"A, şey-" ,diye mırıldanırken
kulaklıklarımı aceleyle çıkardım ve devam
ettim. "Merhaba."

Kulaklığımın uzun kablolarını rastgele elimde toparlarken bakışlarımı yeniden onun gözlerine diktim. Yaslandığı yerden doğrulduğunda ellerini pantolonunun ceplerine sıkıştırmış ve ifadesizce bana bakmaya devam etmişti.

"Bir şey mi oldu?"

Selamıma karşılık vermeyi es geçerek sakince sorduğu şey üzerine onu haklı bulduğumu söylemeliydim, sonuçta onların arasında kendisi başta olmak üzere Renjun ve Jaemin ile de pek konuşmazdım. Selamlaştığımız bile olmazdı bazen, birbirimizi görsek de sessizce geçip giderdik.

Kafamı iki yana salladığımda rastgele bağladığım saçımdan gözüme gelen birkaç tutamı geriye ittirerek devam ettim konuşmaya.

"Hayır, aslında,"

Yutkundum sessizce ve tebessüm etmeye çalışırken
kelimelerimi dikkatlice seçtim.

"Dünden sonra iyi olup olmadığını
merak etmiştim."

Cümlemin dudaklarım arasından cesaretle sıyrılışından sonraki birkaç saniye boyunca Jeno'nun bakışları gözlerimden ayrılmamayı sürdürürken, o birkaç saniyede neler düşünmüş olduğunu bilebilmeyi çok istedim ancak tek yaptığım cevabını beklemek oldu.

Jeno, bakışlarını etrafta kısa bir süre gezdirip yeniden bana dikti ve ince dudaklarını aralarken ilk defa yüzünde herhangi bir sert ifadenin barınmadığına şahit oldum.

"Seni yalnız bırakmak istememiştim."

Kelimeleri öyle sakin bir tonda yükselmişti ki, bir an için neden böyle dediğine ya da tam olarak ne demek istediğine yoğunlaşamamıştım bile; konuşmak istediğim sırada onun yeniden ağaca doğru yaslandığını fark ettim. Cevabımı beklememiş gibi bakışlarını yeniden yere diktiğinde duyduğum ismim ile aniden arkama doğru bakmıştım.

Seslenen ve bana doğru koşar adımlarla yaklaşan kişi Jinu'ydu. Jeno büyük ihtimalle Jinu'nun zaten buraya geleceğini uzaktan gördüğü için konuşmamızı yarıda bırakmıştı, dudaklarımı ıslattığımda Jinu hızla yanıma gelmiş ve kollarımı tutuvermişti. Yakınımda olduğu için fark ettiğim üzere gözleri dolu doluydu, ağzını açmasıyla bir yaş yanağından süzülmüştü bile.

"Yifei..."

Ağlar tonunu duymak içimi sızlatmıştı.

"Hee Jin'i hastaneye kaldırmışlar."

Oldukça hızlı bir şekilde aklıma dolan anlar Hee Jin'in, koridorda kendisine not geldiğini herkese duyurması ile başlamıştı. Ardından kamelyada onun hakkında konuşan kişilerin dediklerini anımsamıştım: hafta sonu sinemaya gitmemesi gerekiyordu.

"Nasıl olmuş?"

İlk aklıma gelen düşüncelerin karanlığına kapılmamak adına önce Jinu'ya sormanın daha mantıklı olduğunu düşündüğümde Jinu bunu sormamı bekliyormuş gibi, daha çok ağlamaya başlamıştı. Çok üzgündü. Hee Jin onun en sevdiği kız arkadaşlarından biriydi, onu uzun yıllardır tanıyordu.

"Dün akşam, sinemada.
Merdivenlerden yuvarlanmış ve
başından büyük bir darbe almış.
Ablası Hee Jin'in rehberlik hocasına söylemiş
bu sabah."

Duymaktan korktuğum şey başıma geldiğinde kulaklıklarımı takıp unuturum dediğim tüm o düşünceler yeniden beynimde turlamaya başlamış, korkunun üst seviyelerini iliklerime kadar hissettirmişti. Yutkundum. Ne yapacağımı bilememiştim.

"Benimle hastaneye gelir misin?
Onu görmeye gidelim."

Neredeyse hiç düşünmeden kafamı sallayarak onu onayladığımda bakışlarımı az önce Jeno'nun durduğu ağaca doğru çevirmiştim ancak artık orada değildi.

Gitmişti.

[Beni dinlemedikleri için
onları suçlamak istiyorum ama
biliyorum ki, onlar beni yavaş yavaş
yok ettiklerinde bile bundan
asla haberleri olmayacak.]

herkese merhaba arkadaslar
bu bölümden sonra yaşanacak/olacak
tüm kaoslara kendinizi hazırlayın derim
çünkü ben bile hazır değilim tşkler bu kadardı

ha bi de sizi seviyorum

🍓

there is a superhero in our school 英雄 jenoWhere stories live. Discover now