Kızıl Çağ

By janense

2.8K 1.7K 1.9K

Kızıl Çağ yeniden yaşanıyordu. İki taraf birbiriyle ölümüne dövüşürken, tek ortada kalan bendim. Hangi tarafı... More

-Bölüm 1-
-Bölüm 2-
-Bölüm 3-
-Bölüm 4-
-Bölüm 5-
-Bölüm 7-
-Bölüm 8-
-Bölüm 9-
-Bölüm 10-
-Bölüm 11-
-Bölüm 12-
-Bölüm 13-
-Bölüm 14-
-Bölüm 15-
-Bölüm 16-
-Bölüm 17-
-Bölüm 18-
-Bölüm 19-
-Bölüm 20-

-Bölüm 6-

126 71 32
By janense

--------

"Bilmediğimiz şeyler bizi felâkete sürüklemez. Bizi felâkete sürükleyen şeyler, gayet iyi bildiğimizi sandığımız, fakat öyle olmayan şeylerdir."

--------

Bölüm 6| Tanışma

İçki olayının üzerinden çok geçmemesine rağmen şimdi de Olunia'ya gelmiştik. Kafe artı bar tarzı bir yerdi. Genellikle burada arkadaşlarla toplu takılmamıza rağmen bu sefer sadece ben ve Elly gelmiştik. Gelme sebebimiz ise oldukça karışıktı diyebilirim.

Arabanın kapısını sert bir şekilde kapatan Elly, topuklu ayakkabılarının sesi eşliğinde yanıma geldi. Bu sefer seksi kız moduna bürünmüştü, dikdörtgen elde tutmalık çantasını koluyla bedeni arasına sıkıştırmış, dün akşam özenle sürdüğü tırnaklarıyla güzelliğini vurguluyordu. Makyajı bu sefer abartmıştı. Makyajına katılan üstüne giydikleri de oldukça kısaydı.

Kapıdaki valeye anahtarları verip içeri geçtik. Otuzu geçkin insan vardı. Her birinden ayrı ses gelmesi ise ortamdaki gürültünün kaynağıydı. Bardak çarpma veyahut yere sürtünen koltuk sesleri en belirginleriydi. Bar kısmına kendimizi dar attık.

Bar kısmının da kafe kısmından arta kalır bir yanı yoktu aslında. Aksine gürültülü müzikleri başını şişiriyordu resmen. Yine de bir, birden fazladan iyidir, değil mi ama?

Geldiğimizden beridir konuşan Elly'i görmezden gelip etrafı incelemem, bar taburesine oturduğumuz an kesilmiş dikkatimi ona vermiştim. Gerçi konuştuğu şey ilgimi çekmemiş yine istemsizce bakışlarım ve düşüncelerim uzaklaşmıştı.

"Sen beni dinliyor musun?" Kafasıyla bakışlarımın önüne geçmişti. Bir kaşını çatmış, diğerini ise kaldırmış ve dudaklarını ise sola doğru çekmiş bana bakıyordu. Anlamsız bakışları ben konuşana kadar sürdü.

"Tabii ki, en son Helia'ya yaptığının nedenini soruyordun."

İstediği cevabı almış bir şekilde önüne dönüp, anlatmaya devam etti. Sonunda dikkatimi full ona adayıp, konuşmaya katıldım.

"Bebeğim şu arka çaprazında üç yakışıklı bize doğru bakıyor." Sesi eğlendiğini belli eden küçük bir tınıya sahipti.

Bu kadar çoşmasına karşın hafifçe arkamı dönüp çaktırmadan bakmama rağmen içlerinden bir tanesiyle göz göze geldim. Siyah, gri ve koyu mavi tonlarında giyinmişti. Aslında bu yaz havasına rağmen - Tabii bu bölgede yaz olmasına rağmen hep bulutlu veya yağmurlu bir hava olur - giydikleri kışı anımsatıyordu. Kışın çok soğuk bir günden fırlamış gibiydi. Pek kalın sayılmasada boynunda mavi-siyah karışımı atkı bulunuyordu, sağ tarafını sol boynundan aşağı sarkıtmıştı. Uzun olduğunu varsaydığım siyah ceketi ve gri tonlarında tişörtü vardı üstünde. Altına ise siyah bir pantolon giymişti.

Fiziksel özellikleri ise... Esmerdi. Açık mavi yeşile yakın rengi vardı gözlerinin. Uzun kirpikleriyle bir ahenk oluşturuyordu. Kaşları biraz kalın olsada fark edilmiyordu. Hafif dalgalı koyu kahverengi tonlarında saçı dağılmış, yüzüne dökülmüştü. Pekte küçük olmayan pembe renkli dudakları yüzüyle uyumluydu. Burnu yüzüne göre büyük dursada mükemmel bir uyum içerisindeydi.

"Ben yanlarına gideceğim." Delirmiş olan Elly'i ayağı kalktığı gibi kolundan çekip yerine oturtturdum. Çok akılsızca davranıyordu.

"Dur yerinde Elly."

"Ne var? Eğlenceli tiplere benziyor. Geceyi geçirebilecek insan bulduk işte." Dediklerini bitirdiği gibi ayağı kalkıp kolumdan tuttu.

"Hatta sende benimle gelirsen daha eğlenceli olabilir." Anlık bakışma arası hızla kaldırıp sürüklemeye başladı. Etrafındakilerin gözleri bize kaymasın diye durdurmaya çalışmasamda, sözlerimle deniyordum.

"Elly dur!.. Eğer elime geçersen fena yapacağım seni, dur artık! Rezillik çıkarma!"

Kısa yolu hızlıca katetmiştik. Masalarının yanında durmamız üçünün de gözlerini bize çevirmesini sağladı. Masum yüzüne bürünen Elly konuşmaya başladı.

"Merhaba. Bizde tam da arkadaş arıyorduk da. Oturabiliriz değil mi?" Elly'nin dediklerini duyduğum gibi arkadan koluna çimdik attım. Dişlerinin arasından sızlansa da sustu. Kız resmen oturabiliriz değil mi dedi.

"Tabii ki." Konuşan kişi genç görünümlü biriydi.

Tahtadan yapılmış, yüksekliği uzun ve yuvarlak sandalyeye oturdum zorla. Sağımda Elly, solumda tanımadığım sarışın çocuk, Elly'nin sağında az önce konuşan kişi, karşımda ise göz göze geldiğim çocuk vardı.

Yakından baktığımda gözlerinin parladığını gördüm.

"Ben Louis." Başta konuşan çocuktu bu. Elini sırayla Ellie'ye ve bana uzattı. El sıkışırken isimlerimizi söyledik. Daha doğrusu Ellie benim yerime söyledi.

"Ben Ellie ve bu da Jessica, kısaca Jess."

"Ben Jaden. Ve tabii ki siz de Ellie ve Jessica değil mi?" Dedikleriyle eş zamanlı olarak güldü. Ellie'nin az önceki benim yerime ismimi söylemesine atıfta bulunmuştu. İkimizin de elini tutup sıktı. Ellie ise ona karşılık gülümsemişti.

"Ben Andrew, Andrew Evans." Diğer ikisinden farklı olarak bu sefer ilk elini bana uzattı. Parmakları elimi sardı. Uzun parmaklarında eklem yüzükleri vardı.

"Ben de Jessica." Konuşmamın ardından elimi bırakıp, Ellie'nin de elini kısaca sıkıp bıraktı. Ardından Ellie sohbet açtı.

"Siz buralarda mı yaşıyorsunuz? Daha önce hiç görmemiştim sizi."

"Yeni taşındık sayılır. Artık burada kalacağız." Jaden, diğer ikisine kıyasla en konuşkanıydı sanırım. Ellie'ye genellikle o cevap veriyordu.

"Hangi okula gideceksiniz? Bilirsiniz üçünden en iyisi, UEO lisesi. Övmek gibi olmasın." Nazik şekilde güldü aynı anda. Anlaşılan ya liseye getirtmeye çalışıyordu ya da liselerini öğrenmeye çalışıyordu.

"RSA'da durmak daha iyi. Bilirsin amigo kızları..." Sağ dirseğini masaya dayayıp öne doğru uzandı hafifçe. Gülümsedi. Kafa tutarmış gibi bir hali vardı.

"Ahh yapma. Bizim liseninki açık ara en iyisi. Hem içlerinde ben varım." Yüzündeki sırıtışla Jaden'a bakıyordu.

"Yine de bizi ayartamayacaksın bebeğim." Louis konuşmaya atladığı gibi aralarındaki konu büyüdü. Tam bu sırada telefonum çaldı. Arayan tabii ki Olivia'ydı. Proje için sözleşmiş olmama rağmen ekmiştim. Affedebileceğini sanmıyorum.

Ellie'nin dikkatini kendime çektiğim sırada elimle telefonu işaret ettim. Gözlerini birkaç saniye uzunca kapalı tuttu. Tamam diyordu bir nevi.

Olunia'ya sürekli geldiğimiz için arka kapısının olduğunu tabii ki biliyordum. Arka kapıdan çıkıp biraz uzaklaştım. Biraz ileride demirden çit vardı, baya bir uzakta solumda ise çöp konteynırı vardı. Bu kısımda kimse yoktu.

"Alo bebeğim?" Gözlerimi azıcık kısıp bağırmasını bekledim.

"Artık bağırmamdan da anlamıyorsun. Eğer yarın da gelmezsen Aimee hocaya derdini sen anlatırsın bebeğim." Dediklerini arka arkaya sırılamış yüzüme fırlatmıştı resmen.

"Ayrıca kesin o Ellie manyağı seni dolduruyor. Birdaha ona uyup beni ekmezsin umarım." Telefonun başında kaşları çatık halde kendini sakinleştirdiğine eminim.

"Sakin oll. Yarın kesin geleceğim ve o projeyi bitireceğiz ama şimdi kaçmam lazım. Görüşürüz bebeğimm." Bir şeyler söylemeye çalışmasına rağmen, telefonu kulağımdan çekip kapattım.

Arkamı döndüğümde duvarın dibinde sanki gösteriş yaparmışcasına sigara içen Andrew'i gördüm. Arada sırtını duvara yaslayıp, çekiyor, arada ağzından bıraktığı dumanın arkasından etrafa bakınıyordu sadece.

Yanına gidip konuşmak saçma olurdu. Az önce tanıdığım biriyle ne konuşabilirdim ki zaten. Yanından geçip gideceğim sırada o konuştu.

"Vampir olayını hala anlayamamış gibi gözüküyorsun..." Cümlesinin ardından bana bir bakış attı. "Aslında daha vampir bile değilsin." Şok etkisi vücuduma dalga dalga yayılmış sadece olduğum yerde kalabilmiştim. Başından beri her şeyi biliyormuş gibi bir hali vardı. Sanırım en çokta bu korkutuyordu.

"Ne...?"

Bir süredir sadece elinde tuttuğu sigarayı yere atıp ezdi. Zaten anladığım kadarıyla içine çekmiyordu bile, sadece üflüyordu. Yakınına gelince anlaşılıyordu. Ardından bana doğru döndü. Bakışları düzdü, bunu da tahmin etmiş gibi duruyordu.

"Zeki olmanı beklerdim... Sanırım yangın için kullandığın beynin şimdi çalışmıyor." Yarım ağız sırıttı. Bunu nerden biliyordu?

"Bunu nerden biliyorsun sen...?"

"Burada durup tıpkı diğer yeni doğanlar gibi seninle eğlenmek isterdim ama işin var gibi gözüküyor. Hızlı olmalısın." Dediğime cevap vermedi.

Bakışlarım hissettiklerimi yansıtıyordu, şaşkınlığımı vurguluyordu. Dedikleri anlamsız geliyordu artık. Nasıl yangını biliyordu? Ne işim vardı, benim bilmediğim ama onun bildiği? Saçmalık.

"Ne işi? Niye hızlı olmalıyım?"

"Louis arkadaşını fena beğenmiş durumda. Hızlı ol da yarına sağ çıkabilsin." Dediklerinin hemen sonrasında ağır kapıyı tek eliyle, sanki kapının yerinde hafif bi karton duruyormuş gibi açıp içeri girdi. Ağzından çıkan her bir cümle saçmalık olsa da en son dediğini kendime kanıtlamam lazımdı. Eğer bu kadar şey biliyorsa, son dediği gerçek olabilirdi.

Ağır kapıyı iki elimle hızlıca çektim. Fazlasıyla güç kullandığım sıra açılan kapının ardına kendimi attım. Masaya doğru her bir adımda kalbim atıyordu. Umarım buradadır ve sağlamdır... Burada değildi!

Etrafa göz gezdirdim. Pekte kalabalık olmasada görebileceğimi umuyordum. Soluma dönmemle onu görmem bir oldu. Merdivenlere doğru gidiyorlardı... Louis ile birlikte! Dediklerinde haklıydı! Umarım diğer dedikleri de doğru değildir.

Peşlerinden koşup yetişmeyi umdum. Tabii ki benden hızlılardı ama yetişebilirim sandım. Kalabalığı unutmuşum. İnsanların arasından geçip merdivenlere ulaştığımda onlar çoktan merdiven çıkmayı bitirmişti. Eğer ona bir zarar gelirse onu bir daha affetmeyeceğim!

İkişer ikişer basamaklara basıp merdivenleri bitirdim. Ama bir engelleyici unsuru unutmuşum. Nerede olduklarını veya nereye gittiklerini bilmiyordum. Bütün kapıları açıp kapatmam dakikalar alacaktı. Ayrıca bütün kapıları açamazdım, içerideki insanlar rahatsız olabilirdi, daha doğrusu gördüklerim için ben rahatsız olabilirdim ama Louis'in, Elly'e ne yapacağı mechuldü. Tam da şimdi onu bulamazsam ve dediği gibi Elly'i yarın sabaha canlı göremezsem...

Burası barın üstü kısmı, yani günlük kalmalık odaların bulunduğu yerdi. Ve uzun koridorda birsürü kapı vardı. Rastgele ortadan bir kapıyı açtım. Şansıma boştu. 2 ilerisindeki kapıyı açtım. Karanlık odaya, camdan geçerek yansıyan ay ışığı ile görebildiğim kadarıyla iki kişi vardı odada. Yatakta uyuyorlardı. Ve tahminen bunlar Louis ve Ellie değildi. Kapıyı açmamı duymamış hala uyuyorlardı. Kapıyı tekrar kapattım yavaşça.

Az vaktimin kaldığını hissediyorum... Şu an sadece hislerime güvenerek hareket edeceğim. Gözüme çarpan soldan 4. kapıyı açtım şiddetle. Buradaydı! Tanrıya şükür! Burada!

Yatakta Louis'in üzerine çıkmış, öpüşüyorlardı. Yavaş yavaş ilerleyeceklerini bildiğim için böldüm onları. Bugünlük bu kadar heyecan bana yeterdi. Eve gidip bunları düşünmem lazım...

"Ellie!" Yarıda durup bana baktı. Fazlasıyla şaşırmış olduğu belli oluyordu, çünkü asla onun bu kadar özeline girmezdim. Ayağı kalkıp yanıma geldi. Kolundan tutup kapının dışarısına çektim. O sırada Elly'le birlikte şaşırarak bana dönen Louis'e keskin bir bakış attım. Eğer gelmeseydim, belki de birlikte olmalarından daha kötü şeyler olabilirdi Andrew'in dediği gibi. Dedikleri gerçek oluyordu sanırım...

"Neden buradasın?! Tanrım! Niye bölüyorsun ki?!" Sinirliydi. Fazlasıyla.

"Gitmemiz lazım Elly. Yürü."

"Neden? Nasıl emredebilirsin hem. Burada durmak istiyorum." Kızgın yüz ifadesi konuştukça daha da artıyordu.

"Ellie, ben ciddiyim. Yürü gidelim. Sana daha sonra açıklarım." Şu an ise oldukça hızlı fikir değiştirmiş ve bu yüzüne yansımıştı. Kararsız kalmıştı.

"Ellie hadi." Üçüncü defa söylememle odaya geri girdi. Onu biraz bekleyip kararını öğrenecektim. Saniye dakikaya dönüştü bu sefer. Tam içeri girecekken dışarı çıktı.

"Hadi gidelim." Yürürken konuştu.

Birlikte korku içinde çıktığım merdivenleri teker teker indik. Çıkış kısmına gitmek için barın yanından geçmek gerekiyordu. Bu yüzden barın içine girip çıkışa ilerlerken onların masasına baktım. Orada oturmuş bize bakıyordu. Bakışlarımız çarpıştı. Bu sefer ilk konuşmamızdaki dalga geçen haline rağmen yarım ağız gülümsedi. Altında kötü bir düşünce yatıyor mu bilemediğimden önüme dönüp ilerledim.

Kapıdan çıkıp valeye doğru ilerledik. Arabamı getirmelerini söyledikten birkaç dakika sonra arabayı getirmeye giden vale, arabamı önümüze park edip arabadan çıktı. Anahtarı elime bırakıp arkaya doğru çekildi. Ellie arabanın etrafını dolaşıp yolcu koltuğuna oturdu. Bende sürücü koltuğunun kapısını açıp bindim içeri. Yine klasik olarak anahtarı takıp birkaç küçük kısımdan sonra arabayı çalıştırıp ilk Ellie'nin evine, sonra benim evime sürdüm.

-----

Şu an odamdaki bilgisayar masasının sandalyesinde oturmuş düşünüyordum. Masadaki küçük lamba açıktı. Önümde ise Googgls sekmesi açık olan bilgisayar duruyordu. Vampir kavramı hakkında düşünüyordum. Dedikleri gibi bu da doğru çıkabilirdi. Ayrıca dedikleri ne yazık ki olaylarla örtüşüyordu. Nasıl bilebilirdi aklım almıyordu.

Klavyede ki tuşlara ard arda basarak, arama kısmına aklımda tilki gibi gezinen sorulardan bir tanesini yazdım.

"Vampir nedir?"

'Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan mitolojik bir varlıktır..."

Tarihçe kısmını veya saçma nasıl olunur kısımlarını atlayıp, özellikleri yazısına tıkladım.

"Soğuk ten, daha duyarlı duyu organları, gelişmiş fiziksel güç, hızlı koşabilme, uzun ömür, kısa mesafede biçim değiştirmeden yüksek süratte uçuş kabiliyeti, yaraları çok hızlı iyileştirme, insan hastalıklarına karşı direnç..."

Her bir özelliği okuduğumda onunla ilgili yaşadığım garip şeyler aklıma geliyordu. Hepsi, aklımda sıra sıra dizilmiş önüme sunuyordu kendisini. Sarmal döngüye girmiş gibi bitmek tükenmek bilmiyordu. Ekranın sağ tarafındaki dikdörtgen çubuğu fareyle kaydırarak biraz aşağı indim.

"Olaylara karşı önsezi, yarasa gibi kanatlar çıkması, değişik güçlere sahip olma, insanlar ve daha zayıf varlıklar üzerinde hipnotik kontrol gibi özellikleri bulunur."

İnanmak istemesemde okuduklarım doğruydu. Başka şekilde bu yaşadıklarım açıklanamazdı çünkü. Bunların hiçbirini istemiyordum, normal hayatım oldukça güzeldi. Nasıl veya niye oldum bilmiyorum ama öğrenmeli ve şu lanetten kurtulmalıydım hemen. Bunun için ilk Andrew'i bulmalıydım tabii ki.

--------

Continue Reading

You'll Also Like

298 53 2
Han Jisung ve onun psikopat stalkerı.
anket By m

Vampire

4.1K 836 56
sorular
2.3K 313 4
Kurt ırkından olan omega Jeon Jungkook babasına kızar ve evden kaçar Taa ki düşman ırkın tek varisi baskın alfa Kim Taehyung'a yakalanana dek
8.9K 565 17
Her bir wampirin bağlandığı bir insan vardır . Jeon Jungkook 1 asr sonra , bir bebek ağlama sesi ile uyanır ...