellerimi beline saramadan " Herkes burada." diye mırıldandım. Zoraki olduğu her halinden belli olan bir şekilde benden ayrıldığında amcamın suratındaki o gizli gülümsemeyi gördüm. Göz göze geldiğimizde hemen bakışlarını kaçırıp Toprak'a baktı. Beni emin ellere emanet ettiğini şimdi gözüyle görüyordu. Onun gülümsemesiydi bu.

Toprak onlara doğru ilerleyip selam verdiğinde kısa bir sohbete başladılar aralarında. Ardından onlar yola çıkmış, Erva ve Deniz kendi evine biz kendi evimize geçmiştik.

Bizim evde de çoğu şey hâllolsa da bazı işler vardı yapılacak. Çocuk odasını kendi istediğimiz renklere boyayacaktık. Toprak'ın çok severek aldığı beşikte bir problem çıktığı için geri göndermiştik, o gelecekti.

Çantamın fermuarını kapatıp kapının önüne bıraktıktan sonra salondaki Toprak'ın yanına gittim.
" Şunları giy Toprak, üzerin boya olmasın."

Bana doğru bir bakış atıp tek hamlede üzerindeki kazağı çıkardı. Elimdeki tişörtü alıp üzerine geçirdi.
Elini pantolonunun kemerine attığında elimdeki eşofmanı koltuğa bırakıp kendim giyinmek için banyoya geçtim.

Giyinip geldiğimde Toprak odaya girmiş elindeki boya kovasını açıyordu. Birlikte başladığımız boyada iki duvarı halletmiştik. Ama Toprak'ın eli ayağı dursaydı daha erken biteceğine emindim.

O su içmek için mutfağa gittiğinde pencerenin olduğu duvarı boyamaya başladım.
Duyduğum sesle arkamı döndüğümde Toprak elinde telefonla bana doğru geliyordu.
" Eylül hanım."

" Yine mi?" dedim gülerek.

" Evet yine." diyerek dibine kadar girdi. Belime attığı eliyle beni kendine çekip dudaklarıma bir öpücük kondurdu.
" Kamera açık." dedim hızla.

" Seni benden başkası izleyemez merak etme." diyerek biraz daha sırnaştı.

" Toprak işimiz var."

" Off, hay ben bu işin. Bir bitmedi."

" Haydi ben şu duvarı yapıyorum sen de diğerini bitir." dediğimde bıkkınlıkla telefonu kapatıp arkasını dönerek işine devam etti.

"Şu yukarılara yetişemiyorum ya." diye homurdanarak Toprak'a döndüm. Elindeki fırçayı bırakıp yanıma geldi. Ortaya attığı fikir ise tam onluktu.
" Ben seni kucağıma alayım öyle boya."

Bu fikrini kabul etmediğim için suratı düşen Toprak somurtarak Deniz'lerin evinden merdiven almaya gitmişti. O geldikten sonra ince işleri de yapıp işin en zevkli kısmına gelmiştik.

İnce fırçalarla duvarın birine istediğimiz şekilleri farklı renklerle çizmiş son olarak ikimiz de ellerimizi boyaya batırıp duvara izini çıkarmıştık. Toprak'ın 'çocuklarımızın!' hepsinin el izini burada görmek istediğine dair cümleleri eşliğinde son dokunuşu yapıp geriye doğru çekildim. Kapı pervazına yaslanmış beni izleyen Toprak'ın yanına gidip beline kollarımı sardım. İkimiz de derin bir iç çekip odada gözlerimizi gezdirdik. İkimiz de aynı şeyi düşünüyorduk eminim. Toprak elini at kuyruğu yaptığım saçımda gezdirip başıma bir öpücük kondurdu.
" Çok güzel oldu. Annesi babası onu çok sevecek." diye mırıldandı.

" Lan ne de güzel söyleniyor bak. Babası..." ardından derin bir nefes alıp bana döndü. "Eylül bu kadar güzel olmamalıydı. Benim hemen baba olmam gerek."

" E ol Toprak." derken salona doğru ilerliyordum.
" Tek başıma mı?" dedi hayretle.

" Yok ben de baba olacağım."

Bıkkın bir nefes verip koltuğa yanıma oturdu. "Acıktım yemek sipariş ediyorum." diyerek telefonunu çıkardı.
" Eve gideceğiz zaten."

" Bugün burada kalalım." diyerek koltuğa uzandı ve başını dizlerime koydu.

" Burada mı? Neden?

Elimi tutup bileğime bir öpücük kondurduktan sonra saçlarına bıraktı.
" Bilmem canım istiyor."

" Peki." demekle yetinip saçlarını okşamaya devam ettim.

" Deniz'ler hâlâ buradaysa onları da çağırayım mı?" diye sordu. Ne olursa olsun bana sorması çok hoşuma gidiyordu. Kabul edeceğimi bilse bile bana da danışıyordu.
" Tabi çağır."

Ardından dört kişiye yetecek kadar pizza ve içecek sipariş edip Erva ve Deniz'i de çağırmıştık.
Kapı çaldığında pizzaları masaya yerleştiren Toprak'ı orada bırakıp kapıyı açmaya gittim.

Ben Erva'ya sarılırken Deniz selam vererek salona geçmişti. Onlar da selamlaştığında dördümüz de büyük bir açlıkla masaya geçtik. Erva ve ben kendimizden geçmiş gibi yerken bizimkiler beyefendi edasıyla sakin sakin yiyerek sohbet ediyorlardı.

Bardağımdaki meyvesuyu bitince doldurmaya üşenip Toprak'ın bardağına geçiş yapmıştım. Ama sohbetin en derin yerinde olan Toprak'ın bundan haberi bile yoktu.
" Hadi lan oradan." dedi Toprak Deniz'e ters ters. "Elin ayağın birbirine girmişti. Yanında olmasam bayılıyordun."

"Lan düşmanım gibi yandan yandan kötü şeyler fısıldayan sen değil miydin? Hepsinin suçlusu sensin!"

" Ne oluyor?" diye araya girdi Erva. Sonunda ağzına tıkıştırdıktan sonra çiğnemekte zorlandığı lokmayı yutabilmişti.

"Yok ben istemede bayılıyormuşum da, yok düğünde de fenalık geçirecekmişim de." dedi Deniz yalancı bir sinirle. Ben gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Toprak umursamazca gülüyordu.

"Sen ona bakma Deniz." dedi Erva kolunu sıvazlarken. "Kendisi çok farklıydı sanki."

O an Toprak'la bakışlarımız birbirini buldu. Evet çok farklıydı. Çok farklıydık. Ne ben Erva gibi heyecanlanıp sevdiğim adama kaçamak bakışlar atmıştım. Ne de Toprak'ın kalbi çırpınıp eli ayağı titremişti. Aksine ikimiz de birbirimize laf atıp durmuştuk.

Erva anında lafı değiştirip başka bir konu açtığında herşey unutulmuştu. Onlar kalkmadan önce hep birlikte birkaç fotoğraf çekinmiştik. Çekindiğimiz bu fotoğrafların birinde hepimiz normalken birinde, ben ve Toprak tartışıyorduk, diğerinde Erva ve Deniz poz kavgası yaparken, bir diğerinde Toprak bana sırnaşıyordu. En sevdiğim fotoğraf ise Erva'nın beni boğmaya çalıştığı anda Toprak ve Deniz'in dehşete düşmüş bir ifadeyle bize baktığı fotoğraftı.

Onlar kalktıktan sonra ikimiz de çok yediğimize kanaat getirip yürüyüşe çıkmıştık. El ele daha birçok dairesi boş olan sitede gezinmiş ardından sitenin dışında bulunan bu ıssız parka gelmiştik. Oldukça büyük bir alanda bulunan parkın çoğu alanı yeşillik ve ağaçlarla kaplıydı. İki yerde çocuk oyun alanı bir yerde ise spor alanı vardı.
Belki de ileride buraya piknik yapmak için gelebilirdik.

" Buraya piknik yapmaya geliriz." dedim elimizi bir öne bir arkaya sallarken.
" Geliriz inşAllah." dediğinde bir İnşAllah da ben dedim içimden.

"Gel şuraya oturalım." dedi büyük bir ağacın altındaki banka doğru ilerlerken. Elini banka koyup baktı kendi oturup kollarını iki yana açtı.

" Soğuk orası." dedi çenesiyle bankı gösterirken. "Kucağıma gel kimse yok."

Etrafta gözlerimi gezdirip tekrar Toprak'a baktım. Etrafta gerçekten kimse yoktu. Parkın doğru düzgün ışığı bile yanmıyordu. Tek başıma olsam kesinlikle korkudan ölürdüm.
Ama Toprak'ın etrafı kolaçan eden gözleri ve her an silahına gidecekmiş gibi hazırda duran eli beni korkudan uzak tutuyordu. Bir de bakışları vardı tabi. Güven bana diyen bakışları...

Çekingen adımlarla yanına gidip yan bir şekilde dizlerinin üzerine oturdum. Bir elini belime yerleştirip diğer elini de dizlerimin üzerine koydu. Kucağına oturduğumda yere değmeyen ayaklarıma bakış attım bir. Gerçekten de ona göre çok miniktim.

Onun karşıya bakan suratına ellerimi yerleştirip kendime doğru çevirdim yüzünü.
" Yüzbaşım." diye mırıldandım gülümseyerek.
Aynı anda onun da dudakları iki yana kıvrıldı.
"Hemşire hanım?" dedi bana karşılık.

" Sizi çok sevdiğimi biliyorsunuz değil mi?"

" Bilmem mi?" diyerek sırtımdaki elini hareket ettirdi. "Peki siz benim o tokattan sonra, size çok fena tutulduğumu biliyor musunuz?

" Bilmem mi?" dedim kıkırdayarak. Ardından başımı göğsüne yasladım. Bir süre öyle kaldıktan sonra " Eylül." diye mırıldandı.

" Efendim?"

Elini montunun cebine attı. "Ben sana birşey vereceğim."

Başımı sallayarak merakla onu bekledim. Cebinden siyah kare bir kutu çıkardı. Elime tutuşturup açmamı bekledi. Nasıl da romantik bir adamdı ama?!

Açtığımda gördüğüm şey o kadar güzeldi ki.

Pembe ve yüksek ihtimalle doğal taş olan damla şeklindeki bir taşın etrafı sarmaşık şeklinde kaplanmıştı. O kadar zarif ve güzel duruyordu ki gözlerimi kocaman açıp bir süre onu inceledim.
Toprak'ın zevki gerçekten çok güzeldi.

"Çok anlamam bu işlerden ama beğendin mi?" diye sordu masumca.

" Çok güzel. Çok beğendim. Teşekkür ederim." dedim büyük bir neşeyle.

Boynuna sarılıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Şimdi romantik birşey söylemem gerek sanırım." dedi gülerek.

"Gerek yok. Gözlerin söylüyor herşeyi."

Uzunca bir süre gözlerime baktı sadece. Kahverengi hareleri karanlıkta gecenin dinginliğine bürünmüştü. Gerçekten söylemediği herşeyi gözleriyle anlatıyordu.

" Bu taş." diye mırıldanarak aramızdaki o tuhaf sessizliğe son verdi. Boğazını temizleyip devam etti.
" Aşkın taşı olarak da adlandırılıyormuş. Kötü olan duyguları, sevgiye çevirdiği söyleniyormuş. Doğru mudur bilmem ama senin bendeki tüm kötü duyguları sevgiye çevirdiğini biliyorum. "

Alnıma bir öpücük kondurup montunun fermuarını açtı. Ben onu hülyalı gözlerle izlerken montunu iki yandan açarak bana doğru sardı. Başımı tutup göğsüne yasladı. Ve sessizce kulağıma fısıldadı.
" Seni seviyorum."

.
.
.
.
.
.
.
.

Yatağın üzerindeki örtüyü açıp bana doğru döndü.
" Böyle mi yatacaksın?" diye sordu çenesiyle üzerimi göstererek. Üzerimde feracenin altına giydiğim bol kot pantolon ve onun üzerinde de kazak vardı.
Kazak sorun değildi ama kot pantolonla rahat edemeyebilirdim.

Gözüme boya yaparken giydiğimiz eşofmanlar takıldığında o tarafa doğru ilerledim. Giydiğimiz tişörtler boya olmuştu ama eşofmanları giyebilirdik. İkisini alıp Toprak'ın yanına geri adımladım.
" Kazaklarımız kalsın, bunları giyelim."

" Tamam. Arkamı dönüyorum burada giyin." diyerek elimdeki eşofmanı alıp arkasını döndü. Kararsızca birkaç saniye sırtıyla bakışsam da ben de arkamı dönüp pantolonumu çıkartarak eşofmanımı giyindim. İkimiz de pantolonları katlayıp köşeye bıraktığımızda tek kelime etmeden soğuk yatağa girdik.

Arkamı dönüp beni sıkıca sarmasını beklemek yerine yönümü ona doğru döndüm.
Çarşafın soğuk yüzü tenimi ürpertirken Toprak'a doğru biraz daha sokuldum. Üşüdüğümü anladığında eli bileğimden kolumun üstüne doğru ağır ağır çıktı.
İkimiz de tek kelime etmiyor sadece gözlerimizle konuşuyorduk. Büyük eli kolumun üzerinden kürek kemiğimi bulduğunda beni kendine doğru biraz daha çekti. Gözlerinden bakışlarımı çekmeme sebep olan yutkunduğunda usulca inip kalkan adem elmasıydı. Gözleri yüzümü taradığında iç çeker gibi bir soluk alıp verdi.

Aramızdaki bu şey neydi bilmiyordum. İkimizin arasında esen bir meltem vardı sanki. Tuhaf bir hava... Ve içimdeki o arsız kadın; şuan bana böyle bakmasın, sarılsın, öpsün istiyordu. Ama o arsız kadın farkındaydı ki eğer bunu yaparsa bu iş farklı yerlere gidecekti. Bu belki hiçbir açıdan yanlış değildi. Ama perde arkasından kendini gösteren yanakları kızarmış, utangaç Eylül buna dur diyordu.

Onun gibi derin bir nefes de ben aldım. Aldığım soluğu titrek titrek geri verirken Toprak'ın dudakları aralandı.
" Uyuyalım Eylül." dedi daha çok kendini inandırmak ister gibi. Yan duran bedenini yatağa sırtüstü bıraktı. " Uyuyalım..."

Başımı kolunun üzerine bırakıp kollarımı karnına sardım.
"Uyuyalım." diye tekrar ettim onu. Kasılan bedenini rahat bırakıp elini saçlarıma attı. Derince bir nefes yolladı ciğerlerine. İkimiz de sessizliğe gömüldüğümüzde ortamdaki bu tuhaf havanın etkisinden çıkmaya çalışarak uykuya daldık.

Birbirine kenetlenen kirpiklerimi usulca araladığımda görüş açıma Toprak'ın güzel suratı girdi.
Yüzüne güzel bir gülümseme yerleştirip burnunu burnuma sürttü. " Günaydın güzel karım." diye fısıldadı.
Elimi kemikli yüzüne koyup okşadım. Alnımı alnına yasladığımda "Günaydın sevgilim." diye mırıldandım.

Başını aniden hafif geriye çekip gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki şaşkınlığı görüyordum. İlk önce doğru duyduğunu anlamak için gözlerime baktı ardından çatılan kaşları aniden havalandı ve gülmeye başladı.
" Sevgilin seni yesin." dedi yanağıma kocaman bir öpücük bırakarak.

Ardından kalkıp birlikte odayı toplamış giyindikten sonra da dışarıda kahvaltı yapmıştık. Bugün Perşembe günüydü ve cumartesi günü Erva'nın kına gecesi vardı. Pazar günü ise düğün günüydü. Gün boyu kendimiz için alışveriş yapmıştık.

Ben açık kahve tüllü sade ama güzel bir elbise ve kına için de zümrüt yeşili bir elbise seçmiştim. Ona uygun iki şal ve ayakkabı almıştım. Toprak ise düğün için siyah bir takım elbise siyah gömlek ve siyah kıravat almıştı. Tamamıyla siyaha bürünecekti yani.

Gün içerisinde sık sık beni yoklayan halsizlik eve geldikten sonra daha da artmıştı. Gözlerimi açmakta zorlandığım için eve gelir gelmez uyumak istemiştim. Toprak'a çaktırmasam da sanırım hasta olacaktım ve bundan nefret ediyordum.

Gözlerimi açtığımda hava hâlâ karanlıktı. Toprak'ın kolları arasından güçlükle çıktığımda komodinin üzerindeki telefondan saate baktım. Saat henüz 03.22 idi. Nefes alırken sanki bir saunadaymışım gibi soluğum yetmiyordu. Ateşim vardı ve çok fazla üşüyordum. Şükür ki burnum akmıyordu. Arkadaşımın düğününde burnumun akmasını hiç istemezdim.

Üzerimdeki örtüyü açtığımda bir ürperti sardı bedenimi. Toprak kıpırdansa da uyanmadı. Onu kaldırmadan ılık bir duş alıp ateş düşürücü ilaç alacaktım.
Usulca yataktan kalkıp yavaş adımlarla banyoya doğru ilerledim.
Feri kesilen bacağımla bedenimi koltuğun üzerine bıraktım.

O sırada yataktaki kıpırtı ile bakışlarım o yöne döndü. Toprak önce eliyle benim yerimi yoklayıp sonra yattığı yerden doğruldu.
Beni gördüğünde üzerindeki örtüyü atarak hızla yanıma geldi.
" Eylül ne oldu? Neden kalktın?" diye sordu bir çırpıda. Sesi uykulu olduğu için pürüzlü çıkıyordu.
Elini yüzüme yerleştirdiğinde endişeyle önümde diz çöktü.
" Güzelim senin ateşin var."

" Evet. Ilık bir duş alacağım."

" Gel bakalım." diyerek kucağına aldı beni. Koridora girdi ardından tek eliyle banyonun kapısını açıp içeri girdi.

" Ben hallederim Toprak." diye mırıldandım usulca. Ne kadar hasta da olsam utancım bir yandan baş gösteriyordu.

" Olmaz, hadi." diyerek kucağından indirip askılı tişörtümün eteklerinden tuttuğunda elinin üzerine elimi koyup onu durdurdum.
" Toprak utanıyorum." dediğimde daha fazla konuşmaya halim yoktu. Bakışlarımla beni anlamasını istedim.

" Kızım ayakta duramıyorsun!" diye çıkıştığında " Lütfen." diyerek ısrar ettim.

Başını kaldırıp sabır dilercesine bir soluk aldı. " Kapının önünde bekliyorum, kapıyı kilitleme, birşey olursa hemen beni çağır."

"Tamam." dedim bir çırpıda. İstemeyerek dışarı çıktığında kapıyı yarı açık bıraktı. Zor güç kolumu kaldırıp üzerimdeki tişörtü ve şortu çıkardım. Ama iç çamaşırlarımı her ihtimale karşı çıkarmayıp duşakabine girdim.
Titrek bir nefes alıp önüme gelen saçlarımı geriye attım. Musluğu açtığım anda üzerime aniden dökülen soğuk suyla tiz bir çığlık kaçtı ağzımdan.
Hemen kapatıp sıcak kısma çevirerek biraz ılımasını beklerken " Ne oldu!" diyen Toprak'ın sesini duydum.

Bedenimi kapatma ihtiyacı ile kollarımı göğsüme sardığımda Toprak'ın gözleri sorun olup olmadığını anlamak için yüzümden başka yere değmiyordu.

" S..su soğuk aktı birden."

Derin bir soluk verip üzerindeki tişörtü bir çırpıda çıkartarak yanıma girdi.
" Toprak?" dediğimde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Titreyen dizlerim olduğum yere oturmam için beni zorlarken, aldığım soluklar bir lav gibi giriyordu ciğerlerime.
Toprak'ın karşısında çıplak olmam ise utançla kavrulmama sebep oluyordu.

" Sus." dedi bir çırpıda.
Gözlerini vücuduma hiç değdirmeden elini suyun altına tutup ılımasını bekledi.

" Gel bakalım suyun altına." diyerek göğsümde bağlandığım kollarımdan birini tutup beni akan suyun altına çekti. Kendisi geride dursa da vücudumdan sıçrayan su damlaları onun göğsüne çarpıp usulca yere süzülüyordu.

"Soğuk." diye inledim.

"Biraz dayan, çok ateşin var."

"Toprak, üşüdüm." diyerek elimi kollarıma sarıp sıvazlamaya başladım. Artık utancım bir kenara çekilmiş, kendimi küçük bir çocuk gibi mızmızlanırken bulmuştum. Onun bana olan ilgisi kendimi koyuvermemi sağlıyordu.

"Güzelim." dedi sakince. Başını yukarı kaldırıp bir nefes aldıktan sonra gözlerimin içine bakarak bana doğru bir adım attı.
" Lan dayanamıyorum da."
diyerek kollarını bedenime sımsıkı sarıp başını başımın üzerine koydu. Şimdi onun bedeninin sıcaklığı bana soğuk gelen suyu kırıyordu.
" Birlikte üşüyelim." diye mırıldandı.

Kollarımı beline sardığımda kaskatı kesilen bedeni bir süre sonra kendini bıraktı. " Biraz daha dur. Sonra çıkartacağım seni."

Belimdeki elini kürek kemiğe çıkardıktan sonra yavaşça ayrıldı benden. Şampuana uzanıp avucuna biraz alarak saçlarıma sürmeye başladı.
Saçlarımı incitmekten korkarcasına köpürttükten sonra ellerini boynuma indirdi. Kollarımı yıkayıp, ellerini belime doğru uzattı. Sırtımı ve belimi de yıkandıktan sonra daha ileriye gitmeyip suyu tekrar açarak köpükten arınmamı sağladı.

Bir eli başlığı tutarken diğer eli saçlarımda omuzumda gerdanımda, belimde, sırtımda geziyordu.

Duş başlığını yerine bırakıp "Bekle." diyerek çıktı. Dolaptan beyaz bir havlu çıkarıp geri geldi. Havluyu omzuna atıp bir elini belime koyarak benim de duşakabinden çıkmamı sağladı. Omzundaki havluyu arkama doğru geçirdi kollarımın altından önüme getirip ucunu göğsüme doğru sıkıştırdı. O tüm bunları yaparken ben ifadesizce onu izliyordum.

Eğilip bir çırpıda beni kucağına aldı. Koridorda ilerleken şakağıma bir öpücük kondurdu. " Rahatladın mı?" diye sorduğunda " Hı hı." diyerek başımı boynuna gömdüm.

Az da olsa daha iyi olduğumu hissediyordum. Ama çok fazla üşüyordum. Toprak beni yatağın üzerine yavaşça bıraktığında dolaba doğru ilerleyip eline birkaç parça kıyafet aldı.
Elindekileri yatağın üzerine bırakıp beni kaldırdı. Elini göğsüme sıkıştırdığı yere götürdüğünde elini tutup durdurdum.

" Ben-"

" Olmaz." dedi bir çırpıda.

" Utanıyorum lütfen." diye mızmızlandım. Onun önünde o halde durmaya hazır değildim şuan.

Bıkkın bir soluk verdiğinde kırgın bakışlarını gözlerime çevirdi. Öyle bakmasaydı ne vardı ki?

" Arkamı dönüyorum 30 saniyen var. 30 saniyede giyinmemiş olursan ben giydiririm." diyerek arkasını döndü.

Ona son bir bakış atıp havluyu açarak kurulandım. Alt iç çamaşırımı çıkarıp kuru olanı giydim. Islak olan sütyeni zar zor çıkarıp yatağın üzerine bıraktığımda sadece Toprak'ın siyah bir tişörtü vardı.

" Toprak eksik vermişsin bunları."

" Onları giy yeter. 10. 9. 8." diye söylenmeye başladığında tişörtü hızla üzerime geçirdim. 0 dediği anda arkasını dönüp arsızca gözlerini üzerimde gezdirdi. Yüzünde çarpık bir gülümseme yer edindiğinde yanıma gelip kucağına aldı beni.

O çarpık gülümseme kendimi kapatma isteğimi öne çıkarsa da az önce bana olan kırgın bakışlarını gördükten sonra bunu yapmak istemedim.

Yatağa yatırıp "Daha iyi gibisin, birşeyler atıştır sonra da ilacını içersin." dedi.

Şakağıma bir öpücük kondurup üzerimdeki yorganı alarak onun yerine daha ince bir pike örttü.
" Yanıma gel." dedim elimi uzatarak.
Uzattığım elimi öpüp "Geliyorum hemen." diyerek odadan çıktı.

Odadan çıktıktan birkaç dakika sonra elinde bir tepsiyle geldi. Tepsiyi komodinin üzerine bırakıp koltuk altımdan tutarak oturur pozisyona geçmemi sağladı.
Tepsiyi önüme bırakıp üzerindeki sandviçi elime verdi.
" Hadi birkaç lokma ye."

" Hiç canım istemiyor."

" Güzelim ilaç içmen için biraz yemen gerekiyor. Aç hadi ağzını."

Zorla bir ısırık aldığımda lokma sanki ağzımda çoğalıyor gibi hissediyordum. Ama zorluk çıkarmamak için mideme birkaç lokma yolladım. Toprak ilacı da verdikten sonra tepsiyi mutfağa bırakıp geri döndü. Elini alnıma ardından boynuma götürüp ateşimi kontrol etti.
" Daha iyisin." dedi. Yorganı kaldırıp sırtını yatak başlığına yasladı.
Ben yatıyorken o oturur pozisyondaydı.

" Yanıma yat." dedim çıplak karnına elimi koyup. Dediğimi yapıp yanıma uzandı yönünü bana döndü.
" Haydi sen uyu. Ben buradayım." dedi yüzüme düşen saçımı geriye doğru iterek.

Başımı sallayıp gözlerimi yumdum. Onun kokusunu soluyarak uykuya dalmaya çalıştım. Bedenim yorgun hissetse de uyumama izin vermiyordu. En son hatırladığım şey ise Toprak'ın yüzümde gezinden yatıştırıcı dokunuşlarıydı.

Uyandığımda Toprak'ın yönü bana dönüktü. Muhtemelen beklerken uyuyakalmıştı.
Elimi alnımda yüzümde gezdirip ateşimi kontrol ettim. Geceye göre daha iyiydim. Benim kıpırdanışımı fark eden Toprak gözlerini açtığında elini alnıma götürdü.
" Düşmüş." dedi daha çok kendi kendine. " Uyuyakalmışım."

" Sen yat güzelim ben birşeyler hazırlayayım." diyerek yataktan kalktı. Saçlarımı okşayıp odadan çıktıktan uzunca bir süre sonra gelip beni çağırdı.

Yemeğimizi yedikten sonra benim hiçbir şey yapmama izin vermeyip salona yolladı. Akşama kadar benimle ilgilenip yanımdan ayrılmadı. Onun salonda beni sarıp sarmaladığı battaniyenin içinde hastalığın son demlerini yaşarken Toprak da hazırladığı bitki çayını yudumluyordu.
Ben koltuğa yan bir şekilde ayaklarımı uzatarak oturuyorken ayaklarım da Toprak'ın kucağında birlikte televizyon izliyorduk.

Yeni şarja taktığı telefonu çalınca battaniyeyi açıp ayağımı kaldırarak ayağa kalktı. Telefonu şarjdan çekmeden açıp kulağına götürdü.

"Efendim?" dedi ilk önce. Uzunca bir süre karşıdaki kişiyi dinledi. Kaşlarını çatıp başını hafif sallarken
"Öğrenebildiniz mi?" diye sordu.
Telefonun diğer ucundaki kişi ne dedi bilmiyorum ama " Ben seni ararım." diyerek kapattı telefonu.

Benim yanıma adımlayıp koltuğun önünde diz çöktü.
" Güzelim benim biraz işim var. Seni ben gelene kadar Melih'lere bıraksam sorun olur mu?"

" Yine aynı mesele mi?"

" Evet, birkaç saate gelirim."

" Tamam. Ama ben burada kalırım. Kapıyı kilitlerim iyice. Korkmam da."

" Olmaz Eylül. Aklım sende kalır."

" Toprak." dedim elimi saçına daldırarak "Zaten birkaç saate gelecekmişsin. Kapıyı kilitler yatarım ben."

Kararsızca bir bakış attı yüzüme. Omuzları kabullenişle çöktüğünde
" Tamam." diye mırıldandı.
" Hemen geleceğim. Sakın kapıyı kimseye açma. "

Ayağa kalkıp telefonunu aldı. Kapıya doğru ilerlerken peşinden gittim.
" Dikkat et." dedim beline sarılarak. Kollarını bana sarıp " Sen de." diye mırıldandı. Siyah şişme montunu giydikten sonra hızla odaya gitti. Döndüğünde silahını beline sıkıştırıyordu. Alnımı öpüp dışarı çıktıktan sonra " Kapat hadi." diyerek çenesiyle kapıyı işaret etti.

Hiç istemesem de başımı sallayıp kapıyı kapattım. Tüm kilitleri kilitledikten sonra ayaklarını sürüyerek salona geri girdim. İçime bir huzursuzluk gelip çöreklenmişti şimdi. Ev aniden bomboş olunca kendimi bir tuhaf hissetmiştim. Koltuğun üzerinde duran kumandayı alıp televizyonun sesini biraz daha yükselttim.
Battaniyenin altına girip oturduğumda onu beklemeye başladım.

Saat 23.00 olduğunda hâlâ gelmemişti. Elim bu zamana kadar sayısızca telefona gitse de arayıp rahatsız etmek istememiştim.

Telefonu alıp güç düğmesine bastım. Saat 00.07 idi. Artık dayanamayıp kilidi açarak Toprak'ın ismine tıkladım. Ama duymaktan nefret ettiğim o cümleyi duydum.

Ulaşılamıyordu...

Yüreğime ekilen endişenin tohumları bir bir filizlendiğinde ayağa kalkıp salonda bir o yana bir bu yana dönmeye başladım. Perdenin kenarından dışarıya baksam da gecenin bu saatinde, bu havada uçuşan ağaç yapraklarından başka birşey yoktu.
" Allah'ım..." dedim ağlamaklı bir sesle. Dilimden dualar bir bir dökülürken koridordan bir ses duydum.

Hızla salondan çıkıp dış kapıya yöneldiğimde anahtarın yuvaya yerleştirilme sesi ilişti kulağıma. Kapının dürbününden baktığımda Toprak'ı görmek içimde filizlenen endişe tohumlarını bir bir soldurdu.

Kapıyı açıp göründüğünde hızla boynuna atladım. İlk başta şaşırsa da sonra kollarını belime sardı.
" Sen uyuyorsun sanıyordum."

" Seni bekledim." dedim bir çırpıda.
"Telefonuna ulaşamadım, merak ettim." Sesimde endişenin izleri belli oluyordu.

"Güzelim." dedi omuzlarımdan tutup beni kendinden ayırırken. " Telefonun şarjı bitti. Korkma kötü birşey yok."

" Tamam. Hadi yatalım." dedim montunun fermuarını açarken. Bir an önce onun kollarında olmak istiyordum. Bana sımsıkı sarılsın istiyordum.
Biraz şaşkınlıkla ama ses etmeyerek omuzlarından sıyırdığım montu çıkardı. Çekiştirmeme izin vererek odaya girdi. Onu bırakıp dolaba yöneldim kendi pijamamı ve onun şortunu çıkardım.
Onun odada olmasını umursamayarak üzerimi değiştirmeye başladığımda gözlerini irileştirip inanmayarak suratıma baktı. Gözlerini bedenimde gezdirdiğinde bakışlarımı kaçırıp giyinmeye devam ettim.

Derin bir soluk verip o da üzerini giyindi.
Yatağa girdiğinde ben de kendi tarafımı açıp yanına uzandım. Ona doğru iyice sokulduğumda yutkunup derin bir nefes alarak gözlerini kapadı.
Gözlerini açtığında bir gün önce aramızda esen o rüzgarın tekrar bizi etkisi altına aldığını anladım.

İçimdeki o arsız kadın bana el salladı.
Ona dokunmaya doymayan tarafım bana gülümsedi. Elimi yüzüne koyup benden kaçırdığı bakışlarını yakalamaya çalıştım. "Toprak." dedim yüzümü biraz daha ona yaklaştırarak.

Gözlerinin kahverengi haresi çölde serap gördürüyordu bana. Susadığımı hissettim bir an. Sonra onun sevgisini, ilgisini hiç kanmadan içeceğimi anladım. Beni öpsün istedim. Sarsın sarmalasın. Bu kez sonunun ne olduğunu düşünmeden bunu istedim.

" Eylül." diyerek bana biraz daha yaklaştı Toprak. Bu kez burnu burnuma değecek kadar yakın bir mesafedeydik. " Duramam." diye devam etti.

Yanakları al al olan Eylül sustu. Onu sonsuza dek isteyen Eylül konuştu.
Bu geceden sonra neler olacağını bilmeden, bu gecenin bize neler getireceğini bilemeden " Durma o zaman." diye yanıtladım onu.

Durmadık...





Selamın aleyküm kardeşlerim.

Umarım beğenmişsinizdir. Upuzun bir bölümle geldim size.

Aslında daha erken atacaktım ama yarıda kesmek istemedim. Bölümü uzattım.

Sizleri seviyorum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Allah'a emanet olun :)









Continue Reading

You'll Also Like

299 126 11
"İnsanların hayatını tehlikeye atıyor diye, kayayı yerinden etmişler. Denizkızı ve inci küpeleri bir başına kalmış." "Sana söz veriyorum Kaya, hayatı...
139K 7.1K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
24K 1.5K 7
Çocuklarımın babası tek gecelik ilişkim olan adam çat kapı gelirse ve çoçuklarını görmek isterse ?!? DAHA NELER (KONU DEĞİŞTİRİLDİ) Ben ferida evet e...
962 67 6
Güneş Arslan mutlu ve başarılı bir kadındı onunla tanışana kadar