SINIR |Tamamlandı|

By __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... More

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

37. Bölüm "Eli Elimde"

21.9K 1.2K 290
By __Katre__

Satır arası yorumlarınızı bekliyorum•
Keyifli okumalar°

" Toprak." diye mırıldandım çatlayan sesimle. Bir kolunu dirseğinden bükmüş yüzüme doğru eğilmiş bana bakıyordu.
" Efendim güzelim." diyerek karşılık verdi. Sesi uyku mahmurluğundan çok uzaktı.

" Ne yapıyorsun?"

" Seni izliyorum." dediğinde çok yakınımda olan yüzünden utanarak gözlerimi kaçırıp sakallarına çevirdim bakışlarımı.

" Sakalların uzadı iyice." dedim yüzünü avuçlarım arasına alarak.

" Hmm." diye mırıldandı boğuk bir sesle.
Baş parmaklarımla elmacık kemiklerini okşarken " Yat hadi yorma kendini." dedim kısık bir sesle.

Hiçbir harekette bulunmadan bakmaya devam ettiğinde "Hadi." diye ısrar ettim.
Gözleri yüzümde son turunu tamamlandığında burnumun ucuna bir öpücük kondurup " Yattım." diyerek kendini yatağa bıraktı.

" Sırtın acımıyor mu böyle?" diye sordum bu sefer ben tek kolumun üzerinde yükseldiğimde.

" Hayır güzelim. İyiyim ben." dedi yumuşak bir sesle.
" Melih aradı. Bizimkilerle geliyormuş." diye ekledi.

" Pekâlâ kalkalım o zaman." diyerek yerimde doğruldum. Bacaklarımı yataktan sarkıtıp ayağa kalktım.

Toprak da doğrulup oturduğunda koltuğun üzerindeki tişörtü alıp tekrar yanına döndüm.
" Ben giyerim." diye itiraz etse de bakışlarımla pes edip kollarını kaldırdı.
Ben lavaboya gidip geldikten kısa bir süre sonra kapı tıklatıldı.
Muhsin dede yavaş adımlarla içeriye girip Toprak'ı gördüğünde çoktan gözleri dolmaya başlamıştı bile.
O sırada Toprak üzerindeki örtüyü atıp ayağa kalktı.
" Oğlum." dedi Muhsin dede şefkatle kollarını açarken. " Nasıl oldun?"

Toprak gerçekten Muhsin dedeye benziyordu. Boyu, vücut yapısı neredeyse kopyasıydı. Sadece Muhsin dedede yaşlılığın verdiği çökmüşlük vardı. O yüzden şuan boyu Toprak'tan oldukça kısa görünüyordu.

" İyiyim dede endişelenme." dedi Toprak biraz eğilip dedesine sarılarak.

O sırada ben de arkadan giren yengeme sardım kollarımı. Günlerdir onlar da gelip gitmekten helak olmuşlardı.
" Geçmiş olsun oğlum." dedi yengem benden ayrılıp bakışlarını Toprak'a çevirerek.
" Sağolun." demekle yetindi Toprak.
Erva gelip kollarını belime sardığında tüm yorgunluğum silinmişti sanki.
Deniz de o da günlerdir gözlerini çekmemişlerdi üzerimizden.

" Güzelim?" dedi Erva benden ayrılırken. " Sen nasılsın?"

O da biliyordu. En çok o anlıyordu beni. Her gün her an aldığım her nefeste biraz daha canımın yandığını o da biliyordu.
Herkesi toparlayıp bu günlerin geçeceğine inandırsam da kalbimin binbir parçaya ayrıldığını o biliyordu.

Dayanamadığımı sadece dayanıyormuş gibi yaptığımı biliyordu.

" İyiyim." diyebildim sadece gözlerimi kaçırıp.
" Biz seninle kantine inelim mi biraz?" diye sordu ardından.
Bakışlarım Toprak'ı bulduğunda çatık kaşları ile beni izlediğini gördüm. Yüzümdeki donuk ifadeyi silip küçük bir gülümseme yerleştirdim.
" Olur." dedim Erva'ya kısa bir bakış atarak.
Bakışlarım tekrar Toprak'ı bulduğunda " Biz kantine iniyoruz biraz." dedim.

Kaşları hâlâ çatıktı. " Çabuk gelin Eylül." dedi bakışları yüzümü tararken.

Başımı sallayarak odadan çıktım. Erva  koluma girerken " Senden de ayrılamıyor kız." diye mırıldandı muzip bir sesle.
Gülümsemekle yetindim. Onun yanında da rol yapmak istemiyordum.
Erva da bunu anladığı için sessiz kalıp adımlarını bana uydurdu.
İki kahve alıp kantindeki boş masalardan birine oturduk. Bir süre sonra Erva'nın sesi duyuldu.

" Eylül kardeşim..." dediğinde devamını getirmesine izin vermedim.

" Çok yoruldum Erva." diyerek titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

" Onu öyle kanlar içinde görünce çok korktum. Her yer onun kanına bulanmıştı. Beni aldı sinesine yasladı birşey olmasın diye. Ama onun canı çok yandı." dedim burnumu çekerek.

Hâlâ ağlamamıştım. Önceden de ağlamayı sevmeyen biri olsam da kendimi tutamayıp ağlardım hep. Ama şu son günlerde gözyaşlarıma sahip olmayı öğrenmiştim.
Arada benden izinsiz firar eden damlaları saymazsak bu konuda iyi sayılırdım.

" Anlat güzelim. Günlerdir tutuyorsun içinde." diyerek elini elimin üzerine koyup sıktı.

" Hergün rüyamda görüyorum o günü. Kalkıp bakıyorum yanımda mı, iyi mi diye. O uyurken öpüp kokluyorum, bu kadar korktuğumu görürse üzülür diye."
diyerek sahte bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Bu gülümseme dolan gözlerimi yok etmek içindi aslında.

" Ağla Eylül. Burada bari ağla  rahatlarsın."
O bile ağlayacak gibi duruyordu. Çaresizce beni rahatlamaya çalışıyordu.

" Ağlayamam. " dedim başımı iki yana sallayıp. " Gözlerim kızarırsa anlar Toprak."

" Onu bırakmamdan korkuyor biliyor musun? Ben anlıyorum. Asker o ve çok zor bir hayatı var. Yanında kimsesi yok. Benim onun için üzülmemden, dayanamamamdan korkuyor. O yüzden üzerime titriyor, kendi üzülse bile benim onun için üzülmemi istemiyor."

" Eylül..." dedi ve kısa bir süre bekleyip devam etti. " Sen çok güçlüsün. Hepimizi idare edip acını bile içinde yaşadın. Sen o yürekli adamın güçlü karısısın. Tamam hemen geçmeyecek. Belki uzun bir süre aklından çıkmayacak o gün. Ama sabret. Allah sabredenlerle beraberdir. Birlikte unutacaksınız. Sen gül ki o da gülsün. Sen mutlu ol ki o da mutlu olsun."

Kafamı salladım sadece. Konuşsam ağlayacağımı hissediyordum. Boğazımdaki yumru ağlamam için zorluyordu artık. İnatla gülümseyip ayağa kalktım.
" Hadi gidelim artık. Toprak delirmişdir. "

O da gülümseyerek ayağa kalktı. Koluma girip başını omzuma yasladığında sakince  yürüyerek yukarı çıktık.

Odadan içeri girdiğimizde gözler bizi buldu. Onlar da ayaklanmış gitmek üzereydi.
" Biz çıkıyoruz kızım." dedi yengem bana sarılırken.
" Allah'a emanet olun." dedim gülümseyerek.
Hepsi vedalaşıp çıktığında Toprak kapıyı kapatıp kollarını açtı.

" Gel bakalım. Özledim." dedi bana doğru bir adım atarken.
Açtığı kollarının arasına girip başımı göğsüne yasladım hemen. Koklayarak bir öpücük kondurup çenesini başıma yasladı.
"Hadi yemeğimizi yiyelim de sen biraz daha dinlen." dedim beline yerleştirdiğim elimle belini sıvazlarken. " İlk günden çok yoruldun."

Bana sardığı kollarını çözüp yüzüme yerleştirdi " Olur." diyerek alnımı öptü.
Kollarını benden ayırıp yatağa doğru ilerlediğinde koridora çıkıp dağıtılan yemekten Toprak ve benim için alıp geri döndüm.

Yatağın üzerine yan bir şekilde oturduğumda yüzünü çocuk gibi asıp bana döndü.
" Eylül."
" Efendim."dedim bakışlarımı kucağımdaki tepsiden çekip.
" Ben bunla doymuyorum. Melih birşeyler getirmişti ondan da versene." dediğinde küçük bir kahkaha atıp dolaba yöneldim. " Al bakalım koca adam." diyerek paketi önüne bıraktım.

İçindekileri çıkarttığında ben ne kadar ısrar etsem de kendi yemek istemişti. O tek elle yemeğini yerken arada onu izleyerek yemeğimi yemiştim.

Tüm işlerimi halledip günlerdir dışarıyı izlediğim camın önüne geçtim. Belime sarılan kollarla irkilip arkamı dönmeye çalışsam da Toprak buna izin vermeyerek başını omzumun üzerine yerleştirdi.
" Korkuttum mu?" dedi boğuk bir sesle.

" Dalmışım." demekle yetindim. Ama çok korkutmuştu. Şimdi değil. Beni bırakıp gideceğini sandığım günlerde çok korkutmuştu.

" Hadi yatalım artık." dedi başını bana doğru eğip yüzümü görmeye çalışarak.
Elimi uzatıp sakallarını okşadım.
" Hadi." diyerek arkamı döndüm. Kollarını serbest bırakıp elimi tutarak yatağa doğru götürdü.
Ben yattıktan sonra yanıma uzanıp üzerimizi örttü. Ben sırtüstü yatarak ona bakarken, o da sağ kolunu dirseğinden kırıp başını avucuna yaslayarak beni izliyordu.

" Böyle rahat edemiyorsun değil mi?" diye sordu başörtümü işaret ederek.

Evet gece yatarken zor oluyordu. Ama alışmıştım birkaç gündür.
" Alıştım." dedim elimi boşver dercesine sallayarak.

" Saçını  öpüp koklayamıyorum " dedi ve eğilip sakağıma bir öpücük kondurdu. " Bu çok sinir bozucu."diye ekledi.

Kıkırdayarak elimi uzatıp saçlarına daldırdım. " Ben öpüp kokluyorum valla."
Gözleri gülüşüme takıldığında iç çeker gibi bir soluk aldı. Dirseğini düzeltip kolunu başımın altına koydu. Yönü hala bana bakıyordu.

" Yarın doktorla konuşacağım. Kaç gündür buradaymışız zaten. Çıkmak istiyorum şuradan." dedi bıkkın bir sesle.
" Toprak... İki kurşun yedin sen. Ne bu acelen, kal işte doktor gözetiminde."

" Yavrum sen de duydun tek sorunun uyanmam olduğunu yaramın gün geçtikçe iyileştiğini. Hem sen varsın, Deniz var. İlgilenirsiniz siz." dedi ikna etmeye çalışarak.

" Toprak..." dediğimde lafımı tamamlamama izin vermedi.

" Eylül lütfen... Gidelim artık evimize."

Kabullenişle derin bir soluk alıp
" Olur gidelim." dedim başımı sallayarak. " Evimize."

Ardından onun gibi yan dönerek sırtımı göğsüne yasladım. Sol kolunu belime sardığında elimi elinin üzerine koyup " Toprak kolunu oynatmasana." dedim azarlayan bir tonla.

" Sadece sarılıyorum Eylül. Acımıyor valla." dedi çocuk gibi.
Gülsem de ona belli etmedim. Bu halleriyle hep beni ikna ediyordu ve bunu bilerek yapıyordu.
" Anca işine gelenleri duy doktordan." dedim yalancı bir sitemle.

Kolları daha bir sıklaştı. " Hadi sus da uyuyalım." diye umursamazca konuştuğunda ellerini itmeye çalışarak konuştum.

" Çek ellerini pis adam. Konuşma birdaha benimle." diyerek uzaklaşmaya çalışsam da bu onun beni daha çok çekmesinden başka bir işe yaramadı. Zaten küçük olan yatağa ancak dip dibe olursak sığıyorduk.
Toprak da bunu memnuniyetle karşılıyordu.

" Ben de seni seviyorum. İyi geceler."
dedi son kez. Ben de daha fazla uzatmayıp sessiz kaldığımda ikimiz de uykunun kollarına teslim ettik kendimizi.
.
.
.
.

" Toprak." diye seslendim kolumun üzerinde yükselerek. Ama uykulu sesim ile daha çok 'Toprağğk' gibi çıkmıştı kelime.
" Hmm." dedi gözlerini açmadan.

" Hadi kalk."dediğimde  başımı tutup boynuna yatırdı. " Uyu Eylül." dedi tarazlı bir sesle.
Yüzüm boynuna gömülü iken bir gülümseme doğdu dudaklarımda.

" Doktorlar gelecekler şimdi."
dedim başım hala oradayken. Sesim bu yüzden boğuk çıkmıştı.

" N'apayım gelsinler." dedi bu sefer umursamazca.

Başımı boynundan kaldırıp yüzüne baktım.
" Dün söyleyeceklerin vardı?" diye sordum.  Bu hali öyle güzeldi ki. Dağılmış saçları. Uyku mahmuru gözleri. Gördüğüm en güzel manzaraydı sanki.

Söylediğime cevap vermeyip
" Uykumu kaçırdın Eylül." dedi isyan edercesine. " Cezasını çekeceksin."

" Yav he he." diyerek hızla yatakta doğruldum. Tam kalkacağım sırada kolumu tutup yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.

E ben eridim.

Gözlerim irice açılırken " Bu muydu ceza?" diye sordum.
Başını salladığında çeneme hakim olamayıp " O zaman ben hep seni kızdırırım ki." diye atladım.

İlk önce kaşlarını kaldırdı. Ardından hayran olunası bir kahkaha attı. İnci gibi dişlerini göstererek güldüğünde ona daldığımı fark edip hızla ayağa kalktım. Gereksiz bir çabaya girerek iki elimi açıp " Şakaa." diye şakıdım.

Bu onu daha fazla güldürmekten başka birşeye yaramamıştı. Ona arkamı dönüp yüzümü asarak banyoya geçtim.

Gün içinde Toprak doktorlarla konuşmuş, akşam vizitinden sonra taburcu olabileceğimiz söylenmişti.

Bugün pek gelip giden olmasa da Erva ve Deniz sık sık uğramıştı. Amcam ziyarete geldiğinde, herşeyi kendi yapmak için inatlaşan Toprak bir anda su bile içemez hâle gelmişti. Amcam gittiğinde nedenini sorsam da geçiştirip durmuştu.

Toprak'a dinlenmesini söylediğimde bensiz yatmayacağını söyleyip zorla beni yanına yatırmıştı.
Düzenli alıp verdiği nefeslerden uyuduğunu tahmin ediyordum. Karnımdaki elinin üzerine elimi koyup gözlerimi kapadım.
Tam o sırada kapı tıklatıldığında gözlerim açıldı ve  kapıyı odağına aldı.
Aralanan kapıdan ilk önce yengem göründü. Bizi görünce duraksasa da içeri girdi. Ardından Erva'yı gördüm.

Kıpırdadığımda yengem elini kaldırıp
" Kalkma kızım. Uyandırma Toprak'ı." diyerek beni durdurdu.

Utansam da kabul edip kıpırdanışıma son verdim. Şuan Toprak'ın eli belimde, başı boynuma gömülüydü. Bir bacağını her zamanki gibi üzerime atmıştı. Şuan üzerimizde bizi örten örtüye binbir şükür ediyordum.

Ben durduğumda yengem konuşmaya devam etti. " Bugün çıkıyormuşsunuz? Erva kızım söyledi." dedi soru sorar gibi.
Başımı sallamakla yetinip devam etmesini bekledim.
" Toprak'ta kalacaksın değil mi?" dediğinde tekrar başımı salladım.
Toprak'ı uyandırmak istemediğim için konuşmuyordum.

" Amcanla Melih çıldırmak üzere. Eylül olmayınca evin tadı yok deyip duruyorlar." dedi şakayla karışık.

Bu sefer sessizce cevap verdim.
" Onu yalnız bırakamam yenge. O iyileşene kadar yanında olacağım." dediğimde belimdeki el sıklaştı.
Elinin üzerine koyduğum elime parmaklarını geçirip baş parmağı ile elimi okşadı.
Bu zamana kadar uyanık mıydı gerçekten?

Düşüncelerimi bölen yengemin sesi oldu. " Tabi yanında ol kızım. Biz sana birkaç parça kıyafet getirdik. Erva hazırlamıştı. Yemek de yaptım çıkmadan yersiniz, soğumasın." dedi anlayışla.

Toprak'ın uyumadığını bildiğim için konuşmaktan çekinmedim.
" Tamam yenge sağolun." dedim minnetle.
" Deniz akşam bırakacak sizi eve." dedi Erva.

" Teşekkür ederim kardeşim." dedim minnetle gülümserken.

Vedalaşıp çıktıklarında. Toprak beni kendine döndürüp yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.
" Senin ağzını burnunu yerim." dedi büyük bir neşeyle.
Bu ani tepkisine şaşırsam da onu es geçtim.
" Uyumuyordun?" dedim sorarcasına ama kızgın bir sesle.

" Yaa öyle miymiş?" dedi çocuk gibi. Sırf beni sinir etmek için böyle yapıyordu.
" Ya git Toprak ya. Ne sinir bir adam oldun sen. Eskiden böyle değildin valla." diye sitem ettiğimde neşeli bir gülüş sergiledi. " Tamam tamam gel buraya." diye kolları arasına aldığında " Niye öyle dedin ki biraz önce?" diye sordum az öncekine nazaran sakin bir ses tonuyla.

" Benimle geleceğin için sevindim." dedi aynı benim gibi sakinleşerek.

" Seni tek bırakacağımı mı düşündün?"

" Hayır. Ama ne bileyim amcan falan sorun çıkartırdı belki, birlikte aynı evde kalıyoruz diye." deyince boştaki elimi yüzüne götürüp okşamaya başladım. Sakallarının açıkta bıraktığı yanağına bir öpücük kondurup geri çekildim.

" Ne olursa olsun seni bırakmazdım. Bunu aklına kazı ve unutma." dedim şefkat kokan sesimle.

" Unutmam, seni unutamam." dedi yanağındaki elimi öperek.

Ardından zaman çok hızlı geçmişti. Vizit için gelindiğinde taburcu için onay verilmişti. Ben eşyalarımızı toplayıp  yanımızdaki küçük çantaya koymuştum.

Toprak'ın hasta kıyafetini çıkartınca giymesi için bir eşofman, bir sweat çıkartıp yatağın üzerine bıraktım. Dışarısı akşam olduğu için esiyordu. Onun için montunu da çıkartıp koltuğun üzerine bıraktım.

" Hadi seni giydirelim." dedim elimdeki çantayı koltuğa koyarak arkamı döndüm.

" Kim?"dedi şaşkınlıkla " Kimi?" diye ekledi.
" Ben seni giydireceğim." dedim her bir kelimede duraksayarak.

" Ben giyinirim güzelim. Sen zahmet etme." dedi ayağa kalkarken.

" Otur yerine." diyerek yanına ilerledim. Yatağın kenarına tekrar oturtup üzerindeki tişörtün eteklerini tuttum.
İnatla olduğu gibi dururken " Kaldır bakalım kolunu." dedim. " Yavaş ol. Sol koluna dikkat et."

Tişörtü üzerinden çıkartıp sweatini giydirdiğimde kapı tıklatıldı.
Kapıya yaklaşıp açtım. Gözlerim kapının önüne bekleyen Erva'yı bulduğunda " Eylül Sinan Hoca seninle bir konuşalım dedi." diyerek arkasını gösterdi.
Başımı Toprak'a çevirip" Biraz bekler misin? Doktorunla konuşup geliyorum." dedim.
Başını salladığında çıkıp Sinan Hocanın odasına ilerledim. Toprak'ın durumu hakkında ayrıntılı bilgi verip önerilerde bulunduktan sonra tekrar odaya döndüm.

İçeriye girdiğimde kaşlarımı çattım.
" Seni geberteceğim." dedim Toprak'a doğru ilerlerken.
" Sana bekle demedim mi Allah aşkına? Nasıl giyindin tek elle?"

" Giyindim işte. Hadi çıkalım bir an önce." diye geçiştirmeye çalışsa da izin vermedim. Önüne geçip durdurdum.
" Ne giyindim iştesi Toprak!? Sana birşey olacak diye korkuyorum anlamıyor musun? Bir kere sözümü dinlesen olmaz mı?" dedim sitemle.
Sesim yüksek çıkmıyordu.
Bağırmıyordum ona. Kıyamıyordum. Ama sessiz sitemim onun daha çok canını yakıyordu biliyordum.

" Özür dilerim." dedi pişman olduğunu yüzünün her milimi belli ederken. " Bundan sonra her sözünü dinleyeceğim. Hadi öyle bakma bana."

Nasıl baktığımı bilmiyordum ama onun gözleri gülümsememe muhtaçmış gibi bakıyordu.
Kıyamıyordum.
İrademe yerlerdeydi gerçekten.
Kıyamıyordum. Sinirli davranamıyordum. Hele ki kanlar içinde kaldığımız o günden sonra. Ölüm her an yanıbaşımızdayken ona darılamıyordum.

Kimin ne zaman yanımızdan
gideceğini bilemiyorduk. Bir tenin sıcaklığının ne zaman solacağını bilemiyorduk. Bizim koklamaya doyamadığımız kokunun yerini ne zaman toprak kokusunun alacağını bilemiyorduk. O yüzden bu birkaç günde insanların kalbini kırmamayı öğrendim. Onlarla kırgın ayrılmamayı öğrendim.
Sizler de öyle yapın. Şuan sevdiğiniz yada kırgın olduğunuz kim varsa onu her an kaybedebileceğinizi unutmayın. Zira ben o acıyı tattım. Dayanılacak gibi değildi...
Dayanamadım...

Yüzüne bakarken daldığım düşüncelerden sıyrıldım. O ise hâlâ tedirgin gözlerle bakıyordu bana.
Yüzüme bir gülümseme yerleştirip
" Gel buraya koca adamım." diyerek kollarımı açtım. Hiç bekletmeden tek adımda bana yaklaşıp kollarını belime sardı. Parmak ucumda yükselerek boynuna doladım kollarımı. Ben ne kadar parmak uçlarımda yükselsem de o bana eğilmediği sürece onun boyuna yetişemiyordum.

" Sen bana öyle bakınca kendimi çok kötü hissediyorum be minik kızım." dedi ona taktığım lakabı bana uyarlayarak.

Gülümseyip "Söz verdin." diye mırıldandım.
" Hı hı." diyerek kollarını belimden çözdü. Bir elini yanağıma koyarak alnımı öptü. "Hadi Deniz'leri bekletmeyelim. " diyerek çantayı eline aldı.
" Ben alırım." diye atladığımda geriye doğru çekip " Sağ elim." dedi hatırlatmak ister gibi. " Kapıyı açar mısın? Malûm sol elimi kullanamıyormuşum." diye imayla eklendiğinde gözlerimi devirip kapıyı açtım. Çıkmasını bekleyip ardından çıktım ve kapıyı kapatıp yanında yürümeye başladım.

Hemşire odasının önünden geçerken kapıdan başımı uzatıp Erva'yı çağırdım. 
O sırada diğer hemşireler de gelip
' geçmiş olsun.' dileklerini iletmeye başladılar.

Parmaklarıma usulca kenetlenen parmaklar ile gözlerim ellerimizi buldu. Bakışlarım ellerimizden Toprak'ın yüzüne çıktığında göz kırpıp çok fena bir gülümseme yerleştirdi suratına.

Düştüm Allah kaldır beni!

" Hadi canım çıkalım." dedi Erva çantasını takıp yanıma yaklaşırken. Onu sesi ile bir rüyadan uyanmış gibi kendime gelip hemşirelere son kez selam vererek yürümeye başladım.

Bir adam yaptığı herşeyle kendine hayran bırakabilir miydi? Onun her hali bana saatlerce izlenmelik geliyordu. Gülüşü, bakışı, uykulu hali, göz kırpışı... Yaptığı her şey benim için müzeye konulmalık bir eser gibiydi. İnsan sevince böyle mi oluyordu?

Servisin çıkışına geldiğimizde Deniz'in bizi beklediğini gördük. Hemen Toprak'ın elindekileri alıp durumunu sordu. Onlar sohbet ederek ilerlerken Erva ve ben sessizdik. Toprak'ın eli benim elimde. Deniz'in eli Erva'nın elindeydi.

Yüzümde bir gülümseme oluştu. O gün; ruhumun paramparça olduğu gün, sevdiğim adamı buraya kanlar içinde getirmiştim. O gün bedenim bir cam gibi parçalara ayrılmış, her bir parçası Toprak'ın sesini duyamadığım halde kendi kendime konuştuğum o günlerde boğazımdan sessizce inerek parçalamıştı.

Feryat figan girip, dualarla yaşayıp, şükrederek çıktığım yerdi burası.
Herkesin şükrederek çıkmasını diledim Rabbimden.

Deniz şoför koltuğuna yerleştiğinde Erva da yanına oturdu. Biz Toprak' la arka koltuğa geçip çantaları yanımıza koyduk.
Sağ eliyle elimin üzerinden tutarak kendi dizinin üzerine bıraktı. Baş parmağı elimin sırtını okşarken bakışları yoldaydı.
Benim bakışlarım ise onun bana kusursuz olan yüzünde geziyordu.

Elimin üzerindeki elini tutup dudaklarıma yasladım. Küçük bir öpücük kondurup ellerimizi geri yerine yerleştirdim. Bakışları bana döndüğünde dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Kolunu kaldırıp altına aldığında hemen göğsüne yasladım başımı. Yolun geri kalanı aynı pozisyonda sürmüştü. Arada Toprak ve Deniz sohbet etmişti.

Binanın önüne geldiğimizde birbirimizi Allah'a emanet edip çantalarımızı alarak arabadan indik. Elini tekrar elime kilitleyip binaya doğru ilerledi. Çapraz taktığım çantamdan anahtarları çıkartıp ilk önce dış kapıyı açtım. Asansöre binip apartmanın önüne geldiğimizde elini bırakıp kapıyı açtım.
Toprak her zamanki gibi gülümseyerek izliyordu beni. Onun geçmesini bekledim anahtarı çıkartıp içeriye girdim.

Bu sefer onun beni ikaz etmesine izin vermeden hırkamı ve feracemi çıkartıp astım. O da montunu çıkartıp astığında ellerim başörtümdeki iğneyi buldu.
İğneyi çıkartırken elime batmasıyla acı ile inleyip parmağımı dudaklarım arasına aldım.
Gözümden boncuk misali bir damla süzüldü. Neden ağlıyordum ki şimdi? Oysa  canım çok acımamıştı.
Hızla örtümü çekip çıkardığımda Toprak ellerini yüzüme yerleştirip
" Eylül ne oldu?" diye sordu.

Gözlerimden yaşlar izin almadan boşalıyordu. " Elim." dedim bir hıçkırık koptu boğazımdan. "Elime iğne battı görmüyor musun?"

İlk önce suratımı inceledi gözleri. Ardından ellerini belime yerleştirip kendine çekti beni. Öyle ağlıyordum ki. Günlerdir içime akan yaşlar artık zamanı geldi dercesine gözlerimden firar ediyordu.
Ellerimi boynuna sardım. O sırada bir eli başımı okşuyordu. " Şşt tamam." diye sakinleştirmeye çalışsa da hiçbir işe yaramıyordu.
" Gel buraya." diyerek bacaklarımdan tutup kucağına aldı beni.
Bu ani hareketi ile bacaklarımı beline sarıp kollarımla daha güçlü tutundum ona.
Adımlarını salona yöneltirken "Kolun." dedim hıçkırığın arasında.

" Sağ kolumla tutuyorum." dedi. Gerçekten de bir koluyla destek oluyordu belime. Daha çok ben ona koala gibi sarılıyordum.

Salondaki koltuğa benimle birlikte oturduğunda bacaklarım iki yandan koltuğa yerleşti.
Başımı tutup boynuna yasladı. " Ağla güzelim. Güçlü durman gereken zaman geçti. Ağla ama bu son olsun." dedi başımı okşarken.

Dakikalarca omuzunda ağladım. Bir eliyle saçlarımı okşayıp diğer elini belimde gezdirip beni sakinleştirmeye çalıştı. Hıçkırıklarım iç çekişlere döndüğünde başımı boynundan ayırmamı sağladı. İşte o zaman söylediği söz beni saatlerce ağlatmaya yarayacak bir sözdü.

Alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapatarak "Kurban olurum ben sana."dedi.

Bir kez daha hıçkırdım.
Günlerdir içinde bulunduğum kara kuyudan Toprak kurtarmıştı beni. Onun için onun omzunda ağlamıştım. Ama küçük bir iğneyi bahane etmiştim kendime. Onun için gözyaşı döküp üzüldüğümü görürse çok üzülür diye düşünüyordum çünkü. Ama anladığını da biliyordum. O zeki bir adamdı. Birkaç gün önce elime iğne battığında telaşlandığı için gülüp geçen ben bugün hıçkırarak ağlayacaktım. Ve Toprak buna inanacaktı. Sadece kendimi kandırıyordum işte.

Alnını alnımdan çekip dişlemekten berelenen dudaklarıma bir öpücük kondurdu.
Ben hiç kucağında değilmişim gibi ayağa kalkıp  odaya doğru ilerlerken
" Biraz dinlenmek ister misin?" diye sordu.

" Hayır." dedim hızla başımı sallayarak. "İlk önce banyoya gireceğim sonra uyurum."
" Pekâlâ." dediğinde hâlâ aynı yerde dikilmeye devam ediyordu.

" Bunun için beni indirmen gerekiyor." dedim bu sefer. Sesim ağlamaktan tuhaf çıksa da kendimi rahatlamış hissediyordum.
Sanki günlerdir buna ihtiyacım vardı.

" Böyle iyiydik." dedi başını omzuna yatırarak.
" Toprak..." dedim uyarırcasına.

İç çeker gibi bir soluk alıp yavaşça yere bıraktı beni.
" Gel peşimden." diyerek odaya geçtim.

Onun dolabından banyodan sonra giymesi için kıyafet çıkartıp eline tutuşturdum. Soru dolu gözlerini bana diktiğinde "İlk önce senin duş almana yardım edeceğim. Sonra ben girerim." diyerek açıklama yaptım.

Ardından giriş kapısının önüne bıraktığımız benim çantamı almak için girişe yöneldim. Hâlâ peşimden geliyordu. Arkamı dönüp baktığımda " Ben kendim duş alırım güzelim." diye mırıldandı.
Ters bir bakış atıp işaret parmağımla banyoyu gösterdim. " Toprak git beni banyoda bekle. Şu üzerimi değiştirip geliyorum."

Bıkkın bir soluk verip banyoya doğru yürüdü. Söz vermişti sözünden dönemezdi. Banyonun kapısından girerken homurdanışını duydum.
" Hay ben söz veren ağzıma."

Onun bu haline gülerek başımı iki yana salladım. Erva'nın hazırladığı çantayı alarak odamıza geçtim.
İçinden bir şort ve askılı badiyi çıkartıp giyindim. Saçımı açıp yukarıdan bir topuz yaptım.

Banyoya girdiğimde ayakta bekliyordu. İlk önce beni boydan bir süzüp duyamadığım birşeyler mırıldandı. " Neyi bekliyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak.

" Seni." dedi haklılıkla. " Üzerimi nasıl çıkartayım değil mi ama?" diye yapmacık bir şekilde eklediğinde yüzümü buruşturup iki adımda yanına vardım.

" Eğil biraz." dediğimde eğilip üzerini çıkartmasına yardımcı oldum. Eşofmanın kenarlarından tutup onu çıkarmasına da yardım ettim.
Utanmıyordum ondan. Tamam başka zaman olsa kıpkırmızı olmuştum şimdiye kadar ama şuan ona yardım ediyordum. Şuan onun bir çocuk gibi şefkate ihtiyacı vardı. Bunu her ne kadar inkar etse de bu koca adamın sevgiye, ilgiye ihtiyacı vardı.

Bir kadın bir adam için ne olabilirse ben onun için o olmak istiyordum.
Bir anne, eş, dost, sevgili, arkadaş ben ona herşey olmak istiyordum. Çünkü o benim için herşeydi.

Üzerinden çıkarttıklarını çamaşır sepetine atıp ona döndüm.
" İç çamaşırın kalsın." diye mırıldandım dudaklarımın arasından. Benim bile zor duyduğum cümleyi duyup bir kahkaha patlattı.

Suratına ters ters bakıp gözlerimi devirdim. " Çok konuşuyorsun sus." dedim hiç konuşmadığı halde.
Utanmayan beni utandırmaya çalışıyordu zorla.
" Bekle. " dedim işaret parmağımı uzatarak " Yarana su değmesin diye aldığım şeyi getireyim." diyerek  almak için tekrar odaya girdim.
Alıp banyoya döndüm ve yarasının üzerini kapattım.

" Hadi." dedim belinden duşakabine doğru itelerken. " Seni bıcı bıcı yaptıralım."

Bana ters bir bakış atıp ilerledi.
İlk önce suyu açıp ısınmasını sağladım. O girdikten sonra ardından girdim duşakabine.

Kara saçları ıslanırken gözlerini kapayıp sıcak suya bıraktı kendini. Her bir damla alnından gözlerine doğru ilerliyor kirpiklerinin ucundan yere damlıyordu. Sağ kolunu kaldırarak saçlarını karıştırıp yeniden indirdi.

Bismillahirrahmanirrahim.

Yalnız bir problemim vardı. Boyu benden çok uzundu. Az bir şekilde bana da gelen suyu kapatarak "Eğil biraz." dedim ve şampuanı elime aldım.
Eğilmek yerine oturarak benim yüksekte kalmamı sağladı. Dizlerimin üzerine çöktüğümde hâlâ ondan yukarıdaydım. Şampuanı döküp siyah saçlarını köpürtmeye başladım.

Yumuşacıktı saçları. Köpükle birkaç şekil vermezsem içimde kalırdı. Ama daha fazla uzatırsam Toprak sinirden patlayabilirdi. O yüzden içimde kalsındı.

Eğilip ıslak yanağından kocaman öptüm. Geri çekilip gözlerine baktığımda ters ters bana bakıyordu.
Masumum dercesine gözlerimi kırpıştırdım. Ne yaptım ki sanki mübarek.
" Güzelim sabrımı sınıyorsun." dedi sabırsızca. "Aman iyi be." diyerek uzanıp lifi aldım. Onu da köpürtüp omuzlarına sürdüm ilk önce. Ardından boynunu lifledim.

Kollarını bitirip göğsünü liflemeye başladığımda sağ kolunu belime sarıp kendine çekti. Başını boynuma gömüp derin bir nefes aldı ilk önce.
" Toprak." dediğimde cevap vermeyip sayısız öpücük kondurdu boynuma.
Kolunu gevşetip başını gömdüğü boynumdan kaldırdığında " Rabbim beni sınıyor." dedi kararmış gözleriyle gözlerimin içine bakarak.
" Hadi."  dedi bir anda ayağa kalkarak.
" Yeter bu kadar macera. Durula beni."

" T..tamam." dedim nutkum tutulmuş bir şekilde.
Hızla suyu açıp köpüklerin vücudundan arınmasını sağladım. Suyu kapatıp duşakabinden çıkarak dolaba ilerledim. İçinden siyah havluyu çıkartıp Toprak'a uzattım.

İlk önce duşakabinden çıkıp sonra havluyu beline sardı.
Boğazımı temizleyip " Sakallarını keselim." diye mırıldandım.
" Sen mi?" dedi şaşkın çıkan sesine engel olamayıp.

Şimdi burada tam karşımda devasa bir metaor ellerini beline koymuş feci etkileyici bakışlarıyla gözlerime bakarken odaklanamıyordum.

Ufak bir öksürükle kendime gelip
" Evet ben." dedim heyecanla. " Bu klişeyi yaşamazsak içimde kalır Toprak." dedim sonunu uzatarak.

" Tamam. Buna da tamam." dedi başını sallayarak. " Başımın belası, güzel hatun."


Selamın aleyküm°

Nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir.

Bizimkilere söylemek istediklerinizi yazabilirsiniz.

Eylül'e ,

Toprak'a

Deniz'e

Erva'ya

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
Sizleri seviyorum Allah'a emanet olun.

31 Ocak Pazar 2021

Continue Reading

You'll Also Like

138K 7.1K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
58.8K 7.9K 17
Mahalle düğününde evlerine hırsız girdiğini duyan Müzeyyen, daha bir ay önce aldığı son model bilgisayarını kurtarmak için koşarak eve gelir. Eve gel...
299 126 11
"İnsanların hayatını tehlikeye atıyor diye, kayayı yerinden etmişler. Denizkızı ve inci küpeleri bir başına kalmış." "Sana söz veriyorum Kaya, hayatı...
247K 11.6K 17
Van'da ailesi ile beraber yaşayan Üsteğmen Kartal Kara... Hacettepe Tıp Fakültesinden mezun olan, Muğlada ailesi ile birlikte yaşayan Yağmur Yaman. İ...