the kingdom love, hyunin ✓

By kenyusiimii

196K 25K 30.5K

majesteleri, sizi seviyorum. | royalty More

0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6 F'

0.1

18.4K 1K 2.1K
By kenyusiimii

Tayfamızı buraya bırakayım..

Ve demek istediğim tek bir şey var, hikayenin akışına göre küfür kullandım lütfen onları sorgulamayın sadece eğlence katsın diyeydi hepsi

O zaman iyi okumalar 💜

Say Bismillah
_________________________

"Ya," dedim yanımda ki arkadaşlarıma bakarak. "Gerçekten o kadar kişinin arasından krallığa girmeyi düşünüyor musunuz siz? Sizce seçilebilir miyiz? Hadi ben belki bir ihtimal de gerçekten ikinizin seçileceğine ihtimal veriyor musunuz?"

İkisinin bakışlarını sözlerimin üzerine aniden sertçe bana döndüğünde sustum işareti yaparak hızla dudaklarımı birbirine bastırdım ve elimi üstüne kapattım. Ben mantıklı konuşuyordum ama onlar ne anlardı ki.

Beyinsizler.

Hepimiz amele gibi yan yana büyükten küçüğe dizilmiş biblolar gibi oturduğumuz duvarın üstünden gözüken pek de uzak olmayan krallığa bakıyorduk. Benim değildi ama Seungmin ve Jisung'un orada çalışma hayalleri vardı.

Bir insan neden çalışmanın hayalini kurardı?

Ben olsam prens karısı olmanın hayalini kurardım, tabi bu bedenimle pek mümkün değildi ama olsun.

Bir yerlerimi kesersem belki şansım olurdu, bebek gibi yüzüm vardı zaten.

Kendi kendime prens karısı olma hayalleri yolunda ilerlerken oturduğum yerden kolumun dürtülmesi ile bakışlarımı yanımda oturan Jisung'a çevirdim. "Ne var?"

"Ne, ne var? Yemiş diyorum."

Eli ile diğer tarafımda oturan Seungmin'in elinde ki keseyi işaret ettiğinde, uzanarak içinden bir avuç yemiş çıkarıp Jisung'a verdim. "İki gram paramız var onu da senin midene harcıyoruz, az ye biraz it!"

"Sanane lan, yerim ben. Krallık'ta çalışayım da aldığım paranın beş kuruşunu sana yedirmeyeceğim insafsız köpek."

"Siz salaksınız," diye sırıtıp kendimi Seungmin'in üstüne yaslandım. "Bir insan neden krallıkta çalışmanın hayalini kurar ki? Gidin oradan bir kadını falan tavlayın hayatınız kurtulsun oğlum, zeki olun biraz."

Gerçekten, neden krallıkta çalışılırdı ki? Bütün halk orada ki düzenin çok sert olduğunu konuşuyordu, prenslerin bitmek bilmeyen istekleri, dönen dolaplar, kralın ıvır zıvırları... Bunlara kölelik yapmak çok saçmaydı.

Seungmin dizine uzandığım için elini kaldırarak alnıma vurdu. "Çünkü biz sen değiliz canım. Kadın tavlayıp hile yapmak yerine alnımızın akı ile para kazanmak istiyoruz."

"Burası neyinize yetmiyorda krallık diye taktınız?" dediğim de Jisung omuz silkti.

"Parası yüksek bir kere, hem kıyafetlerde yatacak yerde veriyorlar. Bir de Changbin hyungun orada olması da var. Yabancı yer değil en azından."

Bizim ailemiz yoktu, Joeson döneminin zavallı başı boş halkından biriydik. Tek abimiz vardı o da Changbin hyungdu ama o da birkaç sene evvel saraya harem ağası olarak girince sadece hafta sonlarında çıktığı izinlerinde görüşür olmuştuk.

Başta hayali muhafız olmaktı ama boyu yetmediği için harem ağası olmuştu.

Kıkırdadığım da bizimkiler bana baktı. "Ne gülüyorsun yine deli deli?"

"Changbin hyungun muhafız olmak isteyip harem ağası olarak saraya girdiği aklıma geldi."

Cümlemle beraber hepsi bir anda kahkaha attığında bende gülüyordum. Herkesin başına böyle bir yanlış denk gelmezdi. "Gerçekten," dedi Seungmin gülmelerinin arasında. "Hâlâ bunun nasıl olduğuna kendi bile anlam veremiyor. Boyu dediğimizde ise yemedim size yedirdim ondan kısa kaldım diyor."

"Salak ya," deyip uzandığım yerden doğrularak karşımızda ki krallığa baktığımda gözümden düşen yaşı işaret parmağımın tersi ile silip sıcaktan üstüme yapışan saçlarımı geriye attım.

Kendimi bildim bileli dördümüz hep bu duvarın üstüne gelir oturur ve kocaman krallığa bakardık, ben hariç hepsi oraya girmek istiyordu bense boş dünyanın boş kalfası olduğum için sadece bir hayalim olmadan yanlarında oturuyordum. Yanımızdan ilk ayrılan Changbin hyung olmuştu, bazen otururken krallığın bahçeside pıtı pıtı ilerleyen bedenini görüyor ve gülüyorduk.

Buraya gelen yoktu fazla, Changbin hyung bize göstermişti ona da babası. Ailecek kraliyete merakları vardı sanırım. Bende anlamıyordum. Jisung cebinden dedesinin ona verdiği köstekli saati çıkardıktan sonra sevinçle ayaklandı.

"Seungmin! Kalk lan kalk. Saat geliyor, koşmamız lazım."

"Hadi be! O kadar çabuk mu geçti zaman?"

İkisi sevinçle ayaklandığında şaşkınlıkla oturduğum yerden onlara baktım. "Gidiyor musunuz ya?"

Jisung eğilip saçlarımı karıştırdı. "Evet küçük tilki, birazdan seçmeler başlayacak. Şans kırk yılda ayağımıza geldi, kaçıramayız."

Her yıl sadece bir kere düzenlecek şekilde Kraliyete muhafız ve daha bir çok görevli alınıyordu. Bu sebeple halk o dönemlerde sıkça başvuruyordu, sonra da isimler belirlenip kabul ediliyorlardı. Ne hikmetse üç senedir çıkmayan isimlerde bu sene bizim asla başvurmaktan vazgeçmeyen Seungmin ve Jisung ikilisininde adı listede yazılmıştı.

"Umarım seçilmezsiniz," deyip dudaklarımı büzdüğümde bu sefer Seungmin sinirle tekmesini bana geçirdi.

"Ah! Ne yapıyorsun ya? O papuçlar çok sert hayvan!"

"Asıl sen ne diyorsun, ne biçim kardeşsin Jeong ya. Dua et bize."

"Jeongin canım," dedim düzelterek. "Ve etmeyeceğim, orada köle gibi çalışacaksınız gelin burada ki yemek bahçelerinden birinde hep beraber çalışalım. Herkes krallığın ne kadar sıkıcı ve kötü olduğunu konuşuyor."

"Pardon?" Jisung kaşlarını çattı. "Kim diyor öyle? İlla ki sert olacaklar ülkemizin geleceği onların elinde ve çoğu konuşulanlarda doğru değil Jeongin, hepsi kulaktan dolma bilgiler sen abine güven."

"Sanki senin bilgilerin kulaktan dolma değil heh."

"Orası ayrı oğlum, karıştırma. Hadi! Seçimlere yetişmemiz lazım!"

Seungmin'i de kolundan tutarak duvardan atladılar ve ikisi de arkasına bile bakmadan ezbere bildikleri yolda krallığa doğru koşmaya başladılar. "Umarım kazanamazsınız!" diye bağırdım tüm gücümle arkalarından ama pek taktıklarını sanmıyordum.

O kadar kişinin içinden seçilemezlerdi zaten.

Boşuna yoruyorlardı kendilerini.

"Krallıkmış!" diye sinirle konuşup yalnız kaldığım duvardan aşağıya atladım ve boş yolda ilerlemeye başladım. Ben onlar gibi değildim, başvurmamıştım. Çünkü orada bir hiyerarşi olduğunu biliyordum ve ben hiyerarşiden nefret ederdim.

Kodumun teorisi.

Muhafız olsam canımdan olurdum.

Harem ağası olsam şımarık prenslerin peşinden sürünürdüm.

Aşçı zaten olamazdım.

Prens karısı olmak istiyordum ama onun için ilk önce kesmem gereken yerlerim ve büyütmem gereken göğüslerim vardı. Acaba göğüslerim çok gelişmemiş desem inanırlar mıydı? Ama önce haşmetlimi kesmem lazımdı, yok yok. Onu hayatta kesemem.

Saçma sapan fikirler düşünme Jeong.

Kendine gel oğlum.

İnsanlar yavaş yavaş seçme saati yaklaşmaya başladığı için hareketlenip yanımdan geçerek arkamda kalan krallığa doğru ilerlemeye hatta bazıları koşuyordu. Evet, evet bildiğin koşuyordu. İlk elemeleri geçmişlerdi ve geriye tek olarak ikinci eleme kalıyordu. Yarında zaten seçilen isimler halk pazarının duvarına asılırdı.

Kendi kendime düşünerek halk meydanına geldiğimde kızgın demir sesleri, satış yapmaya çalışan satıcıların bağırması ve bunun gibi daha birçok ses kulağıma ulaşmıştı. Ne vardı şöyle bir yerde ikram işinde çalışsak? Takmışlar krallığa, krallık'ta krallık. İkinizin de götüne girsin krallık.

Yürüdüğüm yolda ayağıma takılan eski bir oku eğilerek elime aldım ve ara sokaklardan birine saptım. Sevimli yüzümden dolayı tanıştığım insanlar beni severdi ama şu an pek gülmüyordum o yüzden yanımdan geçenlerde selam vermek yerine sadece göz teması kuruyordu.

Kalabalık meydandan iyice sıyrıştıktan sonra kafamı çevirerek arkamı kontrol ettim, gece gündüz fark etmeden hemen hemen her an bir haydutun saldırısına uğrayabilirdik ne yazık ki. Kimse gözükmüyordu, bu yüzden rahatlıkla köşede gördüğüm bir taşın üstüne oturdum ve belimde ki kuşağın içine sıkıştırdığım bıçağı çıkardım.

Az önce bulduğum oku yontacaktım.

Belki ileride bir işime yarardı.

İşi olmayan bizler için ok almak bile zordu bu devirde, bazen Seungmin çalışırdı bazen de Jisung. Genellikle Changbin hyungun maaşı ile geçinirdik ama o da dört kişiye ne kadar yeterse işte. Bense hiç çalışmıyordum, umurumda değildi.

Küçüklüğümüzden beri o duvarın üstüne oturup krallığa baktığımız için hepsi orada çalışma hayali kurmuştu, Changbin hyung hayaline yanlışta olsa az çok kavuşmuştu ve şu an Seungmin ile Jisung'da kavuşmanın eşindeydi.

O kadar kişinin içinden onlar mı

Şaka gibi

"Aptal Jisung!" dedim kendi kendime söylenerek oku sinirle yontarken. "Aptal Seungmin! Siz kim krallıkta çalışmak kim? Peh! Krallıkmış! Kod-"

"Neyi varmış krallığın?"

"AMANIN!"

Arkamdan gelen sesle şokla kendimi oturduğum taştan yere attığımda bana soruyu soran kişi uzun boyu ile karşımda dikiliyordu.

Ulan iyi ki küfür etmeden yakalandım

"Neyi varmış krallığın?"

Yüzünü gözünü kapatmıştı bu yüzden ona ne diyeceğimi bilmiyordum dahası bir hayduta benziyordu. Hızla kendimi korumak için panik esnasında elimden fırlattığım oku kavrayarak uzandığım yerden ona doğrulttum.

Ben neden hâlâ kalkmadım bu arada

"Sen kimsin?" dedim güçlü gözükmeye çalışarak. Zaten yerde uzanıyordum şuradan bir kılıç çekse direkt diğer taraftaydım.

"Önce o oku indir."

Alayla güldüm. "Hadi ya? Sen rahat rahat beni öldür diye mi? Onun hiç oluru yok canım, eğilirsen saplarım."

"Saplasana," diyerek tek dizinin üstüne hafifçe çöktüğünde totomun üstünde geriye doğru kaymaya başladım.

SEUNGMIN NEREDESİN YA

YİCEKLER BENİ

"Saplarım bak." deyip elimi kaldırdığımda elini oku almak için uzattı ama hızlı mükemmel reflekslerim sağolsun ki hemen kendimi geri çekerek tek elimi yere dayadım ve ayağa kalktığım gibi saplamak için oku ona uzattım.

Seri bir hareketle başını farklı yöne yatırdı, onun kaçması ile iyice korkarken gözlerimi panikle etrafta gezdirmeye başladım. Taş yok muydu, neredeydi taş taş lazım bana taş. En sonunda bir tanesini gözüme kestirdiğimde hızla oraya doğru atıldım ama aynı anda karşımda ki haydutta bana atılmıştı.

"Sen onu bana mı saplamaya çalıştın?"

Taşı alamadan önüme geçti. Korkuyla adımlarım durduğunda kaşlarımı çattım. "Oradan beni öldürmene izin verecek gibi mi duruyorum?"

"Daha çok adım attığım an kaçacak gibi duruyorsun."

Kafamı salladım. "Çok doğru görüyorsun."

Hemen ardından arkamı döndüğüm gibi kaçmaya başladım ama boş alanda bir kaç adım sonra eski bez kıyafetimden beni yakalamıştı. Sertçe kendine doğru çektiğinde kontrol edemediğim gücüm ile sırtım gövdesine çarptı.

Hiçbir tepki bile verememişken diğer elini uzatıp elimde sıkı sıkıya kavradığım oku çevirdiği gibi ucunu boynuma yasladı. Az önce kendi ellerimle bilediğim ok şu an ecelim olmak üzere boynuma batarken korkuyla gözlerimi kapattım.

Seungmin ve Jisung lütfen üzülmeyin.

Hiç diyemesemde abimsiniz.

Ve Jisung, fareler yedi sandığın fındıklarının hepsini ben saklayıp kendim gizlice yemiştim.

Özür dilerim.

Umarım krallığa girip iyi bir maaş alırsınız, her ne kadar oradan nefret etsemde sizin için en iyisi belki de orası.

Size çok çektirdim. Beni affedin.

Elveda...

"Tamam," dedim kulağımın dibinde oku boynuma yaslayan ecelime. "İç sesimle konuşmam bitti, öldürebilirsin."

Aniden şaşkın sesini duydum. "Ne?"

"Ne, ne? Haydut değil misin sen?" Kafamı çevirip hemen dibinde örtüler ile kapanmış yüzüne baktığımda ansızın gözlerini bana çevirip yüzümde gözüken tek şey ile göz göze gelmemi sağladı.

"Sen salak mısın?"

Az önce boynuma yasladığı oku geri çekip tek avucunda kırarak yere fırlattı ve hiç uzaklaşmama fırsat vermeden elini hızla omuzuma koyarak beni kendine geri çekti.

"Gerçekten hayduta, sen haydut musun diye soracak kadar salak mısın?"

"Salak falan? Sen kimsin?"

Sinirle ona baktığımda gözlerime tek bakış attı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan üstünü kapatan pelerinin içinden çıkardığı bıçağı boynuma doladı.

"Sen kim olduğunu bile bilmediğin birine ok saplayacak kadar kafayı yemişsin." İyice kulağıma eğildi. "Şimdi şurada boğazını kessem ne yapabilirsin ki?"

Kabullendim. "Bir şey yapamam, bana salak diyorsun sende cevabını bildiğin soruyu soracak kadar aptalsın. Kes işte."

"Boğazı kesilecek birine göre çok ukalasın."

"Zaten kesilecek, bari rahat rahat konuşayım."

"Salak," diye konuştu ve bir anda beni tamamen rahat bırakarak geri çekildi. "Bıçağı ters tuttuğumu bile fark etmeyecek kadar korkmuşsun, hâlâ cesaret taslama peşindesin."

O zaman ne korkutuyorsun oğlum

Götümden akıttığım ecel terleri ile birlikte rahat bir nefes verdiğimde az önce tek eli ile kırdığı ve şu an yerde ikiye ayrılmış olan oka kısa bir bakış atıp soluklanmak için eğdiğim bedenimi doğrulttum. Gözlerimi bana arkası dönük giden bedenine sabitlediğim de ayak ucumda duran taş dikkatimi çekmişti ama aklıma gelen fikirden vazgeçerek kafamı iki yana salladım.

O bana zarar vermemişti.

Ben ona zarar verirsem şu an vicdan azabından ölürdüm.

Kısık gözlerim ile onu izlerken sokaktan çıkmak üzereyken eğildi ve benim korku anında elimden fırlattığım ilk ve tek bıçağımı aldı. "Hey!" diye bağırdım arkasından şokla koşarak. "Bırak onu!"

Seungmin'den yalvara yakara tek bir tane bıçak almıştım o da şimdi gözlerimin önünde gidiyordu!

Beni dinlemeden ilerlemeye başladığında sokaktan çıkmadan ona yetiştim ve üzerine atladığım gibi, "Ver onu bana!" diye bağırdım tüm gücümle.

"Bırak beni! Nereden seninmiş?"

"Çünkü üstünde benim adım yazıyor!" Kapalı yüzüne doğru bağırdıktan sonra, "Ver şunu!" diyerek elimi uzattım ama kendini gerip çekip havaya kaldırdı.

"Banane. Artık benim. Sende benim sorumun cevabını vermemiştin bana."

"Ne sorusu?"

"Krallığa laf atıyor gibiydin, krallığın neyi varmış diye sordum."

Bir yandan zıplayıp bir yandan bıçağı almaya çalışıyordum, sorusunu ise duymamış gibiydim. Kraliyete laf attığımı duysalar beni direkt öldürebilirlerdi ve tabi ki ölmek istemiyordum. Seungmin ile Jisung yıllardır bana alışmıştı, Changbin hyungun yanında da Kraliyete laf atmaya götüm yemiyordu. Bu yüzden genellikle o gidince söylenmelerime devam ederdim.

Hâlâ bıçağı alamazken durup sinirle ona baktım. "Versene şunu ya!"

Kafasını iki yana salladı. "Hayır, ben buldum."

"Sen bulmadan önce ben düşürdüm."

"Nereden bileceğim yalan söylemediğini?"

"Bırak oyun oynamayı, düşürdüğümü gördün!"

Kafasını iki yana salladı. "Görmedim. Yalancısın."

Sabır dilercesine derin bir nefes aldıktan sonra delici olduğunu bildiğim bakışlarımı geri yüzüne çıkarttım. Sadece mavi gözlerini görüyordum, geri kalan her yerini bir peçe ve pelerin ile kapatmıştı.

Neden kendini gizliyordu angut?

"Pekala," dedim aklıma gelen şeyle dibinden birazcık uzaklaşarak. "Sen bana yüzünü göster bende sana sorunun cevabını vereyim."

"Sen kimsinde benimle anlaş-" Lafını aniden bir şey fark etmiş gibi böldüğünde onu izliyordum. Kafasını iki yana salladı. "Hayır göstermeyeceğim."

Daha da uzaklaştım. "İyi bende sorunun cevabını vermeyeceğim."

"Vermezsen bıçağını vermem."

"Yalancısın."

"Sen gerçekten kaşınıyorsun."

"Asıl sen kaşınıyorsun be! Hem haydut gibi yüzünü gizlemiş, hem öldürmeye çalışıyorsun yetmedi bıçağımı çalıyorsun!"

"Ben mi kaşınıyorum? Krala gidip bu çocuk ülkemize laf ediyor desem ne yapabilirsin?"

Kıkırdadım. "O kapının ötesine geçebilirsen banada haber et, bizzat kendim itiraf edeceğim."

Bu karşımda ki bildiğin uçuyordu. Kralın sarayına girmek o kadar basit bir şey değildi, sırf bir şey getirmek için gelenler bile tonlarca kontrolden geçiyordu. Hele bu ki ağzını yüzünü kapatmış biriydi, haydut sanar direkt öldürürlerdi.

Yazık, yüzünü neden kapatmıştı ki acaba. Kusurlu falan mıydı...acıdım şimdi.

Söylediğim cümle ile beraber güldüğünde zaten küçük olan gözleri iyice yok olmuştu, bunda fazla oyalanmayıp elimi aramıza uzattım. "Bıçak."

Kafasını iki yana salladı. "Hayır."

"Bak kimsin necisin bilmiyorum ama şu bıçağı ver bana, kraliyetle de sarayla da bir işim yok benim. Sorgulama ve sadece bıçağı ver." Duraksadım. "Yoksa muhafız mısın?"

"Muhafız olsam neden yüzümü kapatayım, aptal mısın?"

"Aptal olan sensin, ben salağım."

Gergince bir nefes aldığında buradan bile hissetmiştim, zaten uzaktaydım ve korkmama rağmen başımı kaldırmaktanta vazgeçmiyordum. Seungmin bu inadımın başıma bir gün iş açacağını söylüyordu, bakalım o gün ne zaman gelecekti.

"Vermiyor musun bıçağı?"

"Hayır."

"İyi al bir taraflarına sok o zaman."

Lafımın üstüne bağırarak bana doğru atıldığında kocaman çığlık atarak hızla pazar meydanına doğru koşup kendimi kalabalığın içine karıştırdım. Hiç durmadan tezgahları birer birer aştığımda son hız yolunu ezbere bildiğim evimize doğru gidiyordum.

Bıçağın aynısını yapana kadar Seungmin'e kaybettiğimi belli etmemem lazımdı.

Yoksa...

Beni boğardı.

Kıt.

Pat diye ölürdüm yeminle.

Bir ara arkamı dönüp geliyor mu diye kontrol ettim ama tam o anda çarptığım atla yere yapışmıştım. İnsan insana çarpar, ben nasıl ata çarptım amk

"Ah!" diye bağırarak anında yere yapıştığımda herkesin gözü bana dönmüştü, hızla düşen şapkamı alarak bana çarpan kişiye dönüp özür diledim ve ölüm tehlikesini atlatmak için koşmaya kaldığım yerden devam ettim.

Dakikalar sonra sağ salim kapıyı açıp evimize girdiğimde hâlâ derin derin soluyordum. Bir dahakine meydana çıkarken kesinlikle yüzümü gizleyecektim, o haydutun yüzünü ben göremesemde o benimkini görmüştü ve kesinlikle gördüğü yerde öldüreceğine bir o kadar emindim.

Şu andan itibaren iyi bir insan olmaya karar veriyorum Tanrım.

Sen geçmiş günahlarımı bağışla.

Kendimi sabah hiç kaldırmadığım yorganımın üzerine attım. "Kurtuldum!"

İç sesim cevap verdi; En azından şimdilik.

Doğru. Her an her yerde ölme ihtimalim vardı.

Akşama kadar evden çıkmazken hava karardığında mumları yakıyorum ki şükür edeceğim bir şekilde Jisung ve Seungmin ellerinde ki ekmeklerle içeri girdiler.

Sinirle onlara döndüm. "Hiç gelmeseydiniz ya!"

"Korktun mu küçük tilki?"

Jisung ekmeği taş tezgahın üstüne bırakıp benimle dalga geçerken ona gözlerimi devirdim, Seungmin de kendi ekmeğini bıraktıktan sonra yanımıza oturdu.

"Nasıl geçti bari?" dedim acıyarak.

"Boyuma sokayım, ilk gün muhafız talimine girdim bugün harem ağası dersindeydim."

"Yazık Jisung sana."

"Vurma yüzüme vurma."

"Sen Seungmin?"

Heyecanlı bir şekilde omuz silkti. "Muhafız talimine girdim tekrar. Tanrım! O kadar çok istiyorum ki kazanmayı..."

"Ölmek istiyorsun yani?"

"Ya salak mısın?" diyerek koluma vurdu. YA BEN BUGÜN NEDEN BU KADAR ÇOK SALAK MISIN SORUSU DUYDUM

BAK YİNE BIÇAĞIMI ÇALDIRDIĞIM GELDİ AKLIMA

SİNİR

"Kraliyet muhafızı olmak çok güzel bir kere! Söyleşi bile havalı... Kraliyet muhafızı."

Onlara o an göz devirsemde yemeklerimizi yiyip yatağa girdiğimizde ortalarında uzanırken beynimden geçen düşünceleri kontrol edemiyordum. Bir yandan da tavana vuran mumun ışığını izliyordum, gece yatmadan önce bunu yapmayı çok seviyordum.

Her iki tarafımda uzanan Jisung ve Seungmin'de benim gibi tavana bakıyorlardı ama benim aksime gülümseyerek. "Gördünüz mü?" dedim dikkatleri üzerime çekmek için. "Changbin hyungu?"

"Evet," deyip güldü Jisung. "Kıyafetle çok komik gözüküyordu ama yapacak bir şey yok, seçilirsem bende öyle gezeceğim. Off umarım seçiliriz!"

"Selamı vardı sana, eğer katılsaydın seni de ikinci seçmelere geçirirmiş. Bizim ikinci seçmelere girmemize o yardım etmiş, sarayda arkadaş buldu demek ki kendine."

"Yok ya," cıkladım. "Ben kim sarayda çalışmak kim, kesin kavga ederim sonra kellem kesilir falan. Hiç risk almaya gerek yok, prenslermiş hanımlarmış şımarıklıklarıymış hiç uğraşamam. Harbi, o değil gördünüz mü prensleri?"

"Veliaht prensi gördük. Sincap olayım ki karşısında dizlerim titredi, böyle bir şey olamaz."

Seungmin kafasını sallayarak onayladı. "Herkesi tek tek görmek için kral, kraliçe ve prensler zaten onlar için kurulan yerde oturuyorlar. Kralın karşısında durmak o kadar ürkütücü ki, elimde ki kılıcı düşüreceğim sandım."

"Ben kralı hiç görmedim,"dedim ellerimi başımın arkasında birleştirirken.

Şaşkınlıkla bana döndüler. "Gerçekten mi?"

"Evet, genellikle halka indiğinde muhafızlar ve iri insanlardan dolayı görmedim tabi siz o ara hayran hayran etrafa baktığınız için beni fark etmemişsinizdir. Ama görmedim, bilmiyorum önceden kral geldi dediklerinde koşarak çıkardım sonra zamanla büyüyünce gereksiz gelmeye başladı."

"Küçük tilki neden bu kadar ön yargılısın?"

"Ya yargılı değilim sadece gerçekten kralı görmek size ne katıyor? O an sadece insanların itişmesinde yara bere alıyorsunuz başka bir şey değil. Zaten herkes her bir ağızdan farklı konuşuyor, bilmiyorum belki de birazda ondan dolayı soğumuşumdur."

Jisung sadece derin bir nefes alarak bana cevap vermemeyi tercih etti ve hafifçe yan dönerek kolunu üstüme attı.

"Ya seçilirseniz?" dedim hep ertelemek istediğim soruyu sonunda sorabildiğimde. Gerçekten onlar seçilirse, ben ne yapacaktım burada? Kim bana ekmek getirecekti? Gece kimlerle sıkış tepiş yatacaktım ve dahası Jisung'un boş dedikoduları olmadan, Seungmin'in gece okuduğu kitaplar olmadan ne yapacaktım?

"Ben ne yapacağım tek başıma?"

"Sana katıl dedik, neden katılmadın ki?"

"Bunu açıkladım Seungmin," deyip bende ona sarıldım. "Neyse, hadi uyuyalım."

Her gece üçümüz böyle yatardık, buna o kadar alışmıştım ki yarından itibaren seçilirlerse ne olacağını bilmiyordum. Dışarıya yansıyan asi ruhumun içimde korkak bir çocuk vardı ancak onu ben kendime bile itiraf edemiyordum.

Nitekim sabah olduğunda güneş ışıkları ile değil kraliyet habercilerinin bağırması ile uyandık. Evimiz pazar meydanına yakındı bu yüzden oradan bile bağırdıklarında duyuyorduk. Ben homurdanarak gözlerimi açtığımda Jisung ve Seungmin telaşla o yana bu yana koşuşturuyorlardı.

"Ne oldu?"

"SONUÇLARI AÇIKLIYORLAR!"

"BAĞIRMA BE!"

Şokla bana döndü. "BAĞIRIYOR MUYUM?"

"Yok canım az daha fısılda duyulmuyor diyorum."

"HE TAMAM!"

Koluna vurup ayaklandım. "Gerizekalı."

Seungmin ikimizin bu haline güldüğünde üstünü giyiniyordu, onların bu hızına yetişmek için bende dün gece çıkardığım kıyafetlerimin hepsini üzerime geçirerek peşlerinden koşmaya başladım.

Bütün herkes meydanda toplanmış, muhafızların elinde tuttuğu kağıttan isimleri okumasını bekliyordu. Seungmin uzun boyu ile bize yer açıp aradan sıvışmamızı sağladığında girmediğim halde zıplayarak bende konuya adapte olmaya çalışıyordum.

Umarım kazanmamışlardı.

Umarım.

Tanrım, iyi bir insansam lütfen kazanmasınlar.

Tanrı bana sen misin iyi insan diyerek saniyeler sonra en büyük tokadını suratıma hiç acımadan yapıştırdığında milyonda bir kez başımıza gelecek olaya kulaklarım inanmıyordu.

"Kim Seungmin ve Han Jisung artık saray yetkilisidir!"

________________________________________________

Continue Reading

You'll Also Like

398K 33K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
170K 7.1K 36
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
95.4K 15.1K 28
o benim erkek arkadaşım ama ben onun değilim.
28.4K 2.9K 35
"Her elementin öfkesi farklıdır. Ateş her yeri kora dönüştürür, su boğar, hava fırtınalarıyla yerle bir eder ve toprak da taş üstünde taş bırakmaz. A...