Kısa bir süreliğine gördüğüm şeyle olayı unuttum. Zirâ dikkatimi ellerim çekmişti. Cam kırıkları dolu koltuğa defalarca vurmama rağmen, sanki bunları yaşamamışım gibi tertemiz olan ellerim, beni şizofren olduğuma inandırıyordu. Sadece bir iki kan damlası vardı. Bana göre geçen o uzun saniyeler sonrası vücuduma döndü gözlerim. Didik didik vücudumu taradım, kazağı sıyırıp bakmama rağmen hiçbir yara izi yoktu, morarmalar bile! Kazayı çiziksiz atlatmam Tanrı'nın işi olamazdı.

Kaza yapmama mı, yoksa gözlerimi kapatmadan önceki yaşadığım o saçma olaya mı, ya da vücudumun yarasız olmasına mı tepki versem bilemediğim o saniyelerde, hâlâ gözyaşlarım akıyordu. Bu sefer sebebi yoktu, o da nedenini bilmiyordu. Olayın saçmalığına verebileceğim tek bir duygu kırıntısı bile kalmayan bedenimin tek yapabildiği, gözyaşlarıma izin verebilmesiydi. Öylece durmuş vücuduma bakıyordum.

Arabadan küçük bir kıvılcım sesi duyuldu bu sefer. Diğer duyma ile ilgili yaşadığım sorunlara karşın bu o kadar da fazla değildi artık. Saçma düşüncelerimle uğraşırken, bir tane daha kıvılcım sesi geldi. Tonlarcasına dökülen su sesi durmuş, duman ise yerini koruyordu.

Bakışlarım arabanın arka kısmına gitti. Dönebildiğimce arkamı döndüm ve görebilirmişim gibi daha iyi bakmaya çalıştım. Aklıma gelen fikirle Tanrı'ya içimden dua etmeye başladım. Araba patlayacak olamazdı değil mi?! Kıvılcım sesleri yerini koruyordu, ve eğer düşüncelerim doğruysa hiçde fazla zamanım yoktu. Ama ne kontrol edebilecek vaktim vardı, ne de yerim. Her ihtimale karşın bu arabayı derhal terketmem lazımdı. Zirâ yanarak ölme fikri kulağa hoş gelmiyordu çünkü.

Korkudan sabitlenmiş bedenim, yerinden bir milim bile kıpırdamasa da, zorla bacaklarımı hareket ettirerek arabanın kapısına yaklaştım. Kapıyı açmak için kapı kolunu çektiğim sırada, bir kıvılcım sesi daha duyuldu. Bu diğerlerinden daha sesliydi hatta. Hızla olmak adına var gücümle çektiğim kapı kolu, beni hüsrana uğrattı.

Bu korkunun arasında birde sıkışmış kapı kolunun stresi eklendi. Sürekli ve hızla çektiğim kapı kolu hala bir ümit vadediyormuşçasına ses çıkarsa da, hiçbir şekilde açılmıyordu. Kıvılcım seslerinin artışıyla eşit derecede hızlı davranan vücudum, bu sefer diğer kapıyı denemek için kayarak araba kapısının önüne geldi. Koltuktaki küçük cam parçaları her ne kadar bacaklarıma saplanıp acısını vücuduma yaysa da, yükselen adrenalinim bunu hissetmeme engel oluyordu.

Parmaklarım hızlıca kapı koluna dolandı ve alel acele kendime doğru çektim. Açılan kapı yüzümde bir gülücüğe neden olmuş, fakat kıvılcımların sesi bunu bozmuş ve sanki olabilirmiş gibi artık son sürat hareket etmeme neden olmuştu.

Bir adım atmaya çalışmama rağmen canlanmayan bacaklarıma içimden ağır küfür savurarak çözüm yolu aramaya başladım. Korkudan aklıma hiçbir şey gelmemesi her ne kadar sinir bozsa da, aklıma gelen en saçma fikri uyguladım. Kendimi, açtığım kapıdan dışarı attım.

Yere düşmemle acı kalçalarımı rehin alsa da, önemsememeye çalıştım. Şu an tek düşünebildiğim hayatımdı ve önceliğim buydu.

Ellerimle yerden destek alarak, ayağı kalkmaya çalışıyordum. Bir dizimi kırıp, diğerini yere koyarak ayağa kalktım. İki ayağımı da yere bastığımda, arabanın arka kısmında küçük bir yangın başladı. Ateş, rüzgara karşı gelerek büyümeye çalışıyordu. Yangın her ne kadar küçük başlasa da, saniye saniye büyüyordu. Felâket tellalıymış gibi büyüyen ateş, gelecek olan yangının habercisiydi.

Arabaya bir bakış attığımda düşüncelerimin doğru olduğunu anladım. Taksinin üzerindeki yeni boyanmış gibi tertemiz olan boya, çiziklerle dolup taşıyordu. Duman, arabanın boyasını yeniden boyamışcasına rengini griye çevirmişti. Arabanın ön kaputu tahmin ettiğim gibi çimenlerin üstünde ve ağaca çarpmanın etkisi ile yamulmuş bir haldeydi. Küçük cam parçaları bu görüntüyü süslemek istercesine arabanın her tarafına yayılmıştı.

Duman ise burada bir yangın çıkarmışız gibi, her yere yayılmış ve en tepeye ulaşmıştı. Bakış açımdan bulutları kapatmış olan duman, hala devam ediyordu. Sağ ve soldaki aynalar cam kırıklarına eşlik ediyordu. Taksinin ön farları kırılmış bi' durumda, tampon ise ikiye ayrık bir şekilde bu kazayı süslüyordu.

Korku ve heyecan birbirine karışmış, kalbim hıphızlı atıyordu artık. Oturmaktan ve korkudan uyuşmuş bacaklarımı yürümek için zorlamaya çalıştım. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp derin nefesler aldım.

Arkamdaki yangın büyüdükçe düşüncelerim ve duygularım birbirine karışmaya başlıyordu, ama buna rağmen kendimi kontrol ederek koşmaya başladım. Ne arkamdaki yangını umursadım, ne de düşüncelerimi. Birkaç dakika önce arabada olduğu gibi sadece koşuyordum. Düşüncelerimi arabaya atmış ve yangınla başbaşa bırakmıştım. Koşarken aklımda hiçbir şey yoktu, ta ki dünden bir şeyler hatırlayana kadar. Dün akşamın bir kesiti olsa da aklıma gelen olay Elly'i haklı çıkarıyordu.

"Çırpınman sadece bu işi eğlenceli yapıyor." dedi. Hâlâ sırıtarak konuştuğuna eminim.

Karşılık verip, bağıracakken boynumda bir acı hissettim. Dişlerini boynuma geçirmiş olmalıydı, ama bu imkansız! Çok keskin köpek dişlerine sahipti."

Adımlarım daha da hızlanmış, gittiğim yönü bilmeden sadece koşuyordum. Artık ne yapacağımı şaşırmış bi' halde geçirdiğim şu dakikalar, kendimi boğmak isteğini aklıma getiriyordu. Bu yaşadığım şeyler, psikoloji eritir türdendi.

Bundan sonra ne o adamın görüntüsünü, ne de bu yaşadığım olaylar aklımdan çıkaramayacaktım. Düşüncelerim, şu son birkaç saat olduğu gibi yine beynimin içinde tilki gibi dolaşıp, beni suçluyordu. Her bir düşünce, her bir fikir, her bir savunma aynı anda konuşuyor ve bana düşünmek için yer kalmıyordu.

Düşüncelerim gözyaşlarımın sebebi olmuş, yine zincirlerinin kırarak kendilerinin dışarı salıyorlardı. Bedenimin kontrolünü düşüncelerim ele geçirmişti. Düşündüğüm her saniye boyunca bir adım atıyordum. Tahminimce arabadan metrelerce uzaklaşmıştım.

Tam bunları düşündüğüm sırada bir patlama sesi geldi. Öyle ki sesi buradan fazlasıyla duyuluyordu. Patlayan arabanın dumanı, koşmaktan dolayı arkama bakamasamda, tahminime göre artık her yeri kaplıyordu. Küçük başlayan yangın, büyümüş ve arabayı havaya uçurmuştu. Eğer içinde olsaydım, çoktan ölmüş olurdum.

Aklımı işgal eden düşünceler yavaşça çekilmiş, yerini acıma duygusuna bırakmıştı. Arkamda bıraktığım taksi şoförü aklıma gelmiş ve koştuğum yolda töközlememe sebep olmuştu. Bu saçma olayların içinde bir de katil olmuştum. Bu düşünce kendimi yere atmama sebebiyet verdi. Küçüklüğünden beri hayali prenses olmak olan bir kızın, katil olma düşüncesi ne kadar da saçmaydı, değil mi?

Eğer ağzıma almaya bile korktuğum olay olmasaydı, şu an ne adam ölmüş olurdu, ne de ben burada olmuş olurdum. Evime gidebilmek için çağırdığım taksi, hayatımı iki demir parmaklığın arasında yaşamama sebep olmuştu. Kulağa ne kadar da saçma geliyor, değil mi? Tek suçum o arabaya binmekti ve şu an oldukça pişmandım.

Yine beni bir düşünce buhranı alırken, biri kollarımdan tuttu beni. Sarsarak bir şeyler söylediği sırada, fark ettiğim ağrıyan gözlerim ve yerde boş gözlerle oturmam, sebebini açıklıyordu.

Yine de birbirleriyle çakışan onlarca ses, aklımda yankılanıyordu. Sesler gittikçe beni kötülemeye başlıyordu. "Sen katilsin." sözleri vücudumu ele geçirmiş, robottan farksız kılmıştı beni. Sonra aklıma adamın görüntüleri geldi yavaş yavaş. Boğazı, yarılmış başı, sarkan elleri... Nefesim ciğerlerime yetmiyor, daha fazlası için savaş veriyordu. Bu kötü görüntü her bir sesi susturmuştu, üst üste gelen görüntüler, bayılmama neden açmış ve adamın üstüne düşerek gözlerimi kapatmıştım.

--------

Not; Kısa olmasının sebebi, ara bölüm olmasından kaynaklıdır.

Kızıl ÇağDonde viven las historias. Descúbrelo ahora