SINIR |Tamamlandı|

By __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... More

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

35. Bölüm"Sarılmam Lazım"

19K 1.1K 175
By __Katre__


Satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar ~

20 Mart

Eylül'den

Titrek soluk alıp veriş seslerime eşlik eden yağmurun sesini duyuyordum sadece. Algılarım kapanmış öğrendiğim tüm bilgileri unutmuştum sanki. Titreyen ellerimi yarasından akan ılık kana bastırmaktı yapabildiğim tek şey.
Ellerimin engeline aldırmadan parmaklarımın arasından süzülen kana gözyaşlarım eşlik ediyordu.
Uyanık olup olmadığını bile bilmiyordum. Gözleri kapalıydı ama bilincini kaybetmemek için kendine engel olmaya çalışıyor gibiydi.

" Toprak" dedim. Sesim inlemeden farksız, titrek çıkmıştı. Elimin birini yarasından çekip yağmurun sırılsıklam ettiği kuzguni saçlarına götürdüm. Buz gibi yağmura rağmen terlemiş alnına yapışan saçını kaldırdım. Gözlerini açıp benim gözlerimi bulmaya çalıştı. Büyüyen göz bebekleri titreyerek bakıyordu. Beni ikna etmeye çalışır gibi gözlerini yumup açtı.
"Korkma, iyiyim." diye fısıldadı.
Bir elim hâlâ saçları arasında gidip gelirken "İyisin." dedim. İkimiz de birimizi ikna etmeye çalışıyorduk.
Telefonum yoktu. Toprak'ın telefonunu arasam da bulamamıştım. Gözlerim etrafı tararken bir arabanın fren sesini duydum.

Yağmur bir perde gibi görüşümü kapattığı için gelenin kim olduğunu anlayamıyordum.
Bir an beni kaçıran adamlardan olduklarını düşünüp korkuya kapılsam da duyduğum sesler içime su serpti.
Toprak'ın arkadaşlarının sesiydi.
Birisi küfrederek yerdeki adamları kontrol ederken diğer ikisi koşarak yanıma geldi.
Ne söylediklerini anlayamıyordum. Birşeyler konuşup yarasına baktılar. İkisi Toprak'ı kaldırmaya çalışıyorlardı. Ellerimi sırtından çekip doğruldum. Onlar Toprak'ı arabaya götürürken benim gözlerim hâlâ kanının aktığı zemindeydi. Kanının üzerine damlayan arsız yağmur damlaları onun izini silmek için çabalıyor gibiydi.

Kana bulaşmış ellerimi kaldırıp baktığımda ilk defa bu kadar titrediğini hissediyordum. "Hadi" diye bağırdı arabanın yanında dikilen arkadaşı. Adının Barış olduğunu hatırlıyordum. "Gidiyoruz."

Sanki bir rüyadan uyanmış gibi gözlerim ilk önce arabanın önündeki adamı ardından da arabanın arkasında olduğunu düşündüğüm Toprak'ı buldu. Aynı zamanda koşarak arabanın yanına gelmiştim bile.

Arkadaşlarının biri sürücü koltuğuna diğeri ise yanına oturdu. Ben ise yarı oturur pozisyonda ayaklarını uzatan Toprak'ın yanına arkaya geçtim.
Koltuğa sığmayan bacaklarını bükmüş sırtını uzanır gibi bana yaslamıştı.
Ellerim yüzünü bulduğunda benim olduğumu anlayıp kapanmak için direnen gözlerini açtı ve bakışlarını yüzümde gezdirdi.
O sırada araba çoktan hızla ilerlemeye başlamıştı bile. Gözleri kaşıma takıldığında fersiz bir şekilde kaşlarını çattı. "Acıyor mu?" dedi sanki vurulan benmişim gibi.
"Hayır acımıyor." dedim başımı hızla iki yana sallayarak.
Bu sefer benim sıramdı. "Çok acıyor mu?" dedim sırtındaki elimi hareket ettirip. Yüzünü buruşturup "Birazcık." diye mırıldandı sanki küçük yaradan bahsediyor gibi.
Elini güçlükle kaldırıp kaşıma götürdü. Şuan gerçekten kendisi umrunda değil gibi davranıyordu.
Yaradan yanağıma doğru akan kanın varlığını o sildiğinde fark etmiştim. Ardından başını boyun girintime yaslayıp "Özür dilerim. Yetişemedim." dedi boğuk ve titrek bir sesle.
Gerçekten konuşmak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Ama bu halde bile kendini suçluyordu. "Sus." dedim kaşlarımı çatarak. "Özür dileme benden. Yalnızca iyileş ne olur."

Ağızını birşey söylemek için açsa da sanki daha fazla enerjisi kalmamış gibi kapatıp yutkundu.
O sırada sürücü koltuğundaki arkadaşı yalnızca yola odaklanmış hiçbir kurala uymadan hızla arabayı sürüyordu. Yanındaki arkadaşının ise gözü sürekli bizim üzerimizde olsa da birilerini arayıp telefonla konuşuyor bağıra çağıra birşeyler anlatıyordu.

Araba sarsıldığında inleyerek başını boynumdan kaldırıp kollarıma bıraktı. "Dikkat et canı yanıyor!" diye bağırdım kendimden beklemediğim bir tonda. Buruşturduğu suratını büyük bir zorlukla düzeltip yanağımdan akan yaşı silmeye yeltendi. Dudakları acı içinde iki yana kıvrıldı. Benim elim ise yeni kestiği sakallarının üzerine gitti. Dışarıda yağan yağmura inat o ter içindeydi. Elim şefkatle yüzünde gezinirken
"Konuştur onu!" diye arkasına döndü arkadaşı. "Uyumasına izin verme. Kanaması çok fazla!"

Titrek bir nefes alıp başımı salladım. Yanağımdaki yaşlar artık istemsizce dökülüyordu. "Kes sesini gerizekalı. Ağlatma onu." diye bağırdı Toprak. Sesi normale göre fersiz olsa da az öncekinden daha yüksek çıkmıştı.

Arkadaşı birkaç saniye ifadesizce suratına baktıktan sonra elini saçına geçirerek sıkıntılı bir nefes verdi. Ardından " Emredersiniz komutanım." diye mırıldanarak önüne döndü. Onlar da korkuyordu. Hem komutanları hem arkadaşları olan adam şuan tüm savunmasızlığı ile duruyordu karşılarında.
"Ağlamıyorum ben." dedim terleyen boynuna sokulurken. Dudaklarımı boynuna bastırıp geri çekildim.
"Ama beni bırakırsan seni gebertirim." diyerek hırsla yanaklarımdaki yaşları sildim.

Dudaklarında buruk bir tebessüm yer edindi. Ama konuşmakta zorlanıyordu. Sürekli yutkunmaya çalışıyor, kuruyan dudaklarını ıslatmaya çalışıyordu. Üzerimin onun kanıyla sırılsıklam olduğunu hissediyordum. Bakışlarımı sırtına çevirmek istediğimde "Hayır." dedi tarazlı çıkan sesiyle. Yutkunup devam etti. "Bakma korkarsın. Görme beni böyle."

Kafamı sallayıp sözünü dinledim. Titreyen dudaklarımı dişleyerek kendimi tutmaya çalışıyordum. Bakmasam da hissediyordum. Söylemesem de korkuyordum. Günlerdir kalbimde yer edinen sıkıntı kendini imha etmiş damarlarımda arsız bir hastalık gibi yayılıyordu. Artık onu yalnızca kalbimde değil tüm damarlarımda hissediyordum. Kalbim her atışında kana karışmış korku, ümitsizlik ve acı da yayıyordu tüm vücuduma.

Öpmek istedim. Suratının her yerini öpmek istedim. Kuruyan dudaklarına dudaklarımı bastırmak istedim.

Sarılmak istedim. Sımsıkı sarılmak. Kucağımda çocuk gibi bana sokulan bu koca adamı sarıp sarmalamak istedim.
O kadar savunmasızdı ki. Morarmaya başlayan kurumuş dudaklarından titrek nefesler almaya çalışıyor. Acıyla suratını buruşturuyordu.

Tam o anda sert bir frenle arabanın durduğunu anladım. Başımı kaldırdığımda acilin girişinde olduğumuzu gördüm. Arkadaşları arabadan inerken "Başın." dedi kollarımın arasında ter döken adam.
"Başına baktır."

Hüngür hüngür ağlamak bağırmak istiyordum. Bu durumda beni korkutmak istemiyor, sadece başımdaki küçük yarayı düşünüyordu. "Hı-hı." dedim kafamı sallayarak. "Sen beni düşünme. İyiyim ben."

O sırada benim tarafımdaki kapı açıldığında başını yavaşça bırakıp aşağı indim. Etrafta insanlar koştururken benim tek odaklandığım nokta Toprak'tı. Sesler kulağımda uğulduyor ama hiçbiri beynimde anlam kazanmıyordu.
Onu sedyeye taşırlarken dudakları aralandı. Yanındaki arkadaşına zorlanarak da olsa birşey söyledi. O sırada arkadaşlarının ikisi de bana baktı. Kafalarını sallayıp sedyeye yatırdılar.
İçeriye götürürlerken tek yaptığım elini sıkı sıkıya tutmaktı. İkimizin eli de kan kırmızısına bürünmüştü. Kanın metalik kokusu genzimi yakarken gözlerini aralayıp beni buldu. Kapalı alana girmeden bana birşey söyleyeceğini anlayıp diğerlerini durdurdum. Yaklaşıp kısık çıkan sesinden kelimeleri yakalamaya çalıştım. "Güzel karım benim." dedi duraksayarak. "Ağlama tamam mı?"

Yapma Toprak, veda eder gibi konuşma bana.

Söylediği son sözlerden sonra hızla içeriye aldılar onu. O içeriye girer girmez titreyen dudaklarım kendini bıraktı. Kendimi sıkmaktan kaskatı kesilen kaslarımı serbest bıraktığımda olduğum yere yığıldım. Gelip geçen insanlar bana bakıyordu. Ayağa kalkmadan koridorun ortasından duvar dibine kaydım. Sırtımı duvara yaslayıp artık tutmakta zorlandığım hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Arkadaşlarının biri benim gibi duvarın dibine çökerken diğerinin nereye gittiğini bilmiyordum.

Ayağa kalkıp bana doğru geldiğinde benim gözlerim hâlâ kapıda Toprak'ı son gördüğüm yerdeydi. Önüme uzattığı telefona kaydı sonra bakışlarım. "Toprak'ın telefonu." dedi.

Ellerimde kuruyup kalan kana aldırmadan elime aldığım telefonla tuş kilidini açıp rehbere girdim. Deniz'in ismini bulup tıkladım. O Toprak'ın yanında olabilirdi. Beni içeri almasalar da Deniz bu hastanenin doktoruydu sonuçta.

"Efendim kardeşim." diyerek açtı telefonu.
" Deniz benim." dedim titreyen sesimle. "T.. Toprak vuruldu Deniz. Ç...çok kanıyordu. Çok canı yandı. Onu aldılar içeriye. Biz, bizim hastaneye getirdik. Ama beni almadılar yanına. Sen gel Deniz, seni alırlar yanına. Gel bak ona lütfen."
dedim hıçkırıkların arasında.

" T..tamam ağlama." dedi sesi titrerken.
" Biz geliyoruz hemen." diyerek telefonu kapattı.

Elimdeki telefonu ondan destek alırcasına sıkarken Barış gelip
"Yenge."diyerek karşımda diz çöktü.
" Yarana baksınlar. Kötü görünüyor." dedi ilerdeki müdahale odasını işaret ederek.
Başımı kaldırıp bakmadım bile. Kafamı iki yana sallayıp duygusuz bakışlarımı yere düşürdüm.

Ağlama demişti bana. Güzel karım demişti. O benim ağlamama dayanamazdı ki. Başımı sanki karşımda birini dinliyormuş gibi aşağı yukarı sallayıp kanlı ellerime aldırmadan gözyaşlarımı sildim.
İzinsizce akan birkaç damla yaşı da sinirle silip yüzümü kuruladım. Ağlamayacaktım. Kendimi tutmak için kanatırcasına dudaklarımı dişledim.
İçimden dualar edip Rabbime yalvarırken karşımdaki iki adamın bakışlarını üzerimde hissediyordum.

Hayır isyan edemezdim. Feryad edemezdim. Yapmam gereken şey dua etmekti.
Zehra ablanın şaşkın sesini duyana kadar yaptığım tek şey buydu zaten. Ardından Barış ayağa kalkıp
"Geldiniz mi? " diyerek Zehra ablanın yanına yaklaştı.
"Başından yaralanmış." diyerek benim yanıma yaklaştırdı.

Zehra ablayla aynı serviste bulunmuştum. Yılların hemşiresi olarak bana çok şey öğretmişti. Benim kana bulanmış üzerime bakıp koşarak yanıma oturdu. "Eylül! İyi misin?" dedi bir yandan bedenimi kontrol ederken.
"O vuruldu abla, ben iyiyim." dedim sitemle. "K..kim?" dedi tereddütle kaşıma bakarken.
"Kocam."dedim bakışımı tekrar kapıya çevirip. "Daha dün evlenmiştik." diye ekledim.

Yüzüme acı bir tebessüm yerleştirip onun yüzüne baktım. Ne diyeceğini bilemiyor gibi bakıyordu suratıma. Gözleri yüzümü tararken arkadan gelen seslerle bakışlarımız o yöne döndü.
Erva önde koşarken Deniz de aynı hızla arkasından geliyordu.
Ayağa kalkarak Erva'nın kucağına bıraktım kendimi. " Eylül!" diye kollarını bana sardığında sanki teselli vermesi gereken kişi benmişim gibiydi.
Zira şuan gözümden tek damla yaş akmıyordu. Ama o yaşların içime doğru aktığını hissediyordum.

Özür dilerim Toprak. İçime ağlıyorum. Engel olamıyorum.

Deniz'in Toprak'ın arkadaşlarıyla birşeyler konuşup biryere gittiğini gördüm. Ardından kapıya birinin kartını okutup içeriye girdi. Titreyen dizlerimin üzerinde durmakta zorlanıyordum. Zehra abla da gelip diğer koluma girdiğinde pansuman için ilerideki müdahale alanına götürdüler beni.
Dakikalarca boş bakışlarımı bir yere dikip bekledim. Erva'nın şaşkın bakışlarını hissetsem ne ona bakıyordum ne de acı çektiğime dair bir ifade beliriyordu suratımda.

Erva'nın tüm dil dökmelerine rağmen tekrar aynı yere geldiğimde Barış gelip ameliyathaneye çıkarıldığını söyledi.
Ondan uzak kalmanın korkusuyla hızla asansöre yönelip ameliyathanenin olduğu kata bastım.

Geriye kalan herşey aynıydı. Aynısı gibi kapalı kapıların ardında onu bekledim. Ameliyathanenin önündeki demir sandalyelerde otururken ben tek kelime etmiyor sessizce içimden dua ediyordum. Mırıldanan dudaklarım bir saniye dursa kötü düşünceler bulduğu ilk boşluktan beynime istila ediyordu.
Erva'nın gözleri benden ayrılmıyor o da benim gibi dua ediyordu.

Dakikalar sonra Melih'in sesini duydum.
Koruyucum, yıllardır omuzunda ağladığım adam. Beraber güldüğüm, birlikte büyüdüğüm adam.
O bana doğru koşarken. "Melih." diye mırıldanarak açtığı kollarının arasında yerimi alırken arkasında amcam ve yengemi gördüm. Yengemin ağladığını belli eden kırmızı gözleri ve amcamın bitik bakışları ile karşılaştım.
Koca gövdesi ile sarıp sarmaladı beni tüm kötülüklerden korumak istercesine. Başıma bir öpücük kondurduğunda oturmam için sandalyelere doğru götürdü.

Önümde diz çöktüğünde "Korkma." diye mırıldandı. "Dağ gibi adam o. İyileşecek merak etme."
Aynı anda Erva yengeme olan biteni bildiği kadarıyla anlatıyordu.
"İyileşecek." dedim kafamı aşağı yukarı sallayarak.
" İyileşecek İnşAllah."

Önümden kalkıp yanıma oturdu. Dakikalarca bana sarılarak tek kelime etmeden destek oldu. Yengem elindeki küçük cüzden, Erva ise telefonundan Kur'an okuyordu. Toprak'ın arkadaşları gelip gidiyor arada telefonla görüşüyorlardı.
Defalarca kez üzerimi değiştirmem için ikna etmeye çalışsalar da sonunda pes etmişlerdi.

Melih'in omuzumdaki elini ittirip ayağa kalktım. Saatlerdir hiç kimse çıkıp bilgi vermemişti. Çaresizce kapının önüne geçip ona biraz daha yakın olmayı diledim. Beni hissetsin istedim.
Başım dönüyor, tüm vücudum titriyordu. Ellerimi cam kapının üzerine koydum, buz gibiydi. Ameliyathane çok soğuktur şimdi. Melih arkamdan gelip ellerini omzuma koydu. "Eylül!" dedi yalvarırcasına.
"Gel bir yemek ye. Şu üzerini değiştir ne olur? Toprak da seni böyle görmek istemez."

Tüm söylediklerini duymamış gibi
"Melih." dedim. Sesim sanki birşeyi yeni hatırlamışım gibi yüksek çıktığından diğerleri de bana dönmüştü.
"Söyle güzelim." dedi bir elini kuruyan kanı umursamadan yanağıma yerleştirerek.

"O." dedim titrek sesimle. Gözlerimi hepsinin yüzünde gezdirip tekrar Melih'e döndüm. "O çok üşür ki." diye kapıyı işaret ettim. "Çok üşür o. Çabuk hastalanır. Soğuktur şimdi orası."

Saatlerdir tuttuğum gözyaşları artık sabrı taşmışcasına boşalmaya başladığında Melih beni kolları arasına çekti. Ben çıldırmış gibi sayıklamaya devam ederken o beni sakinleştirmek adına birşeyler söylüyordu. İnatla çırpınıp elinden kurtulmaya çalışsam da kolları arasından kurtulamıyordum. Kolları arasına bir ölü gibi yığıldığımda söylediğim son şey "Ya hastalanırsa." olmuştu.
.
.
.
.
Birbirine kenetlenen gözlerimi zorlanarak açmaya çalıştım. Gözlerim kurumuş iğne batırıyorlarmış gibi acıyordu. Sanırım bütün gözyaşı stoğumu tüketmiştim.
Bakışlarım ilk önce beyaz tavana ilişti. Ardından sızlayan koluma çevirdim başımı. Yaşadıklarım bir bir gözlerimin önüne gelirken hızla doğruldum yerimde.
Odada kimse yoktu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp kolumdaki serumun bandını söktüm. Kolumdan çıkartıp attığımda ucumdan usul usul damlayan seruma aldırmadan ayağa kalktım.
Çıplak ayağıma aldırmadan odadan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Çalıştığım servisteydim. Bakışlarım etrafta bizimkileri ararken içimden Allah'a yalvarıyordum. Beni isyan edenlerden değil tevekkül edenlerden eylemesi için.
Hasta yakınlarının bakışlarına aldırmadan koşarken hemşire odasından çıkan Erva'yı gördüm.
Koşarak yanıma gelip kollarımdan tuttu. Gözleri vücudumu tararken aynı zamanda konuşuyordu. " Eylül niye kalktın. Serumun bitmedi daha."
"Erva." dedim sesimin titremesine engel olamayarak. "Lütfen." başımı iki yana sallayarak bana kötü bir haber vermemesini diledim.

Dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu. O tebessüm kalbimdeki umut tohumlarını yeşertti. "O iyi." dediğinde bir damla yaş intihar etti gözlerimden. "Şuan cerrahinin yoğun bakımında. Eğer durumu değişmezse servise alacaklar."diye devam etti.

Sayısız şükür sözcüğü mırıldandım dudaklarım arasından. "Hadi gidelim." diye kolundan çekiştirdiğimde konuşarak yanımda yürümeye başladı. "Dün sen bayıldıktan birkaç saat sonra çıktı ameliyattan. Akşamdan beri uyuyorsun sen de." diyerek tuttuğu elimi sevinçle sıktı.
"Deniz sana durumunu anlatır." diye devam etti.
Yoğun bakımın olduğu kata geldiğimizde Melih'i ve Deniz'i kapının önünde konuşurken buldum.
Deniz'in üzerinde önlüğü vardı. İkisinin de gözleri yorgunluktan kıpkırmızı olmuştu.
Bizi görür görmez bakışları üzerimde gezdi. Melih'in bakışlı ayaklarıma takılı kaldığında çıplak ayakla geldiğimi yeni hatırlamıştım. Erva da yeni fark etmiş olacak ki kaşlarını çatarak birşey söylemeye yeltendiğinde ona izin vermeden
"Deniz." diyerek yanlarına koştum.

" N.. nasıl o?"
Deniz'den önce Melih konuştu.
" Eylül bu halin ne?"
Onu umursamayarak Deniz'e döndüm. "Deniz lütfen."
Derin bir nefes alıp suratına küçük bir gülümseme yerleştirdi.
" Şuan iyi Eylül. Dünden beri yoğun bakımda ama vitalleri iyi. Eğer bir değişiklik olmazsa servise alırız. Ama hâlâ uyanmadı. "

" Bir sorun yok yani." diye emin olmaya çalıştım.
" Şimdilik yok elhamdülillah." dedi gülümsemesi genişlerken.
Ben de aynı şekilde gülümseyerek " Onu görmek istiyorum." dedim.
" Görebilirsin tabi."diye karşılık verdi.

O sırada ne ara yanımızdan gittiğini anlamadığım Melih eğilerek ayakkabılarımı önüme bıraktı. Ayakkabılarımı giydikten sonra önlüğümü de giyip kapının önüne dikildim.
Bu kapının ardında sevdiğim adam vardı. Gözümden izinsizce akan bir damlayı silip yüzüme gülümseme yerleştirdim.
Deniz'in kartıyla açtığım kapıdan içeri girdiğimde deskte oturan tanıdığım yüzlere gülümseyerek ilerledim.
Şuan herşeye gülümsemek istiyordum. İçimde tarifsiz bir mutluluk vardı.
Sonunda onu gördüm. Pencerenin önünde, yatakta yüzüstü yatmış bembeyaz örtünün arasında çıplak sırtında büyük bir bandaj vardı. Kahvelerini kapatmış sanki en huzurlu uykusundaymış gibiydi yüzü.

Burnumun direğinin sızladığını hissediyordum.
Elimi çıplak sırtında koyup okşadım.
"Toprak." dediğimde titreyen sesimi temizlemek için öksürüp devam ettim. "Ben geldim sevdiğim."

Teni soğuktu. Örtüyü omuzlarına doğru çekip ellerimi yumuşak saçlarına götürdüm. Saçlarını koklayıp öpücük kondurdum.
Gözlerim vitallerinin yazdığı ekrana takıldığında herşeyin normal olduğunu görüp şükrettim.
" Çok korktum Toprak." Ardından omuzunun açıkta kalan kısmını öptüm.
"Yemin ederim çok korktum. Kalbim durdu sandım. Sensiz nasıl olurdu ki? Nasıl yaşanırdı sensiz? Ben unuttum. Senin olmadığın zamanlar silindi sanki aklımdan. Sadece senle yaşamayı biliyorum ben. Gideceğin düşüncesi beni çok korkuttu. Ama Rabbim seni bana bağışladı. Ona (cc) çok dua ettim. Seni bana nasip etti şükürler olsun. " diyerek gözlerimi tavana diktim. Ağlamak istemiyordum. Buna engel olamasam da en azından onun yanında kendimi tutmak istiyordum.

O sırada Deniz'in sesini duydum.
"Eylül. Sinan Hoca da bakacak birazdan. Erva seni dışarıda bekliyor." dedi. Başımı sallayarak onayladığımda dışarı çıktı.

"Şimdi benim gitmem lazım. Ama en kısa zamanda geri geleceğim." diyerek tuttuğum elini zor da olsa bıraktım. "Ben ağlamıyorum merak etme tamam mı? Ama..." diye yutkunup titreyen sesimi düzelttim."Sana sarılmaya ihtiyacım var." diye son sözümü söyleyerek arkamı döndüm.

Bıraksalar saatlerce izleyeceğim yüzüne son bir bakış atıp dışarı çıktım.
Onu orada yalnız bırakmak kalbimi parça parça söküyordu sanki. Titreyen dudaklarımı kanatacak raddeye getirmiştim.

O yabancıları hiç sevmezdi ki. Yanında olmam lazımdı benim. Hem başkası ona pansuman yaparsa utanırdı. Hiç sevmez ki o başkasının ona dokunmasını.

Benim hemen kendimi toparlayıp ona bakmam lazımdı. Onun yanında olmalıydım. Hem belki bugün çıkardı yoğun bakımdan. Ben onu hemşiresi olurdum. Yeter ki o benim yanımda olsun.Ben onun herşeyi olurdum.

Selamın aleyküm. Umarım beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Yeni kitabım EDİBE'ye bekliyorum. Desteklerinizi esirgemeyin lütfen.

Allah'a emanet olun °°°

20 Ocak Çarşamba 2021

Continue Reading

You'll Also Like

DİCLE By 👑

Spiritual

235K 12.1K 36
Siz: Bir dakika... Siz: Ben Zehra olmadığıma göre siz kimsiniz? 0588*******: Ne demek Zehra değilsin? Benim tek kız kardeşim Zehra. 0588*******: Şaka...
24K 1.5K 7
Çocuklarımın babası tek gecelik ilişkim olan adam çat kapı gelirse ve çoçuklarını görmek isterse ?!? DAHA NELER (KONU DEĞİŞTİRİLDİ) Ben ferida evet e...
leylâ By 📚

Spiritual

25.3K 2.4K 44
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...
58.8K 7.9K 17
Mahalle düğününde evlerine hırsız girdiğini duyan Müzeyyen, daha bir ay önce aldığı son model bilgisayarını kurtarmak için koşarak eve gelir. Eve gel...